REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Aciklama ifadesini içeren 141 kelime bulundu...

müteşabihat / müteşâbihât

  • Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler. Müteşâbihâta îmân etmeli, mânâsını Allahü teâlâya bırakmalıdır. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiklerine bildirdiği sırların sembolleri, işâretleridir. Bunları anlıyanlar açıklamamışlardır.

bahs

  • Kazmak.
  • Ayırmak.
  • Saçmak.
  • Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma. Konuşulan şey.
  • Teftiş.
  • Söz münazarası, muaraza, mübahese.
  • Bir mevzû hakkında tafsilât, açıklama.
  • İddialaşma.

bedel-i ba'z

  • Geniş anlamlı bir sözün bir kısmına yapılan açıklama.

bedel-i küll

  • Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama.

belağat-ı beyan / belâğat-ı beyan

  • Açıklama ve ifadenin yerine ve hedefine ulaşması.

beyan / beyân / بيان / بَيَانْ

  • İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme.
  • Öğretme.
  • Fesahat ve belâgat.
  • Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı.
  • Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan b
  • Anlatma, açıklama sanatı.
  • Açık olmak, açıklamak, bildirmek. Konuşma, yazma, anlama, anlatma, ifâde etme.
  • Açıklama, anlatma.
  • Açıklama, ifade etme, dile getirme. (Arapça)
  • Beyân edilmek: Açıklanmak, dile getirilmek. (Arapça)
  • Beyân etmek: Açıklamak, dile getirmek. (Arapça)
  • Açıklama.

beyan etme

  • Açıklama, anlatma.

beyan etmek

  • Açıklamak, izah etmek.

beyan-ı fikir

  • Düşüncesini açıklama.

beyan-ı ifhamiye

  • Bildirmek ve anlatabilmek için yapılan açıklama.

beyan-ı kur'an / beyan-ı kur'ân

  • Kur'ân'ın açıklaması.

beyan-ı mu'ciz / beyân-ı mu'ciz

  • Mu'cizevî açıklama; açıklamaları mu'cize olan ve bir benzer açıklamayı yapmaktan başkalarını âciz bırakan Kur'ân'ın beyanı.

beyan-ı mu'ciznüma / beyan-ı mu'ciznümâ

  • Mu'cizeli anlatım, açıklama.

beyanat / beyânat / beyânât / بيانات / بَيَانَاتْ

  • (Tekili: Beyan) Nutuklar, izahlar, açıklamalar, beyanlar.
  • Açıklamalar.
  • Açıklamalar, demeç. (Arapça)
  • Açıklamalar.

beyanat-ı ayat-ı kur'aniye / beyanat-ı âyât-ı kur'âniye

  • Kur'an'ın âyetlerinin açıklamaları.

beyanat-ı furkaniye

  • Hak ile batılı birbirinden ayıran Kur'ân'ın açıklamaları, izahları.

beyanat-ı hakikiye

  • Gerçek olan açıklama.

beyanat-ı harika

  • Hayranlık veren açıklamalar, izahlar.

beyanat-ı kevniye

  • Yaratılışa âit açıklamalar.

beyanat-ı kur'aniye / beyânât-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın açıklamaları.

beyanat-ı medhiye / beyânât-ı medhiye / بَيَانَاتِ مَدْحِيَه

  • Övgü dolu ifadeler, açıklamalar.
  • Övgülü açıklamalar.

beyanat-ı muhammediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) açıklamaları.

beyanat-ı sabıka

  • Geçmiş açıklamalar, önceden yapılan izahlar.

beyani / beyanî

  • Açıklama olarak.

beyanname / beyannâme

  • Bildiri, açıklama.
  • Durumu yazı ile bildiren açıklama. (Farsça)
  • Açıklama yazısı, bildiri.

cümle-i mu'terize

  • Cümlenin mânasını açıklamak için parantez içine yazılan cümle.

derkenar

  • Açıklama, dipnot.

dirayet tefsiri / dirâyet tefsîri

  • Resûlullah'tan sallallahü aleyhi ve sellem gelen rivâyetler (açıklamalar) esas alınarak, Kur'ân-ı kerîmin lisan bilgilerine ve zamanın fen bilgilerine, aklî ilimlere göre yapılan açıklaması. Bu tefsîre ma'kul, re'y tefsîri ve te'vîl de denir.

faraziye

  • (Hipotez) Var sayma, kabul. Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma. Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir. İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür. Faraziyenin doğrulu

felsefe-i maddiye

  • Her şeyi maddede arayan ve madde ile açıklamaya çalışan felsefe.

fesr

  • Beyan etmek, açıklamak.
  • Tabibin suya bakması.

hadis-i muhkem / hadîs-i muhkem

  • Te'vîle (yoruma, açıklamağa) muhtaç olmayan hadîs-i şerîfler.

hadis-i müteşabih / hadîs-i müteşâbîh

  • Te'vîle (açıklamaya, yorumlamaya) muhtâç olan hadîs-i şerîfler.

haşiye / hâşiye

  • Sayfanın altındaki açıklama yazısı.

havaşi

  • (Tekili: Hâşiye) Bir yazının kenarına eklenen not veya açıklamalar. Hâşiyeler, derkenarlar.
  • Maiyet adamları.

hülasa-i meal / hülâsa-i meâl

  • Açıklamanın özeti.

i'caz-ı beyan / i'câz-ı beyan

  • Açıklama ve anlatımın mu'cize oluşu.

i'rab

  • Düzgün konuşmak ve hakikatı açıklamak.
  • Gr: Kelime ve fiillerin sonunda bulunan harf veya harekelerin değişmesi ve bu değişikliği ve sebeblerini öğreten ilim.

i'tiraf

  • (İtiraf) Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeği kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak.

ıbare

  • Beyan etmek, açıklamak.

ibham / ibhâm

  • Kapalı bırakma, açıklamama.

ibsas

  • Sırrı açıklama.
  • Yayma, dağıtma.

icaz-ı mutneb / îcâz-ı mutneb

  • Az sözle çok mânâlar ifade etme; bir kelime veya sözün çağrıştırdığı bütün mânâları, açıklama yapmamak sûretiyle kastetme.

ichar

  • (Cehr. den) Sesle okuma.
  • Ortaya çıkarma, zuhur ettirme, meydana çıkarma, açıklama.

ifade-i hadisiye / ifade-i hadîsiye

  • Hz. Peygamberden (a.s.m.) nakledilen hadisin açıklaması.

ifşa / ifşâ

  • Gizli olanı açıklama.

ifşa-yi raz

  • Sırrı açıklama.

istibane

  • Açıklama, belli olma. Meydanda ve âşikâr olma.

istifsar / istifsâr / اِسْتِفْسَارْ

  • İstifsâr etmek: Açıklama istemek.
  • Açıklama isteme, sorma.

istizah / istizâh / istîzâh / اِسْت۪يضَاحْ

  • Açıklama talebi.
  • Açıklama istemek.
  • Açıklama isteme.

istizahta bulunan

  • Açıklama isteyen.

itiraf

  • Kabahatını saklamamak, suçunu söylemeyi kabul etmek, açıklamak.

izaa-i esrar

  • Gizli sırları açığa vurma, açıklama.

izah / izâh / îzâh / ايضاح / ایضاح / ا۪يضَاحْ

  • Açıklamak. Bir şeyi anlaşılır hâlde söylemek veya yazmak.
  • Açıklama.
  • Açıklama.
  • Açıklama.
  • Açıklama. (Arapça)
  • Îzâh edilmek: Açıklanmak. (Arapça)
  • Îzâh etmek: Açıklamak. (Arapça)
  • Açıklama.

izah etme

  • Açıklama.

izah etmek

  • Açıklamak.

izah ve beyan

  • Açıklama.

izahat / izâhât / îzâhât / ایضاحات / ا۪يضَاحَاتْ

  • (Tekili: İzah) İzahlar, açıklamalar.
  • İzahlar, açıklamalar.
  • Açıklamalar.
  • Açıklamalar.
  • Açıklamalar. (Arapça)
  • Îzâhât vermek: Açıklamada bulunmak, açıklama yapmak. (Arapça)
  • Açıklamalar.

izahen / îzâhen

  • Açıklama ile.

izahsız

  • Açıklamasız.

izhar / izhâr

  • Açıklamak, ortaya çıkarmak. İki harfi birbirinden ayırmak mânâsına tecvîd ilminde bir terim.

izhar-ı hak

  • Hakkı izhar etmek. Hakkı açıklama.

kemal-i izah / kemâl-i izah

  • Tam ve mükemmel bir açıklama.

keşf-i raz / keşf-i râz

  • Gizli bir şeyi meydana çıkarmak, açıklamak. (Farsça)
  • Sır toplamak, casusluk etmek. (Farsça)

kitab-ı mu'cizü'l-beyan

  • Açıklaması ve ifadesi mu'cize olan kitap, Kur'ân.

kur'an-ı azimü'l-beyan / kur'ân-ı azîmü'l-beyan

  • Açıklamaları pek yüce ve benzersiz olan Kur'ân.

kur'an-ı hakim-i mu'cizü'l-beyan / kur'ân-ı hakîm-i mu'cizü'l-beyan

  • İfade ve açıklamalarıyla mu'cize olan ve sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur'ân.

kur'an-ı hatib-i mu'cizbeyan / kur'ân-ı hatib-i mu'cizbeyan

  • İnsanlığa hitap eden açıklama ve ifadeleriyle mu'cize olan Kur'ân.

kur'an-ı mu'cizi'l-beyan / kur'ân-ı mu'cizi'l-beyân

  • Açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur'ân-ı Kerim.

kur'an-ı mu'cizü'l-beyan / kur'ân-ı mu'cizü'l-beyân

  • Açıklamalarıyla mu'cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur'ân.

kur'an-ı mu'cizü'l-beyan-ı azimüşşan / kur'ân-ı mu'cizü'l-beyân-ı azîmüşşân

  • Açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları aciz bırakan, şan ve şerefi yüce olan Kur'ân.

kur'an-ı mucizü'l-beyan / kur'ân-ı mucizü'l-beyân

  • Açıklamalarıyla mu'cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur'ân.

kur'an-ı vazıhü'l-beyan / kur'ân-ı vâzıhü'l-beyân

  • İfade, üslûp ve açıklamaları açık, anlaşılır olan Kur'ân.

kuvvet-i beyan

  • Açıklamadaki, anlatımdaki güç.

lahavle / lâhavle

  • (Lâhavle ve lâkuvvete illâ billâhil-aliyyil azim" cümlesinin kısaltılmışı ki, "Kuvvet ve kudret ancak Cenab-ı Allah'tadır." meâlinde olup bir belâ ve tehlike esnasında veya sabrın tükendiğini açıklamak için söylenir.

lazım / lâzım

  • Birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki şeyden birinci derecede geleni; meselâ Güneş lâzımdır, gündüz melzumdur. Kur'ân lâzımdır, onun açıklaması olan tefsir melzumdur.

lisan-ı kur'an-ı mu'cizü'l-beyan / lisan-ı kur'ân-ı mu'cizü'l-beyan

  • Açıklamaları mu'cize olan Kur'ân'ın dili.

maddiyun

  • Materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar.

maddiyun ve tabiiyyun taunu / maddiyun ve tabiiyyun tâunu

  • Her şeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia etme ve her şeyi madde ile açıklamaya çalışma vebası.

maddiyunluk

  • Materyalizm; herşeyi madde ile açıklamaya çalışma.

maddiyunun dinsizliği

  • Materyalistlerin dinsizliği; herşeyi madde ile açıklamaya çalışanların dinsizliği.

maddiyyunluk

  • Maddecilik, materyalizm, herşeyi madde ile açıklamaya çalışma gayreti.

meal / meâl

  • Tefsîr âlimlerinin yaptıkları tefsirlerin (açıklamaların) ışığı altında, âyet-i kerîmelere verilen mânâ, açıklama.

meal-i icmali / meâl-i icmâlî

  • Kısaca açıklama, meâl.

medar-ı beyan

  • Açıklama konusu.

meşruhat / meşruhât / meşrûhât / مشروحات

  • Açıklamalar, izahlar.
  • Açıklama ve izahlar.
  • Açıklamalar. (Arapça)

mu'cizbeyan

  • Açıklama ve anlatış tarzı mu'cize olan.

mu'cizü'l-beyan

  • Açıklamaları mucize olan.

müfti / müftî

  • (Fetva. dan) Fıkha dair mes'elelerin şeriattaki hükümlerini beyan ve açıklamağa memur olan zat.
  • Genç ve kavi.

nakş-ı beyan

  • Açıklama ve anlatım nakşı.

ness

  • İfşa etmek, açıklamak.
  • Gayret ve hamiyyet etmek.

nesv

  • İzhar etmek, göstermek, açıklamak.

retl

  • (Diş) seyrek olmak.
  • Bir şeyi okurken her kelimenin arasını ayırıp açıklamak.

ruşen / rûşen / روشن

  • Aydınlık. (Farsça)
  • Açık, aşikar. (Farsça)
  • Rûşen kılmak: Açıklamak, söylemek. (Farsça)

sad'

  • Yarılmak, yarmak.
  • Kesmek, kat'etmek.
  • Göstermek. İzhar etmek.
  • Beyân ve meyl etmek, açıklamak.

sahil-i beyan

  • Açıklama, anlatım sahili.

şari' / şârî'

  • Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmesi (ulaştırması) gerektiğinde, kapalı hususları açıklaması bakımında

şarih / şârih

  • Şerh eden, bir kitaba açıklama yazan kimse.

şems-i mu'cizbeyan

  • Mu'cizeli açıklamalarıyla varlık âlemini aydınlatan güneş, Kur'ân-ı Kerim.

şerh / شَرْحْ

  • Açma, genişletme.
  • Açıklama. Anlaşılanı anlatma. Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme.
  • Bir şeyi dilim dilim kesme.
  • Bollaştırma.
  • Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme.
  • Açıklanmış yazı, risale.
  • Yarmak, açmak, açıklamak; bir kitâbın metnini kelime kelime açıklayıp îzâh etmek.
  • Geniş açıklama, izah etme.
  • Açıklama.
  • Açıklama ve tefsir, bir kitabı bütün ayrıntılarıyla anlatma.
  • Açma, yayma, açıklama, açık açık anlatma.
  • Açıklama.

şerh-i ahkam-ı nübüvvet / şerh-i ahkâm-ı nübüvvet

  • Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) getirdiği hükümlerin şerhi, açıklaması.

şerh-i kitab-ı hak

  • Hak ve gerçek olan kitabı, Kur'ân'ı açıklama, izah etme.

şerh-i sadr

  • Gönül, kalp şerhi, açıklaması.

şerhan

  • (Şerhen) İzah etmek, açıklamak suretiyle. Şerhederek.

şiddet-i beyan

  • Açıklamanın şiddeti.

sırr-ı hikmeti

  • Hikmetinin sırrı, esprisi; ilmî açıklaması.

suhulet-i beyan / suhûlet-i beyân / سُهُولَتِ بَيَانْ

  • Açıklama kolaylığı.
  • Açıklamada kolaylık.

şüruh

  • (Tekili: Şerh) Şerhler, açıklamalar.

ta'likat

  • Bir eseri açıklamak üzere kenarına yazılan notlar.

tabir / tâbir

  • Açıklama, yorum.

tabir etme

  • Yorumlama, açıklama.

tafsil / tafsîl / تفصيل / تَفْص۪يلْ

  • Etraflı olarak bildirmek.
  • Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek.
  • Uzun uzadıya, etraflıca açıklama.
  • Ayrıntılı açıklama. (Arapça)
  • Açıklama.

tafsil etmek

  • Ayrıntılı olarak açıklamak.

tafsil-i mahiyet / tafsîl-i mahiyet / تَفْص۪يلِ مَاهِيَتْ

  • Öz niteliğinin ayrıntılı açıklaması.
  • Bir şeyin ne olduğunu açıklama.

tafsilat / tafsilât / تفصيلات / tafsîlât / تَفْص۪يلَاتْ

  • (Tekili: Tafsil) Açıklamalar, izahlar.
  • Geniş açıklamalar.
  • Ayrıntılı açıklama. (Arapça)
  • Ayrıntı. (Arapça)
  • Tafsilât vermek: Ayrıntılı açıklamada bulunmak. (Arapça)
  • Açıklamalar.

tafsili / tafsilî / tafsîlî / تَفْص۪يل۪ي

  • Ayrıntılı, geniş açıklamalı.
  • Açıklamalı olarak.

takrir / takrîr

  • Anlatma, anlatım, bir âlimin kitâbdan okuyarak îzâh ve açıklamalarda bulunması.

tansis

  • Açıklama, bildirme, tayin etme.

tarz-ı beyan

  • Açıklama tarzı.

tarz-ı ibare

  • Açıklama şekli, ifade tarzı.

tasrih

  • Açıklama.

tasrih etmek

  • Açıklamak, açıkça bildirmek.

tavzih / tavzîh / توضيح / تَوْض۪يحْ

  • Açıklama.
  • Açıklamak, açık olarak bildirmek.
  • Açıklamak, izah etmek.
  • Açıklamak. Açık olarak beyanda bulunmak.
  • Açıklama. (Arapça)
  • Tavzîh etmek: Açıklamak, açıklığa kavuşturmak. (Arapça)
  • İyice açıklama.

tavzihat / tavzîhat / توضيحات

  • Açıklamalar. (Arapça)

te'vil / te'vîl

  • Yorumlamak, açıklamak.
  • Ehl-i sünnet âlimlerinin, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden ve Eshâb-ı kirâmdan bildirdikleri tefsirlere (açıklamalara) bağlı kalarak âyet-i kerîmeleri açıklamak veya bu şekilde yapılan açıklamalar ve îzâhlar.

tecliye

  • (Cilâ. dan) Cilâlama, cilâ verme.
  • Aşikâre etmek, açıklamak.
  • Ruşen etmek, parlatmak.

tefsir / تفسير / tefsîr / تَفْس۪يرْ

  • Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek.
  • Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak.
  • Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab.
  • Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
  • Yorum, açıklama, âyetlerin izahı.
  • Açıklama.
  • Manayı açıklama.

tefsir etmek

  • Açıklamak, yorumlamak.

tefsir-i hakaik-i kur'aniye / tefsir-i hakaik-i kur'âniye

  • Kur'ân'daki hakikatlerin tefsiri, açıklaması.

tefsirat

  • Tefsirler; açıklamalar, yorumlamalar.

tekmil-i izah

  • Tamamlama, mükemmel açıklama.

telvih

  • Açıklamak.
  • Zâhir ve aşikâre kılmak.
  • Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
  • Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
  • Posa hâline getirmek.
  • Kocamak. Saç ağarması.
  • Almak.
  • İşaret etmek.
  • Açıklama, kinayeli söyleyiş.

telvihi / telvihî

  • Açıklamalı.

tensik

  • Açıklama.

teşrih / teşrîh / تشریح

  • Şerh etme, açıklama.
  • Bir kitap veya ibareyi anlaşılır şekilde açıklamak, tafsilât vermek. İnceden inceye didikleyip araştırmak.
  • Tıb: Bir cesedi kesip parçalara ayırarak incelemek.
  • Açma, açıklama.
  • Açma. (Arapça)
  • Açılama, şerh etme. (Arapça)
  • Otopsi. (Arapça)
  • Anatomi. (Arapça)
  • Teşrîh etmek: Açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak. (Arapça)

teşrih etme

  • Açıklama.

teşrihat

  • Şerhler, açıklamalar.
  • Açıklamak, tafsilât vermek, inceden inceye araştırmak.
  • Açıklamalar.

teşrihat-ı hikemiye

  • Hikmet ve felsefe nazarıyla yapılan araştırma, açıklama.

tibyan / tibyân

  • Açık ifade ile beyan etme. Açıklama.
  • Meşhur bir Kur'ân tefsirinin adı.
  • Beyan etme, açıklama.
  • Açıklama, anlatma.

üslub-u beyan / üslûb-u beyan

  • Açıklama tarzı.

yed-i beyza-i mu'cizü'l-beyanıyla

  • Hz. Mûsâ'nın (a.s.) beyaz eline benzeyen mu'cizeli açıklamasıyla.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın