Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ayva
ifadesini içeren
648
kelime bulundu...
a'deb
Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan.
Bir boynuzu kırık hayvan.
ab-ı hayat
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle
abi / abî
Ayva.
(Farsça)
Suda yaşayan ve suda meydana gelen.
(Farsça)
Çok mâvi.
(Farsça)
abil
Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan.
Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan.
abişhor
Hayvan sulama yeri.
(Farsça)
İçme kabı.
(Farsça)
Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs.
(Farsça)
Günlük yiyecek.
(Farsça)
adrefut
Kelerden büyük bir hayvan.
ağıl
Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra.
agnam
(Tekili: Ganem) Koyunlar, keçiler.
Hayvanlardan alınan vergi anlamında kullanılan bir tabirdir.
agşa
Baygın adam.
Vücudu siyah yüzü beyaz olan hayvan.
ahır
(Ahur) Hayvanların barındığı yer, dam.
(Türkçe)
ahrac
(Tekili: Hırc) Hayvanların yular, tasma ve palanlarına dizilen boncuklar.
ahred
Ayaklarının siniri kurumuş veya bozulmuş olan hayvan.
ahsem
Geniş yüzlü kılıç.
Arslan.
Enli, yassı ve yayvan burun.
Enli, yassı ve yayvan burunlu adam.
ahtapot
Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer.
(Fransızca)
Canlı yengece benzeyen bir çıban.
(Fransızca)
ahte
Dışarı çıkarılmış, dışarı çekilmiş. (kılıç, bıçak gibi..)
(Farsça)
Husyesi çıkarılmış hayvan.
(Farsça)
akarib
(Tekili: Akreb) Kuyruğunda zehiri bulunan bir hayvancık olan akrebler.
akika / akîka
Çocuk nîmetine karşılık, Allahü teâlâya şükr niyeti ile kesilen hayvan.
akreb
Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık.
Saatin kısa ibresi.
Semâda bir burç ismi.
akşar
(Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan.
aksat
Çok doğru olan şey. Ayakları kuru olan hayvan.
akvaryum
Lat. Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı.
alak
Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
Yapışkan veya ilişken nesne.
Hayvanat.
Bir işe mülâzemet eylemek.
Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
Bir şeye ilişip tutulmak.
Yapışkan, ba
albümin
Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde.
(Fransızca)
alef / علف
(C. A'lâf - Ulufe) Saman, ot, yulaf.
Hayvan yemi.
Ot.
(Arapça)
Hayvan yemi.
(Arapça)
alef resmi
Hayvanların yedikleri saman ve otlardan alınan vergi.
alem-i hayvanat / âlem-i hayvânât
Hayvanlar âlemi.
alik / alîk
Hayvana bir defada verilen yem.
Asılan torba.
aliz / âlîz
Alihten veya Aliziden fiilinden emirdir. İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız.
(Farsça)
Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir.
(Farsça)
alpaka
Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan.
Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş.
alufe
(Tekili: Ulüf) Hayvan yemi.
anak / anâk
(Çoğulu: Ânuk) Dişi keçi yavrusu.
Zahmet, meşakkat.
Karakulak dedikleri hayvan.
arcele
Sürü, hayvan topluluğu.
Yayalar cemaati.
At sürüsü.
as
Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır.
asalak
Başka hayvan veya bitkilerin üstünde yaşayan ve onlara zarar veren hayvan veya bitki. Parazit.
Mc: Başkalarının sırtından geçinen kimse.
ashar
Saçı kızıl adam. Kırmızı tüylü hayvan.
asire
(Çoğulu: Asirât) Hayvanın ayağının arasına takılan köstek.
ateme
Gecenin ilk üçte bir bölümü. Yatsı namazı vakti.
İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik.
Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt.
ateş
Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr.
(Farsça)
Kızgınlık, hararet.
(Farsça)
Hiddet, gazab, şiddet.
(Farsça)
Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması.
(Farsça)
Yangın.
(Farsça)
Gözyaşı.
(Farsça)
Hastalık.
(Farsça)
Harb, savaş.
(Farsça)
ayiz
(Çoğulu: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan.
azerşeb
Batıl bir inanışa göre ateş içinde yaşadığı sanılan ve semender denilen bir hayvan.
(Farsça)
Şimşek, berk.
(Farsça)
azib
Susuzluktan yem ve yulaf yemeyen yorgun hayvan.
azlaf
(Tekili: Zılf) Zool: Çatal tırnaklı olan hayvanların tırnakları. Toynaklar.
azman
Cins ve nev'inin icabından fazla büyümüş, çok iri.
Melez. İki ayrı cins hayvandan doğma.
azürde-püşt
Beli bükülmüş ihtiyar.
(Farsça)
Yükten sırtı berelenmiş olan hayvan.
(Farsça)
bac-ı kırtıl / bâc-ı kırtıl
Hayvanlardan alınan vergi.
bahar haşri
Bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi.
bahayim / bahâyim / بهایم
(Tekili: Behaim) (Behime) Suriye'de bir sıradağ ismi.
Canavarlar.
Dört ayaklı hayvanlar.
Dört ayaklı hayvanlar.
(Arapça)
bahz
Sıkıntılı olma, can sıkma.
Yük ağır gelip hayvanı çökertme.
Bir adamı çenesinden, sakalından tutup çekme.
balina
Denizde yaşıyan ve yaklaşık olarak 20 ilâ 35 metre kadar uzunlukta olan memeli hayvan.
barimetri
Beden ölçümü yardımıyla hayvanların ağırlığını tayin etme.
(Fransızca)
basite
Yükseklik ölçen yayvan güneş saati.
Döşeme minder.
Düz yer.
batarya
İtl. Elektrik elde etmek için hazırlanmış şişeler takımı.
Ask: Bir subayın emrine verilen belli sayıdaki ağır silâhlarla bunların hizmetinde bulunan insan, hayvan ve malzemenin hepsine birden verilen isim.
batir
Hayvanları nallayan kimse.
baytar
Hayvan tedavicisi, veteriner.
baytara
Hayvan hekimliği, baytarlık.
bebr
Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır.
(Farsça)
beçe
(Çoğulu: Beçegân) İnsan veya hayvan yavrusu.
(Farsça)
bed-reg
Huysuz, aslı kötü olan hayvan veya insan.
(Farsça)
begnek
Kuyruğu kesik hayvan.
(Farsça)
behaim / behâim
Hayvanlar.
Dört ayaklı hayvanlar.
Suriye'de bir sıradağ.
Hayvanlar.
behim
Düz siyah şey.
Alacasız hayvan.
Dik, pürüzsüz ses.
(Behime) Dört ayaklı hayvan.
behimat / behimât / behîmat
Hayvanlar.
Hayvanlar.
Hayvanlar.
behime-i en'am
Deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar.
behimi / behimî / behîmî / بهيمى
Hayvana yakışır tarzda, hayvanlık.
Hayvanca, hayvana mahsus ve müteallik. Hayvanlık.
Hayvanca.
Hayvanî.
(Arapça)
behimi hisler / behimî hisler
Hayvanî duygular.
behimiyat / behimiyât
Hayvanlar.
Hayvansı varlıklar.
behimiyyet / behîmiyyet / بهيميت
Hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız oluş.
Hayvanlık.
(Arapça)
behv
(Behve) Misafir odası.
Yer altında hayvan ağılı. (Bu iki mananın cem'i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir)
Geniş meydan, yer.
Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık.
Rahim ile mahrecinin arası.
berasin
(Tekili: Bürsün) Yırtıcı hayvanların pençeleri.
besat
(Bisât) Düz.
Döşenmiş.
Geniş.
Yayvan kab.
Düz açık yer.
betra
(Müz: Ebter) Çocuğu olmayan. Kısır.
Kuyruğu kesik dişi hayvan.
beytar
Nalbant.
Baytar, veteriner. Hayvan hastalıkları hekimi.
beytara
Yarılmak.
Hayvan hekimliği, baytarlık.
beyz
(Çoğulu: Büyuz) Yumurta.
Kuşun yumurtlaması.
Hayvanların bilhassa atın ayaklarında çıkan yumurta iriliğindeki şişler.
bih
Yeğ, iyi.
(Farsça)
Ayva.
(Farsça)
bihi
Ayva.
(Farsça)
bismil-gah / bismil-gâh
Hayvan kesilen yer, salhâne.
(Farsça)
biyocoğrafya
yun. Nebat ve hayvanların yer yüzünde dağılışını ve sebebelerini tetkik eden ilim kolu. Hayatî Coğrafya. Biyojeografi.
biyoloji
yun. Canlı varlıkları inceliyen ilim. Hayvanları inceleyen bölümüne zooloji; bitkileri inceleyen bölümüne botanik denir. Biyoloji, incelediği konulara göre çeşitli isimler alır. Canlının dış yapısını inceleyen: Morfoloji; dokuları inceleyen; histoloji canlıların büyüyüp gelişmelerini: embriyoloji; h
bühüvv
(Tekili: Behv) Misafirlere mahsus odalar.
Hayvanlar için yerin altına yapılmış ahırlar.
bukalemun
Bulunduğu yerin rengine giren bir hayvan.
Bulunduğu yerin rengine giren, fare büyüklüğünde, böcek yiyen bir hayvan.
(Farsça)
Mc: Sık sık fikir ve kanaat veya meslek değiştiren.
(Farsça)
bumbar
Koyun ve benzeri gibi hayvanların kalın bağırsağı.
(Farsça)
İçine kıyma, pirinç vs. doldurulmuş bağırsakla yapılan bir cins yemek.
(Farsça)
burak
Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece (mîrac gecesinde) üzerine bindiği ve kendisini Mekke'den Kudüs-ü şerîfe kadar götüren (taşıyan) Cennet hayvanı. Burak, dünyâ hayvanlarından değildir. Erkekliği ve dişiliği yoktur. Çok hızlı giderdi.
bürsün
(Çoğulu: Berâsin) İnsan eli.
Vahşi hayvanların pençesi.
Develere vurulan bir nevi damga.
çalgı
Müzik âleti. Müzik, çalgı. (İslâm âlimleri insanda maddi, hayvâni hisler ve hevesler uyandıran müziğin haram olduğunu bildirmişlerdir.)
camih
Başı sert hayvan.
can-aver
Zihayat, canlı, yaşayan. Hayatdar.
Domuz, canavar, hınzır.
Zararlı hayvan.
canavar
Can alıcı, kahredici.
(Farsça)
Vahşi, yırtıcı hayvan. Kurt.
(Farsça)
canbaz
(Çoğulu: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz.
Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse.
Aldatan, hilekâr, hile yapan.
Eskiden atlı fedai asker.
carih
Yaralayan. Yara açan.
Cerheden, çürüten.
Avcı hayvan.
cariha / câriha / جارحه
Yırtıcı kuş.
(Arapça)
Yırtıcı hayvan.
(Arapça)
çarpa
Eşek, deve, koyun v.s. gibi dört ayaklı hayvanlar.
(Farsça)
caziye
Doğurduktan sonra sütü azalmaya başlayan hayvan.
çehar-pa / çehâr-pâ
Dört ayaklı hayvan.
(Farsça)
celeb
Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir.
Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi.
cenaib
(Tekili: Cenayib) (Cenibe) Yedek hayvanlar, yedek binekler.
cenibe
(Çoğulu: Cenâib) Yedek hayvanı.
ceres
Çan.
Zindan, hapis yeri.
Hayvanın boynuna asılan çıngırak.
çerm
Hayvan ve insan derisi. Post.
(Farsça)
cerv
Küçük meyve.
Vahşi hayvan yavrusu. Enik.
cevarih / cevârih
"Cerh"den yaralayanlar, yırtıcı hayvanlar, yırtıcı kuşlar.
ceylan
Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl.
ceza'
(Çoğulu: Cezeân-Cizâ') Altı veya dokuz aylık koyun. (Kurban olması caizdir).
İki yaşına girmiş koyun.
Arslan, esed.
Hayvana yulaf vermeyip hapsetmek.
cezeb
Adamın ağzında tükrüğü kesilmek.
Hayvanın sütü az olmak.
cife / cîfe
Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Leş, ölü hayvan.
cinab
Hayvanlara vurulan damga ve nişan.
cins-i hayvani / cins-i hayvânî
Hayvan türü.
cism-i insani ve hayvani / cism-i insanî ve hayvanî
İnsan ve hayvan bedeni.
cüda'
Ölüm. Mevt.
Hayvana muzır olan otlak, çayır.
cüfte
Benzer, eş, denk, müsavi.
(Farsça)
İnsan veya hayvan sağrıs.
(Farsça)
Hayvan çiftesi.
(Farsça)
cülud
(Tekili: Cild) Ciltler, hayvan derileri.
dabbe / dâbbe
Yük ve binek hayvanı.
Bir çeşit yerde yaşayan hayvan.
dabbe-süvar / dâbbe-süvâr
Hayvana binen, binici.
(Farsça)
dabbet-ül-erd / dâbbet-ül-erd
Kıyâmetin büyük alâmetlerinden. Kıyâmetin kopmasına yakın çıkacak olan bir hayvan.
dabure
Yer yüzünde gezen hayvanât.
dag / dâg
Yanık yarası.
(Farsça)
İnsan veya hayvan vücuduna kızgın demirle vurulan damga.
(Farsça)
dahaya
(Tekili: Dahiyye) Kurbanlık hayvanlar.
dahis
Hayvanların tırnak diplerindeki et parçası. Dolama hastalığı.
dahiyye
Kurbanlık hayvan.
daliye
(Çoğulu: Devâli) Hayvanla döndürülüp su çekilen dolap. (Suyun döndürdüğü dolaba "nâurâ" derler.)
dam / dâm / دام
Tuzak, kapan.
(Farsça)
Besi hayvanı.
(Farsça)
damız
Hayvan üretmeye mahsus dam. Hayvan yetiştirilecek ahır.
de'lan
Ağır yük getirmiş hayvanın yab yab yürümesi.
debbağhane
Hayvan derilerinin kullanılacak duruma getirilme işleminin yapıldığı yer.
ded / دد
Yırtıcı hayvan.
(Farsça)
delab
(Dülâb) (Çoğulu: Degâlib) Bâzısı su ile ve bâsızı da hayvan ile döndürülen su çekmeğe mahsus çark.
delalet-i selase / delalet-i selâse
Üç çeşit delâlet. Bunlar da: Delâlet-i mutabıkıye, delâlet-i tazammuniye, delâlet-i iltizamiyedir.1- Delalet-i mutabıkıye: Bir kelâmın vaz'olunduğu, yani kasdedilen mânanın tamanına delâletidir. Meselâ: İnsan lâfzı, insanın tam mahiyeti olan, hayvan-ı natık, (yani, konuşan hayat sahibi varlık) mânas
denen
Bir kişinin belinin bükülüp eğri olması.
Kolları çok kısa olmak.
Hayvanların ayakları kısa ve göğüsleri yere yakın olması.
derçin resmi
Kesilen hayvanlardan alınan bir cins vergi.
devabb / devâbb / دواب
(Tekili: Dabbe) Binek hayvanları. Hayvanlar.
Yürüyenler.
Yük hayvanları.
(Arapça)
Binek hayvanları.
(Arapça)
deyn-i mütevassıt
Ticâret malı olmayan zekât hayvanları ile köle, ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyâç maddelerinin satışları karşılığı ve binâların kirâ alacakları.
dırs
(Çoğulu: Derâsa-Edrâs) Kertenkele, fare ve kedi gibi hayvanların eniği.
düldül
Peygamberimizin Hazreti Aliye hediye ettiği binek hayvanı.
dumur
Büyüyüp gelişememek. Zayıflıktan, hayvanların karnının içeri çökmesi.
dünyevi haşir / dünyevî haşir
Büyük haşre örnek olarak bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi.
dürahis
Katı nesne.
Gövdesi etli olan insan veya hayvan.
ebter
Kuyruğu kesik hayvan.
Sonunda oğlu ve kızı kalmayan insan.
Ölümünden sonra adı hatırlanıp anılacak hayrı ve ihsanı kalmayan kişi.
Eksik, tamamlanmamış.
eclad
(Tekili: Cild) Hayvan derileri.
ecreb
Uyuz hayvan veya insan.
ecsam-ı hayvaniye / ecsâm-ı hayvaniye
Hayvan cisimleri, bedenleri.
edbes
Rengi ne kızıl, ne siyah olan hayvan.
edeyan
Çok koşan hayvan.
(Farsça)
ekşem
Doğuştan kusurlu olan. Burnu, kulağı kesik veya noksan doğan (adam).
Pars denilen vahşi hayvan.
el-aks-ül müstevi / el-aks-ül müstevî
Man: Mevzuu mahmul ve mahmulü de mevzu kılmak. "İnsan hayvandır" kaziyesinde her iki kelimenin yerlerini değiştirerek "Bazı hayvan insandır" dediğimiz şeklindeki kaziyenin adıdır.
elcime
(Tekili: Licâm) Hayvanların ağızlarına takılan gemler.
emran
(Tekili: Mern) Kürkler, mernler, hayvan derileri, postları.
emval-i zahire / emval-i zâhire / emvâl-i zâhire
Sâime denilen hayvanlar ile bir kısım arazi mahsulâtı ve madenleri ile yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret mallarıyla, nakitler.
Zekât hayvanları ve topraktan elde edilen mahsûl gibi gizlenmesi mümkün olmayan mallar.
en'am / en'âm
Deve, sığır, koyun gibi hayvanlar.
Kur'ân-ı Kerimin altıncı Suresinin adı ve bir kısım Kur'ân âyetlerinden ve Surelerinden müteşekkil dua kitabı.
Davar, koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar.
enbar
Yığın, dolu, küme.
(Farsça)
Gübre. Ekinlere, kuvvet vermesi için dökülen eski fışkı, hayvan tersi.
(Farsça)
enbüre
Dere, çay.
(Farsça)
Tüyü dökülmüş olan hayvan.
(Farsça)
Dolap beygiri.
(Farsça)
İşkembe.
(Farsça)
enva-ı hayvanat / envâ-ı hayvânât
Hayvan türleri.
erahh
Tırnağı yassı ve geniş olan hayvan.
erzak-ı hayvaniye
Hayvanların rızıkları.
erzak-ı hayvaniye ve insaniye
İnsanların ve hayvanların rızıkları.
esaret-i hayvani / esaret-i hayvanî
Hayvanî duygulara esir olma.
Hayvanlara yakışır bir esirlik. Zulüm, işkence ve haksızlık içinde hayat geçirmek.
esta'
(Satı. dan) Uzun boyunlu. Boynu uzun olan insan veya hayvan.
etene
Hayvanlarda ana ile cenin arasındaki kan alış-verişini temin eden organ.
Bitkilerde yumurtacıkların yumurtalığa yapışık bulundukları doku.
etlad
Evde doğan câriyeler.
Eski mal.
Damızlık denilen doğurucu hayvan.
eyvan / eyvân / ایوان
Ayvan.
(Farsça)
Sundurma.
(Farsça)
Çardak.
(Farsça)
ezb
Anasından yeni doğmuş hayvan.
ezell
Kurtla sırtlandan doğan hayvan.
Oturak yerinin iki yanları arık ve yeyni olan.
ezhar
(Tekili: Zahr) Satıhlar, yüzler.
Sırtlar, arkalar. Binek hayvanının sırtları.
fahl
İleri gelen. Üstün. Hatırı sayılır adam.
Erkek. (hayvan)
Aygır.
Beyitler, hadis-i şerifler, rivâyetler anlatan kimse.
Aygır; neslin devamını sağlayan erkek hayvan.
fahm-i hayvani / fahm-i hayvanî
Hayvan kemikleri yakılarak elde edilen hayvan kömürü.
faşiye
(Çoğulu: Fevâşi) Koyun, deve ve benzeri hayvanat gibi doğurup çoğalan mal cinsi.
favori
Sakalın kulak hizasından yanağa doğru inen kısmı.
(Fransızca)
Bir müsabakayı kazanacağı tahmin edilen şahıs, takım veya hayvan.
(Fransızca)
fehc
(Çoğulu: Efhac-Fahcâ) İnsanın veya hayvanın iki baldırının arası birbirine yakın olması.
fenn-i hayvanat
Zooloji ilmi; hayvanları inceleyen ve onlar hakkındaki bilgi veren ilim dalı.
fenn-i iaşe / fenn-i iâşe
İnsanlar ve hayvanların besleniş ve yaşayışları hakkında bilgi veren ilim dalı.
ferd-i hayvani / ferd-i hayvânî
Her bir hayvan.
feriş / ferîş
Yakında doğurmuş hayvan.
ferve
Bazı hayvanların makbul olan derileri. Kürk.
(Farsça)
fetiş
Sahibine uğur getirdiğine ve tabiatüstü özellikler taşıdığına inanılan nesne veya hayvan.
fil
(Çoğulu: Efyal-Füyul) Daha ziyade Hindistan ve Asya gibi yerlerde bulunan iri vücudlu, hortumlu bir hayvan.
fina / finâ
Şehir kenarı, büyük mezarlıklar (fabrika, mektep, kışlalar) ve kasabadakilerin harman yapmak, hayvan koşturmak, eğlenmek için devamlı kullandıkları yerler.
fisal
(Tekili: Fasıl) Ayrılmış olanlar.
Yavrunun sütten kesilmesi.
Kısa duvar.
İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan.
Ana sütünden kesilmiş hayvan yavrusu (Füslan, fislan şeklinde de olur.)
fışkı
Pislik. Çör çöp. Fazladan olan. Hayvan gübresi.
Pislik, hayvan gübresi.
fosil
Eski jeolojik devirlerde toprağa gömülerek kalmış bitki, hayvan; bunların parçaları veya izleri.
(Fransızca)
gaben-i fahiş / gaben-i fâhiş
Piyasadaki en yüksek satılandan altın ve gümüşte %2,5 ve daha fazlasına, urûzda yâni ölçülüp tartılan ve taşınabilen mallarda %5, hayvan için %10, binâ için %20'den, ibâdet konularında lâzım olan şeylerde de piyasadaki fiyatından iki misli fazla olan aldanmalar.
gabit / gabît
(Çoğulu: Gubut) Çukur yer.
Bir dere ismi.
Üstüne mıhfe bağlanan çok kuvvetli hayvan.
gadiri / gadirî
(Gadiriyye) Gölde yaşayan hayvan veya bitki.
galsame
Solungaç. Suda yaşıyan hayvanların nefes alma organları.
Gırtlak ağzı, hançere.
Boğaz deliğinin başlangıcı.
gamaim
(Tekili: Gımâme) Hayvanların, yem yemelerini veya ısırmalarını önlemek gayesiyle ağızlarına takılan torba gibi şeyler.
garrende
Kükreyerek vahşileşen arslan ve benzeri yırtıcı hayvan.
(Farsça)
gataye
Kertenkeleden büyük bir hayvan.
gergedan
Burnu üzerinde boynuzu bulunan ve file benzeyen vahşi bir hayvan.
Vahşi bir hayvan.
gerk
Uyuz hayvan.
(Farsça)
giran-bar
Meyvesi çok olan ağaç.
(Farsça)
Ağır yüklü.
(Farsça)
Gebe insan veya hayvan.
(Farsça)
Zengin, gani.
(Farsça)
gladyatör
Eskiden Roma sirklerinde vahşi hayvanlarla veya birbirleriyle boğuşan kimse.
gülu
İnsan veya hayvan boğazı.
(Farsça)
gürmih
Çivi.
(Farsça)
Hayvan bağlanan büyük kazık.
(Farsça)
hacat-ı hayvaniye / hâcât-ı hayvaniye
Hayvana ait ihtiyaçlar.
hacat-ı hayvaniye ve insaniyeye / hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye
İnsanların ve hayvanların ihtiyaçları.
hacin
Küçük hayvan.
Büluğdan önce evlenmiş olan kız.
hafif necaset / hafif necâset
Eti yenen dört ayaklı hayvanların bevli (idrarı) ve eti yenmeyen kuşların pisliği.
hakk-ı şirb
İçme, hayvan veya tarla için su olma hakkı.
halakim
(Tekili: Hulkum) İnsan ve hayvanlarda boğazlar.
halk-ı ef'al / halk-ı ef'âl
Mu'tezile fırkasının bir tabiridir. Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir. (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir.)
hamme / hâmme
(Çoğulu: Hevâmm) Haşerât-ı muzırra, zararlı böcekler.
Binek hayvanı.
har-bende
Seyis. Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse.
(Farsça)
Tar: Saray katırcıları.
(Farsça)
haras / harâs
Hayvanla döndürülen değirmen.
(Farsça)
haraş
Hayvan ile döndürülen değirmen.
(Farsça)
harizme
Azgın hayvanların ağzına ve ayının dudağının üstüne geçirilen demir halka.
harun
İlerleyeceği yerde duran veya geri giden hayvan.
haruni / harunî
Hayvanın ilerlemeyip durması veya gerilemesi. Hayvanın huysuzluğu.
has ahur
Tar: Hükümdarın hayvanlarına mahsus ahır.
haşarat
Zararlı hayvanlar.
haşerat
(Tekili: Haşere) Küçük zararlı böcek, akrep ve yılan gibi hayvanlar.
Mc: Zararlı ve kıymetsiz kimseler.
Zararlı hayvanlar.
Küçük böcekler; Karınca, akrep, yılan gibi hayvancıklar.
Değersiz ve zararlı adamlar.
hasiyy
Hayası çıkarılmış, hadım edilmiş, burulmuş (insan veya hayvan).
haşr
Toplanma, bir araya gelme. Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasâ
haşr-i bahar
Bahar mevsiminde bitkilerden hayvanlara kadar bütün bedenlerin inşa edilmesi ve diriltilmesi.
haşr-i bahari / haşr-i baharî
Bahardaki diriliş, bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi.
hatem
Kırılmış olan şey.
Hayvanın çok yaşamaktan dolayı zayıf olması.
hatm
İnsan veya hayvan burnu.
Kuş gagası.
havafir
(Tekili: Hâfir) Kazanlar, yeri kazıcılar.
Hayvan, dâbbe tırnakları.
havaic-i asliye
Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir.
hayat-ı hayvani / hayat-ı hayvanî
Hayvanî hayat.
hayat-ı hayvaniye
Hayvanî hayat.
hayevan
(Bak: Hayvan)
hayil
Kısır olan hayvan.
Engel, mâni.
Hicâb.
haymana
Başıboş hayvanları haylayıp salıverdikleri çayırlık yer.
Ankara'nın bir kazası.
hays
Hayvan leşinin kokması.
Bir kimseyi aldatmak.
Sözde durmamak, ahid bozmak.
Fâsid olmak.
hayvan / حيوان
Canlı şey, insanla beraber her canlı.
İnsan olmayan idraksiz canlı yaratık.
Yük kaldıran, araba çeken ve binilen hayvan, beygir, katır v.s.
Mc: Akılsız ve idraksız insan, ahmak. (Aslı "Hayevan"dır)
Canlı.
(Arapça)
Hayvan.
(Arapça)
hayvan-ı berri / hayvan-ı berrî
Karada yaşayan hayvan.
hayvan-ı fani-i zail / hayvan-ı fâni-i zâil
Gelip geçici, yok olmaya mahkum hayvan.
hayvan-ı natık / hayvan-ı nâtık
Konuşan hayvan. (İnsan)
hayvan-ı zayıf ve aciz / hayvan-ı zayıf ve âciz
Güçsüz ve zayıf hayvan.
hayvan-misal
Hayvan gibi.
hayvanat / hayvânât / hayvanât / حَيْوَانَاتْ
(Tekili: Hayvan) Hayvanlar.
Hayvanlar.
Hayvanlar, canlılar.
Hayvanlar.
hayvanat-ı bahriye / hayvânât-ı bahriye
Denizde yaşayan hayvanlar.
hayvanat-ı bahriyye
Deniz hayvanları, denizde yaşayan hayvanlar.
hayvanat-ı berriyye
Kara hayvanları, karada yaşıyan hayvanlar.
hayvanat-ı ehliye / hayvânât-ı ehliye
Evcil hayvanlar.
hayvanat-ı ehliyye
İnsanlara alışık olan hayvanlar, evcil hayvanlar.
hayvanat-ı ilahi / hayvanat-ı ilâhî
Cenâb-ı Hakkın yarattığı hayvanlar.
hayvanat-ı mübareke / hayvânât-ı mübâreke
Mübârek hayvanlar.
hayvanat-ı muzırra / hayvânât-ı muzırra
Zararlı hayvanlar.
hayvanat-ı vahşiye / hayvânât-ı vahşiye / حَيْوَانَاتِ وَحْشِيَه
Vahşî hayvanlar.
Vahşî hayvanlar.
hayvanat-ı vahşiyye
Vahşi hayvanlar, yabani hayvanlar.
hayvanat-ı zalime / hayvanat-ı zâlime
Güçsüz ve zayıflara zulmeden hayvanlar, zâlim hayvanlar.
hayvani / hayvanî / hayvânî / حيوانى
Hayvana, diriye âit ve ona müteallik.
Hayvanla ilgili.
Hayvansal.
Hayvansal.
(Arapça)
hayvaniye / حيوانيه
Hayvana özgü, hayvansal.
(Arapça)
hayvaniyet / hayvâniyet / حَيْوَانِيَتْ
Hayvanlık.
Hayvanlık.
Hayvanlık.
hayvaniyyet
Hayvanlık, canlılık, zihayat olmak. Akıl ve idrakten mahrumiyet.
hazb
Hayvanın memesi şişip emziğinin deliklerinin dar olması.
Ucuz olmak.
hazer
Vahşi hayvanların yediği et.
hemmame
Zehirli hayvan. Akrep.
hercan
Uzun ve kalın olan şey.
Hayvanın yab yab yürümesi.
hergele
Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü.
Böyle bir sürüye dahil olan hayvan.
Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam.
Bir işe yaramaz işçi kalabalığı.
hetma'
Dişsiz olup kurban edilemeyen hayvan.
hevamm
Böcekler, haşereler.
Yılan, pire, akrep gizli zararlı hayvanlar.
Böcekler, haşereler. Pire, tahta kurusu, bit, örümcek, yılan gibi, kışın gizlenip yazın meydana çıkan, insan ve hayvanın vücudundan beslenerek yaşayan, insana zararı dokunan (parazit yaşayan) küçük canlılır.
hevesat-ı hayvaniye / hevesât-ı hayvâniye
Hayvansal hisler, arzular.
heykel
Taş, tunç, kil ve alçı gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğurulup, pişirilerek yapılan insan, hayvan vs. şekli.
Büyük bina, anıt, büyük ve yüksek yapı, âbide.
Mc: Soğuk ve duygusuz kimse.
Güzel ve yakışıklı kişi.
hezza
İnsan topluluğu, hayvan sürüsü.
hicam
Hayvanlara takılan ağızlık.
hılab
Yırtıcı hayvan veya yırtıcı kuş pençesi.
hilya'
Yırtıcı hayvanların küçüğü.
hina'
Hayvanın kösneyip erkek istemesi.
hirba
Bukalemun denen bir hayvan.
Mc: Devamlı fikir değiştiren kimse.
hırızma
Azgın hayvanların ağzına veya ayının burnuna takılan demir halka.
hısa'
Hayvanın hayalarını çıkarma, eneme, burma.
İnsanı hadım etme.
hiss-i hayvani / hiss-i hayvanî
Hayvanî duygu.
hıyal
Hayvanın kısır olması.
hiyal
Taraf, yan, cânib. Hizâ.
Bir hayvanın kısır olma hâli.
hizmet
Birinin işini görme. Bir kimsenin hesabına veya menfaatına iş görme, bu suretle yapılan iş, vazife. Memuriyet.
Bir insan, hayvan veya nebatın muhtaç olduğu işler ve takayyüdat.
horos
Tar: Eskiden İstanbul'da ekmekçi, francalacı ve uncu değirmenlerinde mevcut üst ve alt taşlarının bulunduğu ve etrafından hayvanın döndüğü yere, esnaf arasında verilen addır.
hoş-alef
Çok fazla yiyen hayvan.
(Farsça)
Mc: Helâl haram demeden her şeyi yiyen kimse.
(Farsça)
hotoz
Eski zamanda kadınların başlarına giydikleri süslü serpuş.
Hayvan, kuş ve tavuk tepesi.
Yapıların ve eşyaların üzerine konulan tepelik.
hükl
Karınca gibi sesi işitilmeyen hayvan.
huleke
Kum içinde olan küçük bir hayvan.
hulkum
İnsan veya hayvan boğazı. Ağızdan mideye giden yol.
hurc
Meşinden veya çadır bezi gibi şeylerden yapılmış büyük heybe ve sandık. Meşinden yapılan bu heybe ve sandıklar arka taraflarındaki meşin kollarla hayvanların semerine bağlanır ve iki hurc bir hayvana yüklenirdi. Eski zamanın uzun yolculuklarında kullanılırdı. Eskiden İstanbulun meşhur yangınlarında
hürriyet-i hayvani / hürriyet-i hayvanî / hürriyet-i hayvânî
Hayvancasına serbestlik. Hayvanlara yakışan bir serbestiyet.
Hayvanca bir özgürlük.
huş
Vahşi hayvanlar.
huveyn / حُوَيْنْ
Hayvancık. Çok küçük canlı.
Hayvancık.
Hayvancık.
huveynat / huveynât
Çok küçük hayvancıklar. Mikroplar.
Mikroplar; mikroskopik hayvanlar.
Hayvancıklar, mikroplar.
huveyne
Hayvancık, mikrop.
Hayvancık.
i'laf
(Alef. den) Hayvana yem verme.
i'nac
Hayvanı kıç üstü çökertmek. (Omurga kemiği) ağrıma.
ibale
Kuyu bileziği.
Hayvanları muhafaza etme.
Küçük çocuklara def-i hacet ettirme.
Devenin hallerini ve huylarını iyi bilmek.
ibn-i ırs
(Çoğulu: Benât-ı ırs) Gelincik dedikleri küçük hayvan.
ibrak
Av hayvanlarını ürkütüp korkutmak.
Koyun kurban etmek.
Şimşek çakmak.
ictihah
Kadının veya dişi hayvanların hâmile olması.
ictinah
Bir yana eğilme, meyletme.
Secde etme.
(Hayvan) bir tarafa meyilli koşma.
ictirar
İleri ve geri çekme, çekilme.
Hayvanın geviş getirmesi.
ictisas
Hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması.
ıfdac
(Çoğulu: Ufâzic) Semiz, besili hayvan.
Yumuşak nesne.
ifkar'
Fakir düşürme, fakirleştirme.
Hayvanı kirâya verme.
iğdiş
Burulmuş, enenmiş hayvan. Erkeklik bezleri (hayaları) çıkarılmış at. Melez.
(Farsça)
igrik
Çok bağırıp böğüren (hayvan).
igtilal
Hayvanın çok susaması.
Elbiseleri üst üste giyme.
İçme.
İyi sağılmadığı için (koyun) hastalanma.
ihbas
Eteğinde bir şey gizleme.
Hapsetme.
Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama.
ihsa'
Hayvan tezeği yakma.
ihtikar / ihtikâr
Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak.
Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir.
Vurgunculuk, bozgunculuk.
İnsan ve hayvan için lüzumlu gıdâ maddelerini şehre girmeden yâhut girince halka satılmadan toplayıp, stok edip, pahalandığı zaman satmak.
ihtirasat-ı hayvaniye / ihtirâsât-ı hayvâniye
Hayvânî ihtiraslar, hayvanî duygulardan kaynaklanan aşırı istekler, tutkular.
ihtişaş
Kuru ot veya saman gibi hayvan yemi biriktirme.
ıkak
Tırnaklı hayvanların gebeleri.
ılgar
Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın.
Başıboş hayvanın dörtnala koşması.
ilm-i hayvanat
Hayvanlar bilimi; zooloji.
ilm-i mevalid
Tabiat, eşya ilmi. Hayvanat, nebatât ve maddelerine ait ilim.
imrac
Ahde vefa etmeme, sözden cayma.
Hayvanı çayıra salıverme.
in
Yabani hayvanların barınağı, yuvası. Mağara.
inhac
Meydanda, zâhir, açık. Belli etme.
Hayvanı yorarak solutma.
Esvabı eskitme.
inkaz
Kırma ve bozma.
Tuhaf sesler çıkarma. Küçük bir hayvanın veya böceğin kendine mahsus ses çıkarması.
Vücuttaki oynak yerlerden çıkan ses.
inorganik
Mâden cinsinden olan, cansız maddelerden bulunan. Organik olmayan. Hayvan ve insan gibi vücud yapısına ait olmayan.
(Fransızca)
irbiyan
Teke, istakoz gibi deniz hayvanları.
irkab / irkâb
(Rükûb. dan) Bindirme.
Binilecek hayvan verme.
Araba veya gemi gibi bir vasıtaya bindirme.
ırsi / ırsî
Gelincik dedikleri hayvanın rengine benzer bir renk.
irtibak
Karışık ve çapraşık bir işe girişme.
Karaca, geyik gibi hayvanların tuzağa düşmeleri.
Bir kazâya uğrama.
ırza-i gayr-i maderi / ırzâ-i gayr-i mâderî
Çocuğu hayvan sütüyle besleme.
işkembe
Geviş getiren hayvanların midesinin en büyük kısmı.
(Farsça)
Karın.
(Farsça)
Hayvan midesi.
iskiz
(İskize) Hayvanın sıçrayıp kıç atması.
(Farsça)
Hayvanın ürkerek attığı çifte.
(Farsça)
ism-i hass / ism-i hâss
Gr: Yalnız bir kimse, bir hayvan veya bir şeye hâs olan isim. Hz. Muhammed (A.S.M.), Medine-i Münevvere gibi.
işporta
(Arnavutça) Seyyar satıcı tezgahı.
Yayvan yemiş sepeti.
ıstıyad
Avlamak. Vahşi hayvanı ele geçirmek.
itad
İnekten süt sağarken, hayvanın ayağına geçirilen ip.
itlal
Hayvanı yedeğinde götürme.
Damlatma.
jegand
Sağlamlık, metanet.
(Farsça)
Vahşi ve yırtıcı hayvanların korkunç sesi.
(Farsça)
jelatin
Tıbda ve fotoğrafçılıkta kullanılan şeffaf, renksiz ve kokusuz bir cisim. Hayvanların kemik ve kıkırdak gibi kısımlarından elde edilir.
(Fransızca)
Bir cins kâğıt.
(Fransızca)
jengele
Çatal tırnaklı hayvan.
(Farsça)
Hayvanda bulunan çatal tırnak.
(Farsça)
kaba necaset / kaba necâset
İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük
kabuk
Bir şeyin dışındaki sert örtü, kışır.
Bazı hayvanların katı mahfazaları.
kaburga
Göğüs kemiklerinin beheri. Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü.
Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları.
kadım
Kemirici hayvan.
kafir / kafîr
Hayvan tersi.
kafs
Sıçramak.
Hafiflik.
Sevinç, neşat.
Hayvanın ayaklarını bağlamak.
kalbüd / kâlbüd
Kalıp, şekil.
(Farsça)
Gövde, beden, insan veya hayvan cesedi.
(Farsça)
karabin
(Tekili: Kurban) Kurbanlar. Allah için kesilen koyun, sığır ve deve gibi hayvanlar.
karavana
Bakırdan yayvan yemek kabı.
Kışla, okul, hastahane gibi müesseselerde tevzi edilecek yemeği içine koydukları kap.
İnce ve yassı elmas.
Atışta hedefe vuramama.
karn
Zaman, devre.
Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene.
Yüz yıllık zaman. Asır.
Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. (Karn, iki mânaya gelir. Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki
karun
İki şeyi bir araya getiren.
Tez terleyen hayvan.
Arka ayaklarının tırnağı ön ayağının tırnağı yerine vâki olan hayvan.
İleride olan memeleri geride olan memelerine pek yakın olan dişi deve.
kaşağı
Hayvanları kaşıyıp tozlarını düşürmeğe mahsus âlet.
İhtiyar kimselerin, sırtlarını kaşımak için kullandıkları, ağaçtan uzun saplı ve bir ucundaki levhası dişli bir âlet.
kasil / kasîl
Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot.
Kesilmiş nesne.
kassabiyye
Hayvan kesme ücreti, kasaplık ücreti.
katar
Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü.
Bir lokomotifin sürüklediği vagonların tamamı. Tren.
katuf
Tenbel.
Yavaş yürüyüşlü davar, yavaş olan hayvan.
Tembel; yürüyüşü ağır, yavaş olan hayvan.
Tembel hayvan.
kavkaa
Salyangoz, midye gibi hayvanların sert kabuğu.
kazım
Kemirici hayvan.
keler
Kertenkele cinsinden küçük bir hayvan.
kemend
Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış.
(Farsça)
Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip.
(Farsça)
Geyik ve benzeri hayvanların yuları.
(Farsça)
Güzelin saçı.
(Farsça)
kene
Hayvanın etine yapışıp kanını emen küçük bir böcek.
kervan
Birbirini takib ederek giden insan veya hayvan sürüsü. Kafile ve hey'etle giden yolcular takımı.
(Farsça)
kılavuz
Yol gösteren, rehber.
Vapurlara yol gösteren.
Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan.
Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar.
Düşman hakkında mâlumât edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler.
Okçuluk müsabakaların
kılhım
Yaşlı hayvan.
kimam
(Tekili: Kimm) Tomurcuklar.
Hayvan ağızlığı. Boyunduruk.
kira / kirâ
Bir malın, menfaatine yâni kullanılmasına karşılık olarak verilen ücret. Bir evin, bir iş yerinin veya herhangi bir mülkün, taşıt veya binek hayvanının, sâhibi tarafından faydalanılmak ve kullanılmak üzere belli bir ücret karşılığında bir müddet için başkasına verilmesi.
kırkbayır
Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü.
kirpik
Göz kapağının kenarındaki kıllar.
Bir nevi taş.
Hayvan ve nebatların beden yapısında bâzı küçük ve ince uzantılar.
kirş
İşkembe. Geviş getiren hayvanların midesi.
Karın, mide.
kıslam
Isırıcı hayvan.
küdas
Hayvan aksırığı.
kuhariye
Yaşlı kadın.
Yaşlı hayvan.
künam
Kuş yuvası.
(Farsça)
Hayvan ini.
(Farsça)
İnsanın rahat edip dinleneceği yer.
(Farsça)
küra'
(Çoğulu: Ekru-Ekâri) İnsanda boyundan aşağısı; hayvanda topuktan aşağısı.
Koyun ve sığır baldırı.
kurban
Allah'ın rızasını kazanmağa sebep olan şey.
Etleri, fakirlere parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen koyun, keçi, deve, sığır.. gibi hayvan.
Bir maksad uğrunda feda olma.
Beylerin ve meliklerin yakınlarından olan kimse.
kürre
Hayvan yavrusu. Sıpa. Tay.
(Farsça)
kutne
Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü. Şirden.
kuvve-i behimiye / kuvve-i behîmiye
Hayvânî güç, duygu.
kuvve-i şeheviye-i behimiye / kuvve-i şeheviye-i behîmiye
Hayvanî şehvet duygu.
lagar
Cılız ve zayıf hayvan.
(Farsça)
lahime
Et yiyen hayvan.
las
Köpek, kelb.
(Farsça)
Adi ipek.
(Farsça)
Dişi hayvan.
(Farsça)
laşe / lâşe
Cife. Kokmuş et parçası.
Fık: Karada yaşayıp boğazlanmaksızın ölen veya şer-i şerife uygun olmayan şekilde kesilen kanlı hayvan ve bunların tabaklanmamış (dibagat edilmemiş) derileri.
Yenilmesi şer'an haram olan ölmüş hayvan.
Zayıf ve cılız hayvan.
Mc: Kıyıda
Leş. Kendiliğinden ölmüş veya İslâmiyet'in emrine uygun olmayarak kesilmiş veya öldürülmüş hayvan ve böyle hayvanın eti.
lebun
Sütlü hayvan. Sütü bol olan hayvan.
ledig / ledîg
Yılan veya akrep gibi hayvanlar tarafından sokulmuş kimse.
lekedkub
Çifte yiyen. Hayvanların ayakları altında ezilen.
(Farsça)
lenger
Gemiyi yerinde sâbit kılmak için denize atılan zincir ucundaki büyük demir çapa.
(Farsça)
Bakırdan yayvan ve kenarları genişçe sahan veya tepsi.
(Farsça)
leş
Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar. Ölmüş hayvan.
les'
Yılan ve akrep gibi hayvanların sokması.
lesu'
(Akrep veya yılan gibi hayvanlar) sokmuş.
liba'
Hayvan doğurduktan sonra gelen süt. Avuz (Ağuz)
likam
Hayvanın ağzına takılan gem. Dizgin.
(Farsça)
lügaz
Edb: Manzum bilmecelere denir. Lügaz çözülürse insan, hayvan, eşya veya başka bir mânâ çıkar. Meselâ: (Hikmetullah şehrinin bir tânesiOğlunun karnında yatar annesi.)Bu manzum çözülürse cevap olarak "İpek böceği" çıkar.
ma'lef
(Çoğulu: Maâlif) Ot ve saman gibi hayvan yemi konan yer. Samanlık.
madde-i hayvaniye
Hayvanî madde.
maddiye-i hayvaniye
Maddî olan hayvanî yapı, maddî beden.
mahalib
(Tekili: Mahleb) Yırtıcı hayvanların tırnakları, çengelli pençeleri.
mahbel
Hayvanın gebelik zamanı.
mahiyet-i hayvaniye
Hayvanî mahiyet, özellik.
mahleb
(Çoğulu: Mahâlib) Kedi, arslan gibi hayvanların pençesi.
mahlub
Sağılmış hayvan.
mahmuz
(Mihmaz. dan) Binilen hayvanın sür'atini arttırmak maksadıyla dürtme için potin yahut çizmenin ökçesine takılan demirden yapılmış âlet.
Kovanların çerçevelerine peteği tesbit etmek için kullanılan mâden tekerlekçik.
Bir yapıyı veya duvarı, dıştan beslemek için kullanılan dest
mahsul
Husul bulan. Hâsıl olan.
Elde edilen şeyler.
Toprak ve hayvanlardan elde edilen şey.
mahsulat / mahsulât
(Tekili: Mahsul) Mahsuller. Hâsılat. Tarladan, bahçeden veya hayvanlardan elde edilen gıda maddeleri.
manda
Kendini idare edemeyen bir memleket ahalisini başka bir yabancı devletin idare etmesi.
(Fransızca)
t. Camız denen hayvan. Kömüş.
(Fransızca)
mandıra
yun. Süt ve süt ürünlerinin elde edildiği; süt veren hayvanların barındığı yer.
mantuh
Boynuzlu hayvan tarafından yaralanan veya öldürülen.
maşiye
(Çoğulu: Mevâşi) Koyun ve keçi gibi hayvan.
Oğlu ve kızı çok olan kadın.
mataya
(Tekili: Matiyye) Binek hayvanları.
matiye
Binek hayvanı.
matiyye
Binek hayvanı.
Binek hayvanı. Binek.
Gerinip sevinerek yürüyen.
matiyye-ran / matiyye-rân
Bindiği hayvanı yola süren.
mazhar-ı ilham / mazhar-ı ilhâm
Kendine ilhâm olunan. (Arı, hayvan ve insanlara olduğu gibi) Kalbine ilhâm gelen zât.
mefkur
(Çoğulu: Mefâkir) Omurga kemikleri kırılmış olan hayvan veya insan.
meka
(Çoğulu: Emkâ) Tilki, tavşan ve bunlara benzer hayvanlar.
Canavarların inleri ve yatakları.
mekare / mekâre / مكاره
Eskiden kira ile tutulan yük hayvanı.
Tar: Osmanlı ordusunda taşıma işlerinde kullanılan hayvanlara verilen ad. (Mekâre denilen at, katır, deve gibi hayvanlar, harp zamanlarında halktan satın alınırdı. Bazen geçici bir zaman için, savaş bölgesindeki halktan hayvan toplanır ve belirli
Kiralık binek veya yük hayvanı.
(Arapça)
mekareci / mekâreci
Binek veya yük hayvanı kiralayan.
(Arapça - Türkçe)
meldug
(Ledg. den) Zehirli bir hayvan tarafından ısırılarak sokulmuş.
mels
Enemek. Hayvanı iğdiş etmek, erkekliğini gidermek.
memhus
Parlatılmış, cilâlanmış.
Etli, şişman, dolgun insan veya hayvan.
menahil
(Tekili: Menhel) Durak yerleri. Durulacak sulak yerler.
Hayvan sulanan yerler.
menahir
(Tekili: Menhar) Hayvan kesilecek yerler. Hayvan boğazlıyacak yerler. Mezbahaneler.
menhar
(Çoğulu: Menâhir) Hayvan kesilecek yer. Hayvan boğazlanan yer. Mezbaha.
menhel
(Çoğulu: Menâhil) Hayvan sulanan yer.
Menzil, durak. Konaklanacak yer.
menhuş
Yılan, akrep cinsinden bir hayvan tarafından sokulmuş.
menzilhane
Konak yeri. Hayvan değiştirilen yer.
(Farsça)
mer'a
Hayvanların otladığı yer. Kır. Mera. Çayırlık. Otlak.
Hayvanların otladığı yer, otlak, çayır.
meraya
Aynalar. Mir'âtlar.
Tıb: Hayvanın memeye süt gelen damarları.
merc
(Merec) Katıştırmak.
Kararsızlık.
Iztırab.
Bozulmak.
Boşa gitmek.
Serbest bırakmak, salıvermek.
Hayvanların salındığı otlak.
mercan
Denizde geniş resif meydana getiren ve mercanlar takımının örneği olan hayvan ve bunun kalkerli yatağından çıkarılan çoğu kırmızı renkte ve ince dal şeklinde bir madde. Bu madde boncuk gibi süs eşyası olarak kullanılır. Mercanlar ancak 40 metre kadar derinlikte yaşayabilirler.
merdümhar
Yamyam.
(Farsça)
İnsan eti yiyen vahşi hayvan.
(Farsça)
merek
Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.
merkel
(Çoğulu: Merâkil) Yol.
Hayvan üstüne binen kimsenin iki tarafından ayağı dibindeki yer.
merkub
(Rükub. dan) Üzerine binilmiş, bindirilmiş.
Üzerine binilen hayvan veya nakil vasıtası.
merşa'
Her hayvanın yavuzu ve yırtıcısı.
Otu çok olan yer.
mesamm
(Tekili: Mesemm) İnsan veya hayvan cildi üzerindeki teneffüse yarayan küçük delikler, gözenekler.
mesbaa
Yırtıcı ve vahşi hayvanların çok olduğu yer.
meşfer
(Çoğulu: Meşâfir) Sarkık hayvan dudağı.
mesh
Bir şeyin suretini çirkin ve kötü hale çevirmek.
Hayvanı kovarak koşturup onu sıkıştırmakla yormak, bitâb hale getirmek.
mesh-i manevi / mesh-i mânevî
Mânevî yönden hayvana dönüşme.
mesih
Mesh olunmuş. Başka bir şekle, hayvan kılığına girmiş.
Şuurunu kaybedecek hale gelen. Sarhoş ve şuursuz.
Acibe. Garibe.
Güzelliği olmayan.
Tuzsuz ve tatsız yemek.
mesule
(Çoğulu: Mesulât) Azap vermek, eziyet etmek.
Hayvanı oka nişan edip atmak yahut diri iken bir tarafını kesmek.
mevalid-i selase / mevalid-i selâse / mevâlid-i selâse
Nebat, hayvan ve maden.
Üç çocuk; dört unsurun (su, hava, toprak, güneş) birleşiminden meydana gelen madenler, bitkiler ve hayvanlar.
mevaşi / mevâşi
Davar, koyun, keçi, inek ve öküz gibi hayvanlar.
Davar ve mal gibi hayvanlar (koyun, keçi, öküz, inek...)
mevr
Başka te'sirle bir şeyin dalga gibi gidip gelmesi. Çalkanmak.
Suyun yeryüzüne yayılması.
Hayvanlardan yün almak.
Yol, tarik.
Toz, gubar.
Rücu etmek, döndürmek.
meysir
Meyser. Kolaylık yeri. Kolaylık.
Kumar. Arablar arasında ok ile oynanan kumar.
Kumar için kesilen hayvan.
meyte
Hayvan leşi.
Hayvan leşi, kendi kendine ölen hayvan.
Ölmüş veya besmelesiz kesilen yâhut kesilmeyip başka sûretle öldürülen hayvan.
meytehar / meytehâr
Hayvan leşi yiyen.
meyyite
Hayvan leşi.
Kadın cenazesi.
mezabih
Mezbahalar. Hayvan kesilen yerler.
mezbaha
Hayvanları kesecek yer.
Hayvan kesilen yer.
Hayvan kesim yeri.
mezbuhane
Boğazlanırcasına, boğazlanan bir hayvan gibi.
mi'de
(Çoğulu: Miad) İnsan ve hayvanlarda, yenen şeyleri hazmetmek vazifesi olan bir iç uzvu.
mide-i hayvaniye ve nebatiye
Hayvanî ve bitkisel mide.
milvah
Tuzak yanında koydukları kuş.
Semiz olmayan hayvan.
miremme
Sığır ve deve gibi tırnaklı hayvanların dudağı.
mizbed
(Çoğulu: Mezâbid) Hayvan ahırı.
mu'cizat-ı hissiye
Duygu ile bilinen, duyu ve duygulara hitap eden mu'cizeler; su, ağaç, taş, hayvan gibi varlıklar üzerinde Peygamber'in (a.s.m.) gösterdiği mu'cizeler.
mu'ziyat
(Ezâ. dan) İnsanı rahatsız eden küçük şeyler. Hayvancıklar.
mücemmiz
Bindiği hayvanı çok yürüten.
muhrez
Kazanılmış, elde edilmiş.
Sudaki balık, av hayvanları v.s. gibi, kimsenin malı olmayıp herkesçe faydalanılan bir şeyin ele geçirilmesi.
muhtekir
İnsan ve hayvan yiyecek maddelerini piyasadan toplayıp pahalanınca satan kimse. Karaborsacılık yapan.
mukanfez
Üzeri yumuşak dikenlerle örtülü olan hayvan. Kirpi.
mükari / mükârî
(Kira. dan) Katırcı. Kira ile hayvan işleten.
mükellib
Yırtıcı hayvanları ava alıştıran, avcılık tâlim edip öğreten.
mumya
Uzun müddet çürümemesi için ilâçlanmış ölü. İnsan ve hayvan ölüsünün kurusu.
(Farsça)
Çok zayıf (kimse).
(Farsça)
münataha
Boynuzlu hayvanların birbiriyle vuruşması. Süsüşme.
münserih
Çabuk ve çevik davranan.
Hızlı hızlı giden hayvan.
mürare
(Çoğulu: Mirâr) Bir acı otun ismidir. (Acılığından yerken hayvanın dudağı yarılır.)
murdar / murdâr
Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan.
(Farsça)
İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.
(Farsça)
Dinen yenmesi yasak olan ölü hayvan; leş.
Kendiliğinden ölmüş veya kasten besmelesiz kesilmiş olan hayvan, leş ve domuz eti gibi kendileri kat'î yâni kesin ve açık delîl ile haram olan şey.
murtaz
Alıştırılmış, tâlimli hayvan.
mürtedif
Arkasından giden, ardına düşen.
Hayvana binen kimsenin ardına binen.
müsabea
Yırtıcı hayvanların yeri.
müşşat
(Tekili: Mâşi) Ayak üstü yürüyen insan ve hayvan.
mütemessih
Çirkin kılığa giren. Temessüh eden. İnsaniyetten hayvaniyete değişen.
mütereddiye
Dağdan veya yüksek bir yerden düşmüş hayvan.
müzekka
Temizlenmiş, pâk edilmiş, ıslah edilmiş.
Zekâtı verilmiş.
Allah'ın adı anılarak kesilmiş hayvan.
na'l
Nal. Ayağa giyilen tahta ayakkabı veya hayvanların ayağına çakılan demir.
Oturulacak yerlerin en aşağısı.
nafe
Derisi kürk yapımında kullanılan hayvanların postlarının karnı altındaki deri kısmı.
(Farsça)
nafıka
(Çoğulu: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği
nahçir / nahçîr / نخچير
Av hayvanı. Sayd.
(Farsça)
Av yeri.
(Farsça)
Yaban keçisi.
(Farsça)
Av hayvanı.
(Farsça)
nahhas
Esirci, esir ticareti yapan kimse.
Hayvan alıp satan kişi.
nahika
(Çoğulu: Nevâhik) Dudaklı hayvanların göz pınarı.
nahr
Boğazlamak. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek.
İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması.
Boyun. Boğaz çukuru.
Sadır.
Gündüzün evveli.
Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak.
naime
Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın.
Yumuşak yapılı hayvancıklar.
nakia
(Çoğulu: Nekâyi') Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek.
Yağma edilen hayvanlardan taksimattan önce boğazladıkları deve ve koyun.
Damat için hazırlanan yemek.
Ziyafet.
nakiz
(Nakz. dan) Zıt, karşı. Birbirine karşı, zıt olan şey veya iş.
Man: Bir şeyin, bir kaziyenin hükmüne, mânasına muhalif olan veya ondan başka kaziye. Bir şeyi ref'eden şey. (Meselâ: "Her insan hayvandır. Bazı insan hayvan değildir." kaziyeleri birbirinin nakizidir. Nakiz ile zıd beyni
nami
Büyüyen, artan, ürmee kuvveti olan. Nebat ve hayvandaki büyüyüp gelişme kuvveti.
Farsçada: Namlı, şöhretli, ünlü.
nath
Süsmek. Hayvanın, başı ile saldırması.
natıh
(Çoğulu: Nevâtıh) Boynuzuyla vuran, süsen hayvan.
Keder, sıkıntı, elem, mihnet.
natih
(Nâtıh) : (Çoğulu: Nevâtıh) Sana karşı gelen hayvan.
Şiddetli emir.
natuh
Çok süsen hayvan.
neam
"Evet, olur" mânâsında cevap edâtıdır.
Pek iyi, âferin mânâlarında tasdik ve tahsin kelimesidir.
At, deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvana da denir.
nebati ve hayvani kuvveler / nebâtî ve hayvânî kuvveler
İnsandaki bitkisel ve hayvanî duygular.
necaset-i hafife
Hanefî mezhebine göre pis olduğuna dair şer'î bir delil mevcud olan şeydir. Diğer bir tabire göre murdar olmadığı rivayet edilen şeydir. (Eti yenen hayvanların bevilleri gibi.) Bedenin veya elbisenin dörtte birinden az miktarı namaza mani olmaz.
neccaş
Hayvan sürücüsü.
necis
Yavaş hareketli insan veya hayvan.
Gizli olan şeyi halk içinde ifşa etmek.
Gizlenen sır, nişan.
Bir nevi yeşillik.
necm
(Necim) Yıldız, ahter, kevkeb. Ülker yıldızına da denir. Ülker, onbir yıldızdır. Altısı görünür, gözü kuvvetli olan yedinciyi de görebilir.
Belirli olan vakit. (Araplar, vakti yıldızlarla tahdit ederlerdi)
Kabak ve hıyar gibi yayvan nebat.
Belirli vakitte yapılan vazi
nefs-i hayvani / nefs-i hayvanî
Hayvanî istekler. Canlılardaki yaşama ve hareket kuvvetleri.
nesc
(Nesic) Dokunuş, dokuma.
Canlı mahluklardaki hücrelerin, Allah'ın (C.C.) kudretiyle ve kanunu dâiresinde yanyana gelip birleşerek uzuvların yapılışı. (Meselâ: Hayvanlarda deri, kemik, et vesâir kısımların yapılışı gibi)
nesir
Hayvan aksırması.
nesl-i hayvani / nesl-i hayvanî
Hayvan nesli.
nesre
Büyük geniş gömlek.
Hayvanın tiksirip burnundan sümüğünü çıkarması.
Menazil-i kamerden iki yıldız.
nev-i hayvan
Hayvan türü.
nev-i hayvanat / nev-i hayvânât
Hayvan türü.
nevhast
Taze ve genç hayvan.
nezib
Geyik ve sair hayvanların cima zamanı çıkardıkları ses.
nial
(Tekili: Na'l) Ayakkabılar, pabuçlar.
Hayvanların ayaklarına çakılan demirler, nallar.
nims
Firavun faresi dedikleri küçük hayvan.
Sansar.
nu'man
(Tekili: Niam) Dört ayaklı hayvanlar.
Kan.
İmam-ı Azam Hazretlerinin adı.
Şakayık-ı nu'man denen bir lâle çiçeği.
nüsal
Hayvandan dökülen tüyler.
nutfe
Bel suyu, meni, insan ve hayvan tohumu.
nütuc
Doğurucu hayvan.
Doğurması yakın olan.
paldüm
Hayvanın semerinin ileri geri kaymaması için arka ayaklarının kaba etleri üzerinden geçirilen kayış.
(Farsça)
parazit
Yun. Radyo gibi ses veya elektrik âletlerinin zırıltı ve gürültü çıkarması.
Başka bir hayvan veya nebatın üzerinde onun zararına yaşayan canlı. Asalak. Tufeylî.
peçe
(Çoğulu: Peçegân) İnsan veya hayvan yavrusu.
Oğlan, çocuk.
Sarmaşık bitkisi.
peçegan / peçegân
(Tekili: Peçe) İnsan veya hayvan yavruları.
(Farsça)
pençe
El ayası ile beş parmağın tamamı.
(Farsça)
Hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları.
(Farsça)
Eskiden Şark hükümdarlarının imza yerine ellerini kırmızı boyaya sürüp, kâğıdın üstüne basmalarıyla olan şekil, tuğra.
(Farsça)
Mc: Kuvvet. Savlet, satvet.
(Farsça)
pervanek
Karakulak adı verilen bir hayvan.
(Farsça)
Ask: Öncü, pişdâr.
(Farsça)
post / پست
Tüylü hayvan derisi.
Tüylü hayvan derisi.
(Farsça)
Mc: Makam, mevki.
(Farsça)
Hayvan derisi.
(Farsça)
Post.
(Farsça)
Makam.
(Farsça)
rahile / râhile
Yük hayvanı.
Yük getiren deve.
Topluluk, kafile.
Üzerine binilen deve.
Yük hayvanı.
Kervan, yolcular sürüsü.
rahilezen
Yük hayvanını süren.
(Farsça)
raiyye
Otlatılan hayvan sürüsü.
Bir hükümdar idaresinde bulunan ve vergi veren halklar.
raiyyet
Bir hükümdar idaresinde olanlar, birinin idaresine bağlı olanlar. Devletin idâresindeki umum insanlar.
Sürü. Otlatılan hayvan sürüsü.
raviye
Su taşıyan hayvan.
rekub
Binek hayvanı, binilecek şey.
rekz
Harıl harıl ayak ile tepmek. Hayvana tekme ile vurmak. Kakıvermek.
Kaçmak. Seğirtmek, koşmak.
Hicret. Gaza.
remadet
İnsan veya hayvan kırımı.
revahil
(Tekili: Râhile) Yük hayvanları.
ruh-u hayvani / ruh-u hayvanî
Hayvansal ruh.
rüsg
(Çoğulu: Ersâg) Bilek.
Hayvanların tırnağıyla baldırı arasında olan incecik yer.
rütte'
Otlayan hayvan.
saf
Tüylü ve yünlü hayvan.
şahdar
Dallı, budaklı ağaç.
(Farsça)
Dallı boynuzlu hayvan.
(Farsça)
sahire
Yer yüzü, arz.
Kıyamet günü, Cenab-ı Hakk'ın haşir meydanı için tecrid edeceği Arz-ı Beyza.
Aslâ insan ve hayvan ayak basmadık yer yüzü. Çöl.
Cehennem.
sai / sâî
Emvâl-i zâhirenin zekâtını toplayan me'mûr; sâime (senenin ekserisini çayırda otlayan) hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplamakla vazîfeli kimse, zekât me'muru.
saibe
Başı boş bırakılmış hayvan. Sâime.
saime / sâime
Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan.
Senenin yarısından fazla, meralarda, kırlarda sırf sütleri alınmak veya üreme ve beslenmeleri için otlatılan (koyun, keçi, sığır, manda, at ve deve cinsinden olan), ehlî hayvanlar.
samme
(Çoğulu: Sevvâm) Zehirli hayvan.
şap
(Şep) Kim: Antiseptik bir cisim olup alüminyum ve potasyum sulfatından mürekkep, tadı buruk ve suda tuz gibi erir bir cisim.
Hayvanların ağız ve ayaklarında görülen ateşli, salgın bir hastalık ismi.
sarrar
Orak kuşu denilen ve yaz sıcaklarında öten bir hayvan.
savat
(Aslı: Sevâd'dır) Gümüş üstüne kurşunla yapılan kara kalem nakışlar.
Derede hayvanlara su içirilen yer.
sayd
Av hayvanı yâni eti yenen hayvanların etleri için, eti yenmeyenlerin ise (domuz hâriç) deri ve diş gibi yerlerinden faydalanmak veya zararlarından emin olmak için avlanan hayvan.
sayis-hane
Üzerine yük yüklenip yolcunun da bindiği hayvan.
(Farsça)
sebk
İleri geçme, ilerleme. Öne göçme.
Vâki olma.
Koşuda kazanan hayvan.
sebu'
(Çoğulu: Sebâ') Yırtıcı hayvan. Canavar.
sebuiyet
Yırtıcılık, parçalayıcılık. Yırtıcı hayvanın fıtri hassası.
şedar
Sözü şiir ile kesme.
Hayvan bağlanan yer.
şedd-i rihal
Hayvana semer vurma. Yolculuk için hayvanın semerini bağlama.
Yolculuğa çıkma.
sefaric
(Tekili: Sefercel) Ayvalar.
sefercel
(Çoğulu: Sefâric) Ayva.
şehevi / şehevî
Şehvetle alâkalı. Hayvanî, nefsanî duygularla alâkalı, onlara ait.
seka'
Kulağı olmayan dişi hayvan.
selam
Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Allah'ın (C.C.) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzer
selh-hane
Hayvan kesilip yüzülen yer. Mezbâha. (Bu kelime galat olarak, "salhâne" şeklinde kullanılır.)
(Farsça)
selhane / selhâne
Eti yenen büyük ve küçük baş hayvanların kesilip yüzüldüğü yer, mezbaha.
selhhane / selhhâne
Hayvanların derilerinin yüzüldüğü yer.
Hayvan kesimi yapılan yer, mezbaha.
sellah
(Selh. den) Kasaplık hayvan kesen veya yüzen.
semum
Zehirli şey.
Sam yeli.
Gündüz vakti sıcak çölde esen pek sıcak rüzgar olup, bitki ve hayvanları mahveder.
senabik
(Tekili: Sünbük) At ve katır gibi hayvanların tırnakları.
seniy
(Çoğulu: Sinâ-Seniyyât) Ön dişini burkan hayvan.
serahin
(Tekili: Sirhân) Yırtıcı hayvanlardan olan kurtlar.
şesis
Sütü gitmiş hayvan.
setl
(Çoğulu: Estâl) Pınarlarda su içmeye mahsus susak.
Hamam tası.
Bakıcıların hayvanlara su verdikleri kap.
sevaim
(Tekili: Sâime) Otlak hayvanları. Çayıra başı boş salınan hayvanlar.
Zekâtı icab eden koyun, keçi, sığır, deve gibi çift tırnaklı hayvanlar.
sevam
Yabanda otlayıp gezen hayvan.
(Tekili: Sâmme) Zehirli hayvanlar.
sevk-i tabii / sevk-i tabiî
Hayvan veya insanların düşünmeksizin Cenab-ı Hakk'ın sevki ile olan hikmete uygun hareketi. Sevk-i kaderî, ilham veya sevk-i İlâhî demek daha doğrudur.
sevkitabii / sevkitabiî
Hayvanlarda düşünmeyerek, tabiatın sevki ve zorlamasıyla yapılan hareket, içgüdü.
sevvam
(Tekili: Sâmme) Akrep ve yılan gibi zehirli hayvanlar.
şeyyir
(Çoğulu: Şiyâr) Semiz ve besili hayvan.
siba'
Cima.
Kesret-i cima ile iftihar edişmek.
(Tekili: Sebu) Canavarlar, yırtıcı hayvanlar.
şibh-i beşer
İnsana benzeyen şempanze, goril gibi hayvanlar.
sifad
Hayvanların çiftleşmesi.
şikar / şikâr / شكار
Av, avlanan hayvan. Avlama.
(Farsça)
Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
(Farsça)
Av.
(Farsça)
Av hayvanı.
(Farsça)
Şikâr etmek:
Avlamak.
(Farsça)
Şikâr olmak:
Avlanmak, av olmak.
(Farsça)
simurga
Kanatlı ve çok büyük hayvan olup eski devirlerde yaşadığı rivâyet edilir.
sipahi
Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed
sıraf
Hayvanın kızmakla erkeğini araması.
sirhan
(Çoğulu: Serâhin) Vahşi hayvanlardan olan kurt.
sırsır
Çekirgeye benzer bir hayvan.
siyakat
Binek hayvanını arkasından sürme.
süda
Kendi kendine çobansız gezen hayvan.
Bir şeyi kendi kolayına bırakmak.
sudam
Hayvanların başında olan bir hastalık.
suhre
Maskara, gülünç, eğlenceli.
Zoraki iş gören, ücretsiz zoraki çalışan kimse ve hayvan.
şukak
Bir çeşit hayvan hastalığı.
süm
Dört ayaklı hayvanların tırnağı.
(Farsça)
sünbük
(Çoğulu: Senâbik) At, eşek gibi tek tırnaklı hayvanların tırnağı.
sür'ub
Gelincik adı verilen hayvan.
susmar
Kertenkele denen küçük bir hayvan. Keler.
(Farsça)
Kertenkele cinsinden küçük bir hayvan.
sütur / ستور
Binek ve yük hayvanı.
(Farsça)
Binek hayvanı.
(Farsça)
Yük hayvanı.
(Farsça)
süturban / süturbân
Hayvana bakan. Seyis.
(Farsça)
süvaf
Fena, helâk, mahvolma.
Hayvanların ölümü.
tafv
Bir şeyin batmayıp su üzerinde kalması.
Ağaç üzerinde yaprağın belirmesi.
Bir işe girmek.
Hayvanın tepe üzerine çıkması.
Ceylânın koşması.
tahan
Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan.
tahcir
Bir yere taş koymak, taş yığmak.
Fık: Kimsenin girmemesi için arazinin etrafına taştan sınır yapmak.
Hayvanı dağlayıp nişanlamak.
tahtırevan
Deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek veya omuzlarda taşınan üstü örtülü taşıma aracı.
taife-i hayvanat / taife-i hayvânât
Hayvanlar âlemi.
taife-i hayvaniye
Hayvan türü.
taktaka
(Tıktıka) Taşlardan çıkan ses.
Hayvanların ayak sesleri veya bunları anlatmak için söylenen kelime.
tala'
(Çoğulu: Etlâ) Geyik buzağısı.
Çatal tırnaklı hayvanların yavrusu.
Buzağının ayağını bağladıkları ip.
Şahıs.
talid
Bir kimsenin (köle, câriye, hayvan gibi) canlı eşyası.
tature
Hayvanların ayağına vurulan köstek, bukağı.
(Farsça)
tavile
Birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. Hayvan katarı.
Tavla, ahır.
Çayıra salınan hayvanın ayağına bağladıkları tavla ipi.
tavla
Hayvan bağlanan ahır. (San'at Ansiklopedisinde "Tavla" maddesi: "Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için beslendiği yer." şeklinde tarif edilmiştir.)
te'hıye
Hayvana yatacak ahır yapmak.
Birbirine kardeş olmak.
te'nis
Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek.
teclid
Ciltleme.
(Celd. den) Hayvanın derisini yüzme.
teclil
(Cüll. den) Hayvana çul örtme, hayvanı çulla örtme.
tedessür
Elbise giyme. Elbiseye bürünme.
Erkek hayvanın dişisine binmesi.
Kişinin sıçrayıp atına binmesi.
teeccül
Belli bir vakte kadar müddet isteme.
Sığır ve geyik gibi hayvanların sürü sürü olmaları.
tekellüm-ü şecer ve hacer ve hayvan
Ağaçların, taşların ve hayvanların konuşması.
temahhuz
(Temahhud) Doğum sancısı çekmek.
Hayvanın gebe oluşu.
Süt yayıkta yayılarak yağı alınıp safileştirilmesi.
Fitne çıkarma.
tenatuh
(Hayvanların) birbirlerine süsüşme (si).
Birbirine başla vurmak.
tenbelit
Hayvan yükü. Küçük yük.
(Farsça)
tensil
(Kuş ve diğer hayvan) tüylerini yeleklerini, yününü ve kılını döküp kavlamak.
tesric
Kandil yakmak.
Güzelleştirmek.
Hayvanı eyerleme. Hayvana eyer vurma.
teştiye
Kışın uyuyan hayvanların uykusu.
teşvir
İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme.
Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme.
tilad
Köle, hayvan, mülk, mal gibi şeyler.
Kendi yanında eskiden beri mevcud olan ve yeni olmuş olan şey.
tokat
Kale içi, siper, ahır, ağıl. El içi gibi yer.
Dere arası olan hayvan mer'ası.
El içiyle vurulan sille.
tuhme
Hayvanın burnunun kara olması.
tulatıle
(Talâtıla) (Çoğulu: Talâtıl) Hayvanları içeri koymak. Bel ağrısı.
Zahmet.
udhiye
Cenab-ı Hakk'ın rızası için kurban niyetiyle kesilen hayvan.
uffe
Bir deniz hayvanı.
Davarın emziğinde kalan süt bakiyesi.
uhrun
Doğurmayan, kısır kadın veya hayvan.
(Farsça)
ukr
Kısırlık.
Kısır olan kadının veya dişi hayvanın hali.
Mc: Netice alamama.
ukre
Kısır. Doğurmayan kadın veya hayvan.
ulufe
Yeniçerilere ve sipahilere dağıtılan maaş.
Bir nevi hayvan yemi.
uruz
(Tekili: A'raz) Fık: Nakit para, hayvan ve yenecek şeylerden olmayıp, kitap, manifatura eşyası, kumaş gibi mallar.
üstur / üstûr / استور
At, katır davar gibi dört ayaklı hayvan.
(Farsça)
Binek ve yük hayvanı.
(Farsça)
vahş
(Çoğulu: Vuhuş - Vahşân) İnsandan kaçan, yabani ve ürkek hayvan.
Tenha ve ıssız yer.
vahşan / vahşân
(Tekili: Vahş) Issız, tenha yerler.
Yabani hayvanlar.
vakas
Boynun kısa olması. Ateşe attıkları ufacık değnekler.
İki nisap zekâtın arasındaki zekâtı olmayan hayvanlar.
vaşak
Derisinden kürk yapılan bir hayvan ve bunun postu.
vecar
(Çoğulu: Vücür - Evcire) Sel suyunun oyduğu yer.
Arslan ve kurt gibi vahşi hayvanların yatağı. İn.
verb
Fetret, fesad.
Yabani hayvan ini.
vesme
Hayvana vurulan kızgın damga.
vica'
Hayvanı burma, iğdiş etme.
vicar
(Çoğulu: Vücur - Evcire) Sel suyunun oyduğu yer.
Arslan ve kurt gibi vahşi hayvanların yatağı. İn.
vücür
(Tekili: Vicâr) Arslan, ayı, kurt gibi vahşi hayvanların inleri.
Sel sularının oyduğu yerler.
vuhuş / vuhûş / وحوش
Vahşiler.
(Arapça)
Yaban hayvanları.
(Arapça)
yalak
Hayvanların su içmelerine mahsus içi oyuk kütük veya taş. Çeşmelerin musluğu altına konulan tasa da bu ad verilir.
yave / yâve
Hezeyan. Yalan. Yaygara. Saçma sapan söz.
(Farsça)
Sahipsiz hayvan.
(Farsça)
yele
Kuvvetle saldıran.
(Farsça)
Otlağa salınmış hayvan sürüsü.
(Farsça)
Koşan, koşucu, seğirten.
(Farsça)
Bazı hayvanların ensesindeki kıllar.
(Farsça)
yengeç
Çok ayaklı ve yan yan yürüyen, başının iki tarafında iki kıskacı olan deniz veya durgun sularda yaşayan bir küçük hayvan.
(Türkçe)
yütm
(Bu kelime esasen infirad mânasına gelir) Bir çocuğun pederi vefat etmekle pedersiz kalması ki: Bu, yalnız insanlara mahsustur. Hayvanatta ise vâlidesiz kalmaya denir. Yetim de denir.
yuz
Kaplanı andırır yırtıcı bir hayvan, pars.
(Farsça)
zaby
Geyik, karaca, gazâl denen hayvan.
zali'
(Çoğulu: Zulu') Eğri, meyilli.
Müttehem kimse. Töhmetli.
Aksak hayvan.
zamile
(Çoğulu: Zevâmil) Yük hayvanı.
Küçük yük.
zar'
(Çoğulu: Zuru') Meme.
Süt veren hayvan memesi.
zeamet
Şeref, şan. Riyaset.
Yetiştirdikleri hayvanları ile birlikte harbe iştirak eden ve Sipâhi denen Osmanlı askerine öşrü alınmak üzere verilen en büyük timâr.
zebayıh / zebâyıh
Kesilecek kurbanlık hayvanlar. Kurban edilmiş, kurban olarak kesilmiş hayvanlar.
zebayih
(Tekili: Zebiha) Kurbanlık hayvanlar.
zebh
Kesme, boğazlama. Kurban kesme. (Boğazlanmış veya boğazlanacak hayvana da "zebiha" denir.)
Boğazlama, kesme. Hayvanın boğazındaki yemek borusu, hava borusu, iki yandaki kan damarından üçünü bir anda kesmek.
zebib
Kuru üzüm. Kuru incir.
Yılan veya akrep gibi hayvanların zehiri.
zebih / zebîh / ذبيح
Kesme, boğazlama. Kesilecek hayvan.
Hz. İsmail'in (A.S.) ve Hazreti Muhammed'in (A.S.M.) babası Hz. Abdullah'ın lâkabı.
Kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
(Arapça)
zebiha / zebîha
Boğazlanmış veya kesilecek hayvan.
Kesilecek hayvan.
zemil
Bir adamın hayvan üzerinde iken ardına binmiş olan adam.
zemin-kub
İkide bir ayağını yere vuran çengi, rakkase.
(Farsça)
Yer tepici olan at, deve, katır ve benzeri hayvanlar.
(Farsça)
zemzeme-i hayvan ve eşcar
Hayvan ve ağaçların nağmeleri.
zenberek
(Zenburek) Hareket ettirmeğe yarıyan yay. Saatin zenbereği.
(Farsça)
Hayvan üzerinde taşınan ve ateşlenebilen küçük top.
(Farsça)
Mc: Faaliyet ve harekete sebep olan şey.
(Farsça)
zenburek
Zenberek.
(Farsça)
Tar: Hayvan ile taşınan eski küçük toplar.
(Farsça)
zerafe
(Çoğulu: Zürâfât) Deveye benzer, boynu uzun ve art ayakları kısa bir hayvan. Zürafa.
zevahif
(Tekili: Zâhife) Yerde sürünerek yürüyen hayvanlar, sürüngenler.
zevamil
(Tekili: Zâmile) Küçük yükler.
Yük hayvanları.
zılf
Hayvanların çatal tırnağı.
zırba'
Maymuna benzer bir hayvan.
zırban
(Çoğulu: Zerâbin) Kokarca denilen küçük, kediye benzer, çirkin kokulu bir hayvan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hezarfenn
htelef
bizzarure
hazefiyye
resul-i ekrem
hazakat
havarık-ı sun'iye
hattat
harika-i san'at-ı halıkane
harika-i san'at
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ayva
yollamak
Kat kat
Özgür
Semine
Islanmak
Keçi
asir
Vicdan
Ağli