Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Afir
ifadesini içeren
180
kelime bulundu...
adüvv-ü kafir / adüvv-ü kâfir
Kâfir düşman.
aler-re'si-vel-ayn
Baş ve göz üstüne. (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir.)
asa-yı musa / asâ-yı musâ
Hz. Mûsânın (A.S.) Asâsı.
Kafir sihirbâzları Cenab-ı Hakkın izniyle mağlub eden ve taşa vurduğunda hemen Cenab-ı Hakkın izni ile su çıkaran Hz. Mûsânın (A.S.) mucizeli değneği. Bu mucizeye teşbih olarak, her bir zerrede ve her şeyde Allahın (C.C.) varlığını, birliğini ve kudsi sıfatl
ayet-i zulümat / âyet-i zulümat
Dalâlet ve inkâr karanlıklarında bulunan kâfirlerin durumunu açıklayan Nur Sûresinin 39. ve 40. âyetleri.
behv
(Behve) Misafir odası.
Yer altında hayvan ağılı. (Bu iki mananın cem'i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir)
Geniş meydan, yer.
Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık.
Rahim ile mahrecinin arası.
benu-s sebil
Misafirler.
beyt-ül haram
(Beyt-ül Haram) Kâbe-i Muazzama'nın etrafının bir ismi. Kâfirlerin yaklaşmaları men' edildiği, onlara haram olduğu için bu isimle alınır.
bühüvv
(Tekili: Behv) Misafirlere mahsus odalar.
Hayvanlar için yerin altına yapılmış ahırlar.
cani
Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade
cehennem
Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer.
cehennem-i daime / cehennem-i dâime
Kâfirlerin devamlı olarak kalacakları Cehennem.
cermüze
Sefer ve misafirlik.
(Farsça)
cuki / cûkî
Hindistan'da yayılan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sınıfından birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin dervişlerine verilen ad.
darül harb
(Dâr-ül harb) Harp yeri. Müslümanlarla gayr-i müslimler arasında sulh akdedilmemiş memleket. Kâfirlerin ve onların gayr-i islâmi hükümlerinin hâkim olduğu yer.
dayf
(Çoğulu: Ezyâf-Zuyuf-Zayfân) Misafir.
Meyletmek, yönelmek.
dayfen
Misafiriyle gelen kişi.
duzah-mekan / duzah-mekân
Makamı Cehennem olan kâfir, münâfık.
(Farsça)
ehl-i istidraç
Kendilerine Allah tarafından bir takım olağanüstü hâl ve üstünlükler verilen günahkâr veya kâfir kişiler.
ehl-i kitab / ehl-i kitâb
Hazret-i Îsâ veya Mûsâ aleyhimesselâmdan birine ve bunlara gönderilen kitâblara inanan kâfirler, yahûdîler ve hıristiyanlar.
ehl-i küfür
İnkârcılar, inançsızlar, kâfirler.
ehliküfür
Kâfirler.
etave
Gelmiş, geçmiş, gelen, misafir, garib, gariban, kimsesiz, biçare.
evfer
(Vâfir. den) Çok. Bol.
eyyühelmünafık / eyyühelmünâfık
Ey münafık, ey mümin görünen kâfir!
ezyaf
(Tekili: Zıyf) Misafirler. Mihmanlar.
facir / fâcir
Açıktan günâh işleyen, haram ve günâha dalmış. Fâsık.
Kâfir.
fani
Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.
fey'
Dönmek. Muhârebe bittikten sonra, kâfirlerden zorla veya harp yapılmadan sulh yoluyla alınan mal.
funduk
Fındık.
Misafirhane, han. Otel.
gavur / gâvur
Kâfir, Allah'ı veya Onun bildirdiği kesin olan şeylerden herhangi birini inkâr eden kimse.
Kâfir. Merhametsiz, inatçı.
Kâfir, îmansız.
gaza
(Çoğulu: Gazevât) Din uğrunda kâfirlerle yapılan mücadele, muhârebe, düşmana kasdetmek. Cenketmek.
Din uğrunda kâfirlere karşı yapılan savaş, cihad.
gaza-yı ekber
Din uğrunda kâfirlerle yapılan büyük muhârebe.
hadis-i müftera / hadîs-i müfterâ
Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbiyle inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.
hafair
(Tekili: Hafîr) Oyuklar, delikler, çukurlar.
hafid / hâfid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, yâni öldükten sonra mahlûkât (yaratılmışlar) diriltilip, herkes dünyâda iken yaptığının hesâbını verirken, kâfirleri ve kötü kimseleri en aşağı seviyeye indiren, huzûrunda düşmanl arının başlarını aşağı eğdiren.
hafir
(Çoğulu: Havâfir) Davar tırnağı.
han
Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel.
(Farsça)
Ticaret ehlinin sakin olduğu yer.
(Farsça)
hangah
Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer.
(Farsça)
harem
Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer. Kadınlara mahsus oda. (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir.)
harem-i şerif
Kâfir ve müşriklerin girmesi yasak olan ve canlı mahlukun öldürülmesi men'edilen Mukaddes Kâbe ve civârı.
haremeyn
İki mukaddes harem. Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere.
haremişerif / haremişerîf
Kâfirlerin giremeyeceği Kâbe ve civarı.
havafir
(Tekili: Hâfir) Kazanlar, yeri kazıcılar.
Hayvan, dâbbe tırnakları.
haza kafirün / hâzâ kâfirün
Bu kâfirdir.
hicret
Bir yerden başka bir yere göç etmek.
Resûlullah efendimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye göç etmesi.
Müslüman bir kimsenin, dînini korumak için, kâfir memleketinden, İslâm memleketine göç etmesi.
İslâm memleketinde fitne ve kötülük bulunan bir yerden iyi bir yere
hil'at-ı veda / hil'at-ı vedâ
Tar: Osmanlılar zamanında saraya misafir edilen kimselere ayrıldıkları zaman giydirilen hil'at.
hizfer
(Çoğulu: Hazâfır) Taraf. Nâhiye.
hubesa
(Tekili: Habis) Habisler, pis şeyler.
Abdestsiz, gusülsüz gezen pis kâfirler.
husumet-i kafirane / husumet-i kâfirâne
Kâfirce düşmanlık yapılma.
ibn-üs-sebil
Misâfir.
ıdafe
Misafir edinmek.
Ulaştırmak.
Tâbi olmak, uymak.
igraz
Doldurmak.
Taze hamurdan ekmek yapıp misafire yedirme.
ikfar
Birisine kâfir demek, kâfir denilmek.
isna aşeriyye / isnâ aşeriyye
Şiîliğin kollarından biri. Hazret-i Ali'nin halîfe olması açıkça emr olunmuştu, Eshâb (Peygamber efendimizin arkadaşları) bu emri yerine getirmediği için kâfir oldu diyen, Peygamber efendimizin vefâtından sonra hazret-i Ali ve sırasıyla onun iki oğlu ile torunlarını meşrû (geçerli) imâm kabûl eden v
istidrac / istidrâc
Kâfir ve fâsıklarda görülen hârikulâde, olağanüstü haller.
Derece derece yükselmeyi istemek.
Fâsık veya kâfir olduğu belli bir şahsın gösterdiği harika.
istirak-ı sem' / istirâk-ı sem'
İstirâk-ı sem' etmek:
Kulak misafiri olmak.
kafir-i matrud / kâfir-i matrud
Kavulmuş kâfir, uzaklaştırılmış, tard edilmiş kâfir.
kafirane / kâfirane / kâfirâne
Kâfire yakışır şekilde, kâfir gibi.
(Farsça)
Kâfirce, inkâr ederek.
Kâfirce.
kafirun / kâfirûn
Kâfirler.
kafirun suresi / kâfirûn suresi
Kur'an-ı Kerim'de 109. sure olup El-Kâfirûn da denilir.
kahhar / kahhâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Düşmanlarından, cebbâr (kibirli, zorba, zâlim), inâdcı, nîmetlere nânkörlük edenleri öldürüp, onları zelîl (aşağı, hakîr) etmekle dünyâda kahreden, âhirette düşmanları olan kâfirlere ebedî; îmâ nlı ölen mü'minlere, af ve mağfiret etmezse (bağı
kefere / كفره
(Tekili: Kâfir) Kâfirler.
Kâfirler, inkârcılar.
Kâfirler, inanmayanlar.
Kâfirler.
Kafirler.
(Arapça)
kenud
Çok küfran-ı nimet eden kimse. Çok levm ve küfreden cahud.
Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi.
Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın.
Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri.
Kölesini, uşağını çok döven kimse.
kitablı kafirler / kitablı kâfirler
İncîl ve Tevrât'tan birine inanan kâfirler. Hıristiyanlar ve Yahûdîler.
kitabsız kafirler / kitabsız kâfirler
Ehl-i kitâbın dışındaki kâfirler, dinsizler.
köle
Allah yolunda harb ederken, kâfirlerden alınan esir.
küffar / küffâr / كفار / كُفَّارْ
(Tekili: Kâfir) Gâvurlar. Hak din olan İslâmiyeti inkâr edenler. Kâfirler.
Kâfirler, inkârcılar.
Kâfirler.
Kâfirler, inanmayanlar.
Kafirler.
Kafirler.
(Arapça)
Kafirler.
küffar-ı kureyş / küffâr-ı kureyş
Kureyş kâfirleri, müşrikleri.
küfr / كفر
Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür.
Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık.
Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak.
Allah'a inanmama ve ona ortak koşma.
Dinsizlik, imansızlık, kâfirlik.
Nankörlük.
Kaba, ayıp söz söyleme, sövme.
Kafirlik.
(Arapça)
Küfür.
(Arapça)
küfr alametleri / küfr alâmetleri
Kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan şeyler.
küfr ü dalal / küfr ü dalâl
Kafirlik ve sapıklık. Dinsizlik.
Kâfirlik, sapıklık, dinsizlik.
küfr-i inadi / küfr-i inâdî
Bilerek, inâd ederek kâfir olmak, küfr-i cühûdî.
leş
Kendiliğinden ölen veya Besmelesiz kesilen veya kesilmeyip de başka sûretle öldürülen veya Ehl-i kitâb olmayan kâfir ve mürtedlerin kestikleri yenmesi haram hayvanlar. Ölmüş hayvan.
lühne
Misafire seferden geldiğinde verilen hediye ve armağan.
Savaş gününde başa giyilen tolga. Az şey.
Kahvaltı.
mal-ı habis / mâl-ı habîs
Zor ile gasb edilen ve rüşvet olarak alınan, çalınan mallar ve kendine emânet olan mallar, izinsiz ticârette kullanılarak elde edilen kârlar ve dâr-ül-harbde yâni kâfir memleketlerine gidenin (tüccârın, seyyâhın), kafirlerden, rızâsı olmadan aldığı mallar.
mazif
Herkese sofrası açık olan ev. Kapısı açık, misafir sever ev. Misafirperver olan hâne.
meşfer
(Çoğulu: Meşâfir) Sarkık hayvan dudağı.
mesih / mesîh
Îsâ aleyhisselâmın isimlerinden.
Kıyâmete yakın yeryüzünde çıkacağı bildirilen, son derece kıvırcık saçlı, gözü dışarı fırlamış kâfir bir genç olan Deccâl'e verilen isim.
mevlel-muvalat / mevlel-muvâlât
Bir zımmînin yâni gayr-i müslim (müslüman olmayan vatandaşın) veya harbî yâni vatandaş olmayan pasaportlu bir kâfirin bir müslümanın yardımı ile îmâna gelerek, bu müslümanı velî kabûl edip ona; "Sen benim mevlâmsın (velîmsin), şâyet ben bir cinâyet(suç) işlersem diyetini (borcunu) sen ver, ben ölünc
mihfer
(Çoğulu: Mahâfir) Kazma. Bel.
mihman / mihmân
Misafir.
(Farsça)
Misafir.
mihmandar / mihmândâr
Misafire hizmet ve yardım eden. Misafiri ağırlayan.
(Farsça)
Misafir ağırlayan; ev, mülk sâhibi.
Misafiri olan.
mihmandar-ı kerim / mihmandar-ı kerîm / mihmândâr-ı kerîm / مِهْمَانْدَارِ كَرِيمْ
Dünya misafirhanesinde kullarına yardım ve in'am eden Rabbimiz, Allah (C.C.).
Müslümanlara dünya misafirhanesinde rehberlik eden, Hazret-i Peygamber (A.S.M.)
İkramı bol ve çok cömert olan misafir sahibi, Allah.
Çok ikram edici misafir ağırlayan.
mihmandar-ı kerim-i zülcelal / mihmandar-ı kerîm-i zülcelâl
Dünya misafirhanesinde kullarına yardım edip rızıklandıran sonsuz haşmet ve celâl sahibi Allah.
mihmandar-ı nebevi / mihmandâr-ı nebevî
Peygamber Efendimizi (a.s.m.), evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen ünvan.
mihmandari / mihmandarî
Mihmandarlık. Misafir ağırlayıcılık.
(Farsça)
mihmanhane
Misafirhane. Misafir edilecek yer. Otel.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
mihmani / mihmanî
Mihmanlık, misafirlik.
(Farsça)
mihmannevaz / مهمان نواز
Misafire iyi muamele ederek ikram eden. Misafir ağırlayan.
(Farsça)
Misafirsever.
(Farsça)
mihmannüvaz / مهمان نواز
Misafirsever.
(Farsça)
mihmanperver
Misafir ağırlayan, misafire ikram eden, misafir seven.
(Farsça)
mihmanperveri / mihmanperverî
Misafirperverlik, misafir ağırlayıcılık.
(Farsça)
mihmansera / mihmânserâ / مهمان سرا
Misafirhane.
(Farsça)
mihmanseray
Misafirhane. Otel.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
millet-i küfriye
Küfür milleti, kâfirler.
minhar
Misafirperver. Misafir kabul edip ağırlayan.
misafir / misâfir
(Bak. MÜSÂFİR)
misafir-i aziz
Aziz ve şerefli misafir.
misafir-i rabbani / misafir-i rabbânî
Allah'ın misafiri.
misafir-i rahman / misafir-i rahmân
Sonsuz rahmet sahibi olan Allah'ın misafiri.
misafireten
Misafir olarak.
misafirhane / misafirhâne
Misafir evi.
misafirhane-i alem / misafirhane-i âlem
Dünya misafirhanesi.
misafirhane-i arz
Yeryüzü misafirhanesi.
misafirhane-i askeri / misafirhane-i askerî
Askerî misafirhane.
misafirhane-i dünya
Dünya misafirhanesi.
misafirhane-i terbiye
Terbiye etmek için kurulan misafirhane.
misafirperver
Misafir ağırlamayı seven.
Misafiri seven.
miz
Misâfir.
Sofra, mâide.
Temiz, pak.
mizban
(Çoğulu: Mizbanân) Ev sahibi. Misafir kabul eden kimse.
(Farsça)
mizbanan / mizbanân
(Tekili: Mizban) Misafirleri ağırlayanlar, ev sahipleri.
mizman
Misâfiri ağırlıyan, misâfire ikram eden ev sâhibi.
(Farsça)
mü'min suresi / mü'min sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 40. Suresidir. Gafir, Tavl Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin kırkıncı sûresi. Gâfir sûresi de denir.
mu'tezile
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve aklı, nakilden yâni dînî delillerden önde tutan bozuk fırka. "Büyük günâh işleyen kimse ne kâfirdir, ne de mü'mindir, iki menzile (yer) arasında bir menzilededir (yerdedir)" diyen Vâsıl bin Atâ, hocası Hasen-ül-Basrî'nin ders halkasından ayrıld
Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka. Bunlar dalâlet fırkalarının birincisidir. Vâsıl İbn-i Atâ nâmında birisi buna sebeb olmuştur. Bu kişi Hasan Basri Hazretlerinin talebesi iken, günah-ı kebireyi işleyen bir kimsenin ne mü'min ve ne de kâfir olma
muahed
Zimmi kâfir.
muahhir
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Peygamberlerini, evliyâsını, sevdiklerini kendine yaklaştırıp, kâfirleri (inanmayanları), fâcirleri, düşmanlarını, sevmediklerini kendisinden uzaklaştıran, hor ve hakîr edip alçaltan.
mücrim
Kâfir. Günâhkâr.
müellefe-i kulub / müellefe-i kulûb
Kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler. Kalblerine îmân yerleştirilmesi istenilen veya yeni îmân etmiş müslümanlar ve kötülükleri önlemek istenilen bâzı kâfirler olup, zekât verilen sekiz sınıftan biri iken hazret-i Ebû Bekr zamânında kendilerine zekât verilmesinin nesh yâni hükmünün kaldırıldığı
müftera hadis / müfterâ hadîs
Peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbi ile inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.
mukim / mukîm
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
mükrim
İkram eden. Ağırlayan. Lütf eden. Misafirsever.
mülhid
Dinden çıkan, dinsiz, kâfir, imânsız. Haşir ve âhirete inanmayan.
münafık / münâfık
İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr.
Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden.
Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
Nifak sokan, iki yüzlü.
Kâfir olduğu halde kendisini müslüman gösteren.
İki yüzlü, fitneci, görünüşte Müslüman gerçekte kâfir.
münzir
(Nezir. den) Olacak bir şeyi haber vererek korkutan, akibetin kötülüğünü bildiren.
Kâfir ve münafıkların Cehennem'e gideceğini haber veren.
mürted
Müslüman iken dinden çıkan, kâfir olan kimse.
müsaferet
(Sefer. den) Misafirlik.
Yolculuk, seyahat.
müsafirhane / müsafirhâne
Yolcu konağı, han, otel.
(Farsça)
Misafir olarak geçen resmi kimselerin konaklıyacağı yer.
(Farsça)
Mc: Dünya.
(Farsça)
müsafirin / müsafirîn
(Tekili: Müsafir) (Sefer. den) Misafirler, konuklar. Yolcular.
müsafirperver
Müsafire çok hürmet eden, müsafiri iyi ağırlayan, kıymet veren.
(Farsça)
müşfir
(Çoğulu: Meşâfir) Deve dudağı.
müşrik-i kureyş
Allah'a ortak koşan Kureyşli müşrikler, kâfirler.
mütevafire
(Bak: MÜTEVAFİR)
mütezendik
Kâfir olan. Zındık olan.
müzher
Misafir için ateş yakan kimse.
muzif / muzîf
Misâfir kabul eden.
navus
(Çoğulu: Nevâyis) Kâfirlerin ve Mecusilerin mevtalarını koydukları yer.
nesi'
(Çoğulu: Ensâ) Yolcuların ve misafirlerin konakladıkları menzilde düşürdükleri esvap.
Unutkan.
Unutulan. Unutulmuş olmak.
nezil
Misafir. İnen, konan.
nifak / nifâk
Müslüman gibi görünüp kâfir olmak. İki yüzlülük.
Bozuşukluk, ara açılmak.
Dinde riyâ etmek.
İhtiyaca sarf olunacak şeyler.
Münâfıklık; kalbiyle, îmân etmediği hâlde inanmış görünmek; için dışa uymaması, kâfir.
Dışı içine uymayan, iki yüzlü.
nüzl
(Çoğulu: Enzâl) Konak yeri.
Misafir için hazırlanan yemek.
rahman / rahmân
"Dünyâda dost olsun düşman olsun, lâyık olsun olmasın, mü'min olsun kâfir olsun bütün yaratıklara rızık ve sayısız nîmetler veren" mânâsında Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).
ribat / ribât
Sınır karakolu; İslâm dînini üstün kılmak, müslümanlardan kâfirlerin şerrini, zararını def etmek için düşman sınırında nöbet beklemek.
sakare
Kâfir.
Koğucu, dedikoducu, nemmam.
Müstehak olmayana lânet eden.
Pekmezci.
şaki / şakî
Cehennemlik. Bedbaht; şirk (Allahü teâlâya eş, ortak koşması) veya isyân etmesi sebebiyle kâfir veya fâsık olan kişi. Zıddı saîd'dir.
salef
Kibirlilik. Tekebbürlük hali.
Kin tutmak, buğz etmek.
Zevci indinde zevcenin kadri olmamak.
Misafir için olan yemeğin yetmemesi.
sanem
Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put.
Mc: Çok güzel olan.
Putperestlerin İlâhı.
Kâfirlerin önünde ibadet ettikleri heykel, put, put severlerin ilâhı, çok güzel kadın.
sebseb
(Çoğulu: Sebâsib) Issız büyük çöl.
Kâfirlerin bayramı.
şeddad / şeddâd
Kâfir.
Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir.
Ad kavminin ulu önderi olan ünlü bir kâfir.
seferi / seferî
Seferde olma hali. Harbe ait, muharebe ile alâkalı.
Namazı kısaltmak veya oruç tutmak gibi sefere ait bir hâlde bulunmak. Fık: Ortalama 90 km. lik bir mesafeyi veya daha fazlasını giden seferi (müsafir) sayılır. Zıddı mukimdir.
Seferde olan, misâfir, yolcu. Bulunduğu şehirden veya köyden gideceği yolun iki veya bir kenârındaki evlerin dışına çıkarken, senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile, son evden îtibâren üç günde gidilecek yere (Hanefî mezhebinde 104 kil ometre) gitmeye niyyet eden kimse.
sekal
(Çoğulu: Eskâl) Misafir.
Mal, mülk, metâ.
Ev metaı, ev eşyası.
İns ve cinnin bir ünvanı.
şekavet / şekâvet
Kâfir veya fâsık olma, cehennemlik olma. Seâdetin zıddı.
şekk-i küfri / şekk-i küfrî
Küfürdeki şüphe. Kâfire ait şek.
seviş
Misafire yemek ve azık vermek.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
sifar
Deveye burunduruk yapılan demir.
Sefer. Islâh, düzeltme.
Misafirlik.
sipenc
Konaklama yeri, misafirhane, otel.
(Farsça)
Dünya.
(Farsça)
Misafir.
(Farsça)
süffar
(Tekili: Sâfir) Yolcular.
süfre
Sofra, mâide.
(Çoğulu: Süfür) Misafire yolda yemesi için hazırlanan azık.
ta'fir
Tozlu ve topraklı yapmak.
Ağartmak, beyazlatmak.
Kirletmek. Mülevves etmek.
Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi.
Güneşte et kurutmak. (O kurumuş ete "afir" derler.)
tasfir
(Çoğulu: Tasfirât) (Safir. den) Sarartma, sarıya boyama.
Islık çalma.
te'hil
Misafire "hoş geldiniz" demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek.
Ehliyetli kılmak.
Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
Lâyık ve müstehak görmek.
tekfir / tekfîr / تكفير / تَكْف۪يرْ
Birine kâfir demek.
Birisine "kâfir" deme, kâfirliğine hükmetme.
Ortadan kaldırma, yok etme.
Setretme, örtme.
Keffaret verme.
Elini göğsüne koyup tevazu yapma.
Bir kimseye küfr, îmânsızlık nisbet etmek, kâfir demek.
Kafirlikle suçlama.
(Arapça)
Kafir sayma.
teres
Alçak, kâfir.
terhik
Misafiri çoğaltmak.
tevdi'
Emanet vermek, bırakmak.
Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi.
Mutlaka terkedip bırakmak.
tezenduk
Zındıklaşma. Hak yolundan dönme. Kâfir olmak.
ucale
Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık.
Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa.
uraza
Misafire çıkarılan yiyecek.
Hediye, armağan.
üskuf
(Çoğulu: Esâkıf) Kâfirlerin kadısı ve ruhbanları.
üzfur
(Çoğulu: Ezfâr-Ezâfir) Tırnak.
vafire
(Bak: VAFİR)
vatan-ı sükna / vatan-ı süknâ
Bir misafirin içinde 15 günden az oturmak istediği yerdir. Bu kimse de fıkıhta misafir sayılır.
veli / velî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mü'minleri seven, onlara yardım eden, işlerini bitiren, sevdiklerini sevmediklerine gâlib, üstün kılan, kâfirleri sevmeyen.
Bir çocuğun veya kadının babası yoksa baba tarafından dedesi, yoksa kâdı veya bunların vasî tâyin ettik
ya'fur
(Çoğulu: Yaâfir) Tüyleri toprak renginde olan ceylân.
Ceylân yavrusu.
Gecenin beşte veya altıda bir bölümü.
Peygamberimizin merkebinin adı.
za'feran
(Çoğulu: Zeâfir) Güzel kokulu meşhur bir çiçek.
zafair
(Tekili: Zafire) Örülmüş saçlar.
zalim / zâlim
Zulm eden, müslümanlara ve İslâmiyet'e; eli ile, dili ile ve kalemi ile zarar veren, başkalarının hakkına tecâvüz eden.
Allahü teâlâya inanmayan kâfir.
zayf
Misafir. Gelip geçen.
zendeka
Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iştirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)
zındık
Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Magmûm
Nokta-i nazar
ashab-ı kiram
sademe
isrâb
mezbur
dirre
buyce
merakib-i bahriye
Meşâcir
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Afir
tebdil-i mekan
girişim
Onur
yıldız
Yasatmak
Elas
tūfe
semizlik
akim kalmak