REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ayıb ifadesini içeren 33 kelime bulundu...

a'ceb

  • Çok acâyib. Pek tuhaf olan.

aib

  • (Bak: Ayib)

amut

  • Bir kimsenin peşinden ayıbını söylemek.

ayb-cu / ayb-cû

  • İnsanın ayıplarını araştıran, herkesin ayıbını, noksanını meydana çıkarmak isteyen. (Farsça)

ayb-ı hadis / ayb-ı hâdis

  • Huk: Satılan eşya müşteri elinde iken ârız olan ayıb. (Müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hâl gibi)

ayyab

  • Kusur görücü, ayıb gören.

cenaib

  • (Tekili: Cenayib) (Cenibe) Yedek hayvanlar, yedek binekler.

dedikodu

  • Bir müslümanın veya zımmînin (İslâm devletinin idâresi altında bulunan müslüman olmayan vatandaşın) ayıbını, onu kötülemek için arkasından söylemek.

gafur / gafûr

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kulların günâh, ayıb ve hatâlarını pek çok örtüp, bağışlayan.

ifzah

  • (Fazih. den) Kusuru, kötülüğü, ayıbı açığa vurma.

ihbar-ı gaybi / ihbar-ı gaybî

  • Gayıbdan verilen haber. Geçmiş zamandan veya gelecekten verilen haber.

kadh

  • Zemmetme, çekiştirme. Bir kimsenin ayıb ve kusurlarını söyleyerek gıybet etme.
  • Men'etmek, engel olmak.
  • Çakmak taşını çakmak.
  • Bir kimsenin işine halel vermek.

kasib

  • (Çoğulu: Kasâyib) Kadınların yüzleri üstüne bıraktıkları kıvırcık saç. Kâkül.

keribe

  • (Çoğulu: Kerâyib) Katı, sert.

maib / maîb

  • (Çoğulu: Maâyib) Kusur, eksiklik, noksanlık. Leke.
  • Ayıplanmış.

meayib

  • Kusurlar, ayıblar, lekeler.

mesube

  • (Çoğulu: Mesâyib) Belâ, zahmet.
  • Mekruh emir.

müdellis

  • Sattığı malın kusur ve ayıbını müşteriden saklıyan.

mukırr

  • (Karâr. dan) Doğruyu ve gerçek olanı söyliyen. Kabahat veya ayıbını gizlemeden söyliyen.
  • Fık: Birinin, kendisinde hakkı olduğunu haber veren kimse.

nakise

  • Kusur, ayıb, eksiklik, kabahat, noksanlık.
  • Gıybet.

ru-siyah

  • Kara yüzlü. Ayıbı olan. (Farsça)

şayib

  • (Çoğulu: Şevâyib) Ayıp. Noksan.
  • Pis, murdar.
  • Saçı ve sakalı beyazlamış olan kimse.

şayibe

  • (Bak: ŞAYİB)

şevayib

  • (Tekili: Şayibe) Şâyibeler, noksanlıklar, ayıplar.

şısb

  • (Çoğulu: şesâyib) şiddet.
  • Nasip.

taacib

  • Acayib şeyler. Tuhaf şeyler.

tedlis

  • Sattığı şeyin ayıbını müşteriden gizlemek.
  • Fık: Hadisi ilk nakledenin ismini gizlemek. Hadisi başkasına isnâd eylemek.
  • Sattığı malın ayıbını gizleyerek aldatma.

telbis

  • (Lebs. den) Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek.
  • Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak.
  • Hile. Oyun.

teribe

  • (Çoğulu: Terâyib) Göğüs.

teşrid

  • Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek.
  • Nefyetme, kovalama.
  • Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme.
  • Birisinin ayıbını teşhir eylemek.

uşabe

  • (Çoğulu: Eşâyib) Karışık olan.
  • Nesebi karışık kişi.

uyub

  • (Tekili: Ayıb) Ayıblar, kusurlar.

zarar-dide

  • Zarar görmüş olan. Ziyana, kayıba, noksanlığa uğramış olan. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın