Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Atan
ifadesini içeren
866
kelime bulundu...
müceddid / müceddîd
Yenileyici, kuvvetlendirici. İslâm dînini kuvvetlendiren, bid'atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim.
a'rab
Vatanı çöl olan ve medeniyetten uzak yaşayan Arap.
ablise
Tarlaya tohum atan, ekinci.
(Farsça)
adn
Vatan tutmak ve mukim olmak.
Cennette bir makam adı.
aferidgar / âferîdgâr / آفریدگار
Yaratan, Tanrı.
(Farsça)
aferin / âferîn / آفرین
Beğenmek, alkış, yaşa, varol.
(Farsça)
Yaratan, yaratıcı.
(Farsça)
Yaratan.
(Farsça)
afil / âfil / آفل
Uful eden. Gurub eden. Batan.
Görünmez olan. Kaybolan.
Fâni, geçici.
Gurub eden, batan.
Batan.
(Arapça)
Görünmez olan.
(Arapça)
ağıt
Mersiye. Ölen kimse için söylenen ve onu öven ve üzüntüyü anlatan şiir. Ölen için ağlama. (Müslümanlıkta ölenin arkasından aşırı ağlayıp dövünme iyi değildir.)
ahen-ger
Demirci. Demir yapan veya satan.
(Farsça)
ahkam-ı rububiyet / ahkâm-ı rububiyet / ahkâm-ı rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyeti ve rububiyetinin hükümleri.
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi ile ilgili hükümler.
ahsen-ül halıkin / ahsen-ül hâlıkîn
Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal. Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık. (C.C.)
ahsenü'l-halıkin / ahsenü'l-hâlıkîn
Herşeyi en güzel bir tarzda ve şekilde yaratan Allah.
akaid ilmi / akâid ilmi
Îmân esaslarını anlatan ilim dalı.
akıl-füruş
Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
aktar
(Tekili: Kutr) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar.
Her taraf.
Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri.
Ecza, ilâç satan adam.
Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.
akzef
Çok iftira atan. Çok kazifte bulunan.
alam-ı gurbet / alâm-ı gurbet
Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları.
alem-efruz / âlem-efruz
Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan.
(Farsça)
alem-tab / âlem-tab
Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan.
(Farsça)
alemefruz / âlemefrûz / عالم افروز
Dünyayı parlatan.
(Arapça - Farsça)
alemtab / âlemtâb / عالمتاب
Dünyayı aydınlatan.
(Arapça - Farsça)
alim-i ezeli / alîm-i ezelî
Herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve ilminin başlangıcı olmayan sonsuz ilim sahibi Allah.
alim-i hakim / alîm-i hakîm
Herşeyi hakkıyla bilen ve hikmetle yaratıp donatan Allah.
alim-i inayetkar / alîm-i inayetkâr
Sonsuz lütuf, yardım ve ihsan sahibi ve herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.
alim-i kerim / alîm-i kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi ve her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.
allaf
Yulaf satan kimse.
allah
Bütün varlıkları yaratan Halıkımızın has ismi.
arız / ârız
Gelip çatan, bulaşan, yapışan.
armador
İtl. Direk, seren, ip ve yelken gibi şeylerle gemiyi donatan usta.
arş / عَرْشْ
Taht, yüce makam; Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
Kâinatı kuşatan en yüksek âlem, bir şeyin en yüksek hududu.
arş ve kürs
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği iki yer.
arş-ı a'zam / عَرْشِ اَعْظَمْ
Kâinâtı kuşatan en yüksek âlem, bir şeyin en yüksek hududu.
arş-ı ala / arş-ı âlâ
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yüce yer.
arş-ı azim / arş-ı azîm
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
arş-ı azim-i muhit / arş-ı azîm-i muhit
Cenab-ı Allah'ın her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
arz ve semavat san'atkarı / arz ve semâvât san'atkârı
Dünyayı ve gökleri mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
asabiyet-i kavmiye
Vatanperverlik. Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev'iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder..
asabiyyet
Sinirlilik. Fart-ı gayret. İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti. Hamiyyet.
asar-ı sani / âsâr-ı sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın eserleri.
ashab-ı ress / ashâb-ı ress
Kur'anda bahsi geçen bir kavim adıdır. Kimler oldukları kati bir şekilde tesbit edilemiyor. Râvilerin ekserisi, peygamberlerine isyan eden ve onu öldürüp kuyuya atan, bundan dolayı da Cenab-ı Hakkın helâk ettiği bir kavim olduğu hakkında ittifak etmektedir. (Furkan Suresi, 38 inci Ayet)
asib-resan
Zarar veren, musibete atan, belâya düşüren, felâkete sevkeden.
(Farsça)
aşkname / aşknâme
Aşkı anlatan yazı.
assal / assâl
Kovandan bal çıkaran, bal satan, balcı.
atan
(Çoğulu: Atân) Kovası el ile çekilen kuyu.
Kuyunun ve havuzun etrafında deve çekip duracak yer.
Su kenarı.
Kokmak.
Dibâgat etmek.
atiye
Azgın.
Büküp büküp atan.
atmosfer
Dünyanın çevresini kuşatan 100 km. kalınlığında, çeşitli gazlardan meydana gelen gaz tabakası. Başka gök cisimlerini kuşatan gaz tabakalarına da atmosfer denir.
Bir yerdeki mânevi hava.
Basınç birimi. 0 derecede 76 cm. yükseklikteki bir civa sütununun 1 cm. karelik alan üzeri
attar
(Itr. dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan.
Itriyat dükkanı, güzel koku satan adam.
avn-i hak
Varlığı zorunlu ve gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.
avvac
Fildişi satan. Fildişi işçisi.
ayine-i rahmet-i alem / âyine-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmeti yansıtan bir ayna.
azamet-i sani / azamet-i sâni
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın yüceliği, büyüklüğü.
azamet-i sanii / azamet-i sânii
Her şeyi san'atlı olarak yaratan Allah'ın büyüklüğü.
azrail
Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir. Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz. Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır. Hayat gibi ölüm
badi
Sebeb. İllet. Mûcib. Vesile.
Zâhir ve âşikâr olan.
Halkeden. Hâlık. Yaratan.
bahis / bâhis
Anlatan. Bahseden. Araştıran. Araştırıcı.
Bir şeye dâir bilgileri içine alan. Bir mes'eleye dair beyanatı ihtiva eden.
bahr-i münir
Aydınlatan deniz.
bais / bâis
(Ba's. dan) Gönderen. Sebeb olan. İcab ettiren.
Yeniden yaratan. Ölüleri tekrar dirilten.
Peygamber gönderen (Allah C.C.)
Sebep olan, gerektiren.
Gönderen.
Yeniden yaratan.
bari / bâri / bârî
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah.
Düzgün ve güzel yaratan Allah.
bari'
Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan. Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (C.C.)
bari' teala ve tekaddes / bâri' teâlâ ve tekaddes
Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir surette yaratan, yüce ve her türlü eksiklikten uzak Allah.
bari-i teala / bâri-i teâlâ
Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir şekilde yaratan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.
basit / bâsit
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından bâzısına rızkı az, bâzısına çok veren, sadakaları kabûl edip sevâb veren. Bâzısının rûhunu kabzeden (alan) bâzısının ömrünü uzatan, bâzısının kalbini daraltıp hayırlara (iyiliklere) rağbetsiz, bâzısınınkini ise geniş yapıp, hayırla
bath
(Çoğulu: Bitah) İçinde kum ve çakıl taşları olan geniş su akıntısı.
Yüz üzeri düşme.
Serilip yatan adamın boyu.
Bırakma.
batın / bâtın
Bütün varlıkların içini yaratan ve dahiline hükmeden Allah.
Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah.
bayi / bâyi
Satan, satıcı.
bayi' / bâyi'
Satıcı. Mal satan.
Satan, satıcı, dînimizce satış yapabilme ehliyetine sâhib kimse.
baz
Yeniden, tekrar oynatan, oynayan, geri ve arka tarafa doğru... gibi manalara gelir. Kelimenin sonuna veya baş tarafına getirilerek kullanılan bir "ek" dir. Meselâ: Ateşbâz : Ateşle oynayan.
(Farsça)
bedi' / bedî' / بَد۪يعْ
Allahü teâlânın esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Daha önce benzeri olmayan, görülmemiş, işitilmemiş, bilinmeyen şeyleri yoktan var eden, yaratan.
Benzersiz olan ve öyle yaratan (Allah).
behut
(Çoğulu: Bühüt) İşitenleri şaşkına uğratan iftira, yalan.
belal
Islaklık. Islatış. Su gibi ıslatan.
belka'
Tenha çöl. Harap ve boş yer.
Yazı.
Yalan yere yemin etmek.
Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler.
Bir hurma cinsi.
ber-endaz
Bir yana atan. Yukarı kaldırıp atan.
(Farsça)
berahin-i sani / berahin-i sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının delilleri.
berendaz / berendâz
Kaldırıp atan.
beyan eden
Açıklayan, anlatan.
beyan ilmi / beyân ilmi
Düzgün ve yerinde söz söyleme yolunu öğreten belâgat ilminin teşbîh (benzetme), mecâz, kinâye gibi konularını anlatan ilim.
beyya'
(Bey'. den) Dellal.
Alıp satan kimseler.
Perâkende olarak satış yapan küçük tüccar.
bezzaz
Bez satan. Manifaturacı.
Muhaddislerden bir zatın nâmı.
biyografi
Bir kimsenin hayatını anlatan eser.
çakaloz
Çakıltaşı atan bir nevi küçük top.
canbaz
(Çoğulu: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz.
Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse.
Aldatan, hilekâr, hile yapan.
Eskiden atlı fedai asker.
canefza / cânefzâ / جان افزا
Cana can katan.
(Farsça)
canfeza / cânfezâ / جان فزا
Cana can katan.
(Farsça)
cazibe-i rahmet-i rahman / cazibe-i rahmet-i rahmân
Rahmeti her şeyi kuşatan Cenâb-ı Allah'ın merhametinin çekiciliği.
cazibe-i umumi-i vatani / cazibe-i umumî-i vatanî
Vatana ait genel çekim gücü.
cehennemnümun
Cehennemi hatırlatan.
celeb
Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir.
Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi.
cenab-ı hakim-i rahim / cenâb-ı hakîm-i rahîm
Her şeyi hikmetle ve yerli yerinde yaratan, yarattıklarına sonsuz şefkat gösteren Allah.
cenab-ı halık-ı rahim / cenâb-ı hâlık-ı rahîm
Herbir şeyi sonsuz şefkat ve merhametle yaratan, sonsuz şan ve şeref sahibi olan Allah.
cenab-ı hallak-ı alem / cenâb-ı hallâk-ı âlem
Âlemin yaratıcısı olan, çokça ve sürekli olarak yaratan Allah.
ciğer-füruş / ciğer-fürûş
Ciğerci, ciğer satan.
(Farsça)
cihad / cihâd
İnsanların, İslâmiyeti işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri veya müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna saldıran düşmanı defetmek için yapılan muhârebe yâhut mal, can, söz, neşriyat ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek.
cihan-efruz
Cihanı, dünyayı aydınlatan.
(Farsça)
cihan-füruz
Cihanı aydınlatan.
cihanaferin / cihânâferîn / جهان آفرین
Dünyayı yaratan, Tanrı.
(Farsça)
cila-bahş / cilâ-bahş
Parlaklık veren, parlatan.
cilve-i kudret-i fatır / cilve-i kudret-i fâtır
Benzersiz şeyler yaratan Allah'ın kudretinin cilvesi, yansıması.
cilve-i rahmet-i alem / cilve-i rahmet-i âlem
Cenâb-ı Allah'ın bütün âlemleri kuşatan rahmetinin yansıması.
cilve-i rahmet-i rahmaniye / cilve-i rahmet-i rahmâniye
Sonsuz şefkat ve merhameti bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın rahmetinin yansıması.
cilve-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin yansıması.
cizye
İslâm devletinde zımmî denilen gayr-i müslim vatandaştan, can ve mal güvenliklerinin korunmasına karşılık seneden seneye alınan vergi. Buna harâc-ur-ruûs (baş vergisi) de denir.
çolpa
Bir ayağı sakat olan.
(Farsça)
Yürürken ilk defa sol ayağını atan.
(Farsça)
Mc: Beceriksiz. Eli yakışıksız.
(Farsça)
cübcübiyye
İşkembe yemeği. (Onu pişirip satana işkembeci mânâsına "cübcübî" derler.)
cuham
İnsanı zayıflatan ve gözleri irinleten bir hastalık.
cünban / cünbân
"kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan, hareket eden" mânâlarına gelir ve sıfatlar yapar. Dünbâle-cünbân : Kuyruk sallayan.
(Farsça)
da-üs-sıla / dâ-üs-sılâ
Sıla hasreti. Vatan hasreti. Kavuşma hasreti.
dahi
Eşine ender rastlanır, hârikulâde zekâ, fatanet ve hikmet sâhibi.
dair
Devreden. Dolaşan. Dönen. Bir şeyin etrafını kuşatan.
Belli bir şey hakkında olan. Alâkalı, müteallik.
daire-i ihata / dâire-i ihata
Her şeyi içine alan, kapsayıp kuşatan daire, alan.
daire-i vataniye
Vatan dairesi.
dalif
(Çoğulu: Düllef) Nişandan öteye düşen ok.
Ağır yük getirip adımlarını birbirine yakın atan adam.
dari / darî
Ot ve yem satan kişi.
Evinden çıkmayan kimse.
dasitan / dâsitân
(Dâstân) Destan, sergüzeşt. Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya nazım halinde yazı.
(Farsça)
Şöhret.
(Farsça)
daussıla / dâussılâ
Vatan hasreti.
daüssıla / dâüssıla
Vatan özlemi.
dedikodu
Bir müslümanın veya zımmînin (İslâm devletinin idâresi altında bulunan müslüman olmayan vatandaşın) ayıbını, onu kötülemek için arkasından söylemek.
dehs
İçine ayak batan yumuşak yer.
delil-i sani / delil-i sâni
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah'ın delili.
dellal-ı saltanat-ı rububiyet / dellâl-ı saltanat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye saltanatının ilancısı.
derece-i rububiyette
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi derecesinde.
desse
Toprak içinde gömülüp yatan bir nevi yılan.
dest-diraz
El uzatan, zulmeden.
(Farsça)
Sarkıntılık etme, el uzatma.
(Farsça)
dil-duz
Kalbe batan, gönül delen.
(Farsça)
dil-firib
Gönlü aldatan, câzibeli.
(Farsça)
dilefruz / dilefrûz / دل افروز
Gönül aydınlatan, sevgili.
(Farsça)
dilfirib / dilfirîb / دل فریب
Gönül aldatan, sevgili.
(Farsça)
dilteşne / دل تشنه
Can atan.
(Farsça)
dıraz-dest
El uzatan. El uzunluğu.
(Farsça)
dominyon
ing. Büyük Britanya İmparatorluğu'nun, anavatanla aynı hakları olan deniz aşırı parçalarından beherine verilen isim.
ebbar
İğneci. İğne yapan veya satan kimse.
ebluk
Münafık, iki yüzlü adam.
(Farsça)
Şarlatan.
(Farsça)
ebna-yı vatan / ebnâ-yı vatan
Vatan evlâtları.
Vatan evlatları.
ebu leheb
(Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı
eczacı
İlaç yapan ve satan kimse.
eczahane-i rahmet-i alem / eczahane-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir neticesi olarak bütün mânevî hastalıkları tedavi edecek ilâçların bulunduğu eczahane.
ef'al-i umumiye-i muhita / ef'âl-i umumiye-i muhîta
Herşeyi kuşatan genel fiiller, işler.
efgen
(Figen) Düşüren, yere atan, yıkan, yere atıcı, düşürücü, yıkıcı.
(Farsça)
efrad-ı millet
Milletin fertleri, vatandaşlar.
efsane-guy
Masal söyleyen, efsane anlatan.
ehl-i gayret ve hamiyet
Din, aile, millet, vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayretinde olanlar.
ehl-i zimmet
Cizye (vergi) vermek şartıyla İslâm devleti içerisinde yaşayan gayr-i müslim vatandaş. Zımmî.
elektrik-i muzi / elektrik-i muzî
Parlak ışık veren, aydınlatan lamba.
elektrik-i nevvare
Aydınlatan elektrik.
elhamdü lillahi ala rahmaniyyetihi ve ala hakimiyyetihi / elhamdü lillâhi alâ rahmâniyyetihî ve alâ hakîmiyyetihî
Hamd ve şükür sonsuz merhamet sahibi ve herşeyi hikmetle, bir gaye ve maksatla yaratan Allah'a aittir.
elhannas
Sinsice aldatan şeytan.
emr-i halık / emr-i hâlık
Herşeyi yaratan Allah'ın emri.
endaz
Atan, atmış, atıcı mânasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dehşet-endaz : Dehşet verici, korkutucu.
(Farsça)
"Atan, atıcı" mânâsında son ek.
envar-ı islamiye / envâr-ı islâmiye
İslâmiyetin insanlığı aydınlatan nurları.
er-rahim / er-rahîm
Şefkati ve merhameti herşeyi kuşatan Allah.
errezzak
Bütün rızıkları ve faydalanacak şeyleri yaratan ve ihsan eden Allah (C.C.)
eser-i rahmet-i ilahiye / eser-i rahmet-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmetinin eseri.
esma-i fatır / esmâ-i fâtır
Herşeyi yoktan ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah'ın isimleri.
evlad-ı vatan / evlâd-ı vatan
Vatan evlâdı.
Vatan çocukları.
evtan
(Tekili: Vatan) Vatanlar, insanın doğup büyüdüğü ve sevdiği memleketler, hatta uğrunda can verilen topraklar.
fa'al-i hallak / fa'âl-i hallâk
Herşeyi devamlı olarak yaratan, dilediğini dilediği gibi yapan Allah.
fahl
İleri gelen. Üstün. Hatırı sayılır adam.
Erkek. (hayvan)
Aygır.
Beyitler, hadis-i şerifler, rivâyetler anlatan kimse.
fakihiyy
Yemiş satan kimse.
falık / fâlık
Çatlatan. Açan. Büyümesi için tohumu açan, yaratan. (Allah C.C.)
Büyümesi için tohumu çatlatan Allah.
famiyy
Yemiş satıcı, meyve satan kimse.
fatiha / fâtiha
Bir şeyin başlangıcı, ibtidası.
Mübaşeret. Başlamak.
Karar vermek.
Bir duânın sonunda veya duâya başlarken Fâtiha Suresini okumayı hatırlatan ifade.
Kur'an-ı Kerim'in birinci suresi.
fatır / fâtır
Yaratan, yaratıcı.
Benzeri bulunmayan şeyi harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
Benzeri bulunmayan şeyi yaratan. Hârika üstün san'atiyle yaratan. Halkedici Allah (C.C.)
Benzeri bulunmayan eserleri yaratan Allah.
fatır-ı akdes / fâtır-ı akdes
Varlıkları hiç yoktan benzersiz olarak yaratan ve bütün noksanlıklardan yüce olan Allah.
fatır-ı alim / fâtır-ı alîm
Herşeyi bilen ve harika üstün san'atıyla yaratan, sonsuz ilim sahibi Allah.
fatır-ı bimisal / fâtır-ı bîmisal
Benzersiz şeyleri hârika ve üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı hakim / fâtır-ı hâkîm
Her şeyi hikmetle ve benzersiz olarak yaratan Allah.
fatır-ı hakim-i zülcelal / fâtır-ı hakîm-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde benzersiz yaratan Allah.
fatır-ı hakim-i zülcemal / fâtır-ı hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim / fâtır-ı kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim-i zülcemal / fâtır-ı kerîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik, lütuf ve cömertlik sahibi ve herşeyi hârika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı rahim / fâtır-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan ve benzersiz şeyleri üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı rahman / fâtır-ı rahmân
Rahmet ve şefkati sınırsız olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah.
fatır-ı zülcelal / fâtır-ı zülcelâl
Sonsuz haşmet sahibi olan ve herşeyi benzersiz üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı zülcemal / fâtır-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi benzersiz yaratan Allah.
fatır-üs semavat / fâtır-üs semâvât
Gökleri yaratan, Allah.
faziletfüruş
Kendini faziletli göstermeğe çalışan. Fazilet satan.
(Farsça)
felah-ı vatan / felâh-ı vatan
Vatanın kurtuluşu. Vatanın selâmeti.
Tar: 10 Şubat 1920'de İstanbul Mebuslar Meclisi'nde teşekkül etmiş olan bir grup.
fenn-i menafi-ül a'za
Bedendeki âzâların, uzuvların faydalarını anlatan ilim.
fetanet
(Bak: Fatânet)
feyyaz-ı rahmani / feyyaz-ı rahmânî
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın feyiz, bereket ve ihsanı.
feyz-i rahman / feyz-i rahmân
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın lûtfu, ihsanı.
fi'l-i hikaye / fi'l-i hikâye
Gr: Geçmiş zamanda olmuş fakat konuşan kimsenin görmüş olduğu bir işi anlatan fiil. Meselâ: Okumuş idi, yazmış idi, vurdu gibi.
fiil-i rububiyet
Cenab-ı Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan terbiye ve idare edicilik fiili.
fikr-i vatan
Vatan düşüncesi, vatan fikri.
fıkra-han / fıkra-hân
Hikâye söyliyen, fıkra anlatan.
(Farsça)
firib
Aldatıcı, aldatan, kandıran manasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-firib : Gönül aldatan. Nazar-firib : Göz aldatan.
(Farsça)
fıtnat
Cibillî ve fıtrî ve âni anlamak ve idrak etmek.
Hikmet.
Zekâvet, basiret, tedbir, fatânet, zeyreklik. Fıtnet diye de okunur. (Zıddı: Gabâvet'tir.)
fiyat
Değer, kıymet. Bir malın piyasa değeri. Satan ile alan arasında uyuşulan, anlaşılan kıymet.
füruş
Satan. Satıcı.
(Farsça)
"Satan, taslayan" mânâsında son ek.
füruz
Parlatan. Nurlandıran.
(Farsça)
gaiza
Yere batan sular, eksilen su.
Bir malın değerinin eksilmesi, azalması.
galle-füruş
Zahireci, zahire ve hububat satan.
(Farsça)
garib
(A, uzun okunur) Batan. Gurub eden.
İki omuz arası.
Devenin hörgücüyle boynu arası.
Batan.
gark olan
Batan.
garr
Beyhude ve bâtıl şey.
Gafil adam.
Aldatan.
Kuyu kazan.
garur / garûr
Aldatan, aldatıcı.
gavta-har
Dalan, batan.
(Farsça)
gayret-i vataniye
Vatan için yapılan gayretler.
gaza / gazâ
İnsanların İslâmiyet'i işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri yâhut müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna tecâvüz eden düşmanı kovmaları için yapılan muhârebe.
Din vatan ve millet gibi mukaddes değerler uğruna yapılan cihat ve mücadele.
gaza ordusu / gazâ ordusu
Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanı korumak için düşmanla savaşan müslüman askerler.
gazi / gâzi
Allahü teâlânın dînini yaymak, din, nâmus ve vatanına saldıran düşmanı kovmak için savaştıktan sonra geri dönen müslüman.
gendümnüma
Yüze gülüp aldatan. Hilekâr.
(Farsça)
girye-feza
Çok ağlatan, ağlamayı artıran.
(Farsça)
giti-füruz / gîtî-fürûz
Dünyayı aydınlatan.
güher-füruş
Mücevher satan.
(Farsça)
gurbet
Gariplik, yabancılık.
Yabancı memleket, yabancı diyar, vatan dışı, yâdel.
gurbet diyarı
Asıl vatanın dışındaki yerler.
gurub eden
Batan.
habbal
(Habl. dan) Urgan ve ip satan kimse.
habbaz
(Hubz. dan) Ekmekçi. Ekmek yapan veya satan kimse.
habis
Hapseden. Tutan. Hapishâneye atan.
hadise-i umumiye
Geneli ilgilendiren ve her tarafı kuşatan olay.
haffaf
Ayakkabı, terlik vb. gibi şeyler yapan ve satan. Kavaf.
hafiz-i alim / hafîz-i alîm
Herşeyi koruyup saklayan, ilmi herşeyi kuşatan sonsuz ilim sahibi Allah.
hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.
hak teala / hak teâlâ
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan yüce Allah.
hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri
Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.
hak-i vatan / hâk-i vatan
Vatan toprağı.
hakem
Her şey hakkında küllî ve genel hükmü veren ve her şeyi küllî hükme göre adalet ve denge ile yaratan Allah.
haki / hakî
Anlatan. Hikâye eden.
hakikat-i muhita
Herşeyi kuşatan gerçek.
hakim-i bimisal / hâkim-i bîmisâl
Hikmet sahibi; herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve yerli yerinde yaratan ve eşi, benzeri olmayan Allah.
hakim-i hakem-i hakim-i zülcelali ve'l-cemal / hâkim-i hakem-i hakîm-i zülcelâli ve'l-cemâl
Herşeyin hâkimi, her varlığın küllî hükmünü veren, her şeyi hikmetle ve yerli yerinde yaratan, sonsuz büyüklük ve güzellik sahibi.
hakim-i kerim / hakîm-i kerîm
Herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah.
hakim-i mutlak / hâkim-i mutlak
Herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah.
hakim-i zülcemal / hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi hikmetle yaratan Allah.
halebe
(Tekili: Hâlib) Kandıranlar, aldatanlar, hile yapanlar.
halib
Sütçü, süt satan kimse.
Sidik borusu.
halık / hâlık / خالق
Yoktan yaratan. Yaratıcı. Allah (C.C.)
Yaratıcı, herşeyi yaratan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi taktîr ve tâyin eden, yaratan.
Yaratan, yaratıcı. (Allah'ın isimlerinden)
Yaratan, Tanrı.
(Arapça)
halik / hâlik / خالق
Tanrı.
(Arapça)
Yaratan.
(Arapça)
halık-ı adl u hakim / hâlık-ı adl u hakîm
Herşeyi adaletle ve hikmetle yaratan Allah.
halık-ı arz ve semavat / hâlık-ı arz ve semâvât
Gökleri ve yeri yaratan Allah.
halık-ı azam / hâlık-ı âzam
Her şeyi yaratan yüce Allah.
halık-ı ferd / hâlık-ı ferd
Bir ve benzersiz olan, herşeyi yaratan Allah.
halık-ı hakim / hâlık-ı hakîm
Her şeyi hikmetle yaratan Allah.
halık-ı hakim-i alim / hâlık-ı hakîm-i alîm
Her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve yarattığı herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah.
halık-ı hakim-i rahim / hâlık-ı hakîm-i rahîm
Her şeyin yaratıcısı olan, her şeyi hikmetle yaratan ve herbir şeye özel rahmet ve merhamet tecellîsi olan Allah.
halık-ı hayat / hâlık-ı hayat
Hayatı yoktan yaratan Allah.
halık-ı hayır / hâlık-ı hayır
İyilik yaratanı.
halık-ı kadim-i kadir / hâlık-ı kadîm-i kadîr
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan, varlığının başlangıcı olmayan, her şeyi yaratan Allah.
halık-ı kainat / hâlık-ı kâinat
Evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah.
halık-ı kerim / hâlık-ı kerîm
İkramı bol ve her şeyi yaratan Allah.
halık-ı kerim ve rahim / hâlık-ı kerîm ve rahîm
Sonsuz cömertlik ve merhamet sahibi ve her şeyi yaratan Allah.
halık-ı küll / hâlık-ı küll
Herşeyi yaratan Allah.
halık-ı lemyezel / hâlık-ı lemyezel
Ezelî, ebedî olan ve her şeyi yaratan Allah.
halık-ı mevt ve hayat / hâlık-ı mevt ve hayat
Hayatı ve ölümü yaratan Allah.
halık-ı rahim / hâlık-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan, her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren ve herşeyi yaratan Allah.
halik-ı rahim / hâlik-ı rahîm
Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi ve herşeyi yaratan Allah.
halık-ı rahim ve hakim / hâlık-ı rahîm ve hakîm
Sonsuz merhamet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yaratan Allah.
halık-ı semavat / hâlık-ı semâvat
Gökleri yaratan Allah.
halık-ı şer / hâlık-ı şer
Kötülük yaratanı.
halık-ı teala / hâlık-ı teâlâ
Herşeyi yaratan, yüce yaratıcı Allah.
halık-ı zülcelal / hâlık-ı zülcelâl
Sonsuz büyüklük, haşmet sahibi olan ve herşeyi yaratan Allah.
halık-ı zülkemal / hâlık-ı zülkemâl
Sonsuz mükemmellik sahibi olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah.
halıki / hâlıkî
Her şeyi yaratan Allah'ım.
halk eden
Yaratan.
hallac
Pamuk atan. Pamuğu didik didik eden.
hallak / hallâk
Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (C.C.)
Çokça ve sürekli olarak yaratan Allah.
Yaratan, her şeyi yoktan vâr eden Allahü teâlâ.
Yaratan.
hallak-ı alim / hallâk-ı alîm
Küçük büyük, gizli açık, geçmiş ve gelecek her şeyi hakkıyla bilen ve kâinatta her şeyi yaratan Allah.
hallak-ı azim / hallâk-ı azîm
Çoklukla ve sürekli olarak yaratan büyük, yüce Allah.
hallak-ı baki / hallâk-ı bâkî
Hiçbir zaman yok olmayan, varlığı kalıcı ve devamlı olan, her şeyi sürekli olarak çokça yaratan Allah.
hallak-ı hakim / hallâk-ı hakîm
Herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Yaratıcı.
hallak-ı kainat / hallâk-ı kâinat
Kâinatı ve içindeki herşeyi yaratan Allah.
hallak-ı kerim / hallâk-ı kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan; çokça ve sürekli olarak yaratan Allah.
hallak-ı lemyezel / hallâk-ı lemyezel
Varlığı asla son bulmayan ve herşeyi sürekli olarak çokça yaratan Allah.
hallakıyet-i külliye / hallâkıyet-i külliye
Herşeyi kuşatan yaratıcılık.
hamiyet
Din ve vatan gibi kutsal değerleri ve kendi yakınlarını koruma duygusu ve gayreti.
hamiyet-füruş
Kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden.
hamiyet-i milliye ve vataniye
Millet ve vatan için gösterilen fedakârlık, gayret.
hamiyetçilik
Din gibi mukaddes değerleri ve kendi vatan, aile ve yakınlarını koruma duygusu ve gayreti içinde oluş.
hamiyetperver / حَمِيَتْپَرْوَرْ
Vatan ve milleti için gayret gösteren.
hamiyyet
Din gibi mukaddes değerleri ve aile ve vatanı koruma duygusu ve gayreti.
hammar
(Hamr. den) Şarap yapan veya satan kimse. Meyhaneci, şarapcı.
Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz.
harac
Güçlük, sıkıntı, eziyet.
Bir farzı yapma veya haramdan sakınma esnâsında karşılaşılan güçlük.
Müslüman olmayan vatandaşlardan seneden seneye alınan toprak vergisi.
Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi. Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi. Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi. Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi. Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi.
harbüze-füruş
Karpuz kavun satan adam.
(Farsça)
harf-endaz
Söz atan; dokunaklı, haysiyete ilişen söz söyleyen.
haric-i vatan / hâric-i vatan
Vatanın harici.
haris-i vatan / hâris-i vatan
Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi.
hasim / hâsim
Kat'eden, hasmeden, kesip atan.
haşşab
Ağaçtan anlayan.
Ağaç satan.
hasub
Kirişini atan yay.
hata-yı mahz / hatâ-yı mahz
Hatanın ta kendisi.
hatia / hatîa
Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri.
hatib-i fasih / hatib-i fasîh
Meseleleri çok net ifadelerle muhataplarına veciz şekilde anlatan hatip.
hattab
Oduncu. Odun satan.
hatve-endaz / hatve-endâz
Adım atan.
(Farsça)
Adım atan.
havi
İçine alan, ihtiva eden, kaplayan. Câmi'.
Biriktirici.
Kuşatan.
havvas
Hurma yaprağı satan kişi.
Hurma yaprağından zenbil yapıp satan kişi.
hayali / hayalî / خيالى
Hayale âit. Hayale mensub ve müteallik.
Hayal, yahut halk dili ile "Karagöz" oynatanlar.
Hayalî, hayal ürünü.
(Arapça)
Karagöz oynatan.
(Arapça)
hayat-engiz
Yaşamaya zorlayan, yaşatan.
(Farsça)
hazer ve ibaha / hazer ve ibâha
Yasaklar ve mübahlar. Fıkıh kitablarında dînen yasaklanan ve izin verilen şeyleri anlatan bölüm. Bâzı fıkıh kitaplarında bu bölüm kerâhiyye ve istihsân adıyla anılır.
hazim
Sür'atle kesen.
Çok çabuk yeyip bitiren.
Düşmanı hezimete uğratan.
hazret-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.
hazzaf
Çanak çömlek yapan veya satan.
helvayi / helvayî
Helva satan. Helvacı.
hengame-gir / hengâme-gir
Meddah, oyuncu. Hikâye söyleyici, hokkabaz.
(Farsça)
Diş macunu, leke tozu gibi şeyler satan çığırtkanlar.
(Farsça)
Kavgacı, gürültücü.
(Farsça)
hicran-meal
Hicran bildiren, hicran anlatan.
hidayet-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın doğru yola iletmesi.
hikaye-perdaz / hikâye-perdâz
Hikâye anlatan, hikâye ve roman söyleyen.
(Farsça)
hikmet-füruş
Hikmet bildiğini iddia eden, hikmet satan.
(Farsça)
hikmet-i amme / hikmet-i âmme
Herşeyi kuşatan hikmet.
hilye-i seadet / hilye-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem görünüşü veya O'nun görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını anlatan yazılar. Süslü levhalar üzerine yazılan bu yazılara Hilye-i şerîf de denir.
hilye-i şerif
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) mübarek vasıflarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazı.
hınai / hınaî
Kına satan, kınacı.
hıyanet-i vatan
Vatan hainliği. Vatana hıyanet etme.
hıyanet-i vataniye
Vatan hainliği.
hizmet-i islamiye ve vataniye / hizmet-i islâmiye ve vataniye
Din ve vatana ait hizmet.
hizmet-i milliye ve vataniye
Millete ve vatana hizmet.
hizmet-i vataniye / خدمت وطنيه
Vatan hizmeti.
Askerlik.
Vatan hizmeti, vatan borcu.
hizmet-i vataniye ve milliye
Millet ve vatan için yapılan hizmet.
hubb-u vatan
Vatan sevgisi.
hubb-ul vatan
Vatan sevgisi.
hubbü'l-vatan mine'l-iman / hubbü'l-vatan mine'l-îmân / حب الوطن من الایمان
Vatan sevgisi imandan gelir.
(Arapça)
hüccet-i rahmet-i alem / hüccet-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmeti gösteren kesin ve güçlü delil.
hurdefuruş
Ufak tefek şeyler satan kimse.
(Farsça)
huruf-u heca / huruf-u hecâ
Alfabe sırasına göre dizili harfler.
Kelimelerdeki harflere ayrıca ses katan elif, vav, he, yâ harfleri.
hutbe
İlâhi emir ve nehiyleri cemaate beyan ve ihtar etmek. Cuma veya bayram namazlarında müslümanlara hatibin İlâhi ve şer'i emirleri hatırlatan sözleri. (Hatib, bu hutbeyi söylemeye Halife veya İslâm Devlet Reisinden vazife ve salâhiyet almıştır.)
hüve'z-zahir / hüve'z-zâhir
O Zâhirdir; her şeyin dış yüzlerini çeşitli cihaz ve ürünlerle donatıp ve ince nakışlarla süsleyerek mükemmel ve güzel yaratan ve her şeyde varlık ve birliğinin işaretleri açıkça görünen, Allah'tır.
hz. hak
Her şeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.
ibare
Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Parağraf.
İbretli ders veren söz.
ibda-ı semavat ve arz eden / ibdâ-ı semavat ve arz eden
Gökleri ve yeri eşsiz, benzersiz ve mükemmel yaratan.
ibri / ibrî
(İbriyye) İğne yapan veya satan kimse.
İğne veya ibresi olan.
icad eden
Yaratan, var eden.
icazkar / îcazkâr
Îcazlı, az sözle çok mânâlar anlatan, veciz.
icraat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlıkları kuşatan idare ve terbiyesinin ve egemenliğinin sonucu olan faaliyetler.
iğfal eden
Gaflete düşürerek kandıran, aldatan.
ihsanat-ı külliye-i ilahiye / ihsânât-ı külliye-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan bağış ve iyilikleri.
ihtar eden
Hatırlatan.
ihtiyar-ı amm / ihtiyar-ı âmm
Allah'ın herşeyi kuşatan iradesi, seçme ve tercih gücü.
ihvan-ı vatan / ihvân-ı vatan
Vatan kardeşleri.
ilahi kudret / ilâhî kudret
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı.
ilan-ı sani / ilân-ı sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ı ilân.
ilm-i ezeli / ilm-i ezelî
Allah'ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i hal / ilm-i hâl
Her müslümanın îmân, ibâdet ve ahlâk ile ilgili bilmesi gereken şeyler veya bu bilgileri anlatan kitap.
ilm-i ilahi / ilm-i ilâhî
Allah'ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmi.
ilm-i ilahiye / ilm-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmi.
ilm-i külli / ilm-i küllî
Cenab-ı Hakkın her şeyi kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i muhit-i ezeli / ilm-i muhit-i ezelî
Allah'ın, geçmiş ve gelecek bütün zamanları ve herşeyi kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i muhit-i ilahi / ilm-i muhit-i ilâhî
Allah'ın herşeyi kuşatan ilmi.
ilm-i muhit-i ilahiye / ilm-i muhit-i ilâhîye
Allah'ın herşeyi kuşatan ve kapsayan ilmi.
ilm-i usul-i hadis / ilm-i usûl-i hadîs
Hadîs-i şerîflerin çeşitlerini anlatan ilim.
ilmihal / ilmihâl
İman esaslarıyla, namaz, abdest gibi amel ile ilgili meseleleri halkın seviyesinde anlatan kitap.
inayet-i bari / inâyet-i bâri
Varlıklardaki organ ve donanımı gayelere uygun yaratan Allah'ın ihsanı, yardımı.
inayet-i hak / inâyet-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.
inayet-i rahmaniye / inayet-i rahmâniye
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın özel yardımı.
inşaallahü'r-rahman / inşaallahü'r-rahmân
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah dilerse.
irade-i külliye-i ilahiye / irade-i külliye-i ilâhiye
Allah'ın her şeyi kuşatan iradesi.
irade-i şamile / irade-i şâmile
Herşeyi kuşatan irade.
isbat-ı sani-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet / isbat-ı sâni-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet
Herşeyi en mükemmel san'atla yaratan Allah'ın birliğinin, peygamberliğin, âhiret ve Mahkeme-i Kübrânın, adalet ve kulluğun ispatı.
islama şamil / islâma şâmil
Müslümanları içine alan, onları kuşatan.
ism-i bedi' ve hakim / ism-i bedî' ve hakîm
Allah'ın örneksiz olarak, eşsiz bir şekilde yaratan, ismi ile her işini hikmetle yapan mânâsındaki ismi.
ism-i hakim / ism-i hakîm
Her şeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan mânâsında Allah'ın Hakîm ismi.
ism-i nur
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamına gelen Allah'ın Nur ismi.
istidlal / istidlâl
Delîl getirme. Akıl ile, düşünerek, inceleyerek eseri (yapılan işi) görerek yapanı; yaratılmışları görerek yaratanı anlamak.
istimbot
ing. Küçük vapur, çatana.
istitan
Vatan edinme, bir yerde yerleşme, yurt edinme.
iştiyak-ı vatan
Vatan özlemi.
itan
Vatan sayma, yurt kabul etme.
ittihad-ı münevver-i islam / ittihad-ı münevver-i islâm
İslâmın nurlu birliği; tüm dünyayı aydınlatan İslâm birliği.
ittitan
Bir memlekette veya bir şehirde yerleşme. Vatan edinme.
iz'an-rüba
Anlayışı şaşırtan. Aklı oynatan. Çok hayret ve taaccüb veren. Aklı alan.
(Farsça)
izn-i bari / izn-i bâri
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah'ın izni.
izn-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın izni.
izn-i rabbani / izn-i rabbânî
Her bir varlığı yaratan ve her türlü ihtiyacını karşılayan Allah'ın izni.
kademran
Adım atan, ilerliyen.
(Farsça)
kadir-endaz
İyi ok atan ve attığı her oku hedefe isâbet ettiren kimse.
(Farsça)
kadir-i hakim / kadîr-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan sonsuz kudret sahibi Allah.
kadir-i mutlak / kadîr-i mutlak
Kudreti herşeyi kuşatan, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah.
kadir-i rahim / kadîr-i rahîm
Gücü herşeye yeten, rahmeti herşeyi kuşatan Allah.
kadir-i zülcelal / kadîr-i zülcelâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
kadir-i zülcemal / kadîr-i zülcemâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah.
kadir-i zülkemal / kadîr-i zülkemâl
Kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah.
kahkahazen
Kahkaha atan, fazlaca yüksek sesle gülen.
(Farsça)
kail
Söyleyen. Anlatan. Nakleden. Söz sahibi. İnanmış.
Boyun eğmiş. Rıza göstermiş, razı olmuş.
kainat seması / kâinat seması
Kâinatın ve bütün varlıkların üzerinde duran gökyüzü; burada bütün varlıklar âlemi dünyaya, onu kuşatan gökyüzü ise yücelerde bulunan manevî âlemlere benzetilmiştir.
kainat-efruz / kâinat-efruz
Kâinatı süsleyen, cihanı donatan.
(Farsça)
kainatın sanii / kâinatın sânii
Kâinatı, evreni ve içindeki herşeyi sanatla yaratan Allah.
kali'
(Kal. dan) Kökten söküp atan. Kökünden çıkaran.
kalp
t. Hileli. Sahte. Taklit.
Yalandan cesaret satan korkak adam.
Yalancı. Kendisine güvenilmez olan.
kamer-i münir / kamer-i münîr
Nurlandıran ve aydınlatan ay.
kanun-u ilm-i muhit
Allah'ın herşeyi kuşatan ilminin kanunu.
karine-i münevvire
Işıklandıran, aydınlatan ipucu.
kasaid-i vataniye / kasâid-i vataniye
Vatan kasideleri, marşlar.
kasıd
Sonsuz ilim, irade ve ihtiyarıyla her şeyi bir gaye için yaratan Allah.
kaside-i emali / kasîde-i emâlî
Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdını anlatan ve altmış yedi beytten meydana gelen meşhûr kasîde. Kasîdenin asıl adı Bed-ül-Emâlî olup, yazarı Ali Ûşî'dir.
kast ve irade
Yönelme ve isteme; burada herşeyi kuşatan, Allah'ın küllî iradesi kastediliyor.
katib-i zülkemal / kâtib-i zülkemâl
Bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel ve kusursuz bir şekilde yaratan Allah.
kattan
Pamuk satan.
kavaf
Kundura ve terlik gibi ayakkabıları hazır olarak satan.
kazzaz
İpekçi. İpek yapan veya satan kimse.
kebuter-baz / kebuter-bâz
Güvercin besleyen, yetiştiren, satan kimse.
(Farsça)
kelam / kelâm
Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Cenâb-ı Hakk'ın, âlet, harf ve sese ihtiyaçtan münezzeh (uzak) olarak söylemesi.
Îmân ve îtikâd bilgilerini delîlleri ile anlatan ilim.
Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde.
Allah'a mahsus bir sıfat.
Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir.
Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (C.C.) varlığı, birliği, İ
kelam-ı lafzi / kelâm-ı lafzî
Kelâm-ı nefsîyi anlatan ve insanın kulağına gelen ve söyleyenin ağzından çıkan harfler topluluğu.
kemal-i rububiyet / kemâl-i rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyet, yaratıcılık ve terbiyesinin mükemmelliği.
kemi'
Bir yerde ve bir döşekte beraber yatan kişi.
Düz yer.
kıl-ı zulmettar
Büyük bir hakikatin önünü kapatan bir kıl.
kinai / kinâî
Maksadı, kapalı bir şekilde ve dolaylı olarak anlatan söz biçimi.
kinaiyat / kinâiyat
Bir şeyi temsille ve dolaylı olarak anlatan sözler.
kinaye / kinâye
Dolayısı ile dokunaklı söz. Maksadı dolayısı ile anlatan söz. Üstü örtülü dokunaklı söz. Açıktan olmayıp hakiki mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak.
Mânâyı dolayısıyla anlatan söz, üstü örtülü dokunaklı söz.
kıssagu / kıssagû
Hikâye ve kıssa anlatan.
(Farsça)
kıssagüzar / kıssagüzâr
Hikâye anlatan kimse, masal söyliyen kişi.
(Farsça)
kıssahan / kıssahân
Hikâye söyliyen, kıssa ve masal anlatan.
(Farsça)
kitab-ı rabbani / kitab-ı rabbânî
Allah'ın bu âlemde hakimiyetini ve Rablığını bir kitap gibi anlatan eseri, kâinat.
kitab-ı rahmani / kitab-ı rahmânî
Allah'ın sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olduğunu anlatan kitap.
kızıl alev
İnsanlığı inkarcılığa yönelterek dünyada da, âhirette de ateşe atan dinsizlik rejimi.
kubbiti / kubbitî
Beyaz helva satan kimse.
kuddus / kuddûs
"Temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim.
kudret
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı.
kudret eli
Güç ve iktidarı bütün varlığı kuşatan Allah'ın yardımı.
kudret-i halık / kudret-i hâlık
Herşeyi yaratan Allah'ın kudreti.
kudret-i muhita / kudret-i muhîta
Herşeyi kuşatan sınırsız güç ve iktidar.
kudret-i sani / kudret-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan; güç, kuvvet, iktidar sahibi Allah.
kuftehar
Köfte yiyen.
(Farsça)
Geveze, çenesi düşük.
(Farsça)
Şarlatan. Kendini beğenmiş.
(Farsça)
Çapkın.
(Farsça)
kuhkub
Dağ vurucu. Dağı yerinden oynatan.
(Farsça)
Kuvvetli at veya katır.
(Farsça)
Kale veya sur döven top.
(Farsça)
külli irade / küllî irâde / كُلّ۪ي اِرَادَه
Allahın her şeyi kuşatan irâdesi.
külliyat-ı şuun / külliyât-ı şuûn
Allah'ın herşeyi kuşatan işleri ve icraatları.
küraıyy
Paça satan.
kürsi / kürsî
Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam.
Arş-ı a'lâ'nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kütüb-ü imaniye ve islamiye / kütüb-ü imaniye ve islâmiye
İman hakikatlerini ve İslâmın temel özelliklerini anlatan kitaplar.
kütüb-ü siyer ve ehadis / kütüb-ü siyer ve ehâdis
Hadis ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatını anlatan İslâm tarihi kitapları.
lebcünban
Dudak oynatan. Söz söyliyen, konuşan.
(Farsça)
lekedzen
Tepme veya çifte vuran. Çifte atan.
(Farsça)
lenger-endaz
Lenger atan, demir atan. Demir atmış olan gemi.
(Farsça)
Demir atan, demir atmış, iyice yerleşmiş.
lengerendaz / lengerendâz
Demir atan gemi.
leşker-i gaza / leşker-i gazâ
Gazâ ordusu, savaşan askerler. Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanlarını korumak için düşmanla savaşan müslümanlar.
lıks
Boğazına düşkün, obur.
Lokma sezdiği yere can atan kimse.
lisan-ı beliğane / lisân-ı beliğâne
Belâgatli dil, maksadı muhatabın hâline tam bir uygunluk içinde anlatan dil.
lu'betbaz / lu'betbâz
Hayâl oyunu veya kukla oynatan. Oyuncu.
(Farsça)
lutf-u hak / lûtf-u hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın ihsanı, yardımı.
lütuf ve inayet-i bari / lütuf ve inâyet-i bâri
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın lütuf ve yardımı.
ma'lumatfüruş
Mâlumat ve bilgi satan. Bilgiçlik taslıyan.
(Farsça)
ma'na-yı harfi / ma'na-yı harfî
Kendisini değil de başkasını veya sahibini, ustasını, kâtibini anlatan, bildiren, tarif eden mânâ.
maani-i rububiyet / maânî-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin ifadeleri.
magrur
(Mağrur) Gururlu. Boş bir şeye güvenen. Fâni ve faydasız şeylere güvenip kendini aldatan. Mütekebbir. Kibirli kimse. Müteazzım.
mahifüruş
Balık satan. Balıkçı.
(Farsça)
mahluk / mahlûk
Yaratılmış; yoktan vâr edilmiş. Rabbimiz cism değildir, zamânı, mekânı yok. Maddeye hulûl eylemez, böyle olmalı îmân. Mahlûka muhtaç değildir, ortağı benzeri yok, Her şeyi O'dur yaratan hem de varlıkta tutan.
makes-i rahmet-i alem / mâkes-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin aynası.
mansub
Atanan.
marifet-i sani / mârifet-i sâni
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah'ı tanıma ve bilme.
maskat-ı re's
Doğum yeri. Vatan. Bir kimsenin doğduğu yer.
mavtın
(Çoğulu: Mevâtın) (Vatan. dan) Vatan. Yurt edinilen ve yerleşip oturulan yer.
mazhar-ı rahmet-i alem / mazhar-ı rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan ilâhî rahmetin mazharı, aynası.
mazi-i nakli / mazi-i naklî
Yalnız işitilen bir şeyi anlatan fiil sigası. "Nuri gelmiş" gibi.
mazi-i şuhudi / mazi-i şuhudî
Gözle görünen veya görmüş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sigası, kipi. "Nuri geldi" gibi.
mealperver
Mânâlı.
(Farsça)
Mâna anlatan.
(Farsça)
meclis-efruz
Meclisi parlatan. Meclisi aydınlatan.
(Farsça)
meclis-füruz
Meclisi parlatan. Meclisi aydınlatan.
(Farsça)
meclisefruz / meclisefrûz / مجلس افروز
Meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
(Arapça - Farsça)
med
Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek.
medd
Uzatma, çekme; مُسْتَقِيمْ kelimesinde kaf harfini uzatan "ye" harfi, "medd"ir.
medde
Uzatma; çekim harfleri; yazıldığı halde okunmayan, kendisi harekesiz olup, kendinden önceki harfi uzatan elif, vav, ye harfleri.
mektub-u samedani / mektub-u samedânî
Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eser.
melahime / melâhime
Geçmiş ve gelecek devirlere âit haberler, târihî bilgiler ve bunları anlatan kitablar. Harb târihi.
memur-u müşahhas
Görevlendirilmiş, atanmış memur.
menar-ı neyyir
Nur saçan ve çevresini aydınlatan lâmba.
merdud-üş şehadet / merdud-üş şehâdet
Şahitlikleri kabul edilmiyenler.
Fâsık, yani devamlı günah işleyenler, yalan söyleyenler, müslümanları aldatan kimseler merdud-üş şehâdettir.
merhamet-i camia / merhamet-i câmia
Kapsamlı merhamet; her şeyi kuşatan şefkat.
merhamet-i umumiye-i ilahiye / merhamet-i umumiye-i ilâhiye
Allah'ın her şeyi kuşatan rahmeti, merhameti.
mersiye
Birisinin ölümü hakkında yazılan, teessürü anlatan manzume.
mertebe-i rububiyet / mertebe-i rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, terbiye ediciliği, idare etme derecesi.
mesakıl
(Tekili: Mıskal) Cilâlayan veya parlatan âletler.
meşale
Aydınlatan ışık.
mesele-i vataniye
Vatan meselesi.
mevcudat mektubatı
Varlık mektupları; Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eserler.
mevlel-muvalat / mevlel-muvâlât
Bir zımmînin yâni gayr-i müslim (müslüman olmayan vatandaşın) veya harbî yâni vatandaş olmayan pasaportlu bir kâfirin bir müslümanın yardımı ile îmâna gelerek, bu müslümanı velî kabûl edip ona; "Sen benim mevlâmsın (velîmsin), şâyet ben bir cinâyet(suç) işlersem diyetini (borcunu) sen ver, ben ölünc
mevlid
Doğma. Dünyaya gelme.
Doğulan yer veya zaman.
Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın doğumunu anlatan manzum eser, dini manzume.
Dünyâya gelme; doğum yeri ve zamânı. Peygamber efendimizin dünyâya gelişini, mi'râcını ve mübârek hayâtını anlatan eser.
mevlid-i nebevi / mevlid-i nebevî
Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu anlatan manzum eser.
mevlid-i şerif
Süleyman Çelebinin yazdığı, Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu ve hayatını anlatan manzum eser.
mey-füruş
Şarap satan, meyhâneci, şarapçı.
(Farsça)
meydan-ı hamiyet
Din, vatan, millet gibi değerleri savunma alanı, sahası.
meyvefüruş
Meyve satan, yemiş satan. Manav.
(Farsça)
mi'zal
(Çoğulu: Meâzil) Zayıf ahmak adam.
Silâhsız kimse.
Davarını halktan ayırıp uzak yerlerde otlatan kimse.
miksar
Çok konuşan, sözü uzatan, geveze.
Çoğaltan, teksir eden.
milliyetçilik
Aynı vatanda aynı toprakta doğup yetişenlerin din, örf-âdet ve menfeat birliği.
minkar-ı meşkuk
Kırlangıç ve çobanaldatan gibi gagaları kısa ve çok yarık olan kuşlar.
mir'at-ı rahmet-i alem / mir'ât-ı rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin aynası.
misak-ı ezeliye / misâk-ı ezeliye
Ezelde gerçekleşen sözleşme; bütün ruhların kendilerini yaratan Allah'a iman ve emirlerini yerine getireceklerine dair yaptıkları yemin.
misal-i rahmet-i alem / misal-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin misali, örneği.
mıskal
Cilâlayan, parlatan âlet.
İnce. Zarif.
mizah
Şaka, lâtife.
Edb: Bâzı düşünceleri nükte, şaka veya takılmalarla süsleyip anlatan bir yazı çeşidi. Hoş, nükteli söz. (Zıddı ciddiyettir)
mu'cizat-ı ahmediye / mu'cizât-ı ahmediye
Peygamber Efendimizin (a.s.m) gösterdiği mu'cizeleri anlatan, Mektubat'ta yer alan On Dokuzuncu Mektup.
mu'cizat-ı kudret / mu'cizât-ı kudret
Allah'ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarının mu'cizeleri.
mu'cizegu / mu'cizegû / معجزه گو
Mucizeler anlatan.
(Arapça - Farsça)
Mucize gibi söyleyen.
(Arapça - Farsça)
mu'terif
İtiraf eden. Kendi noksan ve kabahatlerini kabul edip anlatan ve söyleyen.
mu'terr
Pek fakir olduğu hâlde dilenmeyip lisân-ı hâl ile durumunu anlatan kimse.
muallim-i hakaik
Gerçekleri anlatan öğretmen.
muattış
(Atş. dan) Susatan, susatıcı.
mübareze-i hamiyet
Din, millet, vatan gibi değerleri korumak için gayretle verilen mücadele.
mücehhiz
(Cihâz. dan) Gerekli cihazları hazırlayan. Techiz eden, donatan.
mücemmil
Güzel yaratan. Güzelleştiren. (Esmâ-i İlâhiyedendir)
Herşeyi en güzel şekilde yaratan Allah.
Güzelleştiren, güzel yaratan, Allah.
mucid / mûcid
İcad eden, yaratan.
İcat eden, yeni bir şey meydana getiren, fikir ve mânâ yaratan.
Yeni bir şey icad eden, meydana getiren, bulan.
Yaratan. Yoktan var eden.
Îcâd eden, yoktan vâr eden, yaratan mânâsına Allahü teâlânın isimlerinden.
mucid-i hakim / mucid-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan, var eden Allah.
mücif / mücîf
İçe işleyen.
Kapıyı kapatan.
müdahil
Dâhil olan. İçeri giren. El atan. Müdahale eden. Karışan.
müdebbir-i hakim / müdebbir-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan ve herşeyi idare eden Allah.
müessis
Kurucu, te'sis edici. Te'sis eden, kuran, temel atan.
Kanun ve usul gibi şeyleri vaz'edip temelleştiren.
müfehhim
Tefhim eden. Anlatan, idrak ettiren.
müfehhimane
Anlatarak. Anlatana yakışır şekilde.
(Farsça)
müfettih-ül ebvab
(Hayır) kapıları(nı) açan. Bütün müşkilleri giderip ferahlatan. (Cenab-ı Hak)
müfid / müfîd
İfâde eden, meramı güzel anlatan.
Mânalı, mânidâr.
Faydalı, faydayı mucib olan.
Mütâlâsından istifade olunan.
mugfil
Aldatan, iğfal eden.
muğfil / مغفل
Aldatan, aldatıcı.
(Arapça)
mugişş
Birisini fenalığa bırakan, aldatan.
mugterib
(Gurub. dan) Batan, gurub eden.
Gurub.
(Gurbet. den) Gurbete giden. Gurbete çıkan.
mugterik
Batan, suda boğulan, garkolan.
muhabbet-i vataniye
Vatan sevgisi.
muhadi'
(Had'. dan) Aldatan, kandıran. Hile eden, oyun yapan.
muhallim
Halim selim eden. Yavaş kılan. (Öfkeli birisini) yumuşatan.
muhammıs
Mısır, kahve gibi şeyleri kavuran veya kavurarak satan kimse.
Tava.
muharrık
Yakan, susatan.
muharrik
(Hark. dan) Tahrik eden, çok yakan.
Çok susatan, çok harâret veren.
Yakıp yıkan.
muhasırin / muhasırîn
(Tekili: Muhâsır) Muhasara edenler, etrafını kuşatanlar.
muhasırun / muhasırûn
(Muhasırîn) Düşmanı etraftan kuşatanlar. Muhasara edenler.
muhassir
(Çoğulu: Muhassirîn) (Hasar. dan) Zarara uğratan. Hasar ve ziyan verdiren.
muhassirin / muhassirîn
(Tekili: Muhassir) Zarar ve ziyan verdirenler. Hasara uğratanlar.
muhayyem
(Hayme. den) Çadırı kurulmuş ordugâh.
Kurulmuş çadır.
Çadırda yatan insan. Kamp yeri.
muhayyerlik
Satan ve satın alanın alış-verişten vaz geçebilme hakkı.
muhdis
Bütün varlıkları yok iken var eden, meydana getiren, yaratan Allah.
muhin
Zayıflatan, hor ve hakir eden. İhanet eden.
muhit / muhît / محيط
Kuşatan, çevre.
İhata eden, kuşatan.
Çevre.
Okyanus.
Allah'ın isimlerinden.
İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren.
Etraf. Çevre.
Büyük deniz. Okyanus.
Mc: Büyük âlim.
Kaplayan, kuşatan.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhâta eden, çeviren, ilmi her şeyi kuşatan.
Çevre.
(Arapça)
Saran, kuşatan.
(Arapça)
muhtekir
İnsan ve hayvan yiyecek maddelerini piyasadan toplayıp pahalanınca satan kimse. Karaborsacılık yapan.
muhteri'
Misli görülmedik bir şey icâd eden. İcâd eden. Yeni bir şey bulan. Yeni bir şey meydana getiren.
Uydurma şeyler ortaya atan. Müfteri.
muhtır
(Hatır. dan) Hatıra getiren, hatırlatan.
mukaddesatçılık
Din, vatan, millet gibi mânevî değerlere sahip çıkmak.
mukaddir
Herşeyi tam bir ölçü ile takdir edip yaratan Allah.
mukallid
Benzemeye veya benzetmeğe çalışan. Taklid eden.
Bir şeyi boynuna takan, asan.
Kuşatan.
mukame
İkamet, oturma.
İkamet yeri, vatan.
Ümmet.
mukamir
Kumarbaz. Kumar oynatan.
mukarrir
(Karar. dan) Yerleştiren. Takrir eden. Sabit kılan.
Tekrar eden. Dersi tekrar ederek anlatan müderris.
mükevvin
Yaratan, yapan (Allah C.C.). Tekvin eden.
mukim / mukîm
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
mukit / mukît
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Beden için görünen kuvvet, rûh için mânevî kuvvet yaratan, her şeye kuvvet veren.
müleyyin
Yumuşatan, yumuşaklık veren, yumuşaklık verici.
mülhik
İlhak eden. İlâve eden, katan, ekleyen.
mumdar
Mum tutan, aydınlatan.
mümidd
İmdad eden, yardım eden.
Uzatan, uzatıcı.
Yardım eden, uzatan.
mümit / mümît
Ölümü yaratan, ölümü veren, imâte eden. Helâk eden.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ölümü yaratan, ruh bulunan cisimden rûhu alan, öldüren.
Ölümü yaratan, diriltip can verdiği varlıkları vakti gelince öldüren Allah.
mün'im-i hakiki / mün'im-i hakikî
Bütün nimetleri yaratan ve veren Allah (C.C.)
münevvir
Herşeyi nurlandıran, aydınlatan, ışıklandıran, Allah.
Mc: Hakaik-ı Kur'âniye, hakaik-ı imâniye, ibâdet ve tâat gibi nurlarla nurlandıran.
Nur veren, aydınlatan.
münkir-i sani / münkir-i sâni
Kâinatı san'atla yaratan Cenâb-ı Hakkı inkâr eden.
müsahim
Kur'a çeken, kur'a atan.
müsebbib-i hakiki / müsebbib-i hakîkî
Bütün sebepleri yaratan Allahü teâlâ.
müşebbıt
Ayak kaydıran, tehlikeye atan.
müsemmim
Zehirleyen, zehir katan.
müsenna / müsennâ
İkili olan; meselâ sevginin ikili olanı vatan sevgisi, din sevgisi gibi.
müsevvif
(Çoğulu: Müsevvifin) (Sevf. den) Geciktiren, atlatan.
müsevvifin / müsevvifîn
(Müsevvifûn) Atlatanlar, geciktirenler, müsevvifler.
müşk-füruş
(Çoğulu: Müşk-füruşân) Misk satan.
(Farsça)
muşrık
Parlak, aydınlatan, nur saçan.
müsta'rik
(Arak. dan) Terlemek için yatan.
müştak / مشتاق
Çok isteyen, can atan.
(Arapça)
müstaktır
(Katre. den) Damlatan, istiktar eden.
müstazrıf
(Zarf. dan) Etrâfını kuşatan, içine alan. Kuşatmış olan.
müstekiff
Bakarken gözünü muhafaza etmek için, elini kaşının üzerine koyan.
Dilenmek için elini uzatan.
müstelki / müstelkî
Arka üstü yatan veya uyuyan.
mutaassıb
Bir şeyi müdafaada ifrat ve inat gösteren. Körü körüne inad ve israr eden. Aşırı derecede kendi tarafını tutan.
Din, millet ve vatanı hakkında çok sevgi, bağlılık ve gayret gösteren.
mutaf
(Muy-tâb. dan) Keçi kılından dokunmuş olan.
(Farsça)
Kıldan yapılan at takımı.
(Farsça)
Kıldan çul yapan, dokuyan veya satan.
(Farsça)
Keçi kılından çul yapan, dokuyan veya satan.
mutafattın
(Fatânet. den) Anlayışlı. Hem anlayıp farkına varan. Kavrayan.
mutarred
Cemaatı usandıracak derecede okumayı uzatan imâm.
mutasallıf
Dalkavuk, şarlatan; seviyesinin üstünde fazilet ve zerafet iddiasında bulunan.
Bilgiçlik taslayan, şarlatan, gösterişçi.
mutasallif
Haddinden, iktidarından hâriç fazilet ve zerafet iddiasında bulunan. Şarlatan.
mutasallifin / mutasallifîn
Haddinden fazla fazilet ve zerâfet iddiasından bulunanlar. Şarlatanlar.
mutavattın
Yerleşmiş. Vatan eylemiş. Vatan eyleyen.
mutavattınin / mutavattınîn
Vatan yapanlar, bir yere yerleşenler.
mutavattinin / mutavattinîn
Vatan edinmişler, yurt tutunmuşlar.
mütecenni
Meyve devşiren, meyve toplayan.
Birine suç isnad eden, iftira atan. Müfteri.
mütefevvih
Dil uzatan.
Söyleyen, ağzına alan.
mütegabın
(Gabn. den) Birbirini aldatan.
mütekayidin / mütekâyidîn
(Tekili: Mütekâyid) Birbirlerine hile yapanlar, birbirlerini aldatanlar.
mütelakim
Birbirine yumruk atan, telâküm eden.
mütemessil
Bir şeye benzeyen, bir şeyin suretine giren, cisimlenip görülen.
Kıssa, hikâye anlatan.
mütercim
Tercüme eden, bir dilden başka dile çeviren.
Anlatan, anlaşılmayan bir mânayı açıklayan.
mütetavil
El uzatan.
mütevattın
Bir yeri vatan edinmiş, tavattun etmiş, yurt tutmuş.
Vatan edinmiş.
mutevattinin / mutevattinîn
Vatandaşlar; bir yeri vatan edinenler ve orada yerleşik olanlar.
müteveyyil
(Veyl. den) Çığlık atan, feryad eden, vaveylâ eden.
mütezahif
(Çoğulu: Mütezahifîn) Harpte birbirinin üzerine yürüyüp çatan.
müvezzi'
Dağıtıcı, tevzi' eden, posta mektuplarını dağıtan. Gazete satan.
müzekkir
Hatırlatan.
müzekkire-i mükerrere
Tekrar tekrar hatırlatan.
Tekrar tekrar hatırlatan.
muzi / muzî
Aydınlatan, ışık veren, parlak.
Işık veren, aydınlatan.
muzi' / muzî'
Aydınlatan. Işık veren.
muztabi'
Ridâsını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna atan kişi.
muztaci'
Yan tarafına uzanan, yan üstü yatan.
na'l-bur
Nal, çivi vs. satan veya yapan kimse. Nalbur.
(Farsça)
na're-endaz / na're-endâz
Nâra atan. Yüksek sesle uzun uzun bağıran.
(Farsça)
na'rezen
Nâra atan. Yüksek sesle uzun uzun bağıran.
(Farsça)
nadire-senc
Nükteli konuşan, güzel fıkralar anlatan, zarif kimse.
(Farsça)
nahhas
Esirci, esir ticareti yapan kimse.
Hayvan alıp satan kişi.
nair
Haykıran, nâra atan.
Uzak. Irak, baid.
nakıl
İleten, taşıyan, aktaran, nakleden.
Tercüme eden.
İşittiğini anlatan.
nakil / nâkil / ناقل
Nakleden, işittiğini anlatan.
Taşıma, nakil.
(Arapça)
Anlatan, nakleden.
(Arapça)
nakkal / نقال
(Nakl. dan) Nakledici.
Hikâyeci. Hikâye anlatan.
Nakleden, öykü veya masal anlatan.
(Arapça)
nakkaş-ı ezeli / nakkâş-ı ezelî
Başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah.
nakkaş-ı hakim / nakkaş-ı hakîm
Varlıkları sanatlı nakışlarla donatan ve her şeyi hikmetle, yerli yerinde yaratan Allah.
nakkaş-ı zülcelal / nakkâş-ı zülcelâl
Herşeyi nakışlı ve süslü bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
namık kemal
(Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlar
namusiyye
Yatan kimselerin başkaları tarafından görülmemeleri için, yatağın etrafına çekilen perde.
naşiz
Karısına karşı çok zâlim olan koca.
(Kalb) heyecanla coşma.
Kalkmış, kabarmış, atan (damar).
nazar-endaz
Göz atmak. Göz atan, bakan, nazar eden.
(Farsça)
nazar-firib
Göz aldatan.
(Farsça)
nazar-ı ihata
Her şeyi içine alan, kuşatan bakış.
nebalet
Zekâ, fazilet ve neciblik sâhibi olmak.
Büyüklük, azamet.
İyi olmak.
Cömertlik, elaçıklık.
Okçu, ok yapıp satan. Okçuluk.
nebbal
Ok yapıp satan kimse. Okçu.
neddaf
Hallâç. Pamuk atan kimse.
nedim / ندیم
(Çoğulu: Nedmân - Nüdemâ) Sohbet arkadaşı, meclis arkadaşı.
Tatlı konuşan. Güzel hikâye anlatan.
Büyük kişileri hikâye ve fıkralarıyla eğlendiren.
Padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet arkadaşı.
(Arapça)
Güzel hikaye anlatan.
(Arapça)
nekre-gu / nekre-gû
Tuhaf hikâyeler fıkralar anlatan. Gülünç sözler söyleyen.
(Farsça)
neşr-i esrar-ı kur'aniye / neşr-i esrar-ı kur'âniye
Kur'ân'ın içindeki sırları anlatan risaleleri neşretme, yayma.
neşşab
Okçu, ot atan.
nessar
Dağıtan, saçan, neşreden.
Parlatan.
nevvare
Aydınlatan.
nisbet-i vatani / nisbet-i vatanî / نِسْبَتِ وَطِنِي
Vatan bağı.
Vatan bağı.
nukuş-u hikmet
Her şeyi bir sebebe, gayeye, faydaya binaen yaratan Allah'ın san'atlı nakışları.
nümune-i rahmet-i alem / nümune-i rahmet-i âlem
Cenâb-ı Allah'ın bütün âlemleri kuşatan rahmetinin nümunesi, örneği.
nur cemal / nur cemâl
Nur gibi etrafı aydınlatan güzellik.
nur ism-i azimi / nur ism-i azîmi
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın büyük ismi.
nur ism-i celili / nur ism-i celîli
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın yüce ismi.
nur-u çırağ-ı yezdan / nur-u çırâğ-ı yezdan
Cenâb-ı Hakkın nurunun çırası, Allah'ın nuruyla tutuşmuş, aydınlatan bir çıra.
nur-u kabir
Kabri mânevî olarak aydınlatan ışık.
nur-u nevvar
Etrafı aydınlatan nur.
nur-u rahmet-i alem / nur-u rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bu asırda yansıyan nuru.
nurbahş
Işık saçan, aydınlatan, parlatan.
(Farsça)
nurefşan
Etrafı aydınlatan, nur saçan, ışık veren.
(Farsça)
nurlandıran
Aydınlatan.
nutk-u beliğane / nutk-u beliğâne
Balâgatli nutuk; kusursuz ifadelerle muhatapların hallerine ulgun olarak akıl ve kalplerini aydınlatan nutuk.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
osmanlılık
Din, dil ve ırk gözetmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarını vatan birliği ortak paydası etrafında toplamayı gaye edinen fikir akımı.
pay-endaz
Ayak atan, ayak atmış.
(Farsça)
Büyük kişilerin geçecek olduğu yerlere serilen halı gibi şeyler.
(Farsça)
Duvar ve möbleleri kaplamada kullanılan bir cins kumaş.
(Farsça)
pazarlık etmek
Alış-verişte satan ile alan arasında malın fiyâtı veya bir işin ücreti husûsunda yapılan anlaşma.
perdeber-endaz
Perdeyi kaldırıp atan.
(Farsça)
Utanmayı bırakan, sıkılmayan, utanmayan, hayâsız.
(Farsça)
perendebaz / perendebâz
Takla atan kimse. Cambaz.
(Farsça)
pişekar / pîşekâr / پيشه كار
Sanatçı.
(Farsça)
Meslek sahibi.
(Farsça)
Ortaoyununda oyunu başlatan sanatçı.
(Farsça)
rabb-i hakim / rabb-i hakîm
Herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve herbir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayıp idare eden Allah.
rabb-i muhtar-ı hakim / rabb-i muhtar-ı hakîm
Herbir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayan, dilediğini dilediği gibi yapan, herşeyi belirli maksat ve faydalara uygun ve tam yerli yerinde yaratan Allah.
rabıta-i dini ve sınıfi ve vatani / rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî
Din, sınıf ve vatan bağı.
rabıta-i dini ve vatani ve sınıfi / rabıta-i dinî ve vatanî ve sınıfî
Din, vatan ve sınıf bağı.
rabıta-yı dini, vatani, sınıfi / rabıta-yı dinî, vatanî, sınıfî
Din, vatan ve sınıf bağı.
racife
Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. İlk nefha.
rah-ı vatan
Vatan yolu.
rahim / râhim
Rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
rahim-i zat-ı zülcelal / rahîm-i zât-ı zülcelâl
Rahmeti herşeyi kuşatan sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Zât, Allah.
rahman-ı rezzak / rahmân-ı rezzâk
Rahmet ve merhameti bütün varlıkları kuşatan ve bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
rahmaniyet / rahmâniyet
Allah'ın bütün varlıkları kuşatan merhamet edicilik sıfatı.
rahmet-i alem / rahmet-i âlem
Bütün âlemleri kuşatan İlâhî rahmet.
rahmet-i ilahiye / rahmet-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti.
rahmet-i muhita
Herşeyi kuşatan geniş rahmet.
rahmet-i rahman / rahmet-i rahmân
Rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ın rahmeti.
rahmet-i umumiye-i ilahiye / rahmet-i umumiye-i ilâhiye
Allah'ın her şeyi kuşatan rahmeti, merhameti.
rahmet-i vasia-i külliye / rahmet-i vâsia-i külliye
Herşeyi kuşatan geniş İlâhî şefkat ve merhamet.
rahmet-i vasia-i muhita / rahmet-i vâsia-i muhîta
Allah'ın herşeyi kuşatan geniş rahmeti.
rahmet-i zülcelal / rahmet-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah'ın her şeyi kuşatan rahmeti.
rakam
Bütün satıcı, bütün satan.
rakamkeş
Rakam atan. Yazan çizen.
(Farsça)
rami
(Remy. den) Ok, mermi v.b. şeyler atan atıcı.
ravi / râvi / راوی
Rivayet eden. İnsanlara haberleri nakleden.
Hadis nakleden.
Söyleyen, anlatan.
Rivayet eden.
(Arapça)
Anlatan, hikaye eden.
(Arapça)
ravi-i kıssa
Bir hâdiseyi hikâye eden. Hikâye anlatan.
raviyan
(Tekili: Râvi) Rivayet edenler. Hikâye anlatanlar.
razık-ı hakiki
Hakiki rızık veren. Hiç bir vasıtaya ihtiyacı olmadan en güzel nimetleri yaratan ve bütün rızıkları ancak kendisi veren Allah (C.C.)
remzşinas
Bir maksad anlatan şekil, resim vb.
(Farsça)
Gizli ve kapalı olarak anlatılan şeyleri ve işaretleri bilen.
(Farsça)
resail-i tevhid / resâil-i tevhid
Tevhid bahsini anlatan risaleler.
revani-füruş
Revanici. Revani satan.
(Farsça)
rezzaz
Pirinç satan. Pirinç satıcı.
rıddis
(Mübalağa ile) Taş atan.
risale-i esma / risale-i esmâ
Allah'ın altı isminde bulunan bazı ince mânâları anlatan risale; Otuzuncu Lem'a.
risale-i hasbiye
"Hasbünallahü ve ni'me'l-vekîl (Allah bize yeter O ne güzel vekildir.)" âyetinin sırlarını ve mertebelerini anlatan risale.
rişte-füruş
İplik satan. İplikçi.
(Farsça)
rıza-yı bari / rıza-yı bârî / rızâ-yı bâri / رِضَايِ بَار۪ي
Varlıklara biçim verip şekillendiren ve onları mükemmel bir surette yaratan Allah'ın rızası.
Herşeyi uygun ve düzgün yaratan Allahın rızâsı.
röportaj
Bir gazete muharririnin gördüklerini anlatan yazısı.
(Fransızca)
rububiyet / rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi.
rububiyet-i amme / rububiyet-i âmme
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idaresi ve terbiyesi.
rububiyet-i mutlaka
Allah'ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi.
rububiyet-i sani
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın bütün mahlûkatı besleyip terbiye etmesi, idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
ruh-efza
Cana can katan. Canlılık veren. (Ruhfeza da denir)
(Farsça)
ruhefza / rûhefza / روح افزا
Cana can katan.
(Arapça - Farsça)
sabur / sabûr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi vakti gelince ve belli miktarı ile yaratan, bu hususta acele etmeyen, kendisine şirk (ortak) koşan ve başka günâhları işleyerek isyân edenleri cezâlandırmaya kâdir (gücü yetici) iken, cezâ vermekte acele etmeyen.
şafi-i hakim-i zülcelal / şâfî-i hakîm-i zülcelâl
Hastalara şifa veren, her şeyi hikmetle, belli bir gaye ile yaratan ve sonsuz haşmet sahibi olan Allah.
sahhaf
(Sahf. dan) Eski kitap alıp satan kimse.
şairiyy
Arpa satan kimse.
şairü't-tab'
Şair tabiatlı; gördüklerini şiir üslûbuyla anlatan.
sakil
Cilâ yapan, parlatan.
salavat-ı nuriye / salâvat-ı nuriye
Peygamberimiz için yapılan, manevî yönden tüm karanlıkları aydınlatan nurlu rahmet ve esenlik duaları.
saltanat-ı amme-i sübhaniye / saltanat-ı âmme-i sübhâniye
Her türlü kusurdan yüce olan Allah'ın herşeyi kuşatan egemenliği.
saltanat-ı külliye
Herşeyi kuşatan ve herşeye hükmeden egemenlik.
şamile / şâmile
Çevreleyen, kuşatan.
san'atkar / san'atkâr
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
san'atkar-ı zülcelal / san'atkâr-ı zülcelâl
Sonsuz haşmet ve görkem sahibi olan ve her şeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
san'atkar-ı zülcemal / san'atkâr-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani / sâni
Herşeyi sanatlı yaratan Allah.
sani' / sâni' / صَانِعْ
(Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Sanatkârca yapan, yaratan, sanat eseri olarak meydana getiren. (Allah)
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
San'atla yaratan (Allah).
sani'-i hakiki / sani'-i hakikî
Doğrudan doğruya, hiç bir şeye muhtaç olmadan her şeyin aslını, esasını ve teferruatını yapan, yaratan. Allah (C.C.).
sani-i adl / sâni-i adl
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan ve sonsuz adâlet sahibi olan Allah.
sani-i alem / sâni-i âlem
Bütün varlık âlemini san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i alim / sâni-i alîm
Sonsuz ilim sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i alim-i zülcemal / sâni-i alîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve sonsuz ilmiyle herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i basir / sâni-i basîr
Herşeyi gören ve sanatla yaratan Allah.
sani-i bizeval / sâni-i bîzevâl
Sonu olmayan, her şeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i ebedi / sâni-i ebedî
Varlığının sonu olmayan ve herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
sani-i ehad / sâni-i ehad
Zâtı bir olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i ezeli / sâni-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i fail / sâni-i fâil
Her şeyi san'atla yaratan ve bütün fiillerin sahibi olan Allah.
sani-i hakem-i hakim / sâni-i hakem-i hakîm
Her bir varlığın bütün keyfiyetleri hakkında genel hüküm veren ve o hükme göre sebepleri ve eşyayı hikmetle sevk edip san'atla yaratan Allah.
sani-i hakim-i müdebbir / sâni-i hakîm-i müdebbir
Her şeyi san'atlı olarak belli gaye ve hikmet doğrultusunda yaratan ve idare eden Allah.
sani-i hakim-i zülcelal / sâni-i hakîm-i zülcelâl
Herşeyi san'atla ve hikmetle yaratan, sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi Allah.
sani-i hakim-i zülcemal / sâni-i hakîm-i zülcemâl
Her şeyi san'atla yaratan güzellik ve hikmet sahibi Allah.
sani-i kadim / sâni-i kadîm
Ezelden beri var olan ve varlıkları sa'natlı bir şekilde yaratan Cenâb-ı Allah.
sani-i kadim-i ezeli / sâni-i kadîm-i ezelî
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve her şeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i kadir / sâni-i kadîr
Herşeye gücü yeten ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i kadir-i zülcelal / sâni-i kadîr-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve azamet sahibi, herşeye gücü yeten, herşeyi sanatla yaratan Allah.
sani-i kainat / sâni-i kâinat
Kâinatı ve herşeyi mükemmel bir sanatla yaratan Allah.
sani-i kerim / sâni-i kerîm
Sonsuz cömertlik ve kerem sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i külli şey / sâni-i külli şey
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mevcudat / sâni-i mevcudat
Bütün varlıkları sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mu'ciznüma / sâni-i mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i muhteşem / sâni-i muhteşem
İhtişam sahibi ve herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mukaddes / sâni-i mukaddes
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i rahim / sâni-i rahîm
Özel şefkat ve merhamet tecellîsi olan, herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i rahman / sâni-i rahmân
Sonsuz şefkatiyle yaratıklarını esirgeyip rızıklandıran ve herşeyi mükemmel birşekilde san'atlı olarak yaratan Allah.
sani-i semi ve basir / sâni-i semî ve basîr
Her şeyi işiten ve gören ve her şeyi sonsuz mükemmellikteki san'atlarla yaratan Allah.
sani-i sermedi / sâni-i sermedî
Zaman üstü ve yüce olmakla beraber her şeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i vacibü'l-vücud / sâni-i vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i vahid-i ehad / sâni-i vâhid-i ehad
Her şeyi san'atla yaratan, birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görünen Allah.
sani-i zişuur / sâni-i zîşuur
Her şeyi san'atla yaratan, şuur sahibi olan Allah.
sani-i zü'l-celal ve'l-ikram / sâni-i zü'l-celâl ve'l-ikrâm
Sonsuz haşmet ve ikram sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcelal / sâni-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcemal / sâni-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülkemal / sâni-i zülkemâl
Sonsuz kemâl sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah.
sanii / sânii
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
şarlatan / شَارْلَاتَانْ
Yalancı. Yüksekten atarak karşısındakini aldatan. Hayasız.
(Fransızca)
Yalancı, aldatan, yüksekten atan.
Aldatan.
şaşaa-i rububiyet / şâşaa-i rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan rablığının azameti, haşmeti.
sati
Adımlarını geniş atan at.
satir
Setreden, örten, kapatan.
Günahları, kusurları örten.
sav
Vatan.
Niyyet.
saydelan
(Çoğulu: Sayâdile) Boncuk ve hırdavat satan çerçi.
saykal
Cilâ. Cilâ yapan âlet. Parlatan.
Kılıç bileyen.
şazib
Vatanından başka bir tarafa giden kimse.
se'd
Zayıf yağan yağmur.
Yaz gecelerinde olan rutubet.
Boğaz ıslatan her cins nesne.
se'v
Niyet.
Vatan.
Çekişme, kavga, niza.
şea'irullah / şeâ'irullah
Görülünce, Allahü teâlâyı hatırlatan şeyler.
şebefruz / şebefrûz / شب افروز
(Şeb-efruz) Gece vakti ışık veren. Geceyi aydınlatan.
(Farsça)
Geceyi aydınlatan.
(Farsça)
seciye-i hamiyet
Din, vatan, aile gibi değerleri koruma duygusu, karakteri, tabiatı.
şehid / şehîd
Allah yolunda harb ederken, Allahü teâlânın ism-i şerîfini yüceltmeye (İslâmı yaymaya) çalışırken veya düşman saldırdığında vatan, din ve milletini, ırz ve nâmûsunu müdâfâ ederken ölen müslüman.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün mahlûkâtın (yaratılmışları
şehname / şehnâme
İran Şairi Firdevsî'nin destan şeklindeki eseri.
(Farsça)
Büyük hükümdarların kahramanlık mâcerâlarını anlatan büyük manzum eser.
(Farsça)
Padişahların maceralarını anlatan eser.
sellac
Buzcu, buz satan adam.
semman
Süzme yağ yapan. Hâlis yağ yapan veya satan kişi.
şems-i envar / şems-i envâr
Etrafa nur saçarak aydınlatan güneş.
şems-i ezel ve ebed
Ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah.
şems-i ezel ve ebed sultanı
Ezel ve ebedin sultanı olan Güneş; bu tabir ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şems-i islamiyet / şems-i islâmiyet
Bir güneş gibi her yeri aydınlatan İslâmiyet.
şems-i mu'cizbeyan
Mu'cizeli açıklamalarıyla varlık âlemini aydınlatan güneş, Kur'ân-ı Kerim.
şems-i sermed
Devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah.
şems-i sermedi / şems-i sermedî
Devamlı Güneş, bu tabir devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şemşir-baz
İyi kılıç kullanan, kılıç oynatan.
(Farsça)
Kılıçla ustalık gösteren.
(Farsça)
seng-endaz
Taş atan. Dokunaklı söz söyleyen.
(Farsça)
ser-cünban
Baş oynatan, baş sallayan.
serab-ı gurur
Gurur serabı; çöldeki aldatıcı su görüntüsü gibi insanları aldatan gurur.
settare
Görünmemek için girilecek yer, örten, kapatan.
sevvab
Elbise satan, elbiseci.
seyf-i rahmet-i alem / seyf-i rahmet-i âlem
Cenâb-ı Allah'ın kâinatı kuşatan rahmet kılıcı.
şeyh
İhtiyâr.
Bir ilim dalında ihtisas etmiş olan.
Mürşîd-i kâmil; insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatan, dîni, İslâm'ı yayan ve onların mânen olgunlaşmalarını sağlayan rehber zât. Çoğul şekli meşâyıh ve şüyûhtur.
sıfat-ı irade / صِفَتِ اِرَادَه
Allahın herşeyi kuşatan irâde sıfatı.
sıfat-ı muhita / sıfât-ı muhita
Herşeyi kuşatan sıfatlar.
sıfat-ı mutlaka-i muhita / sıfât-ı mutlaka-i muhîta
Allah'ın yüce Zâtını niteleyen ve bütün kâinatı kuşatan sınırsız ve sonsuz kutsal özellikler.
sifsir
(Çoğulu: Sefâsir-Sefâsire) Simsar. Bir şeyi alıp satan.
Zarif, zerâfetli.
Hizmetçi, hâdim.
Tabi, itaat eden, uyan.
sikke-i ulya-yı rahimiyet / sikke-i ulyâ-yı rahîmiyet
Rahmeti herşeyi kuşatan Allah'ı gösteren yüce damga.
silahendaz
Silah atan.
Tüfekli piyade neferi, harp gemilerinde gemicilik ile mükellef olmayıp silah taşıyan bahriye askerleri.
silizen
Tokat vuran, şamar atan, döven.
(Farsça)
sirac-ı vehhac / sirâc-ı vehhac
Etrafını aydınlatan, ışık saçan lamba; getirdiği dinle tüm karanlıkları iman nuruyla aydınlatan Hz. Muhammed (a.s.m.).
sirke-furuş
Sirkeci, sirke satan kimse.
(Farsça)
Mc: Ekşimiş yüzlü kişi.
(Farsça)
sırr-ı ferdiyet
Bütün varlıkları yaratanın tek olması sırrı.
sırr-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliğinin, yaratıcılığının, idaresinin ve terbiyesinin sırrı.
siyer
Gidişler, yollar, Peygamberimizi anlatan kitap.
Gidişât. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin hayâtını, güzel ahlâkını, üstün vasıflarını anlatan ilim dalı; bu hususta yazılmış kitab.
şu'lefeşan / şu'lefeşân
Işık saçan, parlatan.
(Farsça)
şübban-ı vatan
Vatanın gençleri.
Vatan gençleri, vatan yiğitleri.
şüheda / şühedâ
Şehîdler, vatan, din ve milletine hizmette ölenler.
şule-i rahmet-i alem / şule-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir parıltısı.
sur
Bir şehri kuşatan yüksekçe kale duvarı. Yüksek duvar. Kale. Hisar.
ta'yin / ta'yîn / تعيين
Belirleme.
(Arapça)
Belirlenme.
(Arapça)
Atama.
(Arapça)
Atanma.
(Arapça)
Tayın.
(Arapça)
tab / tâb / تاب
"Parıldayan, parlayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Âlem-tab : Dünyayı aydınlatan, âlemi ışıklandıran.
(Farsça)
Güç.
(Farsça)
Sıcaklık.
(Farsça)
Parlaklık.
(Farsça)
Kıvrım.
(Farsça)
Eğen, büken.
(Farsça)
Aydınlatan.
(Farsça)
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ı muhaddisin / tabakât-ı muhaddisîn
Resûlullah efendimizin işleri, sözleri ve hâllerini öğreten hadîs ilmi ile uğraşan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Hadîs âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabakat-ül-fukaha / tabakât-ül-fukahâ
Fıkıh âlimlerinin tabakası. Helâl ve haramı, emir ve yasakları bildiren fıkıh ilmi ile uğraşan âlimlerin dereceleri.
Fıkıh âlimlerini derecelerine göre tertîb edip (sıralayıp), hayatlarını ve eserlerini anlatan kitablar.
tabi' / tâbi'
Basan, resmeden; yaratıcı, yaratan.
tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler
Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).
tabiat bataklığı
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat dalaleti / tabiat dalâleti
Materyalist düşünce; tabiat için, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tabiat fikri
Materyalist düşünce; tabiat için söylenen, "insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç" düşüncesi.
tafattun
(Fatanet. den) Anlama, farkına varma, akıl erdirme.
taftin
(Fatanet. den) Anlatma, akıl erdirtme.
tahan
Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan.
tam şehid / tam şehîd
Allah yolunda canını fedâ eden; dînini, vatanını, bayrağını, nâmusunu müdâfaa ederken ölen, haksız yere öldürülen müslüman.
tarh-endaz
Temel atan. Düzenleyen, tertib eden.
(Farsça)
tarif / târif
(Ar. gr.) Marife yapma; tanımlama; bir amaca binaen bir ismi belirlilik anlamı katan eliflâm takısı ile birlikte zikretmek.
tarifname / târifname
Bir şeyin yapılışını, kullanılışını anlatan yazı.
tarik-ı hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yolu.
tavattun / تَوَطُّنْ
Bir yeri vatan edinmek. Bir yerde yerleşmek.
Vatan edinme, yerleşme.
Vatan edinme.
Vatan edinme.
tavattun etme
Vatan edinme, yerleşme.
tavattun etmek
Vatan edinmek, yerleşmek.
tavsif eden
Vasıflandıran, anlatan.
tavtin
(Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma.
Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak.
Gönlünü bağlamak.
tayin edilen
Atanan, görevlendirilen.
tebban
Saman satan, samancı.
tecelli-i amme / tecellî-i âmme
Umumî tecellî; Cenâb-ı Hakkın bütün mahlukatı kuşatan isimlerine ait büyük tecelliler, yansımalar.
tecelliyat-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye edişinin tecellileri, yansımaları.
tecvid / tecvîd
Güzel yapmak, Kur'ân-ı kerîmi harflerin mahreclerine (çıkış yerlerine) ve sıfatlarına uygun olarak okumak ve bunu anlatan ilim.
tefasil
(Tekili: Tefsir) Tefsirler, Kur'an-ı Kerim'in mânasını anlatan kitaplar.
tefsir
Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek.
Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak.
Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab.
Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
tegafül-ü ani's-sani / tegafül-ü ani's-sâni
Varlıkları mükemmel san'atlarla yaratan Allah'tan gaflet etmeye çalışma, Onu görmezlikten gelme.
temmar
Hurmacı. Hurma satan.
temsil-i rahmet-i alem / temsil-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin örneği.
tenvir buyuran
Aydınlatan.
tenvir eden
Aydınlatan, nurlandıran.
tercüman-ı zişan / tercüman-ı zîşân
Şanlı Tercüman; Allah'tan aldığı bilgileri insanların anlayacağı şekilde anlatan Peygamberimiz Hz. Muhammed.
tercüme-i hal
Biyografi, bir kişinin hayatını anlatan eser.
terk-i evtan
Vatanlarından ayrılma, vatanlarını terk etme.
tesis-i muhabbet-i umumiye
Herkesi kuşatan bir sevgi ortamının kurulması.
teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye
Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.
teşnedil / تشنه دل
Seven, arzulu, can atan.
(Farsça)
tevhid-i rahman / tevhid-i rahmân
Rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah'ı bir olarak bilme ve ilân etme.
tezahür-ü rububiyet / tezahür-ü rubûbiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.
tezahürat-ı rububiyet / tezahürât-ı rububiyet
Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin gözle görülür olması.
tıraz
" Süsleyen, donatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şükufe-tıraz : Çiçek süsleyen.
(Farsça)
tırazende
Süsleyen, donatan, süsleyici.
(Farsça)
tirendaz
Ok atan, okçu.
(Farsça)
türşru / türşrû / ترش رو
Suratı sirke satan, ekşi suratlı.
(Farsça)
ülü'l-emr
Emir sâhibleri. Devlet başkanı ve onun vazîfe verdiği kimseler veya İslâmiyet'in emir ve yasaklarını insanlara öğreten ve anlatan âlimler.
uluhiyet / ulûhiyet
İlâhlık, kısaca "ibadet edilmeye lâyık olan yegâne mabud bütün varlıkları yaratan Allahtır" diye ifade edilebilen hakikat.
üslub-u hakimane / üslûb-u hakîmâne
Hikmetli olan ifade tarzı; muhâtaba herşeyin gaye ve faydasını anlatan ve herşeyin gerçek mahiyetini bildiren tarzı, üslûbu.
vahdet-i sani / vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratanın birliği; kâinatın san'atkârı olan Allah'ın birliği.
vakf
Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı) malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün veya belli fakirle re bırakması. Vakfın çoğulu evkâftır. Vakfe
vakıf / vâkıf
Mülkü olan belli ve kıymetli malının menfaatini bir şarta bağlamadan müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bütün veya belli fakîrlere Allah rızâsı için terkeden kimse.
Bir işten haberi olan.
Arafât'ta vakfeye duran.
vasi' / vâsi'
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Rahmeti, ilmi, kudreti, ihsânı ve nîmetleri her şeyi kuşatan ve her şeye kâfi olan, kudretinin ve ilminin nihâyeti olmayan.
vassaf / وصاف
Öven, anlatan, tavsif eden.
(Arapça)
vatan-ı asli / vatan-ı aslî
Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir. Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir.
Cennet.
vatan-i asli
Asıl vatan, memleket.
vatan-ı dünyevi / vatan-ı dünyevî
Dünya vatanı.
vatan-ı sani / vatan-ı sânî
İkinci vatan. Sonradan yerleşilen yer.
vatani / vatanî
(Vataniyye) Vatanla alâkalı. Vatana ait.
vatanperver
Vatanını seven.
Vatanını seven. Memleketine hizmet eden.
(Farsça)
Vatansever.
vatanperverane / vatanperverâne
Vatanını seven kimseye yakışır şekilde.
(Farsça)
vatanperverlik
Vatanseverlik.
vazife-i milliye ve vataniye
Millî ve vatanî görev.
vazife-i vataniye
Vatan görevi.
vech-i şebeh
Edb: Bir şeyin başka bir şeye neden benzediğini anlatan söz.
vücub ve vahdet-i sani / vücub ve vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan Allah'ın birliği ve varlığının zorunlu olması.
vücub-u sani / vücub-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının gerekliliği.
vücud-u sani / vücud-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığı.
ya hakim / yâ hakîm
Ey herşeyi belirli maksat ve gayelere uygun olarak faydalı ve tam yerli yerinde yaratan, hikmet sahibi Allah.
ya halıki! / yâ hâlıkî!
Ey beni yaratan Halıkım!.
ya rahim / yâ rahîm
Ey rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
yadigar / yadigâr
Hatıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan.
yaldızlayan
Parlatan.
yezdan / yezdân
Cenab-ı Hak.
(Farsça)
(Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud.
(Farsça)
Allah (c.c.).
Mecûsilere göre hayırları yaratan hayır tanrısı.
zahir / zâhir
"Bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden" mânâsında ilâhî isim.
zahir hamiyetperverlik / zâhir hamiyetperverlik
Sözde hamiyetperverlik; sadece sözde kalan vatan ve milleti koruma sevigisi.
zakire / zâkire
Andıran, hatırlatan, hatıra getiren şey.
zarf
Kap, kılıf. Mahfaza.
İçine mektup konulan kılıf kâğıt.
Gr: Bir fiilin veya bir sıfatın veya başka bir zarfın mânasına "yer, zaman, mâhiyyet" (Nicelik, nitelik) gibi cihetlerden başkalık katan vasıflarını belirten kelime.
zat-ı alim / zât-ı alîm
Herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan, sonsuz ilim sahibi Zât, Allah.
zat-ı bari / zât-ı bâri
Herşeye bir kalıp ve bir şekil veren ve güzelce yaratan Zât, Allah.
zat-ı hakim / zât-ı hakîm
Herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Zât, Allah.
zat-ı hakim-i zülcelal / zât-ı hakîm-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve büyüklük sahibi olan ve her şeyi hikmetle yaratan Allah.
zat-ı kadir-i zülcelal / zât-ı kadîr-i zülcelâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan zât.
zat-ı rahim / zât-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat merhamet sahibi Zât; Allah.
zeban-dıraz
Dil uzatan, atıp tutan.
(Farsça)
zebani / zebânî
Zebanî, cehennemlikleri cehenneme atan melek.
zen
Vuran, kesen, atan mânalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. (Zeden: Vurmak mastarında emir köküdür) Lâf-zen : Söz atan, lâf atan.
(Farsça)
zımmi / zımmî
İslâm devletindeki gayr-i müslim vatandaş.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
gazve
hasseten
remz
nemnak
âbâni
esmaiye
nuha'
Abarât
peder
methi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Atan
Vasl
Neyse
Itriyat
sübe
Namussuz
Istila
KEMENÇE
büyük fark
didar