Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Aslan
ifadesini içeren
332
kelime bulundu...
ağaz / âğâz / آغاز
Başlama, başlangıç.
Başlama.
(Farsça)
Başlangıç.
(Farsça)
ahkam-ı ezeliyye / ahkâm-ı ezeliyye
Ezelî hükümler, başlangıcı bilinmeyen hükümler.
alfabe
Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı.
(Fransızca)
Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı.
(Fransızca)
Bir işin başlangıcı.
(Fransızca)
alim-i ezeli / alîm-i ezelî
Herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve ilminin başlangıcı olmayan sonsuz ilim sahibi Allah.
allah
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve
ameş
Gözü zayıf olan, gözü yaşlanıp durmadan akan.
anife / ânife
Gençlik çağının başlangıcı.
apsis
Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri.
(Fransızca)
Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı.
(Fransızca)
arş
Allahü teâlânın yarattığı en büyük varlık. Yedi kat göklerin ve kürsînin üstünde olup, halk (madde) âleminin sonu, emr (maddesizlik) âleminin başlangıcı. Arşullah, Arş-ı mecîd ve Arş-ı a'lâ da denir.
asl-ı evvel / اَصْلِ اَوَّلْ
İlk asıl, başlangıç.
asl-ı hilkat
Yaratılış başlangıcı.
azal
(Tekili: Ezel) Ezeller. Başlangıcı olmayan zamanlar.
ba'del milad
(Ba'de-l milâd) Milâddan sonra. Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra.
bakır
Çobanları ile beraber olan sığır sürüsü.
Geniş.
Aslan.
Göz damarı.
Hz. Hüseyn'in (R.A.) torunu İmâm-ı Bâkır'ın bir lâkabı.
bayzar
Sövme, sövüp sayma.
Rahmin başlangıcındaki et parçası.
bed'
(Çoğulu: Ebdâ-Büdü') İslâm içinde kazılan kuyu.
Evvel, ibtidâ, başlangıç.
Hisse, nasip.
Başlama, başlayış, ilk.
bed'en
Başlangıçta. İlk önce, ilkin.
bed'et
Başlangıç.
bed-agaz
Başlangıcı fena, kötü. Kötü bir şekilde başlanmış.
(Farsça)
bedihe
Birdenbire ve düşünmeden söylenilen güzel söz. Hazırcevaplık.
Başlangıç.
ben
(Bak: Ene) t. Psk: Şuurlu kişiliğimiz. Başlangıçta çocuğun benliği şuurlu değildir. Kendisini başkasından ayıramaz. Fakat canlı olarak ihtiyaç ve istekleri vardır. Benin bu şuursuz haline "alt ben" denir. Kendisi ile başkası arasındaki farkı anlamaya, münasebetler kurmaya, düşünmeğe başlayınca şuurl
bera'at-ı istihlal / bera'ât-ı istihlâl
Söze güzel ve etkili başlangıç.
beraat-i istihlal / beraat-i istihlâl
Güzel başlangıç, iyi alâmet.
beraat-ül istihlal / berâat-ül istihlâl
Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak. İyi bir alâmet. Güzel bir başlangıç.
Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi.
Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen
beraatü'l-istihlal / beraatü'l-istihlâl
Güzel bir alâmet, başlangıç.
beraatülistihlal / berâatülistihlâl
Güzel bir başlangıç.
besmele-i hayat
Hayatın başlangıcı.
bi'set
Gönderilme. İnsanları hak ve doğru yola sevk için gönderilen Cenab-ı Peygamberimiz Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) nübüvvetinin başlangıç zamanı, nübüvvetinin bidayeti.
bi'set-i ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamber olarak gelişi, peygamberliğinin başlangıcı.
bi'set-i nübüvvet
Peygamberliğin gelişi, başlangıcı.
bidayet / bidâyet / بدايت / بدایت / بِدَايَتْ
Başlama, başlangıç.
Başlangıç.
Başlangıç. İlk önce. Evvel ve ibtida. İlk olarak.
Başlangıç.
Başlangıç.
Başlangıç.
(Arapça)
Başlangıç.
bidayet ve nihayet
Birşeyin başlangıcı ve sonu.
bidayet-ı hal / bidayet-ı hâl
Durumun başlangıcı, başlangıçta.
bidayet-i hal
Durumun başlangıcı, başlangıçta.
bidayet-i hayat / bidâyet-i hayat
Hayatının başlangıcı.
bidayet-i hilkat / bidâyet-i hilkat
Yaratılışın başlangıcı.
bidayet-i hürriyet
Hürriyet'in başlangıcı; Meşrutiyet'in ilk yılları.
bidayet-i icad
Yaratılışın başlangıcı.
bidayet-i islam / bidâyet-i islâm
Islâmın başlangıcı, doğuşu.
bidayet-i islamiye / bidâyet-i islâmiye
İslâmiyetin başlangıcı.
bidayet-i nübüvvet / bidâyet-i nübüvvet
Peygamberliğin başlangıcı.
bidayet-i vahiy / bidâyet-i vahiy
Vahyin başlangıcı.
bidayeten / bidâyeten
Başlangıçta, ilkin.
Başlangıçta.
Başlangıçta.
bidayette / bidâyette
Başlangıçta.
(Arapça - Türkçe)
biset / bîset
Gönderme, peygamberliğin başlangıcı.
boylam
Yer yüzünde bir yerin başlangıç dairesine olan uzaklığının açı cinsinden değeri.
(Türkçe)
burhan-ı tatbik / burhân-ı tatbîk
Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve kadîm (ezelî), olduğunu (başlangıcının olmadığını) isbâtta kullanılan delîllerden biri.
cezer
Havuç.
Aslanın yediği et.
cilve-i kudret-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah'ın kudretinin tecellisi, yansıması.
dar-ün nedve / dâr-ün nedve
Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur. (Sonradan Hz. Muhammed'e (A.S.M.) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır.)
dehr
Zaman, devir. Âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün zaman.
dehri / dehrî
Allahü teâlâya ve âhirete inanmayıp, dehr (zaman) sonsuzdur ve dünyânın başlangıcı ve sonu yoktur, böyle gelmiş böyle gider diyen dinsiz, ateist.
devir
Dönüp dolaşıp başlangıç noktasına gelme.
dibace / dibâce / dîbâce
Mukaddeme, başlangıç, önsöz.
(Farsça)
Önsöz, başlangıç.
Başlangıç, önsöz, mukaddime.
embriyoloji
yun. Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü. İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler. 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler. Dünyada başlangıçtan bugüne
emma-ba'dü / emmâ-ba'dü
"Bundan sonra" manasına olup bir başlangıç hitabından sonra söylenir. Buna fasl-ı hitab denir.
esed
Aslan.
esedullah
Allahın aslanı.
eşheb
Kır (at). Kır, çil renkte olan aslan.
Güç iş.
Soğuk gün.
Bir nesnenin kenarı.
eşyeb
(Şeyb. den) Saçı sakalı ağarmış, yaşlanmış olan kişi. İhtiyar.
evail / evâil
Başlangıçlar, önler, evveller, eskiler.
İlk dönemler, başlangıçlar.
Başlangıçlar.
evvel / اول / اَوَّلْ
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Herşeyin başlangıcı olan, varlığından önce yokluk geçmeyen, hiç bir şey yok iken, vâr olan.
İlk.
(Arapça)
Başlangıç.
(Arapça)
Önce.
(Arapça)
Başlangıcı olmayan ve her şeyden önce var olan (Allah).
evvel-emirde
İşin başlangıcında, herşeyden önce.
evvel-i bahar
Baharın başlangıcı.
evvel-i dünya
Dünyanın başlangıcı.
evvel-i fıtrat
Yaratılışın başlangıcı.
evvel-i hilkat
Yaratılışın başlangıcı.
evvel-ül-evail / evvel-ül-evâil
Evvellerin evveli.
Hâdiselerin başlangıcı.
evveliyat
Başlangıçlar. Mukaddemat. İlk öndekiler. İbtidaki cihetler.
Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar.
Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat'iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler.
ezel / ازل / اَزَلْ
İbtidası ve başlangıcı olmayan, her zaman var olan.
Başlangıcı olmayan, sonsuzluk.
Başlangıcı olmamak, öncesizlik.
Başlangıcı olmama, öncesizlik.
Başlangıcı olmama.
Başlangıcı olmayan, başlangıcı olmama.
ezel ve ebed
Başlangıcı ve sonu olmama, öncesizlik ve sonsuzluk.
ezel ve ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, egemenliği, saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
ezel-ebed sultanı
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
ezeli / ezelî / اَزَلِي
Başlangıcı olmayan.
Öncesi, başlangıcı olmayan.
Ezele mensub ve müteallik. Devamlı var olup varlığının başlangıcı olmayan.
Başlangıcı olmayan.
Başlangıcı olmayana ait.
ezeli ve ebedi / ezelî ve ebedî
Başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz.
ezeliyet
Başlangıcı olmayan sonsuzluk.
Başlangıcı olmama.
Ezeliyeti Müş'ir:
Başlangıcı bildiren.
Varlığının başlangıcı olmama.
ezeliyet-i madde ve hareket
Madde ve hareketin başlangıçlarının olmaması, sonradan yaratılmaması.
ezeliyet-i ruh
Ruhun öncesinin ve başlangıcının olmaması.
fak
Yaşlanmış, ihtiyar kimse.
fatiha / fâtiha / فَاتِحَه
Bir şeyin başlangıcı, ibtidası.
Mübaşeret. Başlamak.
Karar vermek.
Bir duânın sonunda veya duâya başlarken Fâtiha Suresini okumayı hatırlatan ifade.
Kur'an-ı Kerim'in birinci suresi.
Başlangıç, birinci sûre.
(Fethin) Başlangıcı.
Açan, başlangıç.
fatiha-i hayat-ı ilmiye / fâtiha-i hayat-ı ilmiye
İlmî hayatın başlangıcı.
fatiha-i kelam / fâtiha-i kelâm
Sözün başlangıcı.
fedm
Ahmak, bön, kalın kafalı, budala.
Yaşamak.
Yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Yorulmuş, sakil kimse.
felah
Başlangıç, mebde'. İbtida.
(Farsça)
fevatih / fevatîh / fevâtih
(Tekili: Fâtiha) Fâtihalar. Başlangıçlar.
Son vermeler.
Bir kitabın mukaddemeleri.
Başlangıçlar, girişler.
Başlangıçlar.
galsame
Solungaç. Suda yaşıyan hayvanların nefes alma organları.
Gırtlak ağzı, hançere.
Boğaz deliğinin başlangıcı.
galva'
Yiğitliğin başlangıcı.
Gençlik sür'ati.
gazanfer
Kahraman, iri aslan.
gurre
Parlaklık. Her şeyin başlangıcı. Bu cihetle, kameri ayların ilk günlerine gurre-i şehr denilmiştir. Köleye, cariyeye ve malların en güzidelerine, gurret-ül emval denir. Güzel parlak yüze, vech-i agarr; açık ve nurani alına, cebhe-i garra denir ki, aynı asıldan müştaktırlar.
Fık: İska
haber-i meşhur / haber-i meşhûr
Başlangıçta râvîsi (rivâyet edeni, bildireni) sınırlı iken, sonraki devirlerde, daha çok kimse tarafından nakledilen haber, hadîs-i şerîf.
hadd-i büluğ
Büluğa erme yaşı. Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş.
hakim-i ezel ve ebed / hâkim-i ezel ve ebed / حَاكِمِ اَزَلْ وَ اَبَدْ
Başlangıç ve sonu olmamanın mutlak hakimi (Allah).
hakim-i ezeli / hâkim-i ezelî / حاَكِمِ اَزَل۪ي / hakîm-i ezelî / حك۪يمِ اَزَل۪ي
Varlığının başlangıcı olmayıp sürekli var olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah.
Başlangıcı olmayıp hükmedici olan (Allah).
Başlangıcı olmayıp her işi hikmetli olan (Allah).
halık-ı kadim-i kadir / hâlık-ı kadîm-i kadîr
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan, varlığının başlangıcı olmayan, her şeyi yaratan Allah.
haşefe
(Çoğulu: Haşef-Haşefât) Sünnet mevziine varana kadar olan zeker başı.
Yaşlanmış kuru kadın.
Kuru hamur.
Yumuşak taş.
hayat-ı ezeliye
Başlangıcı olmayan devamlı hayat.
hayy-ı ezeli / hayy-ı ezelî
Başlangıcı olmaksızın devamlı hayat sahibi olan Allah.
hayy-ı kayyum-u ezeli / hayy-ı kayyûm-u ezelî
Varlığının ve diriliğinin başlangıcı olmayıp her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hazine-i ezeliye-i kelam-ı ilahi / hazine-i ezeliye-i kelâm-ı ilâhî
İlâhî konuşma sıfatının başlangıcı ve sonu olmayan hazinesi.
hece vezni
Türklerin eskiden kullandıkları nazım âhengi ölçüsüdür ki, buna "parmak hesabı" da denir. Parmak hesabı, Türk edebiyatının başlangıcından XI. yy. a, yani Türklerin aruz veznini öğrenmelerine kadar Türk nazmının yegâne âhengi idi. Aruz vezni kabul edilmekle beraber, hece vezni terkedilmeyerek yine ha
hemheme
Rüzgârın esmesi ile ağaç yapraklarından çıkan sesler.
Aslan bağırması.
Deve sesi.
herem
Kocamak, yaşlanmak, ihtiyar olmak.
Mısır'da firavunlar zamanından kalmış piramit şeklindeki mezarların beheri.
Geo: Mahrutî şekil, piramit.
heremdide / heremdîde
Yaşlanmış, kocamış, ihtiyarlamış.
(Farsça)
hicaz demiryolu
Şam'dan Hayfa'ya kadar uzanan demiryolu. Yapımına 1900'de başlanan bu demiryolunun uzunluğu 1465 km, genişliği ise 1050 m. idi. Başlıca özelliği tamamıyla İslâm dünyasının yardımı ile yapılmış olmasıdır. II.Abdülhamid zamanında yapılan bu demiryolu 1908 yılında tamamlanmıştır.
hicri kameri sene / hicrî kamerî sene
Resûlullah efendimizin hicret ettiği senenin 1 Muharrem gününü (Mîlâdî 16 Temmuz 622 Cumâ gününü) başlangıç olarak alan ve ayın dünyâ etrâfında on iki defâ dönmesini (354-367 güneş günü) bir yıl kabûl eden takvim senesi. Muharremin birinci günü, hicrî kamerî yılbaşıdır.
hicri kameri takvim / hicrî kamerî takvim
Peygamber efendimizin Medîne'ye hicret ettiği senenin Muharrem ayının birinci gününü başlangıç olarak alan ve gökteki ayın, dünyâ etrâfında on iki defâ dönmesiyle bir yılı tamamlayan takvim.
hicri şemsi takvim / hicrî şemsî takvim
Resûlullah efendimizin Medîne'ye hicreti esnâsında Kubâ köyüne ayak bastığı Rebî'ul-evvel ayının sekizinci Pazartesi gününe rastlayan mîlâdî Eylül ayının yirminci gününü başlangıç ve güneş yılını esas alan takvim.
hicri sene / hicrî sene
Resûlullah efendimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret ettiği seneyi başlangıç olarak alan takvim senesi.
hicri tarih / hicrî tarih
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç olarak alan takvim.
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Mekkeden Medine'ye hicret ettiği günü başlangıç olarak alan tarih. Milâdi ve Rumi tarihler gibi oniki ay esasına dayanan hicri sene, Muharrem adı verilen ayla başlar, zilhicce ile sona erer. Oniki ayın adları şunlardır: Muharrem, safer, rebiül-evvel, rebiül-âhi
hıdırellez
Yazın başlangıcı sayılan altı Mayıs günü. (Rûmî senede Nisan ayının yirmi üçüncü günü.)
hitab-ı ezeli / hitab-ı ezelî
Ezele ait hitap; başlangıcı olmayan sonsuzluk âleminin hitabı; Allah'ın sözü.
Başlangıçsız, çok eski söz.
hitabat-ı ezeliye / hitâbât-ı ezeliye
Ezelî hitaplar; başlangıcı olmayan sonsuz varlığın sahibi Allah'tan gelen hitaplar, mesajlar, seslenişler.
hiyab
(Hiyâbet) Kabahat, suç, günah.
Kötü bir durumun başlangıcı.
Yokluk.
hizber
(Hizebr) (Çoğulu: Hezâbir) Aslan, gazanfer.
(Farsça)
Mc: Cesur, yiğit, kahraman, yürekli adam.
(Farsça)
hizebran
(Tekili: Hizebr) Aslanlar.
(Farsça)
hümam
Himmetli. Bir işe sıkı sıkıya sarılıp o işi bitiren. Sahi ve civanmerd.
Aslan.
Büyük ve sağlam.
huneyn vak'ası
Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birç
hüsn-ü delalet / hüsn-ü delâlet
Hayırlı. İyi bir başlangıca delâlet.
hutbe-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan Allah'ın insanlara ve cinlere bir hutbesi olan Kur'ân.
ibtar
Parçalama.
Mahrum etme, esirgeme.
Gündüzün başlangıcı.
ibtida / ibtidâ / ابتدا
Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
Başlangıç.
Başlangıç, baş taraf.
Başlangıç.
İlkin, önce.
(Arapça)
Başlangıç.
(Arapça)
Başlama.
(Arapça)
İbtidâ' etmek:
Başlamak.
(Arapça)
ibtida-i cülus
Hükümdarlığın başlangıcı. Tahta çıkışın ilk zamanları.
ibtidaen
Önceden, ilk ve başlangıç olarak.
ibtidai / ibtidaî
Başlangıca ait, en önce olarak. İlk, evvelâ.
Ham, işlenmemiş.
İlk tahsil veren okul. (Daha da evvel bunun yerine "Sıbyan Mektebi" tabiri kullanılırdı.)
ibtidaiyyat / ibtidâiyyât
Başlangıçta olanlara öğretilen bilgiler.
Bu derslere ait kitaplar.
ibtidar / ibtidâr / ابتدار
Başlama, girişme.
(Arapça)
İbtidâr edilmek:
Başlanmak, girişilmek.
(Arapça)
İbtidâr etmek:
Başlamak, girişmek.
(Arapça)
icare-i münecceze
Bir şeyi akd-i icare ânından itibaren kiraya vermektir. Akd zamanında kiranın başlangıcı söylenmezse kira, bir icare-yi müneccezeye haml olunur.
igbirar
Kırılmak. Gücenmek.
Toz ile paslanmak.
Boz benizli olmak.
ıhlamur
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç.
Ihlamur ağacından yapılmış.
ihtiyar
Yaşlanmış kimse. Yaşlı.
Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek.
iktirac
Paslanma, küflenme.
ilbas-ı hil'at
Hil'at giydirmek. (Üst elbisesi demek olan hil'at; padişahlar ile sadrazam ve vezirler tarafından memurlarla, âyân ve eşrâfa, taltif makamında giydirilirdi. Sonradan bunun yerine rütbe ve nişan verilmeğe başlanmıştır.)
ilm-i alet / ilm-i âlet
Ulûm-i âliyye denilen sekiz yüksek din bilgisini öğrenebilmek için lâzım olan yardımcı ilimlerdir. Bunlara ulûm-i ibtidâiyye, başlangıç ilimleri de denir. Ulûm-i âliyye şunlardır:Tefsîr, usûl-i kelâm, kelâm, usûl-i hadîs, ilm-i hadîs, usûl-i fıkh, fı kh, ilm-i tasavvuf. Böylece din bilgileri yirmi o
ilm-i ezeli / ilm-i ezelî
Allahü teâlânın başlangıcı olmayan ilmi.
iltizam
Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma.
Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma.
Onyedinci y.y. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı.
imsak / imsâk / امساک
Orucun başlangıç saati.
(Arapça)
inhimam
İhtiyarlama, yaşlanma.
intiha
Son, nihayet, uç.İNTİHA' : Eğilme. Dayanma, yaslanma.
iptida / iptidâ
Başlangıç.
iptida-i hilkat-i alem / iptida-i hilkat-i âlem
Kâinatın yaratılışının başlangıcı.
iptida-yı hürriyet
Hürriyetin başlangıcı; II.Meşrutiyetin ilânıyla başlayan dönem.
iptida-yı tahsil-i fıtri / iptidâ-yı tahsil-i fıtrî
Fıtrî, doğal öğrenimin başlangıcı.
irade / irâde
Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.
irade-i ezeliye / irâde-i ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah'ın irâdesi.
isbat-ı ezeliyet / isbat-ı ezelîyet
Allah'ın, başlangıcı olmayan sonsuz bir varlık olduğunun ispatı.
ism-i evvel
Allah'ın her şeyin aslını ve başlangıcını ezelî ilmiyle tespit eden ve Kendisinden önce hiçbir şeyin olmadığını ifade eden ismi.
isnan
(Sinn) Yaşlanmak. İhtiyarlamak.
Diş çıkarmak.
istanbul efendisi
İstanbul kadıları (hâkimleri). Bu tabir hicri 1000 tarihinden sonra kullanılmağa başlanmış ve daha sonraları terkolunmuştur.
istiare-i mutlaka
(Temlihiye veya tehekkümiye) Edb: Şaka, lâtife veya alayı içine alan bir istiaredir. Meselâ: Tilkinin eşeğe "gelsem olmaz mı huzura, a benim aslanım" demesi gibi... (Edb.S.)
istihlal
Yeni ay'ı gözleyip görmek. Hilâlin görünmesi.
Kılıcın kınından sıyrılıp görünmesi.
Edb: Bir ifadede birbirine benzer, seci'li ve kâfiyeli sözlerin söylenmesi.
Çocuğun doğar doğmaz hemen ağlamağa başlaması.
İyi ve hayırlı bir başlangıca delâlet etmek.
istinaf
Baştan başlamak. Yeniden başlamak.
Gr: Sözün başlangıcı.
Huk: Dâvâ Mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dâvâ mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim.
Başlangıç, mahkeme.
itka' / itkâ'
Koltuk altına yastık veya dayak koyma. Dayanacak bir şey kullanma.
Yaslanma.
ittika / ittikâ / اتكا
Dayanma, yaslanma.
(Arapça)
İttikâ etmek:
Dayanmak, yaslanmak.
(Arapça)
ittika' / ittikâ'
Dayanmak. Yaslanmak.
Oturmak.
ittisah
Paslanma, kirlenme.
jurnal
İlk önce gazete ve rapor mânasına kullanılırken sonradan "hükümete ihbar" gibi olan hâdiselere denilmeğe başlandı. İhbar, şikâyet, polis raporu. İnsanı kötüleyerek verilen haber veya rapor.
(Fransızca)
kabil-i kıyas / kâbil-i kıyas / قابل قياس
Kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
kademe-i ulada / kademe-i ulâda
İlk basamakta. Başlangıçta.
kader
Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile, ilerde olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi; alın yazısı.
kadim / kadîm / قَد۪يمْ
Eski zaman.
Başlangıcı olmayan. Uzun zamandan beri var olan.
Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet.
Eski.
Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan.
Başlangıcı olmayan.
Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından. Varlığının evveli, başlangıcı olmayan.
Zaman bakımından eski olan şey.
Önce olan, başlangıcı olmayan.
kadim-i baki / kadîm-i bâkî
Varlığının başlangıcı olmayan ve sürekli hayat sahibi Allah.
kadim-i lemyezel / kadîm-i lemyezel / قَدِيمِ لَمْ يَزَلْ
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Allah.
Önce olan, başlangıcı ve sonu olmayan (Allah).
kadir-i ezeli / kadîr-i ezelî / قَد۪يرِ اَزَل۪ي
Herşeye gücü yeten, varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah.
Başlangıcı olmayan nihâyetsiz kudret sâhibi (Allah).
kadir-i ezeli-i zülcelal / kadîr-i ezelî-i zülcelâl
Varlığının başlangıcı olmayan sonsuz haşmet ve kudret sahibi Allah.
kalem
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
kasvere
Yaşça büyük olmak.
şecaatli, kuvvetli.
Aslan.
Bir nebat ismi.
kavanin-i ezeliye / kavânin-i ezeliye
Başlangıcı olmayan kanunlar.
kayyum
Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, dâim ve var olan Allah (C.C.). Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak.
kaza ve kader / kazâ ve kader
Allahü teâlânın meydana gelecek hâdiseleri ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi ve bu hâdiselerin zamânı gelince, Allahü teâlâ tarafından yaratılması ve meydana çıkması. Allahü teâlânın birşeyin varlığını ezelde bilip, takdîr et
kelam-ı kadim / kelâm-ı kadîm
Ezelî yâni başlangıcı olmayan söz, kelâm; Kur'ân-ı kerîm.
keşkek
Haşlandıktan sonra kurutulmuş buğday.
kıdem
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın ezelî olması, varlığının başlangıcı bulunmaması.
kıyas-ı hadsi-i hafi / kıyas-ı hadsî-i hafî
Gizli olan hükmün illetine (sebebine) güçlü bir sezgi ile (zihnin hemen intikali olan hads ile) ulaşmak sûretiyle yapılan kıyas; yani peygamberlik sebebi olan bütün peygamberlerdeki esasların Peygamber Efendimizdeki (a.s.m.) esaslar ile kıyaslanmasıdır ki, zihin bu esasların Peygamber Efendimizde da
kudret-i ezeli / kudret-i ezelî
Bir başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah'ın kudreti.
kudret-i zatiye-i ezeliye / kudret-i zâtiye-i ezeliye
Sonsuz güç ve iktidarı bizzat kendinden olan, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Allah.
kühensal / kühensâl
Yaşlanmış, ihtiyarlamış, kocamış. Eskimiş.
(Farsça)
külli irade / küllî irâde
Allahü teâlânın başlangıcı ve sonu olmayan irâde (dileme) sıfatı.
lahc
Dar olmak.
Bir nesne, kabında paslanıp çıkmamak.
lahık / lâhık
Yetişen, ulaşan, erişen. Eklenen, katılan.
Fık: Namaz başlangıcında imama uymuşken ayrılarak tekrar namaz bitmeden imama uyan.
Yetişen, ulaşan, erişen.
Namaz başlangıcında imama uymuşken ayrılarak tekrar namaz bitmeden imama uyan kimse.
lebbeyk
Hac, umre veya her ikisini yapmak üzere niyyet ederken yâni ihrâma girerken başlayıp, Mina'da Cemre-i akabede (büyük cemrede) şeytan taşlanırken atılan ilk taşla söylemesi son bulan mübârek sözler: Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk innelhamde venni'mete leke vel-mülke
ma'bud-u ezeli / ma'bûd-u ezelî / مَعْبُودِ اَزَل۪ي
İbâdete yegane lâyık olup başlangıcı olmayan (Allah).
mabud-u ezeli / mabûd-u ezelî / mâbud-u ezelî / mâbûd-u ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve asıl ibadet edilmeye lâyık olan Allah.
Varlığının başlangıcı olmayan ve ibadete lâyık olan Allah.
Varlığının başlangıcı olmayan ve sadece kendisine ibadet edilmesi gereken Allah.
mahbub-u ezeli / mahbûb-u ezelî / مَحْبُوبُ اَزَلِي
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün yaratılmışlar tarafından sevilen Allah.
Başlangıcı olmayan sevgili (Allah).
makamat-ı aşere / makâmât-ı aşere
Fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak) makâmının başlangıcında olan ve fenâ makâmına kavuşmak için lâzım olan on şey.
makta'
Kesilen yer, kesinti yeri, başlangıç yeri.
matbuh
(Çoğulu: Matâbih) (Tabh. dan) Kaynatılmış veya haşlanmış (ilâç).
Pişirilmiş yemek.
matbuhat
(Tekili: Matbuh) Kaynatılmış veya haşlanmış ilâçlar.
Pişirilmiş yemekler.
matruş / matrûş / مطروش
Sakalsız.
(Arapça)
Tıraşlanmış.
(Arapça)
mebadi / mebâdi
(Tekili: Mebde) Mebdeler, başlangıçlar, ilk unsurlar.
Çekirdekler.
Prensipler.
Başlangıçlar, ilkeler.
Başlangıçlar; temel prensipler.
Başlangıçlar.
mebadi-i ulum / mebâdi-i ulûm
İlimlerin altyapıları, temel yasaları, başlangıcı.
mebadi-i zaruriyye
Bir hakikat tam bilinmeden önceki isbat edici zaruri emâreler, başlangıçlar, hazırlıklar.
mebde
Başlangıç.
Başlangıç.
mebde ve mead
Başlangıç ve dönüş, ruhun dünyaya gelişi ve dönüşü, dünya ve ahiret.
mebde' / مبدأ / مَبْدَأْ
Temel, başlangıç.
Başlangıç.
Kaynak, kök.
Bilgilerin ilk kısımları.
İlke.
Tasavvufta sâlikin ilk başlangıcı.
Baş taraf. Başlangıç. Başlama.
Kaynak. Kök. Temel. Esas.
Başlangıç noktası.
(Arapça)
Başlangıç.
mebde' ve mead / mebde' ve meâd
Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri.
mebde'-i cihad / mebde'-i cihâd / مَبْدَأِ جِهَادْ
Cihadın başlangıcı.
mebde'-i hareket / مَبْدَأِ حَرَكَتْ
Hareketin başlangıcı.
mebde'-i hilkat / مَبْدَأِ خِلْقَتْ
Yaratılışın başlangıcı.
mebde'-i te'lif / mebde'-i te'lîf / مَبْدَأِ تَأْل۪يفْ
Eser yazmanın başlangıcı.
mebde'-i vahdet / مَبْدَأِ وَحْدَتْ
Birlik başlangıcı.
mebde-i evvel
İlk başlangıç.
mebde-i hareket
Hareketin başlangıcı.
mebde-i hayat
Hayatın başlangıcı.
mebde-i hayatı
Hayatının başlangıcı.
mebde-i hilkat
Yaratılışın başlangıcı.
mebde-i infilak / mebde-i infilâk
Patlamanın başlangıcı.
mebde-i intişar
Yayılmanın başlangıcı.
mebde-i kübra
Büyük başlangıç.
mebde-i mücahede
Cihad etmenin başlangıcı.
mebde-i ruh
Ruhun başlangıç ve çıkış noktası; ruhun başlangıç noktası olan kâinattaki genel hayat; kâinatın ruhu.
mebde-i sukut
Sukutun başlangıcı. Düşüşün mebdei.
mebde-i tarih / مبدأ تاریخ
Tarih başlangıcı.
mebde-i teayyün
İlâhî kemâllerin, yüksekliklerin ilm-i ilâhîde başlangıcı ve ilk kaynağı.
mebde-i telif
Yazılma başlangıcı.
mebde-i vahdet
Başlangıçtaki birlik; Allah'ın birliğini gösteren asıl kaynak.
mebde-i vahiy
Vahyin başlangıcı.
mebdeiyet
Başlangıç olma işi.
medhal / مدخل
Girilecek taraf. Dahil olacak yer.
Giriş. Esere başlangıç. Önsöz. Mukaddeme.
Girecek yer, kapı, giriş.
Başlangıç.
Giriş.
(Arapça)
Giriş yeri.
(Arapça)
Başlangıç.
(Arapça)
Dehalet.
(Arapça)
meftuhane
Başlangıç için verilen ziyâfet. Bir kitabı okumaya veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti.
(Farsça)
mekbir
İhtiyarlama, yaşlanma.
menku'
(Menkua) Haşlanmış. Suda kaynatılmış.
mercum
(Recm. den) Recmolunmuş. Taşlanmış, taşa tutulmuş.
merhub
Korkulan ve kendisinden kaçılan şey.
Aslan.
metali'
Matla'lar. Tulu' edecek yerler veya zamanlar. Güneş veya benzerinin doğduğu yerler.
Ast: Herhangi bir yıldızın i'tidal-i rebii (Arz'ın güneş etrafındaki gezmesinde, 20 Mart'ta bulunduğu) noktasından geçmek üzere başlangıç kabul edilen daire ile bu yıldızın semavî istiva dairesi üzeri
mey'a
(Mey'at) Yiğitlik başlangıcı.
Atı koşuya alıştırmak.
Erimiş sıvı madde.
Yere dökülen bir sıvının akıp gitmesi.
Bir şeyin ilk zamanı. Tâzelik vakti.
miladi / miladî
Milada ait. Milada dayanan. Ekser Avrupalıların takvim başlangıcı yaptıkları Milad yılına ait.
İsa'nın (A.S.) doğumundan itibaren başlayan takvim ki, miladî tarih denir.
miladi yıl / mîlâdî yıl
Hazret-i Îsâ'nın doğduğu iddiâ edilen yılı başlangıç kabûl eden ve 365,242 günlük güneş yılını esas alan takvim senesi.
mübareze / مبارزه
Uğraşı, mücadele.
(Arapça)
Savaş.
(Arapça)
Mübareze etmek:
Mücadele etmek.
(Arapça)
Mübaşeret olunmak:
Girişilmek, işe başlanmak.
(Arapça)
mübteda / mübtedâ
Baş taraf, başlangıç. Baş.
Gr: Cümlenin birinci kısmı. Arabçada isim cümlesinde fâilin bulunduğu kısım. Bu, isimden veya isim yerine geçen fiilden de olabilir.
Başlangıç, isim cümlesinde özne.
mübteda-bih
Kendisiyle başlanılan.
mübtedi / mübtedî
Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan.
müfsid
İfsad eden, fenalaştıran. Bozan.
Başlanmış ibadeti bozan.
Nifak koyan, fesad ilka eden. (Hiç bir müfsid, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut, bâtılı hak görür. Evet kimse demez "ayranım ekşidir." Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz tic
Başlanılan ibâdeti bozan şeyler.
Karışıklık çıkaran ve bozgunculuk yapan.
müftehan
Hoca ile talebeler arasındaki bir kitaba başlangıç ziyafeti.
(Farsça)
Hazineler.
(Farsça)
muhacir / muhâcir
İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli
muhammez
(Hamz. dan) Oksitlenmiş, paslanmış.
mukaddemat / mukaddemât
(Mukaddeme. C..) Başlangıçlar. Mebde'ler. İleride bulunanlar.
Önsözler, başlangıçlar.
Öncekiler, başlangıçlar.
mukaddeme / مُقَدَّمَه
Başlangıç.
İlk söz. Başlangıç.
Önde gelen. Medhal. Giriş.
Man: İki kaziyeden ibaret olan sözün evvelki kaziyesi.
Önsöz, başlangıç.
Giriş, başlangıç.
mukaddeme-i mükafat-ı lahika / mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika / mukaddeme-i mükâfat-ı lahika / مُقَدَّمَۀِ مُكَافَاتِ لَاحِقَه
Sonradan verilecek olan mükafatın başlangıcı.
Daha sonra verilecek mükafatın başlangıcı.
mukaddime
Başlangıç, giriş.
Başlangıç, başlama, giriş.
Başlangıç, önsöz.
mukaddime-i kübra / mukaddime-i kübrâ
Büyük başlangıç.
mukarrer / مُقَرَّرْ
Daha sonra verilecek mükafatın başlangıcı.
mükfehirr
Üstüste yığılmış karabulut.
Asık suratlı adam.
Yaşlanmış kimse.
müstesinn
(Sinn. den) İhtiyarlanan, yaşlanan.
mute harbi
Mute, Şam'a bağlı, Kudüs'e iki konak mesafede bir yerdi. Mute harbi müslümanlarla Rumlar arasında vuku bulan muharebelerin başlangıcıdır. Sebebi de Peygamber'in elçisinin öldürülmesidir. Resul-ü Ekrem Busrâ emiri Şürahbil bin Amr'e, ashâbından Hâris bin Umeyr ile bir mektub göndererek İslâma dâvet e
mütekellim-i ezeli / mütekellim-i ezelî / مُتَكَلِّمِ اَزَل۪ي
Başlangıcı olmayıp ezelden beri konuşan (Allah).
mütelevvis
Pis, kirli, murdar, paslanan, kirlenen.
Karışmış, muhtelit.
müteselsil-i ezeli / müteselsil-i ezelî
Başlangıcı olmayan sonsuz bir zincir.
mütteka
Dayanmağa, yaslanmağa yarayan şey.
mütteki
Yaslanıp oturan.
müttekiun / müttekiûn
Yaslanıp oturanlar, yahud oturuyorlar.
nakkaş-ı ezeli / nakkâş-ı ezelî
Başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah.
neseme
(Nesme) : (Çoğulu: Nüsüm) Nefs. İnsanın ve her nesnenin başlangıcı.
nevruz / nevrûz
İlkbaharın başlangıcı.
Bahar başlangıcı.
nisbeten
Nisbetle, kıyaslanarak. Öncekine göre. Bir dereceye kadar. Şöyle böyle.
nur-u ezel
Başlangıcı olmayan sonsuz nur.
nur-u ezeli ve ebedi / nur-u ezelî ve ebedî
Başlangıcı ve sonu olmayan nur.
nur-u ilm-i ezeli / nur-u ilm-i ezelî / نُورُ عِلْمِ اَزَل۪ي
Allahın başlangıcı olmayan ilminin nuru.
padişah-ı ezel ve ebed
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Padişah, Allah.
padişah-ı ezeli / padişah-ı ezelî
Varlığının başlan-gıcı olmayan; hükmü sonsuz olan Allah.
puside
Çürümüş, paslanıp çürümüş, çürük.
(Farsça)
racim / racîm / رجيم
Taşlanmış, recmedilmiş.
(Arapça)
rahib
Âbid. Allah'tan (C.C.) korkan.
Manastırda oturan nasrani âlimi veya papazı. Keşiş.
Aslan.
re's
Baş, kafa.
Tepe. Uç.
Başlangıç.
Reis.
recim / recîm
(Recm. den) Taşlanmış, taşa tutulmuş.
Lânetlenmiş, mel'un.
Taşlanmış.
recm / رجم
Taşlama, taşa tutma.
(Arapça)
Recm edilmek:
Taşlanarak öldürülmek.
(Arapça)
recm-i şeyatin / recm-i şeyâtîn
Şeytanların recmi, taşlanması.
recmedilme
Taşlanma.
resis
Sâbit, devamlı.
Bakıyye, artık.
Akıllı, zeki kimse.
Sahih olmayan haber.
Aşk-ı muhabbetin ibtidası.
Hastalık başlangıcı.
revk-uş şebab
Gençlik başlangıcı.
sadr
Her şeyin öncesi ve başlangıcının en iyisi. Kalp, göğüs, ön.Başkan... Baş. Oturulacak yerlerin en iyisi.
Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi.
Kalb, göğüs, ön.
Meclisin önü ve en muteber yeri. Reisin oturduğu yer.
Rücu.
Bir aruz kalıbı.
Baş, reis, başkan.
Oturulacak yerlerin en iyisi.
sadr-ı evvel
İslâmın başlangıç devrindekiler, sahabeler.
safa / safâ
Mekke'de bir tepe adı. Sa'yin başlangıç noktası.
şahid-i ezeli / şâhid-i ezelî / شَاهِدِ اَزَلِي
Başlangıcı olmayan şahid (Allah).
sahsalik
Katı, şiddetli, şedid.
Yaşlanmış, ihtiyar kadın.
Şiddetli ses.
sani-i ezeli / sâni-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i kadim-i ezeli / sâni-i kadîm-i ezelî
Varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve her şeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
şavt
Hac esnâsında sa'y denen vazîfeyi yaparken, Safâ'dan Merve'ye ve Merve'den Safâ'ya her bir geliş ve tavaf yaparken Kâbe'nin Hacer-ül esved köşesinden başlayan ve başlanılan yere gelince sona eren her bir dönüş.
semacet-i ibtida
Sözün başlangıcındaki çirkinlik.
şems-i ezel ve ebed / شَمْسِ اَزَل وَ اَبَدْ
Başlangıcı ve sonu olmayan güneş (Allah).
sene-i hicriye
Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın Mekke'den Medine'ye hicreti başlangıç sayılan ve Muharrem 1'den başlayan sene. Bu sene-i Kameriye (kamer yılı), Zilhicce ile biter, 354 veya 355 gün sürer.
serağaz / serâğâz / سرآغاز
Başlangıç.
(Farsça)
şeytan-ı racim / şeytân-ı racîm / شَيْطَانِ رَج۪يمْ
Kovulmuş, taşlanmış şeytan.
şibl
Aslan yavrusu.
sine
Uyuklama, uykuya dalma başlangıcı. Uyku ile uyanıklık arası. (O anda insan, sesi duyduğu halde anlamaz.)
şir / şîr
Aslan.
(Farsça)
Süt.
(Farsça)
Aslan.
şir-i jiyan / şîr-i jiyan
Kükremiş aslan.
Kükremiş aslan.
şir-i yezdan
Hazret-i Ali Radiyallahu Anh'ın bir ismi. Allah'ın Aslanı.
şiran
(Tekili: Şir) Aslanlar.
(Farsça)
şirane
Aslanca, gazanferâne.
(Farsça)
şirdil
(Çoğulu: Şirdilân) Aslan yürekli. Cesaretli. Cesur.
(Farsça)
şirpençe
(Şir-pençe) (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban.
(Farsça)
siyak ve sibaka mülayemet / siyak ve sibaka mülâyemet
Sözün evveline güzel bir netice, sonrasına iyi bir başlangıç olması.
sultan-ı ezel ve ebed / sultân-ı ezel ve ebed / سُلْطَانِ اَزَلْ وَ اَبَدْ
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
Başlangıcı ve sonu olmayan sultan (Allah).
sultan-ı ezel, ebed
Başlangıç ve sonu olmayan, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah.
sultan-ı ezeli / sultan-ı ezelî
Hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah.
sultan-ı ezeli ve ebedi / sultan-ı ezelî ve ebedî
Başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan.
taba'
Bulaşmak.
Kir.
Demirin paslanması.
tahrime
Namaza başlanırken söylenen tekbir.
Hacıların ihrama bürünmeleri.
Namaza başlanırken söylenen tekbir. Hacıların ihrama bürünmeleri.
taka'vüs
Çok yaşlanma.
Evin eskiyip köhne olması.
takdir / takdîr
Ölçme, değer biçme, değer verme, tâyin etme. Allahü teâlânın, olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilmi) ile bilip tâyin etmesi.
takri / takrî
Azarlama, telaşlandırma.
takvim-i arabi / takvim-i arabî
Hicretten 17 sene sonra görülen lüzum üzerine Hazret-i Ömer (R.A.) tarafından Kamer senesi esas ve hicret tarihi başlangıç sayılmak suretiyle tertiplenen takvim.
tarf
Göz, bakış, nazar. Göz ucu.
Soyu temiz kimse.
Her şeyin nihayeti, sonu.
Göz kapaklarını yummak veya oynatmak.
Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak.
Koz: Menazil-i Kamer'den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını teşkil eden dört
tasaddu'
(Demir) Paslanmak ve küflenmek.
tasdir
İcra etme. Vaz' etme.
Başlama.
Başlangıç yazma.
Örtme.
Başa geçirme, başa koyma.
Yazma.
Çıkarma, çıkartma.
tavaf-ı sadr / tavâf-ı sadr
Hac esnâsında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Mina'dan Mekke'ye inildiğinde yapılan tavâf. Buna Tavâf-ı vedâ da denilir. Hac vazîfeleri bununla sona erer.
tekemmül-ü mebadi / tekemmül-ü mebâdî
Alt yapının gelişmesi; bir şeyin başlangıç prensiplerinin ve temellerinin zaman içinde gelişmesi, mükemmeleşmesi.
tekerrüc
Fâsid olmak, bozulmak.
Kirlenmek. Paslanmak.
tekye
Zikir veya ders için toplanılan yer.
(Farsça)
Dervişlerin meskeni ve mâbedi.
(Farsça)
Yaslanılacak, dayanılacak şey.
(Farsça)
İtimâd etmek, dayanmak.
(Farsça)
tercüme-i ezeliye
Ezelî tercüme; başlangıcı olmayan sonsuz varlık sahibi Allah'tan gelen tercüme.
tertibat-ı mukaddeme / tertibât-ı mukaddeme
Başlangıçtaki sıralamalar, tertib ve düzenler.
tesa'su
Çok yaşlanmak.
Artık gün geçirmek.
Bir nesnenin ekserisinin geçmesi.
teşa'us
Tozlu topraklı olmak. Kirlenmek. Paslanmak.
tesadüf-ü a'ma / tesadüf-ü a'mâ
Kör raslantı.
tesennün
Halinden dönmek.
Üzerinden yıl geçmek.
Yaşlı olmak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.
(Sinn. den) Diş çıkarma.
teşeyyuh
Şeyh olduğunu iddia etmek. Şeyhlik taslama.
İhtiyarlama, yaşlanma.
tevessuh
(Vesah. dan) Paslanma, kirlenme.
tevsih
(Vesah. dan) Kirletme, murdarlama, pisletme.
Paslandırma.
ufk-u ezel
Başlangıcı olmayan sonsuzluk ufku.
unfuvan
Gençlik ve güzelliğin başlangıcı, en parlak zamanı.
Parlaklık, tazelik.
üss-ül harekat / üss-ül harekât
Askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer.
üstad-ı ezeli / üstâd-ı ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve bütün ilimlerin öğreticisi olan Allah.
üstad-ı ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayan üstad, öğretmen.
usul
Bir ilmin veya tekniğin asıl konusundan önce öğrenilmesi gereken başlangıç bilgileri, başlangıç, tertip, düzen metod.
visadenişin / visâdenişin
Yastığa yaslanıp oturan.
(Farsça)
yevm-i ahir / yevm-i âhir
Âhiret günü. Îmân edilmesi lâzım olan altı şeyden beşincisi. Arkasından gece gelmeyen gün. Bu zamânın başlangıcı insanın öldüğü gündür.
yılbaşı
Sene başı. Yeni bir senenin başlaması. Başlangıç zamânına göre iki çeşit sene vardır. Mîlâdî ve hicrî sene.
zat-ı ezeli / zât-ı ezelî
Varlığının başlangıcı olmayıp devamlı var olan Zât, Allah.
zat-ı ezeliye / zât-ı ezeliye
Varlığının başlangıcı olmayıp zaman üstü sonsuz olan Zât, Allah.
zat-ı kayyum-u ezeli / zât-ı kayyûm-u ezelî
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, kendi varlığının da başlangıcı olmayıp sürekli var olan Zât, Allah.
zeir
Aslan kükremesi.
zırgam
(Çoğulu: Zarâgım) Aslan, gazanfer.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Tezammin
tûtiyâ
kabil-i telakkuh
Rikat
Favik
rutubet-i havaiye
Kıyam
ahiy
işba
Pîşi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Aslan
miriye
Işık hüzmesi
Fena
yem
müslüman asker
idm
tenzih etmek
Ceri
Ir