Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
BAS
kelimesini içeren
557
kelime bulundu...
adem-i basiret
Basiretsizlik, görüşsüzlük.
adem-i muvaffakiyet / عدم موفقيت
Başarısızlık.
Başarısızlık.
adeta / âdeta / عادتا
Basbayağı.
(Arapça)
adileştirilmek / âdileştirilmek
Basitleştirmek, sıradanlaştırmak.
afet / âfet
Başa gelen üzücü hâl.
agaz
Başlama. Mübâşeret.
(Farsça)
ağaz / âğâz
Başlama.
Başlama, başlangıç.
ağyar / ağyâr
Başkaları, diğerleri.
Başkaları, düşmanlar, yabancılar.
Başkalar, yabancılar.
ahar / âhar
Başkası, diğeri, yabancı.
Başkaları, diğerleri.
aher / âher / آخر
Başka, diğer, gayrı.
Başka, diğer.
Başka, diğer.
(Arapça)
akim kalma / akîm kalma
Başarısız ve sonuçsuz kalma.
alamet-i mümtaze ve farika / alâmet-i mümtaze ve fârika
Başkalarından üstün ve ayrıcalıklı olduğunu gösteren işaret.
alamet-i muvaffakiyet / alâmet-i muvaffakiyet
Başarı belirtisi, işareti.
alat-ı tab'iyye / âlât-ı tab'iyye
Baskı âletleri. Matbaa levâzımatı.
ale'r-re's-i ve'l-ayn
Baş göz üstüne.
ale'r-re'si ve'l-ayn
Baş göz üstüne; seve seve.
aler-re's
Baş üstüne. Hemen. Derhâl.
aler-re's-i vel'ayn
Baş göz üstüne.
aler-re'si-vel-ayn
Baş ve göz üstüne. (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir.)
alerresivelayn
Baş ve göz üstüne.
ameh
Basiretsizlik. Tahayyür, tereddüt. Doğru ciheti bilmemek.
ami / âmî
Basit, sıradan.
amme / âmme
Baş yarığı, insanın beynine kadar ulaşan baştaki yara.
anarşi / اٰنَارْش۪ي
Başıboşluk, kargaşa.
arzu-yu merhamet
Başkalarına merhamet etme, şefkat ve acıma arzusu.
arzu-yu tahkir
Başkalarını aşağılama arzusu.
asa / asâ
Baston.
Baston, sopa, değnek.
asar-ı pürnur / âsâr-ı pürnûr
Baştan başa nurlarla dolu olan eserler.
asid
Başında bir zahmet olup boynunu döndüremeyen ve eğilemeyen, burnundan sümüğü akan deve.
asude-dil / asûde-dil
Başı dinç, huzuru yerinde, gönlü rahat.
(Farsça)
avare / âvâre / آوَارَه
Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
(Farsça)
Başı boş.
avareser
Başıboş.
(Farsça)
ayn-ı istibdat
Baskı ve zorbalığın ta kendisi.
azade-hatır / azade-hâtır
Başı dinç, gönlü hoş olan.
(Farsça)
azade-ser
Başı boş. Hür.
bad-peyma
Başıboş, boş gezen, âvâre, serseri.
(Farsça)
bakteri
Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaş
(Fransızca)
basar-ı basiret / basar-ı basîret
Basiret gözü, feraset; kalbin, hakikati anlayan gözü.
basiret-kar / basiret-kâr
Basiretli, ferâsetli, önceden gören.
(Farsça)
basiret-kari / basiret-kârî
Basiretlilik, önceden görmeklik.
basitane / basitâne
Basitçe.
Basitçe.
başkent
Başşehir. Bir devletin idare merkezi olan şehir. Devlet merkezi. Payitaht.
(Türkçe)
başkitabet / başkitâbet
Başyazıcılık.
başkitabet dairesi
Baş kâtiplik dairesi.
başmuharrir
Başyazar, bir süreli yayında başmakaleleri, başyazıları yazan yazar.
başmurahhas
Baş temsilci.
Baştemsilci.
başta islam olarak / başta islâm olarak
Başta Müslümanlar olarak.
başvekalet / başvekâlet / بَاشْ وَكَالَتْ
Başbakanlık.
Başbakanlık.
Başbakanlık.
başvekil
Başbakan.
Başbakan.
be-ser
Baş üzerine.
(Farsça)
be-ser ü çeşm
Başgöz üstüne.
(Farsça)
be-ser ü pa / be-ser ü pâ
Baştan ayağa.
(Farsça)
bed'en
Başlangıçta. İlk önce, ilkin.
bed'et
Başlangıç.
bed-agaz
Başlangıcı fena, kötü. Kötü bir şekilde başlanmış.
(Farsça)
bede'
Başlayış. Başlama. Bir şeyi başkasından evvel işlemek.
berser-zeden
Başa kakmak, azarlamak.
(Farsça)
besait / besâit
Basit şeyler.
besatat
Basitlikler, karmaşık olmama.
besatet / besâtet
Basitlik, sâdelik.
Basitlik, sadelik, yalınlık.
beserüçeşm / بسر و چشم
Başüstüne, başım gözüm üstüne.
(Farsça)
bi-
Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir. İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür. Harf-i cerdir. Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur. Yemin için de kullanılır.
bi-ser / bî-ser
Başsız.
(Farsça)
bidayet / bidâyet / بدايت / بدایت / بِدَايَتْ
Başlama, başlangıç.
Başlangıç.
Başlangıç. İlk önce. Evvel ve ibtida. İlk olarak.
Başlangıç.
Başlangıç.
Başlangıç.
(Arapça)
Başlangıç.
bidayeten / bidâyeten
Başlangıçta, ilkin.
Başlangıçta.
Başlangıçta.
bidayette / bidâyette
Başlangıçta.
(Arapça - Türkçe)
bil-istiklal
Başlıbaşına, istiklâl üzere.
bina-dil
Basiretli. Kalbi hakikatı kavrayan.
(Farsça)
biser / bîser / بى سر
Başsız.
(Farsça)
bornuz
Başlıklı ve kollu hamam havlusu.
bürehne-ser
Başı açık.
(Farsça)
büride-ser
Başı kesik.
(Farsça)
camih
Başı sert hayvan.
çap
Basma, baskı, tab.
(Farsça)
çapulcu
Başkasının malını çalan, talan edip yağmalayan.
ceberut / ceberût
Baskı, zorlama.
Baskı, zorlama.
cebr-i istibdat
Baskı ve zulmün zorbalığı.
cehl-i basit
Basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik.
cele
Başın ön tarafının saçı dökülmek.
cemamih
Başı sert, yavuz at.
cendere
Baskı aleti.
cereyan-ı müstebidane
Baskı ve zülme dayanan despotizm ve diktatörlük akımı.
çeşm-i dil
Basiret. Kalb gözü.
ceyyid
Başka mâdenle karışım hâlinde basılmış altın ve gümüş paralardan, karışımında altın ve gümüş miktârı fazla olanlar.
cihaz-ı basit
Basit bir organ ve cihaz.
cild-i basit
Basit cilt, deri.
cülube
Başka yerden satmaya getirilen şey.
dar'a'
Başı siyah, gövdesi beyaz olan davar. (Müz: Edrâ.)
dar-ül mülk / dâr-ül mülk
Başkent, baş şehir.
darülmülk / dârülmülk / دارالملك
Başkent.
(Arapça)
derdiser / درد سر
Baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
(Farsça)
devar
Baş dönmesi hastalığı.
devr-i istibdat
Baskı ve zulüm dönemi.
dibace / dîbâce
Başlangıç, önsöz, mukaddime.
diger
Başka, diğer, öteki.
(Farsça)
diger-bar / diger-bâr
Başka zaman, başka defa.
(Farsça)
diger-bin
Başka kişilerin faydaları için fedakârlıkta bulunan kişi.
(Farsça)
diger-kam / diger-kâm
Başkalarını düşünen.
(Farsça)
diğergam / diğergâm
Başkalarını düşünen, bencil olmayan.
digergun / dîgergûn / دگرگون
Başka.
(Farsça)
digerkam / dîgerkâm / دیگركام
Başkalarını düşünen.
(Farsça)
divan-ı riyaset
Başkanlık makamı.
diyar-ı ahar / diyar-ı âhar
Başka, diğer memleket.
Başka memleket.
dürdakıs
Başla boyun arasında olan kemik.
düsse
Başa soğuk geçmek.
düvar
Baş çevrilme.
edna / ednâ
Basit, küçük, aşağı.
ehass / اخص
Başlıca.
(Arapça)
ehl-i garet ve fesad
Baskın yapıp yağmalayan çapulcu ve bozguncu güruh.
emr-i ahar / emr-i âhar
Başka bir iş ve durum.
endar
Baştan geçen bir olay, vakıa, sergüzeşt, hikâye, kıssa.
(Farsça)
engüşt-i sütürg
Baş parmak.
er'es
Başı büyük, kocakafa.
eras
Başı büyük olan kimse.
erham
Başı beyaz olan at.
eşedd-i istibdadat
Baskının en şiddetlisi.
eşedd-i istibdat
Baskının en şiddetlisi.
evail / evâil / اوائل
Başlangıçlar, önler, evveller, eskiler.
Başlangıçlar.
Başlar, ilk günler.
(Arapça)
evvel / اَوَّلْ
Başlangıcı olmayan ve her şeyden önce var olan (Allah).
ezel / ازل / اَزَلْ
Başlangıcı olmayan, sonsuzluk.
Başlangıcı olmamak, öncesizlik.
Başlangıcı olmama, öncesizlik.
Başlangıcı olmama.
Başlangıcı olmayan, başlangıcı olmama.
ezel ve ebed
Başlangıcı ve sonu olmama, öncesizlik ve sonsuzluk.
ezel ve ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, egemenliği, saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
ezel-ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
ezeli / ezelî / اَزَلِي
Başlangıcı olmayan.
Başlangıcı olmayan.
Başlangıcı olmayana ait.
ezeli ve ebedi / ezelî ve ebedî
Başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz.
ezeliyet
Başlangıcı olmayan sonsuzluk.
Başlangıcı olmama.
Ezeliyeti Müş'ir:
Başlangıcı bildiren.
fatiha / fâtiha
Başlangıç, birinci sûre.
fedg
Baş yarmak.
felah
Başlangıç, mebde'. İbtida.
(Farsça)
ferd-i ahar / ferd-i âhar / فَرْدِ اٰخَرْ
Başka, diğer ferd.
Başka, diğer ferd.
feşh
Başına el ile vurmak.
fevatih / fevatîh / fevâtih
Başlangıçlar, girişler.
Başlangıçlar.
fikr-i istibdat
Baskı düşüncesi.
galibane / galibâne
Başarılı ve üstün olarak.
galyot
Baş ve arka tarafları birbirinin aynı olan eski cins bir gemi.
gasb
Başkasının malını izinsiz (rızâsı olmaksızın) zorla elinden almak. Malı alana gâsıb, alınan mala mağsûb denir.
gaybet
Başka yerde bulunmak. Hazırda olmamak. Gıybet. Bir şeyin diğer bir şey içinde gaib olması.
gayr / غير / غَيْرْ
Başka.
Başka.
Başka.
gayr-endiş / gayr-endîş
Başkalarını düşünen, şefkatli ve cömert kimse.
(Farsça)
gayr-ı matbu
Basılmamış.
gayra
Başkasına.
gayrendiş / gayrendîş / غير اندیش
Başkalarını düşünen.
(Arapça - Farsça)
gayrı
Başkası, diğeri. Artık.
gayri
Başka.
gayrın nazarı
Başkasının bakışı.
gayrına
Başkasına.
gerdenkeş / گردن كش
Başkaldıran, asi, dikbaşlı.
(Farsça)
haber-i meşhur / haber-i meşhûr
Başlangıçta râvîsi (rivâyet edeni, bildireni) sınırlı iken, sonraki devirlerde, daha çok kimse tarafından nakledilen haber, hadîs-i şerîf.
hadis-i mevzu' / hadîs-i mevzu'
Başkası tarafından söylendiği hâlde Peygamberimize (A.S.M.) isnad edilen hadis. Muan'an veya senedlerle tesbit edilmemiş hadistir. Manası yanlış demek değildir.
hadis-i mu'allak / hadîs-i mu'allak
Baştan bir veya birkaç râvîsi(rivâyet edeni, nakledeni) veya hiçbir râvîsi belli olmayan hadîs-i şerîfler.
hakim-i ezel ve ebed / hâkim-i ezel ve ebed / حَاكِمِ اَزَلْ وَ اَبَدْ
Başlangıç ve sonu olmamanın mutlak hakimi (Allah).
hakim-i ezeli / hâkim-i ezelî / حاَكِمِ اَزَل۪ي / hakîm-i ezelî / حك۪يمِ اَزَل۪ي
Başlangıcı olmayıp hükmedici olan (Allah).
Başlangıcı olmayıp her işi hikmetli olan (Allah).
halic-i faris / halîc-i fâris
Basra körfezi.
halisen muhlisen / hâlisen muhlisen
Başka hiçbir amaç gözetmeksizin, tamamen saf bir niyetle.
halvetgah / halvetgâh / خلوتگاه
Başbaşa kalınacak yer.
(Arapça - Farsça)
harfi nazar / harfî nazar / حَرْفِي نَظَرْ
Başkasını gösteren ma'na ile bakış.
hasas
Başta saçın az olması.
hased
Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.
hasis / hasîs
Basit, ufak, kötü.
hata savab cetveli
Basılmış bir kitabın mürettib yanlışlarını göstermek için sonuna ilâve edilen cetvel. (Hatâ: Yanlış; savab: Doğru demektir.)
hatme
Baştan sona okuyup bitirme.
hatve
Basamak, mertebe.
hayat-ı ezeliye
Başlangıcı olmayan devamlı hayat.
hayhay
Baş üstüne, seve seve yaparım, öyle ya!, şüphesiz, elbette (gibi mânâlara gelir.)
(Türkçe)
Baş üstüne.
hayrhahlık
Başkasının iyiliğini istemek. Allahü teâlânın nîmetinin bir kimsenin elinde devamlı kalmasını veya onun böyle bir nîmete kavuşmasını dilemek. Hasedin, kıskançlık ve çekememezliğin zıddı.
hayy-ı ezeli / hayy-ı ezelî
Başlangıcı olmaksızın devamlı hayat sahibi olan Allah.
hicir
Başkalarından üstün ve faziletli olan. Bir kimsenin sireti ve mesleği. Huy, âdet, tabiat.
hıkd
Başkasından nefret etmek, kalbinde ona karşı kin, düşmanlık beslemek.
hitab-ı ezeli / hitab-ı ezelî
Başlangıçsız, çok eski söz.
hodbin
Başkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden. Bencil. Enaniyetli. Kibirli.
(Farsça)
hodrey / خودرای
Başınabuyruk.
(Farsça - Arapça)
hükumet reisi / hükûmet reisi
Başbakan.
hükumet-i müstebid / hükûmet-i müstebid
Baskıcı, diktatör hükûmet.
huruf-u cazime / huruf-u câzime
Başına geldiği müzari fiilin sonunu cezm (sükun) olarak okutan edatlar.
huşe çin / huşe çîn
Başak toplayan. Salkım toplayan.
(Farsça)
huşe-çin
Başak toplayan.
huşeçin / hûşeçîn
Başak toplayan; harman sonunda tarlada kalan başakları toplayan.
husumet-i gayr
Başkalarına düşmanlık besleme.
ibriye
Baş konağı.
ibtida / ibtidâ
Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
Başlangıç.
Başlangıç, baş taraf.
Başlangıç.
ibtidar / ibtidâr / ابتدار
Başlama, girişme.
(Arapça)
İbtidâr edilmek:
Başlanmak, girişilmek.
(Arapça)
İbtidâr etmek:
Başlamak, girişmek.
(Arapça)
icare-i mevkufe
Başkasının hakkı taalluk edip icazeti lahık olmadıkça nâfiz olmayan icaredir.
iftiat
Başa tülbent sarmak.
iftitah tekbiri / iftitâh tekbîri
Başlama tekbîri. Namazın evvelinde "Allahü ekber" demek. Buna Tahrîme tekbîri de denir.
igtiyal
Baskın yapıp öldürme.
ihkad
Başka bir kimsede garaz ve kin uyandırma.
ilahe'l-evveline ve'l-ahirin / ilâhe'l-evvelîne ve'l-âhirin
Baştakilerin ve sondakilerin İlâhı, Allah.
iman-ı şühudi / îmân-ı şühûdî
Basîret (kalb gözü) ile müşâhede ederek, görerek olan îmân.
intiba ettirmek
Basmak, nakşetmek; iz ve tesir bırakmak.
iptida / iptidâ
Başlangıç.
iptidai / iptidaî
Basit, ilkel; ilköğretim seviyesi.
irade-i istihfaf
Başkalarını küçükseme ve hafife alma iradesi.
isar / îsâr
Başkasının ihtiyâcını kendi ihtiyâcından önce düşünmek. Muhtac olduğu hâlde, elindeki malı muhtâc din kardeşine verip, yokluğa katlanmak.
ispehbed
Başbuğ, hükümdar, hâkan, kağan.
(Farsça)
istibdad / istibdâd / استبداد
Baskıcı yönetim.
Baskı, despotizm.
Baskı rejimi.
(Arapça)
istibdadat / istibdadât / istibdâdât
Baskılar.
Baskılar, diktatörlükler.
istibdadkar / istibdâdkâr / استبدادكار
Baskıcı.
(Arapça - Farsça)
istibdat
Baskı.
istibsar
Basiretli olmak. Düşünceli, hesaplı ve dikkatli iş yapmak ve hareket etmek.
istidradi / istidrâdî
Başka konu anlatılırken arada söylenen söz.
istifra'
Başlama.
istihale / istihâle / اِسْتِحَالَه
Başkalaşma.
Başka bir hâle dönme.
istinabe / istinâbe / اِسْتِنَابَه
Başka yerde bulunan şahidin ifadesinin alınması.
Başka bir mahkemenin muâmeleye yetkili kılınması.
istinaf
Başlangıç, mahkeme.
isyan / isyân / عصيان
Başkaldırı.
(Arapça)
isyan eden
Başkaldıran, ayaklanan.
isyankarane / isyânkârâne
Başkaldırırcasına.
izafi / izâfî
Başka bir şeye göre olan; bağlı olduğu şeye göre değişen; rölatif.
kabsa
Başı büyük ve sivri olan kadın.
kademe kademe
Basamak basamak, derece derece.
kadilkudat / kâdilkudât / قاضى القضات
Başkadı.
(Arapça)
kadim / kadîm
Başlangıcı olmayan.
Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından. Varlığının evveli, başlangıcı olmayan.
Zaman bakımından eski olan şey.
kadir-i ezeli / kadîr-i ezelî / قَد۪يرِ اَزَل۪ي
Başlangıcı olmayan nihâyetsiz kudret sâhibi (Allah).
kafa / kafâ / قفا
Baş.
(Arapça)
kalbolma
Başka hâle gelme. Değişme.
(Türkçe)
kannur
Başı büyük kişi.
kantar / قنطار
Baskül.
(Arapça)
kanun-u müstebidane / kanun-u müstebidâne
Baskı ve zorbalığa yönelik kanun.
kanun-u tebeddül ve tagayyür
Başkalaşım ve değişim kanunu.
karin-i evvel
Baş mâbeynci.
kavanin-i ezeliye / kavânin-i ezeliye
Başlangıcı olmayan kanunlar.
kayd-ı istibdat
Baskı ve despotluk bağı, kelepçesi.
kayyum
Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, dâim ve var olan Allah (C.C.). Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak.
keçel
Başı kel olan kişi. Başında saç olmayan kimse.
(Farsça)
kefil / kefîl
Başkasına âit bir işi veya borcu üzerine alan, sorumluluğunu yüklenen kimse. Kefîle, dâmin de denir.
kefiye
Başa sarılan ve omuzların üzerine kadar gelen, uçları püsküllü ince ipek örtülü kumaş.
kelle / كله
Baş.
(Farsça)
kıyfal
Baş damarı.
kübas
Başı büyük olan erkek.
küre-i ahar / küre-i âhar
Başka gezegen.
laübali / lâübâlî
Başkalarıyla saygısızlığa varacak şekilde senlibenli; çekinmesi ve sakınması olmayan.
ligayrihi
Başkalarıyla.
ma'na-yı harfi / ma'nâ-yı harfî / مَعْنَايِ حَرْف۪ي
Başkasını gösteren ve başkasına delil olan ma'na.
ma-i masdariye / mâ-i masdariye
Başında bulunduğu cümleyi masdar mânasına ve hükmüne sokar.
maada / maâdâ / mâadâ / مَاعَدَا
Başka. Fazla. Bundan gayrı. (İstisnâ kelimesidir)
Başka.
Başka.
maal-gayr
Başkası ile birlikte. Gayrısı ile.
maalgayr
Başkasıyla birlikte.
mabihi'l-imtiyaz / mâbihi'l-imtiyaz
Başkalarından ayıran üstünlük ve ayırt edici vasıf.
madalya
Başarılı kimselere takılan madeni nişan.
mahbub-u ezeli / mahbûb-u ezelî / مَحْبُوبُ اَزَلِي
Başlangıcı olmayan sevgili (Allah).
mahluka
Başkasının olup da benimsenen manzum parça.
makazz
Başın arka tarafından iki kulağın arası.
manyetizma
Başka üzerinde uyuşukluk verici tesir.
maruz-u tagayyür
Başkalaşmaya ve değişmeye maruz.
masdar-ı mimi / masdar-ı mimî
Başında mim harfi bulunan masdar. (Ketb: Yazmak) masdarının mimisi (mekteb) olduğu gibi.
masdu'
Baş ağrısına tutulmuş olan. Başı ağrıyan.
matbaa / مطبعه
Basımevi.
Basımevi.
(Arapça)
matbaa lisanı
Basın yayın kanalı.
matbu / matbû
Basılmış, basılan.
Basılmış.
matbu olan
Basılan.
matbu' / matbû' / مَطْبُوعْ
Basılmış.
matbuat / matbûât / مَطْبُوعَاتْ
Basın-yayın; gazeteler.
Basın, basılanlar.
Basılmış şeyler.
matbuat kanunu
Basın kanunu.
mebadi / mebâdi
Başlangıçlar, ilkeler.
Başlangıçlar; temel prensipler.
Başlangıçlar.
mebde
Başlangıç.
Başlangıç.
mebde ve mead
Başlangıç ve dönüş, ruhun dünyaya gelişi ve dönüşü, dünya ve ahiret.
mebde' / مبدأ / مَبْدَأْ
Başlangıç noktası.
(Arapça)
Başlangıç.
mebde' ve mead / mebde' ve meâd
Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri.
mebde-i vahdet
Başlangıçtaki birlik; Allah'ın birliğini gösteren asıl kaynak.
mebdeiyet
Başlangıç olma işi.
mecma-ı aher / mecma-ı âher
Başka bir toplanma yeri, öldükten sonra âhirette toplanılacak olan mahşer yeri.
medar-ı gıybet / medâr-ı gıybet
Başkalarının arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmaya, çekiştirmeye sebep olan.
medar-ı tahakküm
Baskı, zorbalık sebebi.
meftuhane
Başlangıç için verilen ziyâfet. Bir kitabı okumaya veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti.
(Farsça)
mekşuf-ür re's
Başı açık.
mektub-u sami / mektub-u sâmî
Başbakanlık (sadaret) makamından yazılan resmi mektublar.
merci / mercî / مرجع
Başvurulacak, sığınılacak yer.
Başvuru yeri.
(Arapça)
merciiyet / mercîiyet
Başvurulacak makam olma özelliği, kaynaklık.
mertebe-i muvaffakiyet
Başarı derecesi.
mesned-i re's
Başvurma yeri, müracaat makamı.
meşrutiyet
Başında hükümdar bulunmakla birlikte seçimle belirlenmiş bir yasama meclisine dayanan, yürütmesi denetime açık anayasal idare şekli; Osmanlılarda 1876 anayasasıyla başlayan, 1908 değişikliğiyle devam eden hukukî ve siyasi döneme verilen ad.
metbuiyet / metbûiyet
Başkalarının kendisine uyması, tâbi olunan kimse.
mevcudat-ı ilmiye
Başkası tarafından görünmeyen, Allah'ın ilim dairesindeki varlıklar.
meyelan-ı teçhil / meyelân-ı teçhil
Başkalarını cehaletle itham etmeye, bilgisiz görmeye yönelik eğilim.
meyl-i tefevvuk
Başkalarından üstün olma meyli, eğilimi.
miftahu'n-nusret / miftâhu'n-nusret
Başarı ve zaferin anahtarı.
milel-i saire / milel-i sâire
Başka, diğer milletler.
minnet etme
Başa kakma.
mısran
Basra ile Kufe şehirleri.
muammem
Başı sarıklanmış. İmamelenmiş. Sarıklı olan.
mübaşeret / mübâşeret
Başlama, girişme, dokunma.
mübteda / mübtedâ
Başlangıç, isim cümlesinde özne.
müdahale-i gayr
Başkasının karışması.
müddeiumumi muavini / müddeiumumî muavini
Başsavcı yardımcısı.
müdessi / müdessî
Baştan çıkartan. Doğru yoldan saptıran.
müftereyat
Başkasının üzerine atılan suçlar, kabahatler. İftiralar.
muhavvil
Başka hâle koyan. Değiştiren. Tahvil eden.
mühmel
Başıboş, ihmal edilmiş.
muhrenbık
Başını eğip tınmayan, sükut eden, susan ve fırsat bulduğu gibi fevri söyleyen kimse.
muhtelife
Başka başka.
mukaddeme
Başlangıç.
mukaddime
Başlangıç, giriş.
Başlangıç, başlama, giriş.
Başlangıç, önsöz.
mukameha
Başını yukarı kaldırmak.
mukarrün-bih
Başka birisine âit olduğu, birisi tarafından haber verilen hak. İkrâr olunan hak.
mukmah
Başını kaldırıp gözünü bir yere dikip duran kişi.
münafese
Başkasında görülen bir kemale imrenip ona yetişebilmek ve daha ileri gidebilmek için, nefislerin nefâsette, iyi şeylerde yarışması hissidir ki, nefsin şerefinden ve uluvv-i himmetinden neş'et eder. Hased ile arasında fark açıktır. Hased eden kimse, kemâle düşmandır; hased ettiği kimsenin zararından,
münekkes
Başaşağı edilmiş.
münkalip
Başka bir hâle dönmüş, dönüşmüş.
müntahil
Başkasının eserini kendi malı imiş gibi gösteren.
müntekis
Başaşağı dönen. Tersine yuvarlanan.
müracaat / mürâcaat / مُرَاجَعَتْ
Başvurma.
Başvurma.
Başvurma.
müracaat edilme
Baş vurulma.
müracaat etme
Başvurma.
müracaat etmek
Başvurmak.
mürkab
Baş ve boyun derisi. Baş ve boyundan soyulan deri.
musaddak-gerde-i erbab-ı basiret / musaddak-gerde-i erbâb-ı basiret
Basiret erbabınca tasdik edilmiş; kalp gözü açık olan ileri görüşlü kimseler tarafından onaylanmış.
musallat / مُسَلَّطْ
Başa bela olan.
musibet / musîbet
Başa gelen acı verici olay.
müstakil
Başlı başına, bağımsız.
müştakk
Başka bir kelimeden çıkmış, türemiş.
müstebid
Başlı başına, müstakil olan. Emri altındakilere söz ve hürriyet hakkı tanımayan, istibdat yapan. Despot.
müstebidane / müstebidâne
Baskıcı şekilde, despotça.
müstemleke
Başka bir devletin idaresi altında bulunan memleket, yer, sömürge.
Başka bir devletin idaresi altında bulunan memleket. Hicret etmişlerle iskân edilmiş yerler. Sömürge.
müstenfik
Başkalarını beslemek için malını sarfeden.
müstesnaiye / müstesnâiye
Başkalarından üstün, başkalarından ayrı bir tarza tâbi. Başkalara benzemeyen.
mutasaddırane
Baş köşeye kurulana yakışacak surette.
(Farsça)
mutava'at / mutâva'at / مطاوعت
Baş eğme, boyun eğme, itaat.
(Arapça)
mütegayyir / مُتَغَيِّرْ
Başkalaşan, değişken.
Başkalaşan.
mütekellim-i ezeli / mütekellim-i ezelî / مُتَكَلِّمِ اَزَل۪ي
Başlangıcı olmayıp ezelden beri konuşan (Allah).
mütekellimimaalgayr
Başkaları adına da konuşan.
mütesaddi
Başlayan, teşebbüs eden.
müteselsil-i ezeli / müteselsil-i ezelî
Başlangıcı olmayan sonsuz bir zincir.
muvaffak / موفق / مُوَفَّقْ
Başarmış. Gâyesine erişmiş. Ulaşmış. Başarılı.
Başarılı.
Başarılı.
Başarılı.
Başarılı.
(Arapça)
Muvaffak olmak:
Başarmak, başarılı olmak.
(Arapça)
Başarılı, yardıma mazhar.
muvaffak etmek
Başarılı etmek.
muvaffak eyleme
Başarılı kılma, nâil olma.
muvaffak olan
Başaran.
muvaffak olma
Başarılı olma, erişme.
muvaffak olmak
Başarmak.
muvaffakiyat / muvaffakiyât
Başarılar.
Başarılar.
muvaffakıyet
Başarı.
muvaffakiyet / موفقيت / مُوَفَّقِيَتْ
Başarı.
Başarı.
Başarı.
(Arapça)
Muvaffakiyet ihraz etmek:
Başarı göstermek.
(Arapça)
Başarma, yardıma mazhar olma.
muvaffakiyetkarane / muvaffakiyetkârâne
Başarılı olarak.
Başarılı biçimde.
muvaffakiyetli
Başarılı.
muvaffakiyetsizlik
Başarısızlık.
muvaffakkıyetli
Başarılı.
na-matbu
Basılmamış, tab edilmemiş yazı.
(Farsça)
naip / nâip
Başkasının yerine geçip onun işini yürüten, yerine getiren.
nakdeyn
Basılmış para hâlindeki altın ve gümüş.
nakh
Başı dimağından yarmak.
nakkaş-ı ezeli / nakkâş-ı ezelî
Başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah.
nasif
Baş örtüsü.
ne'ar
Baş kaldıran, âsi, kafa tutan, serkeş.
neza'
Başta, alnın iki yanında saç olmayan açık yer.
nigunsar / nigunsâr
Başaşağı.
(Farsça)
nukud / nukûd
Basılmış altın ve gümüş paralar. Müfredi (tekili) Nakddır.
nur-u ezel
Başlangıcı olmayan sonsuz nur.
nur-u ezeli ve ebedi / nur-u ezelî ve ebedî
Başlangıcı ve sonu olmayan nur.
nüsha-i ahar / nüsha-i âhar / نُسْخَۀِ آخَرْ
Başka nüsha.
paşib
Basamak, merdiven.
(Farsça)
payitaht / pâyitaht / پایتخت / پَايِ تَخْتْ
Başkent.
Başşehir.
Başkent.
(Farsça)
Başkent.
payitaht-ı hükumet / payitaht-ı hükûmet
Başkent.
radd-üs selam / râdd-üs selâm
Başkasının verdiği selamı alan.
rahma'
Başı beyaz olan dişi koyun.
re's / رَأْسْ
Baş.
Baş.
re's ve zeneb
Baş ve kuyruk.
re'sa
Başı ve yüzü siyah olan koyun.
re'skar / re'skâr
Baş, önder.
redd-i müdahale
Başkasının müdahalesini kabul etmeme.
rehd
Bastırarak ezme.
reis / reîs / رئيس
Baş, başkan.
Başkan, lider.
Başkan.
Başta bulunan kimse, başkan.
Başkan.
(Arapça)
reis-i vükela / reis-i vükelâ
Başbakan.
rekabet
Başkalarını geçmeye çalışmak, benzerleriyle üstünlük yarışına çıkmak.
rês
Baş, kafa.
riyaset / riyâset / ریاست
Başkanlık .
Başkanlık.
Başkanlık.
(Arapça)
Riyâset etmek:
Başkanlık yapmak.
(Arapça)
riyasetpenah
Başkanlık makamında bulunan. Başkanlık eden, başkan olan. Reislik yapan.
(Farsça)
rüesa / rüesâ / رؤسا
Başkanlar, reisler.
(Arapça)
rüus / rüûs
Başlar, kafalar.
sa'neb
Başı küçük olan kimse. Küçük başlı kişi.
sabr-ı cemil / sabr-ı cemîl
Başa gelen belâ ve musîbetten dolayı feryad etmeden, insanlara şikâyette bulunmadan yapılan sabır, gösterilen tahammül.
sada'
Baş ağrısı. ("Suda"' diye de okunur)
sada-yı ihtilal / sadâ-yı ihtilâl
Başkaldırma sâdası.
sadaret / sadâret
Başbakanlık.
sadist
Başkasına eziyet ve sıkıntı vermekten, sapık işleri yapmaktan zevk alan ruh hastası kimse.
sadr-ı azam
Baş vezir, padişahın vekili, başvekil.
sadr-ı islam / sadr-ı islâm
Baş vezir, padişahın vekili, başvekil.
sadrazam-misal
Başbakan gibi.
sahib-zuhur
Baş kaldıran, isyan eden, ayaklanan. Başa geçen.
şahid-i ezeli / şâhid-i ezelî / شَاهِدِ اَزَلِي
Başlangıcı olmayan şahid (Allah).
saibe
Başı boş bırakılmış hayvan. Sâime.
saire
Başkaları, diğerleri.
sal'
Baş tepesinin saçsız oluşu, kellik.
şame / şâme / شامه
Başörtüsü.
(Farsça)
şame-geş / şâme-geş
Başına örtü alan.
(Farsça)
sarık
Başa sarılan bez.
sayed
Başını yukarı kaldırıp kibirlenmek ve sağına soluna iltifat etmemek.
sebeb-i istibdat
Baskı, zulüm sebebi.
sebeb-i tahakküm
Baskı ve zorbalık sebebi.
sebid
Başa yağ sürmeyi terketmek.
şecce
Başa ve yüze vurarak meydana getirilen yara.
şedidü'ş-şekime / şedîdü'ş-şekîme
Başkasına kolay kolay boyun eğmeyen, inatçı.
şefkat
Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek. Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak. Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek.
sel'
Baş yarmak.
semarug
Başı yumru yumurta gibi olan mantar.
şematet / şemâtet
Başkasına gelen belâya, zarâra sevinmek.
Başkasının başına gelene sevinmek.
şematetkarane / şemâtetkârâne
Başkalarının üzüntüsüne, acısına hayasızca gülerek sevinmek.
Başkasının başına gelene sevinircesine.
şems-i ezel ve ebed / شَمْسِ اَزَل وَ اَبَدْ
Başlangıcı ve sonu olmayan güneş (Allah).
ser
Baş.
Baş.
Baş, tepe, uç, gaye, zirve, başkan, reis.
ser-cünban
Baş oynatan, baş sallayan.
ser-dade
Baş vermiş, baş göstermiş olan.
(Farsça)
ser-füru
Baş eğme, söz dinleme, itaat etme.
ser-i serdar / سَرِ سَرْدَارْ
Baş komutan.
ser-katib / ser-kâtib
Başkâtip.
serağaz / serâğâz / سرآغاز
Başlangıç.
(Farsça)
serapa / serâpâ / سراپا / سَرَاپَا
Baştan başa.
Baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
(Farsça)
Baştan ayağa.
seraser / serâser
Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen.
(Farsça)
Baştan başa, her taraf.
Baştan başa.
serasker / سَرْ عَسْكَرْ
Baş komutan.
serbalin
Baş yastığı.
(Farsça)
serbeha
Baş pahası. Diyet. Haraç.
(Farsça)
serbend
Başa bağlanan veya sarılan şey.
(Farsça)
serbeser / سَرْبَسَرْ
Baştan başa.
(Farsça)
Baştan başa.
Baş başa.
Baştan başa.
serbezemin
Başı yere eğilmiş olan.
(Farsça)
serbülend / سربلند
Başı yüce, yücebaşlı..
(Farsça)
serbülendi / serbülendî
Başı yükseklik. Yücelik.
(Farsça)
serdar-ı ekrem
Başkumandan. Başbuğ.
serdari / serdarî
Başkumandanlık, serdarlık.
(Farsça)
sere
Başparmağın ucundan şehadet parmağının ucuna kadar germek suretiyle hâsıl olan uzunluk ölçüsü. Karıştan küçüktür ve dört sere bir arşın sayılırdı.
serefraz / serefrâz
Başı dik alnı açık, haklı ve üstün.
Başı dik, üstün.
serencam / serencâm
Baştan geçen hâdise, olay.
Başa gelen olaylar.
serfeda eden / serfedâ eden
Başını, canını feda eden.
serfiraz / serfirâz / سرفراز
Başını yukarı kaldıran, yükselten. Benzerlerinden üstün olan.
(Farsça)
Başını yukarı kaldıran, başı dik.
Başlar üstünde.
Başı yüce.
(Farsça)
serfuru
Baş eğme.
serfüru / serfürû / سرفرو
Baş eğme, söz dinleme, itaat.
Baş eğme.
Başı önde, başı eğik, itaat eden.
(Farsça)
Serfürû etmek:
(Farsça)
İtaat etmek.
(Farsça)
Başını eğmek.
(Farsça)
Düşünceye dalmak.
(Farsça)
sergardiyan
Başgardiyan.
Baş gardiyan.
sergerdan
Başı dönmüş.
Başı dönmüş, şaşkın. Hayran.
(Farsça)
sergerde
Başıbozuk.
sergüzeşt / سَرْگُذَشْتْ
Baştan geçenler.
serkatib / serkâtib / سركاتب
Baş kâtib. Hükümdarların başkâtibleri.
(Farsça)
Baş kâtib.
Baş yazıcı.
Başkâtip.
(Farsça - Arapça)
serkeş
Baş kaldıran.
Baş kaldıran, inatçı, dikbaşlı, itaatsiz.
serkeşane / serkeşâne
Baş kaldırırcasına.
Başıbozuk bir şekilde.
serlevha / سرلوحه
Başlık.
Başlık.
(Farsça - Arapça)
sermest
Başı dönmüş, kendinden geçmiş.
(Farsça)
Başı dönmüş, kendinden geçmiş.
sermuharrir / سرمحرر
Baş muharrir. Baş yazar.
(Farsça)
Başyazar.
(Farsça - Arapça)
sernigun / سرنگون
Başaşağı, tepetakla.
(Farsça)
Sernigûn olmak:
Tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
(Farsça)
serpuş / serpûş / سرپوش
Başa giyilen başı örten külâh, takke, sarık.
(Farsça)
Başlık, başı örten şey.
Başlık.
(Farsça)
serpuşe
Başörtüsü.
(Farsça)
serseri
Başı boş.
Başıboş, işsiz güçsüz, söz dinlemez, düzene uymaz.
sertac / sertâc
Baş tacı olan. Çok sevilen. Hürmet edilen. En ileri.
(Farsça)
Baş tacı.
Baş tacı.
sertaç
Baş tacı olan, çok sevilen.
sertapa / sertâpâ / سرتاپا
Baştan ayağa. Baştan aşağı.
(Farsça)
Baştan ayağa, baştanbaşa.
(Farsça)
sertaser / sertâser / سرتاسر
Baştanbaşa.
(Arapça)
serteser
Baştan başa.
Baştan başa.
sertiz
Baştarafı sivri olan, ucu sivri, keskin.
(Farsça)
serüven
Başa gelen, heyecan verici hâdise. Sergüzeşt, macera.
server
Baş, reis.
serveri / serverî
Başlık, başkanlık, serverlik, reislik. Ululuk.
(Farsça)
serzakir / serzâkir
Başta gelen zâkir, zikredenlerin başı. (Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan kinâye olur.)
(Farsça)
Baş zikirci.
serzede
Baş göstermiş, uç vermiş, çıkmış.
(Farsça)
serzemin
Başını yere koyarak.
(Farsça)
serzeniş
Başa kakma, takaza.
setr-i avret
Başkalarına gösterilmesi haram olan yerlerin örtünmesi.
Başkalarına gösterilmesi haram olan yerleri örtmek. Şer'an örtülmesi lâzım gelen yerlerini örtmek.
seyahin
Basra ırmağının adı.
sikec
Başı kızıl olan zehirli bir yılan.
sikke
Basılmış madeni para.
sipeh-büd
Başbuğ, başkomutan, başkumandan.
(Farsça)
sipeh-keş
Başkumandan, başbuğ.
(Farsça)
sipehsalar / sipehsâlâr / سپه سالار
Başkomutan.
(Farsça)
siva
Başka, gayrı, diğer. Kasd.
şube-i müstebidane
Baskıcı tavrı olan şube.
suda' / sudâ' / صداع
Baş ağrısı.
(Arapça)
şüf'a
Başkasına satılmış olan bir mülkü, satış değeri ile satın almak hakkı. Bu hakka mâlik olan kimseye şefî' denir.
suhare
Başkasıyla alay eden.
suk'a
Başın ortasındaki beyazlık.
sulta / سلطه
Baskı, otorite.
Baskı.
(Arapça)
sultan-ı ezel ve ebed / sultân-ı ezel ve ebed / سُلْطَانِ اَزَلْ وَ اَبَدْ
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
Başlangıcı ve sonu olmayan sultan (Allah).
sultan-ı ezel, ebed
Başlangıç ve sonu olmayan, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
sultan-ı ezeli ve ebedi / sultan-ı ezelî ve ebedî
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
sünbül
Başak.
Başak, filiz.
sünbüle / سنبله
Başak.
Başak.
(Arapça)
sünnet-i kifaye / sünnet-i kifâye
Başkalarının meselâ beş-on kişiden birinin işlemesiyle, diğerlerinden sâkıt olan (düşen) sünnet.
şüru / şürû / شروع
Başlama.
(Arapça)
şuru'
Başlama. Mübaşeret etme.
şüru'
Başlamak.
ta'ziye / تَعْزِيَه
Baş sağlığı dileme.
ta'ziyename / ta'ziyenâme / تَعْزِيَه نَامَه
Başsağlığı mektubu.
ta'ziyet / تعزیت
Başsağlığı dileme.
(Arapça)
ta'ziyetname / ta'ziyetnâme / تعزیت نامه
Başsağlığı mektubu.
(Arapça - Farsça)
tab / tâb
Basma, baskı.
Baskı, basma.
tab eden
Basan.
tab edilen
Basılan.
tab edilme
Basılma.
tab etmek
Basmak.
tab'
Baskı, basma.
tab' eden
Basan, yayınlayan.
tab' etmek
Basmak.
tabhane / tabhâne / طبع خانه
Basımevi.
(Arapça - Farsça)
tabi' / tâbi'
Basan, resmeden; yaratıcı, yaratan.
tacıser / tâcıser / تاج سر
Baştacı.
(Arapça - Farsça)
tacser / tâcser / تاجسر
Baştacı.
(Arapça - Farsça)
tadlil-i gayr
Başkalarını dalâlete nisbet etmek. Sapıklığına hükmetmek.
tadmid
Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak.
tagallüb
Baskı ve zulüm yapma.
tagallüb etmek
Baskı ve zorbalık yapmak.
tagayyür
Başkalaşma, dönüşme.
tağayyür
Başkalaşma, değişikliğe uğrama.
tağayyur / تغير
Başkalaşma.
tagayyür / تَغَيُّرْ
Başkalaşma.
tagayyürat / tagayyürât
Başkalaşmalar.
tağayyürat
Başkalaşmalar, değişmeler.
tağyir / tağyîr / تَغْي۪يرْ
Başkalaştırma, değiştirme, bozma.
Başkalaştırma.
tahakküm
Baskı.
tahakkümat
Baskılar, zorbalıklar.
tahamül
Başkasının zahmetini yüklenmek.
tahavvül / تَحَوُّلْ
Başka hâle girme.
taht-ı riyaset / taht-ı riyâset / تَحْتِ رِيَاسَتْ
Başkanlığı altında.
taht-ı riyasetinde
Başkanlığı altında.
tahtgah / tahtgâh / تختگاه
Başkent.
(Farsça)
tahvil / tahvîl / تَحْو۪يلْ
Başka hâle sokma.
takannu'
Başına örtü örtmek.
takaza / takazâ
Başa kakma.
takdirname / takdîrname / تقدیرنامه
Başarı belgesi.
(Arapça - Farsça)
takni'
Başına örtü örttürmek.
tasallut / تَسَلُّطْ
Başa belâ olma.
tasallut etmek
Baskı kurmak, hâkim olmak.
tasannuf
Başka eserlerden tasnif etme, derleme.
tasavvur-u basit
Basit düşünce.
tasdi' / tasdî' / تصدیع / تَصْد۪يعْ
Baş ağrıtma, rahatsız etme.
(Arapça)
Tasdî' etmek:
Baş ağrıtmak, rahatsız etmek.
(Arapça)
Baş ağrıtma, rahatsız etme.
tata'tu'
Başını aşağı eğmek.
taziyet / tâziyet
Baş sağlığı dileme.
tazyik / tazyîk
Baskı.
Baskı, sıkıştırma.
tazyikat
Baskılar, sıkıştırmalar.
te'lif / te'lîf
Başkalarının sözlerini kendine mahsus bir sıra ile toplayıp kitâb hâline getirme.
te'vil / te'vîl / تأویل
Başka bir yorum getirme.
(Arapça)
Te'vîl etmek:
Başka bir yorum getirmek.
(Arapça)
tebeddü'
Başlamak.
tebeddül etme
Başkalaşma, değişme.
tecil
Başka zamana bırakma, tehir, erteleme.
tegayyür
Başkalaşma, dönüşme.
tegayyürat / tegayyürât
Başkalaşmalar.
Başkalaşmalar, değişmeler.
tekemküm
Başına külâh giymek.
telfi'
Başını örtmek.
tenkis-i gayr / tenkîs-i gayr
Başkasını kusurlu gösterme.
tertibat-ı mukaddeme / tertibât-ı mukaddeme
Başlangıçtaki sıralamalar, tertib ve düzenler.
teşdih
Baş yarmak.
teşebbüs etmek
Başvurmak, girişmek.
tevessül
Başvurma, sarılma.
tevessül etme
Başvurma, sarılma.
tevessülen
Başvurarak.
Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak.
tevfiksizlik
Başarısızlık.
tolga
Başlık, miğfer nevilerinden birinin adıdır.
traj
Basılan gazete veya mecmuanın baskı sayısı.
(Fransızca)
Baskı sayısı, tiraj.
tufeyli / tufeylî
Başkalarının sırtından geçinen, asalak.
ufk-u ezel
Başlangıcı olmayan sonsuzluk ufku.
ufre
Başın ortasında olan saç.
uhra / uhrâ / اخری
Başka, diğer, sonra.
Başka, diğer.
(Arapça)
ulü-l ebsar
Basiret sâhibleri.
vajgun / vâjgûn / واژگون
Baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
(Farsça)
ve minellahi't-tevfik / ve minellahi't-tevfîk
Başarmak sadece Allah'tandır.
vech-i ahar / vech-i âhar
Başka sebeple.
vedi'
Başkasının malını saklamaya memur kimse.
vekaleten / vekâleten
Başkası adına.
vekil / vekîl
Başkası adına iş gören.
vesayet / vesâyet
Başkası adına iş yapma.
vesile-i cebir
Baskı, zorlama aracı.
yamur
Başının ortasında bir sürü boynuzları olan bir cins geyiğin erkeği.
zafer
Başarma, üstün gelme.
zaman-ı istibdat
Baskı, zulüm dönemi.
zeluli / zelulî
Başı yumuşak. Dayanıklı. Sabırlı, tahammüllü.
zere'
Başın önünde vâki olan beyazlık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hulel
berumend
hos
bar-ver
ba'
Vasîd
neyyir-
ruhaniyet
müzdad
erag
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
BAS
Siktir
itibarı
Psay
Raviş
in'ikad
istihkak
Ta'cil
Resmi
ikin