Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Bağır
ifadesini içeren
143
kelime bulundu...
agvas
(Tekili: Gavs) Yardım istemek için bağırmalar. İmdat istemeler.
ahşa'
(Tekili: Haşâ) Vücuttaki bağırsak, ciğer gibi organlar.
Mahaller, bölgeler, cihetler.
ajir
Göl, havuz.
(Farsça)
Kalabalık, izdiham.
(Farsça)
Bağırma, feryât.
(Farsça)
Çekingen.
(Farsça)
Akıllı, uyanık.
(Farsça)
Amâde, hazır.
(Farsça)
ajirak
Gürültü, ses. Bağırış.
(Farsça)
aksab
(Tekili: Kusb) Kalın bağırsaklar.
asal
(Çoğulu: Asâl) Davarın kuyruğu devrik olmak.
Bağırsak.
asib
Dolmuş bağırsak.
Katı nesne, şedid.
Şiddetli sıcak, çok sıcaklık.
Talihsizlik.
attat
Çok bağırıp çağıran, gürültücü adam.
avaze / âvâze / آوازه
Bağırma.
(Farsça)
Ün.
(Farsça)
avle
Bağırma, feryat.
basur / bâsûr
(Çoğulu: Bevâsir) Tıb: Mayasıl. Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesi ve bazen iltihablanması sebebiyle, makadın içinde ve dışında meydana gelen memeler yüzünden makaddan kan ve cerahat gelmesi hastalığı.
ber
Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır)
(Farsça)
Göğüs, sine, bağır, sadır.
(Farsça)
Fayda.
(Farsça)
Hamil.
(Farsça)
Hıfz.
(Farsça)
Yan.
(Farsça)
Taraf.
(Farsça)
Nâkil. Götürücü.
(Farsça)
Meyve.
(Farsça)
Yaprak. Varak.
(Farsça)
Meme.
(Farsça)
Genç kadın.
(Farsça)
E
(Farsça)
berbere
Kızgınlık ânında söylenip çağırmak bağırmak.
bevc
Berk, şimşek.
Yorulma.
Bağırma, haykırma.
bumbar
Koyun ve benzeri gibi hayvanların kalın bağırsağı.
(Farsça)
İçine kıyma, pirinç vs. doldurulmuş bağırsakla yapılan bir cins yemek.
(Farsça)
bumehen
(Bumehin) Deprem, zelzele, yer sarsıntısı.
(Farsça)
Koyun bağırsağı.
(Farsça)
bun
Nihâyet, dip.
(Farsça)
Kolay, suhûletli.
(Farsça)
Rahim.
(Farsça)
Temizlenmiş olan koyun bağırsağı.
(Farsça)
car
Faydasız bağırıp çağırmayı ve gevezeliği ifade eder ve ekseriya mükerrer kullanılır.
cehir
(Cehr. den) (Çoğulu: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen.
Güzel, dikkate değer.
ciğer
Ciğer. Bağır.
(Farsça)
Keder, sıkıntı, elem.
(Farsça)
Avaz.
(Farsça)
cun
Karnı ve kanadı kara olan bağırtlak kuşu cinsinden bir kuş.
dacir
Gamkin ve gönlü dar kimse.
Bağırgan dişi deve.
Kederlenmek, hüzünlenmek muztarib olmak.
dehaz
Feryat, figan. Bağırıp çağırma. Yüksek sadâ ile medet isteme.
(Farsça)
deman
Heyecanlı. Hiddetli, hiddete kapılmış.
(Farsça)
Vakit, zaman. An.
(Farsça)
Bağırıp çağırma, feryat, figân.
(Farsça)
Heybetli, güçlü, kuvvetli, azametli, cesim.
(Farsça)
Kükremiş.
(Farsça)
dıkak
Herşeyin ufalmışı, incesi, kırıntısı.
Şirden adı verilen bağırsak.
dürece
Süllem, merdiven.
Bağırtlak kuşu. (Kanatlarının içi siyah ve dışı boz olan bir kuş.)
efgan
Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
(Farsça)
efza'
(Tekili: Fezâ) Korku ile bağırıp çağırmalar.
em'a / em'â / امعا
(Tekili: Miâ) Bağırsaklar.
Bağırsaklar.
(Arapça)
em'a-i galiza / em'â-i galiza
Kalın bağırsaklar.
em'a-i rakika / em'â-i rakika
İnce bağırsaklar.
ezir
Haykırma, bağırma.
(Farsça)
feryad / feryâd / فریاد
Bağırıp çağırma. Yüksek sesle medet istemek. Figan.
(Farsça)
Bağırıp çağırma.
Bağırma, çığlık.
(Farsça)
İmdat isteme.
(Farsça)
Feryâd etmek:
Bağırmak, çığlık atmak
(Farsça)
feryad eden
Bağıran.
feryad ü figan
Bağırıp çağırma, ağlayıp sızlama.
feryad u fizar / feryad u fîzar
Yüksek sesle bağırıp haykırmak, yardım istemek.
feryad-bahşa
Feryâd ettiren, bağırttıran.
(Farsça)
feryad-ı matem
Matem hâlinde derin üzüntülerin bağırıp çağırarak dile getirilmesi.
feryat
Bağırma.
figan / figân / فغان
Ağlayıp sızlama, bağırıp çağırma.
(Farsça)
Feryat etme, ah çekme.
(Farsça)
Figân eylemek:
Bağırmak, feryat etmek, inlemek.
(Farsça)
figan-perver / figân-perver
Feryad ettiren, bağırtan.
(Farsça)
gamgama
Haykırma. Muharebe edenlerin bağırtısı.
Kalb dinlendiğinde işitilen ses.
Sözü, belirsiz söylemek.
Kalbin bulunduğu yer.
Bağırtı, haykırış.
gatata
(Çoğulu: Gıtât) Bağırtlak cinsinden bir kuş.
gazefe
Bağırtlak kuşu.
gıriv / gırîv
Bağırma, feryat etme, çığlık atma, bağrışma.
(Farsça)
gurrende
Hiddetle bağıran, şiddetle gürliyen.
(Farsça)
guvas
Feryâd edip, "imdat!" diye bağırmak.
hadreban
Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran.
hakile / hakîle
Uzun buğday.
Bağırsak içinde olan su.
haşa-i batın / haşâ-i batın
Bağırsaklar.
hatat
Bağırma, çağırma, feryâd etme.
haviyye
(Çoğulu: Havâyâ) Yağlı bağırsak.
Bağırsak.
Deve palanı.
havsa
Bağır.
Bağırın yanındakiler.
havtel
Büluğa eren oğlan.
Bağırtlak yavrusu.
hazaze
Tıb: Bulaşıcı, müzmin bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur.
hedhede
Bağırma, ötme.
Devenin bağırması, kuşun ötmesi.
heds
Sürmek.
Reddetmek.
Haykırıp bağırmak.
hemheme
Rüzgârın esmesi ile ağaç yapraklarından çıkan sesler.
Aslan bağırması.
Deve sesi.
hevde
Bağırtlak kuşu.
hıyata
Terzilik, dikiş dikme işi.
Tıb: Ameliyat esnasında kesilip yarılan yerin tekrar kaynaması için dikilmesi.
Ameliyatta dikiş için kullanılan bağırsak ve benzeri şeylerden yapılan iplik.
hizam
Kolan ve bağırdak denilen nesne. (Beşikte çocuklara bağlarlar.)
huruş / hurûş
Coşma, bağırma.
huvar
Bağırış, çığlık, sayha, avaz.
hüzahiz
Bağırgan deve.
Keskin kılıç.
Çok su.
Fitne.
icdaf
Bağırıp çağırma.
igrik
Çok bağırıp böğüren (hayvan).
ilcac
Feryad etme, bağırma.
iltihab-ı a'ver
Tıb: Körbağırsağın iltihabı.
iltiva-yi em'a / iltiva-yi em'â
Tıb: Bağırsağın kendi üzerine helezoni biçimde kıvrılması.
insidad-ı em'a / insidad-ı em'â
Tıb: Bağırsakların birbirine dolanması neticesinde tıkanması.
irhem yareb
Tıb: Bağırsak tıkanması veya dolanması.
kaat
Gadap, hiddet, öfke.
Darlık.
Yaşlı koyun.
Davar memesi.
Bağırma ve çığlık şiddeti.
kabkaba-i ibil
Devenin bağırması.
kavkal
Bağırtlak kuşunun erkeği.
Keklik.
Turaç kuşu.
kımat
Örtü, sargı. Sarılacak bez. Beşik bağırdağı.
Keserken koyunun ayağını bağlamada kullanılan ip.
kıtb
(Çoğulu: Aktâb) Bağırsak.
kulunç
Tıb: Şiddetli bağırsak ağrısı. Omuzlarda ve vücutta bir ağrı.
kusb
(Çoğulu: Aksâb) Göden bağırsak denilen büyük bağırsak.
kusbe
(Çoğulu: Kuseb) Göden bağırsak.
kuta'
(Çoğulu: Kutâ-Kutevât) Atın arkalaşacak yeri.
Bağırtlak kuşu.
mags
Bağırsak ağrısı.
masarin / masarîn
Bağırsaklar.
masvat
Çok bağıran.
mest
Adamın elini deve karnında yavrunun yattığı yere sokması.
Bağırsak içinde iken sıvayıp çıkarmak.
mevat arazi / mevât arâzi
Ölü arâzi. Bir kimsenin mülkünde bulunmayan, mer'a, baltalık ve harman yeri olarak kimseye verilmemiş olan ve gür sesli bir kimsenin köy ve kasaba evlerinin son bulduğu yerden bağırıp sesi duyulmayacak derecede köy ve kasabadan uzak yâni tahmînen yarım saatlik uzaklıkta olan dağlık, taşlık, kıraç, o
mia' / miâ'
(Çoğulu: Em'â) Bağırsak.
mia-i a'ver / miâ-i a'ver
Körbağırsak.
mia-i galiz / miâ-i galiz
Kalınbağırsak.
mia-i isna-aşer / miâ-i isnâ-aşer
Oniki parmak bağırsağı.
mia-i rakik / miâ-i rakik
İncebağırsak.
miai / miâî
(Miâiyye) Bağırsakla alâkalı.
mikat
Bağırdak ipi, (oğlancıkları beşikte onunla bağlarlar.)
Kesilme ânında koyunun ayağını bağladıkları ip.
mısvat
Çok haykıran, çok bağıran.
Ses kuvveti.
mülayemet
Lâtife etmek, şaka yapmak.
Sevinç izhar etmek.
Yumuşaklık. Uygunluk. Yumuşak huyluluk.
Bağırsakların yumuşaklığı.
münşid
(Neşide. den) İnşad eden, iyi şiir okuyan.
Bir şeyi zâyi edip " Varmı" diye bağıran.
müşeyyea
Bir şeyin ardından bağırıp çağıran kadın.
Koyun sürüsünün ardına uyan koyun.
müshil
(Çoğulu: Müshilât) (Sehl. den) Kolaylaştıran.
Bağırsakları temizleyen. İshal veren. Kazuratı kolaylıkla dışarı attıran ilâç.
müshilat / müshilât
(Tekili: Müshil) İshal veren, bağırsakların temizlenmesine yardımcı olan ilâçlar.
mustasrih
Bağırıp ağlayan. Meded bekleyen.
na'ra
(Çoğulu: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma.
Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir. Nâra atmakla yangın münasebetiyle s
na're
Nâra. Yüksek sesle uzun uzun bağırma. Çağırma. Haykırma.
Burun içinden çıkan ses.
na're-endaz / na're-endâz
Nâra atan. Yüksek sesle uzun uzun bağıran.
(Farsça)
na'rezen
Nâra atan. Yüksek sesle uzun uzun bağıran.
(Farsça)
naik
Karga ötüşü veya horoz sesi.
Çobanın koyuna bağırması.
nak'
(Çoğulu: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer.
Kuyu içinde olan su.
Deve kuşu avazı.
Feryâd etmek, bağırıp çağırmak.
Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek.
Sıcak suda haşlama.
İlâç olarak çıkarılan su.
Suda ıslanma.
Toz.
nara / nâra
Yüksek sesle bağırma, haykırma.
Bağırma.
nehk
Eşek bağırışı.
nevh
Ağıt etmek.
Bağırıp çağırarak sesle ağlamak.
nida'
Seslenmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak. Ses vermek.
Gr: ünlem (!)
periz
Haykırma, bağırma. Feryâd.
(Farsça)
Su kenarlarında yetişen yeşil saz, ot.
(Farsça)
rebaz
Şehrin yarısı ve etrafı.
Her nesnenin eğlenecek ve duracak yeri.
Koyun ağılı.
"Göden bağırsak" denilen büyük bağırsak.
renin
Bağırma, haykırma.
İnleme, inilti.
rude
(Çoğulu: Rudegân) Bağırsak.
(Farsça)
ruga'
Sada, ses.
Deve, sırtlan ve deve kuşunun bağırması.
sade
(Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur.
Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir.
sahc
Bağırsağın yaş olup cerahat vermesi.
Kaşımak.
Tırmalamak.
sahha
Kulakları sağır eden şiddetli bağırış ve çığlık.
salk
Şiddetli ses.
Vurmak.
Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması.
sarad
Yer bağırsağı.
sarha
Çağırmak, bağırmak, feryad etmek.
savt
Ses. Bağırmak.
sayha-i gurab / sayha-i gurâb
Karga bağırışı.
şematetkarane / şematetkârane
Kuru gürültü yapmak suretiyle, arsızca, gürültü ile bağırmak.
(Farsça)
semit
Temiz pişirilmiş olan kebap.
Arınmış, temizlenmiş ve pâk olmuş.
Doldurulmuş bağırsak.
Birbiri üstüne yığılmış kiremit.
Bir kat sahtiyan.
sıyah
(Tekili: Sayha) Bağırmalar, çığlıklar, haykırışlar, feryadlar.
tadavvür
Çağırmak, bağırmak, feryad etmek.
İnlemek.
Açlık.
talac
Bağırma, feryad, çığlık.
(Farsça)
Ses, sada.
(Farsça)
Kavga.
(Farsça)
Meş'ale.
(Farsça)
taytava
Bağırtlak kuşuna benzeyen alaca bir kuş. (Yüzü beyaz, başı kara olur.)
te'zin
Ezan okutma.
Bağırıp ilân etme.
tehdir
Hastalıklı devenin bağırması.
Sözü boğaz içinden söylemek.
tekabkub
Bağırsaklarda gazların meydana getirdiği gurultu.
tenad
Birbirine nidâ etmek, birbirine bağırışmak.
tenadüs
Birbirine lâkap koyup bağırışmak.
tenemmür
Birisini korkutmak için gürültü yapmak, gürültülü ses çıkarmak.
Uzun uzun bağırmak.
Kaplan huylu olmak. Kaplanlaşmak.
tevekkün
Musibet anında yüksek sesle bağırıp feryad etmek.
ufuc
(Çoğulu: Afâc) Vurmak.
Göden bağırsağı denilen bağırsak.
velvele-i gına / velvele-i gınâ
Şarkı bağırtısı.
velvele-i hayret
Hayret ve şaşkınlık bağırtısı, sesi.
velvele-i istiğrab
Garip karşılayarak bağırma, hayret feryadı.
za'k
Çağırmak, bağırmak.
zakv
Çağırıp bağırmak.
zecre
Çağırmak, bağırmak, sayha.
Men'etmek, engel olmak.
zemare
Savt, ses, sayha, bağırış, çığlık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
muttasıl
keyfi
Berre
lücce
Milel-i mütemeddine
hükumet-i müstakille
perva
İşrâk
sarf-ı nazar
İntikal
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Bağır
refz
keyfi
Zîr
AHİ
Öğrenci
Baştacı
yüksek makam
Makarna
su