REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Baglama ifadesini içeren 122 kelime bulundu...

akd / عقد

  • Anlaşma, sözleşme.
  • Bağlama, düğümleme.
  • Anlaşma. Sözleşme.
  • Düğümleme. Düğümlenme. Bağ bağlama. Bağlanma.
  • Huk: Nikâh, hibe, vasiyet, bey' u şirâ gibi şer'î bir muameleyi iki tarafın iltizam ve taahhüd etmeleridir, icab ile kabulün irtibatından ibarettir. Böyle bir muameleye mün'akid denir. Bunun böyle vücuda gelmesi
  • Düğümleme, bağlama. (Arapça)
  • Nikah. (Arapça)
  • Kararlaştırma. (Arapça)
  • Kurma. (Arapça)
  • Akdedilmek: Yapılmak, uygulanmak, icra edilmek. (Arapça)
  • Akdetmek/eylemek: Yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yap (Arapça)

akl

  • Sürmek.
  • Ölmek.
  • İp ile bağlamak.

aks

  • Boynuzu eğri ve kayık olmak.
  • Bağlamak.
  • Dövmek.
  • Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek.
  • Saçını kıvırcık göstermek.
  • Bahillik etmek.
  • (Çoğulu: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters.
  • Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi. Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi.
  • Döndürmek.
  • Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak.
  • Devenin yularının ucunu ayağına bağlamak.
  • <

alaka / alâka

  • İlişik, rabıta, merbutiyet.
  • Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse.
  • Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)

asb

  • Bağlamak.
  • Sağlam olarak dürmek.
  • İmâme, sarık.
  • Yemen'de yapılır bir nevi kumaş.
  • Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi.
  • Kurumak.
  • Kızarmak.
  • Sarmaşık.
  • Sargı, bağ.
  • Mendil.

atf

  • Bağlama. Bağ. Ekleme.
  • Meyletme.
  • Şefkat. Sevgi.
  • Eğilme.
  • İkiye bükme. İki kat eyleme.
  • Çevirme.
  • Geri döndürme.
  • Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek.
  • Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek.
  • <
  • Bağlama, bağlaç; kendinden öncekiyle sonraki kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı kuran edat.
  • Atıf, bağlama, verme, yükleme.
  • Eğme, meyletme,
  • Bağlama.

atfetmek

  • Meyletmek. Sevgi beslemek.
  • Gr: Mânâyı birbirine bağlamak.

atıf

  • Eğme, meyletme,
  • Bağlama.
  • Verme, yükleme, bağlama.

ber-bend

  • Ufak çocuğu annesinin sırtına bağlamağa yarıyan göğüs kuşağı. (Farsça)

çarmıh

  • Suçluyu bağlamak için kurulmuş haç şeklinde ağaç.

cıvata

  • Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida. Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar.

daiye / dâiye

  • İnsanı bir şeye candan bağlamağa sürükleyen iç duygusu.
  • Mücib ve sebep.
  • Bâis olan husus, vakit ve zamanın bir hâleti.
  • Arzu, hırs.
  • Dava.
  • Bahane.

damd

  • Yaranın üstüne bez bağlamak, merhem sürmek.

derviş / dervîş

  • Allahü teâlâdan başka şeyleri kalbinden çıkarıp bütün âzâsıyla İslâm dîninin emir ve yasaklarına uyan, dünyâ malına gönül bağlamayan kimse.

esr

  • Esir etmek.
  • Muhkem bağlamak.
  • Takviye etmek.
  • Göbeğinde illeti olan.

eysar

  • Çadır eteğini kazığa bağlamakta kullanılan kısa ipler.
  • Ot.

farz

  • Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.)
  • Takdir veya beyan eylemek.
  • Bir şeyi delmek, gedik açmak.
  • Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus.
  • Addet

fidam

  • (Feddâm) : Su kabının üzerine koydukları süzgeç.
  • Mecusilerin ağızlarını bağlamakta kullandıkları bez.

gall

  • Girmek, sokmak, akmak.
  • Boynunu, elini zincir ile bağlamak.
  • Hâinlik yapmak. Hıyanet etmek.
  • Ganimet malından hırsızlık etmek.

gem vurmak

  • Mecaz yoluyla mâni olmak, zabtetmek, bağlamak yerinde kullanılan bir tabirdir.

hakb

  • Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip.
  • Tutulmak.

hall ü akd

  • Çözme ve düğümleme. İdame etme. Müşkül mes'eleleri ve işleri halledip neticeye bağlama.

hall ü fasl

  • Çözme ve ayırma. Açıklayarak bitirme. Bir mes'eleyi müsbet bir neticeye bağlama.

hamail

  • (Tekili: Himâle) Tılsım, muska.
  • Kılıç kayışı, kılıcı bele bağlamaya yarayan kayış.

hazk

  • Bağlamak.

hazm

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Zaptetmek.
  • Kast etmek.
  • Bağlamak.
  • Yumuşak yüksek yer.
  • Sağlam re'y. Doğru ve kat'i karar.
  • Basiretle hareket etmek.

herek

  • Asmaları, fidanları, fasulye gibi tırmanıcı nebatları bağlamak için yanlarına dikilen sırık, değnek.

hıbve

  • (Çoğulu: Hubâ) Gökyüzüne yayılmış büyük bulut.
  • Dizlerini büküp, mak'adı üzerine oturup, elleri dizleri altından bağlamak.
  • Bele takılan şey.

i'kad

  • Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek.

i'tikal

  • Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma.
  • Devenin dizini büküp bağlama.
  • Güreş yaparken rakibini sarmaya getirip yıkma.

ibrahim-vari

  • İbrâhim (A.S.) gibi. Fani, gelip geçici şeylere kalbini bağlamamak sureti ile. (Farsça)

ihnak

  • (Hunk. dan) Kin bağlama. Gazaplandırma.

ihnet

  • Gazap, öfke. Hiddet.
  • Kalb katılığı.
  • Kin bağlamak.

ihtizam

  • Kemer takma, kuşak bağlama.

indab

  • (Nedeb. den) Yara iyileşip kabuk bağlama.

intitak

  • Kemer veya kuşak bağlama.

irca / ircâ

  • Geri döndürme, bağlama.

irtam

  • Hatırlamak için parmağa iplik bağlama.

ıstıfaf

  • Dizilme. Sıralanma. Saf bağlama.

iştirat

  • (Şart. dan) Şarta bağlama, şarttlaşma.

itlak

  • Bağlama, asma.

izafe / izâfe

  • Katma, ilâve etme, bağlama.
  • Bağlama, yükleme.

izafi / izafî

  • İzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek.

ka'm

  • (Çoğulu: Kiâm) Devenin ağzını bağladıkları şey.
  • İçinde silah saklanan kap.
  • Bağlamak.
  • Öpmek.

kafs

  • Sıçramak.
  • Hafiflik.
  • Sevinç, neşat.
  • Hayvanın ayaklarını bağlamak.

kaide-i rabt

  • Bağlama kaidesi, bağlama cümlesi.

kalben terketme

  • Kalbini bağlamama.

karar

  • Değişmez hâle gelmek.
  • Sabit ve sakin olmak.
  • Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
  • Gitmeyip kalmak.
  • Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
  • Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
  • Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
  • Dolanmak.

kavz

  • (Çoğulu: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi.
  • Düşmek.
  • Bağlamak.

kayd

  • Kelepçe, bağ.
  • Bağlamak.
  • Bir şeyi bir yere yazmak.
  • Deftere geçirmek.
  • Sınırlamak.
  • Şart.

kaydetmek

  • Yazmak.
  • Bağlamak.
  • İlgilenmek, alâkalanmak.

kebl

  • Bağlamak.
  • Kovanın ağzını iki kat edip dikmek.

kemerbeste-i hizmet-i mevla / kemerbeste-i hizmet-i mevlâ

  • Allah'ın huzurunda, Onun emrine hazır şekilde el bağlamak.

kenet

  • (Esâsı: Kinet) İki sert cismi birbirine bağlamak için çakılan iki ucu kıvrık madeni parça.

ketf

  • Omuz. Omuz kemiği.
  • Parça parça kesmek ve bağlamak.

kımat

  • Örtü, sargı. Sarılacak bez. Beşik bağırdağı.
  • Keserken koyunun ayağını bağlamada kullanılan ip.

kundak

  • Küçük çocukları sıkı bağlamaya yarıyan bezler takımı.
  • Yangın çıkarmak için bir yere sokulan, tutuşturulmuş yağlı bez çıkısı.

leff-ü neşr

  • Sarıp bağlama ve çözüp yayma. Birkaç isim yazdıktan sonra onların her birine ait özellik veya görevleri ayrıca sıralama. Bu sıralama isimlerin sırasına uygun sırada olursa "mürettep" adını alır. Olmazsa "müşevveş" adını alır.

lett

  • Bağlama.
  • Karıştırma.
  • Vurma, dövme, dayak atma.
  • Yanaşma, yaklaşma.

lezz

  • Bağlamak.

matufun-aleyh / mâtufun-aleyh

  • Bir bağlama edâtı (bağlaç) ile kendisine bağlanan kelime, mânâ, maksat.

mel'eme

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Terbiye etmek, düzeltmek, ıslâh etmek.
  • Yara yırtığını bağlamak.

merhun

  • (Rehin. den) Rehin edilmiş olan. Ödünç alınan bir şeyi teminata bağlamak için, onun yerine verilen herhangi bir şey.
  • Belirli müddetle bir şeye bağlı olan.
  • Edb: Mânası diğer beyit ile tamamlanan beyit.

muazale

  • Bir sözün mânasını başka sözle bağlayıp kelâmı arka arkaya getirme.
  • Kafiyeyi ayrılmıyacak şekilde mâkabliyle bağlama.
  • Sözde kelimeleri tekrarla kullanma.

murabata

  • Düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip sebatla nöbet beklemek.
  • Mülâzemet etmek.
  • Bağlamak.

mürabata

  • Bağlamak.
  • Düşman gelecek yerleri gözleyip sakınmak.

muvasat

  • Yardım, dostluk, muavenet, iyilik.
  • Ölen bir memurun ailesine maaş bağlama.

nazm ve rapt

  • Dizme, tertip etme ve bağlama.

neşt

  • Yılan sokmak ve ısırmak.
  • Bir yerden bir yere gitmek.
  • Çözmek.
  • Çıkarmak.
  • İpi bağlamak.

palamar

  • Büyük gemileri karaya bağlamak yahut demir gomneye bedel lengere rabtetmek için kullanılan halat.
  • Büyük halat.
  • Vaktiyle muharebelerde silâh olarak kullanılan ve yük kaldırmak için kullanılan sırıklar. (Sanat Ansiklopedisi)

rabt / ربط / رَبْطْ

  • Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak.
  • Nizam vermek, intizam bulmak.
  • Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
  • Bağlama.
  • Bağlama.
  • Bağlamak.
  • Bağlama. (Arapça)
  • Rabt edilmek: Bağlanmak, tutturulmak. (Arapça)
  • Rabt etmek: Bağlamak, tutturmak. (Arapça)
  • Rabt olunmak: Bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek. (Arapça)
  • Bağlama.

rabt edatı

  • Gr: Bağlama edatı. Kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan harf veya kelime. (Hem, ve... gibi)

rabt-ı kalb

  • Kalb bağlama, gönül bağlama.

rapt etmek

  • Bağlamak.

raptetmek

  • Bağlamak.
  • Bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek. (Arapça - Türkçe)

resen

  • (Çoğulu: Ersân) Atı veya davarı ip ile bağlamak.
  • İp, halat, urgan.

rıbka

  • (Çoğulu: Ribak) Davar bağlamada kullanılan ip.

şagrabiyye

  • (Çoğulu: Şegârib) Ayak bağlamak.

şagzebiyye

  • (Çoğulu: Şegâzib) Ayak bağlamak.

sand

  • Bendetmek, bağlamak.

sarr

  • Kesenin ağzını bağlamak.
  • Hıfzetmek.
  • Cem'etmek, toplamak.
  • Yukarı kaldırmak.
  • Zammetmek, artırmak.

şedd

  • Sıkı bağlama, sıkı bağlanma, sıkma.
  • Tasvir.

şedd-i rihal

  • Hayvana semer vurma. Yolculuk için hayvanın semerini bağlama.
  • Yolculuğa çıkma.

sehay

  • Nâme üstüne nesne bağlamak.
  • Keşf etmek.
  • Kabuk soymak.

şen'

  • Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.

sevk

  • Önüne katıp sürmek, ileri sürmek. Yollamak, göndermek.
  • Neticeye bağlamak.

şevk

  • Çok istek, şiddetli arzu.
  • Neş'e.
  • Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama.
  • Memnun. Şâduman.

sıkke

  • Bağlamak, sağlamlaştırmak, muhkem etmek.
  • Ulaştırmak.

sôfi / sôfî

  • Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.

ta'kil

  • Devenin ayağına ip takıp bağlamak.

ta'lik

  • Asmak, geciktirmek, bağlamak, bir zamana bırakmak, Arap yazısının bir çeşidi.

ta'sib

  • İhata edip kaplamak, içine almak.
  • Bir kimsenin başına taç koymak.
  • Açlıktan dolayı karnını bağlamak.

tadammüd

  • Yaraya merhem sürüp bezle bağlamak.

tadbir

  • Tabiatı muhkem olmak.
  • Nameyi iplikle bağlamak.

tadmid

  • Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak.

tagzit

  • Çok sıkı bağlama. Tazyik etme, basınç yapma.

takaşşur

  • (Kışr. dan) Kabuk bağlama, kabuklanma.

takyid

  • (Kayd. dan) Kayıt ve şarta bağlanma. Şart koşma. Bağlama. Deftere yazmak.
  • Harfe nokta ve hareke koyma.
  • Sınırlama, bağlama.

takyidad / takyidâd

  • Sınırlamalar, bağlamalar.

tantik

  • Bir kimsenin beline kuşak bağlamak.

tasavvuf

  • Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.

tasfid

  • Muhkem ve sağlam bağlamak.

tavtin

  • (Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma.
  • Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak.
  • Gönlünü bağlamak.

tazmid

  • Merhemli bezi yaraya sarıp bağlama.

tecmir

  • Buhur etmek.
  • Taş atmak.
  • Hapsetmek.
  • Aşağı sarkıtmamak.
  • Kadının saçını toplayıp bağlaması.

teleffüm

  • Yüzüne ve ağzına yaşmak bağlamak.

terettüm

  • Bir şeyi unutturmamak için parmağa iplik bağlama.

tesbil

  • (Sebil. den) Bir şeyi Allah rızası için vakfetme, Allah yoluna bağlama.
  • Yolcu etme, yola çıkarma.
  • Yol gösterme.
  • Kesme.

tesmir

  • (Semer. den) İktisad ederek malın çoğalması.
  • Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması.

tesviye

  • Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi etme.
  • Bir neticeye bağlama.

tevehhuk

  • Boynuna kement bağlamak.

tezebbüd

  • Köpürme, köpüklenme. Kaymaklanma, kaymak bağlama.

ukle

  • Bağlamak.
  • Hile edip aldatmak.

ümid-i mutlak

  • Sınırsız ümid bağlama.

vakf

  • Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı) malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün veya belli fakirle re bırakması. Vakfın çoğulu evkâftır. Vakfe

vakıf / vâkıf

  • Mülkü olan belli ve kıymetli malının menfaatini bir şarta bağlamadan müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bütün veya belli fakîrlere Allah rızâsı için terkeden kimse.
  • Bir işten haberi olan.
  • Arafât'ta vakfeye duran.

vasl / وصل

  • Ulaşma. (Arapça)
  • Kavuşma, vuslat. (Arapça)
  • Bağlama, ulama. (Arapça)

ve

  • Gr: "Dahi, de, hem, ile, berâber" mânâlarına bağlama edâtı.

zabt

  • Zabt etmek. İdâresi altına almak.
  • Sıkıca tutmak. Kendine mal etmek.
  • Kavramak.
  • Kaydetmek. Hülâsasını yazmak.
  • Bağlamak.
  • Alma, tutma, bağlama.

zabturabt

  • Tutma ve bağlama, disiplin.

zerr

  • Düğmeyi iliklemek.
  • Birbirine pekitip bağlamak.

zıar

  • Devenin ağzını bağlamak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın