REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Ansizin ifadesini içeren 48 kelime bulundu...

ani

  • Ansızın, birdenbire. Bir anda. Hemen.
  • Son derece kızgın.
  • Olgunlaşmış, kemale erişmiş.

badih

  • (Bâdihe) Beklenmedik ziyaret.
  • Erkek ziyaretçi.
  • Birden bire gelen ilham.
  • Ansızın, âniden.

bagteten

  • Ansızın. Füc'eten. Birdenbire. Apansız.

bağteten / بغتة

  • Ansızın, zulüm, isyan.
  • Ansızın, birdenbire. (Arapça)

baskın

  • t. Ağır, sakil.
  • Basıp geçen, galip, üstün.
  • Ansızın, birdenbire hücum.

bedahet / bedâhet

  • Açıklık, bellilik.
  • Ansızın ortaya çıkma.

bedaheten

  • Birdenbire, aniden, ansızın. Düşünmeksizin. Açık ve zâhir olarak.

bedihi / bedihî

  • Aşikâr, belli ve açık olma.
  • Ansızın zuhur eden.
  • Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık.

bedr

  • (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
  • Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında bir yer ismi.
  • Bir şeyin tamam olması.
  • Sibâk ve sür'ât etmek.
  • Bir işin ansızın zâhir olması.
  • Tam ve münasib olan âzâ.
  • Dolu şey.
  • İyi hizmet ede

beht

  • Yalan söylemek.
  • Ansızın bir şeyi almak.
  • Tenbellik galebe etmek.
  • Şaşkınlık. Hayranlık.

bela-yı nagah / belâ-yı nâgâh

  • Ansızın gelen musibet. Habersiz gelen belâ.

berk-i basar

  • Gözün şimşek çakması.
  • Birdenbire tepesinde çakan şimşekten mâruz olduğu dehşet ve şiddet hâlinden mecaz olarak, ansızın başına gelen mühlik hâdisenin şiddetli âlâm ve ıztırabıyla dehşet ve hayret içinde duyulan keskin intibahı ifade eder.

buak

  • Şiddetli sel.
  • Şiddetli ses, sadâ. Haykırış.
  • Birden bire, ansızın gelen yağmur.

dar'

  • Men'etmek, engel olmak.
  • Ansızın haberli olmak.
  • Eğrilik.

dümuk

  • Ansızın duhul etmek, birdenbire girmek.

ecel-i na-gehan / ecel-i nâ-gehan

  • Ansızın gelen ecel. Birdenbire âni ölüm, vefat.

fart

  • İfrat, çok aşırı olmak. Aşırılık.
  • Acele etmek ve ansızın gelmek.
  • Yollara alamet olarak konulan işâret.

fica

  • Birdenbire, ansızın.

füc'e

  • Ansızın, birdenbire.

füc'eten

  • Apansızın. Birdenbire. Ansızın. Hiç beklenmedik anda.
  • Ansızın, birdenbire.

füceten / فجئة

  • Apansız, ansızın. (Arapça)

hazm

  • Midedeki yenen şeyleri eritmek, sindirmek. Vücuda yarayacak hale getirmek.
  • Birisine ansızın hücum etmek.
  • Ansızın bir şey üzerine inmek.
  • Birisinin hakkını, malını gasb ile alıp zulmeylemek.
  • Münasebetsiz bir hale, güce gidecek bir vaziyete düşenin kendi nefsini

iftica'

  • Birdenbire, ansızın olma.

iftilat

  • Ansızın bir işe girişme.
  • Hatıra gelivererek şiir veya söz söyleme.

ılgar

  • Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın.
  • Başıboş hayvanın dörtnala koşması.

karia / kâria

  • (A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ. Kıyâmet.
  • Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler.
  • Peygamberimiz'in (A.S.M.) düşman üzerine saldığı asker grubu.
  • Pek şiddetli rüzgâr.
  • Pek şiddetli rüzgâr,
  • Ansızın gelen büyük belâ.
  • Kıyamet.
  • Belâdan kurtulmak üzere okunan "el-Kariâtü" sûresi.

kavari'

  • (Tekili: Karia) İnsan öleceği zaman, halet-i nezi'de okunan âyet-i kerime.
  • Şiddetli esen rüzgârlar.
  • Ansızın Allah tarafından gönderilen belâ ve musibetler.

lakit / lakît

  • Yerden kaldırıp alınmış ve sahipsiz kalmış bir şey. Sokakta bulunan mal, para.
  • Sokağa atılmış yeni doğmuş çocuk.
  • Üzerine ansızın gelinen kuyu.

mefaka

  • Ansızın tutmak.

mer'abe

  • Ansızın olarak birdenbire korkutmak.
  • Tenha ve korkunç yer.

mübagate

  • Ansızın üzerine saldırma, sataşma.

müfacat

  • Ansızın olmak.

müfacee

  • Ansızın olmak.

musibet

  • Felâket, ansızın gelen belâ, uğursuz.

na-gehan

  • Birdenbire, ansızın, âniden. (Farsça)

nagah / nagâh / nâgâh / ناگاه

  • Birdenbire, ansızın, hemen. (Nâgeh, nâgehan, nagehâne, nagehânî) (Farsça)
  • Ansızın, birden bire.
  • Ansızın. (Farsça)

nagehan / nâgehan / ناگهان

  • Ansızın. (Farsça)

nebh

  • Bir şeyi tenbih etmek, unuttuğunu hatırlatmak.
  • Ansızın bulunan. Yitik.
  • Ansızın yitirmek.
  • Uykudan uyanmak.
  • Şerefli olmak.
  • Meşhur olmak, ün salmak.

neşita

  • Bir şeyin, aramaksızın bulunması.
  • Ansızın bulunan nesne.
  • Gâzilerin kastettikleri yere varamadan yolda buldukları ganimet.

rahis

  • Ucuz, yumuşak elbise.
  • Ansızın ölüm.

sa'k

  • Ansızın düşmek.
  • Çağırmak.
  • Helâk olmak.

sademat

  • (Tekili: Sadme) Vuruşlar, patlamalar.
  • Ansızın başa gelen belâlar.

sadme

  • Bir vuruş, çarpma, vurma, çatma.
  • Birden bire patlama.
  • Ansızın başa gelen musibet.

tari / tarî

  • (Tarâ. dan) Birdenbire çıkan, ansızın görünen.

tariye

  • Ansızın gelen belâ, dâhiye.

vehleten / وهلة

  • Birdenbire. İlkin. Ansızın.
  • Ansızın. (Arapça)

yekayek / yekâyek

  • Birer birer. Tek tek. (Farsça)
  • Ansızın. (Farsça)

yekser

  • Baştan başa. (Farsça)
  • Ansızın. (Farsça)
  • Yalnız başına. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın