Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ARap
ifadesini içeren
427
kelime bulundu...
a'cam
Acemler; Arap milletinden olmayanlar.
a'cemi / a'cemî
Arap olmayan.
Aceme mensub.
Arapçayı iyi konuşmayan. Dilsiz.
Beceriksiz.
a'rab / a'râb / اعراب
Vatanı çöl olan ve medeniyetten uzak yaşayan Arap.
Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar.
Araplar, çöl arapları.
(Arapça)
a'rabi / a'râbî
Bedevi arap.
a'şa
Gözleri dumanlı olan adam.
Çeşitli yüzyıllarda yaşamış olan birkaç Arap şairinin adı.
Gece vakti gözleri görmeyen kimse.
ab-ı ahmer / âb-ı ahmer / آب احمر
Kızıl su.
Kırmızı şarap.
Gözyaşı.
ab-ı ateşin / âb-ı âteşîn / آب آتشين
Ateşli su.
Kırmızı şarap.
Gözyaşı.
ab-ı engur / âb-ı engûr / آب انگور
Üzüm suyu.
Şarap.
ab-ı harabat / âb-ı harâbât / آب خرابات
(meyhane suyu) şarap.
ab-ı kevser / âb-ı kevser / آب كوثر
Cennet suyu.
Şarap.
acam
Acemler, iranlılar, Arap olmayanlar.
acem / عجم
Arap olmayan, iranlı.
İranlı. Yabancı.
Arapça konuşmayanlar. Arab olmayanlar.
Çekirdek.
Arap milletinden olmayan başka milletler.
Arap olmayan.
(Arapça)
İranlı, acem.
(Arapça)
acemi ve ecnebi huruf / acemî ve ecnebî huruf
Arap alfabesinin dışında kullanılan yabancı harfler.
acuz
Çok yaşlı kadın. Kocakarı.
Kılıç.
Şarap.
Sırtlan.
afar
Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç.
Hurma ağacını islah etmek.
Katıksız ekmek yemek.
ahreb
Çok harap, perişan, yıkık.
Kulağı yarık kimse.
Edb: Rübai vezinlerinden "Mef'ulü" ile başlayan oniki şekilden herbiri.
akifan
Uzun ayaklı karınca.
Araptan bir kabile adı.
ar'ar
Arap diyârında bir yerin adı.
Bir oyun çeşidi.
arab / عرب
Arap
(Arapça)
arab lisanı
Arap dili, Arapça.
arabi / arabî / عربى
Arapça.
Arap, Arapça.
Arapça.
(Arapça)
arabi hat / arabî hat
Arapça yazı.
arabi hattı ve hurufu / arabî hattı ve hurufu
Arapça yazısı ve harfleri.
arabi huruf / arabî huruf
Arap alfabesinin harfleri.
arabi ibare / arabî ibare
Arapça metin.
arabi lisan / arabî lisan
Arap dili; Arapça.
arabi risaleler / arabî risaleler
Arapça kitaplar.
arabi tarih / arabî tarih
Arap takvimine göre belirlenen tarih.
arabistan
Arap milletinin yoğun olarak bulunduğu Ortadoğu bölgesi.
Arap ülkesi. Arapların yaşadığı ülke.
(Farsça)
arabiyat
Arap dili ve edebiyatı.
arabiye / arabîye
Arapça.
arabiyyat
(Tekili: Arabiyyet) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler. Arap edebiyatı.
arabiyyet
Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap). Arap edebiyatı.
arabiyyü'l-ibare / arabiyyü'l-ibâre
Arapça ibare, metin.
arabiyyülibare / arabîyyülibare
Arapça söz, ibare, metin.
arapça
Arap dili.
arazi-i gamire / arâzi-i gamire
Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler.
arib / ârib
Halis Arap cinsinden olan.
aruz
Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler.
Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim. Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır.
Bir beytin birinci
asmai / asmaî
Arapların şöhret bulmuş şairi.
ater
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.
ateş-i ter
Kırmızı şarap.
atf için vav
Arap gramerine göre başına geldiği kelimeyi daha önce geçen bir kelime yapmayı sağlayan vav harfi.
atik
(Çoğulu: Avâtik) Sırtın üst kısmı. Omuz ile boyun arası.
Eski şarap.
avamil / avâmil
Âmiller, sebepler.
Arap nahvine ait ve bu isimdeki kitap.
ayın
Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder.
Arap alfabesinin 21. harfi. Ebced hesabında sayı değeri 70'dir.
ayn
Çeşme, güneş ve göz anlamlarına gelen Arapça kelime.
ba-i kasem / bâ-i kasem
Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. "Billâhi" gibi.
Farsçada: Bâ diye yazılırsa; ile, beraber, birlikte, sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.
bad-ı şimali / bâd-ı şimalî
Kuzey rüzgârı.
(Farsça)
Nefes, soluk.
(Farsça)
Ah sesi, ah çekme.
(Farsça)
Allah'ın inâyeti.
(Farsça)
Medih.
(Farsça)
Söz.
(Farsça)
Büyüklük taslama, kibirlilik.
(Farsça)
şarap.
(Farsça)
bade / bâde / mey / باده
Şarap, içki.
Şarap, içki. Kadeh.
(Farsça)
İçki.
(Farsça)
Şarap.
(Farsça)
badekeş / bâdekeş / باده كش
Şarap içen.
(Farsça)
bahile
Arap kabilelerinden birinin ismi.
Dul kadın.
be's
Azab, şiddet. Korku.
Zarar, ziyan.
Zorluk, meşakkat, zahmet.
Fenalık. (Arapçada: "Savaşta şiddetli harekette bulunmak veya sıkıntı ve fakirlikten fenâ durumda olmak" mânâlarına gelir.)
bedevi / bedevî
Çölde çadırda yaşayan göçebe, çöllü, Arap göçebesi.
belka'
Tenha çöl. Harap ve boş yer.
Yazı.
Yalan yere yemin etmek.
Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler.
Bir hurma cinsi.
berbad / berbâd
Harap. Kötü. Virâne. Bozuk. Perişan. Telef ve helâk olmuş.
(Farsça)
Harap, pis, fena, kirli.
berbekan
Arapların giydiği bir elbise cinsi.
berhane / berhâne / برخانه
Eskiyip harap olmuş konak.
(Farsça)
Harap vaziyetteki ev.
(Farsça)
beşir
Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü.
Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse.
Peygamberimizin bir vasfı.
bilad-ı arab / bilâd-ı arab
Arap beldeleri, ülkeleri.
bilad-ı arabiye / bilâd-ı arabiye
Arap beldeleri, Arap memleketleri.
bilad-ı arap / bilâd-ı arap
Arap beldeleri, ülkeleri.
bint-ül kerem
Şarap, hamr.
bülega-yı arab
Arap belâğatçıları, edebiyatçıları.
bülkut
(Çoğulu: Belâki) Bir hurma cinsi.
Ot ve su olmayan harap ve boş yer.
Yalan yere yemin etmek.
bürcüd
Arap elbiselerinden bir nevi kalın elbise.
busayri / busayrî
(Şeref-üd-din) (Mi: 1213-1295) Busayr'da doğdu. Meşhur Arap şair ve hattatıdır. "Kaside-i Bürde" sahibidir. Esas ismi "El-Kevakib-üd-Dürriyye fi Medh-i Hayrilberiyye" olan kasidesine; tutulmuş olduğu hastalıktan, rü'yasında Resûlullah'ın hırkasını (bürde) üzerine örtüp şifa bulması sebebiyle "Kaside
büz
Harap yer.
Fâsid nesne.
Helâk.
cadis
Viran, harap, yıkık.
Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi.
car
Arapçada bir edat.
carif
Yıkıp harap etmek.
cem'-i kıllet
Arapça'da türlü vezinlerde cemileri olan isimlerin, bu cemilerinden dokuzdan aşağı mahsus olanları.
cenbiyye
Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar.
cerf
Ahzetmek, almak.
Yıkmak, harap etmek.
Yerden bel veya kürekle bir şey atmak.
cerm
(Çoğulu: Cürüm) Bir cins Arap sandalı.
Kat'. Kesme.
Günahkâr olma, günah işleme.
Koyun kırkma.
Sıcak, sıcaklık.
cevahir-ül-kelimat
Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı.
cezire-i vasia / cezire-i vâsia
Geniş ada; Arap yarımadası.
ceziretü'l-arab / cezîretü'l-arab
Arap yarımadası.
ceziretülarab / cezîretülarâb
Arap Yarımadası.
cim
( harfinin arapça adı olup ebced hesabında üç sayısının karşılığıdır.
ciryal
Altının kırmızılığı.
Bir cins kırmızı boya.
Temiz renk.
Şarap.
cümle-i arabiye
Arapça cümle.
cümmar
Hurma yağı denilen beyaz bir maddedir ve hurma ağacının başından çıkar ve araplar onu yerler.
cürcani / cürcanî
(Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır. Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir... Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan'da yaptığı biliniyor. Adı ve künyesi şu şekilde olu
dal
Arap alfabesinin sekizinci harfi.
dem-keş
Nefes çeken, soluk çeken.
(Farsça)
Devamlı öten bir güvercin cinsi.
(Farsça)
Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler.
(Farsça)
Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri.
(Farsça)
Şarap içen.
(Farsça)
deri
Farsçanın sahihi, fasih olanı. (Kapı demek olan "der" ismi Farsça olduğu halde Arapça sayılarak müennesi "deriyye" yapılmıştır.)
(Farsça)
Havası hoş ve lâtif. Yeşilliği bol olan dağ eteği.
(Farsça)
desmere
(Çoğulu: Desâmire) Dağ başında olan harap yıkık kale.
devle
"Devlet" kelimesinin Arapça tabirlerde geçen bir şekli.
İki asker muharebe ettiklerinde birinin diğerine galip olması. (Düvlet malda; devlet harpte ve mertebede kullanılır.)
devrak
Şarap ölçeği.
dil-i viran
Harap gönül, yıkık gönül.
disar
(Çoğulu: Düsür) Üste giyilen kaftan, elbise.
Yatak çarşafı.
Arapçada elbise demek olduğu hâlde Osmanlıcada yalnız Farsça kaidesi ile yapılan sıfat terkiblerinde ziyadelik, çokluk, bolluk mânasında kullanılmıştır.
divan
Arap şiiri, Divan-ı Arab, Arab'ın şiir külliyatı.
duhan
Duman. Tütün.
Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
Kıtlık ve kuraklık.
dümme
Arap oyunlarından bir oyun ismi.
Yol, tarik.
dürdkeş / دردكش
Tortulu şarap içen.
(Farsça)
dürzi
(Çoğulu: Düruz) Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşayan ve sonradan Araplaşmış olan bir kavimdir. Arapça konuşurlar. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yolda olan bir fırkadır.
düsse
Arap çocukları arasında meşhur olan bir oyun.
e
Gr: İstifham, sorgu edatı. (Ezehebe Nuri: Nuri gitti mi? derken Ezehebe'nin başındaki "E" harfi gibi)
Arapça kelimelerin sonuna "e" gelerek onları müennes yapmaya yarar. Âdil, Âdile... Emin, Emine... Kâmil, Kâmile... Nuri, Nuriye... gibi.
eacim
(Tekili: Acem) Yabancılar, Arap olmayanlar. İranlılar.
ebced / ابجد
Arap harflerinin herbirisine rakam değeri verilerek yapılan yorum.
Arap harflerinin diziliş sırası, bu harflerin rakam olarak değerlerinden yola çıkılarak yapılan hesap.
Sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
(Arapça)
ebced hesabı
Arapça harflerin sayı değerlerine göre tarih düşürme işlemi.
ebdal
(Tekili: Bedil veya Bedel) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir.
ebu firas el-hamedani / ebû firâs el-hamedânî
Meşhur Arap şâirlerindendir. 932 yılında Musul'da doğdu. Hamedan devleti hükümdarı Seyfü'd-Devle'nin himâyesinde yetişti. Arap milletinin asâleti ve Seyfü'd-Devle'yi öven çok sayıda kaside ve mersiye yazdı. 968 tarihinde öldü.
ebu-l ala-i maarri / ebu-l ala-i maarrî
(Mi: 973 - 1057) Kör olmasına rağmen hafızasının fevkalâdeliği ile tanınmış büyük Arap şairlerinden biridir ki, kasideleriyle meşhurdur.
ecnebi ve acemi huruf / ecnebî ve acemî huruf
Arap alfabesinin dışında kullanılan Lâtin harfleri.
edebiyat-ı arabiye
Arap Edebiyatı.
ef'al-i kulub / ef'âl-i kulûb
Kalbin işleri, kalbe doğan çeşitli duygu ve düşünceler. Arapça'da kalbî fiiller (bilmek, görmek gibi)
ela / elâ
Arapça'da başlama ve tenbih edatı, "öyle değil mi?", "dikkat ediniz" gibi anlamlara gelir.
elf
Arapça "bin".
elf'
Arapça 1000 (bin).
elif-lam / elif-lâm
Arap alfabesinde yer alan iki harf ve kelimelerin başına konan bir takı.
elifba / elifbâ
Arap dilinin seslerini ve yazı sistemini gösteren harfler dizisi, Arap alfabesi.
elsine-i selase / elsine-i selâse
Üç lisan. Türkçe, Arapça ve Farsça.
emsile
(Tekili: Misâl) Misaller. Örnekler.
Arapçada fiil tasrifini gösteren kitap.
ervam
(Tekili: Rumi) Romalılar, Roma imparatorluğu halkından olanlar, rumlar.
Rumiler, Arap diyarının haricinde bulunanlar.
esalib-i arab / esâlîb-i arab
Arap edebiyatında kullanılan üsluplar, ifade ve anlatım tarzları, Arap kelâmının kalıpları.
esalib-i arap / esâlîb-i arap
Araplar'ın üslupları; Arap Edebiyatında kullanılan ifade tarzları.
esb-i tazi / esb-i tâzi
Arap atı.
eşhuru'l-hac
Hac ayları. Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on gününden ibaret olan cem'an 70 gün İslâm'dan önce de Araplar bu günlerde Kâbe'yi ziyaret ederlerdi.
eşhuru'l-hurum
Haram aylar. Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları. İslâm'dan önce Araplar bu aylarda savaş yapmayı haram sayarlardı.
eski harf
Arap alfabesi.
esma-i züruf
Gr: Zarf olan isimler. Bir şeyin bir zamanda veya mekânda veya diğer bir şey ile beraber veya ondan evvel veya sonra vuku' bulduğunu ifade eden kelimelerdir. Bunlar Arapçada (maa, kabl, ba'd, ind) gibi kelimelerdir.
evtas
Arap Yarımadasında, Hevâzın ilinde bir derenin ismi olup, Peygamberimizin (A.S.M.) Huneyn Vak'ası bu vâdide vuku bulmuştur.
eyniye
Mekânsal ("Eyne?" Arapçada "Nerede?" mânâsına gelir ve yer ve mekân bu soru edatıyla sorulur.).
ezrebi / ezrebî
Azerbeycan'ın Arapça adı.
fa-yı atıf / fâ-yı atıf
Arapçada kelimelerin başına gelen ve baştakî bir ifadeyle bağlantı kurulmasını ifade eden 'fâ' harfi.
fazih / fazîh
Hurma koruğundan yapılan şarap.
felsefe
Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
İlm-i hikmet.
Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
Herkesin hususi fikri. M
ferraş
Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir. Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir. Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenl
fetehat
(Tekili: Fetha) Fethalar, arapçadaki üstün işaretinin adı.
fiil-i muzari / fiil-i muzâri
Arapçada şimdiki, geniş ve gelecek zamanı ifade eden fiil kipi.
fıkra-i arabiye
Arapça bölüm.
fıskıye
Suyu muhtelif şekillerde yukarıya doğru fışkırtan ve ekseriya havuzların ortasında yapılan borunun üzerindeki aletin adıdır. Buna, Arapçası olan fevvare denildiği gibi, Türkçe olan fışkırak da denilir.
füseha-i arab
Arap fasihleri, Arapların en güzel, akıcı ve etkili konuşanları.
gabit sahrası / gabît sahrâsı
Gabît çölü; Arap Yarımadasında, Benî Yerbû' kabilesinin yaşadığı ve bugün Yemen sınırları içerisinde yer alan bir çölün adı.
gaddare
Arapların cenbiyesine benzer pala nev'inden bir silâh.
gamir
Ekilmemiş, terkedilmiş ıssız yer.
Faydalanılmamış şey.
Mamur olmayan harap yer.
gayn
Susuzluk.
Arapçada "ayn" harfinden sonra gelen harfin adı.
gubari / gubarî
Eski harflerle yazılan bir çeşit ince yazı. Bu isim Arapça toz demek olan gubardan alınmıştır. Yazı, toz gibi ince yazıldığı için bu adı almıştır. Eski Türk devletlerinde güvercin postalarıyla gönderilen mektuplar bu yazı ile yazılırdı.
gubeyra
Yaban iğdesi.
Habeş vilâyetinde darıdan yapılan bir cins şarap.
gurre / غره
Arap aylarının ilk günü.
(Arapça)
Akıtma.
(Arapça)
haber
Arapça gramerde, isim cümlesindeki hükmü (iş, oluş veya hareketi) ifade eden kısım.
hadd-i sekr
Fık: Şarap haricindeki diğer içkilerin bil'ihtiyar içilmesinden hâsıl olan sarhoşluğun icab ettirdiği ceza.
hadd-i şürb
Fık: Az veya çok miktarda şarap (alkollü içki) içilmesinden dolayı uygulanacak ceza.
hak ile yeksan / hâk ile yeksan
Toprakla bir yıkık, harap, yerle bir.
hala
(Çoğulu: Hâlât) Babanın kız kardeşi, hala. Arapçada: Ananın kızkardeşi. Teyze.
halahil
(Tekili: Halhal) Arap kadınlarının süs olarak ayak bileklerine taktıkları halkalar. Bunlar altun veya gümüşten yapılır.
hamel
Kuzu.
Ast: Burçlardan birinin adıdır. Bu burcu teşkil eden yıldızlar kuzuya benzediği için arapça kuzu demek olan hamel denilmiştir. Güneş bu burca 21 Mart'ta girer ve gece ile gündüz bir olur.
hammar
(Hamr. den) Şarap yapan veya satan kimse. Meyhaneci, şarapcı.
Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz.
hamr / خمر
Ekşi. Şarap. İçki olup sarhoşluk veren şey.
Birine bâde içirmek.
Bir hususu söylemeyip setreylemek. Ketmeylemek.
Şarap.
Şarap.
Şarap.
(Arapça)
hamra
(Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk.
Şiddet ve meşakkatli geçen yıl.
Şiddetle olan ölüm.
Arap olmayan cinsten.
Yüzü kızarmış kadın.
handeris
Eski şarap.
haniye
Şarap.
Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın.
harab / harâb / خراب
Harap, yıkık.
Yıkık, harap.
(Arapça)
Fitil gibi sarhoş.
(Arapça)
Harâb etmek:
Yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
(Arapça)
Harâb olmak:
Yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
(Arapça)
harabiyet / harâbiyet
Haraplık.
haras-ı harab / harâs-ı harâb
Harap olmuş değirmen.
Mc: Dünya.
hareke
Arapça harflerin u, e, i şeklinde okunacağını gösteren işaretler. (Zamme "ötre" fetha "üstün" kesre "esre" (gibi)
Hareket lafzının Arapça terkibde aldığı şekil.
harf-i tarif / harf-i târif
Gr. Arapça'da isimlerin başına gelen ve o ismi belirli, bilinen bir isim yapan "el" takısı.
haten
(Çoğulu: Ahtân) Kadın tarafından olan kimseler. (Baba, kardeş ve emmi gibi)
Araplar, damat mânasına kullanırlar.
hatt-ı arabi / hatt-ı arabî
Arapça hat, yazı.
hatt-ı arabi-i kur'ani / hatt-ı arabî-i kur'ânî
Arapça Kur'ân hattı, yazısı.
hatt-ı arabiye
Arap harfleriyle yazmak.
havsere
Araptan bir kabile.
hayber
Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere'nin 170 km. kuzeyinde bir kasabadır. Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur. Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur. Aynı sene içinde Hz. Resulullah Efen
hazf ve kalb
Bazı harflerini silme ve ters çevirme; misâl olarak müdriken kelimesinin bazı harflerini silerek Arapça kök harfleri olan d-r-k'nin k-r-d (kürd) olarak ters çevrilmesi gibi.
hazn
Sağlam yer.
Kabile ismi.
Arap beldeleri.
hazret-i muhammed-i arabi / hazret-i muhammed-i arabî
Arap olan anne ve babadan dünyaya gelmiş Hz. Muhammed (a.s.m.).
hecin
Pek hızlı yürüyen bir cins deve.
Arap atı ile diğer cins attan doğmuş melez at.
hel
Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
Arapça "mı, mi, mu, mü" anlamlarına gelen soru edatı.
hicazi / hicazî
(Hicaziyye) Hicaza mensub. Hicazla alâkalı.
Hicazlı Arap.
hıffet
Hafiflik; kolaylık; Arapça'da kural olarak teleffuzu dile ağır gelen lâfızların kurallar çerçevesinde düzenlenerek kolaylık sağlama; Meselâ, kàle fiilinin aslı 'kavele' dir. Ancak söylemesi dile ağır geldiği için 'vav' harfi 'elif'e çevrilerek kàle denmiştir.
hıkab
Arap kadınlarına mahsus bir nevi kumaştır, onu bellerine kuşanıp süslerini ve zinetlerini ona takarlar.
hilafet-i arabiye
Arap halifeliği.
hımhım
Burundan konuşan. Sesleri burnundan çıkararak konuşan kimse.
Burnundan çıkan ses gibi boğuk.
Arap diyarında biten bir ot.
Çok siyah.
hükümet-i arabiye
Arap hükümeti.
hum
Küp.
(Farsça)
Şarap küpü. İçine şarap doldurulan küp.
(Farsça)
humhane / humhâne / خم خانه
Meyhane.
(Farsça)
Şarap küplerinin konulduğu yer.
(Farsça)
Tas: Âşığın kalbi.
(Farsça)
Şarap mahzeni.
(Farsça)
Meyhane.
(Farsça)
hun-i can / hun-i cân
Şarap.
huneyn vak'ası
Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birç
hurtum
(Çoğulu: Harâtim) Burun.
şarap.
huruf ve hatt-ı kur'an / huruf ve hatt-ı kur'ân
Kur'ân'ın harfleri ve yazısı; Arapça harfler.
huruf-u arabiye
Arap harfleri.
huruf-u ecnebiye
Arap harfleri dışında yabancı harfler, Lâtin harfleri.
huruf-u kameriye
Gr: Arapçada kelimenin başında harf-i tarif olduğu vakit, harf-i tarifin lâmı okunan harfler. Meselâ: El-Kamer, El-İnsân, El-Bedi' kelimelerinde olduğu gibi. Burada kelime başında "kaf, elif, bâ" harfleri kameriyeden olduğu için aynen okunuyor. (Bunlar: Elif, bâ, cim, hı, hâ, ayın, gayn, fe, kaf, ke
huruf-u mukattáa
Arap harflerini heceler halinde kesik kesik yazmak (Yâsin, Elif Lâm Mim vb.).
huruf-u mukattaa / hurûf-u mukattaa
Bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan Arapça hece harfleri.
huruf-u şartiye
Şart edatları; Türkçe'de "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan Arapça edatlar, in, lev gibi.
hutbe-i arabiye
Arapça hutbe.
i'rab / i'râb
Düzgün konuşma ve hakikatı belirtme.
Arapça kelimelerin sonundaki harf veya harekenin değişmesi.
ibare-i arabi / ibare-i arabî
Arapça ibare, metin.
ibare-i arabiye
Arapça metin.
ibrahim
İbrahim kelimesi, İbranicede baba anlamına gelen "eb"; ve cumhur demek olan "reham" kelimelerinden meydana gelmiştir. "Ebu-l cumhur" ise; cumhurun babası demektir. Bu ismi meydana getiren kelimelerin ikisinin de hareke veya telaffuzlarını az bir değişiklik yapmakla yine bu mânalar Arapçada vardır. B
ibrik / ibrîk / ابریق
İbrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
(Arapça)
igtibak
Akşam vaktinde şarap içmek.
ikra / oku / اقرأ
Arapça'da "oku" anlamına gelir. Alak suresinin ilk ayeti "ikra bismirabbikellezi alak" (oku, yaradan Rabbinin adıyla oku)
ila ahiri hayalatihim / ilâ âhiri hayalâtihim
"Sonuna kadar bütün bunlar onların hayalleridir" mânâsında Arapça bir ibare.
ılk
(Çoğulu: Alâk) Kurumak.
şarap, hamr.
Her nesnenin iyisi.
ilm-i nahiv
Gr. Arapçada cümle yapısını inceleyen ilim dalı.
ilm-i nahv
Arapça gramer ilmi.
ilm-i sarf ve nahv
Arapçada kelime ve cümle bilgisi.
ind
Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Baz
ırak-ı arab / ırâk-ı arab
Arap Irak. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan topraklara Osmanlı İmparatorluğu zamanında verilen isim.
işba'
Doyurmak, açlığı gidermek. Doymak.
Fiz: Bir sıvının içinde, belli bir cisimden eriyebilecek en çok miktarın erimiş bulunması.
Edb: Arap nazmında, kafiye veya vezin zaruretinden dolayı kelimeye bir harf ilâve etme.
isfend
Şarap.
ism-i tasgir
Küçültme ismi. Küçüklük veya azlığa delâlet eden isimdir. Arapçada ekseri (Fueyl) veya (Fuayil) vezninde, Türkçede kelime sonuna cik, cık, cağız, ceğiz gibi ekler getirerek yapılır. Abd: Kul, Ubeyd: Kulcağız, kulcuk gibi.
isti'rab
Sonradan Araplara dâhil olmak, araplaşmak.
istinafiyye / istinâfiyye
Yeniden başlamaya ait.
İstinaf mahkemesine ait.
Arapça'da bir soruya cevap anlamında bulunan cümle.
kabail-i arab
Arap kabileleri.
kaf nun / kâf nun
Arapça "kün" (ol) emrinin harfleri; Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.
kaf-nun / kâf-nûn
Arap alfabesinde yer alan iki harften oluşan ve Allah'ın varlıkları dilediği şekilde yaratmasını ifade eden "kün", yani "ol" emri.
kafkaf
Şarap, hamr.
kahve
şarap.
Hâlis süt.
Kahve.
Güzel koku.
Bolluk, bereket.
Kahvehane.
kaide-i nahviye
Arapça gramer kaidesi, dilbilgisi kuralı.
kaide-i nahviyece
Arapça dilbilgisi kuralı olarak.
kaide-i sarfiye
Arapça gramerinde yer alan bir kural.
kamus-i arabi / kamus-i arabî
Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük.
karkaf
Şarap, hamr.
katar
Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.
kavm-i arap
Arap kavmi, milleti.
kayl
(Çoğulu: Akyâl) Ulu şerif kimse.
Öğle vakti şarap içmek.
ke
"Gibi" mânasındadır. (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir. Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi)
Harfin ve kelimenin sonuna gelirse "sen" zamiri yerindedir. Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın)
kedad
Araplar arasında mâruf bir erkek eşeğin adı. (Ona nisbet edip "benat-ul kedad" derler.)
kelam-ı mudari / kelâm-ı mudarî / kelâm-ı mudârî
Arab kabilelerinden Mudar Kabilesinin konuştuğu Arapça. Kur'an-ı Kerim bu lehçe üzerine nâzil olmuştur. En fasih Arapça'dır.
Arap kabîlelerinden Mudar kabilesinin konuştuğu Arapça, Kur'ân-ı Kerîm bu lehçe üzerine nâzil olmuştur, en fasîh Arapça'dır.
kerar
Arap kadınlarının takındıkları boncuk.
kesis
Hurma şarabı.
Darı bozası.
Arapların taş üstünde kurutup ve dövüp azık edip yedikleri et.
key
Arapçada muzari fiilini nasbeden (son harfini üstün okutan) ve "İçin, tâ ki, hangi, nasıl?" yerinde kullanılan harf.
kındid / kındîd
Şarap, hamr.
kınnine / kınnîne
Büyük şişe.
Şarap kabı.
kisve-i arabiye
Arapça elbisesi (burada Arapça dili bir elbiseye benzetilmiştir).
külliye
(Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik.
Bolluk, çokluk, ziyadelik.
Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı medreselere, üniversite karşılığı verilen ad.
kümeyt
Koyu doru at.
Kırmızı şarap.
kummehan
Za'ferân.
Şarap köpüğü.
kur'an hattı / kur'ân hattı
Kur'ân'ın yazılı olduğu alfabe, Arap alfabesi.
kureyş
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimizin mensup olduğu meşhur Arap kabilesi.
kureyş kabilesi
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mensup olduğu meşhur arap kabilesi.
kut-ı mesih
Hurma.
Şarap.
kütüb-ü arabiye
Arapça kitaplar.
kütüb-ü ilmiye ve arabiye
İlmî ve Arapça kitaplar.
kütüb-ü nahiv
Gramer kitapları; Arapça cümle yapısını ele alan eserler.
lam / lâm
Arap alfabesinde yer alan bir harf.
lam-ı asli / lâm-ı aslî
Kelimenin aslında olan Arapça "lam" harfi.
lam-ı istiğrak / lâm-ı istiğrak
Arapça, başına geldiği kelimeyi umûmileştiren "lâm".
lat / lât
İslâmdan önce Arapların Kâbe'de bulunan putlarından biri.
lisan-ı arabi / lisân-ı arabî
Arap dili.
lisan-ı arabiye / lisan-ı arabîye
Arapça.
lisan-ı arap
Arap dili, Arapça.
lisan-ı nahvi / lisan-ı nahvî
Arapça gramer dili.
Arapçanın bir vasfı; intizam ve kaidelere, düsturlara bağlı belâgatlı dil.
lisan-ı türki ve arabi / lisan-ı türkî ve arabî
Türkçe ve Arapça dil.
magmur
Şöhretsiz. Adı sanı silinmiş olan.
Harap. Yıkık.
mağmure
Adı sanı silinmiş, yerinde yeller esen, harap olmuş.
magmuriyet
Mağmurluk, viranlık, haraplık.
Adı sanı kaybolmuş.
maksur
(Kasr. dan) Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış, alıkonulmuş.
Mahbus.
Kasrolunmuş nesne.
Gelinin üzerine tutulan duvak.
Gr: Bir kısım arapça kelimelerin sonunda yâ şeklinde yazılan, fakat elif gibi okunan harf. ( : Dâ'vâ) kelimesinde olduğu gibi. Buna, "Elif-i
marife / mârife
Arapça'da genellikle başına belirlilik takısı "elif-lâm"ı alan ve belirli bir şeyi gösteren kelime.
masdar-ı ca'li / masdar-ı ca'lî
(Mec'ul) yapma olan masdar. Arapçada, bazı isim ve sıfatların sonlarına (-iyyet) ilâve edilerek yapılır. Meselâ: İnsan: İnsaniyyet, Şâir: Şâiriyyet. Câhil: Câhiliyyet. Merbut: Merbutiyyet gibi.Arapça veya Farsça kelimenin sonuna (-îden) eki getirilerek yapılır. Meselâ: Cenk. den, Cengîden: Cenk etme
masna'
(Masnaa) Su mahzeni. Sarnıç.
Şimdiki Arapçada: Fabrika.
Bucak, köşe.
maziye
Şarap, hamr.
Beyaz iyi bal.
Beyaz ince yumuşak gömlek.
medrese-i ceziretü'l-arap
Bir okulu andıran Arap yarımadası.
mef'ul-ü sarih
Doğrudan doğruya mef'ul demektir. Bir harf-i cerle ifâde olunmaz. "Nuri dalı kırdı" cümlesinde "dal" mef'ul-ü sarihtir. "Nuri daldan düştü" dersek, bunu arapça ifâde için (min) harf-i cerri ile söyleyebiliriz. İşte böyle harf-i cerle söylenen mef'ullere, "mef'ul-ü gayr-i sarih" denir. Bunlar mef'uld
melsa'
Pürüzsüz ve düz yer.
şarap.
mesail-i nahviye / mesâil-i nahviye
Arapça dilbilgisi konuları.
meşmule
Şarap.
meşrubat
İçilen şeyler. Herhangi bir içilecek şey. Şarap. ("Hamr" denen içkiye de şarap denir.)
mevsim
(Çoğulu: Mevâsim) Pazar yeri.
Arap pazargâhları.
Yılın dört kısmından biri.
Zaman. Vakit. Alâmet.
mey / مى
Şarap, içki.
(Farsça)
Şarap,
Şarap.
(Farsça)
İçki.
(Farsça)
mey-aşam
İçki içen. Şarap içen.
(Farsça)
mey-füruş
Şarap satan, meyhâneci, şarapçı.
(Farsça)
mey-gun
Şarap renginde olan, kırmızıya yakın olan.
(Farsça)
mey-keş
İçki içen, şarap içen.
(Farsça)
mey-perest
(Çoğulu: Meyperestân) Devamlı şarap içen.
(Farsça)
meygun / meygûn / ميگون
Şarap rengi.
(Farsça)
meyhane / meyhâne / ميخانه
Şarap içilen yer, içkievi.
(Farsça)
mim
Arap alfabesinin bir harfi.
mim'siz medeniyet
Deniyet, ahlâksızlık, alçaklık; Arapça'da medeniyet kelimesinden "mim" harfi atılınca geriye alçaklık anlamında "deniyet" kelimesi kalır.
mishat
Şarap koyacak kap.
muallakat / muallâkat
İslâm'dan önce Arap şairlerinin Kâbe duvarına asılan meşhur kasideleri.
Asılı, takılı olan şeyler (mânâlar).
Câhiliye döneminde meşhur Arap şâirlerinin Kâbe'nin duvarına asılan meşhur şiirleri.
muallakat-ı seb'a / muallâkat-ı seb'a
Yedi askı; Kur'ân nâzil olmadan önce, cahiliyet devrinde meşhur Arap şairlerinin en beğenilmiş şiirlerinden, Kâbe'nin duvarına astıkları yazılar ve şiirler.
muallekat-ı seb'a
(Yedi askı) Kur'ân henüz nâzil olmadan, câhiliyet devrinde meşhur Arap şâirlerinin en beğenilmiş şiirlerinden, Kâbe'nin duvarına astıkları yedi meşhur kaside.
muarreb
Araplaşmış.
mübteda / mübtedâ
Arapça isim cümlelerinde özne.
müdam
Şarap, mey, hamr.
müdami / müdamî
Devamlı olarak şarap içen.
muhammed-i arabi / muhammed-i arabî
Arap milletinden olan peygamberimiz Hz. Muhammed.
mukalkal
Kararsız.
Şarap, hamr.
mül
Şarap.
(Farsça)
mülemmaat
(Tekili: Mülemma') Bir kısmı Türkçe, bir kısmı Farsça veya Arapça söylenmiş olan manzumeler.
mürr
Acı.
Arap beldesinde bir ağacın zamkı.
musammet
(Sammet. den) Kof olmayan. İçi boş olmıyan şey.
Gr: Arap alfabesine "b, f, l, m, n, r" nin haricindeki bütün harfler.
müşedded
Şeddelenmiş, Arapçada bir harfi iki kez okumayı sağlayan işaretin konulduğu harf.
müskir
Sarhoş edici, şarap ve içki.
müsta'reb
Araplaşmış.
müsta'rib
(Arab. dan) Araplaşmış. Aslen Arap olmadığı hâlde sonradan Araplaşmış olan.
mustar
Şarap.
müstarib / müstârib
Araplaşmış.
mütearribe
(Arab. dan) Aslında Arap olmayıp sonradan Araplaşmış kimse.
mutref
(Çoğulu: Metârif) Haz kumaşından dokunmuş bir kaç alemli Arap kaftanı.
Başı ve kuyruğu beyaz veya siyah olup, vücudu başka renk olan at.
muzafun ileyh
Arapça gramerine göre kendisine bir sıfatın izafe edildiği kelime.
muzari / muzâri
Arapçada hem şimdiki zamanı hem de geniş zamanı ihtiva eden fiil kipi.
Arapçada şimdiki ve geniş zamanı ifade eden fiil kipi.
muzari sigası / muzâri sigası
Gr. Arapçada şimdiki, geniş ve yakın gelecek zamanı birden ifade eden fiil kipi, kalıbı.
nahiv ilmi
Arapça dilbigisinde cümle yapısını inceleyen ilim.
nahnü
Arapça'da 'biz' anlamına gelen bir zamir.
nahv
Arapça'da cümle yapısını ele alan 'nahiv ilmi'.
(Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön.
Misâl.
Miktar.
Kasd ve azmeylemek.
Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.
nahvi / nahvî
Nahiv ilmine ait. Arapça gramere ait. Nahiv ilmini iyice bilen.
Arapça dil bilimci, uzman.
nahviyyun
Kelime dizimi ve nahiv ilminin ehli olan âlimler. Arapça dil âlimleri, gramerciler.
naki'
(Çoğulu: Enkia) Kuru üzümü su içinde ıslatarak yapılan şarap.
İçinde hurma ıslatılan havuz.
Suyu çok olan kuyu.
Kandıran, kandırıcı.
nakıs
Ekşi şarap.
nasb
Dikme. Bir rütbe alma. Bir memurluğa tayin edilme.
Gr: Arapçada kelimenin i'rabının mensub ( üstün) olması, yani; (e, a) diye okunuşu.
Dikme, bir rütbe alma, bir memurluğa atama. Bazı Arapça kelimelerin sonunun üstünlü olma durumu.
necm
(Necim) Yıldız, ahter, kevkeb. Ülker yıldızına da denir. Ülker, onbir yıldızdır. Altısı görünür, gözü kuvvetli olan yedinciyi de görebilir.
Belirli olan vakit. (Araplar, vakti yıldızlarla tahdit ederlerdi)
Kabak ve hıyar gibi yayvan nebat.
Belirli vakitte yapılan vazi
nezd
Yan. Yakın. Karib.
(Farsça)
Göre, nazarında, fikrince. (Arapçadaki "ind" mânâsındadır)
(Farsça)
nun
Arap alfabesinin yirmi beşinci harfi.
nuşdaru
Panzehir.
(Farsça)
Tiryak.
(Farsça)
şarap.
(Farsça)
ok
Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.
okyanus
Büyük deniz. Bahr-ı muhit.
Arapça büyük lügat kitabı.
ordu (urdu) dili
Pakistan'da Müslümanların konuştukları Arapça, Türkçe, Farsça ve Hintçeden müteşekkil olan dil.
osmanlıca
Osmanlıların konuştuğu dil olup, Türkçe, Arapça ve Farsçadan müteşekkildir.
pakend
Yakut.
(Farsça)
şarap, bâde.
(Farsça)
peymane
Büyük kadeh.
(Farsça)
Ölçek, kile.
(Farsça)
Şarap bardağı.
(Farsça)
piyale / piyâle / پياله
Kadeh. Şarap bardağı.
(Farsça)
Kadeh.
(Farsça)
Şarap kadehi.
(Farsça)
rah
(Çoğulu: Rayâh) Şarap, içki, hamr.
El ayası mânâsına olan "Râha'nın C."
Gitmek.
rahik
Safi şarap, Cennet şarabı.
ratanet
Arapçanın hâricindeki bir dille konuşma.
ref'
Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.
Lağvetme, hükümsüz bırakma.
Gr: Arapça bir kelimenin sonunu merfu' (ötreli) okumak.
reyah
(Tekili: Râh) şaraplar.
Gökçek kokulu küçük bir kuyu.
ribab
Arap kabilelerinden Zubeh, Sevr, Akl, Teym ve Ady denilen beş kabilenin adı.
risale-i arabi / risale-i arabî
Arapça risale, kitap.
risale-i arabiye
Arapça risale.
rıtane
Arap lisanından başka dille konuşmak.
sa'f
Bir şarap cinsi.
sabuh / sabûh / صبوح
Sabah içilen şarap.
(Arapça)
sac
Hint vilâyetinde yetişen siyah ve büyük cins bir ağaç.
Geniş, yuvarlak libas. (Araplar giyerler)
sad
Arap alfabesinde 14. harf; Sad Sûresi.
sahba / sahbâ / صهبا
Şarap.
(Arapça)
şahıs zamiri
İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimeler. Farsçada: (Men: ben), (Tu: sen), (U: o), (Mâ: biz), (Şümâ: siz), (İşân: onlar). Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdir.Arapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: (Ene: ben), (Ente-sen), (Entümâ: ikiniz), (Hu: O), (Entüm: siz), (Entünn
sahra-yı bedeviyet / sahrâ-yı bedeviyet
Göçebe Arapların yaşadığı çöl.
sahra-yı ceziretü'l-arab / sahrâ-yı ceziretü'l-arab
Arap Yarımadasında bulunan çöl.
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
saltanat-ı arab
Arapların saltanatı, idaresi, hâkimiyeti.
şam
Akşam. Akşam yemeği. "Şe'm, şâm" Arapçada "sol" mânâsına gelir. "Yemen" sağ demek olduğundan Hicaz'a nisbetle sol taraftaki memleketlere Şam, sağ tarafdaki beldeye de Yemen ismi verilmiştir.
Suriye ve Lübnan memleketlerine de Şam denilmiştir.
Arabların Dımışk dedikleri şehrin
şame
Kadın baş örtüsü.
(Farsça)
Arapçada: Vücuddaki ben.
(Farsça)
şarab / şarâb / شراب
Şarap, içki, bu isim helâl içkileri de kapsar.
Şarap.
(Arapça)
şarabi / şarâbî / شرابى
Şarapçı.
(Arapça)
Şarap rengi.
(Arapça)
sarf ve nahiv / صَرْفْ وَ نَحِوْ
Arapça kelime ve cümle bilgisi.
şart edatı
Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.
şart edatları
(Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir. Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ. Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler. Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi
şartiye
Arapça gramerinde şart edatı olarak kullanılır.
seb'
İçmek için şarap satın almak.
Yakmak.
Bir kimseyi değnek veya kamçı ile dövmek.
şebam
Anasını emmesin diye kuzu ve oğlak ağzına takılan ağaç ağızlık.
Araptan bir kabile.
sebic
Yatık veya sekik adı verilen, ağzı dar şarap testisi.
Gecelik.
şebike
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
(Farsça)
Balık ağı.
(Farsça)
Batı taraflarında Arapların kullandıkları hasırdan örülmüş bir cins başlık.
(Farsça)
şedde
Arapça'da bir harfin üzerine konulan ve o harfi iki defa okutan işaret.
şeddeli nun
Arapça'da, üzerinde bulunduğu harfi iki defa okutan işaretin bulunduğu nun harfi.
seker
Hurmadan elde edilen içki, bir nevi şarap.
sekkare
Şarap yapan.
semale
(Çoğulu: Simâl) Kap veya havuz dibinde olan artık.
Tereyağı.
Araptan bir kabile.
şemul
Sâfi halis şarap.
Kıble mukabilinden esen rüzgar.
şenn
(Çoğulu: Şinân) Eski kırba.
Araptan bir kabile.
Dağılıp perâkende olmak.
şerabhar / şerâbhâr / شرابخوار
Şarap içen.
(Arapça - Farsça)
serahor
Osmanlı İmparatorluğunun ilk devirlerinde ordunun bir yerden başka bir yere hareketinde yolların yapılması ile beraber ağırlıkların nakil vesairesi veyahut memleket içinde zelzele, deprem gibi bir âfetin vukuuyla harap olan yerlerin hemen tamir edilmesi işlerinde kullanılanlara verilen addır.
şerib
Yabancı kimse ile oturup şarap içen.
Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak.
seru
Boynuz.
(Farsça)
şarap kadehi.
(Farsça)
seyyid-i arap
Arapların Efendisi.
sıga-i mübalağa / sıga-i mübalâğa
Arapça dilbilgisinde bir şeyin çokluğunu ve fazlalığını ifade için kullanılan kalıp, kip.
siga-i muzari / siga-i muzâri
Gr. Arapçada şimdiki, geniş ve gelecek zamanı birden ifade eden fiil kipi.
sıla
Gr. sıla cümlesi; Arapça'da "ellezî=öyleki" gibi müphem isimlerle bir önceki cümleye bağlanan ve o cümleyi açıklayıcı olarak gelen cümle.
şit (şis) aleyhisselam / şit (şîs) aleyhisselâm
Âdem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Babası vefât edince peygamber oldu. Kendisine elli suhuf kitâb verildi. Şit ismi İbrânice olup Arapça'da Allah'ın hibesi (hediyesi) mânâsındadır. Şit yerine Şîs de denilmiştir.
sitt
Hanım. (Aslı seyyidet iken muharref ve âmi arapçada sitt ve sitte olarak kullanılır.)
sükk
Meşhur bir Arap tabibin adı.
Ağzı ve dibi dar olan kuyu.
sürh-ab / sürh-âb
Kırmızı su.
(Farsça)
Mc: Kan veya şarap.
(Farsça)
ta / tâ
Arap alfabesinden bir harf.
ta'lik
Asmak, geciktirmek, bağlamak, bir zamana bırakmak, Arap yazısının bir çeşidi.
ta'rib / ta'rîb / تعریب
Arapçalaştırma.
(Arapça)
Ta'rîb edilmek:
Arapçalaştırılmak.
(Arapça)
Ta'rîb etmek:
Arapçalaştırmak.
(Arapça)
taaddi / taaddî
Geçme, öteye geçme, saldırma.
Zulmetme, adaletsizlik.
Örf, âdet ve kanunların sınırını aşma.
Arapça'da lâzım bir fiili müteaddî yapmak.
taarrüb / تعرب
Araplaşma. Arap kılığına girme.
Araplaşma.
(Arapça)
tabiat-ı arap
Arap milletinin kendine özel yapısı, mizacı, karakteri.
tadahduh
Şarap dökülmek.
tahamür
Uyuşturmak.
şarap yapmak.
tahrib / تخریب
Yıkma, harap etme.
(Arapça)
Tahrîb edilmek:
Yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
(Arapça)
Tahrîb etmek:
Yıkmak, bozmak, harap etmek.
(Arapça)
taride
Arap çocuklarına mahsus bir oyun.
Okları cilâ edip parlattıkları ağaç.
tarifiyle / târifiyle
Arapça belirlik takısı olan "el" ile birlikte gelmesiyle.
tarih-i arabi / tarih-i arabî
Arap takvimine göre belirlenen tarih.
tatar
(Tetar) (Arapçada: Teter) Bu isim, asıl itibariyle Moğol milletlerinden bir kavmin adıdır. Bu kavmin efrâdı, Cengiz Han askerlerinin pişdarları hükmünde olduğundan eski zamanlarda Moğollar mânasında kullanılmıştır.Arap ve Fars tarihlerinde de yukardaki mânada kullanılmıştır. Sonra bu isim bü
tazi / tâzî / تازی
(Çoğulu: Tâziyân) Araplar.
Arapça.
(Farsça)
Tazı.
(Farsça)
taziyan / tâziyân / تازیان
Araplar.
(Farsça)
tebah
Harap yer, yıkıntı, yıkılmış.
tebelbül
Lisanların muhtelif ve muhtelit olması. Bazısı Arapça, bazısı Farsça ve Türkçe olmak gibi.
Karışıklık.
tedai / tedaî
Birbirini bir iş için davet etmek.
Yıkılıp harap olmak.
Bir şeyi hatıra getirmek. Bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi. Çağrışım.
tefekkür-ü arabi / tefekkür-ü arabî
Arapça tefekkür, düşünme.
tefsir-i arabi / tefsir-i arabî
Arapça tefsir.
tenvin
Arapça gramerinde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali.
tesniye
Vasıflandırma.
Gr: Arapçada bir kelimenin iki şeye delâlet etmesi hâli, kelimeyi iki şeye delâlet ettiren siga. Bu şekil kelimenin sonuna "elif-nun" veya "ye-nun" getirilerek yapılır. Meselâ: Recul: Adam. İki adam demek için: Reculân () veya Reculeyn () denir.
tıla'
Sürülecek şey. Sürülecek merhem, yağ veya ilâç.
Madeni parlatmakta kullanılan sıvı yaldız.
Cilâ verecek boya.
Diş sarılığı.
Üzüm suyundan kaynatmak sebebiyle üçte birinden azı giden şarap.
tişrab
Şarap içmek.
tugave
Güneş dairesi.
Araptan bir kabile.
übülle
Basra yakınında bir harap şehir.
Bir miktar hurma.
ucm
Araptan gayrisi. Arap milletinden olmayanlar.
(Tekili: Acmâ) Dilinde tutukluk olanlar.
ücra
Pek uçta ve kenarda olan. Uzak. (Bu kelime, Arapça zannedilerek "hücra" yazılması yanlıştır.)
(Farsça)
ukar
şarap.
Lüks mobilya.
ulema-yı arabiye
Arap dil bilimcileri ve edebiyatçıları.
ulk
Şarap.
ulum-u arabiye / ulûm-u arabiye
Arap Dili ve Edebiyatı ilimleri.
ümm-ül habais / ümm-ül habâis
Şarap, rakı gibi haram olan içki.
ümmü'l-habais / ümmü'l-habâis
(Kötülüklerin anası) şarap, içki.
unuşe
Refah, huzur, rahatlık.
Adâlet. Merhamet.
Şarap.
Beğenme.
urban / urbân
Asil Araplar.
Çöl Arapları.
üslub-u arabi / üslûb-u arabî
Arapça ifade biçimi.
üslub-u arabiye / üslûb-u arabiye
Arap edebiyatı ve dilindeki ifade tarzı.
usul-ü arabiye / usûl-ü arabiye
Arapça gramerinde geçerli olan temel kurallar.
Arap dili kural ve kaideleri.
utarid
Araptan bir kabile adı.
Merkür gezegeni.
vakf
Arapça bir kelimenin sonunun harekesiz okunması.
vav-ı atıf
Atıf vavı, kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan Arapçadaki vav harfi.
ve'd-i benat
İslâmiyetten önce Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adeti.
viran / vîrân / ویران
Yıkık, harap.
(Farsça)
Mc: Kederli, üzgün, gamlı.
(Farsça)
Harap.
Yıkık, harap olmuş.
(Farsça)
Yıkıntı, harabe.
(Farsça)
Vîrân etmek:
Yıkmak, harap etmek.
(Farsça)
Vîrân olmak:
(Farsça)
Yıkılmak, harap olmak.
(Farsça)
Perişan olmak.
(Farsça)
virane / virâne / vîrâne / ویرانه
Harap, harabe yapı.
Yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
(Farsça)
virani / viranî / vîrânî / ویرانى
Viranlık, haraplık.
(Farsça)
Haraplık.
(Farsça)
virdü'l-ekber
En büyük vird, dua; Yirmi Dokuzuncu Lem'a ve Âyetü'l-Kübrâ'nın Arapçası.
ya
"Hey, ey!" mânasında nida olarak kullanılır. Arapçada başına geldiği kelimenin i'rabını ötre okutur. "Yâ-Halimu, Yâ-Rahimu" da olduğu gibi. Yâ, terkibli kelimelerin başına gelirse; baştaki kelimeyi "üstün" meftuh okutur. "Yâ Rabbe-l Âlemîn" de olduğu gibi."Yâ" üç şekilde kullanılır:1- Müennes zamiri
ya-i nidai / yâ-i nidâî
Arapçada birisine seslenmeyi ifade eden ve "Ey" anlamına gelen iki harfli kalıp.
yakut-u müzab
Erimiş yakut.
Göz yaşı.
Kan.
Kırmızı şarap.
ye
Arap alfabesinde yer alan bir harf.
yebab
Yıkık, bozuk, harap, virâne.
(Farsça)
yekun / yekûn
Toptan, hepsi. Netice. Toplam. (Arapçada; olur-oluyor mânâsınadır)
yemen
Arap diyarında bir vilayet ismi.
yerbu'
(Çoğulu: Yerabi') Arap tavşanı adı verilen yaban faresi.
zamir
Arapçada ismin yerini tutan harf (buradaki "he" harfi).
zat-ı muhammed-i arabi / zât-ı muhammed-i arabî
Arapların arasında gelen Hz. Muhammed'in (a.s.m.) zâtı.
zerab
Beyaz şarap.
(Farsça)
Yaldız mürekkep.
(Farsça)
zerdab
(Zerd-âb) İrin, cerahat.
(Farsça)
Safra.
(Farsça)
Beyaz şarap.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ilm_
sücùd
igtimas
eski ha
lisan-ı beliğane
Münebbihât
mevcudat-ı seyy
Hayra
bihude
aher
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ARap
cazi
Fasulye
birbirlerini
Gafil
Cift
istidâdi
bıngıl
Sârî
cabuk