Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ağlamak
ifadesini içeren
113
kelime bulundu...
ah u enin
Ah deyip inlemek, ağlamak. Ah u fizâr da aynı mânayı ifâde eder.
akl
Sürmek.
Ölmek.
İp ile bağlamak.
aks
Boynuzu eğri ve kayık olmak.
Bağlamak.
Dövmek.
Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek.
Saçını kıvırcık göstermek.
Bahillik etmek.
(Çoğulu: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters.
Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi. Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi.
Döndürmek.
Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak.
Devenin yularının ucunu ayağına bağlamak.
<
asb
Bağlamak.
Sağlam olarak dürmek.
İmâme, sarık.
Yemen'de yapılır bir nevi kumaş.
Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi.
Kurumak.
Kızarmak.
Sarmaşık.
Sargı, bağ.
Mendil.
atfetmek
Meyletmek. Sevgi beslemek.
Gr: Mânâyı birbirine bağlamak.
baskül
Büyük ağırlıkları, küçük bir ağırlık yardımıyla tartmayı sağlamak üzere birkaç kaldıracın uygun bir tarzda birleştirilmesiyle meydana getirilmiş âlet.
(Fransızca)
bekà-yı istiklaliyet / bekà-yı istiklâliyet
Bağımsızlığın devamını sağlamak.
beyincik
Art kafa çukurunda beyin kökünün üst arka kısmında bulunan merkezi sinir sisteminin bir organıdır. Mühim bir görevi, hareketlerimizin âhenk içinde olmasını sağlamaktır.
çarmıh
Suçluyu bağlamak için kurulmuş haç şeklinde ağaç.
damd
Yaranın üstüne bez bağlamak, merhem sürmek.
dehn
Değnekle vurmak.
Yağmurun, yeri ıslatması.
Bir şeyi yağlamak.
Bir kimseye münâfıkane muâmele etmek.
ehl-i idare ve zabıta
Şehir güvenliğini sağlamakla vazifeli bulunan idare, polis.
ekonomi
yun. İktisad. Tutum. Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak. Ölçülü ve idâreli harcamak. İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve f
esr
Esir etmek.
Muhkem bağlamak.
Takviye etmek.
Göbeğinde illeti olan.
eysar
Çadır eteğini kazığa bağlamakta kullanılan kısa ipler.
Ot.
farz
Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.)
Takdir veya beyan eylemek.
Bir şeyi delmek, gedik açmak.
Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus.
Addet
ferraş
Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir. Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir. Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenl
fidam
(Feddâm) : Su kabının üzerine koydukları süzgeç.
Mecusilerin ağızlarını bağlamakta kullandıkları bez.
fizar
Ağlayıp inlemek. Sesli ağlamak.
(Farsça)
galebe etmek
Gâlip gelip üstünlük sağlamak.
gall
Girmek, sokmak, akmak.
Boynunu, elini zincir ile bağlamak.
Hâinlik yapmak. Hıyanet etmek.
Ganimet malından hırsızlık etmek.
gem vurmak
Mecaz yoluyla mâni olmak, zabtetmek, bağlamak yerinde kullanılan bir tabirdir.
giryan / giryân / گریان
Ağlayan.
(Farsça)
Giryân etmek:
Ağlatmak.
(Farsça)
Giryân olmak:
Ağlamak.
(Farsça)
giryenak / giryenâk / گریه ناک
Ağlamaklı, ağlayan.
(Farsça)
hakb
Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip.
Tutulmak.
hanin / hanîn
Burun içinden ağlamak.
Burun içinden gülmek.
harir / harîr
Su akarken çağlamak.
Yel eserken fışıldamak.
Horuldamak.
hazk
Bağlamak.
hazm
Cem'etmek, toplamak.
Zaptetmek.
Kast etmek.
Bağlamak.
Yumuşak yüksek yer.
Sağlam re'y. Doğru ve kat'i karar.
Basiretle hareket etmek.
henin / henîn
Ağlamak.
henn
Ağlamak.
Ayıptan kinayedir.
herek
Asmaları, fidanları, fasulye gibi tırmanıcı nebatları bağlamak için yanlarına dikilen sırık, değnek.
hıbve
(Çoğulu: Hubâ) Gökyüzüne yayılmış büyük bulut.
Dizlerini büküp, mak'adı üzerine oturup, elleri dizleri altından bağlamak.
Bele takılan şey.
hicar
Aygır atın ön ayağını arka ayağının birisine sağlamak.
Devenin ayağını bileğinden semer ağacına bağladıkları ip.
hubu'
Çocuğun ağlamaktan dolayı sesinin kesilmesi.
i'kad
Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek.
ihnet
Gazap, öfke. Hiddet.
Kalb katılığı.
Kin bağlamak.
ihtikar / ihtikâr
Vurgunculuk; fazladan kazanç sağlamak amacıyla, hayat için zarurî olan ihtiyaç maddelerini satın alıp fiyatı artsın diye bir süre saklama.
imale etmek
Meylettirmek, eğilim göstermesini sağlamak.
imtizac etmek
Kaynaşmak, uyum sağlamak.
istinahe
Yaygarayı basma.
Ağlamak isteme.
Kurdun uluması.
izafi / izafî
İzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek.
jandarma
Yurt içinde asayişi sağlamak gayesiyle meydana getirilen ve orduya mensup silâhlı kuvvet. Ve bu kuvvette yer alan asker.
(Fransızca)
ka'm
(Çoğulu: Kiâm) Devenin ağzını bağladıkları şey.
İçinde silah saklanan kap.
Bağlamak.
Öpmek.
kafs
Sıçramak.
Hafiflik.
Sevinç, neşat.
Hayvanın ayaklarını bağlamak.
kavz
(Çoğulu: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi.
Düşmek.
Bağlamak.
kayd
Kelepçe, bağ.
Bağlamak.
Bir şeyi bir yere yazmak.
Deftere geçirmek.
Sınırlamak.
Şart.
kaydetmek
Yazmak.
Bağlamak.
İlgilenmek, alâkalanmak.
kebl
Bağlamak.
Kovanın ağzını iki kat edip dikmek.
kemerbeste-i hizmet-i mevla / kemerbeste-i hizmet-i mevlâ
Allah'ın huzurunda, Onun emrine hazır şekilde el bağlamak.
kenet
(Esâsı: Kinet) İki sert cismi birbirine bağlamak için çakılan iki ucu kıvrık madeni parça.
ketf
Omuz. Omuz kemiği.
Parça parça kesmek ve bağlamak.
kumudd
Sağlamak, sert, katı.
Uzun, tavil.
kurre
Parlaklık. Tâzelik. Gözün parlak ve nurlu olması.
Ağlamaktan sonraki serinlik.
Dilşâd olmak.
Bir atımlık şey.
Kurbağa.
lezz
Bağlamak.
mahn
Cima etmek.
Ağlamak.
Kuyudan su çekmek.
Uzun boylu adam.
maz'
Gön yağlamak.
Ağaç kabuğunu soymayıp üstünde bırakmak.
meeka
Ağlamaktan ârız olan hıçkırık.
Gayretlenmek, gayrete gelmek.
mel'eme
Cem'etmek, toplamak.
Terbiye etmek, düzeltmek, ıslâh etmek.
Yara yırtığını bağlamak.
merhun
(Rehin. den) Rehin edilmiş olan. Ödünç alınan bir şeyi teminata bağlamak için, onun yerine verilen herhangi bir şey.
Belirli müddetle bir şeye bağlı olan.
Edb: Mânası diğer beyit ile tamamlanan beyit.
murabata
Düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip sebatla nöbet beklemek.
Mülâzemet etmek.
Bağlamak.
mürabata
Bağlamak.
Düşman gelecek yerleri gözleyip sakınmak.
nahib
Avaz avaz ağlamak, feryad ile ağlamak.
neşc
(Çoğulu: Enşâc) Sesli sesli ağlamak.
Ses.
neşt
Yılan sokmak ve ısırmak.
Bir yerden bir yere gitmek.
Çözmek.
Çıkarmak.
İpi bağlamak.
nevh
Ağıt etmek.
Bağırıp çağırarak sesle ağlamak.
nevha
Ölüye sesli ağlamak.
Nağme ile güvercin ötmesi.
Ölüye sesli ağlamak, güvercin ötmesi.
nüdbe
Ölen bir kimsenin iyilikleri, mehasini sayılarak ağlamak.
palamar
Büyük gemileri karaya bağlamak yahut demir gomneye bedel lengere rabtetmek için kullanılan halat.
Büyük halat.
Vaktiyle muharebelerde silâh olarak kullanılan ve yük kaldırmak için kullanılan sırıklar. (Sanat Ansiklopedisi)
rabt / ربط
Bağlamak, bitiştirmek, bir şeye bağlamak.
Nizam vermek, intizam bulmak.
Gr: Cümleleri lüzumlu edatlarla birbirine bağlamak.
Bağlamak.
Bağlama.
(Arapça)
Rabt edilmek:
Bağlanmak, tutturulmak.
(Arapça)
Rabt etmek:
Bağlamak, tutturmak.
(Arapça)
Rabt olunmak:
Bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
(Arapça)
rapt etmek
Bağlamak.
raptetmek
Bağlamak.
Bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
(Arapça - Türkçe)
resen
(Çoğulu: Ersân) Atı veya davarı ip ile bağlamak.
İp, halat, urgan.
safd
Yağlamak.
Sağlamlaştırmak, muhkem etmek.
safra
Dengeyi sağlamak için yelkenli gemilerin sintinelerine konan mâden, taş, kum gibi ağırlıklar.
şagrabiyye
(Çoğulu: Şegârib) Ayak bağlamak.
şagzebiyye
(Çoğulu: Şegâzib) Ayak bağlamak.
sand
Bendetmek, bağlamak.
sarr
Kesenin ağzını bağlamak.
Hıfzetmek.
Cem'etmek, toplamak.
Yukarı kaldırmak.
Zammetmek, artırmak.
sehay
Nâme üstüne nesne bağlamak.
Keşf etmek.
Kabuk soymak.
şen'
Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.
şeriat-ı fıtriye-i ilahiye / şeriat-ı fıtriye-i ilâhiye
Düzeni ve ahengi sağlamak için Allah tarafından kainata koyulan ve bütün varlıkların uymak zorunda olduğu kanun ve kuralların tamamı.
sevk
Önüne katıp sürmek, ileri sürmek. Yollamak, göndermek.
Neticeye bağlamak.
sevm
Satılık bir şeye kıymet takdir etme, paha biçme.
Su-i kasd. Zulüm ve minnete giriftar etmek. Derde sokmak.
Dağlamak.
Başına buyruk olup istediği yere gitmek.
Kuş havada dolaşmak.
Satışa arzetmek.
Satın almak istemek.
Fâide yetiştirmek.<
sıkke
Bağlamak, sağlamlaştırmak, muhkem etmek.
Ulaştırmak.
sôfi / sôfî
Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.
ta'kil
Devenin ayağına ip takıp bağlamak.
ta'lik
Asmak, geciktirmek, bağlamak, bir zamana bırakmak, Arap yazısının bir çeşidi.
ta'sib
İhata edip kaplamak, içine almak.
Bir kimsenin başına taç koymak.
Açlıktan dolayı karnını bağlamak.
ta'vil
İtimat etmek.
Sesle ağlamak.
tadammüd
Yaraya merhem sürüp bezle bağlamak.
tadbir
Tabiatı muhkem olmak.
Nameyi iplikle bağlamak.
tadmid
Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak.
tantik
Bir kimsenin beline kuşak bağlamak.
tartil
Saçı yağlamak.
tasavvuf
Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.
tasfid
Muhkem ve sağlam bağlamak.
tavtin
(Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma.
Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak.
Gönlünü bağlamak.
te'min
Güvenlik, emniyet hissi vermek.
Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama.
Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek.
Elde etme.
tedhin
(Dühn. den) Güzel kokulu yağ sürme. Yağlamak.
teleffüm
Yüzüne ve ağzına yaşmak bağlamak.
telkih / telkîh
İlkah etmek. Aşılamak.
Aşı.
Cinsinin üremesini sağlamak.
İlkah etmek, aşılamak, cinsinin üremesini sağlamak.
temin etmek
Sağlamak.
tenevvüh
(Nevha. dan) Ölüye feryad ederek ağlamak.
Sarkıp sallanıp öteberi hareket etmek.
tertil
Saçı yağlamak.
Tartmak, ölçmek.
tesvim
Davarı otlamaya salmak.
İşaretlemek, nişan etmek.
Dağlamak.
tevehhuk
Boynuna kement bağlamak.
tevsim
Hacıların hac zamanı toplanmaları.
Dağlamak sureti ile ten üzerine işaret koyma, döğme yapma.
İsimlendirme, ad verme.
ukle
Bağlamak.
Hile edip aldatmak.
veylettirmek
Birbiri ardı sıra götürmek, birbiri ardı sıra gelmeyi sağlamak.
zabt
Zabt etmek. İdâresi altına almak.
Sıkıca tutmak. Kendine mal etmek.
Kavramak.
Kaydetmek. Hülâsasını yazmak.
Bağlamak.
zerr
Düğmeyi iliklemek.
Birbirine pekitip bağlamak.
zıar
Devenin ağzını bağlamak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
zahid
handan
kaim
latif
amal
layiha
محض
leus
esihha'
barigah
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ağlamak
keyif
Yıldız
göğüs
Cerh
kelİme
Düşür
uhre
Gafil
Kendini beğenmiş