REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Adim ifadesini içeren 112 kelime bulundu...

ah

  • Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır.
  • Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder.
  • Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder. Meselâ : Ah! Evladım! gibi.

akağa

  • Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası.

armani / armanî

  • Müteessif, kederli, üzüntülü. Pişman, nâdim. (Farsça)

arşın

  • Bir uzunluk ölçüsü. (68 cm. uzunluk.) Bir kol boyu. Büyük bir adım genişliği. (Farsça)
  • Zirâ'. (Farsça)

atik

  • (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan.
  • Soyu temiz. Necib.
  • Genç kız.
  • Kadim. İhtiyar.
  • Yavru kuş.
  • Eski.
  • Hz. Ebû Bekir'in (R.A.) bir nâmı.

balin-perest

  • Hizmetçi, hâdim, hademe.
  • Tenbel, uykucu.

bazgeşt / bâzgeşt

  • Nakşibendiyye yolunda on bir temel esastan biri. Sâlik'in (tasavvuf yolcusunun) Kelime-i tevîhdden sonra kalbinden; "İlâhî! Maksûdum Sensin. Matlûbum (maksadım) Senin rızândır."demesi.

berkata

  • Birbirine yakın olan adım.

besare-nişin / besâre-nişin

  • Sofada oturan, uşak, hâdim, hizmetçi. (Farsça)

bestak

  • Hizmetçi, hâdim.

bolşevik / بُولْشَوِيكْ

  • Çoğunluktan yana anlamına gelen Rusça kelime, 1903 yılında düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin İkinci Kongresi'nde Vladimir Lenin ve Julius Martov arasında yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı üzerine başlayan görüş ayrılığı sonucu yaşanan ayrışmadaki taraflardan Lenin yanlısı grup.

bolşeviklik

  • Bolşevik, çoğunluktan yana anlamına gelen Rusça kelime, 1903 yılında düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin İkinci Kongresi'nde Vladimir Lenin ve Julius Martov arasında yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı üzerine başlayan görüş ayrılığı sonucu yaşanan ayrışmadaki taraflardan Lenin yanlısı grup. Kongrede Lenin yanlıları çoğunlukta olduğu için Rusça çoğunluk anlamına gelen Bolşevik olarak, azınlıktaki Martov yanlıları da Menşevik olarak adlandırılacaktır.

    Kongreden sonra iki taraf arasında birleşme girişimleri olsa da birleşme gerçekleşmeyecek ve 1912 yılında kesin ayrım yaşanacaktır. Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alacaklar ve Sovyetler Birliği'ni kuracaklardır.


burhan-ı tatbik / burhân-ı tatbîk

  • Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve kadîm (ezelî), olduğunu (başlangıcının olmadığını) isbâtta kullanılan delîllerden biri.

cahdem

  • (Çoğulu: Cehâdim) Ekin tarlası.

came-gi / came-gî

  • Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. (Farsça)
  • Tüfek fitili. (Farsça)
  • Elbiselik kumaş. (Farsça)
  • Hizmetkâr, hademe, hâdim. (Farsça)

çaşni

  • Çeşni, lezzet, tad. Yemeğin tadına bakmak için ağza alınan miktar, tadımlık.

cebb

  • Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek.
  • Devenin hörgücünü kesmek.
  • Kökünden kesmek.

cülazi / cülazî

  • Kocaman ve kuvvetli. İriyarı.
  • Hâdim, hademe, hizmetkâr.
  • Kilise veya manastır uşağı.
  • Papaz veya keşiş.

daavat-ı üstadane / daavât-ı üstadâne

  • Üstadımın duâları.

dahdah

  • Küçük adımlı kimse.

dalif

  • (Çoğulu: Düllef) Nişandan öteye düşen ok.
  • Ağır yük getirip adımlarını birbirine yakın atan adam.

dari'

  • Adımı geniş olan kişi.

dehma

  • Belâ. Zahmet
  • Çömlek.
  • Çok adet, kesret, sayı çokluğu.
  • Kadim, eski.
  • Halis kırmızı koyun.
  • Koyu kızıl.

derem

  • Baldır etli olduğundan dolayı topuğun görünmeyip belirsiz olması ve sâir kemiklerin etlilikten belirmeyip örtülmesi.
  • Ağızdan dişlerin dökülüp yerini et bürüyüp belirsiz olması.
  • Davarın yavaş yürüyüp adımlarını birbirine yakın atması.

dereman

  • Kişinin adımlarının birbirine yakın olması. (O kimseye "dârim" derler).

dirin

  • Eski, kadim. (Farsça)

ervah

  • Halk içinde yürürken at üzerindeymiş gibi görünen uzun boylu kimse.
  • Adımları birbirine yakın olan.

etelan

  • Adım birbirine yakın olmak.

etenan

  • Adım birbirine yakın olmak.

fehimtü ve sadakte

  • Anladım ve doğru söyledin.

fekn

  • Nâdim olmak, pişmanlık duymak.

ferah-rev

  • Acele acele ve geniş adımlarla yürüyen. (Farsça)

gam / gâm / گام

  • Köy, karye. (Farsça)
  • Hatve, adım. (Farsça)
  • Ayak, kadem. (Farsça)
  • Adım. (Farsça)
  • Ayak. (Farsça)

hace-sera / hâce-sera

  • Haremağası, hadımağası. (Farsça)

hademe

  • Hizmetçiler, hâdimler.
  • (Çoğulu: Hıdâm) Halhal.
  • Devenin ayağını bağladıkları kayış.

hadim / hâdim / خادم

  • (Hidmet. den) (Çoğulu: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan.
  • İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan.
  • Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunla
  • Hizmetçi. (Arapça)
  • Hâdim olmak: Hizmet etmek. (Arapça)

hadım ağası

  • (Bak: Hâdim ağası)

hadim ağası

  • Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi.

hadim-ül haremeyn-iş şerifeyn / hâdim-ül haremeyn-iş şerifeyn

  • Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen

hadime

  • (Hâdim. den) Kadın hizmetçi.

hafede

  • (Tekili: Hafid) Yardımcılar, hâdimler.

haid

  • Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim.

hasiy / خصى

  • İğdiş, hadım edilmiş. (Arapça)

hasiyy

  • Hayası çıkarılmış, hadım edilmiş, burulmuş (insan veya hayvan).

hatavat

  • (Tekili: Hatvât - Hatuvât - Hutuvât olarak da yazılır) (Hatve) Adımlar, hatveler.

hatk

  • Yürürken adımların birbirine yakın olması.
  • Yönelmek, teveccüh etmek.

hatv

  • Adım adım yürümek, adım atmak.

hatve / خطوه / خَطْوَه

  • (Hutve) Adım. Bir adım atışta iki ayak arasındaki mesafe. Bir adım atmak.
  • Adım, bölüm.
  • Adım. (Arapça)
  • Adım.

hatve-behatve

  • Adım adım.

hatve-endaz / hatve-endâz

  • Adım atan. (Farsça)
  • Adım atan.

hatve-endaz olma / hatve-endâz olma

  • Adım atma.

hatve-endazi / hatve-endazî

  • Adım atıcılık. (Farsça)

hatve-i tekarrüb

  • Yaklaşma adımı.

hatve-şümar

  • Adım sayan. (Farsça)
  • Çekinerek ve ihtiyatla yürüyen. (Farsça)

hısa'

  • Hayvanın hayalarını çıkarma, eneme, burma.
  • İnsanı hadım etme.

hubb-ısiva / hubb-ısivâ

  • Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisi.Olup nâdim elim çektim hevâdan, Pâk ettim kalbimi hubb-ı sivâdan. Yüzüm dergâhına döndüm ilâhî, Kapundan etme red, bu pür günâhı.

hutuvat / hutuvât

  • (Tekili: Hutvât-Hutevat) (Hutve) Adımlar. İzler. Yollar. Eserler.
  • Şeytanın aldatmaları.
  • Adımlar, şeytanın adımları.
  • Adımlar.

hutuvat-ı sitte

  • Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.

hutve

  • Adım atıldığı zaman iki ayak arasındaki mesafe.
  • İz.

huzuk

  • Adımları birbirine yakın olan kısa boylu kimse.

inkar / inkâr

  • Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme.
  • Yapmadım deme ve ayak direme.
  • Reddetme.

ism-i fail / ism-i fâil

  • Gr: Kendisinden fiil, iş çıkan kimsenin sıfatı. Fâil, hâdim, kâtib gibi.

kabe-i muazzama / kâbe-i muazzama

  • Yeryüzünde yapılan ilk mâbed. Müslümanların kıblesi. Arabistan'ın Mekke-i mükerreme şehrindeki Mescid-i Harâm'ın ortasında bulunan taştan yapılmış dört köşeli binâ. Beytullah, Beyt-ül-haram, Bekke, Beyt-ül-atîk, Hâtime, Basse, Kadîs, Nâzır, Karye-i Kadîme adları ile de anılmıştır.

kadem / قدم

  • Ayak. Adım. Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk. Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın.
  • Uğur.
  • Adım, ayak.
  • Ayak, adım.
  • Yarım arşın uzunluğunda bir ölçü.
  • Uğur.
  • Ayak, adım.
  • Adım. (Arapça)
  • Ayak. (Arapça)

kademran

  • Adım atan, ilerliyen. (Farsça)

kadıma

  • (Bak: KADIM)

kadimen / kadîmen

  • Eskiden beri. Kadim olarak.

katf

  • Atın veya diğer davarın adımını geç atması.
  • Tırmalamak.
  • Üzüm kesmek.
  • Ağaçtan meyve devşirme.
  • Devşirme mevsimi.

katv

  • Sürur ve neşeyle ağır ağır yürümek.
  • Adımını biribirine yakın atmak.

kavadim

  • (Tekili: Kadime) Kuyruklar.
  • Kuşların kanatlarının ön tüyleri.

kavl-i kadim / kavl-i kadîm

  • İmâm-ı Şâfiî'nin Bağdâd'daki ilk ictihâdlarına (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardığı hükümlere) verilen ad. Bunlara onun mezheb-i kadîmi de denir. İmâm-ı Şâfiî, kavl-i kâdimini el-Hucce adlı eserinde topladı. Mısır'a yerleşince, muhîtin (y örenin) örf ve âdetlerini de nazar-ı îtibâra (dik

kelam-ı kadim / kelâm-ı kadim

  • Kur'an-ı Kerim, Kadim kelâm.

kelb

  • (Çoğulu: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it.
  • Meşhur bir yıldız.
  • İki adım arasına koyarak dikilen kayış.
  • Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel.
  • Şiddet.
  • Hırs.

kende-haye / kende-hâye

  • "Hayası kesilmiş: Hadım ağası. (Farsça)

kırmeta

  • Kitapla satırların veya yürürken adımların birbirine yakınlığı.

kudema / kudemâ

  • (Tekili: Kadim) Kadimler. Eski büyükler. Eski adamlar. İleri gelen büyükler. Eski zamanda gelmiş olanlar.
  • Kadimler, eskiler, büyükler.

kudmus

  • Kadim nesne, eski.

küriz

  • Hizmetkâr, hâdim, hademe. (Farsça)

makdem

  • (Çoğulu: Makadim) (Kudum. dan) Dönüp gelme. Gelme.

manzur-u üstadane / manzûr-u üstadâne

  • Siz Üstadımın nazarına, görüşüne.

meryem

  • İsâ Aleyhisselâmın annesinin adı. (Süryânicede hâdim mânasınadır)

mikdam

  • (Çoğulu: Makadim) Çok ayaklı.
  • Kıdemli.
  • Çok çabalayıp uğraşan. Fazlaca gayret sarfedip ikdâm eden.

mü'sade

  • (İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir.

mün'adim

  • Mün'adim olmak: Yok olmak.

münadimin / münadimîn

  • (Tekili: Münadim) Nedimler. Bir büyüğün yakını olan kimseler.

nadim / nâdim / نادم

  • Pişman. (Arapça)
  • Nâdim etmek: Pişman etmek. (Arapça)
  • Nâdim olmak: Pişman olmak. (Arapça)

nazar ber kadem

  • Nakşibendiyye yolunun temel bilgilerinden birisi olup, tasavvuf yolculuğunda adımdan ileriye bakmak ve adımını baktığı yere atmak.

nedametkari / nedametkârî

  • Pişmanlık, nâdim oluş. (Farsça)

paydar

  • (Pâyidar) İyice yerleşmiş. Devamlı, kadim. (Farsça)
  • Sağlam. Muhkem. (Farsça)
  • Sermedî. (Farsça)
  • Bedi. ' (Farsça)
  • Sâbit. (Farsça)

pejman

  • Pişman, nâdim. (Farsça)
  • Kederli, hüzünlü. (Farsça)

peşiman

  • Pişman. Nâdim. (Farsça)

reml

  • Hac ibâdeti yerine getirilirken, tavâfın (Kâbe'nin etrâfında dönmenin) ilk üçünde, erkeklerin kısa adımlarla, omuzları silkerek, çalımlı yürümeleri.

retk

  • Adımların birbirine yakın olması.
  • Deve kuşunun sür'atle gitmesi.

retve

  • Adım. Hatve.

sahun

  • Adım tutan eşek.

şahve

  • Adım, hatve.

sati

  • Adımlarını geniş atan at.

semakil

  • "Somak" ve "tadım" denilen ekşi taneler.

sifsir

  • (Çoğulu: Sefâsir-Sefâsire) Simsar. Bir şeyi alıp satan.
  • Zarif, zerâfetli.
  • Hizmetçi, hâdim.
  • Tabi, itaat eden, uyan.

sümmak

  • Türkçede "tadım" denilen ekşi taneler.

takdime

  • (Çoğulu: Tekadim) Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye.
  • Takdim.

takdir-i üstadane / takdîr-i üstadâne

  • Siz Üstadımın övgüsü.

tavaşi

  • (Çoğulu: Tavâşiye) Tar: Hadım ağası. Harem ağası.

tecelli-i ef'al / tecellî-i ef'âl

  • Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi. Âlem-i Emrin ilk adımında olan tecellîler.

tederrüc

  • (Derece. den) Derece derece, adım adım ilerleme.
  • Dürrâce benzer bir kuş.
  • Adım adım ilerleme.

tedricen / tedrîcen / تدریجا

  • Gitgide, adım adım, yavaş yavaş. (Arapça)

zamih

  • Somak ağacı. ("Tadım" da denir)

zecca'

  • Adımı birbirinden uzak olan.

zekik

  • Yazının satırlarının sık olması.
  • Yürürken kişinin adımlarının bibirine yakın olması.

zekk

  • Zayıf.
  • Yürürken adımların birbirine yakın olması.

zelif

  • Adımını atmak.

zevf

  • Adımını birbirine yakın atmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın