REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Avan ifadesini içeren 85 kelime bulundu...

adem-i istima'

  • Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi.

aşku / aşkû

  • Tavan; kat, tabaka. (Farsça)
  • Gökyüzü. Gök. (Farsça)

asmane

  • Dam, tavan, kubbe. (Farsça)

avan

  • (Çoğulu: Uven) Her şeyin orta yaşlısı.
  • (Çoğulu: Avine-Avân) Esir.
  • Yardımcı, nâsır.

avize / âvize

  • Lamba, fener, gaz veya mumları havi olarak tavana asılan maden veya billurdan süs eşyası. (Farsça)
  • İçinde ampul bulunan ve tavana asılan süs.

bağdadi / bağdadî

  • Bağdad şehrine mensub. Bağdad ahalisinden olan. Bağdadlı.
  • Dar, ensiz tahta pervazlarından yapılmış ve üstü sıvanmış bölme veya tavan.

bakteri

  • Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaş (Fransızca)

balahane / bâlâhâne / بالاخانه

  • Çatı, evin en üst tarafı. Tavan arası. (Farsça)
  • Tavan arası, çatı. (Farsça)

baroskop

  • Cisimler üzerine havanın yaptığı basıncı gösteren âlet. (Fransızca)

beraet / berâet

  • Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma.
  • Huk: Bir davânın neticesinde suçsuz olduğu anlaşılma.

bilisan-ı cev

  • Havanın diliyle.

ceda

  • Bol yağmur, rahmet.
  • Hediye, ihsan. İn'âm.
  • Avantaj, kazanç.

çürütme

  • Bir düşüncenin, bir davanın boşluğunu, anlamsızlığını ortaya koyma.

dafi / dâfi

  • Defeden, savan.

dafi' / dâfi'

  • Def' eden, savan, savuşturan, iten.
  • Cenab-ı Hak.

dam / dâm

  • Tavan, hedef.
  • Tuzak, hile, tavan.

decn

  • Bol yağmur, rahmet.
  • Havanın bulutlu olması.
  • Bir yerde mukim olma. Bir yerde oturma.

demdeme-i nebat ve hava

  • Bitki ve havanın sesleri.

devir ve teselsül

  • Davanın delile ve delilin davaya taalluk etmesiyle kaziyenin dönüp dolaşıp yine eski hâline gelerek hallolunamaması.

duhan-ı mübin

  • Aşikâre duman. (Bu duhan hakkında iki tefsir rivayet olunmaktadır. Birisi: İbn-i Mesud Hazretlerinden mervi olduğuna göre; şiddetli açlık ve kaht seneleridir. Çünkü çok aç olan kimseye, gerek gözlerinin za'fından ve gerek çok kuraklık ve kahtlık senelerinde havanın fenalığından, semâ dumanlı görünür

eşku

  • Tavan. (Farsça)
  • Tabaka, kat, derece, mertebe. (Farsça)

evan

  • (Bak: Avân)

fecir

  • Havanın ağarma zamanı.

gass

  • İncelik, zavallılık.
  • Biçare, zavallı.
  • Tatsız, yavan.

güşayiş-i heva / güşayiş-i hevâ

  • Havanın açıklığı.

hanek

  • Ağzın tavanı, damak.

hanut

  • (Çoğulu: Havânit) Meyhane, içki içilen yer.
  • Dükkân.

hararet-i heva / hararet-i hevâ

  • Havanın harareti. Havanın sıcaklığı.

hasm-ı da'va / hasm-ı da'vâ

  • Dâvânın halledilmesi.

haven / hâven / هاون

  • Havan. (Arapça)

hemheme-i hava

  • Havanın çıkardığı ses, uğultu.

hıçkırık

  • t. Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması.
  • Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama.

huccet

  • Senet, vesîka, delîl, burhân.
  • Şer'î mahkemelerde bir dâvânın şâhitlerini dinledikten sonra kâdının verdiği hükmün yazıldığı îlâm, belge.

hükm

  • (Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik.
  • İrade. Kumanda. Nüfuz.
  • Kadılık etmek.
  • Tesir. Cari olmak.
  • Makam.
  • Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar.
  • Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı tasdik veya

humbara

  • Küçük küp. (Farsça)
  • Ask: Demir veya tunçtan dökülmüş, içi boş ve yuvarlak olarak yapılan ve içine patlayıcı maddeler doldurularak havan topu veya elle atılan harp aleti. Havan topu ile atılana havan humbarası, elle atılana da el humbarası denirdi. (Farsça)
  • Para biriktirmek için kullanılan topr (Farsça)

humbaracı

  • Ask: Yeniçeri teşkilâtı zamanındaki topçu eri. Bu teşkilâtın mensubları havan toplarıyla humbara attıkları için bu adı almışlardı.

hunak

  • (Çoğulu: Havânik) Boğazda olan şiş.

huzami / huzamî

  • Lavanta çiçeği.

i'lamat

  • (Tekili: İ'lam) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar.

igame

  • Havanın bulutlu olması.

igyam

  • Havanın bulutlu olması.

inhisam-ı da'va

  • Dâvânın halledilmesi.

inkışa'

  • Mânilerin gidip havanın açılması. Ayazlama.

istibal

  • Havanın fenalığı ve sıkıcı olması.
  • (Kendine) idrar döktürme.

kalemkar / kalemkâr

  • Tülbent veya ince kumaş üzerine fırça ile şekiller yapan yazmacı. (Farsça)
  • Maden üzerine kazarak şekiller yapan kimse. (Farsça)
  • Duvar veya tavanlara süs yapan, nakkaş. (Farsça)

kanisa

  • (Çoğulu: Kavânıs) Taşlık denilen ve kuşlarda olan bir organ.

kanun

  • (Çoğulu: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar.
  • Kaziye-i külliye. Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam.

kavnes

  • (Çoğulu: Kavânis) Atın iki kulağı arası.
  • Başa giyilen miğferin tepesi.

kıdn

  • Havan.
  • Kadının mahfe içinde kendisi için koyup sakladığı giyim eşyası.

kubbe-i kanek

  • Ağzın tavanı. Damak.

matara

  • Kavanoz; özellikle askerlerin kullandığı veya yolculukta kullanılan bir çeşit su kabı.

mesus

  • Yavan su.
  • Panzehir taşı.

midaka

  • Kendisiyle bir şey dövülüp ezilen şey. Havan.

mincar

  • Havan. Havan eli.

mirzaz

  • Havan eli.

mizanülhava

  • Havanın durumunu ölçen âlet, barometre.

mürur-u zaman

  • Zamanın geçmesi.
  • Bir iş ve dâva hakkındaki belli bir zamanın geçmesiyle o iş ve dâvanın hükümden düşmesi.

müsakkaf

  • (Çoğulu: Müsakkafât) (Sakf. dan) Üstü dam veya tavanla örtülmüş. Tavanı veya damı olan.

nafıka

  • (Çoğulu: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği

nerbdan

  • Merdiven. (Neverdi bâm'dan alınmıştır. Neverd; kıvrım, büküm; neverdiden; tayyetmek, dürmek; bam, ban; tavan mânalarına gelirler. Üst kata merdivenle çıkıldığından, neverdibâm yerine hafifletilmişi olan nerdbân denilmiştir.) (Farsça)

nıt'

  • Ağız tavanının pütür yerleri.

paravana

  • (Bak: PARAVAN)

rahah

  • Davanın tırnağının geniş ve büyük olması.

rasadhane / rasadhâne

  • Havanın değişen şekillerini, sıcaklık ve soğukluğu tesbit etmek için veya yıldızların hareketlerini tesbit ve takib maksadiyle çalışılan yer. (Farsça)

rükud-i heva

  • Havanın durgun olması.

rutubet-i havaiye / rutubet-i havâiye

  • Havanın rutubeti, nemi.

sakf / سقف / سَقْفْ

  • Dam, çatı, tavan.
  • Dam, çatı, tavan. Asuman, gökyüzü.
  • Çatı, tavan.
  • Tavan. (Arapça)
  • Çatı. (Arapça)
  • Tavan.

sakf-ı merfu / sakf-ı merfû

  • Yükseltilmiş dam, tavan.

sakf-ı merfu'

  • Yükseltilmiş dam, tavan.

sakf-ı mualla / sakf-ı muallâ

  • Yüksek çatı, tavan, gökyüzü.

savvane

  • (Çoğulu: Savân) Bir cins çakmak taşı.

şebeke-i seadet / şebeke-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i seâdet denilen yerin dış duvarı etrâfında yerden Mescid-i Nebî'nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık.

semane

  • Tavan. (Farsça)
  • Bıldırcın. (Farsça)

şems-i taban / şems-i tâbân

  • Tavan güneşi, gök güneşi.

serdi-i heva / serdî-i hevâ

  • Havanın sertliği.

sukuf

  • (Tekili: Sakf) Tavanlar, ev örtüleri.
  • Uzun ve sarkık şeyler.
  • Semavat.

takaşşu'

  • Havanın açılması.

tashih-i dava / tashih-i dâvâ

  • Dâvânın düzeltilmesi.

tasrif-i hava

  • Havanın idaresi ve kullanılması.

tayyare-i cevviye

  • Gökyüzünün, havanın uçakları.

temyiz layihası / temyiz lâyihası

  • Hakkında bir mahkeme tarafından hüküm verilen bir davanın, bir üst mahkemede tekrar görülmesi, incelenmesi için yazılan dilekçe.

terennümat-ı hava / terennümât-ı hava

  • Havanın çıkardığı güzel ve tatlı sesler.

uruş

  • (Tekili: Arş) Gökler, arşlar. Tavanlar.

vezaif-i havaiye / vezâif-i havâiye

  • Havanın görevleri.

yevm-i şek

  • Şüpheli gün. Havanın bulutlu olup, Ramazan ayı hilâlinin görülmemesi sebebiyle Şâbân ayının otuzuncu günü mü, yoksa Ramazân-ı şerîfin ilk günü mü olduğu bilinmeyen, Şâbân'ın yirmi dokuzundan sonra gelen gün.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın