Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Atlar
ifadesini içeren
658
kelime bulundu...
a'raz / a'râz
Varlıkta kalabilmesi için başka bir şeye muhtâc olan hâssalar (özellikler), sıfatlar. Araz'ın çokluk şeklidir.
a'şar
(Tekili: Öşür) Öşürler. Arazi mahsüllerinden alınan onda bir nisbetindeki vergiler.
Mahsül alan zengin müslümanların zekâtları.
a'yan-ı sabite / a'yan-ı sâbite
Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudat-ı ilmiye.
ab-ı abisteni / ab-ı âbistenî
Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur.
Gebeliğe sebep olan su, meni.
ab-ı hayat / âb-ı hayât
Hayat suyu. Saf ve berrak su. İnce ve derin mânâlı söz. Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh. Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şek
abdal
Evliyadan fazla nuraniyet kazanmış ve bir anda birkaç yerde görünebilen zâtlar.
acaib-i san'at
Hayranlık uyandıran san'atlar.
acar
(Tekili: Ecr) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar.
Kiralar.
aded-i enfas / aded-i enfâs
Canlıların hayatları boyunca aldıkları nefeslerin sayısı.
ağraz / ağrâz / اغراض
Maksatlar, arzular, amaçlar.
Kinler, garazlar, kötü maksatlar.
Maksatlar.
(Arapça)
ağraz-ı dünyeviyye
Dünyevî maksatlar, dünyevî niyetler, amaçlar.
ağraz-ı faside / ağrâz-ı fâside
Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler.
ağraz-ı nefsaniyye / ağraz-ı nefsâniyye
Nefsanî maksatlar, nefsî arzular.
ağraz-ı şahsiyye
Şahsî maksatlar, ferdî niyetler.
ahar
Hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta.
(Farsça)
Kahvaltı.
(Farsça)
Bir nevi çelik.
(Farsça)
ahkam-ı maneviyye / ahkâm-ı mâneviyye
Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri.
ahlak-ı ilahiyye / ahlâk-ı ilâhiyye
Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak. Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak.
ahmed-i faruki / ahmed-i fârukî
(Hi. 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz. Ömer (R.A.) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir. Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfı
ahmed-i rüfai / ahmed-i rüfâî
(Hi: 512-578) Büyük bir veliyullahtır. Pek çok kerametleri görülmüştür. İmam-ı Musa Kâzım Hazretlerinin evlâtlarından olup, dine büyük hizmetler etmiştir. (R.A.)
ahyal
(Tekili: Hayl) : Atlar, at sürüleri. Atlı kıtalar.
ahzar
(Tekili: Hazer) Endişeler, ihtiyatlar.
akaid
(Tekili: Akide) Akideler. İtikad olunan hakikatlar. İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar.
Akideler, inanılan hakikatlar.
aks-ül amel
İstenilen şeyin zıddı hasıl olması. Tersine oluş. (Reaksiyon)
Edb: Edebi san'atlardandır. Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır. Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var." mısrâında olduğu gibi.
aktab / aktâb
(Tekili: Kutb) Kutublar. Hak tarikatların reisleri, şahları.
Kutublar. Tasavvufta yüksek derecelere ulaşmış mübârek, kıymetli zâtlar Kutb'un çokluk şeklidir.
aktab-ı erbaa
Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler. (Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki.)
aktar / aktâr
(Tekili: Kutr) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar.
Her taraf.
Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri.
Ecza, ilâç satan adam.
Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.
Kuturlar, çaplar, dairenin merkezinden geçen hatlar, bölgeler, taraflar. Her taraf.
alem-i gayb / âlem-i gayb
Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem. Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.
alem-i kevn ü fesad / âlem-i kevn ü fesâd
Oluşumlar ve bozulmalar dünyası, icatlar ve tahripler âlemi.
aleyhi efdalüssalatü ve ekmelüsselam / aleyhi efdalüssalâtü ve ekmelüsselâm
En üstün selâmlar ve en mükemmel salâtlar onun üzerine olsun.
aleyhi ekmelüssalatü vesselam / aleyhi ekmelüssalâtü vesselâm
En mükemmel salâtlar ve selâmlar onun üzerine olsun.
alim / âlim
Bilen, ilim sâhibi.
Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.
Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman),
allah
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve
anasır-ı hisabiyye / anâsır-ı hisabiyye
Mat : Bir hesabı yapmak için gerekli olan mâlûmatlar.
arif-i esrar / ârif-i esrar
İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan.
aşere-i mübeşşere
Hz. Peygamber'in (A.S.M.) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir. Bu kişiler Allah'ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah'ın rızasını tam kazanmışlardır. Bu zatlar şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ubeyde b
asfaf
(Tekili: Saff) Saflar, hatlar.
asfiya / asfiyâ
Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (A.S.M.) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar.
Günahlardan arınmış büyük zatlar.
asfiya-i müdekkikin / asfiya-i müdekkikîn
İslâmî hakikatların tetkik ve bilinmesinde çok dikkatli ve sâdık olan büyük İslâm âlimleri.
asfiya-i muhakkikin / asfiya-i muhakkikîn
Hz. Peygamberin çizgisinde yaşayan ve hakikatleri delilleriyle bilen ilim ve takvâ sahibi büyük zatlar.
ashab / ashâb
(Tekili: Eshâb) (Sahib) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler.
Halk, ahali.
Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faz
ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf
Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (C.C.) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar. İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, D
ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa
Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse
aska'
Atların ve kuşların başının ortasında beyazlık olanı.
Kanarya kuşu.
asra'
Zor olan şey. Güç nesne.
Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu.
aşşab
(Aşşeb. den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim.
atıf / âtıf
(Atf. dan) Yüzünü çeviren, bakan. Meyleden, yönelen.
Bağlaç.
Şefkat edici kimse. Merhametli, müşfik.
Yarış atlarının altıncısı.
Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime.
avaid
(Tekili: Âide) İratlar, gelirler. Aidat.
Tahsisât.
avam
Halktan ilmi irfanı kıt olan kimse. Okuyup yazması az olan. Fakirler sınıfından.
Tas : Hakikata tam erememiş, tevhidin derin hakikatlarından haberi olmayan.
Halkın ekseriyeti.
ayanısabite / ayânısâbite
Varlıkların ilâhî ilimde ezelden beri bulunan hakikatları.
ayetü'l-kürsi / âyetü'l-kürsî
Allah'ın varlığından ve bir kısım mühim sıfatlarından bahseden Bakara Sûresinin 255. âyeti.
ayin / âyin
Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi
ayine
Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.)
(Farsça)
Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.(Farsça)
ayine-i samedani / âyine-i samedânî
Herşeyin kendisine muhtaç olduğu halde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
azamet-i kibriya / azamet-i kibriyâ
Zâtının büyüklüğü ve sıfatlarının sınırsız oluşu.
azimet / azîmet
Kuvvetli irâde, istek, arzu. Haramlardan, dinde yasak edilen şeylerden sakınmakla berâber, mümkün olduğu kadar ruhsatlardan yâni dinde izin verilen kolaylıklardan uzak durup; evlâyı, en iyi olduğu bildirilenleri, nefse zor gelenleri yapmak; takvâ yol u.
bab
Evlat sahibi erkek. Ata, ecdat.
(Farsça)
Gemi halatlarının bağlandığı yer.
(Farsça)
İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk.
(Farsça)
Mânevi rehber, şeyh.
(Farsça)
Bektaşi şeyhi.
(Farsça)
Hayırhah ve muhterem.
(Farsça)
Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatt
(Farsça)
bakara suresi / bakara sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 2. Sûresi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur. (Bu sûre, Mûsâ Aleyhisselâm'ın risâleti ile o milletin seciyelerine girmiş olan bakarperestlik mefküresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile anlatır ve şu cüz'i hadise ile beşerin dünyevî menfaatlarına en çok vesile olan ş
bari'
Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan. Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (C.C.)
barigah-ı ehadiyet / bârigâh-ı ehadiyet
Herbir vaklıkta isim ve sıfatlarıyla tecellî eden Allah'ın huzuru; İlâhî dergâh.
basar
Âletsiz ve şartsız olarak, gizli ve âşikâr (açık) her şeyi görmesi mânâsına, Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından biri.
basir
Basiret sâhibi ve anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören.
İt, köpek, kelp.
basiret
Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat.
İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet.
Bir evin iki tarafının arası.
Yer üstündeki kan.
bedi' ilmi / bedî' ilmi
Lafz (söz) ve mânâ ile ilgili bâzı san'atlar ile sözün süslenmesini öğreten ilim.
beka / bekâ
Allahü teâlânın sıfatlarından. Allahü teâlânın varlığının sonsuz olması, hiç yok olmaması.
Bekâ-billah.
belinograf
Telefon hatlarıyla fotoğraf, şekil ve yazıyı uzak mesafeye nakleden cihaz.
(Fransızca)
bem
Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder.
beni / benî
Oğullar, evlâtlar, çocuklar. (Aslı: Benûn-Benîn)
berevat / berevât / بروات
Beratlar.
(Arapça)
beyde
Gr: "Enne" lâfzı gibi, "şu kadar var ki, lâkin" mânâsında istisna edatlarındandır.
biat-ı rıdvan
Kur'an-ı Kerim'in 48. Sûresi olan Fetih Sûresinde zikri geçen, Hz. Peygamber'e (A.S.M.) bağlılıklarını bildiren sahabelerin biatlarıdır. 1400 veya daha fazla olduğu bildirilir. Bu cemaata Ashab-ı Rıdvan da denir. (R.A.)
bida / bidâ
Bidatlar, sonradan çıkan şeyler.
bida'
(Tekili: Bid'at) Bid'atlar. Sonradan meydana çıkan şeyler.
bidiyat / bidîyât
Bidatlar, dine sonradan sokulanlar.
bir gözü kör deha
Kur'ân'ın gösterdiği gerçekleri görmeyen ve sadece dünyevî maksatları gözeten zekâvet, dâhîlik.
bırtıl
(Çoğulu: Berâtıl) Rüşvet.
Meşru olmayarak, kanunen bir iş gördürmek için vazifeli olan kimseye rüşvet olarak verilen şey ki, para vesair menfaatlardır.
biyoğrafi
Şahısların hayatlarını mevzu edinen yazı çeşitlerine verilen isim.
büdela / büdelâ
Bedeller. Ricâlü'l-Gayb denilen Allahü teâlânın insanlardan gizlediği evliyâ zâtlar. Bedîl'in çokluk şeklidir. Ebdâl de denir.
bürhan-ı natık / bürhan-ı nâtık
Konuşan bürhan. Mecaz olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M) kastedilir ki; bütün hakikatları isbat ve izhar etmiştir.
büruz / bürûz
Zâhir olmak. Görünmek, ortaya çıkmak. Olgun bir velînin sevenlerinde bâzı sıfatlarının zâhir olması, görünmesi.
busat
(Tekili: Bisat) Bisatlar, döşekler, kilimler, minderler, keçe yaygıları.
bütçe
Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri.
(Fransızca)
cabi / câbi
(Cibâyet. den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar.
cadde-i kübra
Büyük cadde.
Mc: En selâmetli yol. Kur'an yolu. Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu.
cahid
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
cani
Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade
celal / celâl
Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak.
cem'iyet
Tenasüp ve tezat gibi söz san'atları yoluyla birbirine uyan veya zıt olan sözleri bir arada bulundurma san'atı.
cem'iyyet
(Cemiyet) Topluluk, birlik. Hey'et.
Bir yere cem' olma.
Mânevi birlik teşkil eden cemaat.
Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müstenid
cemali / cemalî
Allah'ın sonsuz lütuf, ihsan, rahmet ve merhametine dair isim ve sıfatlarının tecellisiyle ilgili; lütuf ve cemal tecellisi gibi.
cennet-i ala / cennet-i âlâ
Cennet katlarının en yükseği.
ceraim
(Tekili: Cerime) Cerimler, suçlar, kabahatlar, cinayetler.
ceraim-i müştereke
Müşterek işlenen suçlar. Ortak kabahatlar.
cerre çıkma
Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları.
cilve-i bedayi / cilve-i bedâyi
Benzersiz san'atların tecellîleri, görüntüleri.
cilve-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarının varlıklar üzerindeki yansımasının görünümü.
cinn
Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi
cud
Cömertlik. Sahilik. Eli açık olmak. Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti. Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur'aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı.
cünban / cünbân
"kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan, hareket eden" mânâlarına gelir ve sıfatlar yapar. Dünbâle-cünbân : Kuyruk sallayan.
(Farsça)
dabh
Atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleridir ki, sahil denilen kişnemek değil, yemi ve sahibini gördüğü zaman yaptığı gibi hamhame denilen sesi de değil; hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlamadır. Denilmiştir ki: Dabh, bir at ve bir de köpek koşarken olur.
daire-i akaid
İnançların, itikatların dairesi.
daire-i esma ve sıfat / daire-i esmâ ve sıfât
Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellî dairesi.
defif
Ağır ağır gitmek.
Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi.
defter-i iltifatat-ı rahmaniye / defter-i iltifâtât-ı rahmâniye
Sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın iltifatlarını içine alan defter.
deha-i kudsi / deha-i kudsî
Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ. Dinî dehâ.
delil-i inayet
Allah'ın inâyetinin tecellisinden gelen ve kâinatta görülen hikmet ve maslahatlara uygun en mükemmel nizam ve tam esaslı san'at; ve kâinattaki eşyaların menfaat ve faydalarını bildiren âyetler, bu inâyet delilini gösteriyorlar.
derecat / derecât
Dereceler, yukarı katlar.
derece-i şuhud
İmanı ve mânevi hakikatları, mânevi terakki yoluyla görmek seviyesinde olan iman mertebesi.
derekat / derekât / دركات
Derekeler, aşağı katlar.
Katlar.
(Arapça)
Basamaklar.
(Arapça)
dergah / dergâh
Makam, kapı girişi, eşik. Tasavvuf mektebi. Tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ zâtlar tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dînî ilimlerin ve zamânın fen ilimlerinin okutulduğu yer.
Cenâb-ı Hakk'ın rahmet kapısı.
devlet-abadi / devlet-abadî
Hindistan'ın Devlet-âbâd şehrinde imal edilen ve güzel san'atlarda kullanılan bir çeşit kâğıt.
(Farsça)
devletlü utufetlü
Vezirlere, müşirlere, padişah damatlarına verilen ünvan.
deyacir
(Tekili: Deycür) Karanlıklar, zulümatlar.
deyn
Borç, hazır ve mevcûd olmayan mal.
Hazır olmayıp, ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mal ile hazır ise de ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî (çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan) mal.
Zekât verecek kimsenin elinde, yanında olmayıp başkasında bul
dimişki / dimişkî
Şam şehriyle alâkalı. Şam'a ait ve müteallik.
Şam'da yapılan ve güzel san'atlarda kullanılan bir nevi kâğıt.
duhan
Duman. Tütün.
Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
Kıtlık ve kuraklık.
dürece
Süllem, merdiven.
Bağırtlak kuşu. (Kanatlarının içi siyah ve dışı boz olan bir kuş.)
düsür
(Tekili: Disar) Perçinler, halatlar, kenetler. Geminin tahtalarını birbirine bağlayan rabıtalar.
eali
(Tekili: A'lâ) İtibarı ve şerefi yüksek zâtlar. İyiler. Günahtan sakınan temiz ve sâlih amel sâhibi kimseler.
ebarik
Balçıklı, kumlu yer.
(Tekili: Ebrak) Alaca atlar.
ebazir
(Tekili: Ebzâr) Yemeklere katılan baharatlar, kurumuş kekikler.
ebdal / ebdâl
Bedeller. Dünyânın nizâmı, düzeni ile vazîfeli olup, Allahü teâlânın insanlardan gizlediği büyük zâtlar. Biri vefât edince, yerine başkası getirildiğinden bu isimle anılmışlardır. Bunlara Ricâlü'l-Gayb da denir.
ebna-yı vatan / ebnâ-yı vatan
Vatan evlâtları.
Vatan evlatları.
ecniha
(Tekili: Cenah) Kanatlar. Cenahlar. Taraflar.
edevat
(Tekili: Edat) Aletler. Takımlar, parçalar.
Gr. Fiil veya isimlere eklenen küçük kelime veya harfler. Edatlar.
efahim
(Tekili: Efhâm) Büyük zatlar. Pek büyük, muhterem kimseler.
efendi
(Rumcadan) Sahib, mâlik, mevlâ. Ağa. Şer'î hâkim, kadı, molla. (Saygı ve nezâket mübalağası olarak kullanılır. Eskiden büyüklere ve şâyân-ı hürmet zâtlara Efendimiz denildiği gibi, her zaman için Hz. Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm'a da, mü'minler Efendimiz diyerek hürmet ve sevgilerini ifade ederl
efgan
Acı ile bağırıp çağırmalar. Feryatlar ve istimdat.
(Farsça)
efras
(Tekili: Fers) Atlar. Beygirler.
ehad
Bir, tek. Allah'ın sıfatlarından.
ehl-i istiğrak
Mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar.
Manevi bir coşkunlukla kendinden geçmiş hâle giren zatlar.
ehl-i keşf
His ve akılla anlaşılamayan şeylerin, kalbine doğduğu velî zâtlar.
Perdeli olan ve zâhir hislerle bilinmeyen hakikatları, Cenab-ı Hak'kın lütf u ihsanı ile bilen veliler.
(Farsça)
ehl-i keşif ve keramet
Allah'ın bir ikramı olarak, olağanüstü hal ve hareketlerin kendilerinde görüldüğü velî zâtlar ve mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler.
ehl-i keşif ve zevk ve şuhud ve müşahede
Maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini Allah'ın lütuf ve ihsanıyla gözleme yeteneğine sahip olan veli zâtlar (k-ş-f;.
ehl-i salah / ehl-i salâh / اَهْلِ صَلَاحْ
Bütün güzel sıfatları üzerinde toplayanlar.
ehl-i zevk
Zevklenenler, lezzet alanlar.
Tas: Cenab-ı Hakk'a yakınlıkla, kurbiyetle veya uyanık kalble iman ve Kur'an hakikatlarından zevk alanlar.
ehlullah
Allah adamları, Allahü teâlânın emirlerine uyup, O'nun sevgisini ve ism-i şerîfini gönlünden hiç çıkarmayan evliyâ zâtlar.
eimme-i isna aşer / eimme-i isnâ aşer
On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
eimme-i verese
Vâris olan imamlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mânevi vârisi olan büyük zâtlar, mürşidler, imamlar.
ekanim
(Tekili: Uknum) Asıllar, rükünler, zatlar.
elfaz
(Tekili: Lafz) Lafızlar. Sözler. Lügatlar.
emani-i mahsusa
Hususi arzular, özel maksatlar.
emn-ül-azl
Peygamberlere mahsûs sıfatlardan biri. Peygamberlerin peygamberlikten azl edilmemesi, atılmaması.
emzice
(Mezc. den) Mizaclar, tabiatlar, huylar, meşrebler.
Mizaçlar, tabiatlar, huylar.
endüstri
Sanayi, imalât, sanatlar. Hammaddeyi mâmul eşya hâline getirme. Bu da ikiye ayrılır. 1- Küçük sanayi: Ev ve atölyelerde basit âlet ve makinelerle eşya imalâtıdır. 2- Büyük sanayi: Su buharı, akaryakıt, elektrik, atom enerjisi gibi büyük çapta enerji kaynaklarından faydalanılarak fabrikalarda seri hâ
(Fransızca)
enflasyon
Piyasaya gerektiğinden fazla kâğıt para çıkartmaktan dolayı paranın değeri düşüp fiyatların yükselmesi.
(Fransızca)
erham-ür rahimin / erham-ür râhimîn
Merhametlilerin en merhametlisi.
Allah'ın (C.C.) sıfatlarındandır.
ervah-ı neyyire ashabı / ervâh-ı neyyire ashâbı
Nurlu ruh sahipleri; manevî âlemlerdeki nurlara ulaşan büyük zâtlar.
es'ar / es'âr / اسعار
(Tekili: Sı'r) Narhlar. Satılan şeylerin bilinen ve değişmeyen fiatları.
Fiyatlar.
(Arapça)
esbat
Rahatlar, huzurlar.
Haftanın son günleri.
eşhas-ı müthişe / eşhâs-ı müthişe
Dehşet verici icraatlar yapacak olan şahıslar.
eslaf-ı izam / eslâf-ı izâm
Önceden gelmiş olan büyük zâtlar.
Evvelce gelmiş olan büyük zâtlar. (İmâm-ı A'zam, İmâm-ı Şâfii gibi)
esma ve sıfat-ı ilahiye / esmâ ve sıfât-ı ilâhiye
Cenab-ı Allah'ın isim ve sıfatları.
esma-ül hüsna
Allah'ın isimleri. Cenab-ı Hakk'ın güzel isim ve sıfatları.
esmaü'-hüsna / esmâü'-hüsnâ
Allah'ın güzel isim ve sıfatları.
esrar
(Tekili: Sır) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler.
Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde.
Elinde ve el ayasında olan hatlar.
essalavat
Peygamberimiz Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize veya Cenab-ı Hakk'a (C.C.) karşı hamd, şükür ve teşekkür ifade eden dua, selâm ve salâvâtlar.
et-tahiyyatü
Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah'a (C.C.) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri.
etbak
(Tekili: Tabak ve Tabaka) Yemek tepsileri, sofraları. Büyük sahanlar.
Tabakalar, dereceler, mertebeler, katlar.
Kabileler, kavimler, aşiretler.
evasıt / evâsıt
(Tekili: Evsât) Vasatlar, orta hal ve vaziyetler.
Vasatlar, orta hâlli olanlar.
evliya
(Tekili: Veli) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk'ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (C.C.) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar.
evrad-ı tarikat / evrâd-ı tarikat
Tarikatların virdleri, zikirleri.
evsaf / evsâf
(Tekili: Vasf) Vasıflar, sıfatlar.
evsaf ve şuunat-ı rabbaniye / evsâf ve şuûnât-ı rabbâniye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatları ve terbiye edicilikle ilgili nitelikleri.
evsaf-ı azamet ve celal / evsaf-ı azamet ve celâl
Alah'ın haşmet, yücelik ve büyüklüğünü gösteren sıfatlar.
evsaf-ı celal ve cemal / evsâf-ı celâl ve cemâl
Cemâl ve celâl sıfatları, güzel ve haşmetli nitelikler.
evsaf-ı celaliye ve cemaliye / evsâf-ı celâliye ve cemâliye
Cenâb-ı Hakkın sonsuz güzellik ve haşmetini bildiren sıfatları.
evsaf-ı cemal / evsâf-ı cemâl
Cenâb-ı Allah'ın güzelliğine ait sıfatları.
evsaf-ı cemal ve celal ve kemal / evsâf-ı cemâl ve celâl ve kemâl
Güzellik, haşmet ve mükemmellik bildiren sıfatlar.
evsaf-ı kemal / evsâf-ı kemâl / اَوْصَافِ كَمَالْ
Mükemmel vasıflar, nitelikler, sıfatlar.
Mükemmel sıfatlar.
evsaf-ı kemaliye / evsaf-ı kemâliye / evsâf-ı kemâliye / اَوْصَافِ كَمَالِيَه
Mükemmel, noksansız sıfatlar.
Mükemmel sıfatlar.
evsaf-ı kemaliye ve cemaliye ve celaliye / evsâf-ı kemâliye ve cemâliye ve celâliye
Cenâb-ı Allah'ın mükemmel, güzel ve haşmetli vasıfları, sıfatları.
evsaf-ı kudsiye / evsâf-ı kudsiye
Mukaddes vasıflar, sıfatlar.
evsaf-ı masume / evsaf-ı mâsume
Mâsum sıfatlar.
evsat / evsât
(Tekili: Vasat) Ortalar. Vasatlar.
ey sübhanımız
Ey bütün mükemmel sıfatların sahibi ve bütün eksikliklerden, bütün noksan sıfatlardan uzak, acz ve şerikten münezzeh olan Rabbimiz!.
ez'af
(Tekili: Zı'f) Bir şeyi iki katı yapan fazlalıklar. Katlar.
fahamet
(Fehâmet) Büyüklük. Kadr ü şânı yüksek. (Eskiden büyük zatlara veya sadrazamlara karşı kullanılan hitab şekli idi. Fehametli Sultânım... gibi)
faruk / fâruk
Haklıyı haksızı ayırmakta pek mahir olan. Hz. Ömer'in sıfatlarından biri.
fatanet
(Fetânet) Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Fıtnetlik.
Müteyakkız oluş.
Peygamberlerin sıfatlarından biridir.
faysal
Kesin hüküm; karmaşık bir meseleyi kesin hatlarıyla çözümleme, yanlışı doğrudan ayırma.
fazail / fazâil
İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istidatlar, güzel huylar.
fazalat
Necasetler, kazuratlar, murdarlıklar, pislikler.
ferh
Civciv. Tavuk veya kuş yavrusu.
Nebatların diplerinde çıkan filiz.
fesadat / fesâdât
Fesatlar, bozukluklar, karışıklıklar.
fetanet / fetânet
Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.
feteva
(Tekili: Fetva) Fetvalar. Ehliyet sâhibi bir din âliminin bir mes'ele hakkında müsbet veya menfî haber ve malûmatları.
fiat / fîât / فيئات
Fiyat.
(Arapça)
Fiyatlar.
(Arapça)
fihriste-i makasıd
Maksatların anlatıldığı liste.
firaset
Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış kabiliyeti. Bir kimsenin ahlâk ve istidadını yüzünden anlamak. Firasetin bir nev'i, sebebini anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir. Diğer nev'i ise kesbîdir. Muhtelif huy ve tabiatları bilmek neticesinde hâsıl olur.
Yiğitlik.
fireuni / fireunî
Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.
fiskil
Yarış atlarından cemeleden sonra geleni.
fünun / fünûn
Nev'iler, çeşitler, sınıflar, tabakalar.
Hünerler, sanatlar, ilimler, fenler.
fünun-u hikmet
Hikmet san'atları.
gaffar / gaffâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
galatat
Galatlar, hatalar, yanlışlar.
gane / gâne
Bazı sayıların sonlarına eklenerek "lik" halinde sıfatlar yapılır. (Meselâ: Cihâr-gâne: f. Dörtlük.)
(Farsça)
garaz-ı siyasi / garaz-ı siyasî
Siyasal maksatlar.
girih-küşa
Düğüm açan, bağı çözen.
(Farsça)
Mc: Müşkülâtları yenen, zorlukları halleden.
(Farsça)
gönder
Tar: Seferde ordunun ve ileri gelen vezir ve diğer devlet ricalinin atlarına bakmak ve sair zamanlarda ise has ahır ve çayır hizmetlerinde kullanılmak üzere gayr-ı müslimlerden ve hasseten Bulgarlardan tertip edilmiş bir sınıf olan voynukların her mıntıkada iki, üçü ve dördü hakkında kullanı
ha
"İşte!" mânasınadır.
(Farsça)
Cemi edatıdır. Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar. Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar. Der-hâ : Kapılar. Esb-hâ : Atlar. Zülüf-hâ : Zülüfler.
(Farsça)
habeşi / habeşî
Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan.
Koyu esmer renkli adam.
Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.
hafi okumak / hafî okumak
Namazda sessiz okumak. İmâmın öğlen, ikindi ve üç ve dört rek'atlı namazların üç ve dördüncü rek'atlarında sessiz okuması.
hakaik / hakâik
Hakikatlar, gerçekler.
hakaik-i ilahiye / hakaik-i ilâhiye
Allah'ın zât ve sıfatlarına ait gerçekler.
hakaik-i latife / hakaik-i lâtife
Tatlı, şirin hakikatlar, ince mânâlı gerçekler.
hakaik-ı nisbiye
Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar.
hakaiknüma / hakâiknümâ
Hakikatları gösteren.
hakayık-ı seb'a
Yedi hakikat. Fatiha suresinin yedi âyeti. İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar. Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar.
hakayık-ül vekayi'
Hâdiselerin hakikatları.
halaik
(Tekili: Halayık) (Halk) Mahlukat. Yaratılmışlar.
Huylar. Tabiatlar.
hane-i avarız
Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü. Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur. Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre ta
hasail / hasâil / خصائل
Hasletler, tabiatlar.
(Arapça)
hasais
(Tekili: Hasîse) Kötü huylar, fena tabiatlar.
hata
Yarış atlarının sekizincisi.
hatib
Hitâbeden. Söz söyleyen. Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse.
Câmi'de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat.
havass / havâss
Seçilmişler. İlimde ve tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaşmış olan zâtlar.
(Tekili: Hâss - Hâssa) Hâslar. Hâssalar. Keyfiyetler. Hususlar.
Dindarlık ve doğruluğu ile, ilmiyle âmil olup mâneviyat mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar.
Zenginler sınıfı.
Kur'anî ve manevî sırlara ve hususlara vâkıf bulunan, ilim, ibadet, tâat
havbavat
Nefsler. Zâtlar.
haziyy
Mertebeli, değerli kişi.
Yarış atlarının sekizincisi.
hel
Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
herek
Asmaları, fidanları, fasulye gibi tırmanıcı nebatları bağlamak için yanlarına dikilen sırık, değnek.
hey'et-i umumiye
Umumi hey'et. Bir şeyin teferruatları nazara alınmadan olan umumi durumu.
hibal
(Tekili: Habl) Urganlar. İpler, halatlar.
hil'at
Yüksek makamdaki zatların beğendiği kimseye ve takdir edilen zevata giydirdiği kıymetli, süslü elbise. Kaftan.
hila'
(Tekili: Hil'at) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
hılye
Güzel sıfatlar, iyi hasletler.
Süs, zinet.
Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (A.S.M.) evsafı ve bundan bahseden kitab.
hilye
Güzel sıfatlar. Süs. Zinet. Cevher. Güzel yüz.
Kılıcın sapındaki veya kınındaki zinet.
Suret. Hey'et. Görünüş.
Güzel sıfatlar, Peygamberimizi tasvir eden yazılar.
hilye-i seadet / hilye-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem görünüşü veya O'nun görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını anlatan yazılar. Süslü levhalar üzerine yazılan bu yazılara Hilye-i şerîf de denir.
hindi / hindî
Hind'e ait.
Hind ahalisinden olan, Hindli.
Bugün konuşulan Hind dillerinin en yaygın ve tanınmış olanı.
Güzel sanatlarda kullanılan ve Hind'de yapıldığı için de bu ismi alan bir kağıt cinsi.
hıraş
"Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar. Meselâ: Dil-hıraş : Gönlü tırmalayan, inciten. Samia-hırâş : Kulak tırmalayıcı.
(Farsça)
hiref
(Tekili: Hirfet) Meslekler, san'atlar.
hısal
(Tekili: Haslet) Hasletler, huylar, tabiatlar. Ahlâk.
hisal-hısal
Huylar, tabiatlar.
hizb
Her gün devamlı olarak okunan, âyet ve salâvatlardan meydana gelen duâ.
hizmet-i imaniye
İmana ait hizmet. İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak.
hububat / hububât
Habbeler, tâneli nebatlar, taneler.
hubul
(Tekili: Habl) Urganlar, ipler, halatlar.
hudus ve imkan / hudus ve imkân
Usul-üd din ve İlm-i kelâmın dâhi ulemâsının ve Hükemâ-i İslâmiyyenin gördükleri ve hadsiz bürhanlar ile isbat ettikleri hudus ve imkân hakikatları.
hulefa / hulefâ
Halifeler; Fahr-i Kâinat (a.s.m.) Efendimizin vekili olarak Müslümanların başkanlığını yapan ve İslâmiyeti korumak ve yaşatmakla görevli olan zâtlar.
hulul / hulûl
İlâhî sıfatların mahlûklar ile bütünleştiği onlara nüfuz ettiği esasına dayalı bâtıl bir görüş.
huluvv
Boş olmak, hâlî oluş. Boşluk. Boşta olmak.
Huk: Tarafların anlaşarak evlilik hayatlarına son vermeleri.
Huk: Bir gayr-i menkulün, muayyen bir bedel ile kiralanmış olmasından doğan kiracılık hakkı ve menfaati.
Hava parası adıyla verilen meblağ.
huruf-u cazime / huruf-u câzime
Başına geldiği müzari fiilin sonunu cezm (sükun) olarak okutan edatlar.
Cezmeden harfler: lem, lemmâ, lâm-ül-emir, lâ-ün-nâhiye (nehyeden lâ edatı). Şart edatları da câzimdir.
huruf-u şartiye
Şart edatları; Türkçe'de "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan Arapça edatlar, in, lev gibi.
(Bak: Şart edatları)
hutub
Zorluk, güçlük.
(Tekili: Hatb) İşler, maslahatlar. Mes'eleler.
hutuf
(Tekili: Hatf) Ölümler, vefatlar.
hutut / hutût / خطوط
Hatlar, yollar.
(Arapça)
Çizgiler.
(Arapça)
hutut-u maneviye / hutut-u mâneviye
Manevi hatlar, çizgiler.
hutut-u nuraniye
Nurlu hatlar, çizgiler.
huvela'
Çocuk anasından doğduğunda beraber çıkan ince nâzik deri. (Onda yeşil ve kızıl hatlar olur.)
huyul
(Tekili: Hayl) Atlı alaylar.
Atlar.
Kötülerin meydana getirdiği kalabalık.
i'la-yı kelimetullah
Allah kelâmının, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak. Hakaik-ı Kur'âniye ve imâniyenin neşir ve tâmimine cehd ile çalışmak.
icraat-ı aliye / icraat-ı âliye
Yüksek icraatlar, büyük iş ve faaliyetler.
icraat-ı hakimane / icraat-ı hakîmâne
Hikmetli bir şekilde yapılan icraatlar.
icraat-ı ilahiye / icraat-ı ilâhiye
Allah'ın icraatları.
icraat-ı rabbaniye / icraat-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında tutan Allah'ın icrâatları, fiilleri.
içtihadat / içtihadât
İçtihatlar; dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur'ân ve hadîse dayanarak hüküm çıkarma işlemleri.
içtihadat-ı şer'i / içtihadât-ı şer'i
Şeriat hükümlerine dayanarak yapılan içtihatlar.
içtimaat-ı insaniye / içtimaât-ı insaniye
İnsanlığın sosyal hayatları.
içtimaiyat-ı insaniye / içtimaiyât-ı insaniye
İnsanlığın sosyal hayatları.
iftiraat
(Tekili: İftira) İftiralar, asılsız isnatlar, aslı esası olmayan suç yüklemeler.
ihtiraat-ı beşeriyye / ihtirâât-ı beşeriyye
İnsanlığın gerçekleştirdiği icatlar, buluşlar.
ilahiyyat / ilâhiyyât
İnanılacak şeylerden bahseden kelâm ilminin; Allahü teâlânın varlığı, zâtı, sıfatları ve fiillerinden (işlerinden) bahseden bölümü.
ilm
Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak. Cehlin zıddı.
Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Her şeyi bilmesi.
Bir şeyin sûretinin, görünüşünün zihinde şekillenmesi, bilme, bilgi.
ilm-i bedi' / ilm-i bedî'
İlm-i beyânın üç bölümünden üçüncü bölümüdür ki, bediiyat da denir. Muktezâ-yı hâle uygun bir kelâmın lâfız ve mânâ bakımından daha da güzelleştirilmesinin kaidelerinden bahseder. Bu kaidelere Edebî San'atlar da denir.Her şeyin güzellik cihetlerinden bilhassa Arabi terkiblerden bahseder, kelâmın güz
Lafz (söz) ve mânâ ile ilgili bâzı san'atlar yaparak sözün süslenmesini öğreten ilim.
ilm-i kelam / ilm-i kelâm
Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfatlarından ve nübüvvet ve itikada ait mes'elelerinden İslâmî esaslar dairesinde bahseden ilim. Usul-üd din de denir. Bu hususlara çalışan İslâm allâmelerine "Mütekellimîn" denir.
ilmiye
Fıkıh ve şeriat ilimleri, iman ve Kur'an hakikatları ve tahkiki iman dersleri ile iştigal eden zatların mensub oldukları yol. Alimlerin mesleği.
iltifatat / iltifâtât
İltifatlar.
İltifâtlar, lütuf ve iyilikler.
İltifatlar, gönül almalar, lütfetmeler.
iltifatat-ı asar / iltifâtât-ı âsâr
Eserlerin iltifatları.
iltifatat-ı binihaye / iltifatât-ı bînihaye
Sonsuz iltifatlar.
iltifatat-ı fazılane / iltifâtât-ı fâzılâne
İyilik ve ihsan sahibinden gelen iltifatlar, hoş sözler.
iltifatat-ı rahmet / iltifâtât-ı rahmet
Allah'ın sonsuz rahmetinin iltifâtları.
imam-ı a'zam
(Hi: 80-150) Hanefi Mezhebinin imamı. Asıl ismi: Ebu Hanife Nu'man bin Sâbit'tir. Bağdatlı olup Abbasiler devrinde yaşamıştır. Fıkıh ilminin en ileri geleni olup, bu ilmin tedvin ve tervicinde çok büyük hizmet etmiştir. Böyle zâtların vicdan-ı umumiye nezdinde idareyi, hak ve adalette selâmet için,
iman-ı billah / iman-ı billâh
Allah'a ve O'nun sıfatlarına inanmak.
iman-ı gaybi / îmân-ı gaybî
Allahü teâlânın zâtı, sıfatları, âhiret, melekler, Cennet, Cehennem, Mîzân, Sırat gibi gözle görülmeyen şeylere görmeden inanmak.
inadiye
Eşyanın hakikatlarını, varlığını inkâr eden bir zümre.
iplikhane
Eskiden suç işlemiş kimselerin hapsedilip çalıştırıldıkları yere verilen addır.
Gemilere lüzumlu halatlarla yelken bezini yapan eski bir deniz müessesenin adı idi.
irade / irâde
Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.
irfan
Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal.
İkrar.
Mücazat.
Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve ma'rifet arasında fark vardır: İlim, vech-i küllî ile, yani her vechesiyle bilmektir. İrfan ve marifet ise;
irşadat / irşâdât
İrşatlar.
irşadat-ı aliye / irşâdât-ı âliye
Yüksek irşatlar, doğru yolu göstermeler.
irtifas
Fiatların yükselmesi, pahalılık.
ıskalariya
Geminin üst kısmına çıkabilmek için iskele, yani merdiven teşkil etmek üzere çarmıhlara aykırı ve kazık bağı ile bağlanmış ince halatlar.
ıslahat-ı askeriye
Askerlikte yapılan ıslahatlar. Askerî ıslahat.
ism-i a'zam
En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın "Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimî
ism-i tafdil
Renge, şekil ve vasfa dâir (ef'al) vezninde olan mutlak ve uzuv noksanlığına delâlet etmemek üzere mukâyeseli üstünlük ifâde eden sıfatlardır. Daha büyük, en büyük, daha küçük, en küçük, en güzel, daha güzel gibi mânâlara gelir. (Kebir kelimesinin ism-i tafdili: Ekber; sağir kelimesinin ism-i tafdil
ismet
Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
isnadat / isnâdât
Asılsız isnatlar, dayandırmalar; yatıştırmalar.
ıstabl-ı has / ıstabl-ı hâs
Padişahın atlarına mahsus ahır.
istidadat / istidâdât
İstidatlar, kàbiliyetler.
istidadat-ı maneviye / istidâdât-ı mâneviye
Manevî istidatlar, kabiliyetler.
istifta
Fetva istemek. Şeriata ait bir mes'ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek.
izafet-i maklub
Ters çevrilmiş terkib. Muzaf-un ileyh ile muzafın yer değiştirmesi olup, böylece birleşik isim ve sıfatlar yapılır. Bu terkibler semâidir; işitilmekle öğrenilir, bir kaideye bağlı değildir. Her terkib bu şekle sokulmaz. Meselâ: Tâb-ı meh: Meh-tâb: Ay ışığı. Çeşm-i âhu: Ahu-çeşm: Ceylân gözlü. Nazar-
izmirli'ler
İzmirli Hakkın Efendi gibi büyük zâtlar.
kabaih
(Tekili: Kabayih) (Kabiha) Kabahatlar. Çirkin işler, kabih haller.
Kabahatlar.
kabale
Kadı'nın (hâkimin) verdiği hüccet.
Toptan, götürü ile yapılan satış.
Yahudilerin kendi cemaatlarına verdikleri vergi.
kablo
Telgraf, telefon hatlarında veya elektrik akımı iletmede kullanılan izole edilmiş tellerin bütünü.
(Fransızca)
kaddesallahü teala esrarehümül'aziz / kaddesallâhü teâlâ esrârehümül'azîz
Daha çok tasavvuf büyüklerinin, evliyâ zâtların isimleri anılınca ve yazılınca söylenen veya yazılan Allahü teâlâ onların kıymetli sırlarını temiz, mübârek eylesin mânâsına duâ ve saygı ifâdesi. Bir kişi için Kaddesallahü sırrehü; iki kişi için Kadde sallahü sırrehümâ denir.
kadim / kadîm
Başlangıcı olmayan.
Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından. Varlığının evveli, başlangıcı olmayan.
Zaman bakımından eski olan şey.
kadir / kâdir
Gücü yeten, kudret sâhibi.
Allahü teâlânın sıfatlarından biri; gücü her şeye yeten, hakîkî kudret sâhibi.
Gücü yeten.
kamis
Gömlek.
Döl yatağını kaplayan ince deri.
Bâzı nebatlardaki ince zar.
kararit
(Tekili: Kırat) Kuyumcu tartıları. Kıratlar.
kaside
(Çoğulu: Kasâid) Onbeş beyitten az olmamak üzere, her beyit kafiyeli olarak, büyük kimseleri veya herhangi bir şeyi medh ü senâ eden, öven manzume şekli. Büyük zatları ve daha çok Cenâb-ı Hakk'ı veya Peygamberi (A.S.M.) medheden manzume.
kaşur
(Çoğulu: Kaşurât) Yarış atlarının en sonra geleni.
katarat ve lemeat-ı hayat
Hayat damlaları ve parıltıları; damlalara ve parıltılara benzeyen mahlûkatın hayatları.
kavadim
(Tekili: Kadime) Kuyruklar.
Kuşların kanatlarının ön tüyleri.
kaziye-i makbule
Kabule mazhar olmuş hüküm ve iddia. İtimad edilir zâtların söyledikleri ve bu itimada binâen kabul edilen kaziyye.
kelam / kelâm
Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Cenâb-ı Hakk'ın, âlet, harf ve sese ihtiyaçtan münezzeh (uzak) olarak söylemesi.
Îmân ve îtikâd bilgilerini delîlleri ile anlatan ilim.
Söz, ilâhî sıfatlardan biri.
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr
Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı.
kelime-i tayyibe
Allah ve Resulullah kelâmı. Dua, niyaz ve salâvatlar gibi kelâmlar. Meselâ (Sübhânallah velhamdülillah ve Lâilâhe illâllah vallahü Ekber) kelime-i tayyibedir.
kelime-i tenzih / kelime-i tenzîh
Allahü teâlânın her türlü noksan sıfatlardan temiz ve uzak olduğunu ifâde eden "Sübhânellah" sözü.
kema / kemâ
(Ke ile Mâ edatlarından mürekkebdir) "Gibi" mânâsına gelir.
kemal
Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet.
Değer, baha.
Fazlalık.
Sıdk ile yapılan güzel iş.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî
Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.
kemal-i sıfat / kemâl-i sıfât / كَمَالِ صِفَاتْ
Sıfatların mükemmelliği.
kemalat-ı sübhaniye / kemâlât-ı sübhâniye
Bütün eksikliklerden yüce olan Allah'ın sonsuz mükemmellikteki sıfatları, nitelikleri.
keramet
Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli.
Bağış, kerem.
İkram, ağırlama.
kesm
(Çoğulu: Ekâsim) Bir şeyi eliyle parmaklamak.
Çok miktar atlar.
kibriya-yı azamet / kibriyâ-yı azamet
Zât ve sıfatların büyüklüğün sonsuz ve daimî oluşu.
kıdem
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın ezelî olması, varlığının başlangıcı bulunmaması.
kirpik
Göz kapağının kenarındaki kıllar.
Bir nevi taş.
Hayvan ve nebatların beden yapısında bâzı küçük ve ince uzantılar.
kıyam bi nefsihi / kıyâm bi nefsihî
Allahü teâlânın zâtî (zâtına âit) sıfatlarından; varlığı kendinden olan, hiçbir şeye muhtâc olmayan.
kıyemi / kıyemî
Çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan mal.
kuddus
Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
küfr
Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür.
Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık.
Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak.
küfr-i inkari / küfr-i inkârî
Aslâ Cenab-ı Hakk'ı tanımayıp, İslâmiyet hakikatlarını ikrar ve tasdik etmemektir.
külliyat-ı şuun / külliyât-ı şuûn
Allah'ın herşeyi kuşatan işleri ve icraatları.
kümmel
(Tekili: Kâmil) Kâmiller. Olgunlar. İlmen, dinen ve mânen kâmil olan büyük zatlar. Büyük mâneviyat ve fazilet sahibi insanlar.
kutb-i irşad / kutb-i irşâd
İnsanların irşâdına (doğru yolu bulmasına) ve hidâyetine (saâdete ve kurtuluşa ermesine) vesîle kılınan zâtların reisi.
kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb
Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.
latife-i rabbaniye
İnsanın kalbine bağlı ve bütün duygularının sultanı olan ince bir duygudur ki, İlâhî hakikatlar onunla hissedilip zevkedilir.
latim / latîm
Babası ve annesi olmayan kişi.
Yüzünün bir tarafı beyaz olan at.
Yarış atlarının dokuzuncusu.
len
Gr: (Muzâri fiilini nasbeden edatlardan birisi). Bir işin aslâ olamıyacağını ifade eder.
lezzat
Lezzetler, tatlar.
lifafe
(Çoğulu: Lefâif) Sargı.
Kefen. Ölünün sarıldığı bez katlarının herbiri.
Bazı çiçeklerin etrafını çeviren değişik yapraklar.
lokman hekim / lokman hekîm
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
lugat
(Tekili: A, uzun okunur) (Lügat) Lügatlar, kelimeler.
Lügat kitapları.
lühmum
(Çoğulu: Lehâmim) İnsanlardan ve atlardan iyi ve cevvâd olanlar.
Sütü çok olan deve.
lütufname-i fazılane-i mergube / lütûfname-i fâzılane-i mergube
Beğeniyi ifade eden üstün, yüksek iltifatlara mazhar olan mektup.
ma'lulin / ma'lulîn
(Tekili: Ma'lul) Sakatlar. Hastalıklı ve illetli kimseler.
ma'rifet
Bilme, tanıma, gönülle bilme. Allahü teâlânın sıfatlarını ve isimlerini hakkıyla bilme, tanıma. Ma'rifetullah.
ma'rifetullah
Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur'âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak. Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak. İlâhi hakikatlara vukufiyet. Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek.
mahazır
(Tekili: Mahzar) Mahzarlar, mürâcaatlar. Umumi istidatlar.
mahbub-u can
Bütün insanların ve derece olarak yüksek makamlarda olan zâtların sevgilisi.
mahfiyat-ı san'at
Gizli san'atlar.
mahiyat
Mahiyetler. Esaslar. Hakikatlar. İç yüzleri.
makasıd
Maksatlar, gayeler.
Maksatlar, gayeler.
makàsıd
Maksatlar.
makasıd / makâsıd / مقاصد
Maksatlar.
(Arapça)
makasıd-ı aliye / makasıd-ı âliye
Yüce maksatlar, gayeler.
makasıd-ı aliye-i ilahiye / makasıd-ı âliye-i ilâhiye
Allah'ın kâinatı yaratmasındaki yüce maksatlar.
makàsıd-ı aliye-i kudsiye / makàsıd-ı âliye-i kudsiye
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan İlâhî maksatlar, gayeler.
makàsıd-ı asliye-i kur'aniye / makàsıd-ı asliye-i kur'âniye
Kur'ân'ın asıl maksatları, gayeleri.
makàsıd-ı azime / makàsıd-ı azîme
Büyük maksatlar, gayeler.
makasıd-ı dünyeviye
Dünyevî maksatlar, gayeler.
makasıd-ı esasiye
Esas maksatlar, asıl gayeler.
makasıd-ı hayatiye
Hayatın gaye ve maksatları.
makasıd-ı ilahiye / makasıd-ı ilâhiye
Allah'ın varlıkları yaratmasındaki maksatları.
makàsıd-ı ilahiye / makàsıd-ı ilâhiye
Allah'ın gözettiği yüce maksatlar, gayeler.
makàsıd-ı ilmiye
İlmi maksatlar, gayeler.
makàsıd-ı irşadiye-i kur'aniye / makàsıd-ı irşadiye-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin doğruluğu gösterme, uyarma maksatları.
makasıd-ı kelam / makasıd-ı kelâm
Sözün gayeleri, maksatları.
makàsıd-ı külliye
Büyük ve kapsamlı maksatlar, gayeler.
makasıd-ı kur'aniye / makasıd-ı kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin maksatları, hedefleri, gayeleri.
makàsıd-ı kur'aniye / makàsıd-ı kur'âniye
Kur'ân'ın maksatları.
makasıd-ı kur'aniye / makâsıd-ı kur'âniye
Kur'ân'daki maksatlar ve hedefler.
makasıd-ı rabbaniye / makasıd-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.
makàsıd-ı rabbaniye / makàsıd-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.
makàsıd-ı san'atperverane / makàsıd-ı san'atperverâne
San'ata olan düşkünlüğü ortaya koyan maksatlar.
makasıd-ı sübhaniye / makasıd-ı sübhâniye
Her türlü eksiklikten uzak olan Allah'ın kâinatı yaratmasındaki maksatlar.
malulin / malûlîn / معلولين
Hastalar, sakatlar.
(Arapça)
masarif
(Tekili: Masraf) Sarfiyatlar, masraflar. (Masârifât da denir.)
masdar-ı ca'li / masdar-ı ca'lî
(Mec'ul) yapma olan masdar. Arapçada, bazı isim ve sıfatların sonlarına (-iyyet) ilâve edilerek yapılır. Meselâ: İnsan: İnsaniyyet, Şâir: Şâiriyyet. Câhil: Câhiliyyet. Merbut: Merbutiyyet gibi.Arapça veya Farsça kelimenin sonuna (-îden) eki getirilerek yapılır. Meselâ: Cenk. den, Cengîden: Cenk etme
mazhar-ı esma / mazhar-ı esmâ
Çok sıfatlara ve isimlere mensub hâller kendinde görünen. İsimlere, isimlerinin üzerinde te'sirlerine mazhar (sâhib) olan.
Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecellisine mazhar ve âyine olmuş olan.
mecma-i evsaf-ı masume
Masum sıfatların bir araya toplandığı yer.
melaik
(Tekili: Melek) Melekler. Nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, makamları sabit, kendileri ma'sum mahluklar.
melek
Nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahluk.
Güzel huylu ve güzel olan kimse.
melekat / melekât
(Tekili: Meleke) Melekeler. Tecrübe neticesi elde edilen alışılmış bilgiler. İsti'datlar.
melik
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında, sıfatlarında, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey varlığında ve varlıkta kalmasında O'na muhtaç olan, her şeyin sâhibi, yaratıcısı.
Pâdişâh, hükümdar.
menafi-i dünyeviye
Dünyevî menfaatlar, faydalar.
menaya
(Tekili: Meniyye) Ölümler.
Maksatlar. Gâyeler.
merai / meraî
(Tekili: Mir'at) Aynalar, mir'atlar.
meraya
Aynalar. Mir'âtlar.
Tıb: Hayvanın memeye süt gelen damarları.
meraya-yı mevcudat / merâyâ-yı mevcudat
Allah'ın isim ve sıfatlarına ayna olan varlıklar.
mesalih / mesâlih
(Tekili: Maslahat) Maslahatlar. İşler.
Maslahatlar, işler.
Maslahatlar, faydalar.
Maslahatlar, işler.
mesalih-i külliye
Küllî maslahatlar, geniş kapsamlı faydalar.
mesalih-i umumiye / mesâlih-i umumiye
Genele ait menfaatlar, yararlar.
meşarib / meşârib
Meşrebler. Mizaclar. Tabiatlar. Huylar.
Fehimler. Anlayışlar. Ahlâklar.
Su içecek şeyler. Maşrabalar.
Köşkler.
Meşrepler, anlayışlar, gidişatlar.
meşayıh-ı kiram / meşâyıh-ı kirâm
Büyük velîler, büyük zâtlar.
meşayıh-ı müstakim-ül-ahval / meşâyıh-ı müstakîm-ül-ahvâl
Hâlleri İslâmiyet'in emirlerine uygun olan zâtlar.
mesubat
(Tekili: Mesube) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar.
metin / metîn
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kudretli, kâmil (kusursuz, noksansız) olan, hiçbir sûrette za'fiyet, âcizlik, güçsüzlük meydana gelmeyen.
Hadîs-i şerîfi rivâyet eden (nakleden) râvîlerin (zâtların) sıra ile isimleri demek olan sened kısmından sonra gelen hadî
mev'iza
Mev'ize. Öğüt. Nasihat.
Bir cemaate veya kimseye kalbini yumuşatacak ve iyiliğe sevkedecek surette hakikatları ders vermek.
mevaız
(Tekili: Mev'ıza) Öğütler, nasihatlar.
mevalid-i türabiye
Topraktaki mevâlid. Mâdenler, nebatlar.
mevsuf-u zülkemal / mevsûf-u zülkemâl
Sonsuz kemâl sahibi ve mükemmel sıfatlarla vasıflanan Allah.
meyasir
(Tekili: Meysere) Ordunun sol kanatları. Sol cenahlar.
Zenginlikler, servetler.
midilli
At cinsinin küçük çaptaki nev'ine verilen addır. Bu türlü atlar Midilli adasında yetiştirildiği için bu adı almıştır.
mikşat
Hattatların, kamış kalemlerinin kabuğunu soymakta kullandıkları âlet.
mir'at-ı vacibü'l-vücud ve'l-mennan / mir'ât-ı vâcibü'l-vücud ve'l-mennân
Varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve yarattıklarına herşeyi karşılıksız veren Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
mirac-ı marifet / mirac-ı mârifet
Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanıyıp bilme gibi yüce bir makama çıkmaya vasıta olan mânevî merdiven.
mirtac
Yarış atlarının beşincisi.
misli / mislî
Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal.
mişvargah / mişvargâh
Gösteri yeri.
(Farsça)
Pehlivanların güreştikleri saha.
(Farsça)
At pazarı. Satılık atların koşturulduğu meydan.
(Farsça)
mu'attala
Allahü teâlânın sıfatlarını inkâr eden bozuk bir fırka, topluluk.
mu'id / mu'îd
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Mahlûkâtı (yaratılmışları) dünyâdaki hayatlarından sonra öldürüp, ölümden sonra onları tekrar dirilten, hayât veren.
muattıl
Allah'ın sıfatlarını inkâr eden.
muattıla
Allah'ı veya Allah'ın sıfatlarını inkâr eden.
mübarekat / mübarekât
Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.
müceddid
Yenileyici, hadîste her asırda geleceği müjdelenen ve îman hakikatlarını asrın anlayışına uygun olarak anlatmakla görevlendirilen nurlu âlim.
mücteba / müctebâ
Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek sıfatlarından. Eğer ümmet isen, ol müctebâya, Uymalısın sünnet-i Mustafâ-yı safâya.
müdhamme
Ağaçlarının ve nebatlarının çok ve taze olmaları dolayısıyla uzaktan koyu yeşil renkte görünen bahçe.
müemmel
Yarış atlarının sekizincisi veya yedincisi.
mufaddılin / mufaddılîn
Faziletliler. Yüksek ve büyük zatlar.
mugalaka
Diğerleri karışmayarak iki kişinin atlarıyla yarışması.
muhacce
(Hüccet. den) İddiâ edip münakaşa ederek deliller ve hüccetler gösterme. İsbatlar gösterme.
muhaddisin / muhaddisîn
Hadis ilmiyle uğraşan eskiden gelmiş büyük ve kâmil zâtlar. Peygamberimizin (A.S.M.) sözünü işiterek bildirenler.
muhakkik
Hakikatı araştırıp bulan. İç yüzüne inceliyerek vakıf olan.
Hakikat âlimi. Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan büyük İslâm âlimi.
muhakkıkin-i asfiya / muhakkıkîn-i asfiyâ
Hz. Peygamberin çizgisinde yaşayan ve hakikatleri delilleriyle bilen ilim ve takvâ sahibi büyük zatlar.
muhalefetün-lil-havadis / muhâlefetün-lil-havâdis
Allahü teâlânın, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) yarattıklarına, hiçbir bakımdan benzememesi.
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
mukadderat-ı hayatiye
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
mukarrebun
Büyük meleklerden bir zümre.
Takva ve ubudiyyet ile evliya derecesine gelmiş, Cenab-ı Hakk'ın indinde çok kıymetli ve mübarek büyük zâtlar.
Yakınlaşmış olanlar.
mükaşefe / mükâşefe
Gizli şeyleri birbirine açıp keşf ve izhar etmek, açığa çıkarmak. Meydana çıkarmak.
Bir hususu keşif yolu ile anlamak, bilmek.
Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfatlarına ve sâir sırlarına vukufiyyet.
mukınun / mûkınûn
Yakîn sahibi olanlar. Şüphesiz ve tereddüdsüz olarak imanî ve Kur'anî hakikatlara vâkıf olanlar.
mümsiha
Hattatların, kalemin mürekkebini silmekte kullandıkları bez.
münezzeh
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir.
müşahedetullah
Varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme.
müsebbih
Allah'ı tesbih edip anan, Allah'ı noksan sıfatlarından tenzih eden ve zikreden, Sübhanallah diye Allah'ı tesbih eden.
müsebbihan
Tesbih edenler. Bütün noksan sıfatlardan, her çeşit kusurdan Cenab-ı Hakkın uzak, temiz ve pâk olduğunu ikrar edenler, söyleyenler.
(Farsça)
müselli / müsellî
Yarış atlarının üçüncüsü.
müsemma-i vahid-i ehad / müsemmâ-i vâhid-i ehad
Zât ve sıfatlarıyla bir olan ve birliği her bir şeyde tecelli eden şeklinde isimlendirilen Cenâb-ı Hak.
müstehlik evliya / müstehlik evliyâ
Nihâyete erdikten, maksada kavuştuktan sonra sebepler âlemine indirilmeyen, geri döndürülmeyen evliyâ. Kalbi hep Allahü teâlâya dönük olup, O'ndan başkası ile meşgul olmayan zâtlar.
mütekebbir
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratılanların sıfatlarından uzak, vehim ve aklın anlamasından yüksek, azamet ve kibriyâ (büyüklük) sıfatıyla her şeyden ayrılmış olup, her şeyden yüce ve yüksek olan.
Kibirlenen, kendisini başkalarından üstün gören, kendini beğenen.
müteşabihat / müteşâbihât
Edebî sanatlarla ifade edilmesi sebebiyle mânâsı kapalı olan sözler, âyet ve hadîsler.
müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihât-ı kur'aniye
Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.
nadirekar / nadirekâr
Nâdir işler ve san'atlar yapan.
(Farsça)
nahiz
Uçmaya hazırlanmış ve kanatları bitmiş olan kuş.
Tavşancıl yavrusu.
nariyye
Nar ile alâkalı, nara mensub. Ateşten, yanıp tutuşur, patlar olan şey.
nasayih / nasâyih
(Tekili: Nasihat) Nasihatlar. Öğütler.
Nasihatlar, öğütler.
nasl
Okun ucundaki sivri demir. okun uçmasına yardım eden kanatlar.
nebatat / nebatât
(Tekili: Nebât) Nebâtlar, bitkiler.
nefs-i mülheme
Tas: Lüzumu hâlinde Cenab-ı Hak tarafından kendisine hakikatlar ilham edilen, tasaffi ve tekâmül etmiş nefis.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nemeş
Dağınık, parçalanmış şeyleri toplamak.
Nakış hatları.
Yüzde olan siyah ve beyaz noktalar.
nevabit
(Tekili: Nabite) Nebatlar. Bitkiler.
İmar ve ihdas.
Dünya ahvâlinden habersiz.
Taze, genç kimse.
nevamis
(Tekili: Namus) Namuslar, kanunlar, şeriatlar.
nur-i iman
İman nuru. Kur'an ve kâinat hakikatlarının görünmesine ve bulunmasına vesile olan imanın mânevi nuru.
nuut
(Tekili: Na't) Vasıflar, keyfiyetler, umuma şâmil sıfatlar.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm hakkındaki medhiyeler.
padaşan / padaşân
(Tekili: Padaş) Arkadaşlar, ayakdaşlar.
(Farsça)
Mükâfatlar.
(Farsça)
perde-i cümud
Donmuş, katı perde.
Mc: Alem, tabiat.
Akıl ve hissiyatı kendisi ile meşgul edip, dini ve ulvi hakikatlardan ayıran, gaflet veren perde.
peygamber
Allahü teâlânın, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmeleri için insanlar arasından seçtiği ve kendilerine mûcizeler verdiği üstün zâtlar.
İlâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
pişegan / pişegân
(Tekili: Pişe) Meslekler, san'atlar. İşler.
(Farsça)
Huylar, âdetler, tabiatlar.
(Farsça)
rabt
Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak.
Nizam vermek, intizam bulmak.
Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
rahim / rahîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Âhirette yalnız müslümanlara acıyan.
Günahkâr müslümanlara âhirette çok acıyıcı mânâsına Resûlullah efendimizin sıfatlarından.
raht
(Çoğulu: Ruhut) Binek atlarına vurulan eyer, takım.
Pencere ve kapıların menteşe takımı.
Yol levazımı.
Döşeme ve ev takımı.
rasihun
(Tekili: Rasihîn) (Râsih) Âlimler, din bilgisi çok sağlam ve derin olan büyük zatlar.
Temeli kuvvetli ve sağlam olanlar.
recefe
Zelzele.
Ortalığı sarsacak kışkırtmalar yapmağa ircaf denir. Yalan, yanlış haberlerle umumî efkârı şaşırtıcı neşriyatlara ise Eracif denmektedir.
refrefe
Kuşun kanatlarını oynatıp açması.
rekeat
(Tekili: Rek'at) Rekâtlar.
remel
(Çoğulu: Ermâl) Yelmek.
Yağmurun az yağması.
Vahşi sığırın ayağında olan hatlar.
remli / remlî
(Şihâbüddin Remlî) (Mi: 1371-1440) Filistin'in Reml kasabasında doğmuş, Şeyhülislâm'dır. Mecmuat-ul Ahzab'da namı Kutb-ül Ârifîn diye geçer. Kimya-yı Saadet namında salâvatları ile meşhurdur. Fıkh ve tevhide, tasavvufa dair manzumeleri vardır. " İmam-ı Remlî" diye anılır.
resül-ür rahat
Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismidir. Kendisine tâbi olup onun getirdiği hakikatları tasdik ve iman ile insanlar büyük nimetlere ve rahatlara mazhar olduklarından kendisine bu isim verilmiştir. Ve kendisi buyurmuştur ki: "Ben dinin doğruluğu ve kolaylığı için peygamber gönderildim." ... İnsanlara e
ribac
Kanatlarının ortasında küçük kapısı bulunan büyük kapı.
rical-i gayb / ricâl-i gayb
Her devirde bulunan ve herkesçe görülmeyen ve bilinmeyen ve Allah'ın (C.C.) emirlerine göre çalışan mübârek, büyük zatlar. Ricâlullâh.
Her devirde bulunan fakat herkesçe tanınıp bilinmeyen ve görülmeyen, dünyânın nizâmı ile vazîfeli mübârek, büyük zâtlar.
rihve-i mehmuse harfleri
"Fe, ha, se, he, şın, hı, sad, sin" Bu harflerde sesin kemâli ile nefes birlikte akar. Rehavet ve hems sıfatı, zayıf sıfatlardır, bunun için rehavet sesin kâmilen akmasını, hems de nefesin kâmilen akmasını icabettirir.
rovelver
(Aslı: Revolver-Lüverver) Tabanca. Küçük silâh. Toplu tabanca. Altı patlar denilen, altı mermi alan tabanca.
(Fransızca)
Peşpeşe altı mermi atabilen bir tür tabanca, altıpatlar.
ruhaniyyun
(Tekili: Ruhanî) Ruh âlemine mensub olanlar. Âlem-i gayba nüfuz eden çok nuraniyet kazanmış zâtlar.
ruhas
(Tekili: Ruhsat) İzinler, ruhsatlar, müsaadeler.
ruhsat / ruhsât
(Tekili: Ruhsat) Ruhsatlar, müsaadeler, izinler.
ruşenzamir
Hakikatları bilen. Kalbi, gönlü hakikatlara vakıf olan.
rüşvet
Bir iş gördürmek, haksızı haklı göstermek gibi maksatlarla bir görevliye verilen para, mal veya sağlanan menfaat.
rüya-yı sadıka / rüya-yı sâdıka
Makbul ve muteber kimselerin gördükleri ve gördükleri gibi dünyada hakikatları zuhur eden sâdık rüya.
sadat / sâdât
Seyyidler. Hazret-i Hüseyin'in soyundan gelenler.
Evliyânın büyüklerinden olan zâtlar.
safe
(Çoğulu: Savaf-Sâfât) Kanatlarını havada yayıp uçan kuş.
safk
Sesi işitilen vuruş.
Sarfetmek.
Reddetmek.
Kanatlarını hareket ettirmek. Deprenmek.
Kullanmak.
sai / sâî
Emvâl-i zâhirenin zekâtını toplayan me'mûr; sâime (senenin ekserisini çayırda otlayan) hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplamakla vazîfeli kimse, zekât me'muru.
salabet
Metanet, katılık, sulbiyet.
Peklik, dayanma. Sağlamlık.
Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)
salavat / صلوات
Salâtlar.
sanayi / sanâyî / sanâyi / صنایع
San'atlar.
Sanatlar.
Sanatlar.
(Arapça)
sanayi-i beşeriye
İnsanlığa ait san'atlar, endüstri.
sanayi-i garibe
Benzersiz ve hayranlık verici san'atlar.
sanayi-i garibe-i sultaniye
Saltanata, devlete ait antika sanatlar.
sanayi-i latife / sanayi-i lâtife
Güzel, hoş ve ince san'atlar.
sanayi-i nefise / sanayi-i nefîse / sanâyi-i nefîse / صنایع نفيسه
Güzel san'atlar. insanın çok hoşuna giden ve çok üstün san'atkârlıkla yapılmış eserler.
Güzel san'atlar, ileri sanayi.
Güzel sanatlar.
sancak beyi
Eyalet teşkilâtıyla timar usulünün cari olduğu zamanlarda beş on kazalık yerin mutasarrıfı ile sipahisinin kumandanına verilen addır. Osmanlıların ilk zamanlarında beylere yahut hükümdar evlâtlarına has olarak verilen mıntıkalara "Sancak" denilir, bu sancaklara tasarruf edenlere de "Sancak Beyi" adı
sani-i semi ve basir / sâni-i semî ve basîr
Her şeyi işiten ve gören ve her şeyi sonsuz mükemmellikteki san'atlarla yaratan Allah.
şart edatı
Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.
şart edatları
(Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir. Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ. Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler. Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi
sebzevat
Yeşil bitkiler, yeşil nebatlar.
(Farsça)
secaya
(Tekili: Seciye) Karakterler, huylar, seciyeler, ahlâk ve tabiatlar.
secaya-yı aliye / secâyâ-yı âliye
Yüksek huy ve karakterler, tabiatlar.
şefa'at-ı kübra / şefâ'at-ı kübrâ
Kıyâmette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların mürâcaatları üzerine Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), onların muhâkeme ve hesâblarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâya yalvarması ve bu dileğinin kabûl olması. O gün herkes kendi başını
şefaat
Şefaat etmek. Af için vesile olmak.
Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ'dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
sefer der vatan
Nakşibendiyye yolunun on bir temel esâsından biri. Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) kötü ahlâk, beşer (insan) tabiatının sıfatlarından kurtulması, beşerî sıfatlardan meleklere âit sıfatlara, kötü, çirkin vasıflardan, iyi, güzel ahlâka geçm esi.
selam / selâm
Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel
sem'
İşitme, işitici olma. Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından.
şem'-i ilahi / şem'-i ilâhî
İlâhî ışık, İlâhî nur. Kur'an hakikatları.
şemail
(Tekili: Şimal) Huylar, ahlâklar, tabiatlar.
şemmam
Yeşil, kızıl ve sarı hatları ve güzel kokusu olan küçük bir cins kavun.
şerayi / şerâyi
Şeriatlar, ilâhî emirler.
şerayi'
Şeriatlar. Cenâb-ı Hakkın hükümleri, emirleri, kanunları.
settar / settâr
"Kulların günâhını örten" mânâsında Allahü teâlânın sıfatlarından.
sevabık
(Tekili: Sâbıka) Geçmiş şeyler. Geçmiş haller. Geçmişte işlenmiş suç ve kabahatlar.
şevakil
(Tekili: Şâkile) Tarikler, yollar. Mezhebler, tarikatlar, meslekler. Şâkileler.
seyr ü süluk-i kalbi / seyr ü sülûk-i kalbî
Kalp yoluyla mânevî makamlarda İlâhî hakikatlara ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
seyr-i afaki / seyr-i âfâkî
Terbiye ve mâneviyatta tekâmül yollarında, hariç âlemden, âfaktan başlamak suretiyle bulunan delillerle tekâmül edip nefsini ıslâh ve imâni ve Kur'âni hakikatlarda terakki etmek usulü.
seyr-i fillah
Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme. Allahü teâlânın beğendiği ve râzı olduğu şeylerde fânî olma (yâni O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun sevdikleri kendine sevgili olmak).
sıdk
Doğruluk.
Peygamberlerin sıfatlarından.
sıfat / sıfât / صفات / صِفَاتْ
Sıfatlar, özellikler.
(Tekili: Sıfat) Sıfatlar, vasıflar.
Sıfatlar.
Sıfatlar.
sıfat ve esma-i ilahiye / sıfât ve esmâ-i ilâhiye
Allah'ın isimleri ve sıfatları.
sıfat-ı adediye / sıfât-ı adediye
Sayı sıfatları.
sıfat-ı cemaliye / sıfât-ı cemâliye
Cenâb-ı Hakkın güzellik sıfatları.
sıfat-ı ef'al alemi / sıfât-ı ef'al âlemi
Cenâb-ı Hakkın fiillerinin sıfatları âlemi.
sıfat-ı fiiliye / sıfât-ı fiiliye
Cenab-ı Hakka mahsus fiili sıfatlar.
Cenab-ı Hakk'a (C.C.) mahsus fiilî sıfatlar. (İhyâ, icad, in'âm, tasvir, tezyin, terzik... gibi)
sıfat-ı hassa / sıfât-ı hassa / sıfât-ı hâssa
Şahsa ait özel sıfatlar.
Hususi sıfatlar, şahsa ait sıfatlar.
sıfat-ı ilahiye / sıfât-ı ilâhiye
Allah'a aid sıfatlar. Kendisini ve mânasının zıddını Cenab-ı Hakk'a nisbet caiz olan vasıflar. (Rıza, Rahmet, Gazab... gibi)
sıfat-ı ilahiyye / sıfat-ı ilâhiyye
Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarının hepsi.
sıfat-ı işariye / sıfât-ı işariye
İşaret sıfatları.
sıfat-ı kemaliye / sıfât-ı kemâliye
Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan mükemmel sıfatları, nitelikleri.
sıfat-ı ma'neviyye
Allahü teâlânın subûtî sıfatları.
sıfat-ı meşhure / sıfât-ı meşhure
Meşhur sıfatlar, özellikler.
sıfat-ı muhita / sıfât-ı muhita
Herşeyi kuşatan sıfatlar.
sıfat-ı mukaddese / sıfât-ı mukaddese
Mukaddes sıfatlar.
sıfat-ı mutlaka / sıfât-ı mutlaka
Sınırsız sıfatlar, vasıflar, nitelikler.
sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet
Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.
sıfat-ı samedaniye / sıfât-ı samedâniye
Her şey Kendisine muhtaç iken Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın sıfatları.
sıfat-ı selbiye / sıfât-ı selbiye
Cenab-ı Hakk'ın vahdaniyet, kıdem, beka, kıyam-ı binefsihi, muhalefetün-lilhavâdis gibi sıfatlarıdır. Mânalarında nefiy olduğu için "Selbî" denir. Meselâ: Vahdaniyet, çokluğun; kıdem, fâniliğin nefyi olduğu gibi.
sıfat-ı selbiyye
Allahü teâlâda bulunması câiz olmayan sıfatlar.
sıfat-ı sübhaniye / sıfât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın sıfatları.
sıfat-ı sübutiye / sıfât-ı sübutiye
Cenab-ı Hakk'ın sıfatları: Hayat, İlim, Sem', Basar, İrade, Kudret, Kelâm, Tekvin sıfatları. Bunlara "Sıfât-ı semaniye" de denir.
sıfat-ı sübutiyye / sıfat-ı sübûtiyye
Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları. Bu sıfatlara sıfat-ı hakîkiyye de denir.
sıfat-ı ulya / sıfât-ı ulyâ
Yüce, yüksek sıfatlar.
sıfat-ı zatiye / sıfât-ı zâtiye
(Sıfât-ı lâzime - Sıfât-ı vâcibe) Allah'ın zatından ayrılması mümkün olmayan ve zatına lâzım ve vâcib olan sıfatlar.
Tecvidde: Harflerin zâtından ayrılması mümkün olmayan sıfatlarıdır.
sıfat-ı zatiyye / sıfat-ı zâtiyye
Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunup diğer varlıklarda bulunmayan, yalnız Allahü teâlâya mahsûs sıfatları. Bu sıfatların sonradan yaratılan varlıklarla hiçbir sûrette bağlantıları yoktur. Bu sıfatlara sıfat-ı Vücûdiyye ve sıfat-ı Ulûhiyyet de denir.
sıfati / sıfâtî
Sıfatlarla ilgili.
şiir
Güzel tertibli manzume. Tahayyül ve tasavvurları ve bâzı hakikatları hoşa gidecek şekilde ifâde eden ölçülü söz.
Man: Muhayyelâttan terekküb eden kıyas.
sima-yı veçhi / sima-yı veçhî
Yüzün görünüşü, yüz hatları.
sima-yı veçhiye
Yüzün görünüşü, yüz hatları.
sınaat / sınâât / صناعات
Sanatlar.
(Arapça)
sınaat-ı edebi / sınâât-ı edebî / صناعات ادبى
Edebî sanatlar.
sirr
(Çoğulu: Esrar-Esirre) El ayasında ve alında olan hatlar.
Gizli nesne.
Cima etmek.
Zikir.
Hâlis.
En iyi, en faziletli.
sırr-ı tesbihat
Cenâb-ı Hakkın bütün noksan sıfatlardan uzak ve bütün kemâl sıfatlara sahip olduğunu ifade eden sözlerin sırrı.
sırrentenevveret
Görünmeden nurlandırma, îman hakikatlarını örtülü hizmetlerle yayma.
şişe
Camdan yapılmış ağzı dar uzunca kap. Lâmbaya geçirilen camdan küçük baca.
Çeşitli maksatlarla çakılan çıta.
siyaset
Memleket idare etme san'atı. Devlet idare tarzı.
Dünya ve âhirette necatlarına sebeb olacak bir yola, insanları irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak.
Diplomatlık. Politika.
Seyislik, at idare işleriyle uğraşma.
siyasi cemiyet / siyasî cemiyet
Siyasî maksatlarla kurulan örgüt, dernek.
şiyem
(Tekili: Şime) Huylar, tabiatlar.
siyer-i enbiya
Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) hayatlarından ve onların ahlâkından bahseden kitap.
sohbet-i ihvan
Din kardeşleri ile faydalı hakikatlar üzerine sohbet etmek.Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm buyurmuştur ki: Üç şey müstesna, dünyada rahat yoktur:1- Tilâvet-i Kur'an2- Münacat-ı Rahman3- Sohbet-i İhvan.
sübhan
Eksikliklerden uzak ve mükemmel sıfatlar sahibi olan Allah.
şühud-i ehadiyet / şühûd-i ehadiyet
Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli. Şühûd-i Vahdet.
suleha
(Tekili: Sâlih) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar.
sümum-u ağraz / sümum-u ağrâz
Kinlerin zehirleri, kötü maksatların zehirleri.
şuun
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.
şuun ve kabiliyet-i zatiye / şuûn ve kabiliyet-i zâtiye
Zâti nitelikler; istidatlar ve kabiliyetler.
şuun-u mukaddese / şuûn-u mukaddese
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuun-u münezzehe / şuûn-u münezzehe
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait münezzeh özellikler.
şuun-u zatiye-i rabbaniye / şuûn-u zâtiye-i rabbâniye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuunat / şuûnât
İşler, faaliyetler; Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
İşler, faaliyetler
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuunat-ı azime / şuûnat-ı azîme
Büyük işler, fiiller, haller, icraatlar.
şuunat-ı ilahiye / şuûnât-ı ilâhiye
Cenâb-ı Allah'ın işleri ve icraatları.
şuunat-ı kudsiye / şuûnât-ı kudsiye
Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden özellikleri.
şuunat-ı rabbaniye / şuûnât-ı rabbâniye
Bütün varlıkların Rabbi olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zât'a ait nitelikler.
şuunat-ı sübhaniye / şuûnât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevkeden Zâtına ait kutsal özellikler.
şuunat-ı zatiye / şuûnât-ı zâtiye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.
ta'til
Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak.
Kesmek.
Muattal bırakmak.
Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak.
Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
tabakat / tabakât / طبقات
Tabakalar. Katlar. Gruplar. Dereceler.
Katlar.
(Arapça)
Katmanlar.
(Arapça)
Sınıflar.
(Arapça)
tabakat-ı aliye / tabakat-ı âliye
Yüce katlar, makamlar.
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ı muhaddisin / tabakât-ı muhaddisîn
Resûlullah efendimizin işleri, sözleri ve hâllerini öğreten hadîs ilmi ile uğraşan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Hadîs âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ül-fukaha / tabakât-ül-fukahâ
Fıkıh âlimlerinin tabakası. Helâl ve haramı, emir ve yasakları bildiren fıkıh ilmi ile uğraşan âlimlerin dereceleri.
Fıkıh âlimlerini derecelerine göre tertîb edip (sıralayıp), hayatlarını ve eserlerini anlatan kitablar.
tabayi / tabâyi
Tabiatlar, temel özellikler.
Mizaçlar, tabiatlar.
tabayı'
İnsanların tabiatları, mizaç ve karakterleri.
tabayi' / tabâyi'
Mizaçlar, tabiatlar, huylar. Yaratılışlar.
Mizaçlar, tabiatlar.
tabayi'-i esasiye
Temel ve esas olan tabiatlar, karakterler, yaradılışlar.
Toprak, su, hava gibi veya oksijen, hidrojen karbon, azot gibi unsurların hususiyetleri.
tabii lüzum-u zati / tabiî lüzum-u zâtî
Birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak doğal bir şekilde bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ "Ateşin tabiî lüzum-u zâtîsi sıcaklıktır." denilebilir. Ancak gerçek lüzum-u zâtî Cenâb-ı Hakkın sıfatlarında vardır.
tahribat-ı azime / tahribat-ı azîme
Büyük tahribatlar, büyük yıkımlar.
taksirat / taksîrât
(Tekili: Taksir) Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar.
Günâhlar, kabahatlar, kusûrlar.
taraik
(Tekili: Tarikat) Tarikatlar, meslekler.
tasarrufat-ı celaliye / tasarrufât-ı celâliye
Allah'ın sonsuz haşmetini yansıtan işleri, icraatları.
tasarrufat-ı hakimane / tasarrufât-ı hakîmâne
Hikmetli bir şekilde yapılan tasarruflar, icraatlar.
tasarrufat-ı ilahiye / tasarrufât-ı ilâhiye
Cenâb-ı Allah'ın tasarrufları, icraatları.
tatil
Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
tàtil
Cenab-ı Hakkın sıfatlarını inkâr etme, varlıkların Allah ile olan bağlarını kesme, yaratıcıyı kabul etmeme.
teala ve tekaddes / teâlâ ve tekaddes
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi.
tebareke ve teala / tebâreke ve teâlâ
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi.
tebayi
Tabiatlar, mizaçlar, huy ve karakterler.
tecelli-i esma ve sıfat / tecellî-i esmâ ve sıfât
Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellîsi, yansıması.
tecelli-i sıfat / tecellî-i sıfat
Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsi.
tecelli-i zat / tecellî-i zât
İsim ve sıfatlar araya girmeden sâdece zât-ı ilâhînin tecellî etmesi.
tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye
Allah'ın güzellik ve yücelik sıfatlarının yansımaları.
tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye ve kemâliye
Allah'ın güzellik ve yücelik ve mükemmellikle ilgili sıfatlarının yansımaları.
tecelliyat-ı sıfat / tecelliyat-ı sıfât
İlâhî sıfatların yansıması, görünmesi.
tecvid / tecvîd
Güzel yapmak, Kur'ân-ı kerîmi harflerin mahreclerine (çıkış yerlerine) ve sıfatlarına uygun olarak okumak ve bunu anlatan ilim.
tecvid ilmi
Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir.
tefekkür
İbret alacak ve faydalanacak şekilde derin düşünme. Allahü teâlânın sıfatlarını ve nîmetlerini düşünme.
tegafül-ü ani's-sani / tegafül-ü ani's-sâni
Varlıkları mükemmel san'atlarla yaratan Allah'tan gaflet etmeye çalışma, Onu görmezlikten gelme.
tekbir / tekbîr
Allahü teâlâyı yüceltmek, noksan sıfatlardan, şirkten (ortağı bulunmaktan), yarattıklarına benzemekten tenzîh etmek, uzak tutmak.
"Allahü teâlâ büyüktür. Kullarının ibâdetlerine muhtâç değildir. İbâdetlerin O'na faydası yoktur" mânâsına "Allahü ekber" sözü.
Ramazan ve Kurban
tekvin / tekvîn
"Yaratmak" mânâsına Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından.
telafif
Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar.
Büklümler, kıvrımlar.
Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma.
temaşagah-ı san'at-ı ilahiye / temâşâgâh-ı san'at-ı ilâhiye
Allah'ın san'atlarına ibretle bakılan yer.
temdidat
Uzanan hatlar, uzatmalar.
tenezzehe
Noksan sıfatlardan uzak (meâlinde Allah C.C. için söylenen duâdandır.)
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî
Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.
tenezzülat-ı ilahiye / tenezzülât-ı ilâhiye
Cenab-ı Hakk kelâmiyle, kullarının anlayış seviyelerine göre konuşması ve derin hakikatları, anlıyabilecekleri ifadelerle beyan etmesi.
tenzih-i hakiki / tenzih-i hakikî
Cenâb-ı Hakkı, her çeşit kusur ve noksan sıfatlardan uzak tutmak.
terk-i ukba / terk-i ukbâ
Âhiretteki mükâfatları terketmek, düşünmemek.
teşbih-perestlik
Sözde lüzumundan fazla teşbihe, benzetme san'atlarına yer verme.
tesbihat-ı ilahiye / tesbihât-ı ilâhiye
Allah'ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler.
tevhid-i ceberut / tevhid-i ceberût
Kâinatın simasına akseden azamet, kibriya, haşmet, kudret gibi yüce sıfatları bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma.
tezyinat-ı lafziye / tezyinat-ı lâfziye
Sözle ilgili süslemeler, cinas, seci' gibi anlamdan ziyade kulağa hitap eden söz san'atları.
tezyinat-ı lafziyye / tezyinât-ı lafziyye
(Muhassınat-ı lafziyye de denir. İlm-i Bediin iki bölümünden ikinci bölümüdür. ) Kelâmın lafzında olan ve göze hitab eden edebî san'atlar. Cinas, seci' gibi.
tıba'
Tabiat. Yaradılış.
Tabiatlar. Yaradılışlar.
tıbak
Uyma, uygunluk.
Tabakalar. Katlar.
Birbirine uygun olan şey.
Bir şeyi diğerine uydurup müsavi ve münasib kılmak.
tılsım-ı kainat / tılsım-ı kâinat
Kâinatın tılsımı, kâinattaki anlaşılması zor olup herkesin yalnız kendi akliyle bilemeyeceği gizli ve ince hakikatlar.
tılsım-ı müşkilküşa / tılsım-ı müşkilküşâ
Açılması ve anlaşılması zor olan İlâhî gizli mânaları, hakikatları açan tılsım.
tühem
(Tekili: Töhmet) Suçlar, töhmetler, kabahatlar.
turuk-u cehriye
Zikirlerini açıktan ve sesli olarak yapan tarikatlar, Kàdirîlik gibi.
turuk-u evliya / turuk-u evliyâ / طُرُوقُ اَوْلِيَا
Velilerin gittiği yollar, tarikatlar.
turuk-u hafiye
Zikirlerini gizli ve sessiz yapan tarikatlar, Nakşibendîlik gibi.
turuk-u hafiyye
Gizli tarikler, yollar, tarikatlar. Gizli zikir yapan tarikatlar.
ulema-i zahir / ulema-i zâhir
Kur'an-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hakikatları değerlendiren âlimler. Şeriatın mâna ve esrarından daha çok, zâhirini ve hükümlerini bilen âlimler.
ulemaü's-su / ulemâü's-sû
Kötü âlimler; geçici menfaatlar veya baskılar karşısında hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ulemaü's-su' / ulemâü's-sû'
Kötü âlimler; geçici menfaatlar uğruna hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ulü-l azm
Kat'i azim sahibi, ciddiyet, sabır, sebat sahibi büyük zâtlar, hususan peygamberler (Aleyhimüsselâm). Başta Hz. Muhammed (A.S.M.), İsa, Musa, İbrahim, Nuh (A.S.).
ulü-l emr
Müslümanları şeriat nâmına idare eden (Halife, kadı, İslâm reisi, pâdişah, sultan, reis-i cumhur, reis, müdür gibi) zâtlar.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
ulülazm
Pek büyük zatlar.
ulum-u hafiye
Gizli ilimler. Ancak veraset-i Nübüvvet muhakkiklerince veya bir kısım hakikatların esrarına vakıf âlimlerce bilinen ilimler.
umur-u mukarrere
Kesin hatlarıyla ortaya konulmuş meseleler, konular ve işler.
urefa / urefâ
Ârifler, Allah'ı isim ve sıfatlarıyla hakkıyla tanıyanlar.
usbe
Cemaat. İnsanlar. Atlılar. Atlar veya kuşlardan cemaat.
usefa
(Tekili: Asif) Rençberler. Irgatlar.
üslub-u hakim / üslub-u hakîm
Edebî san'atlardan biridir. Sorulan bir suale, soranın halini nazara alarak başka bir sual gibi telâkki edip, ona göre cevab vermek demektir. Meselâ : Bazı Ashab Resulüllah'a (A.S.M.) hilâlin ince başlayıp, kalınlaşarak bedr şekline gelip, sonra yine başladığı şekle dönmesinin sebebini sordular. Bun
üslub-u mücerred
(Sade üslub) Bu üslupta tabiîlik, akıcılık, selâset, kısalık, mânâ ve maksada kifayet sıfatları vardır. Bu üslup, âlet ilimlerinde, ders kitablarında, konuşmalarda ve beşerî muamelelerde kullanılır.
usulü'd-din allameleri / usûlü'd-din allâmeleri
Kelâm âlimleri, mütekellimler; Allah'ın zât ve sıfatlarından, peygamberlik, âhiret ve inançla ilgili diğer meselelerden İslâmî esaslar dâiresinde bahseden âlimler.
üzeyr
(A.S.) Kur'an-ı Kerim'de ismi bulunan büyük zâtlardandır. Peygamber olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır.
va
"Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir. (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir.)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır. Bunlar bâzan şiddet ve te'yid için tekrar edilir.
vacid / vâcid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ma'bûd, Rab, ilâh olan, zâtında bulunması lâzım ve lâyık olan bütün sıfatları kendisinde bulunan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan.
vahdaniyyet / vahdâniyyet
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın zâtında, sıfatlarında ve işlerinde tek olup, ortağı olmaması.
vasf-ı tahsini / vasf-ı tahsinî
Bir şeyin mahiyetini beyan etmekten ziyade lâfzını süslemek için kullanılan sıfatlar. Bunlar haşv-i melih kabilindendir.
vefiyat / vefiyât
(Tekili: Vefat) Ölümler, vefatlar.
Vefatlar, ölümler.
Vefatlar, ölümler.
vehhabi / vehhabî
Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes'elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan. Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye'ye bağlıdırlar. Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler.
vesaya
(Tekili: Vasiyet) Vasiyetler. Öğütler. Nasihatlar.
vükela-i deavi / vükelâ-i deâvî
Dâvâ vekilleri. Avukatlar.
yek-çeşm deha / yek-çeşm dehâ
Tek gözlü olağanüstü zekâ ve akıl; Kur'ân'ın gösterdiği gerçekleri görmeyen ve sadece dünyevî maksatları gözeten zekâvet ve akıl.
zadegan / zâdegân / زادگان
Soylular, aristokratlar.
(Farsça)
zahiri ulema / zâhirî ulema
Âyet ve hadislerin maksatlarına ulaşamayan ve sadece dış mânâlarına bağlı kalan âlimler.
zekevat
(Tekili: Zekât) Zekâtlar.
zenbilli ali efendi
Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Süleyman devrinin meşhur Şeyh-ül İslâmı ve âlimidir. Asıl adı Alâaddin Ali Cemâl Çelebi'dir. Allah rızası ve Allah korkusundan başka birşey tanımaması sayesinde, pervasız hareketleri ile bir çok insanın hayatlarını koruyabilmiş, adaleti te'min etmiştir. Sağlam dindar
zevat / zevât / ذَوَاتْ
(Tekili: Zât) Zatlar, şahıslar, kimseler.
Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu.
Zâtlar, kişiler.
Zatlar, kimseler.
Zatlar.
zevat-ı alişan / zevât-ı âlîşan
Büyük, yüce zâtlar.
zevat-ı aliye / zevât-ı âliye
Yüksek makama sahip zâtlar, kimseler.
zevat-ı kiram
Muhterem ve değerli zâtlar, büyük şahsiyetler.
Şerefli, temiz, büyük zatlar.
zevat-ı kudsiye / zevât-ı kudsiye
Kutsal, yüce zâtlar.
zevat-ı mübareke / zevât-ı mübareke
Mübarek zâtlar.
zevat-ı muhterem / zevât-ı muhterem
Saygıdeğer zâtlar, kişiler.
zevat-ı mukaddese / zevât-ı mukaddese
Yüce zâtlar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kemal-i iştiyak
Sadık
tesan
mihbere
mahare
Muhter
muazzep
Istinga
nüut
habit
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Atlar
yok say
Meh
Nefsi
İnayet
Oran
yoliyle
hayal
safevi
Tune