REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Adas ifadesini içeren 199 kelime bulundu...

merfu' hadis / merfû' hadîs

  • Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişmiş mübârek arkadaşlarının); "Resûlullah'tan işittim, böyle buyurdu" diyerek haber verdikleri hadîs-i şerîf. Buna, hadîs-i mevsûl de denir.

a'deb

  • Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan.
  • Bir boynuzu kırık hayvan.

abadile / abâdile

  • Abdullahlar. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîs-i şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler. Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir. Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı arasında Abdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı.

abdulaziz

  • 32. Osmanlı Padişahıdır. Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır. Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir.

ades

  • (Çoğulu: Adâs) Mercimek.

adid

  • Hasım.
  • Arkadaş.
  • Isırma. Bir ısırımlık lokma.

ahibba

  • Dostlar, arkadaşlar.

ahilla

  • (Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar. En sadık dostlar. Haliller.

akran

  • Arkadaşlar, denkler.

al ve ashab / âl ve ashab

  • Aile ve arkadaşlar.

amalika

  • Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim.

amelika

  • Eskiden Sîna yarımadasında yaşamış olan bir kavim.

anese

  • Ünsiyet etmek. Karşılıklı görüşmek, arkadaş olmak, yakınlık göstermek. (Vahşetin zıddı)

arnavut

  • (Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir. Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir. Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir.

asar / âsâr

  • Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden veya O'nun huzûrunda bulunmakla şereflenen arkadaşlarından (Sahâbe) ve onları görmekle şereflenen müslümanlardan (Tâbiînden) bildirilen haberler.

ashab / ashâb / اصحاب

  • Arkadaşlar, sahipler.
  • Sahabîler
  • Hz. Peygamber'i (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar.
  • (Tekili: Eshâb) (Sahib) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler.
  • Halk, ahali.
  • Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faz
  • Dostlar, arkadaşlar. (Arapça)
  • Sahipler. (Arapça)

ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf / اَصْحَابِ كَهْفْ

  • Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.
  • Mağara arkadaşları.

ashab-ı nebi / ashab-ı nebî

  • Peygamberimizin ashabı, arkadaşları.

atol

  • Mercan adası. Mercan iskeletlerinin birikmesiyle meydana gelmiş olan halka biçiminde ve ortasında bir göl bulunan adacık.

bahr-i ebyaz

  • "Beyaz Deniz" İskandinavya Yarımadasının doğusunda Kanin Yarımadasına kadar olan deniz.

bahr-i muhit-i hindi / bahr-i muhit-i hindî

  • (Bahr-i Muhit-i Şarkî) Hindistan Yarımadasının doğusunda kalan deniz.

bahr-i muhit-i şimali / bahr-i muhit-i şimalî

  • İskandinavya Yarımadasının batısından İngiliz Adalarına kadar uzanan deniz.

balkanlar

  • (Balkan Yarımadası) Yugoslavya'nın büyük kısmı ile Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan ve Trakya'yı içine alan yarımada.

bektaş / bektâş

  • Akrân. Eş. Arkadaş. (Farsça)
  • Arkadaş.

celis / celîs / جليس

  • Ekseri bir yerde oturan. Arkadaş. Birlikte oturan.
  • Arkadaş. (Arapça)

cezire-i vasia / cezire-i vâsia

  • Geniş ada; Arap yarımadası.

ceziret-ül arab

  • Arabistan yarımadası.

ceziretü'l-arab / cezîretü'l-arab

  • Arab yarımadası.
  • Arap yarımadası.

ceziretü'l-arap

  • Arab Yarımadası.

ceziretülarab / cezîretülarâb

  • Arap Yarımadası.

daci'

  • İşlerinde kısaltan.
  • Yatak arkadaşı.

delil-i fer'i / delîl-i fer'î

  • Aslî delîllere bağlı ve onlardan elde edilen ikinci derecede delîller. İstihsân, İstishâb, İstislâh, Örf ve âdet, Sahâbî (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) kavli (sözü), fer'î delîllerden bâzısıdır.

dem-keşide

  • Kafadar, arkadaş. (Farsça)

dem-saz

  • Arkadaş, refik, hem-dem, dost. Sırdaş. (Farsça)

dem-sazi / dem-sazî

  • Dostluk, arkadaşlık. Sırdaşlık. (Farsça)

demsaz / demsâz / دمساز

  • Yakın arkadaş. (Farsça)
  • Sırdaş. (Farsça)

dost / دوست

  • Samimi arkadaş.
  • Sevgili. (Farsça)
  • Yakın arkadaş. (Farsça)
  • Tanrı. (Farsça)

dostane / dostâne

  • Arkadaşça.

ehevat

  • (Tekili: Uht) Kız kardeşler.
  • Kadın arkadaşlar.
  • Benzer şeyler.

ehl-i sünnet

  • Îtikâdda (inanılacak şeylerde) ve yapılacak işlerde Peygamber efendimizin ve O'nun Eshâbının (arkadaşlarının) ve sonra gelen müctehid İslâm âlimlerinin yolunda bulunan müslümanlar, sünnîler.

ehl-i sünnet alimleri / ehl-i sünnet âlimleri

  • İnanılması lâzım olan din bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan (Peygamber efendimizin arkadaşlarından) doğru olarak öğrenip, kitablara yazan ve Ehl-i sünnet îtikâdında olan İslâm âlimleri.

ehl-i sünnet itikadı / ehl-i sünnet îtikâdı

  • Peygamber efendimizin veEshâb-ı kirâmın (arkadaşlarının) ve onların yolunda bulunan İslâm âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd, inanış.

enis / enîs

  • (Üns. den) Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili.
  • Sulu ve ağaçlı yerlerde bulunan ve sesi gayet hoş bir kuş. Çeşitli nağmelerde öter, kâh deve gibi kükrer ve at gibi kişner; insana alışır.
  • Yaban horozu.
  • Dost, arkadaş.
  • Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allah.
  • Dost, arkadaş.

ensar / ensâr

  • Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Medineli arkadaşlarından olan ve muhacirlere yardım eden ashabı.

erfak

  • En ziyade yumuşak.
  • Arkadaş, refik olmaya en çok lâyık, elyak.

eshab / eshâb

  • Arkadaşlar. Sâhib kelimesinin çoğuludur.
  • Peygamber efendimizi görüp îmân eden ve mü'min olarak vefât eden mübârek kimseler.
  • Bir âlimin talebeleri.

eshab-ı kehf / eshâb-ı kehf

  • Mağara arkadaşları; Îsâ aleyhisselâmdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'ân-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir

evtas

  • Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.

gabit sahrası / gabît sahrâsı

  • Gabît çölü; Arap Yarımadasında, Benî Yerbû' kabilesinin yaşadığı ve bugün Yemen sınırları içerisinde yer alan bir çölün adı.

gamm-güsar

  • Teselli veren, gam ve kederi defeden dert ortağı. Arkadaş. (Farsça)

güsar

  • Yiyen, yiyici. İçen, içici manalarına birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Gam-güsar : Dert ortağı, arkadaş. (Farsça)

hadin / hadîn

  • (Çoğulu: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş.

hadis-i cibril / hadîs-i cibrîl

  • Peygamber efendimiz Eshâbı (arkadaşları) ile otururlarken, Cebrâil aleyhisselâmın insan sûretinde gelip; İslâm'ı, îmânı ve ihsânı sorduğunda Resûlullah efendimizin verdiği cevabları bildiren hadîs-i şerîf.

hadis-i mevsul / hadîs-i mevsûl

  • Sahâbînin (Resûlullah efendimizin arkadaşları); "Resûlullah'tan işittim, böyle buyurdu" diyerek haber verdiği hadîs-i şerîfler. Bunda, Resûl-i ekreme kadar rivâyet edenlerin hiç birinde kesinti olmaz.

hamim

  • Sıcak ve kızgın su.
  • Yakın hısım, soy sop.
  • Samimi arkadaş.

harif

  • (Hırfet. den) Meslekdaş, san'at arkadaşı. Teklifsiz dost.
  • Herif, âdi insan.

hayber

  • Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere'nin 170 km. kuzeyinde bir kasabadır. Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur. Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur. Aynı sene içinde Hz. Resulullah Efen

hem-aver

  • Efendileri aynı olan köleler. (Farsça)
  • Arkadaş, refik. (Farsça)

hem-dem

  • Canciğer arkadaş. (Farsça)

hem-derd

  • Dert yoldaşı, dert arkadaşı. Aynı dert ve kedere düçar olanların beheri. (Farsça)

hem-dest

  • (Çoğulu: Hemdestân) Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş. (Farsça)
  • Ortak, şerik. (Farsça)

hem-hane

  • Bir evde oturanların beheri. Arkadaş, refik. (Farsça)

hem-nam

  • İsimleri aynı olan, adaş. (Farsça)

hem-neberd

  • Savaş arkadaşı, muharebe arkadaşı. (Farsça)
  • Rakib. (Farsça)

hem-nefes

  • Arkadaş, musâhib. (Farsça)

hem-pa

  • Ayakdaş. Arkadaş. Yoldaş. (Farsça)

hem-rah

  • (Çoğulu: Hem-râhân) Yol arkadaşı, yoldaş. (Farsça)

hem-raz

  • Sırdaş. En yakın arkadaş. (Farsça)

hem-rev

  • Yol arkadaşı, beraber giden, yoldaş. (Farsça)

hem-sabak

  • Ders arkadaşı. Aynı dersi okuyanların beheri. (Farsça)

hem-saz

  • Uyan, uygun, muvafık, münâsib. (Farsça)
  • Arkadaş, refik, arkadaşlık. (Farsça)

hem-ser

  • Arkadaş, Karı kocadan her biri. (Farsça)

hem-sohbet

  • Birbiriyle konuşan, sohbet eden, arkadaş. (Farsça)

hem-sufre

  • Aynı sofraya oturan, sofra arkadaşı. (Farsça)

hemdem / همدم

  • Arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı. (Farsça)

hemnam / hemnâm / همنام

  • Adaş. (Farsça)

hempa / hempâ / همپا

  • Arkadaş, kafadar. (Farsça)

hemrah / hemrâh / همراه

  • Yoldaş, yol arkadaşı. (Farsça)

hemsohbet / هم صحبت

  • Sohbet arkadaşı. (Farsça - Arapça)

hibb

  • Seven. Dost. Muhabbet eden, arkadaş.

hıllet

  • Samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.
  • Candan arkadaşlık.

hillet

  • (Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
  • Kılınç gediği.
  • Nakışlı deri.
  • Ağızda bâki kalan dişler.
  • Dişler arasında kalan yemek artığı.

hıllet-i ibrahim

  • İbrahim'in (a.s.) dostluğu, dostluk sıfatı olan samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.

hırka-i seadet / hırka-i seâdet

  • Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşlarından), Kâ'b bin Züheyr'e, yazdığı güzel kasîdesinden dolayı hediye ettiği bu hırka, İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Seâdet dâiresinde diğer kutsal emânetlerle birlikte muhâfaza edilmektedir.

hişamiyye / hişâmiyye

  • Hazret-i Ali'yi sevdiğini iddiâ ederek diğer Eshâb-ı kirâmı (Peygamberimizin arkadaşlarını) kötüleyen şîanın kollarından olan bozuk bir fırka, topluluk.

hudena

  • (Tekili: Hadîn) Sâdık dostlar, vefakâr arkadaşlar.

hulalet

  • Samimi dostluk arkadaşlık.

hullan

  • (Tekili: Halil) Sâdık dostlar, arkadaşlar.

idde

  • Müddet. Zaman. Vakit.
  • Küfüv. Hemta. Arkadaş.

ihevat

  • (Tekili: İhve) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar.
  • Tarikat arkadaşları.

ihvan

  • ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost.
  • Sâdık arkadaşlar.
  • Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.
  • Kardeşler, arkadaşlar, aynı tarikata mensup olanlar.

ihvaniyat

  • Arkadaşlar, eş dost mektubları.

ihve

  • Kardeşler. Arkadaşlar.

iltiyak

  • Sıkı fıkı dost olma, candan arkadaş olma.

imam-ı ahmed bin hanbel / imâm-ı ahmed bin hanbel

  • Ehl-i sünnetin (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olanların) amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin reîsi.

inne-ma / inne-mâ

  • Ancak edatı ile, beyan olunan şey hakkındaki hükmü, maadâsından nefy etmek için kullanılır.

irtifak

  • Bir yere dayanma.
  • (Kap) dolma.
  • İhtiyaç duyma.
  • Arkadaşlık etme.
  • Tıb: İki kemiğin hareketsiz kalmak üzere mafsallanması.

ismat

  • Susturma, sükut ettirme.
  • Men'etmek.
  • Tecvidde : Harfi söylerken lisana ağır geldiğinden, kendilerinden yalnız aslı rübâî olanlar ile, hümasi olanların terkibi men' edilmişti. İsmât sıfatının harfleri; izlâk sıfatının harfleri olan on altı harf ile harf-i meddin maadası olan on

isna aşeriyye / isnâ aşeriyye

  • Şiîliğin kollarından biri. Hazret-i Ali'nin halîfe olması açıkça emr olunmuştu, Eshâb (Peygamber efendimizin arkadaşları) bu emri yerine getirmediği için kâfir oldu diyen, Peygamber efendimizin vefâtından sonra hazret-i Ali ve sırasıyla onun iki oğlu ile torunlarını meşrû (geçerli) imâm kabûl eden v

ittihad-ı muhammedi cemiyeti / ittihad-ı muhammedî cemiyeti

  • Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul'da 5 nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyettir.

ka'beri / ka'berî

  • Ailesine, arkadaşına, yoldaşına, kabilesine ve halkına katılık eden, kötü ahlâklı kişi.

kafadar

  • Arkası sıra giden, peşinden ayrılmayan. (Farsça)
  • Kafaları birbirine uyan, kafaca birbirine denk olan arkadaş. (Farsça)

kafile-i rüfeka

  • Arkadaşlar topluluğu.

karin / karîn

  • Yakın. Hısım. Akraba.
  • Arkadaş. Yaşı aynı olan arkadaş. Refik. Komşu.
  • Bir şeyi elde eden, nâil olan.
  • Pâdişahın daimi surette yakınında bulunan. Mâbeynci.
  • Yakın.
  • Bir şeye sahip olan, bir şeye nail olan.
  • Hısım, komşu, arkadaş gibi yakın.

katar

  • Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.

kötü arkadaş

  • İnsanın dînini, îmânını, edebini, hayâsını ahlâkını bozan, dünyâ ve âhiret seâdetini kaybettiren arkadaş.

kurena

  • Bir padişâhın yakınında bulunan ve onun sohbetine iştirak edenler. Yakınlar. Arkadaşlar.

lokman hakim / lokman hakîm

  • Allahü teâlâ tarafından kendisine ilim ve hikmet; akıl, anlayış, idrâk verilen peygamber veya velî. Kur'ân-ı kerîmde ismi zikr edildi. Dâvûd aleyhisselâm zamânında Arabistan Yarımadası'nın Umman taraflarında yaşadı. Uzun bir ömür yaşadıktan sonra ibâ det hâlindeyken Kudüs ile Remle arasında vefât et

maiyyet

  • Beraberlik, arkadaşlık, bir büyük memurun emrinde bulunma.
  • Beraberlik. Arkadaşlık.
  • Yüksek rütbeli bir kimsenin emri altında bulunan hey'et.
  • Yan. Nezd.

mançurya

  • (Mançu memleketi) Asya'nın kuzeydoğu tarafında büyük bir memleket olup, son zamana kadar kuzeyde Ohurcuk Denizine ve Sahalin Adasını ayıran Tataristan Boğazı'na kadar uzandığı halde; doğudan Japon Deniziyle sınırlanmış iken, sonraları kuzey ve kuzeydoğu tarafları Ruslar tarafından zaptedilerek Sibir

medrese-i ceziretü'l-arap

  • Bir okulu andıran Arap yarımadası.

mekruh / mekrûh

  • Hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey. Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibâdetin sevâbını gideren şeyler. Yasak olduğu haram gibi kesin olmamakla berâber, Kur'ân-ı kerîmde, şüpheli delil ile, yâni açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin (Peygamb er efendimizin arkadaşlarının) bildirmesi ile anl

memhure

  • Sürülüp nadas olmuş yer.

mescid-i nebi / mescid-i nebî

  • Peygamber efendimizin, hicretten sonra Eshâb-ı kirâm (mübârek arkadaşları) ile birlikte Medîne-i münevverede inşâ ettiği mescid, câmi. Mescid-i Resûl, Mescid-i Saâdet ve Mescid-i Şerîf de denilmektedir.

mey-güsar

  • İçki arkadaşı. Birlikte içki içen. (Farsça)

meydan dayağı

  • Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin

midilli

  • At cinsinin küçük çaptaki nev'ine verilen addır. Bu türlü atlar Midilli adasında yetiştirildiği için bu adı almıştır.

mülhid

  • Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış mânâ vererek dinden çıkan, yâni îmânı bozuk olan, Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) söğen.

münadim

  • Nedimlik eden. Meclis arkadaşı.

müradefe

  • Müradiflik. İki veya daha fazla kelimenin aynı mânada olması.
  • Arkadaşlık, beraber yolculuk.

murafakat

  • Beraberlik, arkadaşlık.

murafık

  • Refakat eden, beraber bulunan, yoldaş, arkadaş.

musafaha

  • El sıkışmak. Tokalaşmak.
  • Muhabbetini, arkadaşlığını, sevgisini izhar etmek.

musahebe

  • Görüşmek, sohbet etmek. Arkadaşlık.

musahib / musâhib

  • Beraber sohbet eden. Arkadaş. Arkadaşlık eden. Birlikte bulunan.
  • Sohbet eden, arkadaş.
  • Sohbet arkadaşı.

müsahib / müsâhib

  • Arkadaş.

musahib / مصاحب

  • Arkadaş, sohbet arkadaşı. (Arapça)
  • Padişahın özel işlerine bakan. (Arapça)

musahibe

  • Kadın musâhib. Kadın arkadaş.

musahip

  • Sohbet eden, arkadaş.

müsalefe

  • (Müsâlefet) Birine refakat etme, yol arkadaşı olma.
  • İleride ve önde bulunma.
  • Biriyle birlikte seyretme.

müsalif

  • Yol arkadaşı.
  • Birinden ileride bulunan.
  • Biriyle birlikte seyreden.
  • Bir işte beraber olan.

müsayere

  • (Seyr. den) Birine yol arkadaşı olma.

müstashab

  • (Sohbet. den) Birine yanında arkadaş olarak bulundurulan.

mütekamir

  • Birbiriyle kumar oynayan. Kumar arkadaşı.

müterafık / müterâfık

  • Arkadaşlık eden, refekat eden, beraber bulunan.
  • Bir arada, karışık, karışmış.
  • Arkadaşlık eden.

müvasat / müvâsât

  • Tanıdıklarını ve arkadaşlarını, kendisinde bulunan nîmetlere ortak etmek, onlarla iyi geçinmek.

muzari'

  • Ortak. Arkadaş.Benzer, müşabih.
  • Gr: Geniş zamanı ifade eden fiil hali. "Yazar, okur, görür, gelir" gibi.
  • Edb: Aruz kalıplarından birisinin ismi.

namdaş

  • Adaş.

nats / نطس

  • Nadas.
  • Nadas. (Arapça)

nedim / ندیم

  • (Çoğulu: Nedmân - Nüdemâ) Sohbet arkadaşı, meclis arkadaşı.
  • Tatlı konuşan. Güzel hikâye anlatan.
  • Büyük kişileri hikâye ve fıkralarıyla eğlendiren.
  • Padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet arkadaşı. (Arapça)
  • Güzel hikaye anlatan. (Arapça)

nedime

  • Kadın nedim.
  • Zengin veya şerefli, itibarlı bir kadının arkadaşı.

nezz

  • Hafif zeki kimse.
  • Susuz nadas.

nusayri / nusayrî

  • Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) iftirâ eden şîanın kollarından. On birinci imâm olan Hasen bin Ali Askerî'nin adamlarından olduğunu söyleyen İbn-i Nusayr adındaki bozuk inanışlı kimseye uyanlar.

orta yol

  • Îmân ve ibâdetlerde yâni dinde Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan) âlimlerin gösterdiği ve bildirdiği doğru yol.

padaş

  • (Çoğulu: Padaşân) Mükâfat, ecr. (Farsça)
  • Yoldaş. Yol arkadaşı. (Farsça)

padaşan / padaşân

  • (Tekili: Padaş) Arkadaşlar, ayakdaşlar. (Farsça)
  • Mükâfatlar. (Farsça)

puzen

  • Nadas edilmiş, sürülmüş tarla. (Farsça)

rafıziler / râfızîler

  • Şîanın kollarından. İmâm-ı Zeynel'âbidîn'in vefâtından sonra oğlu Zeyd'den ayrılarak, Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları) düşmanlığında taşkınlık gösteren, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'in halîfeliklerini kabûl etmeyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. Terk edenler, ayrılanlar

rahmetullahi aleyh

  • Daha çok Eshâb-ı kirâmdan (Peygamber efendimizin arkadaşlarından) başka din büyüklerinden birinin ismi anıldığı veya yazıldığında, söylenen veya yazılan "Allahü teâlâ ona rahmet eylesin" mânâsına duâ, hürmet ve saygı ifâdesi. İki kişi için rahmetulla hi aleyhimâ, daha çok kimse için rahmetullahi ale

refakat / refâkat / رَفَاقَتْ

  • Arkadaşlık, beraberlik.
  • Arkadaşlık.
  • Eşlik etme, arkadaşlık.
  • Arkadaşlık.

refakat-i maneviye / refakat-i mâneviye

  • Mânevî arkadaşlık, beraberlik.

refik / refîk / رفيق / رَفِيقْ

  • Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş.
  • Arkadaş, eş.
  • Koca, eş.
  • Arkadaş.
  • Dost ve arkadaş.
  • Yumuşak huylu, rıfk sâhibi.
  • Arkadaş, yoldaş. (Arapça)
  • Arkadaş.

refik-ı daimi / refik-ı daimî

  • Daimî arkadaş.

refik-i hayat

  • Hayat arkadaşı.

refik-i rah / refik-i râh

  • Yol arkadaşı.

refika / refîka / رفيقه / رَف۪يقَه

  • Eş, arkadaş.
  • Eş, zevce, hayat arkadaşı. (Arapça)
  • Arkadaş, hanım.

refika-i ebediye

  • Sonsuza kadar arkadaş olarak kalacak olan eş, hanım.

refika-i hayat

  • Hayat arkadaşı, eş.

refikaihayat

  • Hayat arkadaşı, eş.

revafıd / revâfıd

  • Râfizîler. Hazret-i Ali'yi sevmekte taşkınlık ederek diğer Eshâb-ı kirâmı (Peygamber efendimizin arkadaşlarını) kötüleyenler. Doğru yoldan sapanlar.

rüfeka / rüfekâ / رفقا

  • (Tekili: Refik) Arkadaşlar.
  • Refikler, arkadaşlar.
  • Refikler, arkadaşlar.
  • Arkadaşlar. (Arapça)

sada-yı ihtilal / sadâ-yı ihtilâl

  • Başkaldırma sâdası.

sadr-ı evvel

  • Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının (sahâbe-i kirâmın) ve onları gören müslümanların (Tâbiînin) yaşadığı asır.

sahabe / sahâbe

  • Sahipler, Peygamberimizin arkadaşları.

sahıb

  • Yoldaş, yol arkadaşı.
  • Gözcü. (Çoğulu: Sıhab-suhban)

sahib / sâhib

  • Sahip, koruyucu, sohbet arkadaşı.

sahibu bil-cenb

  • Arkadaş. Refik.

sahra-yı ceziretü'l-arab / sahrâ-yı ceziretü'l-arab

  • Arap Yarımadasında bulunan çöl.

salih

  • Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden

sebak-amuz / sebak-âmuz

  • Ders arkadaşı. (Farsça)

sebak-daş

  • Ders arkadaşı. (Farsça)

semir

  • Arkadaş, refik.
  • Gece anlatılan kıssa ve hikâye.

semiy

  • Aynı isimde olmak. Adaş, hemnâm.

şeraket

  • Şeriklik, ortaklık.
  • Arkadaşlık, refâkat.

serendib

  • (Hintçe) Hindistan'ın güneyindeki Seylân adasının ismi.
  • Seylan adası.

şerik / شریك

  • Ortak.
  • Arkadaş.
  • Ortak, arkadaş.
  • Ortak. (Arapça)
  • Okul arkadaşı. (Arapça)

şia / şîa

  • Taraftar, yardımcılar. Hazret-i Ali'yi sevdiklerini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) kıymetini bilmeyen ve onları kötüleyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka.

simmi / simmî

  • (Çoğulu: Esmiyâ) Adaş, isimleri aynı olan kişilerin herbiri.

su'-i hal / sû'-i hâl

  • Kötü hal. Birini tezlîl için zahmetle etme iştigâl, Arkadaş kazanmaya, mâni sû'i hâl.

sünnet-i hasene

  • İlk asırda (Resûlullah efendimiz ve O'nun arkadaşları olan Eshâb-ı kirâm zamânında) asılları îtibâriyle bulunan, sonraları daha da geliştirilen, minâre, mektep yapmak ve kitâb yazmak gibi, İslâm'ın izin verdiği, hattâ emrettiği güzel ve faydalı işler.

tefani / tefanî

  • Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak.
  • Birbirinde fâni olma; fikren arkadaşının meziyet ve hissiyatı ile yaşama, onun üstün özelliklerini kendisinin gibi kabul edip onunla iftihar etme.

temalü'

  • Arkadaş olmak.

terafuk

  • Arkadaş olma.
  • Yardımlaşma, yardım etme.

terfik / terfîk / ترفيق

  • Arkadaş etme, arkadaş olmasını sağlama.
  • (Refik. den) Birinin yanına katma. Arkadaş etme.
  • Arkadaş etme.
  • Ayak uydurma. (Arapça)
  • Arkadaş etme. (Arapça)
  • Terfîk etmek ayak: Uydurmak. (Arapça)

terfikan

  • Birinin yanına katarak. Arkadaş ederek.

tesabuhat / tesabuhât

  • (Tekili: Tesâhub) Korumalar, sâhib olmalar.
  • Arkadaşlıklar.

tesahub / tesâhub / تصاحب

  • Sahip çıkma, benimseme.
  • Koruma.
  • Arkadaşlık etme.
  • Sahip çıkma. (Arapça)
  • Arkadaşlık etme. (Arapça)

tih / tîh

  • Çöl, susuz sahra. Sinâ yarımadasındaki çöl.
  • (Çoğulu: Etyâh) Çöl. Susuz sahra. Sina yarımadasındaki çöl.

tur-i sina / tûr-i sînâ

  • Tûr dağı. Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâmı peygamberlikle müjdelediği ve sonra Tevrât'ı indirdiği, Kızıldeniz'in kuzeyinde, Asya ve Afrika kıtalarının arasındaki Sinâ yarımadasının güney kısmında yer alan dağ.

üns

  • Alışkanlık, alışma.
  • Arkadaş. Hemdem.

ünsi / ünsî

  • (Ünsiye) Alışmış, ünsiyet etmiş, sokulgan.
  • Arkadaş.

üsvet

  • Beraberlik.
  • Halka reis olmak.
  • Dert ortağı. Sâdık arkadaş. Manevî tabib.
  • Nümune ve örnek tutulacak olan insan.

vefik

  • Arkadaş. Kafa dengi. Aynı fikirde olan. Uygun.
  • Arkadaş, uygun.

vehhabilik / vehhâbîlik

  • Sapık bir fırka. On sekizinci yüzyıl ortalarında Arabistan yarımadasında Necd bölgesinde ortaya çıkan, Muhammed bin Abdülvehhâb tarafından kurulan dînî ve siyâsî bir yol. Bu yolda olana Vehhâbî denir.

yar / yâr / یار

  • Dost. (Farsça)
  • Sevgili. (Farsça)
  • Arkadaş. (Farsça)

yaran / yârân / یاران

  • Dostlar, sadık arkadaşlar, sevgililer.
  • Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer. (Farsça)
  • Arkadaşlar, dostlar.
  • Dostlar, arkadaşlar. (Farsça)

yeksüvare

  • (Çoğulu: Yeksüvârân) Yalnız başına ata binen.
  • Mc: Arkadaşı olmayan kimse.

yol-daş

  • Yol arkadaşı.

zeml

  • Atın, davarın neşeli yürüyüşü.
  • Yük yüklemek.
  • Refik. Arkadaş.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın