Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ahlak
ifadesini içeren
278
kelime bulundu...
hakk-ul-yakin / hakk-ul-yakîn
Bir şeyin hakîkatine kavuşma, mâhiyetine erişme, bulma, tatma. Allahü teâlânın beğendiği ahlâk ile ahlâklanıp, kalb gözünün açılması ve mânevî perdelerin kaldırılması neticesinde elde edilen kesin ilim, bilgi.
Bir şeyin hakîkatine kavuşma, mâhiyetine erişme, bulma, tatma. Allahü teâlânın beğendiği ahlâk ile ahlâklanıp, kalb gözünün açılması ve mânevî perdelerin kaldırılması neticesinde elde edilen kesin ilim, bilgi.
islam ahlakı / islâm ahlâkı
İslâm dîninin bildirdiği ahlâk.
abdullah ibn-i ömer
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Val
adab / âdâb
(Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,
Edepler, ahlâk kuralları.
adab u erkan / âdâb u erkân
Edebler, kaideler ve rükünler. Ahlâk ve terbiye kaideleri.
adab-ı hayatiye / âdâb-ı hayatiye
Hz. Peygamberin (a.s.m) hayatında yaşadığı ahlâk kuralları.
adab-ı nebeviye / âdâb-ı nebevîye
Hz. Peygamberin (a.s.m.) göstermiş olduğu hal, davranış ve ahlâk kâideleri.
adab-ı umumiye / âdâb-ı umumiye
Umumi ahlâk kaideleri.
ahlak / ahlâk / اخلاق
(Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine
Huy, ahlak.
(Arapça)
ahlak-ı ahmediye / ahlâk-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı; hareket, tavır, söz ve danışlarından ortaya çıkan örnek hareket ve davranış tarzı.
ahlak-ı aliye / ahlâk-ı âliye
Yüksek ahlâk.
ahlak-ı aliye-i peygamberiye / ahlâk-ı âliye-i peygamberiye
Peygamberimizin yüce ahlâkı.
ahlak-ı ameli / ahlâk-ı amelî / اخلاق عملى
Uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlak-ı fazıla / ahlâk-ı fâzıla
İyi ahlâk, faziletli huylar.
ahlak-ı hamide / ahlâk-ı hamide / ahlâk-ı hamîde
Beğenilen güzel ahlâk.
Her türlü övgüye lâyık olan güzel ahlâk.
ahlak-ı hasene / ahlâk-ı hasene / اَخْلَاقِ حَسَنَه
Güzel ahlâk.
Yüksek ahlâkı en parlak ve ulvi bir şekil ve ruhta gösteren ve bilfiil yaşayan Peygamberimizin (A.S.M.) ve O'nun yolunda gidenlerin ahlâkı.
Güzel ahlâk.
ahlak-ı hasene-i islamiye / ahlâk-ı hasene-i islâmiye
İslâmiyetten gelen güzel ahlâk.
ahlak-ı içtimaiye / ahlâk-ı içtimaiye
Toplum ahlâkı.
ahlak-ı ilahiye / ahlâk-ı ilâhiye
İlâhî ahlâk.
ahlak-ı ilahiyye / ahlâk-ı ilâhiyye
Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak. Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak.
ahlak-ı insaniye / ahlâk-ı insaniye
İnsan ahlakı.
ahlak-ı islamiye / ahlâk-ı islâmiye
İslâm ahlâkı.
ahlak-ı kamile / ahlâk-ı kâmile
Mükemmel ahlâk.
ahlak-ı kur'aniye / ahlâk-ı kur'âniye
Kur'ân ahlâkı.
ahlak-ı muhammediye / ahlâk-ı muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı.
ahlak-ı nazari / ahlâk-ı nazarî / اخلاق نظری
Teorideki ahlak anlayışı.
ahlak-ı peygamberi / ahlâk-ı peygamberî
Peygamber ahlâkı.
ahlak-ı rezile / ahlâk-ı rezile
Kötü ve aşağılık ahlâk.
ahlak-ı samiye / ahlâk-ı sâmiye
Yüksek ahlâk.
ahlak-ı seyyie / ahlâk-ı seyyie / اَخْلَاقِ سَيِّئَه
Kötü ahlâk.
Kötü ahlâk.
ahlak-ı seyyie-i vahşiyane / ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne
Vahşet saçan kötü ahlâk.
ahlak-ı ulviye / ahlâk-ı ulviye
Yüksek ahlâk.
ahlak-ı umumiye / ahlâk-ı umumiye
Genel ahlâk.
ahlak-ı vahşiyane / ahlâk-ı vahşiyâne
Ahlâkî yapı açısından son derece vahşi olma.
ahlak-ı zemime / ahlâk-ı zemîme
Kötü ahlâk. Dînin ve aklın beğenmediği huylar.
ahlaken / ahlâken / اخلاقا
Ahlâkça.
Ahlakça.
(Arapça)
ahlaki / ahlâkî
Ahlâkla ilgili, ahlâka ait.
Ahlâkla ilgili, ahlâka uygun.
Ahlâkla ilgili, ahlâka uygun.
ahlakiyat / ahlâkiyat / اخلاقيات
Ahlâk ilmi.
Ahlak bilgisi.
(Arapça)
ahlakiyun / ahlâkiyûn / اخلاقيون
Ahlakçılar.
(Arapça)
ahlakıyyat / ahlâkıyyât
Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim.
Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler.
ahlakıyyun / ahlâkıyyun
Ahlâk ilmi ile uğraşan âlimler; bunlar iki kısımdır. Bir kısmı ahlâk-ı hasene olan İslam ahlâkını telkin eder, diğer kısmı ise, dine tâbi olmayan ve hakiki ahlâkı bulamamış olanlardır.
ahlakiyyun / ahlâkiyyun
Ahlâk âlimleri.
Ahlâk bilimciler.
alaka / alâka
İlişik, rabıta, merbutiyet.
Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse.
Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)
ali-cenab / âli-cenab
İyilik sahibi, yüksek ahlâklı. Cömerd. Büyük zat.
(Farsça)
alicenab / âlicenab
Yüksek ahlâklı.
alicenabane / âlîcenabâne
Yüksek ahlâklı birine yakışır biçimde.
alicenap / âlicenap
Yüksek ahlâklı, şerefli.
allah razı olsun / allah râzı olsun
Allahü teâlâ, senin ahlâkını, işlerini ıslâh edip, seni râzı olduğu (beğendiği) hâle getirsin, mânâsında duâ.
arare
(Çoğulu: Arâr) İyi kokulu bir ot.
Şiddet
Kötü ahlâk.
Evin avlusu, ev içi.
Soğuk şiddetli olmak.
aristo
(Doğum : M.Ö. 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun'un talebesidir. Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır. Ruhun bakiliğine inanırdı. Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır.
asal
Ahlâk. Karakter.
Alâmet, işaret, belirti.
avarif
Mârifetler.
Arifler. İşten anlar olanlar.
Güzel ahlâk.
avrupalılaşmak
Avrupalıların fikirlerini ve yaşayış tarzını benimsemek. Türkiye'de batılılaşma olarak kullanılmaktadır. Avrupa zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanışları, ahlâkları, felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder. Avrupaya, batıya özenmek, eşkiyanın gasbettiği
azbi / azbî
Güzel ahlâklı.
bed-ahlak
Ahlâkı ve huyu kötü olan kimse.
(Farsça)
bed-hal
Kötü ahlâklı. Kötü huylu. Hâli düşkün. Fakir olan.
(Farsça)
bed-siyret
Ahlâksız. Ahlâkı ve huyu kötü olan.
(Farsça)
bedahlak / bedahlâk / بداخلاق
Ahlaksız.
(Farsça - Arapça)
bedmaye
Ahlâksız.
(Farsça)
Soysuz. Sütü bozuk.
(Farsça)
bedsiret / bedsîret / بدسيرت
Ahlaksız.
(Farsça - Arapça)
bid'at
(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler.
Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmaya
cafcaf
Ahlâksız, iffetsiz kadın.
(Farsça)
cahreme
Darlık.
Kötü ahlâk.
cami
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina.
Cem'edici, toplayıcı, içine alan.
Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.
Ehl-
cefcaf
Hayâsız, ahlâksız kadın.
(Farsça)
cemi-i ahlak-ı aliye / cemi-i ahlâk-ı âliye
Bütün yüksek ve üstün ahlâklar.
cemilekar / cemilekâr
İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan.
(Farsça)
cimri
Hasis, varyemez, pinti. Elindeki mal veya parayı harcayamıyan ve türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışan kimse. Cimrilik, müsriflik (savurganlık) gibi İslâmda kötü huy olarak bilinir. Cömertlik ve tutumluluk ise övünülen ahlâkî vasıflardandır. Cömertlikte de ölçülü olmak tavsiye e
(Farsça)
dabs
Ahlâkı kötü ve korkak olmak.
Anlaması, idrâki az olmak.
dell
Naz.
Hey'et.
Güzel ahlâk.
denaset-i ahlak / denaset-i ahlâk
Ahlâk kirliliği, ahlâksızlık.
deni
(Çoğulu: Deniyyât) Soysuz, alçak, ahlâksız.
Dünyaya âit, fâni ve geçici.
Yakın, karib.
deniyet-i hazıra
Şimdiki ahlâksız ve rezil medeniyet.
deniyyat
(Tekili: Denâya) (Denî) Ahlâksızlıklar, aşağılık şeyler.
dergah / dergâh
Makam, kapı girişi, eşik. Tasavvuf mektebi. Tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ zâtlar tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dînî ilimlerin ve zamânın fen ilimlerinin okutulduğu yer.
Cenâb-ı Hakk'ın rahmet kapısı.
deyyus / deyyûs
Hanımının nâmussuzluğuna, ahlâksızlığına aldırış etmeyen, göz yuman kimse.
disiplin
Uyulması lâzım gelen kaide ve yasaklar.
(Fransızca)
Nizam ve intizam te'mini için zihnî, ahlâkî, ruhî, cismanî tâlim ve terbiye.
(Fransızca)
ebrar / ebrâr
İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allahü teâlânın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar. Teklik şekli berr'dir.
edeb
Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ.
Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek.
Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye.
Edebiyat ve ondan bahseden ilim. (Kur'anın edebi ise: Öyle
Terbiye, güzel ahlak, haya.
edeb-i furkani / edeb-i furkanî
Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran Kur'ân-ı Kerim'in ortaya koyduğu bir ahlâk kuralı.
edeb-i kur'an / edeb-i kur'ân
Kur'ân'ın terbiyesi, Kur'ân ahlâkı.
edeb-i kutsi / edeb-i kutsî
Kutsî edeb, iyi ahlâk.
edeb-i muaşeret
Görgü ve ahlâk kuralları.
edeb-i tıp
Tıp ahlâkı.
edebi / edebî
Edebe dâir. Güzel söylenmiş yazı. Edebiyata âit. Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik.
egoizm
Bencillik. Kendi menfaatını ön plâna alma. Her işi ve davranışta kendini düşünme. Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur. Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir.
(Fransızca)
ehasin-i ahlak / ehasin-i ahlâk
Ahlâkın en iyisi, en güzeli. Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ahlâkı gibi olan ahlâk.
erbab-ı fazilet / erbâb-ı fazilet
Faziletli, güzel ahlâk sahibi kimseler.
erbab-ı siyer
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatı, ahlâkı, sözleri ve yaşayışı hakkında kitap yazanlar, İslâm tarihçileri.
evamir-i ahlakiye / evamir-i ahlâkiye
Ahlâkla ilgili emirler.
evkaş
Ayak takımı. Terbiyesiz, ahlaksız, adi ve alçak kimse.
facire
Kötü hayata alışmış, ahlâksız kadın. Günahkâr.
fahiş / fâhiş
Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan.
Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı.
Çok bahil. Nekir ve yaramaz şey.
Ahlâksız, aşırı.
fahişe
Ahlâksız ve hayâsız kadın. Namusunu korumayan kadın.
Allah'ın menettiği şey.
Zâniye. Kahbe.
fahşa / fahşâ
Meşru olmayan cinsel ilişki, fuhuş.
Zekatı az verme, tamahkârlık.
Akla ve ahlâka uygun olmayan söz ve iş.
fasid-ül mizac / fâsid-ül mizac
Ahlâkı ve iyi huyları ifsad eden.
fazail-i ahlak / fazail-i ahlâk
Ahlâk faziletleri.
fazilet / fazîlet
Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
Üstünlük. İyi ahlâklılık.
Farz ve vâciblerin hâricindeki nâfile ibâdetler yâni müstehâb ve sünnetler.
faziletli
Güzel ahlâklı, erdemli.
fenn-i adab / fenn-i âdâb
Ahlâk ilmi.
fesad-ı ahlak / fesad-ı ahlâk
Ahlâk bozukluğu.
fezaze
Ahlâkı kaba ve kerih olmak.
firaset
Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış kabiliyeti. Bir kimsenin ahlâk ve istidadını yüzünden anlamak. Firasetin bir nev'i, sebebini anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir. Diğer nev'i ise kesbîdir. Muhtelif huy ve tabiatları bilmek neticesinde hâsıl olur.
Yiğitlik.
fısk
Hak yolundan çıkmak, Allah'a karşı isyan etmek.
Sefahete dalma, ahlâksızlık, gü-nahkârlık.
fitne-i azime / fitne-i azîme
Ahlâkta ve toplum düzeninde büyük çaplı azgınlık ve bozgunculuğun çıkması.
fitne-i mühimme
Ahlâkta ve toplum düzeninde büyük çaplı azgınlık ve bozgunculuğun çıkması.
fıtrat-ı selime
Selim fıtrat. Kusursuz sağlam huy.
Ahlâk, din. Haram ve çirkin işlerden uzak ahlâk.
Noksansız yaradılış.
frenkmeşrebane / frenkmeşrebâne
Avrupa ahlâkını örnek alırcasına.
fücur / fücûr
Günah. Zina. Namusları pây-mâl etmek gibi şeytanî iştiha. Dinsiz ve ahlâksızların durumu.
Günahkarlık, zina, ahlâka aykırılık.
fuhuş
Çok çirkin ve ahlâksız işler, hayasızlık.
garir / garîr
Kefil.
Güzel ahlâk.
Durumdan veya işten anlamıyan.
gayr-ı ahlaki / gayr-ı ahlâkî
Ahlâk dışı, ahlâka uygun olmayan.
gayr-i ahlaki / gayr-i ahlâkî / غَيْرِ اَخْلَاق۪ي
Ahlâk kurallarına uymayan.
Ahlakî olmayan.
halakat
Halukluk, güzel ahlâklılık, iyi huyluluk.
Düzlük, dümdüzlük.
hali-ül-izar / halî-ül-izar
Yüzü yırtık.
Mc: Edepsiz, ahlâksız, utanmaz.
haliyye
Bağından boşanmış deve.
Yabancı bir yavru emziren deve.
Büyük gemi.
Arı kovanı.
Ahlâktan kinâyedir.
(Çoğulu: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız.
haluk
İyi huylu. Güzel ahlâklı. İslâma yakışır ahlâkta olan. İnsâniyyetli.
har
Hor, hakir, âdi. Aşağı. (Dinsiz, imansız ve din düşmanı ahlaksızların ve sefihlerin vasıfları.)
(Farsça)
haseb
Şeref, asâlet, ahlâk ve soy temizliği.
haslet
Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
haslet-i hamide
Medih ve senâ edilmeğe, övülmeğe lâyık olan güzel ahlâk ve haslet.
havd
Güzel ahlâk.
Güzel ve yumuşak vücutlu câriye.
hecr-i cemil
Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek.
hem-huy
Bir ahlâk ve tabiatda bulunan. Huyları bir olan.
(Farsça)
hikmet
İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye.
Ahlâka ve hakikata faydalı
Nübüvvet (peygamberlik).
Faydalı ilim.
Edeb, ahlâk ve nasîhat ile ilgili güzel sözler.
Gizli sebep, fâide.
Fıkıh ilmi, helâl ve harâmı bildiren din ilmi.
İlm-i Ledünnî, mânevî ilim.
Peygamber efendimizin sünneti.
hikmet-i ameli / hikmet-i amelî
İslâm ahlâkı.
hilaf-ı edeb
Terbiye ve ahlâka aykırı.
hılkıd
Kötü ahlâklı ve ağır ruhlu kimse.
hısal
(Tekili: Haslet) Hasletler, huylar, tabiatlar. Ahlâk.
hisbe
Ecir, sevap.
İslâm hukukunda, devlet muhasebesi. Muhasebe dairesi.
Huk: Hisbe, daha sonraki çağlarda zabıta, çarşı zabıtası, ahlâk zabıtası gibi değişik müesseselerin adı oldu.
hizb-üş şeytan
Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.
hukuk-u teamüliyye
Memleketin ahlâkını ve âdatını bildiren örf mânasında kullanılır.
hulk
Huy. Ahlâk. Tabiat. Yaratılıştan olan haslet. Seciyye. Cibilliyet.
İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhî ve zihnî hâller.
hulkan
Huy ve tabiatça. Ahlâk cihetiyle.
huluk / hulûk
Huy. Tabiat. Ahlâk.
Ahlâklar, ahlakî özellikler.
huluka
(Çoğulu: Ahlâk-Halkân) Eski olmak.
hulukuhu'l-kur'an / hulukuhu'l-kur'ân
"Onun ahlâkı Kur'an ahlâkıdır.".
hüsn-i ahlak / حسن اخلاق
Güzel ahlak.
(Arapça - Farsça)
hüsn-i huluk
Güzel huy, iyi ahlâk.
hüsn-ü ahlak / hüsn-ü ahlâk / حُسْنِ اَخْلَاقْ
Ahlâk güzelliği.
Güzel ahlâk.
Güzel ahlâk.
hüsn-ü edep
Güzel ahlâk.
hüsn-ü hal
İyi hal. Güzel ahlâk.
hüsn-ü hulk / حُسْنُ خُلْقْ
Güzel ahlâk.
(Hüsn-i hulk) Ahlâk güzelliği. Güzel ahlâk.
Güzel ahlak.
hüsn-ü siret / hüsn-ü sîret / حُسْنِ س۪يرَتْ
Ahlâktaki güzellik.
Ahlâk güzelliği.
huy
Mizac, tabiat, ahlâk, âdet.
(Farsça)
Ter.
(Farsça)
Mîzâc, tabiat, ahlâk.
ibaha mezhebi / ibâha mezhebi
Dinî kuralları, ahlâk ve namus prensiplerini, şahsî mülkiyet kavramını tanımayan sözde özgürlükçü batıl bir akım.
ilm-i ahlak / ilm-i ahlâk
Ahlâk bilgisi.
ilm-i hal / ilm-i hâl
Her müslümanın îmân, ibâdet ve ahlâk ile ilgili bilmesi gereken şeyler veya bu bilgileri anlatan kitap.
insan-ı kamil / insan-ı kâmil
Kemâle ermiş, olgun insan. İslâmiyet'in emrettiği bütün emirleri yapan, yasaklardan sakınan, Peygamber efendimizin güzel ahlâkıyla ahlâklanan, hareketleri ve sözleri hep Allahü teâlânın ilhâmı ile olan üstün insan.
Güzel huy, ahlâk ve yüksek fazilet sahibi olan kimse.
isar / îsâr
Kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına verme ahlâkı.
istimrar-ı ahlak / istimrar-ı ahlâk
Ahlakî özelliklerin aksamadan varlığını sürdürmesi.
izhar-ı fazilet
Güzel ahlâkın, erdemin gösterilmesi.
ka'beri / ka'berî
Ailesine, arkadaşına, yoldaşına, kabilesine ve halkına katılık eden, kötü ahlâklı kişi.
kalb selameti / kalb selâmeti
Kalbin kibir, riyâ, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi kötü düşüncelerden kurtulup, iyi ahlâk ile ahlâklanması.
kemalat / kemalât / kemâlât
Faziletler, olgunluklar, insanın bilgi ve güzel ahlâkça tam ve olgun olması.
(Tekili: Kemal) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik.
Faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri.
Olgunluklar, fazîletler, ahlâk ve huy güzellikleri.
kemalat-ı ahlakiye / kemâlât-ı ahlâkiye
Ahlâkî mükemmellikler, üstün özellikler.
kemalat-ı samiye / kemâlât-ı sâmiye
Yüksek ahlâk ve faziletler.
kırşib
Yaşlı davar.
Arslan. Çok yiyen, obur.
Uzun boylu kimse.
Kötü ahlâklı.
kötü arkadaş
İnsanın dînini, îmânını, edebini, hayâsını ahlâkını bozan, dünyâ ve âhiret seâdetini kaybettiren arkadaş.
küfürbaz
Küfür sözü söyleyen. Ahlâksız. Küfrü âdet edinmiş olan.
(Farsça)
la'v
Ahlâkı yaramaz kişi.
Haris adam.
laahlaki / laahlâkî
Ahlâk dışı. Terbiye hârici.
lahz
Ahlâkı yaramaz kimse.
lokman hekim / lokman hekîm
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
maali-i ahlak / maâlî-i ahlâk
Ahlâkî yücelik, yüce ahlâklar.
maden-i ahlak-ı aliye / maden-i ahlâk-ı âliye
Yüce ahlâkın kaynağı.
maden-i meziyet / mâden-i meziyet
Meziyet, ahlâk, huy mâdeni, kaynağı.
mahasin
(Mehâsin) İyilikler. İyi ahlâklar.
İnsanın vücudunda hüsün ve cemal yerleri.
Güzel tavırlar.
İnsanın yüzüne güzellik veren bıyık ve sakal.
mahasin-i ahlak / mahasin-i ahlâk
Ahlâk ve huy güzelliği.
mahmud-ül hisal / mahmud-ül hisâl
İyi ahlâk sahibi.
mahz-ı edep
Saf edep ve ahlâk.
maneviyat adamı / mâneviyat adamı
Fazilet ve ahlâk gibi mânevî değerlerin korunması için gayret gösteren ve yaşayan kişi.
mecami-i ahlak-ı mütezahime / mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime
Hepsi de birbiriyle üstünlük yarışında olan ahlâkî vasıf mecmuaları, toplulukları.
medaris
Medreseler. Ders okunan yerler. Talebe-i ulumun ikametgâhları. Din, imân, ahlâk dersi ve fenni ilim okutulan ve aynı zamanda talebenin ikamet ettiği mektebler.
mefasid / mefâsid
Ahlâkı bozan şeyler.
meh-ruyan
Ay yüzlüler. Ay gibi parlak olanlar.
(Farsça)
Mc: Manevî güzellik. Ahlâk sahibi ve dindar olanlar.
(Farsça)
mehasin-i ahlak / mehâsin-i ahlâk
Ahlâk güzellikleri.
mehasin-i ahlakiye / mehâsin-i ahlâkiye
Ahlâk güzellikleri.
mekarim / mekârim
(Tekili: Kerem) Keremler. İyilikler.
Güzel ahlâk sahibi olmak.
Ahlâk-ı hamide, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği, beğendiği güzel ahlâk.
mekarim-i ahlak / mekârim-i ahlâk
İyi huy, güzel ahlâk. Peygamberimizin ahlâ-kı.
Güzel ve üstün ahlâk.
Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ahlâkına ve onun sünnet-i seniyesine ittiba ve imtisâl edenlerin ahlâkı.
mela'a / mela'â
Meşveret.
Cemaat. Güruh.
Bir kavmin ileri gelen mes'uliyetli şahısları.
Huy, ahlâk.
Doldurmak.
meleke-i tadil-i ahlak / meleke-i tâdil-i ahlâk
Ahlâken ölçü ve kurallara uyma melekesi, pratiği.
merin
Hal, durum.
Ahlâk.
mertebe-i iman ve ahlak ve fazilet / mertebe-i iman ve ahlâk ve fazilet
İman, ahlâk ve fazilet mertebesi.
mesaid
(Tekili: Mesâdet) Saâdet ve mutluluğa sebep olan hâl ve ahlâklar.
meşarib
Meşrebler. Mizaclar. Tabiatlar. Huylar.
Fehimler. Anlayışlar. Ahlâklar.
Su içecek şeyler. Maşrabalar.
Köşkler.
meşreb
Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk.
Gidiş.
İçmek. İçilecek yer.
Fehmetmek.
Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
Mizaç, huy, ahlâk.
İçecek yer.
metanet-i ahlakiye / metanet-i ahlâkiye
Ahlâkî sağlamlık, dayanıklılık.
mihenk
Mihenk taşı, denek taşı; birinin değerini, ahlâkını anlamaya yarayan ölçüt.
(Mihek) Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti.
Mc: Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.
mim'siz medeniyet
Deniyet, ahlâksızlık, alçaklık; Arapça'da medeniyet kelimesinden "mim" harfi atılınca geriye alçaklık anlamında "deniyet" kelimesi kalır.
misal
Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek.
Düş. Rüya.
Ahlâk ve âdâbla ilgili kıssa ve hikâye.
Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kısas.
Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani; elif, vav veyahut da yâ olan) fiil veya kelime.
mu'cize-i ahlak-ı hamide / mu'cize-i ahlâk-ı hamîde
Güzel ve övülmüş ahlâkın mu'cizesi.
muallim-i ahlak-ı aliye / muallim-i ahlâk-ı âliye
Yüksek ahlâkı öğreten, ders veren.
müeyyide
Te'yid eden. Te'yid edici. Kuvvetlendirici.
Kanun ve ahlâk emirlerinin yerine getirilmesini te'min eden kuvvet.
muhtesib
Eskiden İslâm devletlerinde iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan, engel olan ve cemiyette güzel ahlâk ve fazîletlerin korunmasına ve dînî hükümlerin uygulanmasına, çarşı ve pazarların düzenine bakmakla vazîfeli, ilim, fazîlet ve kuvvet sâhibi kimse.
mukaddesat-ı ahlakiye / mukaddesat-ı ahlâkiye
Ahlâka dayanan mukaddes şeyler.
mukzı'
Fuhşiyat söyleyen, ahlâksızca şeyler konuşan.
münadebe
İyilikleri sayılıp ağlanılan ölü.
Ölmüş bir kimsenin ahlâkını ve evsafını anıp ağlaşmak.
mürteci'
(Rücu'. dan) Geri dönen, geri dönmek isteyen. İrticâa giden.
Her cihetle en yüksek saadet ve selâmete sevkeden İslâmiyete muhalefetle İslâmdan önceki câhiliyet ve ahlâksızlığa dönmek isteyenlerin vasfı.
İslâmiyete muhalif olanların; hakikat, İslâmiyet ve iman fedakârlarına, İ
mütehallik
Bir huy edinen, huylanan. Huyu olmayan bir şey ile tekellüf edip o ahlâka alışan.
mütesavvıf
Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.
namus / nâmus
Irz, ahlâklılık, kanun, melek.
necib
Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı.
nefis-perest
Şeriat kanunlarına aykırı olarak, ahlâk kaidesini tanımadan nefsinin isteklerine uyan. Nefsine taparcasına düşkün olan.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nezahet / nezâhet
Ahlâk temizliği, temizlik.
İncelik, rikkat.
Ahlâk temizliği, temizlik.
İncelik, rikkat.
nikhaslet
(Nîk-haslet) Ahlâkı ve huyu iyi olan.
(Farsça)
nisvan-ı zelil
Ahlâken ve dinen düşmüş, zelil olmuş kadınlar.
rehber
Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât.
rezail / rezâil
Rezillikler, ahlâka aykırı çirkin ve alçak şeyler.
rezalet / rezâlet
Rezillik, kötü ahlâk, fazîletin zıddı.
sa'di-i şirazi / sa'di-i şirazî
(Hicrî: 587-691) Şiraz'da doğdu. 30 yıl ilme, 30 yıl seyahate, 30 yıl da inzivada ibadetle çalıştı. En meşhur eserleri Bostan ve Gülistan adındaki ahlâkî ve imanî kitaplarıdır.
safil
Sefil olan, düşük ahlâklı ve karaktersiz.
secaya
(Tekili: Seciye) Karakterler, huylar, seciyeler, ahlâk ve tabiatlar.
secaya-yı hasene / secâyâ-yı hasene
Güzel karakterler, ahlâk ve huylar.
secaya-yı seyyie / secâya-yı seyyie
Kötü ahlâklar, karakter ve huylar.
seciye
Huy, karakter. Huy güzelliği. Ahlâk durumu.
seciye-i diniye
Dine ait karakter, ahlâk.
seciye-i milliye
Millî karakter ve ahlâk.
seciyye
Ahlâk, tabiat, huy.
sefahet-perest
Gayrı meşru zevk ve eğlencelere düşkün olan, ahlâksızca davranan.
sefer der vatan
Nakşibendiyye yolunun on bir temel esâsından biri. Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) kötü ahlâk, beşer (insan) tabiatının sıfatlarından kurtulması, beşerî sıfatlardan meleklere âit sıfatlara, kötü, çirkin vasıflardan, iyi, güzel ahlâka geçm esi.
şeks
Ahlâksız, yaramaz kimse.
sema' / semâ'
Bir veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz okudukları, dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren ilâhî, mevlid, kasîde ve şiirleri dinlemek.
şemail
(Tekili: Şimal) Huylar, ahlâklar, tabiatlar.
şemail-i şerife / şemâil-i şerîfe
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübârek ahlâk ve âdetleri.
şemal
(Çoğulu: Şemâlât) Kıble ardında kutup tarafından esen yel.
Ahlâk.
Kılıç.
şemayil
Ahlâk.
sıbgatullah
Cenab-ı Hakk'ın dilediği tarz, manevî renk, biçim ve şekilde yaratması. İslâmî ahlâk ve karakteri halketmesi.
Allah'ın dini.
silk
Çöğenler adı verilen havuç.
Pancar.
Kurt, zi'b.
Şerli, ahlâksız kadın.
sima' / simâ'
Bir kişinin veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz ve müzik perdelerine uydurmadan okudukları dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren şiirleri, kasîdeleri, ilâhileri ve mevlidleri dinlemek.
siret / sîret
Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı.
İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol.
Bir kimsenin iç hâli, hareketi, ahlâkı.
İnsanın tutmuş olduğu manevî yol.
Ahlâk, karakter.
Ahlâk, gidişât, hal, hareket, tavır, yaşayış.
İnsanın mânevî hâli, ahlâkı.
siret-i hasene
Güzel ve iyi ahlâk.
siret-i nebevi / sîret-i nebevî
Sevgili Peygamberimizin örnek hayâtı, güzel ahlâkı.
sireten / sîreten
İç yapısı, ahlâk ve sıfat itibarıyla.
siyer
Gidişât. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin hayâtını, güzel ahlâkını, üstün vasıflarını anlatan ilim dalı; bu hususta yazılmış kitab.
siyer-i enbiya
Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) hayatlarından ve onların ahlâkından bahseden kitap.
siyer-i nebeviye
Hz. Peygamberin (a.s.m.) yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap.
siyer-i nebi
Mevzuu Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) hayatı, ahlâkı ve yaşayışı olan, O'nun gaye ve cihanı irşad eden mesleğinden bahseden kitap.
siyer-i seniye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hayatı, yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap.
siyer-i seniyye
Hz. Peygamber'in (a.s.m.) yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap.
Yüksek ahlâk ve yüksek vasıflar. Hazret-i Peygamberin (A.S.M.) yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitab.
su-i ahlak / su-i ahlâk / sû-i ahlâk
Ahlâk kötülüğü. Allah'ın, peygamberin râzı olmayacağı işleri yapanın ahlâkı.
Kötü ahlâk.
Kötü ahlâk.
su-i hulk / sû-i hulk
Kötü ahlâk. Dine, ahlâka yakışmayan fena ahlâklılık.
Kötü ahlâk.
sukut
Düşme. Yukardan aşağıya birden iniverme.
Değerini kaybetme. Bozulma.
Devrilme.
Mahvolma.
Ahlâk bakımından alçalma.
Büyük bir vazifeden ayrılma.
Sarkma.
Çocuğun eksik veya ölü olarak doğması.
sukut-u ahlak / sukut-u ahlâk
Ahlâkî alçalış, çöküntü.
sünen-i ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) sünneti, ahlâkı ve yaşayış tarzı.
sünen-i muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) sünnetleri, ahlâk ve yaşayışı.
ta'sene
Ahlâkı yaramaz kadın.
Çok, kesir.
taaffüf
İffetli olma. İffetli görünme.
Tekellüfle salihlik yapma. Ahlâk dışı şeylerden kaçınma.
İstemekten uzak durma.
tabiat-ı ma'siyet
İsyan etmek, günah işlemek ahlâkında ve huyunda olmak.
(Farsça)
tahalluk / tahallûk
Ahlâklanmak. İyi huy edinmek. Yüksek İslâmi ahlâkla ahlâklanmak.
Ahlâklanma.
Ahlâklanma.
tahmel
(Çoğulu: Tahamil) Ahlâkı kötü kimse.
talim-i ahlak / tâlim-i ahlâk
Ahlâk dersi, eğitimi.
tasavvuf
Ahlâk ve kalb ilmi. Kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak. Kalbde îmânın vicdânileşmesi, yâni Ehl-i sünnet îtikâdının kalbde sağlamlaşması ve şüphe getirici te'sirlerle sarsılmaması, nefs-i emmâreden doğan tenbelliklerin ve sıkıntıl arın giderilip, ibâdetlerde kolaylık ve lezzet hâ
teali-i ahlak / teâli-i ahlâk
Ahlâk yüceliği, yüksek ahlâk.
tebeddü'
Ehl-i Sünnetten iken başka mezhebe girme.
Dinini değiştirme. İrtidad.
İyi olan ahlâkını bozup değiştirme.
tefahhuş / تَفَحُّشْ
Fuhşa düşmek, fâhişe olmak. Ahlâksız olmak.
Çirkin sözler söylemek.
Fuhşa girme, ahlâksızlık.
Ahlâksızlaşma.
tefani
Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak.
tehzib-i ahlak / tehzib-i ahlâk
Ahlâkı güzelleştirme, kötü huyları giderme.
Temiz ahlâk sâhibi olmağa çalışmak. Ahlâkını düzeltmek.
tekke
Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dergâh ve zâviye de denir.
terbiye-i ahlakiye / terbiye-i ahlâkiye
Ahlâk terbiyesi.
terbiye-i diniye
Dinî eğitim, ahlâkî terbiye.
tesciye
(Seciye. den) Üstün ahlâk kazandırma.
Bir nesneyi örtmek.
tezekki
Mânevi temizlenme. Ahlâken yükselme.
Zekât verme.
tuhtuh
Kötü ahlâk.
ulum-u aliye / ulum-u âliye
Dinden bahseden ilimler. (Tefsir, kıraat, hadis, marifetullah, fıkıh, kelâm, ahlâk bilgileri gibi.)
ulüvv-ü ahlak / ulüvv-ü ahlâk
Yüksek ahlâk.
ulüvv-ü cenab / ulüvv-ü cenâb / عُلُوُّ جَنَابْ
Yüksek ahlâklılık.
uram
Eti soyulmuş kemik.
Çokluk.
Kötü ahlâk.
Şiddetli muhâlefet.
Çocuğun edepsizlik yapması.
urame
Hiddet.
şiddetli muhalefet.
Kötü ahlâk.
Edepsizlik etmek.
vecibe
Borç hükmünde olan vazife.
Kanun ve ahlâkın icabı, yerine getirilmesi lâzım gelen şey.
yasin
Yâ Seyyid yâ insan gibi muhtelif manalar rivayet edilir. Şifredir Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) fıtraten, hilkaten, edeben ve ahlâken en yüksek olduğu herkesçe bilindiğinden bu isim kendisine verilmiştir.
zaarre
Kişinin ahlâk ve huyunun kötü olması.
zabıta-i ahlakıye / zâbıta-i ahlâkıye
Ahlâk zâbıtası.
zabıta-i ahlakiye / zâbıta-i ahlâkiye
Ahlâk zabıtası, ahlâk polisi.
zampara
(Aslı "zenpare"dir) Kadınlar peşinde dolaşan ahlâksız erkek.
zaviye / zâviye
Eskiden büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda veya köy ve kasabalarda; dînî ilimlerin, İslâm ahlâkının ve fen ilimlerinin öğretilmesi, yolcuların barınması maksadıyla kurulan yer; küçük tekke.
Tasavvufta bulunan kimselerin, ibâdet için çekildiği tenhâ yer.
zenperest
(Çoğulu: Zenperestegân) Kadına düşkün, kadın peşinde dolaşır ahlâksız kimse.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
temaruz
Mekteb-i hususi
müceddidin
Mualli
Abdesthane
Ahsar
Duşine
alemdar-ı nebi
Tarra
gadat
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ahlak
Ahum
payan
SEYYAR
eski
pata
ayan
Lebib
İcma-i ümmet
ciğersiz