Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Balik
ifadesini içeren
243
kelime bulundu...
acc
Kalabalık.
ail
Ailesini geçindiren, idare eden. Kalabalık ailesi olan. Fakir.
ajir
Göl, havuz.
(Farsça)
Kalabalık, izdiham.
(Farsça)
Bağırma, feryât.
(Farsça)
Çekingen.
(Farsça)
Akıllı, uyanık.
(Farsça)
Amâde, hazır.
(Farsça)
akil-üs semek / âkil-üs semek
Balıkla beslenen. Balık yiyici.
akilü's-semek / âkilü's-semek
Balık yiyen.
akilüssemek / âkilüssemek
Balık yiyen.
akya
Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık.
alabalık
Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık.
(Türkçe)
alamana
İtl. Küçük odun gemisi.
Büyük balıkçı kayığı.
Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp.
alamat
Uzun ince bir cins balık. (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer.)
alay
(Ask.) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet.
Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi.
Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç.
Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler.
anafet / anâfet
Kabalık, sertlik.
anber
Güzel koku. Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde.
Derisinden kalkan yapılan bir balık.
anef
Kabalık (inceliğin zıddıdır).
arak
Kalabalık, izdiham.
aremrem
Kalabalık ordu, çok fazla asker.
arki / arkî
Balık avcısı.
ayil
Ailesi kalabalık olan.
Ailesini besleyen.
Aşırı.
Fakir.
Dengede olmayan terazi.
bargam
Levreğe benzer bir cins balık.
batıl satış / bâtıl satış
Sahîh olmayan, yâni dînen bulunması lâzım gelen şartların hepsi veya bir kısmı bulunmayan satış, alış-veriş. Satılacak malın mütekavvim olması (kullanılmasına dînen izin verilmesi, kıymetli ve kullanılabilir olması) bu şartlardandır. Buna göre; domuz, içki ve denizdeki balık mütekavvim değildir.
bekke
Mekke-i Mükerreme'nin eski ismi.
Bir yerde toplanmak. Bir yere cem'olmak.
İzdihamlık, kalabalık.
berh
Balık, semek.
(Farsça)
Parça, kısım, hisse, nasib.
(Farsça)
Su birikintisi.
(Farsça)
Şimşek, berk.
(Farsça)
Yaş olan odunun, yanarken çıkardığı yaşlık.
(Farsça)
berhiz
Atılan, kalkan, sıçrayan. Zorbalık eden.
(Farsça)
beyah
(Çoğulu: Büyâh) Küçük balık.
beyyahe
Balık ağı.
biyah
(Çoğulu: Büyâh) Ufak balık.
bu'kuke
İzdiham, kalabalık.
bühar
Deniz balıklarından bir beyaz balık.
bukta
Perişan, pejmurde, dağınık, dökük saçık.
Cemaat, güruh, topluluk, kalabalık.
burc-i abi / burc-i âbî
Suya ait burçlar: Yengeç, akrep, balık.
butimar / bûtimar / بوتيمار
Balıkçıl, botimar.
(Farsça)
cebbarane / cebbârâne
Cebbârcasına, zorbalıkla.
cebbari / cebbârî / جباری
Zorbalık.
(Arapça - Farsça)
Beceriklilik, tuttuğunu koparma.
(Arapça - Farsça)
cebbarlık
Zorbalık, zâlimlik.
ceberut-u mutlak
Sınırsız baskı ve zorbalık.
ceffe
Kalabalık, kütle.
Kalabalığın verdiği uğultu.
cefvet
Nezaketsizlik, kabalık, saygısızlık.
celafet
Kabalık, yontulmamışlık.
cemaat
Topluluk. Bir yere toplanmış insanlar. Takım, bölük.
Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti. Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali.
Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbiri
cemm / جم
Kalabalık.
(Arapça)
cemm-i gafir / cemm-i gafîr
Kalabalık insan topluluğu.
cereyan-ı nemrudane / cereyan-ı nemrudâne
Nemrud gibi zulüm ve zorbalıkla ve dinsizlikle iş gören akım.
cezzaf
Ağ ile balık tutan balıkçı.
cihas
Kalabalık, müzâhame.
çopra
Balık kılçığı.
Sık çalılık veya sazlık.
Uzunca boylu olan tatlı su balığı.
cumhur / cumhûr / جمهور
Halk, kalabalık, ahâlî, çoğunluk.
Halk.
(Arapça)
Kalabalık.
(Arapça)
dahamet / dahâmet
İrilik, kocamanlık, kabalık, vücutça büyük olmaklık.
Tıb: Hipertrophie.
dergiş
İzdiham, çok kalabalık.
(Farsça)
Bir zerdali cinsi.
(Farsça)
dervah
Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse.
(Farsça)
Sağlam, metin, muhkem.
(Farsça)
Doğru, asıl, gerçek.
(Farsça)
Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat.
(Farsça)
Ayıp, utanma.
(Farsça)
Sertlik, kabalık.
(Farsça)
devre-i istibdat
Zulüm ve zorbalık dönemi.
dikta
Zorbalık.
dına
İzdihamlık, kalabalık, çokluk.
dülfin
Denize düşenlere yardım edip, onları kurtaran bir balık.
dürüşti / dürüştî
Kabalık, sertlik, katılık, kalınlık, yoğunluk.
(Farsça)
efrad-ı adide / efrad-ı adîde
Çok kalabalık fertler.
ehl-i sevahil / ehl-i sevâhil
Sahillerde yaşayanlar; geçimlerini denizcilik ve balıkçılıkla temin edenler.
ektad
Cemaatler, topluluklar, kalabalıklar, bölükler, takımlar.
Misaller, temsiller, örnekler.
emla'
(Tekili: Mele') Topluluklar, mele'ler, cemaatler, cemiyetler, bölükler, kalabalıklar.
enbuh / enbûh / انبوه
Ziyade, çok, kalabalık.
(Farsça)
Çokluk, ziyadelik, cemaat, izdiham.
(Farsça)
Meclis, kurultay.
(Farsça)
Kalın, yoğun.
(Farsça)
Duvarın yıkılıp dökülmesi.
(Farsça)
Kalabalık.
(Farsça)
Gür.
(Farsça)
Yoğun.
(Farsça)
enfar
(Tekili: Nefir) Cemaatler, topluluklar, cemiyetler. Halk, ahali, kalabalıklar, izdihamlar.
engame
Topluluk, cemaat, kalabalık, izdiham. Toplanma yeri, meclis.
(Farsça)
Muharebe yeri, ceng meydanı.
(Farsça)
Oyuncular derneği.
(Farsça)
enzam
Balıkların karınlarında peydâ olan yumurta dizileri.
eskal
(Tekili: Sekal) Ağır yükler, ağır şeyler. Kalabalık, ağırlık.
esmak
(Tekili: Semek) Semekler, balıklar.
fart-ı izdiham
Fazla kalabalık.
fazazet
Sertlik, kabalık, kötü sözlülük.
fels
(Füls) (Çoğulu: Fülüs) Pul, Bakır para.
Balık pulu.
ferfere
Farfara, akılsızlık, hafif meşreplik.
Patırtıcı, gürültücü, ağzı kalabalık.
fiam
Çok kalabalık olan erkekler topluluğu.
fie
Kalabalık, topluluk, cemaat.
fırak
Tümenler, alaylar, bölükler.
Partiler.
Takımlar, kalabalıklar, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılan mezhepler.
fülus
(Tekili: Fels) Bakır paralar.
Balık pulu.
gafir / gafîr
Çok fazla, sayısız, kalabalık.
Örten, etrafını çeviren.
Umumi.
Boyun, boğaz ve kafada olan tüyler.
Kalabalık.
galebe / غلبه
Baskın çıkma, ağır basma.
(Arapça)
Kalabalık.
(Arapça)
gamre
(Çoğulu: Gamerât) Tecrübesizlik, görgüsüzlük, anlayışsızlık.
İzdiham, kalabalık.
Fenalığa dalmak.
Şiddet.
Zahmet.
gılzet / غلظت
Kabalık, sertlik.
Kalınlık, galizlik.
Yoğunluk.
(Arapça)
Kabalık.
(Arapça)
Kalınlık.
(Arapça)
hadire / hadîre
Kalabalık olmayan topluluk.
Yaranın içinde toplanan kan ve irin.
haraşif
(Tekili: Harşef) Balık pulları. Pul pul olan şeyler.
Yaprakları balık puluna benzeyen bitkiler.
harpüşte
Balıksırtı şeklinde olan, harpuşta.
(Farsça)
harşef
(Çoğulu: Harâşif) Kalkan balığı.
Balık pulu.
Enginar bitkisi.
hasra gelmeyen
Sınır altına alınamayan, pek kalabalık.
haşv-i müfsid
Edb: İbarede yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz hale getiren söz.
havran
Şam diyarından bir yerin adı.
Balıkesir'in bir ilçesi.
havyar
Balık yumurtası. Mersin balığı yumurtasından yapılan siyah, mugaddi ve leziz bir madde.
Balık yumurtası.
herçi-bad-abad / herçi-bâd-âbâd
"Battı balık yan gider", "Her ne olursa olsun" anlamında.
hıbab
(Çoğulu: Havâbibe) Hısımlık, yakınlık, akrabalık, karâbet.
hiff
Yağmurunu döküp hafiflemiş bulut.
Biçilmediğinden tanesi dağılmış ekin.
Bir nevi balık.
hızak
(Tekili: Hızka) Yığınlar, kalabalıklar.
hızka
Yığın, kalabalık.
hubre
Etten ve balıktan aldıkları hisse.
hürmet-i müsahere
Sıhriyyet sebebi ile hâsıl olan haramlık. Yâni evlenmek sebebi ile meydana gelen akrabalık dolayısıyle hâsıl olan haramlıktır. Bu sıhriyyetin haramlık meydana getirmesi, ister meşru' nikâhla olsun, ister gayr-ı meşru' olsun "hürmet-i müsahere" meydana gelir.Meselâ: Hanefi mezhebinde, bir kimse kendi
huşunet / huşûnet
Kabalık, sertlik, inatçılık.
Kabalık, kırıcılık.
husyet-üs semek
Balık yumurtası.
hut / hût / حُوتْ
Balık.
Balık. Büyük balık.
Şubat ayı içinde güneşin girdiği ve semanın cenub yarısındaki burcun ismi.
Büyük balık; Balık burcu.
Balık.
Balık.
hut burcu / hût burcu
Balık Burcu.
huyul
(Tekili: Hayl) Atlı alaylar.
Atlar.
Kötülerin meydana getirdiği kalabalık.
huzunet
(Çoğulu: Huzen) Sağlamlık. Kabalık, sertlik.
ibavet
Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması.
içtimaat-ı ünsiyetkarane / içtimâât-ı ünsiyetkârâne
Toplu alışkanlıklar ve hoşlanılan kalabalıklar.
inşibak
Şebeke şeklinde olma.
Balık ağı gibi birbirine geçme.
ırıp
Balık tutmak için atılan büyük ağ.
ıshar
(Sıhriyyet. den) Akrabalık, yakınlık, kurbiyet, sıhriyet. Damat olma. Damat edinme.
Ulaşmak.
Erimek.
ıskarmoz
Kayık ve sandallarda kürek takılmak üzere yan kenarlara dikine sokulmuş tahta çiviler.
Bir cins küçük balık.
isti'sa'
(İsyan. dan) İsyan etme. Anarşistlik ve zorbalık yapma.
istibdad-ı ilmi / istibdad-ı ilmî
İlmî baskı, ilmî zorbalık.
istibdad-ı manevi-i umumi / istibdad-ı mânevî-i umumî
Genel mânevî baskı, zorbalık ve despotluk.
istibdatkarane / istibdatkârâne
Keyfî idareye yakışır şekilde, baskı ve zorbalık yoluyla.
izdiham / izdihâm / ازدحام / اِزْدِحَامْ
Kalabalık bir yerde halkın çok birikmesinden meydana gelen sıkıntı.
Yoğun kalabalık.
Aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
(Arapça)
Aşırı kalabalık.
karabet / karâbet / قرابت / قَرَابَتْ
Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık.
Soy, süt ve evlilik yoluyla yakınlık, akrabâlık.
Yakınlık, akrabalık.
Soyca yakınlık, hısımlık, akrabalık.
Yakınlık, akrabalık.
(Arapça)
Akrabalık, yakın olma.
karabet-i nesebiyye
Aynı soydan gelmek suretiyle olan asli hısım ve akrabalık.
karabet-i nesliye / karâbet-i nesliye
Soy yakınlığı, akrabalık.
karabet-i rahmiye
Soy yakınlığı, akrabalık.
karabet-i sıhriyye
Kız alıp vermekle meydana gelen akrabalık, yakınlık, hısımlık.
karis
Donmuş, câmid.
Pıhtı. Sirke ile pişmiş balık.
karya
Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı.
kasa
Kabalık.
Şiddet.
Katılık.
kebbe
İzdihamlık, kalabalık.
Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek. Savaşta acele hareket etmek.
ken'ad
(Çoğulu: Kenâıd) Balık kılçığı.
ken'at
Bir balık cinsi.
kervan
(Çoğulu: Kirvân-Kerâvin) Balıkçıl kuşu.
kesafet
Sıkılık, tokluk.
Kalınlık, yoğunluk.
Saydam olmama.
Koyuluk.
Kalabalık.
kesret
Çokluk, bolluk, ziyadelik.
Kalabalık.
kevsec
Köse kişi.
Testere gibi hortumu olan bir balık cinsi.
kindare
Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık.
kırla
Bir kuş cinsidir ve sulardan balık avlar; derler ki su içine girdiğinde bir gözüyle üstünü gözler, bir gözüyle su içinde avını gözler. Gayet korkak bir kuştur.
kıt'a
(Çoğulu: Kıtat) Dünyanın kara parçalarından her biri.
Memleket. Ülke.
Mat: Bir dairenin bir yayı ile onun çapı arasındaki kısım.
Tıb: Kesik organın vücudda kalan parçası.
Ask: Çok kalabalık olmayan askerî kuvvet.
Edb: En az iki beyitten yapılmış manzum
kurbet
Yakınlık, Allah'a yakınlık.
Hısımlık, akrabalık.
lezen
Şiddet.
Darlık.
Halkın kuyu veya ırmak kenarında kalabalık meydana getirmesi.
lücc
Engin sular.
Gümüş.
Ayna.
Kalabalık cemaat.
lücce / لجه
Kalabalık.
(Arapça)
Gümüş.
(Arapça)
Deniz, engin su.
(Arapça)
lücec
(Tekili: Lücce) Engin denizler.
Kalabalık topluluklar, cemaatler.
lühm
Kevsec dedikleri balık.
Yemen diyârında bir kabile.
Etli ve kaba olmak.
lümme
Nişan. Alâmet. Damga. Nokta.
Vesvese, kuruntu.
Çok cemaat, çok kalabalık.
lüvb
Çokluk, kalabalık, izdihamlık.
ma-halakallah
Allah'ın (C.C.) yarattığı ve halkettiği her şey.
Kalabalık, izdiham.
mahi / mâhî / ماهى
Balık. Semek.
(Farsça)
Balık.
Balık.
(Farsça)
mahidan
Balık havuzu.
(Farsça)
mahifüruş
Balık satan. Balıkçı.
(Farsça)
mahigir
Balık tutan. Balık yakalayan. Balık avlayan.
(Farsça)
mahihar
Balık yiyen. Balık avlayan, balıkçıl.
(Farsça)
mahiyan
(Tekili: Mâh) Aylar.
(Mâhî) Balıklar, semekler.
mahşer / محشر
Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı.
Çok kalabalık.
Kıyamet yeri.
(Arapça)
Aşırı kalabalık.
(Arapça)
mahşer-i mev'ud
Büyük kalabalık, topluluk.
makamat
(Tekili: Makam ve makame) Makamlar, mertebeler.
Cemaatler, cemiyetler, kalabalıklar, topluluklar.
makame
(Çoğulu: Makamât) Meclis.
Topluluk, cemaat, cemiyet, kalabalık.
Nutuk tarzında söylenen sözler.
mal-i mütekavvim
Huk: İki mânada kullanılır: Birisi, intifâı mübah olan şeydir. Diğeri, mâl-i mührez demektir. Meselâ, denizde iken balık gayr-i mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta, mâl-i mütekavvim olur. İntifâı mübah olmayan mal veya elde edilmemiş olan mal gayr-ı mütekavvimdir. Şirâ ile intifa' mübah oldu
mecma-ı azim / mecma-ı azîm
Büyük, kalabalık topluluk.
medar-ı tahakküm
Baskı, zorbalık sebebi.
mele'
(Çoğulu: Emlâ) Bir cemâatin ileri gelenleri.
Hırs, tama'.
Zan.
Güzellik.
Fls: Kâinatta hiçlik şeklinde boşluk olmadığını, her yerin dolu olduğunu ifade eden bir tabirdir.
Dolu mekân.
Kalabalık, güruh, cemaat, topluluk. Halk.
Doldurma, dolma, doluluk.
Kalabalık, topluluk.
memkure
Sirkeli ve sarmısaklı balık.
meratib-i külliye / merâtib-i külliye
Büyük ve kalabalık mertebeler.
merdum-girizane / merdum-girîzâne
İnsanlardan sıkılarak, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteyerek.
merdümgiriz
İnsanlardan sıkılan, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteyen.
merdümgirizane
Kalabalıktan sıkılıp yalnızlık isteyerek.
merdümgirizlik
İnsanlardan sıkılganlık, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteme hâli.
mevakib
(Tekili: Mevkib) Cemaatler, kalabalıklar, güruhlar, topluluklar.
misbah-ı zenebi / misbah-ı zenebî
Balıkların kuyruğu.
mücahafe
İzdiham etmek, kalabalık yapmak.
Birbirine kılıç ve bıçak çekip vuruşmak.
müdakee
Kalabalık, izdiham, müzahame.
muhrez
Kazanılmış, elde edilmiş.
Sudaki balık, av hayvanları v.s. gibi, kimsenin malı olmayıp herkesçe faydalanılan bir şeyin ele geçirilmesi.
mukarebet
(Kurb. dan) Akrabalık, yakınlık.
musahere / musâhere
(Sıhr. dan) Evlenme ile meydana gelen akrabalık.
Akrabalık.
müşakehe
Benzemek.
Hısımlık, akrabalık.
müşakele-i cinsiye / müşâkele-i cinsiye
Tür veya soyla ilgili yakınlık, akrabalık.
müsennem
Balık sırtı gibi yuvarlak.
mütecebbirane / mütecebbirâne
Zorbalıkla, cebren.
mütehakkim
Zorba, zorbalık eden, tahakküm eden. Hâkimlik taslayan.
mütehakkimane / mütehakkimâne
Mütehakkim bir surette. Tahakkümle, zorbalıkla.
(Farsça)
mütezahim / mütezâhim
(Çoğulu: Mütezahimîn) (Ziham. dan) Birbirini iterek, herbirinin üstüne çıkarak biriken kalabalık.
Halkın kalabalığından sıkıntıya uğrayan.
Kalabalıktan sıkıntı çeken.
mütezahimin / mütezahimîn
(Tekili: Mütezahim) İzdihamdan dolayı birbirinin üstüne çıkanlar. Kalabalıktan sıkışanlar.
müzahamet
Birbirine zahmet verme. Kalabalıktan gelen sıkıntı, sıkıştırma.
Bir yere itişe kakışa hücum etme.
müzdahim
(Müzdehim) Kalabalık, izdihamlı, yığılmış.
İzdiham ve kalabalık eden.
müzdeham
(Zahm. dan) Kalabalık, izdihamlı.
müzdehim
(Zahm. dan) Kalabalık, izdihamlı, pek sıkışık.
müzdehimgah / müzdehimgâh
Kalabalık yer.
(Farsça)
na'ra
(Çoğulu: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma.
Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir. Nâra atmakla yangın münasebetiyle s
neşut
Bir balık cinsi.
Kovası katı çekilmeyince su çıkmayan kuyu.
nevres
Su kuşlarından mavi renkli bir kuştur; başının yarısı siyah yarısı beyaz olur; güvercin büyüklüğündedir. Su üstüne yakın uçar ve balık gördüğü gibi kapar.
ninan
(Tekili: Nun) Balıklar, semekler.
nun
Kur'an alfabesinde yirmibeşinci harf. Ebced hesabına göre değeri ellidir.
Divid, kalem.
Kılıcın ağzı. Kılıç.
Çene çukuru.
Balık, semek.
nüzhet
İç açıklığı, safa, eğlenme, gönül ferahlığı.
(Farsça)
Temizlik, paklık.
(Farsça)
Karışık, bulaşık ve kalabalık yerlerden uzak olmak. Buud.
(Farsça)
pedender
Üvey baba. Babalık.
(Farsça)
pederi / pederî / پدری
Babalık, pederlik.
(Farsça)
Babalık.
(Farsça)
Babaya ait, baba tarafı.
(Farsça)
perviz
Üstün, galib, muzaffer.
(Farsça)
Elek. Süzgeç.
(Farsça)
Güzellik.
(Farsça)
Balık.
(Farsça)
Cilve.
(Farsça)
Tar: İran Hükümdarı Husrev'in lâkabı.
(Farsça)
peşiz
(Peşize) Akçe, mangır. Pul.
(Farsça)
Balık pulu.
(Farsça)
rahim
(Rehm) Döl yatağı. Çocuğun, içinde yetiştiği ve dişi canlılara mahsus organ.
Karabet, akrabalık.
Dölyatağı, rahim.
Akrabalık.
Döl yatağı, akrabalık.
rahm
Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek.
Hısımlık, karabet, akrabalık.
reht
(Çoğulu: Erhüt-Erhât-Erâhit) Cemaat, kalabalık.
Kavim, kabile.
Ondan az olan adamlar.
Göbekle diz arası miktarı deri. (Hayızlı avretler giyerler)
rekub
Erkeğinin ölümünü bekleyen kadın.
Evlâdı durmayan avret.
Kalabalıktan suya yaklaşamıyan deve.
ribbi / ribbî
(Çoğulu: Ribbiyyun) Büyük kalabalık.
rişa'
(Çoğulu: Erşiye) Kuyudan su çekmekte kullanılan urgan.
Menazil-i Kamer'den "Balık karnı" dedikleri menzilin adı.
şa'riyye
Çorbalık makarna, şehriye.
salenbac
Uzun ince balık.
sarsarani
(Çoğulu: Sarsaraniyyât) Bir deve cinsi.
Bir cins balık.
şass
(Çoğulu: Şüsus) Balık avlamada kullanılan olta ve ağ.
şast
Okçuların baş parmaklarına taktıkları yüksük.
(Farsça)
Balık oltası.
(Farsça)
sayd-ı mahi / sayd-ı mahî
Balık avı.
sebeb-i tahakküm
Baskı ve zorbalık sebebi.
şebeke / شبكه
Balık ağı.
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
Kafes şeklinde olan yer.
Hüviyet sureti.
Ağ gibi yapılmış ve gerilmiş hat ve yolların tamamı.
Ağ şeklinde olan nesiçler, dokular.
Ağ.
(Arapça)
Balık ağı.
(Arapça)
Dokular.
(Arapça)
şebike
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
(Farsça)
Balık ağı.
(Farsça)
Batı taraflarında Arapların kullandıkları hasırdan örülmüş bir cins başlık.
(Farsça)
şefakat-ı übüvvet
Babalık şefkati.
sefat
(Çoğulu: Esfât) Sele, sepet.
Ağaç veya balık pulu.
sehek
Balık kokusu.
Demir pası.
Rüzgârın yerden savurduğu toprak.
Bir şeyin pis pis kokması.
semek / سمك / سَمَكْ
Balık.
Balık.
Balık.
Balık.
(Arapça)
Balık.
semmak
Balıkçı.
serdi / serdî
Soğukluk, bürudet.
(Farsça)
Kabalık, sertlik, hoyratlık.
(Farsça)
şerz
(Çoğulu: Şerâriz-Şevâriz) Şiddet.
Zorluk.
Kuvvet.
Kalabalık, galizlik. Kat'etmek, kesmek.
şest
Balık oltası.
(Farsça)
Okçuların parmaklarına taktıkları yüksük.
(Farsça)
sevad
Karaltı. Uzakta karaltı halinde görülen kalabalık.
Ekseri insanlar.
Şehir. Kasaba. Karye. Köy.
Karartı. Yazı karalama.
sevr ve hut / sevr ve hût
Öküz ve balık.
sıhna'
(Sıhnat) Balık yahnisi.
sıhr / صهر
Damat yahut enişte.
Huk: Karı-kocadan biri ile diğerinin kan hısımları arasındaki akrabalık.
Evlilikten doğan akrabalık.
(Arapça)
sıhri / sıhrî
Evlenmelerden meydana gelen akrabalık.
sıhriyet / صهریت
Evlenmek suretiyle meydana gelen akrabalık.
Evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
(Arapça)
sıla-i rahim
Akrabalık bağı, yakınlarla bağ kurma.
simak
(Tekili: Semek) Balıklar.
Parlak yıldız.
İki parlak yıldızdan birisi.
Bir şeyi yükseltip kaldıracak âlet.
sir
Yarık. Delik.
Balık yahnisi.
sirb
(Çoğulu: Esrâb) Çekirge ve balık yumurtası.
Sığır sürüsü.
şübke
(Çoğulu: Şübük) Yakınlık. Akrabalık, hısımlık.
sühme
Nasip.
Hısımlık, akrabalık, karâbet.
sühumet
Akrabalık, hısımlık.
tagallüb / تغلب
Zorbalık.
Hilâf-ı hak olarak musallat olmak. İstilâ etmek.
Üstün gelmek.
Üstün gelme, zorbalık, baskı.
Zorbalık.
(Arapça)
tagallüb etmek
Baskı ve zorbalık yapmak.
tagallübat / tagallübât
(Tekili: Tagallüb) Zorbalıklar, tahakkümler.
tahakküm
(Hüküm. den) Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek.
Hükmetme, zorbalık.
tahakkümat / tahakkümât
Baskılar, zorbalıklar.
(Tekili: Tahakküm) Tahakkümler, zorbalıklar.
taras
İzdihamlık, çok kalabalık.
tedaüm
Kalabalık, izdiham.
tegallüb
Galip olma, zorbalık, kuvvete dayalı baskı.
tevella
(Tevelli) Birisini dost edinme.
Bir işi üzerine alma.
Dönme, yönelme, i'raz etme.
Ehl-i Beyt'e tam sevgi.
Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek.
tevellüdat-ı semekiye / tevellüdât-ı semekiye
Balıkların yumurtadan çıkmaları.
tezahüm
Birbirine sıkıntı vermek. Halk kalabalık edip birbirine sıkıntı vermek.
tırrih
Tuzlu balık, sardalya.
übüvvet / ابوت
(Eb. den) Babalık, atalık.
Babalık.
(Arapça)
übüvveten
Babalık sıfatıyla. Atalık cihetiyle.
ukub
Toz.
Çömlek kaynaması.
Kalabalık.
ukuk
Anaya babaya itaatsizlik ve hürmetsizlik etmek. Zorbalık, tanımamak, âsi olmak.
unf
Kabalık. Sertlik. Cebir ve zor.
Sertlik, kabalık.
unfen / عنفا
Sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
(Arapça)
validiyyet
Annelik ve babalık vasfı.
varis / vâris
Mîrasçı, akrabâlık veya başka yolla, vefât eden kimsenin bıraktığı mîrâs denen maldan almaya hak kazanan.
İlim ve ma'rifette mîrasçı.
yehmur
Çok sözlü, çok konuşan adam.
Çok çalışkan ve işe cür'etli olan kişi.
Yeri götüren balık.
yuh
(Yuhâ) Güneşin isimlerindendir.
Türkçede, birisine karşı hakaret için söylenen kelimedir. Kalabalıkla haykırılan hakaret kelimesidir. Buna "yuha çekmek" denir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
nist
telbıye
zar
Sudûr
kitab-i
Mecrûh
Hatibe
muvazza'
bazü'l-eşheb
heyecân
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Balik
atā
materyalist
haşre
fila
Ahkâm-ı islâmiyye
esrime
tahmin
Cemil
KORU