Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Bakan
ifadesini içeren
160
kelime bulundu...
ab-rane
Su borularına ve su yollarına bakan mühendis.
(Farsça)
abil
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan.
Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
adliye nezareti
Adalet Bakanlığı.
adliye ve dahiliye vekaleti / adliye ve dahiliye vekâleti
Adalet ve İçişleri Bakanlığı.
adliye vekaleti / adliye vekâleti / عَدْلِيَه وَكَالَتِي
Adalet Bakanlığı.
Adalet bakanlığı.
adliye vekili
Adalet Bakanı.
akl-ı feal / akl-ı feâl
İşrâkiyye (Yeni Eflâtunculuk) felsefesinde ukûl-ı aşerenin (on akılın) sonuncusu olup, yaşadığımız âlemle alâkalı akla verilen ad. Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe.
alay emini
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir.
alusi / alusî
Nazlanarak göz ucu ile bakan kimse.
(Farsça)
ankara maarif dairesi
Ankara Eğitim Dairesi; Millî Eğitim Bakanlığı.
atıf / âtıf
(Atf. dan) Yüzünü çeviren, bakan. Meyleden, yönelen.
Bağlaç.
Şefkat edici kimse. Merhametli, müşfik.
Yarış atlarının altıncısı.
Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime.
ayn-ür rıza / ayn-ür rızâ
Rıza gözü. Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü.
aziz-i mısır
Mısır Mâliye Bakanı.
bab-ı seraskeri / bab-ı seraskerî / bâb-ı seraskerî / بَابِ سَرْعَسْكَر۪ي
Osmanlı Devletinde askerlik işleriyle uğraşan bakanlık; askeriyenin başı.
Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
Savunma Bakanlığı kapısı.
başvekalet / başvekâlet / بَاشْ وَكَالَتْ
Başbakanlık.
Başbakanlık.
Başbakanlık.
başvekil
Başbakan.
Başbakan.
büruc
(Tekili: Burc) Burç, aslında âşikar şey mânasına gelir. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek köşk mânasına da kullanılmıştır.
Bunlara teşbihen veya zuhur mânâsıyla semâdaki bir kısım yıldızlara veya bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekillere ve farazi su
çeş
"Deneyen, sınayan, tadına bakan" mânâsına gelerek kelimelere eklenir.
(Farsça)
çeşende
Tadıcı, tadan, tadına bakan.
(Farsça)
çeşm-i im'an / çeşm-i im'ân
Dikkatli bakan göz.
cihet-i melekutiyet / cihet-i melekûtiyet
Birşeyin iç yüzü, aslı, hakikati; varlıklara hükmeden İlâhî fiil, isim, sıfat ve şuûnâta bakan yön.
dağıt
Emin.
Nâzır, bakan.
Şiddet veren.
Üzüm toplamada kullanılan âlet.
dahiliye bakanlığı
İçişleri Bakanlığı.
dahiliye nazırı / dahiliye nâzırı
İçişleri Bakanı.
İçişleri Bakanı.
dahiliye vekaleti / dâhiliye vekâleti / دَاخِلِيَه وَكَالَتِي
İçişleri Bakanlığı.
İçişleri Bakanlığı.
dahiliye vekili / dâhiliye vekîli / دَاخِلِيَه وَكِيلِ
İçişleri Bakanı.
İçişleri Bakanı.
defterdar / defterdâr / دفتردار
Defter tutan. Devletin gelir ve masraflarını tutan vazifeli memur. Eskiden Maliye Nâzırı bu nam ile anılırdı. Bir vilayetin maliye işlerine bakan memur.
İldeki en üst düzey maliye yetkilisi.
(Arapça - Farsça)
Maliye bakanı.
(Arapça - Farsça)
defterdarlık
Eskiden maliye bakanlığı.
Şimdi vilâyetlerin mali işlerine bakan daire.
der-ban
Kapıcı, kapıya bakan.
(Farsça)
divan
Eskiden yaşamış şâirlerin şiirlerinin toplandığı kitap.
Büyük meclis. Büyük ve idâre işlerine bakan bilgili, nüfuzlu kimselerin toplandıkları yer.
diyanet riyaseti dairesi
Diyanet İşleri Bakanlığı.
ehl-i medeniyet
Dünyaya yalnız dünya için ve maddî zevk ve menfaatleri için bakanlar.
ekselans
Eskiden bakanlar, elçiler ve cumhurbaşkanları için kullanılan bir ünvan.
(Fransızca)
eşveş
Göz ucuyla bakan kişi.
Yüksek bina.
eyyühe'n-nazır / eyyühe'n-nâzır
Ey (bu yazıya) bakan, nazar eden.
falcı
Fala bakan, gaybı bildiğini iddiâ eden. Gaybı anlamak için güyâ bir takım vâsıtalara mürâcaat eden kimse. Atılan boncuk ve baklaya, koyunun kürek kemiğine ve sâir şeylere bakıp bunlardan manâ çıkarır görünen; gaybden haber verdiğini iddiâ eden kimse.
feyyal
Fil çobanı. File bakan kimse.
fukara-perver
Fakire bakan. Fukarayı koruyan.
(Farsça)
gamze-figen
Gamze saçan, süzgün süzgün bakan.
(Farsça)
haniye
Şarap.
Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın.
har-bende
Seyis. Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse.
(Farsça)
Tar: Saray katırcıları.
(Farsça)
harbiye / حربيه
Harp okulu.
(Arapça)
Harbiyeli:
Harp Okulu öğrencisi.
(Arapça)
Harbiye nezareti:
Savunma bakanlığı.
(Arapça)
harbiye nezareti
Osmanlı Devletinde Harb Bakanlığı, bugünkü Millî Savunma Bakanlığına verilen ad.
hariciye / خارجيه
Dışa bağlı, dışarıya ilişkin.
(Arapça)
Dışişleri bakanlığı.
(Arapça)
hayat-ı maddiye-i nefsiye
Hayatın madde ve nefse bakan yönü.
hey'et-i vekile / hey'et-i vekîle / هَيْئَتِ وَك۪يلَه
Bakanlar kurulu.
Vekiller hey'eti, icra vekileri hey'eti. Bakanlar Kurulu. Başbakanın riyaset ettiği heyet.
Bakanlar kurulu.
hey'et-i vekile reisi
Bakanlar kurulu başkanı, Başbakan.
heyet-i vekile
Bakanlar Kurulu.
heyet-i vekile reisi
Bakanlar Kurulu Başkanı, Başbakan.
heyet-i vükela / heyet-i vükelâ
Vekiller heyeti, Bakanlar Kurulu.
hıdr-ı bahreyn-i velayet / hıdr-ı bahreyn-i velâyet
İki denize (âleme) bakan Hızır'ın veliliği.
hiştendar / hîştendar
Kendine iyi bakan, sağlığını koruyan.
(Farsça)
hükumet reisi / hükûmet reisi
Başbakan.
ibrikdar
Eskiden sarayda büyük devlet adamlarının konaklarında su döken ve leğen ibrik işlerine bakan kimse.
icra vekilleri hey'eti
Vekiller heyeti. Başvekilin riyaset ettiği bakanlardan meydana gelen hey'et.
idarehane
Bir işe bakan hey'etin veya bir işi idare edenlerin toplanarak iş gördükleri yer ve dâire.
(Farsça)
Dergi, gazete vs. gibi yayınların yazı işlerine bakılan dâire.
(Farsça)
ihtisab
Hesab sorma, mes'uliyet.
İhtisab dâiresinin aldığı vergi.
Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi,
Ceza.
Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi.
imam-ı mübin / imâm-ı mübîn / اِمَامِ مُب۪ينْ
İlâhî ilim ve emrin bir ünvanı; gayb âlemine bakan, eşyanın geçmiş ve geleceğe ait kaidelerinin yazıldığı kader defteri.
Her şeyin vukūundan evvel ve sonra yazılı olduğu kader defteri; Allahın şimdiki zamandan ziyâde, geçmiş ve geleceğe bakan ilmi.
istizah
Belirsiz ve mübhem bir şey hakkında açık söylenmesini istemek. İzah istemek.
Gensoru. Bir mes'ele hakkında mebuslar tarafından başbakana veya bakanlardan birine açılan ve sonunda soruşturma yapılması istenilen sual.
kabine
Bakanlar kurulu.
Vekiller hey'eti. Bakanlar kurulu.
(Fransızca)
Küçük oda.
(Fransızca)
Doktorun muâyene yeri.
(Fransızca)
kadı
Tanzimat'a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.
kararname
Bakanlar Kurulu'ndan çıkan resmî emirler.
(Farsça)
Verilen karârı bildiren yazı.
(Farsça)
kazi
(A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden. Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim. Kadı.
Yapan, yerine getiren.
kem göz
Kötü niyetle bakan göz.
kitab-ı mübin / kitâb-ı mübîn / كِتَابِ مُب۪ينْ
Kaderde olan her şeyin gerçekleşmesinde esas tutulan kānunların bütünü; Allahın geçmiş ve gelecekten ziyâde, şimdiki hâle bakan ilmi.
kondüktör
Kılavuz, memur, müdür.
(Fransızca)
Trenlerde vagon ve bilet işlerine bakan vazifeli kimse.
(Fransızca)
maarif / maârif / معارف
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi.
Meharet. Üstadlık. Hüner.
Marifetler. Mâruflar. Kültürler.
Çehrenin manzarada zâhir olan yerleri.
Bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idâre ve te'mine çalışan bakanlık.
Maarif nezareti:
Millî eğitim bakanlığı.
Bilimler.
(Arapça)
Kültür.
(Arapça)
Millî Eğitim Bakanlığı.
(Arapça)
maarif dairesi
Eğitim dairesi, Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nazır vekili
Millî Eğitim Bakan Yardımcısı.
maarif nazırı
Milli Eğitim Bakanı.
maarif vekaleti / maarif vekâleti
Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif vekili / maârif vekîli / مَعَارِفْ وَك۪يلِي
Milli Eğitim Bakanı.
Eğitim bakanı.
maarif yangını
Millî Eğitim Bakanlığında çıkan yangın.
maarif-i umumiye nezareti
Maarif vekâleti. Milli Eğitim Bakanlığı.
maddi cihet / maddî cihet
Maddeye bakan yön.
mahkeme-i şer'iyye
Şeriat mahkemesi. şeriat hükümlerine göre dâvalara bakan mahkeme.
makam-ı ali / makam-ı âlî
Yüce ve âli makam. Eskiden bu tabir, bakanlıklar hakkında kullanılırdı.
makam-ı külliye / makam-ı küllîye
Genele bakan kapsamlı makam.
maliye / ماليه
Devletin gelir ve masraflarının idaresi.
Gelir gider hesablarına bakan resmi dâire.
Devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler.
(Arapça)
mana-yı ismi / mânâ-yı ismî
Bir şeyin sahibine değil de, bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı.
meclis-i vükela / meclis-i vükelâ
Kabine toplantısı. Bakanlar kurulu toplantısı.
mektub-u sami / mektub-u sâmî
Başbakanlık (sadaret) makamından yazılan resmi mektublar.
melekut / melekût
Melekler âlemi, varlıkların ilâhî isimlere bakan iç yüzü.
mevleviyyet
Mevlevilik. Mevlevi tarikından olmak.
Mollalık.
Müderrislikten sonra gelen ilmiye sınıfından oluş.
Eyâlet kadılığı; yani, bir eyâletin bütün hukuki ve kazai işlerine bilfiil bakan kadı. "Mevâli" de denir.
mi'mar
İmar eden. Hüner sâhibi. İnşaat plânlarını yapan ve bunların kurulmasına bakan san'atkâr. Binâ inşa eden mühendis.
mıknatıs
yun. Demir ve benzeri mâdenleri kendine çekici hususiyeti bulunan câzibe.
Başka te'sir altında kalmadan kuzey ve güney kutuplarına doğru yönünü değiştiren demir çubuk. (İki kutbu bulunan bu mıknatıslı çubuğun şimale bakan kısmına şimal (kuzey) ucu, cenuba çekilen ucuna da cenub (güne
milli müdafaa vekaleti / millî müdafaa vekâleti
Millî Savunma Bakanlığı.
mir-ab
Bir kentin su işlerine bakan kişi.
(Farsça)
mir-ahur
Sarayda at işlerine bakan memurun ünvanıdır.
(Farsça)
mubassır
Gözetici, bekleyici, bakıcı.
Eskiden gümrüklerde muhafaza memuru ve mektebte talebenin inzibatına bakan memur.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
müdir / müdîr
(Müdür) İdâre eden. Çeviren bakan.
İdareden anlayan.
İdare memuru. Bir dairede memurların başı.
Nâhiye merkezinin idare memuru.
müfti / müftî
Fetvâ veren.
Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildiren kimse; nakleden me'mur.
Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını bildiren, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şer
mührdar
Eskiden bir bakanlık veya dairenin resmi mührünü kullanmakla görevli olan kimseye verilen ad. Hususi kalem müdürü.
(Farsça)
muhtesib
(Hisab. dan) Belediye işlerine bakan memur.
Kanundan ziyâde idâri ve örfi işler için karar veren. İhtisâb ağası.
mukayyed
Kayıtlı. Serbest olmayan. Sınırlı. Bağlı.
Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Bağlanmış. El veya ayağında zincir, kelepçe bulunan. Mevkuf olan.
Bir işe ehemmiyet veren. İşine önem verip bakan.
müneccim
Yıldız falına bakan, astroloji ile uğraşan.
Yıldızların hareketlerini gözetleyerek geleceğe dâir haber verdiğini iddiâ eden, yıldız falına bakan kimse. Astrolog.
İlm-i nücûm yâni astronomi ilmiyle uğraşan kimse. Astronom.
musahib / مصاحب
Arkadaş, sohbet arkadaşı.
(Arapça)
Padişahın özel işlerine bakan.
(Arapça)
müşahidin / müşahidîn
(Tekili: Müşahid) Görenler, bakanlar. Müşahede edenler.
müşreib
Nâzır, bakan.
Muhtaç.
müşrif
Etrafı gören, etrafa bakan.
Yüce yer, yüksek yer.
Yükselen, çıkan.
Bir hal almağa yüz tutmuş olan.
Yükselen, çıkan.
Ölüme pek yakın bulunan.
Etrafa bakan, etrafı gören.
Vakıf malı koruyan kimse.
müstemlekat nazırı / müstemlekât nâzırı
Sömürgelerden sorumlu bakan.
müsteşrif
Nâzır, bakan.
Eğik, mâil.
mutata'ım
Tadan. Tadına bakan.
mütebassır
(Basar. dan) Dikkatle bakan, ilerisini gören, iyice düşünen. Basiretli.
mütefe'il
(Çoğulu: Mütefe'ilîn) (Fâl. dan) Fala bakan, fal açan.
Hayra yoran, uğur sayan.
mütefe'ilin / mütefe'ilîn
(Tekili: Mütefe'il) Fala bakanlar.
Hayra yoranlar.
mütehaddi
Çekişen, çekişip kavga eden. Tahaddi eden.
Dikkatle bakan.
mütelakki
Telakki ve kabul eden, ...nazarıyla bakan.
mütemevvin
İyâline çok nafaka veren. Ailesine, çoluk çocuğuna iyi bakan.
mütenazır / mütenâzır / متناظر
Birbirine bakan.
(Arapça)
Simetrik.
(Arapça)
mütenazzır
Dikkatle bakarak düşünen. Düşünerek dikkatle bakan.
mütezevvik
(Zevk. den) Zevk ve safâ eden.
Tadına bakan. Birkaç defa tadan.
nafıa / nâfıa / نافعه
Bayındırlık işleri.
(Arapça)
Nâfıa müdüriyeti:
Bayındırlık müdürlüğü.
(Arapça)
Nâfıa nâzırı:
Bayındırlık bakanı.
(Arapça)
Nâfıa nezareti:
Bayındırlık bakanlığı.
(Arapça)
Nâfıa vekâleti:
(Arapça)
nakıf
Kırıcı, kıran.
Bakan, nâzır.
nazar eden
Bakan.
nazar-baz / nazar-bâz
Neşe ile bakan.
(Farsça)
nazar-endaz
Bakan, seyreden.
Göz atmak. Göz atan, bakan, nazar eden.
(Farsça)
nazarendaz
Nazar eden, bakan.
nazır / nâzır / ناظر / نَاظِرْ
(Çoğulu: Nüzzâr) Nazar eden, bakan.
Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir işin idaresine memur reis.
Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan.
Vâsinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayi
Bakan.
Nazar eden, bakan.
Bakan.
(Arapça)
Nezaret eden.
(Arapça)
Bakan, gözeten (Allah).
nazır-ı binazir / nâzır-ı bînazîr
Benzersiz bakıcı, dikkatle bakan.
nazıra
Nazar eden, nezaret eden, bakan.
Göz.
nazırlık / nâzırlık
Bakanlık.
(Arapça - Türkçe)
nazzare
Bir şeye bakan kavim.
nezaret
(Nazar. dan) Bakmak, seyir, bakış.
Nâzırlık etmek. Göz etmek.
Tenezzüh.
Reislik.
Vekillik, nâzırlık, bakanlık.
nezzar
Seyreden, bakan.
nezzare / nezzâre
Seyirci, seyreden, bakan. Nezaret eden, müfettiş, mürakabe ve kontrol eden. Vekillik eden.
Birbirini takip eden, birbirine bakan.
nigeh-endaz / nigeh-endâz
Bakan, bakıcı, bakıveren.
(Farsça)
nüzzar
(Tekili: Nâzır) Bakanlar. Nâzırlar.
raiyyet-perver
Halka iyi bakan, iyi idare eden. İnsanların ihtiyacını te'min eden, onların iyiliğini seven ve onlar için iyilik isteyen.
(Farsça)
rasıd
(Çoğulu: Râsıdân) (Rasad. dan) Gözleyen, gözeten, rasad eden. Dikkatle bakan.
reis-i hükumet / reis-i hükûmet
Hükümet başkanı, başbakan.
reis-i vükela / reis-i vükelâ
Başbakan.
Vekillerin başı. Başvekil. Başbakan.
reis-ül küttab
Eskiden Hâriciye Nâzırı, Dışişleri Bakanı.
renna'
Devamlı kadınlara bakan kimse.
revak-ı uhreviye / revâk-ı uhreviye
Âhirete bakan revak, kemer.
sadaret / sadâret
Osmanlı İmparatorluğunda başvezirlik, sadrâzamlık, başbakanlık makamı.
Başbakanlık.
sadrazam / sadrâzam
Osmanlı Devletinde hükümet başkanı, başbakan.
sadrazam-misal
Başbakan gibi.
şafin
Göz ucuyla bakan kişi.
sayir
Bakan, seyreden. Seyredici.
seciye-i avra
Bir gözü kör olan seciye; olaylara sadece şahsî çıkar açısından veya sadece dünyevî açıdan bakan seciye, huy.
serasker / سرعسكر
Ordu kumandanı. Komutan.
(Farsça)
Harbiye nâzırı, milli savunma bakanı.
(Farsça)
Başkomutan.
(Farsça - Arapça)
Savunma bakanı, harbiye nazırı.
(Farsça - Arapça)
seraskeri / seraskerî / سرعسكری
Başkomutanlık.
(Farsça - Arapça)
Savunma bakanlığı, harbiye nazırlığı.
(Farsça - Arapça)
seray-dar
Eskiden büyük yerlerde yemek ve sofra işlerine bakan kimse.
(Farsça)
serçeşme
(Çoğulu: Serçeşmegân) Çeşme başı, su başı. Pınar.
(Farsça)
Pir, şeyh. Baş.
(Farsça)
(Tanzimattan evvel) yardımcı askerlerin maddi işlerine bakan kimse.
(Farsça)
şeyh-ül islam
Osmanlı Devleti zamanında din işlerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli şahıs. Âlimlerin reisi.
şeyhülislam / şeyhülislâm / شَيْخُ اْلاِسْلَامْ
Osmanlı Devleti zamanında dînî meselelerle şerîat mahkemelerine bakan en yüksek rütbeli din adamı.
Din işlerine bakan ilmiye sınıfının başı.
seyis
Atın tımarına, yemine vesairesine bakan adam, uşak.
süturban / süturbân
Hayvana bakan. Seyis.
(Farsça)
tilmiz-i avrupa
Avrupa öğrencisi; Batı felsefesinden ders alan, hayata bu gözle bakan öğrenci.
vekalet / vekâlet / وكالت
Vekillik. Birisinin nâmına iş görme. Kendi nâmına hareket etme salâhiyetini başkasına verme. Nezâret, bakanlık.
Vekilin vazife gördüğü bina.
Vekillik, bakanlık.
Vekillik.
(Arapça)
Bakanlık.
(Arapça)
Avukatlık.
(Arapça)
vekaletpenah / vekâletpenâh
Padişahın vekili olan, sadrâzam. Başvekil. Başbakan.
(Farsça)
vekil / وكيل
Başkasının işini gören. Bir adamın yerine hareket etme selâhiyeti olan kimse.
Nâzır. Bakan.
Avukat.
(Arapça)
Biri tarafından yetki verilmiş.
(Arapça)
Bakan.
(Arapça)
vekil-i dahiliye
İçişleri Bakanı.
velayet-i kübra
Büyük velilik. Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi)
vezir / vezîr / وزیر
Eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
(Arapça)
vükela / vükelâ / وكلا
(Tekili: Vekil) Vekiller. Bakanlar. Nâzırlar. Kendilerine iş havale edilenler.
Askerî âmirler, komutanlar; bakanlar.
Vekiller, bakanlar.
Vekiller.
(Arapça)
Bakanlar.
(Arapça)
zahirbin / zâhirbîn / ظاهربين
Sadece görünüşe bakan.
(Arapça - Farsça)
zahirperest / zâhirperest / ظاهرپرست
Sadece dış görünüşe bakan.
(Arapça - Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
püryan
hafif-ül-haz
salahat
sadaret
meşihat
melek-i ilham
tekarrib
dun
Teslil
nār
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Bakan
olursa
Çeviri
te
MUNLA
yagu
KENDİNE GELMEK
Olumlu
tevazu
grup