REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Baya ifadesini içeren 95 kelime bulundu...

adeta / adetâ / âdeta / عادتا

  • Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde. Bayağı surette, âdi bir suretle. Düpedüz.
  • Basbayağı. (Arapça)

adi / âdi

  • Bayağı, aşağı, sıradan.

akk

  • (Çoğulu: Ukuk) Serkeşlik. Anaya, babaya itaatsizlik.
  • Yarmak.
  • (Koyun) kuzularken ölmek.

ale-l-ade

  • Adet olduğu üzere.
  • Bayağı, basbayağı.

alelade / alelâde / على العاده

  • Sıradan, bayağı. (Arapça)

amiyane / âmiyane / âmiyâne / عاميانه

  • Âdice. Bayağıca. Cahillere yakışır surette. (Farsça)
  • Bayağı, avamca. (Arapça - Farsça)

asalet

  • Temiz soyluluk. Soy sop temizliği. Köklülük.
  • Rüsuh.
  • Metanet. Necabet. Zâdegânlık.
  • Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket.
  • Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması.

banu / bânû / بانو

  • Bayan. (Farsça)
  • Büyük hanım. (Farsça)

battaliye

  • (Battal. dan) Eskiden, işi bitmiş olan resmi kağıtların konduğu torbaya denirdi.

bed-tıynet

  • Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam. (Farsça)

beledi / beledî

  • (Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli.
  • Şehir ve kasabaya ait.
  • Belediye İdaresine mensub.
  • Mahallî, yerli.

birr

  • İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat.
  • Dininde ibadetinde kuvvetli olan.
  • Bağışta bulunma.

edani

  • (Tekili: Ednâ) Ednâlar, en deniler, en alçaklar. Alçak, pek bayağı ve aşağılık kimseler.

edeb-i kelam / edeb-i kelâm

  • Söz güzelliği, söz zarifliği.
  • Edb: İfade arasında bayağı ve çirkin tabirlerin bulunmaması. İfadenin güzel oluşu.

edibe / edîbe / ادیبه

  • Bayan edebiyatçı. (Arapça)
  • Edepli bayan. (Arapça)

ednas

  • (Tekili: Denes) Pislikler, necisler, kirler.
  • En aşağılar, âdi ve bayağı kişiler.

ehass

  • En hasis. En bayağı.
  • En has, en özel.
  • En bayağı.

ehven

  • Daha aşağı. Daha ucuz. Bayağı. Adi.
  • Zararı az olan. En zararsız.

esafil

  • (Tekili: Esfel) Esfeller. Sefâlet çekenler. Pek adi ve bayağı kimseler. Çok alçak olanlar.

esbab-ı zahiriye-i süfliye

  • Görünürdeki alçak ve bayağı sebepler.

fakire

  • Muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak, bayanlar için "ben" yerine kullanılan söz.

fanid

  • Bayat şeker.

feha

  • (Çoğulu: Efhâ) Çorbaya katılan veya dövüp yemek üzerine ekilen bir ot.
  • Soğan.

fikr-i amiyane / fikr-i âmiyane

  • Bayağı fikir, alelâde düşünce.

habis / habîs

  • Kötü, alçak, pis, âdî, bayağı.
  • Haram.

haby

  • (Çoğulu: Hıbâyâ) Örtmek.
  • Gizli olan.

hacat-ı süfliye / hâcât-ı süfliye

  • Aşağılık ve bayağı ihtiyaçlar.

hacce / hâcce / حاجه

  • Bayan hacı. (Arapça)

hadime / hâdime / خادمه

  • Bayan hizmetçi. (Arapça)

haşel

  • Bayağılaşma, rezil olma. Bayağılık, rezillik, âdilik.
  • Her nesnenin kötüsü.

haşl

  • Herşeyin âdisi, bayağısı.

hass

  • Alçak, bayağı, âdi.
  • Marul.

hayide

  • Çiğnenmiş. (Farsça)
  • Ağızdan ağıza dolaşmış, bayat söz. (Farsça)

heba / hebâ / هبا

  • Boş. (Arapça)
  • Hebâ etmek: Yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak. (Arapça)
  • Hebâ olmak: Yitmek, yazık olmak, yok olmak. (Arapça)
  • Hebâya gitmek: Boşa gitmek, yazık olmak. (Arapça)

hısset

  • Bayağılık, çirkinlik, değersizlik.

hücnet

  • Kusur, noksan, ayıp.
  • Bayağılık, karışıklık, soysuzluk.
  • Sözdeki ayıp.

ibtiya'

  • Satın alma, mübâyaa etme.

iştira

  • Satın almak. Mübayaa etmek.

istirzal

  • (Rezalet. den) Rezil sayma. Kepaze, bayağı ve aşağılık görme.

istizlal

  • (Zill. den) Aşağılık ve zelil görme.
  • Bayağı ve âdi görülme.

karia / kâria / قارئه

  • Bayan okuyucu. (Arapça)

kemkadr

  • İtibar ve kıymeti düşük. Adi, bayağı. (Farsça)

kesid

  • Sürümsüz, geçmez, aranmaz. Bayağı, aşağı.

kesr-i adi / kesr-i âdi

  • Ondalık olmayan kesir. Bayağı kesir. Meselâ: 3/8, 7/20 gibi.

maakka

  • Çocuğun, anababaya isyan etmesi. Veledin valideyne itaatsizliği.

magruz

  • Taze. Bayatlamamış ve bozulmamış.

mahrec

  • Çıkacak yer.
  • Ses ve harflerin ağızdan çıktıkları yer.
  • Mat: Bayağı kesirde çizginin altındaki sayı. (Payda)
  • Hususi bir meslek için adam yetiştirmeğe mahsus mekteb ve dâire. (Meselâ: Mekteb-i fünun-u harbiye zâbit mahrecidir.)
  • Tarik-i ilmiyede büyük bir pâyeye v

maşuka / معشوقه

  • (bayan) sevgili. (Arapça)

mat'unen

  • Vebâya tutularak.

matuhe / matûhe / معتوهه

  • Bunak, bunamış (bayan). (Arapça)

merhume / merhûme / مرحومه

  • Rahmete kavuşmuş, vefat etmiş bayan.
  • (bayan) ölü. (Arapça)

muallimat / muallimât / معلمات

  • Bayan öğretmenler. (Arapça)

muallime / معلمه

  • Bayan öğretmen. (Arapça)

mübayaa / mübâyaa / مبایعه

  • Satın alma. (Arapça)
  • Mübâyaa edilmek: Alınmak, satın alınmak. (Arapça)
  • Mübâyaa etmek: Almak, satın almak. (Arapça)

mübayaat

  • (Tekili: Mübâyaa) (Bey'at. dan) Satın almalar.

mücteba / müctebâ

  • Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek sıfatlarından. Eğer ümmet isen, ol müctebâya, Uymalısın sünnet-i Mustafâ-yı safâya.

muganniye / مغنيه

  • Bayan şarkıcı. (Arapça)

muhazzil

  • Alçaklık ve bayağılık içinde bırakan. Tahzil eden.

muhazzilane / muhazzilâne

  • Alçaklık ve bayağılıkla. (Farsça)

müstehiff

  • Hor ve hakir görüp aşağı ve bayağı sayarak alay edip eğlenen.

müteseffil

  • (Çoğulu: Müteseffilîn) Sefil ve aşağı olan, bayağılaşan.

müzemmem

  • Aşağılık, bayağı ve küstah adam.

nakis

  • Bayağı, alçak.
  • Başını daima öne eğen adam.

neseb

  • Soy, şecere. Çocuğu ana ve babaya bağlayan kan bağı. Ekseriya baba yönünden olan yakınlık için kullanılır. Babalar ve yukarıya doğru büyük babalar ile oğullar ve aşağıya doğru oğullar arasındaki alâkaya amûdî yakınlık; erkek kardeşler ile bunların oğ ulları ve amca oğulları arasındaki alâkaya ufkî y

pederane / pederâne

  • Babaya yakışır şekilde.
  • Babaya yakışır tarzda, pedercesine. (Farsça)

pederi / pederî / پدری

  • Babalık. (Farsça)
  • Babaya ait, baba tarafı. (Farsça)

pestpaye

  • (Çoğulu: Pestpayegân) Payesi, derecesi aşağı olan, âdi. Alçak. Bayağı. Pespaye.

rebie

  • (Çoğulu: Rabâyâ) Gözcülük eden kişi.

redaet

  • Kötülük, fenalık, bayağılık.

redi

  • (Rediye) Fenâ, kötü, bayağı.

sahibe / sâhibe / صاحبه

  • Bayan sahip. (Arapça)

şaire / şâire / شاعره

  • Bayan şair. (Arapça)

samit

  • Tatsız bayat süt.
  • Tuzsuz ekmek.

şart-ı adi / şart-ı âdi

  • Bayağı olan şart.

sebi

  • (Çoğulu: Sebâyâ) Savaşta esir düşen kimse.

şefkat-i akraba

  • Akrabaya karşı duyulan şefkat.

şerat

  • (Çoğulu: Eşrât) Alâmet, iz, işâret, nişân.
  • Bir şeyin en bayağı ve âdisi.

şişe / şîşe

  • Camdan yapılmış ağzı dar uzunca kap. Lâmbaya geçirilen camdan küçük baca.
  • Çeşitli maksatlarla çakılan çıta.
  • Lâmbaya geçirilen sırça, camdan yapılmış küçük baca, camdan yapılmış dar ağızlı uzun kap.

süfli / süflî / سفلى

  • Aşağıda bulunan, alçak, âdi, bayağı, kılıksız, kıyafetsiz.
  • Aşağı, aşağıda. (Arapça)
  • Adi, bayağı. (Arapça)

süfliyyat

  • Kötü işler, bayağı işler.

süfliyyet

  • Alçaklık, bayağılık, âdilik.

tağlib

  • Bir alâka ve ilgiden dolayı bir kelimeyi, başka bir mânâyı da içine alacak şekilde kullanma, ana-babaya ebeveyn denilmesi gibi.

tahıl

  • Bayat su. Bekleyerek bozulmuş su.

tahzil

  • Aşağılatmak, alçaltma, bayağılaştırma.

taze

  • Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış. (Farsça)
  • Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan. (Farsça)
  • Kuru olmayan, yeşil. (Farsça)
  • Genç, körpe. (Farsça)

teseffül

  • Örtme.
  • Aşağı sarkma.
  • Bayağılaşma, aşağılaşma.

tesfil

  • (Çoğulu: Tesfilât) (Süfl. den). Aşağılaştırma, sefilleştirme, bayağılaştırma.

tezellül

  • Bayağılık, kendini aşağı tutmak. Tevâzûnun aşırı derecesi.

ukuk

  • Anaya babaya itaatsizlik ve hürmetsizlik etmek. Zorbalık, tanımamak, âsi olmak.
  • Anne-babaya itaatsizlik ve saygısızlık.
  • Ana babaya isyan.

ukuk-u valideyn / ukuk-u vâlideyn

  • Anne-babaya itaatsizlik ve hürmetsizlik etme, âsi olma.

unat

  • (Tekili: Ani) Esirler.
  • Adi, bayağı ve aşağılık kimseler.

vagd

  • Tamahkâr, cimri, hasis.
  • Alçak, bayağı, âdi.

vazaat

  • Alçaklık, âdilik, bayağılık.

vazi' / vazî'

  • (Vazîa) Alçak, deni, bayağı, âdi.

vegadet

  • Akılsızlık.
  • Adilik, bayağılık, aşağılık, alçaklık.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın