REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te BOZMA ifadesini içeren 108 kelime bulundu...

asd

  • Cimâ etmek.
  • Döndürmek.
  • Bozmak.

boşanmak

  • Eşi ile olan nikâh bağını bozmak. Eşinden ayrılmak. (Medeni kanun, boşama yetkisini mahkemeye bırakmıştır. İslâm dini evlenmeyi Allah'ın emirleri dahilinde karşılıklı rızaya bağlı hür bir sözleşme olarak gördüğünden kadınla erkek boşanma yetkisinin kimde olacağını da kararlaştırabilirler. İsterlerse (Türkçe)

cay-mend

  • Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel. Rahatını bozmayan. (Farsça)

cem-i müennes

  • Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir. Müslime(t) : Müslimât gibi.

cem-i müzekker

  • Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonuna (în, ûn) getirilerek yapılan cemi: Müslimîn, müslimûn gibi.

de'l

  • Aldatmak.
  • Ahdi bozmak, sözü tutmamak.

def-i hacet / def-i hâcet

  • Abdest bozmak.

dinkas

  • İfsad etmek, bozmak.

emniyeti ihlal / emniyeti ihlâl

  • Güvenliği bozmak.

esbab-ı nakziyye

  • Bir hükmün daha yüksek bir merci tarafından bozulmasını icâb ettiren sebepler. Bozma sebepleri.

fekk-i mühür

  • Mühürü bozma.

fell

  • (Çoğulu: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne.
  • Yaralamak.
  • Cenkte askeri bozmak. Harbdeki askerin bozulması.
  • Kılınç yüzündeki açılan gedik.
  • Susuz kır yer.
  • Güruh, cemaat.
  • Muvakkat delilik.

fen yobazı

  • Fen bilgisinde mütehassıs (uzman) olmadığı hâlde, kendisini fen adamı ve müslüman olarak gösterip müslümanların dînini, îmânını bozmağa, İslâmiyet'i içerden yıkmağa çalışan kimse.

fesh / فسخ

  • Bozmak. Hükümsüz bırakmak. Kaldırmak.
  • Zayıf olmak.
  • Bilmemek. Cehil.
  • Re'y ve tedbiri ifsad eylemek.
  • Zaif-ül akıl. Zaif-ül beden.
  • Tembellik yüzünden gayesine erişemeyen.
  • Unutmak.
  • Tıb: Beden âzalarının mafsallarını yerinden çıkarıp ayırmak
  • Alış-veriş veyâ başka bir akdi (sözleşmeyi) bozma veya böyle bir akdin bozulması.
  • Bozma, bozulma, dağıtma, dağılma, yürürlükten kalkma.
  • Bozma, kaldırma.
  • İptal etme, kaldırma, bozma. (Arapça)

fitne

  • İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey.
  • Muhârebe.
  • Azdırma.
  • Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu.
  • Küfr. Fikir ihtilâfı.
  • Şikak. Kavga.
  • Delilik.
  • Mihnet ve beliye.
  • Mal ve evlâd.
  • Potada altın v

fitne-kar / fitne-kâr

  • Ortalığı bozmağa çalışan. Fitneci. Fesâd verici. Fitne çıkarmak isteyen. (Farsça)

fitnekar / fitnekâr

  • Fitneci, ortalığı bozmaya çalışan.

galebe

  • Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk.
  • Bastırmak.
  • Yeğin olmak.

gılt

  • Akdolunan pazarlığı bozmak.

habt

  • Yanlış hareket.
  • Maktulün kanının heder olması.
  • Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme.
  • Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
  • İptal etme, bozma, bozulma.

hacet / hâcet

  • İhtiyaç, gereklilik.
  • Def-i hâcet: Abdest bozma.
  • Arz-ı hâcet: Eksiğini, isteğini bildirme.

haleldar / haleldâr / خللدار

  • Bozma, bozulma.
  • Bozma. Bozulma. Bozulmuş. (Farsça)
  • Bozulmuş, bozuk. (Arapça - Farsça)
  • Haleldâr etmek: Bozmak, halel getirmek. (Arapça - Farsça)
  • Haleldâr olmak: Bozulmak, halel gelmek. (Arapça - Farsça)

haleldar etmek

  • Bozmak.

harab / harâb / خراب

  • Yıkık, harap. (Arapça)
  • Fitil gibi sarhoş. (Arapça)
  • Harâb etmek: Yıkmak, bozmak, tahrip etmek. (Arapça)
  • Harâb olmak: Yıkılmak, bozulmak, kırılmak. (Arapça)

harbak

  • Yarmak.
  • Kat'etmek, kesmek.
  • İfsad etmek, bozmak.
  • Deva, ilâç.

harbeş

  • Fesâd vermek, ifsad etmek, bozmak.

harmeş

  • İfsad etmek, bozmak.

hatel

  • Kahretmek.
  • Ahdini bozmak.
  • Aldatmak.

hatr

  • Ahdini bozmak, sözünde durmamak.

hays

  • Hayvan leşinin kokması.
  • Bir kimseyi aldatmak.
  • Sözde durmamak, ahid bozmak.
  • Fâsid olmak.

hezm

  • Bozma, mağlub etme, hezimete uğratma.
  • Sıkıştırma, sıkma, bir şeyi sıkıp ezme.

hidase

  • Pâk etmek, temizlemek.
  • Kahramanlık, yiğitlik.
  • Abdest bozmak.

hıns

  • Bâtıldan hakka veya haktan bâtıla meyletmek. Yeminini bozmak. Günah.

hins

  • (Çoğulu: Ahnâs) Günah.
  • Yemin.
  • Ahdi bozmak.
  • Ağır yük.

hıns-ı yemin

  • Yemininde durmayıp bozmak. Nakz-ı ahd da denir.
  • Yemini bozma, sözünde durmama.

hınsıyemin / hınsıyemîn

  • Yemin bozma.

hiza / hizâ / حذا

  • Sıra. (Arapça)
  • Hizâya gelmek: (Arapça)
  • Boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. (Arapça)
  • Sırayı bozmadan durmak. (Arapça)
  • Hizâya girmek: Sıra olmak. (Arapça)

hulf

  • Ahdinde durmamak. Ahdini bozmak. Sözde durmamak.
  • Nakz.

ibcam

  • Huzur ve rahatını bozma. Rahatsız etme.

ibtal / ibtâl / ابطال

  • Bozma, boşa çıkarma, uyuşturma.
  • Geçersiz kılma, kaldırma, bozma. (Arapça)
  • İbtâl edilmek: Geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak. (Arapça)
  • İbtâl etmek: Geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak. (Arapça)

ifsad / ifsâd / افساد

  • Bozmak. Azdırmak. Fesada uğratmak. Fitne salmak. Karıştırmak.
  • Bozma, fesada uğratma.
  • Bozmak, fitne, karışıklık çıkarmak, bozgunculuk yapmak.
  • Bozma.
  • Bozma.
  • Bozma. (Arapça)
  • Bozgunculuk yapma. (Arapça)
  • İfsâd etmek: Bozmak, fesada sürüklemek. (Arapça)

ifsad etme

  • Bozma, kötüye kullanma.

ifsad etmek

  • Bozmak.

ifsad-ı mi'de

  • Mideyi bozma.

ifsad-ı siyaset

  • Siyaseti bozma, siyasete fesat karıştırma.

ifsadat / ifsâdât

  • İfsadlar, bozma ve karıştırmalar.
  • Bozmalar.

ifsat

  • Bozma.

ıhbas

  • İfsad etmek. Bozmak.
  • Yaramazlık öğretmek.

ihlal / ihlâl / اخلال / اِخْلَالْ

  • (Halel. den) Sakatlamak. Bozmak. Halel vermek.
  • Birini ihtiyaç içinde bırakmak.
  • Düşmanın haklarına vefa etmeyip gadretmek.
  • Bozma, karıştırma.
  • "Halel"den bozma, sakatlama, kusurlu hale getirme.
  • Bozma, sakatlama.
  • Bozma, lekeleme, halel getirme. (Arapça)
  • İhlâl edilmek: Bozulmak, halel getirilmek. (Arapça)
  • İhlâl etmek: Bozmak, halel getirmek. (Arapça)
  • Bozma.

ihlal etme / ihlâl etme

  • Bozma, sınırı aşma.

ihlal etmek / ihlâl etmek

  • Bozmak, karıştırmak.

ihlal etmeme / ihlâl etmeme

  • Bozmama, zarar vermeme.

ihlal etmemek / ihlâl etmemek

  • Bozmamak, karıştırmamak.

ihlal-i asayiş / ihlâl-i âsâyiş

  • Güvenliği, huzuru bozma.

ihlal-i emniyet / ihlâl-i emniyet

  • Düzeni, huzuru bozma, karıştırma.

ıhna'

  • İfsad etmek, bozmak.
  • Yaramaz söz söylemek.

ikale / ikâle

  • Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi.
  • Demediği halde "Dedin" diye iddia etme.
  • İki tarafın isteğiyle alışverişi bozmak.
  • Dememiş iken "dedim" diye iddia etmek.
  • Bozma, yürürlükten kaldırma, feshetme; iki kişinin, aralarında yaptıkları herhangi bir akdi, anlaşmayı bozmaları.

imha

  • Bozmak, yok etmek, mahvetmek. Yıkmak. Zâil etmek.
  • Bozma, yıkma, yok etme.

imsa

  • Akşama kalma.
  • Bozma.

ingas

  • (Tengis) Keder verme. Rahatını bozma.

inkaz

  • Kırma ve bozma.
  • Tuhaf sesler çıkarma. Küçük bir hayvanın veya böceğin kendine mahsus ses çıkarması.
  • Vücuttaki oynak yerlerden çıkan ses.

itlaf

  • Ziyan etmek. Telef etmek. Bozmak.
  • Öldürmek.

kavz

  • Bozmak. Yıkmak.

kaza-i hacet / kaza-i hâcet

  • İhtiyacını gidermek.
  • Büyük abdest bozmak.

keffaret-i savm / keffâret-i savm

  • Ramazân-ı şerîfte bilerek orucu bozmanın cezâsı.

lemk

  • Yazmak.
  • Bozmak, mahvetmek.
  • Vurmak.

me's

  • İnsanların arasını bozmak, araya fesad sokmak.

mefsah

  • Bozma.
  • Feshedecek, bozacak yer.

mekr-i ilahi / mekr-i ilâhî

  • Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması.

meyl-üt tahrib

  • Bozma ve yıkma isteği, meyli.

meylüttahrip

  • Bozma, yıkma eğilimi.

mucib-i tetkik ve nakz

  • Kararı bozma ve tekrar araştırıp inceleme gerektirici durum, gerekçe.

naks

  • Nakletmek.
  • İfsad etmek, bozmak.
  • Evmek. Acele etmek.
  • Kimseye lâkap takmak.
  • Ayıplamak.
  • Kilise çanını çalmak. Çan çalmak, çana vurmak.

nakz / نقض / نَقْضْ

  • Bozmak. Çözmek. Kırmak.
  • Bir sözleşmeyi yok saymak.
  • Kalın bir şeridi çözüp dağıtmak.
  • Parmaklarda veya âzâda oynak yerler.
  • Kiriş.
  • Palan. Deri.
  • Bozma, yok sayma.
  • Bozmak, çözmek, kırmak, bir sözleşmeyi yok saymak.
  • Bozmak, bir hükmü yok saymak.
  • Yok sayma. (Arapça)
  • Bozma, çözme. (Arapça)
  • Bozma.

nakz-ı ahd

  • Anlaşmayı bozma, muâhede hükümlerini bozma. Verilen sözde durmama. (Nebz-i ahd da denir)
  • Ahdi, antlaşmayı bozma.

nakz-ı sıyam

  • Orucu bozmak.

neks

  • Sözünden dönmek.
  • Bozmak. Çözmek.
  • Üzmek.
  • Dağıtmak.
  • Münhal ve muhtel olmak.

nemime / nemîme

  • Koğuculuk, müslümanlar arasında fitne çıkarmak, ara bozmak için söz taşıma.

nemm

  • Birinin sözünü başkasına götürüp ikisinin arasını bozma. Koğuculuk.

netice-i tahrib

  • Yok etme, bozma sonucu.

nez'

  • Halkı birbirine düşürmek, ifsâd, bozmak.

nüzü'

  • İfsad etmek, bozmak, aldatmak, yaramaz nesneye kandırmak.

oruç keffareti / oruç keffâreti

  • Ramazân-ı şerîfte bilerek orucu bozmanın cezâsı.

sev'eteyn

  • Kadın ve erkeğin galiz yâni kaba avret mahalli, ön ve arka uzuvları; iki abdest bozma uzvu.

tagyir

  • Başkalaştırma. Değiştirme. Bozma.
  • İyiden kötüye değiştirme.

tağyir

  • Başkalaştırma, değiştirme, bozma.

tagyirat / tagyirât

  • (Tekili: Tagyir) Değiştirmeler, başkalaştırmalar; bozmalar.

tahannüs

  • İbadet etmek.
  • Andını bozmak.

tahbib

  • Fâsid etmek, bozmak.

tahlit

  • (Halt. dan) Karıştırma. Karıştırılma. Bozma. Saflığını giderme. Fâsid etme.

tahrib / تخريب / تخریب

  • (Çoğulu: Tahribât) Harab etme, edilme. Yıkma. Bozma.
  • Bozma.
  • Yıkma, harap etme. (Arapça)
  • Tahrîb edilmek: Yıkılmak, bozulmak, harap edilmek. (Arapça)
  • Tahrîb etmek: Yıkmak, bozmak, harap etmek. (Arapça)

tahribat / tahribât

  • Tahripler, yıkıp bozmalar.
  • (Tekili: Tahrib) Tahribler, yıkıp bozmalar, harab etmeler.

tahribat-ı maneviye / tahribat-ı mâneviye

  • Mânevî tahripler, yıkıp bozmalar.

tahrif / tahrîf / تحریف / تَحْر۪يفْ

  • Bozma, karıştırma.
  • (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak.
  • Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek.
  • Başka tarafa meylettirmek.
  • Bir yazıdaki cümlenin anlamını değiştirme.
  • Bir yazıdaki adın veya cümlenin yerini değiştirme, bozma.
  • Bozma, harflerle oynayarak aslını değiştirme.
  • Bozma, değiştirme.
  • Üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma. (Arapça)
  • Bozma.

tahrifat / tahrifât / tahrîfât / تَحْر۪يفَاتْ

  • Değiştirmeler, bozmalar.
  • Tahrifler, bozmalar.
  • (Tekili: Tahrif) Bozmalar. Kalem karıştırmalar.
  • Bozmalar.

tahrip

  • Yıkıp bozma, yok etme.

tahrip etme

  • Bozma, yok etme.

tahs

  • İfsad etmek, bozmak.

te'riş

  • Bozmak. Fitne çıkarmak.

tebah / tebâh / تباه

  • Yok olmuş. (Farsça)
  • Yıkılmış. (Farsça)
  • Bozulmuş, çürümüş. (Farsça)
  • Tebâh etmek: (Farsça)
  • Yok etmek. (Farsça)
  • Yıkmak. (Farsça)
  • Bozmak, çürütmek. (Farsça)
  • Tebâh olmak: (Farsça)
  • Yok olmak. (Farsça)
  • Yıkılmak. (Farsça)
  • Bozulmak, çü (Farsça)

tefsid

  • Fâsid etmek, bozmak.

telvis

  • (Çoğulu: Telvisât) Kirletmek. Bulaştırmak. Pisletmek.
  • Mc: Bozmak, berbat etmek.

tenabüz

  • Ahidlerini bozmak, sözlerinde durmamak.

tenakuz

  • Çelişki, tutarsızlık, birbirini iptal edip bozma.

terkin

  • Boyama, yazma.
  • Bozulma, bozma. Çizme, silme.

tezyif etmek

  • Bir görüşü çürütmeye ve bozmaya çalışmak.

üst perdeden başlamak

  • Ağız bozmak, sert konuşmak.

zındık

  • Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın