REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Aharet ifadesini içeren 46 kelime bulundu...

batıl

  • Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. Şartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele. Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi.

çire

  • Mâhir, maharetli, becerikli. (Farsça)
  • Bahadır, kahraman, yiğit, cesur. (Farsça)

deha-i kudsi / deha-i kudsî

  • Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ. Dinî dehâ.

derece-i san'at ve maharet

  • San'at ve maharet derecesi.

ehil / اهل

  • Maharet sahibi. (Arapça)
  • Evcil. (Arapça)
  • Bir yerde ikamet eden. (Arapça)
  • Bir yere mensup. (Arapça)

ehl / اهل

  • Sahip, malik,
  • Maharetli, usta.
  • Bİr yerde oturan.
  • Karıkocadan herbiri.
  • Maharet sahibi. (Arapça)
  • Evcil. (Arapça)
  • Bir yerde ikamet eden. (Arapça)
  • Bir yere veya görüşe mensup. (Arapça)

ekyes

  • Pek kiyâsetli, zeki, zekâvetli kişi. Mâhir, maharetli, becerikli adam.

erbab

  • (Tekili: Rab) Sahipler.
  • Rabler, Terbiyeciler.
  • Bâtıl ilâhlar.
  • Türkçede diğer bir mânası: Maharet sahibi, elinden iyi iş çıkan kimse. Bir işin ehli.

eshed

  • Becerikli, maharetli, mahir, açıkgöz, uyanık olan kişi.

ezker

  • Maharetli duvar ustası.

giran-destmaye

  • Zengin, gani. Sermayesi ve malı mülkü çok olan. (Farsça)
  • Mârifetli, mahâretli, hünerli. (Farsça)

gusül

  • Boy abdesti. Temizlenmek. Maddi, manevi temizlik için şartları dahilinde yıkanmak. Taharet-i Kübrâ da denir.

hades-i asgar

  • Fık: Taharet-i suğra ile, yani yalnız abdest ile giden taharetsizlik hali. Bevletmek, kan gelmek sebebi ile hasıl olan hades gibi.

hades-i ekber

  • Fık: Taharet-i kübra ile, yani gusül abdesti ile giderilen taharetsizlik halidir.

hazık / hâzık / حَاذِقْ

  • İşinin ehli, mahâretli.

hazka

  • Mahâret, ustalık, mâhirlik.

hırrit

  • (Çoğulu: Harârit) Delil.
  • Hâzık.
  • Mâhir, maharetli.

hızk

  • Zeyreklik, akıllılık.
  • Ustalık, mahâret.

hüner

  • Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret. (Farsça)

hünerpişe

  • Mahâretli, mârifetli, hünerli. (Farsça)

hünerver

  • Çok ustalıklı. Becerikli. Usta. Mahâret sahibi. (Farsça)

intizah

  • Suç ve kabahattan sıyrılma. Temize çıkma.
  • Def-i hâcet yaptıktan sonra temizlenme. Tahâretlenme.

isbat-ı hüner

  • Maharet ve hüner gösterme.

kastar

  • (Çoğulu: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse.
  • Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse.

mahir / mâhir / ماهر / مَاهِرْ

  • Maharetli, becerikli.
  • Maharetli, becerikli.
  • Maharetli, hünerli, becerikli.
  • Becerili, maharetli. (Arapça)
  • Mahâretli.

mahirane / mâhirâne / مَاهِرَانَه

  • Ustaca, ustalıkla, maharetle. (Farsça)
  • Maharetli bir şekilde.
  • Mahâretli olarak.

meleke

  • Tecrübe ve tekrarla elde edilen beceri, maharet, iktidar, ustalık.
  • Alışkanlık, yetenek, maharet, iktidar.

meleke-i ameliye

  • İş yapma mahareti, kabiliyeti.

mithara

  • (Tahâret. den) Matara.

müfahare

  • (Bak: MÜFAHARET)

mühendis-i mahir / mühendis-i mâhir

  • Alanında maharet sahibi, becerikli olan mühendis.

ok

  • Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.

rüsuh / rüsûh

  • Ustalık, sağlamlık, maharet.

sarf-ı meharet / sarf-ı mehâret

  • Maharet sarfetme.

silahşör

  • Silahları karıştırıcı, silahlarla oynayıp uğraşıcı.
  • Eski zamanda bir sınıf silahlı asker, hususiyle muhtelif silahları kullanmakta fevkalâde meleke ve maharet ile mümtaz olup, maiyyette istihdam olunanlara verilen addı. Yeniçeri Ocağı zâbitlerinin bir takımı hakkında da kullanılır bi

sınaat

  • (Çoğulu: Sanâyi') San'at, mahâret, ustalık.

tabb

  • Âdet.
  • Maharet. Ustalık.
  • Âlim.

taharet / tahâret / طهارت

  • Temizlik. (Arapça)
  • Temizlenme. (Arapça)
  • Tahâret etmek: Temizlenmek. (Arapça)

tefennün

  • Fen öğrenmek.
  • Çok şeyler bilmek.
  • Türlü türlü olmak.
  • Bir fende maharet sahibi olmak.

temehhür

  • (Maharet. den) Mâhir olma.

terdesti / terdestî

  • Ustalık, el yatkınlığı, mahâret. (Farsça)

tuhare

  • Taharet ettikleri suyun bakiyyesi.

tuhr

  • Pâklık, temizlik, taharet.
  • Kadınların iki âdet görmeleri arasındaki temizlik hâlleri. (Temizlik hâli uzayan, devam eden kadına "Mümtedet-üt tuhur" denir).

üstadane / üstadâne

  • Ustaca, maharetli bir şekilde.

zeberdesti / zeberdestî

  • Maharetlilik, ustalık. (Farsça)
  • El üstünlüğü, üstünlük, galibiyet. (Farsça)

zekat / zekât

  • Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. Ziyadeleşme, artma.
  • Temizlik. Taharet.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın