Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Arad
ifadesini içeren
162
kelime bulundu...
adet-i ilahiyye / âdet-i ilâhiyye
Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler. Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır.
agnostisizm
fels. Gerçeğin, mutlak hakikatın bilinemez olduğunu; insanın gerçeği, tam uygun bilgiyi elde edecek yaradılışta olmadığını kabul eden felsefe görüşü.
akl-ı matbu'
Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl. Öğrenmeden var olan fıtrî akıl. Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir.
alem-i emir / âlem-i emir
Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem. Yaradılışa ait kanunlar âlemi.
arz
Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. İzâh etmek. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek.
Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek.
Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi.
Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uz
arziyat
Jeoloji. Dünyanın yaradılışı ile tarih boyunca değişen vaziyetlerini tetkik eden ilim.
asabiyy-ül-mizac
Yaradılışça sinirli olan kimse. Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan.
bahr-i siyah / bahr-i siyâh / بحر سياه
Karadeniz.
Karadeniz.
bahreyn
İki deniz. (Basra Körfezi ile Hind Denizi veya Karadenizle Akdeniz. Yahut da Akdenizle Hind Denizi)
Basra Körfezi'nde bulunan bir devlettir. 1971 yılında İngilterenin körfezden çekilmesi üzerine istiklâliyetini ilân etmiştir. Bahreyn, Manama ve Muharrak Adalarından müteşekkildir. Hal
bakteri
Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaş
(Fransızca)
bari / bârî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Yaradan, yoktan var eden. Yarattıklarını farklı şekiller ve özelliklerle birbirinden ayıran.
basala
Tıb: Vücudun her hangi bir yerinde yaradılıştan olan kabartı.
bed-tıynet
Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam.
(Farsça)
berren
Karadan, kara yoluyla.
berri / berrî
Karacı, karada olan.
beyn
Aralık, arasında, arada.
bi-esrihi
Hep birlikte, hep bir arada.
bikle
Fıtrat, yaradılış, tabiat.
Kılık, kıyafet. Şekil, biçim.
bu meyanda
Bu arada.
bürhan-üt temanü' / bürhan-üt temânü'
İstiklâliyet, ulûhiyetin zâtî bir hassası ve zaruri bir lâzımı olduğuna dair ve şirkin butlanını isbat eden delil ki; eşyanın yaradılışı müteaddit ellere ve esbaba verilse, âlemdeki nizam bozulup karışıklıklar çıkacağını gösterir, isbat eder.
cem'iyet
Tenasüp ve tezat gibi söz san'atları yoluyla birbirine uyan veya zıt olan sözleri bir arada bulundurma san'atı.
cem-i ezdad
Birbirine zıd şeylerin bir arada bulunması.
cem-i zıddeyn
İki zıddın bir arada olması.
cerahat
Yaradan akan irin. Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan. Yaradan akan beyaz akıcı cisim.
cibillet
Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet.
cibilli / cibillî
Yaradılıştan, mayadan, soydan.
cibilliyet
Yaradılış, maya, soyluluk.
cide
Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu vilâyetine bağlı bir ilçe.
ciriyya
Tabiat, mizac, fıtrat, yaradılış.
Huy, haslet.Adet, alışkanlık.
çirk
Kir, pas, pislik, murdarlık, necaset.
Yarada olan irin ve kan.
dahiye-i hilkat / dâhiye-i hilkat
Yaradılıştan dâhi olan. Hârika.
damar
Kan borusu, yaradılış, huy.
Deist
Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.
Deizm
Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.
dermeyan
(Der-miyân) Ortada olan şey, arada.
(Farsça)
derya-yı esved
Karadeniz.
dilcu / dilcû / دلجو
Gönlün aradığı, güzel, sevgili.
(Farsça)
divit
Yazı yazmak için kullanılan hokka ve kalemi bir arada ihtiva eden mahfaza.
ecel-i fıtri / ecel-i fıtrî
Her mahlukun yaradılışı itibariyle Cenab-ı Allah (C.C.) tarafından tayin olunan vasati ömrü.
Biyolojik ömür.
edvar-ı seb'a
Yedi devreler. Dünyanın yaradılışından beri geçirdiği devreler ki, nazariye olarak söylenir.
ekmel-i mahlukat
Yaradılmışların en mükemmeli, Hz. Muhammed (A.S.M.)
emr-i tekvini / emr-i tekvinî
Yaradılışa ait İlâhi kanun ve nizam. Tekvine dair işler, hâdiseler, maddeler. Fıtri kanunlar ve Âdetullahın tazammun ettiği emirler.
eshab-ı kehf / eshâb-ı kehf
Mağara arkadaşları; Îsâ aleyhisselâmdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'ân-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir
eşref-i mahlukat
Mahlukatın en eşrefi, yaradılmışların en şereflisi. İnsan.
faiz / fâiz / فائض
Taşan.
(Arapça)
Faiz, paradan elde edilen kazanç.
(Arapça)
fenn-i menafiü'l-aza / fenn-i menâfiü'l-âzâ
İnsan organlarının neye yaradığını araştıran ilim.
fevh
Yaradan kan fışkırması.
Bolluk, genişlik.
Güzel kokunun yayılması.
Kaynamak.
fıtnat
Yaradılıştan gelen iyi anlama kabiliyeti.
fıtra
(Fitre) Fıtrat sadakası, yaradılış atiyyesi.
fıtrat / فطرت
Yaradılış.
Yaradılış, tıynet, hilkat.
Yaradılış.
fıtrat-ı ilahiye / fıtrat-ı ilâhiye
San'at-ı Rabbaniye ve kudret-i İlâhiyenin dâima değişen bir defteri olan ve yanlış olarak "Tabiat" namı verilen Cenab-ı Hak'ın fıtrat kanunları ve mahlukatın yaradılışı.
fıtrat-ı selime
Selim fıtrat. Kusursuz sağlam huy.
Ahlâk, din. Haram ve çirkin işlerden uzak ahlâk.
Noksansız yaradılış.
fıtraten
Yaradılıştan, fıtrî olarak.
Yaradılıştan.
fıtri / fıtrî
Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kanunlarına uygun.
Yaradılışla ilgili.
garize / garîze
Yaradılıştan olan.
gasase
(Gasis-Gususe) Davarın zayıf olması.
Sözün boş ve faydasız olması.
Yaradan irinin akması.
habt
Yanlış hareket.
Maktulün kanının heder olması.
Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme.
Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
hadd-i zatında / hadd-i zâtında
Aslında. Yaradılışında.
hadis-i garib / hadîs-i garîb
Yalnız bir kişinin bildirdiği sahîh hadîs. Yahut, aradaki râvîlerden (nakledenlerden) birine, bir hadîs âliminin muhâlefet ettiği hadîs.
hadis-i munfasıl / hadîs-i munfasıl
Aradaki râvîlerden (nakledenlerden), birden ziyâdesi (fazlası) unutulmuş olan hadîs-i şerîfler.
halk-ı şer
Şerrin yaradılışı.
halkan
Yaradılışça, hilkatça.
hamaset
Yaradılıştan olan cesâret. Bahadırlık. Cesurluk. Kahramanlık. Yiğitlik.
hams
Açlık.
Yaradaki şişin inmesi.
harbi / harbî
Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse. Arada anlaşma yapılmamış düşman.
Harbe mensub ve müteallik.
Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk.
haslet
Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
hatme
Baştan aşağı (bütün Kur'ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek.
Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek.
hayvan-ı berri / hayvan-ı berrî
Karada yaşayan hayvan.
hayvanat-ı berriyye
Kara hayvanları, karada yaşıyan hayvanlar.
hazf / حَذْفْ
Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
Mahvetmek.
Vurmak.
Atmak.
Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.
Aradan çıkarma.
heft-derya
Yedi deniz. Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer.
hikmet
İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye.
Ahlâka ve hakikata faydalı
hilkat / خلقت
Yaradılış.
Yaradılış.
hilkaten
Yaradılışça.
hoşnihad
İyi yaradılışlı, güzel huylu.
(Farsça)
hulki / hulkî
Yaradılışla ilgili, yaradılıştan gelen.
huruf-ı mukattaa / hurûf-ı mukattaa
Kur'ân-ı kerîmde bâzı sûre başlarında bulunan ve mânâsı açık olmayan ikisi üçü bir arada veya tek başına yazılı harfler. Elif lâm mîm, Yâsîn, Elîf lâm râ... gibi.
hüsn-ü muaşeret / حُسْنُ مُعَاشَرَتْ
Bir arada yaşama güzelliği.
icadi / icadî
Yaradılışa dâir.
ictima-i zıddeyn
İki zıt şeyin bir arada, beraber olması.
ictisas
Evleri yakın olmakla bir arada olma.
ifakat
(Fevk. den) İyileşme, hastalıktan kalkma. Hastalıktan kurtulup tamamen iyileşinceye kadar aradan geçen zaman.
Ayılma. Sarhoşluk veya baygınlıktan kurtulma.
ikra / oku / اقرأ
Arapça'da "oku" anlamına gelir. Alak suresinin ilk ayeti "ikra bismirabbikellezi alak" (oku, yaradan Rabbinin adıyla oku)
ikramiye
Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye.
Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para.
Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para.
Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey
iktiran / iktirân
İki şeyin bir arada gelmesi, yakınlık.
Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. Yetişmek.
İki şeyin bir arada gelmesi. İki nimetin aynı anda bulunması gibi...
İki şeyin bir arada bulunması.
intifa'
Bir şey ortadan yok olma. Aradan çıkma.
istidradi / istidrâdî
Başka konu anlatılırken arada söylenen söz.
karaca ahmed sultan
Barla ile Barla Gölü arasında "Karadut" mevkiinde, bir ziyaretgâhtır. Barla'ya yaya yirmi dakikalık bir mesafededir.
kazib
Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse.
kehila
Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın.
kerempe burnu
Batı Karadeniz kıyısında Cide Kazasının sınırları içinde kalan kara çıkıntısı.
kıtmir / kıtmîr
Eshâb-ı Kehfin (Îsâ aleyhisselâmın dîninden olup, din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda dinlerini korumak için her şeylerini terkedip hicret eden Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişiden birinin köpeğinin adı.
külliye
Bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı.
kurb-i velayet / kurb-i velâyet
Velâyet, evliyâlık yoluna âit yakınlık. Allahü teâlâdan gelen feyz ve bereketlere, arada vâsıta bulunmak sûretiyle kavuşma.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
laşe
Cife. Kokmuş et parçası.
Fık: Karada yaşayıp boğazlanmaksızın ölen veya şer-i şerife uygun olmayan şekilde kesilen kanlı hayvan ve bunların tabaklanmamış (dibagat edilmemiş) derileri.
Yenilmesi şer'an haram olan ölmüş hayvan.
Zayıf ve cılız hayvan.
Mc: Kıyıda
laz
Doğu Karadeniz bölgesinde, bilhassa Rize dolaylarında yaşayan bir kavim.
Bu kavimden olan kimse.
maarif
Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi.
Meharet. Üstadlık. Hüner.
Marifetler. Mâruflar. Kültürler.
Çehrenin manzarada zâhir olan yerleri.
Bir memleketin okullarını ve tahsil ihtiyacını idâre ve te'mine çalışan bakanlık.
mabeyn
Ara. Aradaki şey. İki şeyin arası.
Haremle selâmlık arasındaki oda.
Padişah yakınlarının bulunduğu oda.
maftur
(Fıtrat. dan) Yaradılışta olan. Fıtratta bulunan.
Yaradılmış.
mayın
ing. Karada ve denizde, daha çok gizlendirilerek konulan ve temas edilince patlayan bomba.
medeni-i bittab'
Doğuştan, yaradılıştan huyları ile medeni oluş.
Cenab-ı Hakkın yaratması ile tab'an iyi huylu, kibar, faziletli kimse.
mefatır
Yaradılıştan olan huylar. Fıtri olan huylar.
meltem
Yaz mevsiminde karadan denize doğru esen rüzgâr.
meşreb
Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk.
Gidiş.
İçmek. İçilecek yer.
Fehmetmek.
Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
meyelan-ı fıtriye / meyelân-ı fıtriye
Bir şeyde yaradılıştan var olan meyiller, eğilimler.
mizac / mizâc
Huy, yaradılış.
mizac-ı nazik / mizac-ı nâzik
İnce yaradılış. Nâzik tabiat.
muaşeret / muâşeret / مُعَاشَرَتْ
Bir arada yaşama.
müdevven
(Divan. dan) Tedvin olunmuş. Kitap hâline getirilmiş. Bir arada toplanıp tanzim edilmiş.
mukteza-i hilkat
Yaradılışın gerektirdiği şey. Yaradılış itibariyle olan hal ve netice.
münademet
(Nedm. den) Nedimlik etme. Bir arada bulunup konuşma.
münaferat
(Tekili: Nefret) Nefret etmeler, tiksinmeler. Arada olan soğukluklar.
münaza-un fih
Hakkında ihtilaf mevcut olan şey, münakaşa edilen mes'ele. Aradaki husumete sebeb olan.
münkatı'
(Kat'. dan) İnkıta eden, kesilmiş, kesilen. Aralıklı ve son bulan.
Arada bağ kalmıyan, ayrılmış.
Herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan.
muntabı'
(Tab. dan) Yaradılışdan olan, fıtraten.
Basılmış, tab' edilmiş, damgalanmış.
Hoş görülen, güzel.
murakkan
Bozulmuş, aradan çıkarılmış.
mutavassıt
Ortada vasıtalık eden. Arada ıslâh edici olan.
Orta derecede. Orta hâlli.
Sebeb.
İyi ile kötü arasındakini alan.
müterafık
Arkadaşlık eden, refekat eden, beraber bulunan.
Bir arada, karışık, karışmış.
Beraber bulunan, bir arada olan.
müterafik / مترافق
Refakat eden.
(Arapça)
Karışık, bir arada.
(Arapça)
muvazi / muvazî
Birleşmeden ve ayrılmadan iki şeyin yanyana bir arada uzayıp gitmesi. Paralel.
müzakerat
(Tekili: Müzâkere) Müzâkereler. Bir fikir hakkında karşılıklı görüşmeler. Bir arada muhtelif fikirleri beyan etmek.
namazgah / namazgâh
Namaz kılınan yer. İbadetgâh. Eskiden şehir dışında, kırda ve sed üzerinde mihrab konulmak suretiyle namaz kılınmak için yapılan yere verilen addır.
Bir kasabanın bütün halkını bir arada bulunduran geniş sahaya da bu ad verilirdi. Bayramlarda ve fevkalâde günlerde kasaba ve civar köy
nasrani / nasrânî
Îsâ aleyhisselâma inanan. Çoğulu, nasârâdır. Hazret-i Îsâ'nın bildirdiği dîne nasrâniyyet (nasrânîlik) adı verilir.
nazik-hulk / nâzik-hulk
Yaradılışı ve tabiatı nâzik olan.
necmeddin-i kübra
(Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir. Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır. İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-Harzemî.Münazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Et
nekre
Belirsiz olan.
Çıban ve yaradan çıkan kan ve irin.
Garip ve gülünç fıkralar.
Hoş sohbet ve hazır cevap kimse.
Gr: Belirtilmemiş isim, neye delâlet ettiği belli olmayan (harf-i tarifsiz) isim.
ni'me-l matlub
Tam aradığımız. İsteyip aradığımızın en âlâsı.
nihad / nihâd
Huy, yaradılış.
nihadi / nihadî
Yaradılışta olan, fıtrî.
(Farsça)
nübüvvet yolu
Tasavvufta insanları Allahü teâlânın sevgisine, rızâsına kavuşturan iki yoldan birincisi ve en üstünü. Velî bir zâtın sohbetinde yetiştikten sonra arada sebeb ve vâsıta olmadan feyzin, kalb bilgilerinin asıl'dan yâni Resûlullah efendimizden alındığı yol. Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan ikinci yo
organ
t. Uzuv. Canlılarda belli bir vazifeyi yapmak için bir arada yaratılmış nesiclerin teşkil ettiği vücud parçası. (El, ayak, baş, göz.. gibi)
Bir fikre, bir gayeye hizmet için çalışan.
Âlet.
özr
Abdesti bozan bir şeyin bir namaz vakti durdurulamayıp, devâm etmesi. İdrârını tutamama, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması, yaradan kan, sarı su akması, ağrı ile göz yaşı akması birer özür olup, özürlü erkeğe mâzûr, kadına ma'zûre denir.
Mâzeret. Af talebi, engel.
rehk
Aradan yetişip yaklaşma.
Yürüme.
şaşa kalma, taaccüb etme, hayrette kalma.
Kötü şeylere düşkünlük.
romörk
Denizde veya karada başka bir vasıta tarafından çekilen motorsuz taşıt.
(Fransızca)
sadid
Tıb: Yaradan akan sarı su. İrin.
şahb
Yaradan kan akmak.
Emzikten süt akmak.
Rengin değişmesi.
şakile
Yol. Tarik. Meslek.
Yaradılış. Tıynet. Seciye. Mizac. Bir kimsenin yaratılışının temel hususiyeti.
seci'
Edb: Nesrin kafiyesidir. Seci'ler, ya cümlelerin sonunda yahut arasında bulunur. Sondaki seci'ler bir kelime vasıtasiyle birbirine bağlanır, onlara "Seci'-i mukayyed" denilir. Aradaki seci'ler ise yekdiğerlerine bağlı olmadıklarından onlara sec'i-i mutlak tâbir olunur. İçiçe olan seci'lere "Seci' en
şeker-ab
İki dost arasındaki kırgınlık, aradaki soğukluk.
(Farsça)
semere-i şecere-i hilkat / ثَمَرَۀِ شَجَرَۀِ خِلْقَتْ
Yaradılış ağacının meyvesi.
serair-i vücud
Yaradılış sırları.
sıbag
(Çoğulu: Esbiga) Boya.
Yaradılış.
sirişt
Yaradılış, hilkat, huy, tabiat.
(Farsça)
sun'i / sun'î
İnsan yapısı, uydurma, takma, sahte, yaradılıştan olmayan.
tab
Huy, yaradılış.
taban / tabân
Yaradılıştan, yaradılış bakımından.
tabayi'-i esasiye
Temel ve esas olan tabiatlar, karakterler, yaradılışlar.
Toprak, su, hava gibi veya oksijen, hidrojen karbon, azot gibi unsurların hususiyetleri.
tabiat
Yaradılıştan gelen temel özellik, yaradılış, huy, ilâhî kanunlar.
tayy-ı zaman
Zamanı ortadan kaldırmak. Çok uzun bir zamanı pek kısa olarak görmek ve yaşamak. Meselâ: Kur'an-ı Kerimde beyan edilen "Ashab-ı Kehf" mağarada 309 sene kaldıkları halde, kendileri yarım gün veya bir gün kadar kaldıklarını söylemişlerdir.
tecemmu
Bir arada bulunma, toplanma.
tekvini / tekvinî
Yaradılışla ilgili, var oluşla ilgili.
tenafür
Birbirinden kaçmak. Ürkmek.
Uzağa çekilmek.
Bir mes'elenin halli için hâkime başvurmak.
Edb: Kulağa hoş gelmeyen hece veya kelimelerin bir arada bulunması.
tenasüb
Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma.
Anlamca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek amacı ile kullanmak.
Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma.
Nisbet, kıyas.
İki adet birbirine nisbet edilerek yapılan hesap usulü.
Edb: Mânaca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek maksadı ile zikretmek.
tezad
İki şeyin birbirine zıt olması. Aksilik. Terslik.
Edb: Mânaca birbirine zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
İki şeyin birbirine zıt olması, aksilik, terslik.
Anlamca zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
tıba'
Tabiat. Yaradılış.
Tabiatlar. Yaradılışlar.
tıynet
Huy. Yaradılış.
Huy, yaradılış.
vasıta / vâsıta
İki şeyi birbirine ulaştıran.
Aracı. Arada bulunan. Vasıtalık eden.
velvele-i istihsan
Güzellikleri pek çok dille bir arada haykıran sesler.
velvele-i takdir ve istihsan
Takdirleri ve güzellikleri pek çok dille bir arada haykıran sesler.
yunus emre
(Vefat Mi: 1320) Porsuk Nehri'nin Sakarya'ya döküldüğü yere yakın Sarıköy'de doğduğu söylenir. Tasavvufî halk edebiyatının veli şâiri olan Yunus Emre, yaşadığı devirde halk tabakasını irşad ve tenvir etmiştir. Bir çok memleketleri ve bu arada Konya, Şam ve Azerbeycan'ı dolaştı. Konya'da Mevlâna ile
zımnen / ضمنا
Bu arada, dolayısıyla.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ẕat
Hürk
Merhaba
efzun
meyl-üt tahrib
eskab
mersed
Müdgam
müteyemmimen
İstiğfar
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Arad
Kild
işkence
Eyilim
aşcı
Mafsal
ortak iş
Gösteri
guta
Kapıcı