Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Asker
ifadesini içeren
324
kelime bulundu...
ahz-ı asker
Asker alımı.
Askere alma.
Askere alınma.
alay / آلَايْ
(Ask.) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet.
Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi.
Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç.
Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler.
Genel olarak üç taburdan oluşan askerî birlik.
Beş bölük erden oluşan askerî topluluk.
Dört taburdan oluşan askerî birlik.
alay emini
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir.
alay imamı
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askere imamlık vazifesini yapan subay.
albay
Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay.
aleng
Hücum eden asker.
(Farsça)
Siper, istihkâm.
(Farsça)
amazon
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.
Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.
apolet
Askerî üniformaların omuz kısmına takılan ve rütbeyi belirten sembol, işaret.
apulet
Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak.
(Fransızca)
aramram
(Aremrem) Asker çokluğu.
Şiddetli hâl ve iş.
arazi-i uşriyye / arâzi-i uşriyye
Mahsûlünden (ürününden) uşur denilen zekatın alındığı topraklar. Müslüman devletlerde harb ile alınıp gâzîlere (askerlere) taksim edilen veya isteyerek İslâm'ı kabûl edenlerin ellerinde bırakılan yâhut devlet reisinin (başkanının) izni ile müslümanlar tarafından işlenip faydalanılır hâle getirilen m
aremrem
Kalabalık ordu, çok fazla asker.
asakir / asâkir / عساكر
(Tekili: Asker) Askerler. Erler.
Askerler.
Askerler.
Askerler.
(Arapça)
asakir-i bahriyye / asâkir-i bahriyye
Bahriyeliler. Deniz askerleri.
asakir-i berriyye / asâkir-i berriyye
Kara askerleri.
asakir-i muntazama / asâkir-i muntazama
Ordu askeri.
asakir-i müteavine
Birbirine yardım edip dayanışma içinde olan askerler.
asakir-i muvahhidin / asâkir-i muvahhidîn
Allahın birliğine inanan askerler. İslâm ordusu.
Cenâb-ı Hakkın birliğine inanan askerler.
asakir-i seyyare
Gezegen denen askerler.
ashab-ı meratip
Makam ve mevki sahipleri; siyasi, askeri ve ekonomik gücü elinde bulunduranlar.
asker / عسكر
Asker, er.
(Arapça)
asker-gah / asker-gâh
Asker kampı, askeriyeye ait kamp.
(Farsça)
asker-i calud / asker-i câlûd
Câlûd'un askeri, ordusu.
askere
Şiddet.
Asker hazırlamak.
askeri / askerî
Askere veya askerliğe ait, askere mahsus.
assubay
Ask: Çavuş, üst çavuş ve başçavuş diye rütbeleri olan, ücret alan ve resmi elbise giyen askerdir.
ast
Alt.
Birinin emri altında olan kimse, mâdun.
Askerlikte rütbe veya kıdemce küçük olan asker.
avniye
Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından ilk olarak, daha sonra da Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında giyilen kolsuz asker kaputu.
Bir nevi yağmurluk.
bab-ı seraskeri / bab-ı seraskerî / bâb-ı seraskerî
Osmanlı Devletinde askerlik işleriyle uğraşan bakanlık; askeriyenin başı.
Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
bahriye
Donanma ile ilgili işler. Devletin donanma ve deniz askerleri.
bakaya
Askerlik için son yoklaması yapıldıktan sonra istenildiklerinde gelmeyen kişiler.
bando
Askeri mızıka takımı.
başıbozuk
Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır.
(Türkçe)
Askerlerin arasına katılmış sivil savaşçı.
bayrakdar
Alemdar, bayrak taşıyan asker.
(Farsça)
Bir kabile veya cemaatın başı, reisi.
(Farsça)
bedel-i nakdi / bedel-i nakdî
Eskiden fiili askerlik hizmeti yerine belli bir miktarda para verilmesi usülü idi.
bedel-i nüzul / bedel-i nüzûl
Tar: Osmanlı İmparatorluğu devrinde askerlerin bir yere konaklamasında yapılacak olan masraflar için alınan vergi.
begaya
Askerin ön karakol takımı.
berfend
Asker, nefer, er.
(Farsça)
Güzel ve hoş söz.
(Farsça)
Derin yer.
(Farsça)
berriye
Toprağa âit.
Çöl. Beyaban. Sahra.
Kara askeri. Piyade.
binbaşı
Ask: Bin kişiye yakın olan bir tabur askere kumanda eden subay; yarbayın bir alt, yüzbaşının bir üst derecesidir.
bıranda
Alm. Savaş gemilerinde, askerlerin yattığı asılı yatak.
bölük
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur meydana getiren askerî birlik.
çağdışı
Askerliğe alınma çağı dışında.
Çağın fikirlerine felsefesine uymayan. Bu mânada bazı kimselerin kelimeyi hakaret olarak kullanmaları dar görüşlülüğün ve cehaletin neticesidir. Çünkü çağın insanlık için zararlı öyle fikirleri ve felsefeleri vardır ki, gelecek devirler bunu anladıkları
cahfel
Dudakları kalın olan kimse.
Asker.
Zenginlik.
cahif
Uykusunda dişini öttürmek.
Çok fazla hafiflik üzerine olmak.
Nefis, ruh.
İnsanın karnından çıkan ses.
Kısa.
Çok asker.
canbaz
(Çoğulu: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz.
Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse.
Aldatan, hilekâr, hile yapan.
Eskiden atlı fedai asker.
çarha
Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim.
(Farsça)
Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap.
(Farsça)
casus
(Çoğulu: Cevâsis) Hafiye. Gizli sırları haber veren. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse.
çavuş
Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi. Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi.
Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker.
İşçilerin b
cemaat-i askeriye
Askerî birlikler.
cerrar
Cer yapan, para toplayan.
Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu. Harp âletleri ile cihazlanmış ordu.
Desti satıcısı.
Ağır ağır giden.
Traktör.
çete
Bölük, birlik, takım. Bir reisin idaresi altında bulunan birlik.
Asker bölüğü, müfreze.
Çapulcu ve akıncı takımı.
ceyş / جيس
Asker, ordu. En az dörtyüz nefer süvari ve piyadeden müteşekkil bir askeri kıt'a.
Dolup taşmak.
Ses, sadâ.
Asker, ordu.
Asker.
(Arapça)
ceyş-ül azim / ceyş-ül azîm
Büyük ordu. Binikiyüz kişilik askeri kuvvet.
cop
Polis ve polis görevlisi askerlerin taşıdığı, kauçuktan yapılma sopa.
cünd / جند
Er, asker. Ordu.
Bir kimsenin yardımcıları.
Şehir.
Asker, asker topluluğu.
Asker.
(Arapça)
Ordu.
(Arapça)
cüneyd
Küçük asker. Askercik.
Askercik.
cünud / cünûd / جنود
(Tekili: Cünd) Askerler. Ordu.
Askerler.
Askerler.
Askerler.
Askerler.
Askerler.
Askerler.
(Arapça)
Ordular.
(Arapça)
cünud-u rabbaniye / cünûd-u rabbâniye
Allah'ın askerleri.
cünudullah / cünûdullah
Allah'ın askerleri.
Allah'ın ordu ve askerleri.
Allahın askerleri.
cürde
Çorak bölge.
Çıplak vücut.
Atlı asker.
cürde askeri
Eskiden hacca giden kafilelerin muhafızlığını yapan asker.
cüyuş
(Tekili: Ceyş) Ceyşler, askerler, neferler, erler. Ordular.
dabire
Askerin bozulması.
daire-i askeriye
Askerlik dairesi.
dar-ı şura-yı askeri / dâr-ı şura-yı askerî
1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu. 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi. Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu.
deber
Savaşırken askerin bozulması, bozguna uğraması.
debre
(Çoğulu: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması.
Bir evlek yer.
Vaktinden sonra gelmek.
deha-yı askeri / dehâ-yı askerî
Askerî dehâ, yüksek zekâ.
dehm
(Çoğulu: Dühum) Ansızdan gelmek.
Çok fazla miktarda asker.
Çok adet, kesret.
devair-i askeriye / devâir-i askeriye
Askerî daireler.
Askerî daireler.
devle
"Devlet" kelimesinin Arapça tabirlerde geçen bir şekli.
İki asker muharebe ettiklerinde birinin diğerine galip olması. (Düvlet malda; devlet harpte ve mertebede kullanılır.)
devletlü re'fetlü
Eskiden seraskerler için kullanılan ünvan.
dilahis
Leşker, asker. Çeri başı.
divan-ı harp
Askerî mahkeme.
Harp divanı. Yüksek rütbeli askerlerin harp mes'eleleri veya harp suçluları hakkında işler için toplandıkları meclis.
divan-ı hümayun / divan-ı hümâyun
Halkın dâva ve şikâyetlerinin dinlenip halledildiği, devlet meselelerinin görüldüğü padişah huzuru. Bu mecliste; sadrazam, şeyh-ül İslâm, kazaskerler, defterdarlar ve sair büyük devlet ricali bulunurdu.
(Farsça)
divanıharb / divânıharb
Askeri mahkeme.
dümdar
Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti.
(Farsça)
Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.
(Farsça)
ecnad
(Tekili: Cünd) Cündler, askerler, erler, neferler, taburlar.
efrad
(Tekili: Ferd) Fertler. Askerler.
eleng
Sur, duvar, siper.
(Farsça)
Kale ve istihkâm askeri.
(Farsça)
emir-ül ceyş
Serasker, serdar, başkumandan.
emirber nefer
Emre hazır asker.
enfal / enfâl
Devlet reîsinin, herkesin elde ettiği kendisinin diyerek, harbe teşvik için gâzilere (İslâm askerlerine) ganîmet hisselerinden fazla olarak verdiği mallar. Tekîli nefeldir. Gâzileri böyle teşvik etmeye tenfîl denir.
erbaş
Ask: Subay ve assubayların dışında kalan rütbeli asker.
erkan-ı askeriye / erkân-ı askeriye
Yüksek rütbeli askerler. Zabitler, subaylar.
erkan-ı harp / erkân-ı harp
Askerlik ilminde uzman kimse, kurmay.
erzak-ı askeriyye
Askere verilen erzak.
esame
Askerlerin. ve bilhassa Yeniçerilerin kaydı, ulüfe defteri.
fabrika-i askeriye
Bir fabrikaya benzeyen askeriye müessesesi.
farisan
(Tekili: Fâris) Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devrelerinde eyâletlerde hudutlardaki muhafız askerler.
fell
(Çoğulu: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne.
Yaralamak.
Cenkte askeri bozmak. Harbdeki askerin bozulması.
Kılınç yüzündeki açılan gedik.
Susuz kır yer.
Güruh, cemaat.
Muvakkat delilik.
fenn-i askeri / fenn-i askerî
Askerlik ilmi.
fenn-i askeriye
Askerlik bilimi.
ferik
İnsan topluluğu, cemaat.
Askerî kolordu kumandanı.
Körpe, buğday tanesinin yarı olgunu, firik.
ferikayn / ferîkayn
İki mukabil taraf, iki askeri fırka.
feylak
Büyük adam.
Çok asker. Kolordu.
(Çoğulu: Feyâlik) İpek böceği ve kozası.
fırka-i askeriye
Askerî fırka, tümen.
forma
Cüz. Kısım. Parça.
(Fransızca)
Şekil. Biçim. Askeri nişan. Rütbe işareti.
(Fransızca)
Bükülünce 8, 16, 32 sayfa olan kitap dizgisi.
(Fransızca)
garnizon
Bir şehir veya müstahkem mevkideki birliklerin tamamı.
(Fransızca)
Askeri birliklerin bulunduğu şehir.
(Fransızca)
Askerî birliklerin bulunduğu yer.
gaza ordusu / gazâ ordusu
Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanı korumak için düşmanla savaşan müslüman askerler.
guzat / guzât
Gâziler. Düşmanla savaşmış İslâm askerleri.
harbiye
Harble ilgili, askeri okul.
harbiye nazırı
Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başında bulunan memura verilen ünvandır. Kuva-yı Milliyenin Anadolu'da kurduğu hükümette "Milli Müdafaa Vekili" adını taşıyan bu ünvan, Osmanlı Hükümetine 1908 Temmuz inkılâbı arifesinde kurulan Said Paşa kabinesiyle girmiştir. Ondan evvel "Serasker" adını taşıyor
hasr
Bir şeyin içine alma. Yalnız bir şeye mahsus kılma.
Bir çember içine almak. Askerle etrafını kuşatmak.
Sıkıştırma. Kısaltma.
Okurken tutulup kalmak.
Vakfetmek.
Zaman ayırmak.
hayat-ı askeriye
Askerlik hayatı.
hayat-ı askeriyye
Askerlik hayatı.
haysiyet-i askeriye
Askerî şeref, onur ve itibar.
hayta
Serseri, serkeş kimse.
Ask: Osmanlılarda görevli bir sınıf askere verilen ad. Hayta birlikleri, üstün savaş kabiliyeti olan askerlerden kurulur, lüzumunda düşman topraklarına akın yapmak için de kullanılırdı. Sonraları düzenleri bozulduğunda eşkiyalığa başladılar; bundan dolayı "hayt
hazire / hazîre
Az cemaat.
Asker bölüğü.
Yara içinde toplanan kan ve irin.
heyet-i askeriye
Asker topluluğu, ordu.
heyzale
İnsan sesleri.
Cemaat, topluluk.
Çok asker.
Büyük deve.
Belinden aşağısı şişman olan kadın.
hibriziyy
Acem askerlerinden şanlı bir süvârinin adı.
hisarlı
Hisarla çevrili yer.
Hisarda oturan, kalede mukim.
Ask: Sınırlarda bulunan şehir ve kalelerde topçuya ait hizmetlerde kullanılan bir sınıf asker. Bunlara İstanbul'dan gönderilen "topçuağası" kumanda ederdi. Hisarlılar, bölük ve ortalara ayrılmamıştı. Sayıları sınırlı ve sabit
hissiyat-ı askeriye
Askerî duygular, hisler.
hizmet-i askeriye
Askerlik hizmeti.
Askerlik hizmeti. Askerlik vazifesi.
hizmet-i vataniye / خدمت وطنيه
Askerlik.
Vatan hizmeti, vatan borcu.
huneyn vak'ası
Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birç
iane-i askeriye
Tanzimattan sonra cizye yerine Hristiyan tebeadan alınan vergi. Bu vergi sonradan "bedel-i askerî" adını almış ve 1908 Temmuz inkılâbına kadar devam etmiştir.
iç cebehane
Şimdiki askerî müzeye eskiden verilen addır. İç cebehâne tâbiri bilahare "Hazine-i esliha", Üçüncü Sultan Ahmed devrinde "Dâr-ül esliha", daha sonraları da "Harbiye ambarı" olarak değiştirilmiş, en sonunda "askerî müze" şeklini almıştır.
(Türkçe)
ictihar
Askeri çoğaltma.
Meydanda ve gözükür olma. Aşikâr olma.
idare-i askeriye
Askerlerin idaresi.
Askerlik işleriyle meşgul olan idare.
idare-i örfiye
İcabında devletin bir yerde mülki idareye ait nizamları tatil ile kanunen kurduğu askerî idare. Örfi idâre, sıkıyönetim.
idave
(Çoğulu: Edâvâ) Deriden yapılmış su kabı. Asker matarası.
iftilal
Bükülme.
(Asker) muharebeden yılma.
ilmiye rütbeleri
İlmiye denilen ulema sınıfına mahsus rütbeler. Rütbeler, aşağıdan üste doğru şöyle idi: Müderrislik, kibar-ı müderrisîn, mahreç mevleviyeti, bilâd-ı hamse mevleviyeti, Haremeyn-iş şerifeyn mevleviyeti, İstanbul kadılığı, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği.
imam
Öne geçmek.
Önde ve ileride olan. Delil ve rehber.
Cemaate namaz kıldıran.
İçtihad sahibi zat. Mezheb sahibi olan.
Bir mahallenin lüzumlu işlerine ve içtimaî vazifelerine nezaret eden.
Müslümanların imamı olan halife ve askerlerin başı. Sultan. Hâkim.
inhizam
Basılıp ezilme.
Bozulma. Askerin bozulup dağılması.
inkılab ale-l a'kıb / inkılâb ale-l a'kıb
Ökçeler üzerine dönmek demektir ki, asker yürüyüşünde olduğu gibi, tam sağdan veya soldan geri dönmektir. İki ökçeyi birden yerinde çevirmek suretiyle inkılâb ale-l a'kıb, ayakları çaprazlaştırdığından yürümeyi imkânsız bırakır. Kur'an'da bu tâbir ya harbde firardan kinaye veya dinde irtidaddan meca
inzibat
Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması.
Sağlamlaşmak.
Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu.
irtikaş
Harpte askerlerin birbirine karışması.
işkampaviya
İtl. Harp gemilerinden asker naklinde kullanılan en büyük filika. İşkampaviya'lar sandal büyüklüğünde, yalnız ondan daha geniş ve yüksekti. Karaya asker sevkiyatında, gemiye erzak ve levâzım alınmasında kullanıldığı gibi eskiden donanmaya su alınacağı zaman su ile doldurulur, diğer bir filika yedeği
ıslahat-ı askeriye
Askerlikte yapılan ıslahatlar. Askerî ıslahat.
ispah
(İspeh) Asker, nefer, er.
(Farsça)
istibdadat-ı askeriye
Askerî baskılar.
istibdal
(Bidl ve Bedel. den) Değiştirmek, değiştirilmek.
Bir vakfı mülk ile mübadele etmek.
Birşey verip yerine başka şey istemek.
Askerliği biten erlere tezkere verip yenilerini almak.
istihkam / istihkâm
Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak.
Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı.
Kuvvet ve metanet vermek.
itaat-i askeriye
Askerin emre uyması.
jandarma
Yurt içinde asayişi sağlamak gayesiyle meydana getirilen ve orduya mensup silâhlı kuvvet. Ve bu kuvvette yer alan asker.
(Fransızca)
Asayişle görevli asker.
kadi-l kudat
Kadıların kadısı. En büyük kadı. Kazasker veya şeyhül islâm makamında bulunan kimse.
kaid
(A, uzun okunur) Süren. Sevkeden.
Koyunların önünden giden ve "Küsem" denilen koyun.
Yedeğine alıp çeken. Çavuş. Serasker, kumandan.
Sıradağ.
Geniş ark.
kaid-ül ceyş
Orduyu, askeri idare ve sevkeden. Kumandan. Serasker.
kaidan
(Tekili: Kaid) Kumandanlar, komutanlar, seraskerler.
kaim-makam
Birinin yerine geçen. Kaymakam. Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur. Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe. Yarbay.
kamp
Karargâh. Kırda asker, izci veya talebelerin kurdukları karargâh.
Esirler karargâhı.
kanun-u askeri / kanun-u askerî
Askerlik kanunu.
kanun-u askeriye
Askerlik kanunu.
kapıkulu
Osmanlı devletinin daimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı askerlerin bütününe verilen addır.
kaput
Askerlerin üstlük elbisesi, yağmurluğu.
(Fransızca)
Otomobillerin motor kısmını örten kapak.
(Fransızca)
karargah / karargâh
Karar verilen yer. Karar yeri.
(Farsça)
Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez.
(Farsça)
Karar yeri, askeriyede kurmayların yeri.
karia
(A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ. Kıyâmet.
Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler.
Peygamberimiz'in (A.S.M.) düşman üzerine saldığı asker grubu.
Pek şiddetli rüzgâr.
kasatura
Askerlerin, bellerine bağlayıp taşıdıkları ve süngü gibi kullandıkları düz ve kısa kılıç.
kavanin-i askeriye
Askeri kanunlar.
kavvas
(Kavs. dan) Oklu asker.
Ok imâl eden kimse. Okçu.
kazak
Her kavmin askerliğe, akın ve çapula ayrılmış efradı.
Çarlık Rusyasında ayrıca bir sınıf teşkil eden sipahiye benzer süvari askeri.
kazasker
İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri. Lügat mânası asker kadısı, ordu kadısı demektir. Osmanlılarda Kazaskerliğin ihdası Sultan I.Murat zamanındadır. İlk Kazasker de "Çandarlı Kara Halil"dir.
kazaskerler
Osmanlı Devletinde ilmiye sınıfının en yüksek mertebesinde bulunan devlet görevlileri; askerî kadılar.
kemenan
(Tekili: Kemin) Pusuya gizlenmiş askerler.
Pusular.
ketaib
(Tekili: Ketibe) Askerler, neferler, erler. Alaylar, birlikler.
ketibe
Asker bölüğü. Ordudan ayrılmış toplu alay. Düşmana çapul eden birkaçyüz kişilik süvari kolu.
ketibeperver
Askeri koruyan ve seven. Asker yetiştiren.
(Farsça)
kışla
Askerlerin topluca barındığı büyük yapı; askerî birliklere ait bina.
Askerlerin barınmalarına mahsus bina veya yer.
kıt'a
(Çoğulu: Kıtat) Dünyanın kara parçalarından her biri.
Memleket. Ülke.
Mat: Bir dairenin bir yayı ile onun çapı arasındaki kısım.
Tıb: Kesik organın vücudda kalan parçası.
Ask: Çok kalabalık olmayan askerî kuvvet.
Edb: En az iki beyitten yapılmış manzum
kıtaat
(Tekili: Kıt'a) Bölümler, cüzler, parçalar.
Büyük kara parçaları.
Askeri birlikler.
Ülkeler, memleketler.
kıyadet
Kumandanlık, seraskerlik. Kumanda.
kolordu
Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik.
(Türkçe)
Üç tümen ve bağlı birliklerden meydana gelen büyük askerî birlik.
komando
(Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj v.b. gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete.
kor
t. Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası.
Askeriyede kolordu.
küreyvat-ı beyza
Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuva-yı milliye / kuvâ-yı milliye
İstiklâl Savaşında Anadolu'da kurulan hükümet ve buna bağlı askeri kuvvetler.
Milli kuvvetler. Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri.
İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri.
kuvvad
Kumandanlar, seraskerler, komutanlar.
kuvvet / قوت
Güç.
(Arapça)
Askerî güç.
(Arapça)
kuvvet-üz zahr
Arka veren kuvvet. Yardımcı, imdadcı kuvvet. Geriden gelen yardımcı.
İcabında arkadan yardımcı olacak asker kuvveti. İmdâda hazır asker.
lağım
Kaleleri düşürmek için gedik açmak veya düşman ordugâhına zarar yapmak maksadıyla açılan ve barut konulup atılan yerler. Bu işi yapanlara "lâğımcı" denilirdi. Sonradan bu türlü işlere "İstihkâm" denilmiş ve o ad altında askeri teşkilât yapılmıştır.
Kazurat ve çirkef sularının akmasın
leşker / لشكر
Asker, ordu.
Asker.
(Farsça)
Asker.
Asker.
(Farsça)
Ordu.
(Farsça)
leşker-i aramrem
Çok asker.
leşker-i gaza / leşker-i gazâ
Gazâ ordusu, savaşan askerler. Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanlarını korumak için düşmanla savaşan müslümanlar.
leşkeri / leşkerî
Askere ait. Askerle alâkalı.
(Farsça)
leşkeriyan
(Tekili: Leşker) Askerler, leşkerler.
(Farsça)
leşkerkeş
Asker çeken. Askerleri idare eden. Kumandan.
(Farsça)
leşkerşikaf / leşkerşikâf
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
leşkerşiken
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
leşkerşükuf / leşkerşükûf
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
levend
(Levent) Yeniçeri devrinde deniz erlerine verilen bir isim. Asker.
(Farsça)
Mc: Boylu boslu, yakışıklı, çevik kimse.
(Farsça)
levendan / levendân
(Tekili: Levend) Leventler, askerler.
(Farsça)
levent
Denizci asker, yakışıklı.
lojistik
Ask: Askerlik san'atının ve seferi orduların iaşe, muhabere ve sevkiyat şartları, hareket ve harb kabiliyeti bakımından en etkili durumda bulundurulması için lâzım gelen çalışmalara aid kısım.
lüham
Her şeyi yutan.
Çok miktar asker.
mahakim-i askeriye
Askerî mahkemeler.
manevra
Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli.
(Fransızca)
Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler.
(Fransızca)
Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle
(Fransızca)
manga
Küçük askerî birlik.
Ask. Tek bir kumandanın kolaylıkla sevk ve idare edebileceği kadar erden kurulu küçük askerî birlik. (Yaklaşık olarak on erden kurulabilecek olan mangada birkaç makinalı tüfek veya tabanca ile avcı erleri bulunur.)
Savaş gemilerinde erlerin yattığı koğuş.
matara
Askerlerin kullandığı üzeri aba ve çeşitli kumaşlarla kaplı madeni su şişesi veya yolculukta kullanılan deriden yapılmış su kabı.
Kavanoz; özellikle askerlerin kullandığı veya yolculukta kullanılan bir çeşit su kabı.
mavzer
Alm. Mavzer adında bir Alman'ın yaptığı çaplı harp tüfeği. Askerlikte kullanılan bir silâh.
mecer
Koyunun karnındaki kuzu büyüdükçe durmaya kadir olmaması.
Büyük asker.
Susuzluk.
mecr
Bir nesneyi devenin karnındaki yavrusuna bey'etmek. Devenin karınındaki yavrusunu bir malla değiştirmek.
Çokluk asker.
Akıl.
mehmedcik
Kahraman ve mücahid mânasında Türk askerine verilen ünvandır.
mehter
(Mih-ter) Daha büyük.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler.
(Farsça)
Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu.
(Farsça)
Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler.
(Farsça)
Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker.
(Farsça)
At uşağı.
(Farsça)
Osmanlılarda askerî müzik takımı.
mehterhane
Tar: Zurna, nakkare, nefir, zil, davul ve kösden kurulu askeri mızıka takımı.
(Farsça)
mekatib-i askeriye / mekâtib-i askeriye / مكاتب عسكریه
Askerî okullar.
menasıb-ı seyfiye
Askerlik hizmetleri.
meslek-i askeriye
Askerlik mesleği.
meşy-i askeri / meşy-i askerî
Asker yürüyüşü. Askerî yürüyüş.
mevacib-i leşker
Asker aylıkları.
meydan dayağı
Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin
mihver-i harekat / mihver-i harekât
Askeri harekâtın yapıldığı yer.
minser
(Çoğulu: Menâsir) Yırtıcı kuşların gagası.
Taşçı kalemi.
Yüz ile ikiyüz adet arasında olan asker.
Önlerinde ne bulunur yıkıp yakıp târumar eden asker.
Otuz ile kırk arasında olan at.
Kırktan elliye veya altmışa; ve yüzden ikiyüze kadar olan at.
mirilu
Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türl
misafirhane-i askeri / misafirhane-i askerî
Askerî misafirhane.
muallem asker
Tâlim görmüş asker.
muasker
(Asker. den) Ordu yeri, asker karargâhı. Ordunun muharebe zamanında toplandığı yer.
mücennebe
Savaşçı asker, harpçi asker.
mücenned
(Mücennet) Sıralanmış asker, saf bağlamış neferler.
müfreze / مفرزه
Bir kaç alaydan müteşekkil. Ordudan ayrılmış bir kol asker.
Küçük askerî birlik.
Askerî birlikten ayrılan kol.
Askerî birlik.
(Arapça)
müfreze-i askeriye
Asker müfrezesi.
mühimmat-ı askeriye / mühimmât-ı askeriye
Askeri malzeme.
mukaddem
Zaman ve mekân cihetiyle daha evvel olan.
Askerin ön tarafına sevkedilen karakol.
Değerli, üstün.
Küçükten büyüğe sunulan, takdim edilen.
mükellefiyet-i askeriye
Askerî yükümlülük, askerlikteki zorunlu görev.
mülazım
Bir kimseye bağlı gibi olan.
Maaşsız acemilik hizmeti.
İlmiyyede: Medrese tahsilini bitirip icazet alan. Stajyer.
Eskiden askerlikte yüzbaşıdan aşağı rütbelerin derecesi, ünvanı.
mülkiye
Memleket idaresi için çalışan daire veya bu daireye mensup olanlar.
Asker olmayanlar.
Şeriat âlimlerinin hâricindeki memurlar sınıfı.
müselleman
(Selm. den) Tar: Yeniçeri zamanında yol işleriyle vazifeli asker kısmı.
müşir / müşîr / مُش۪يرْ
Emreden, işaret eden, bildiren.
Mareşal. En büyük ünvanı taşıyan asker. Silâhlı kuvvetlerde, kaide olarak barış zamanında orgeneral rütbesine kadar terfi etmek mümkündür. Mareşal rütbesi, ancak muharebe sırasında ve bir meydan muharebesi kazanmış olan generallere verilir. Asıl vazife
Mareşal, askeriyede yüksek bir makam.
En yüksek rütbeli asker.
müstahfız
Tar: Yeniçeriliğin kaldırılmasından evvel, kale, hisar ve memleket muhafazasında bulunan kimseler hakkında kullanılan bir tabirdi. İlk zamanlardaki müstahfızlık, daim hizmet hâlinde olduğu için kendilerine timar verilirdi. Sonraki müstahfızlık ise, harp gibi lüzum görüldüğü zaman askerlik hizmetine
muvazzaf
Vazifeli. Bir işle meşgul.
İlk yapılan askerlik hizmeti.
nahabe
(Çoğulu: Nuhab) Geçit ağzı.
Çokluk asker.
Her nesnenin iyisi.
nakliyat-ı askeriye
Askerî kıt'aların; top, tüfek, cephane, teçhizat ve levazımatı ve her türlü seferî ihtiyaçlarıyla birlikte bir yerden kaldırıp başka bir yere gönderilmesi, nakledilmesi. Askerî nakliyat.
nefer / نفر / نَفَرْ
Bir kişi, tek kişi.
Asker, er. (Bazılarınca insan cemaati. Ona kadar olan adam topluluğuna denir. Üçten ona kadar olan kişilere "Reht" denir.)
Asker.
Er, asker.
Kişi.
(Arapça)
Asker.
(Arapça)
Asker.
nefer-i ingiliz
İngiliz askeri.
neferat / neferât
(Tekili: Nefer) Neferler, askerler, erler.
nefir-i amm / nefîr-i âmm
Cemaatı toplama, halkı askere sürme.
nizam-ı askeri / nizam-ı askerî
Askerî düzen.
nizam-ı cedid
Yeni nizam. Osmanlı Devletinde III. Sultan Selim zamanında yeni nizamla yetiştirilen bir askerî teşkilât.
nizamat-ı askeriye
Askerî düzenler.
nizamiye
İlk askerlik devresi.
Bu nevi askerlik işleriyle uğraşan daire.
Tanzimat ordusunun asıl silâh altında bulunan kısmı.
nusayri / nusayrî
Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) iftirâ eden şîanın kollarından. On birinci imâm olan Hasen bin Ali Askerî'nin adamlarından olduğunu söyleyen İbn-i Nusayr adındaki bozuk inanışlı kimseye uyanlar.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
Askerlerden meydana gelen düzenli topluluk.
örfi idare / örfî idare
(İdare-i örfî) Askerî kuvvete ihtiyacı gerektiren ve cemiyet hayatında zuhur eden müşkil hallerde vaktin icablarına göre ve vaziyet düzelinceye kadar sivil idare yerine askeri idare konması. Sıkı yönetim.
palaska
Askerlerin kullandığı geniş kemer.
Asker kemeri.
paşa
Sivillerle askerlerin ileri gelenlerinin bir kısmına verilen resmi ünvandı. Osmanlıların ilk devirlerinde bu ünvan, hânedân mensublarıyla yalnız bir kısım idare adamlarına verilirken sonradan askeriden "mir-i liva" ve daha yüksek rütbede olanlarla; mülkiyeden vezir, beylerbeyi, mir-i miran ve mir-ül
pişdar
Öncü. Harpte ileriden düşmana gönderilen askerler.
(Farsça)
Önde giden. Önayak olan.
(Farsça)
San'at, meslek.
(Farsça)
Kumandan.
(Farsça)
Mc: Yüzsüz. Yüzsüzlükle iş beceren.
(Farsça)
piyade / piyâde / پياده
Narin yapılı bir çeşit kayık adıdır. Eskiden ekseriyetle İstanbul ve civarında kullanılan bu kayıklar, pek makbul gezinti vasıtası idi.
Ask: Orduda tüfekle teçhiz edilmiş olan ve muharip sınıfların asli unsuru bulunan efrada da bu ad verilir. Yaya askeri.
Yaya.
Yaya, yürüyen.
(Farsça)
Askerlikte piyade sınıfy.
(Farsça)
Satranç taşlarından paytak.
(Farsça)
rafıza
Şii fırkalarından bir tâife. Hak mezhepten ayrılmış, namazsız, itikadı bozuk kimse.
Asker kaçağı güruhu.
Düstur, akide ve nizam kabul edilen esaslardan ayrılanlar.
rampacı
Eski deniz muharebelerinde yakından dövüşerek zabtedilmek istenilen bir düşman gemisine hücumla borda bordaya gelindiği sırada düşman gemisindeki askerlerin vuku bulacak hücumunu menetmek için güverteye yayılan silâhendazlar.
recrace
Asker kalabalığı.
Ses çokluğu.
redif
Arkadan gelen, birisinin ardından giden.
Birbiri ardınca zuhur etmek.
Terhis olup ihtiyata geçen asker.
Edb: Beytin sonunda kafiyeden sonra tekrarlanan kelime.
resm-i geçit
Askerî bir kıt'anın yahut bir mektebin talebelerinin gösteri mahiyetinde geçişi. Geçit resmi.
rüteb-i askeriye
Askerlik rütbeleri.
sadreyn
Rumeli ve Anadolu kazaskerliği.
saka
Ordunun gerisi, ordunun gerisinde bulunan asker takımı.
Üzengi kayışı.
sanadid-i kureyş
Kureyş'in ileri gelenleri, seraskerleri, büyükleri.
şatır
(Şetaret. den) Neş'eli. Şen.
Çevik. Hizmete koşup, her işe hazır bulunan.
Vaktiyle vezirlerin yanında giden asker.
seferber
Harbe hazırlık hali.
(Farsça)
Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu askerin durumu.
(Farsça)
şehba'
Kır renkte olan şey.
Kır katır, kır at.
Tam teçhizatlı asker birliği.
Pek kıtlık olan sene.
sekban
Köpek besleyicisi.
(Farsça)
Padişahın köpeklerini av yerine götüren seyman.
(Farsça)
Vaktiyle Yeniçeri Ordusunda bir asker sınıfının ismi.
(Farsça)
Köy düğününde silâhlı ve oyun yapan gençler kafilesi. (Türkçede seğmen denir.)
(Farsça)
seraya
(Tekili: Seriye) Düşman üzerine yollanan askerler.
serçeşme
(Çoğulu: Serçeşmegân) Çeşme başı, su başı. Pınar.
(Farsça)
Pir, şeyh. Baş.
(Farsça)
(Tanzimattan evvel) yardımcı askerlerin maddi işlerine bakan kimse.
(Farsça)
serdar
Askerin başı. Kumandan.
(Farsça)
serhadlu / serhadlû
Hudut boylarını bekleyen, hudutlardaki kalelerde vazife gören askerler.
seriye
Askerî bölük.
sevk-ül ceyş
Askerî birliklerin lüzumlu yere sevkini ve geri çekilme işini idare etme.
sevkiyat
Asker gönderme ve eşyasını te'min ve sevketme işleri.
sevkiyat-ı askeriye
Askerlerin belli hedeflere doğru yönlendirilmesi.
sevkülceyş
Asker gönderme, yollama.
seyfeddin
(Seyf-üd din) Dinin kılıcı, dinin askeri.
seyfi / seyfî
(Seyfiye) Askerliğe ait, kılıçla alâkalı.
Kılıç şeklinde.
seyfiyye / سيفيه
Asker kesimi.
(Arapça)
seyfullah
Allah'ın (C.C.) kılıcı, askeri.
Ashab-ı Kiram'dan Hz. Hâlid İbn-i Velid'e (R.A.) verilen ünvan.
silahendaz
Silah atan.
Tüfekli piyade neferi, harp gemilerinde gemicilik ile mükellef olmayıp silah taşıyan bahriye askerleri.
silahhane
Askerî depo. Silahların saklandığı yer.
(Farsça)
silahşör
Silahları karıştırıcı, silahlarla oynayıp uğraşıcı.
Eski zamanda bir sınıf silahlı asker, hususiyle muhtelif silahları kullanmakta fevkalâde meleke ve maharet ile mümtaz olup, maiyyette istihdam olunanlara verilen addı. Yeniçeri Ocağı zâbitlerinin bir takımı hakkında da kullanılır bi
sipah / sipâh / سپاه
(Çoğulu: Sipâhan) Asker, leşker, nefer.
Ordu.
Ordu.
(Farsça)
Asker.
(Farsça)
sipahdar
En büyük asker, serasker.
(Farsça)
sipahi
Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed
sipahsalar
Askerlerin en büyüğü. Serasker.
(Farsça)
sipeh / سپه
Asker, leşker.
(Farsça)
Ordu.
(Farsça)
Ordu.
(Farsça)
Asker.
(Farsça)
siper
Arkasına saklanılacak şey. Koruyan.
(Farsça)
Mânia. Sığınak veya set arkası, duvar altı gibi kuytu yerler.
(Farsça)
Okun, giderken kabzayı zedelememesi için sol elin üzerine konulan âlet.
(Farsça)
Muharebede askerin kurşun ve gülleden korunması için toprak kazılarak açılan ve ön tarafına, çıkan
(Farsça)
sivil
Asker olmayan.
(Fransızca)
Başı bozuk.
(Fransızca)
Mülkî.
(Fransızca)
Tebdil-i kıyafetle gezen polis.
(Fransızca)
Medeni.
(Fransızca)
Asker olmayan.
strateji
yun. Askeri sevk ve idare ilmi, sevk-ul-ceyş.
şurta
(Yelkenliye) uygun rüzgâr.
Önde gidip düşmanla savaşan asker.
Polis, jandarma.
şürta
(Çoğulu: Şurat-Şuratâ) Malı mülkü ile tanınan meşhur bir kimse.
Askerin önünde yürüyüp düşman ile evvel cenk eden taife. Öncü kuvvet.
şurta / شرطه
Öncü asker.
(Arapça)
şuunat-ı askeriye / şuûnât-ı askeriye
Askerliğe ait işler, faaliyetler.
süvari / süvarî / süvâri / süvârî / سواری
Atlı asker, atlı.
Gemi kaptanı.
Ata binen, atlı asker.
Binici.
(Farsça)
Atlı asker.
(Farsça)
Gemi kaptanı.
(Farsça)
ta'biye
Askerleri bir arazide düşmana karşı tam tedbir ve nizam üzere yerleştirme.
Muharebe toplarının yeri, istihkâm parçası.
Muvaffakiyet için kullanılan vâsıtalar. ("Tabya" yanlıştır)
ta'lim / تَعْل۪يمْ
(Askere harb san'atını) Öğretme, eğitim.
tabur / طَابُورْ
Bölüklerden oluşan askerî birlik.
Dört bölükten meydana gelen askerî birlik.
Dört bölükten oluşan askeri birlik.
tahhane
Çokluk deve. Deve sürüsü.
Çok asker.
tahşidat-ı askeriye
Askerî yığınak.
taht-ı silah / taht-ı silâh
Silâh altı, askerlik görevine alınma.
taife-i askeriye / tâife-i askeriye
Askerî topluluk.
takım
En küçük askerî topluluk.
taktik
Asker kuvvetlerini harb meydanlarında düşmanı şaşırtarak kullanma. Bu işi tedkik eden ilim.
(Fransızca)
Mc: Bir işte muvaffakiyet için lüzum eden yolları kullanma.
(Fransızca)
talia
Casus.
Nişancı. Asker önünden giden tabur.
Rehber, kılavuz; kafilenin önünde giden.
tama'
Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme.
Askerî fertlerin maaşları. (Kamus)
tatar
(Tetar) (Arapçada: Teter) Bu isim, asıl itibariyle Moğol milletlerinden bir kavmin adıdır. Bu kavmin efrâdı, Cengiz Han askerlerinin pişdarları hükmünde olduğundan eski zamanlarda Moğollar mânasında kullanılmıştır.Arap ve Fars tarihlerinde de yukardaki mânada kullanılmıştır. Sonra bu isim bü
tebuk gazvesi
Hicretin dokuzuncu senesinde vuku bulmuştur. Şam'da bulunan Rumlar tarafından o civarın halkı, müslümanlara karşı ayaklandırıldığı Peygamberimiz tarafından duyulduğunda, onlara karşı asker hazırlayarak Tebuk'e gitmiş ve oranın ileri gelenleri Peygamberimize gelerek barışa çalışmışlardır. Tebuk'te on
tecennüd
Bir yere toplanıp asker olmak.
techizat-ı askeriye / techizât-ı askeriye
Askerî donanım.
Askerî teçhizat, askerî donatım.
teçhizat-ı askeriye
Askeri donanım.
tecnid
Askerleri sıraya koyma, sıralama.
tecyiş
Askerleri dizmek.
tedri-i cüyuş
Askerlere zırh giydirme.
tektib
Askeri bölük bölük etmek, bölüklere ayırmak.
(Ketebe. den) Yazdırma.
tenfir
(Nefret. den) Ürkütme, korkutma.
Nefret ettirme.
Mekruh ve müstehcen isim takma.
Galibiyetle hükmetme.
(Nefir. den) Asker toplama.
terhis / ترخيص
Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak.
İzin verme.
(Arapça)
Askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
(Arapça)
terhisat-ı askeriye
Askerlikten terhis etmeler.
teslihat-ı askeriye / teslihât-ı askeriye
Askerin silâhlandırılması.
tesrib
(Sürub. dan) (Asker) gönderme, yollama.
Atı ve deveyi bölük bölük edip yollamak.
tezahüf
Muharebede iki taraf askerlerinin karşılaşıp çatışması.
timar / timâr
Osmanlı Devleti'nin geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde kendi nâm ve hesaplarına tahsîl selâhiyeti ile birlikte tahsîs etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen isim. Dirlik.
ühbe
Yolculuk veya asker için hazırlanmış elbise ve malzeme.
Süt.
umde
İnanılacak şey.
Prensip, temel fikir.
Dostluk. Güvenilecek yer veya kimse.
Kavim veya kabilenin muteber ve mu'temedi olan. Reis. Serasker.
ümera-yı askeriye / ümerâ-yı askeriye
Askerî âmirler, komutanlar.
umud
(Tekili: Amud) Direkler. Sütunlar.
Mc: Seyyidler. Askerî elçiler.
umur-u askeriye
Askerlik işleri.
uşak
Hizmetçi, asker.
üss
Esas, asıl. Kök, temel.
Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
üss-ül harekat / üss-ül harekât
Askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer.
vükela / vükelâ
Askerî âmirler, komutanlar; bakanlar.
yavuz sultan selim
(Hi: 875-926) Osmanlı Padişahlarından dokuzuncusudur. Sultan Süleyman Han'ın babası, 2. Bayezid Han'ın oğludur.Azim ve sebat örneği olan ve memleket mes'elelerinde en küçük kusurları bile afvedemiyen Yavuz Selim, Çaldıran seferine çıkmıştı. Uzun müddet seferde olan askerleri bir gün padişahın çadırı
zabit / zâbit
(Çoğulu: Zâbitân) Askere kumanda eden rütbeli asker.
Kuvvetli, yavuz.
Zabteden. Başkalarını zabtedip idare etmeğe memur olan.
Subay.
Mc: Dediğini yaptıran, tuttuğunu koparan kimse.
zahf
(Çoğulu: Zuhuf) Ayaklarını sürüyerek yürüme. Sürünerek yürüme.
(Çocuk) emekleme.
Askerin, düşmana karşı emekliyerek ilerlemesi.
zeamet
Şeref, şan. Riyaset.
Yetiştirdikleri hayvanları ile birlikte harbe iştirak eden ve Sipâhi denen Osmanlı askerine öşrü alınmak üzere verilen en büyük timâr.
zeybek
Hafif silâhlarla donanmış ve asâyişi muhafazaya memur olan eski bir sınıf asker.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
teb'an
cedud
zat-ı muhterem
ASVAT
mavera
Gerd
ahliya
انت
Çurum
Mahfuza
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Asker
Doktor
gaybı
sagir
Saadet
amaç
Sinus
ahvan
Arbin
menzup