Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Şahıs
ifadesini içeren
118
kelime bulundu...
aftab
Güneş.
(Farsça)
Pek güzel şahıs.
(Farsça)
Çok parlak çehre.
(Farsça)
ahbar / ahbâr
Haberler. Haberin çokluk şekli.
Bir kavim, kabîle, şahıs, ülke, bölge, şehir veya bir hâdise hakkında nakledilen bilgiler.
Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, geçmişte olanlara, gelecekte ve âhirette olacaklara dâir bildirdiği şeyler.
ahdname / ahdnâme
Devlet başkanının emriyle, bâzı devlet, topluluk ve şahıslara özel haklar tanımak maksadıyle hazırlanan belge.
ahval-i şahsiye
Huk: Hakiki şahısların, hukuki varlıklariyle alâkalı olan hukuki durumlar. (Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, ölüm hadiseleri gibi)
alem-i islamın şahs-ı manevisi / âlem-i islâmın şahs-ı mânevîsi
Bütün İslâm âleminden meydana gelen mânevî şahıs; tüzel kişilik.
an'aneli sened
Hadis nakledenlerin veya bir haberi söyleyenlerin bu haberi kimden kime söylendiğini belli eden "An filan, an filan" diyerek şahısların isimleriyle beraber rivâyet ve nakledilen kuvvetli ve şüphe götürmeyen sened.
anglosakson
Büyük Britanya'da yerleşen Germen ırkından aşiretlerin adı.
Ana dili İngilizce olan şahıs.
arazi-i emiriyye / arâzi-i emiriyye
Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler. (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi.)
arazi-i emiriyye-i sırfa / arâzi-i emiriyye-i sırfa
Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi.
atabey
(Atabek) Selçuklular devrinde şehzadelere mürebbilik eden şahıs, lala.
bengah
Keçeden yapılmış olan Türkmen evi.
(Farsça)
Âmirlere ve büyük rütbeli şahıslara ait çadır.
(Farsça)
biyoğrafi
Şahısların hayatlarını mevzu edinen yazı çeşitlerine verilen isim.
boykot
(Boykotaj) Bir şahıs veya devlete karşı alış-verişi, münasebetleri kesmek. Bir ülkeyi, bir topluluğu veya bir şahsı zarara sokmak maksadıyla onunla her türlü ilgiyi kesme.
(Fransızca)
Bir işten geçici olarak çekilme; işe, çalışmaya hep birlikte katılmama.
(Fransızca)
burs
Devlet veya bazı müessese yahut şahıslarca tahsil veya ilmî tetkik için gerekli masraflara kullanmak üzere verilen para.
(Fransızca)
cenani / cenanî
Kalbe âit ve müteallik olan. Kalben duyulan. (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır.)
cıranta
yun. Poliçeyi, senedi devir ve havale eden şahıs.
daire-i muamelat / daire-i muamelât
Muamelât dairesi; şahıs ve aile hukuku, aynî haklar, miras, ticaret, borçlar ve iç hukukla ilgili konular.
dall-i bi-l ibare / dâll-i bi-l ibare
(Dâllibilibâre) Fık: Bir ifade veya sözden muayyen bir mânanın ve hükmün anlaşılması. Meselâ: "Zekât, müslümanların fakirlerine verilir, hiçbir zengine verilmez" ibaresi zekâtın yalnız müslüman fakirlere verileceğine delâlet-i mutabıkıyye ile delâletidir. Zengin olan belli şahıslara da verilemeyeceğ
dar-ı ridde / dâr-ı ridde
Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer.
deccal / deccâl / دَجَّالْ
Kıyametten az önce çıkacak, insanlardan bir kısmını sapıtacak ve daha sonra Hz. İsa tarafından öldürülecek olan şahıs.
Kıyâmete yakın çıkacak, yalancı, dini tahrîb edecek şahıs.
dise
Kişi, şahıs, zât, fert.
(Farsça)
ene
Ben.
Gr: Birinci şahıs zamiri.
eşbah
(Tekili: Şebâh) Şahıslar, cisimler, vücudlar.
Büyük kapılar.
Uzaktan görünen karaltılar, hayâller.
Renk, levn.
eşhas / eşhâs / اشخاص
(Tekili: Şehs) Şahıslar. Kişiler.
Şahıslar, kişiler.
Şahıslar.
Şahıslar.
eşhās / اَشْخَاصْ
Şahıslar.
eşhas-ı ahirzaman / eşhâs-ı âhirzaman
Âhirzamanda geleceği haber verilen şahıslar.
eşhas-ı harika
Harika, olağanüstü şahıslar.
eşhas-ı ma'rufe
Tanınmış kişiler, bilinen şahıslar.
eşhas-ı müthişe / eşhâs-ı müthişe
Dehşet verici icraatlar yapacak olan şahıslar.
eşhas-ı muzırra / eşhâs-ı muzırra
Zararlı şahıslar, kişiler.
estein / esteîn
Yardım isterim, istiâne ederim (meâlinde fiil olup, müfred birinci şahıstır.)
evbaş
Mahalle çapkını. Şahısların rezilleri.
Muhtelif yerlerden gelmiş, toplanmış bir cemaat, bir bölük.
favori
Sakalın kulak hizasından yanağa doğru inen kısmı.
(Fransızca)
Bir müsabakayı kazanacağı tahmin edilen şahıs, takım veya hayvan.
(Fransızca)
ferd-i mütedeyyin
Dindar şahıs.
ferdi / ferdî
Kur'ân'ın işaret ettiği şahıs, olay veya şahs-ı manevîlerin her biri.
fert
Kişi, şahıs.
gaib
Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan. Kaybolmuş olan. Görünmeyen âlem.
Gr: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse.
gaibane muamele / gaibâne muamele
Yüz yüze olmadan, üçüncü şahıs olarak anmak.
gaybet
Gr. bulunmama, görünmeme; üçüncü şahıs.
havassu'l-havas
En üst makamdaki mühim şahıslar, büyük âlimler.
hazine-mande / hazine-mânde
Şahıs üzerinden kaydı silinerek devlet hazinesine kalan mal veya para.
(Farsça)
hey'et
Şekil. Suret. Görünüş.
Birlik teşkil eden şahısların mecmuu.
Gök ve yıldız ilmi. Astronomi.
Duruş, vaziyet, keyfiyet. Tabiat ve cibilliyet. Bir şeyin cibilli vaziyeti.
hey'et-i temsiliye
Temsil hey'eti.
Tar: Erzurum Kongresinde Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismini alan cemiyetin nizamnamesi iktizasınca seçilen şahıslardan teşekkül etmiş olan hey'et. (6 Ağustos 1919)
hükm-i zımni / hükm-i zımnî
Fık: Zımnen vaki olan hüküm. (Bir kimse diğer bir kimse aleyhine; "Benim filân şahıs zimmetinde sâbit olacak şu kadar lira alacağıma onun emriyle kefil olmuş idin" diye dâva ve o kimse kefâleti ikrar ve borcu inkâr etmekle müddei, borcu isbat ederek hâkim dahi hükmetse bu hüküm kefil aleyhine sarâhe
hükmi şahıs / hükmî şahıs
Şahıs gibi muamele gören cemiyet, şirket gibi birlik teşkil eden müessese.
ibiş
Hımbıl, salak.
Orta oyunu ve kukladaki şahıslardan biri.
ifrad sigası
Gr. tekil kipi; yani "ateş yaktı" anlamındaki "istevkade" fiilinin 3. tekil şahıs kipinde olması kastediliyor.
ihzariye
Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından başka yemek, içmek gibi şahsî masrafları da ilâve edilirdi.
Birinin mahkemeye çağrılması için
iki imam
Her dönemde bulunan ve manevî açıdan önderlik konumunda bulunan iki şahıs.
iltizam
Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma.
Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma.
Onyedinci y.y. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı.
imtiyaz
Diğerlerinden ayrılmak. Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak.
Resmi veya hususi izin.
Masraflı veya mes'uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahıs veya şirket yahut da bir hey'ete tahsis edilmesi.
istimlak
İcraî karar alma salâhiyetini hâiz bir amme hükmî şahıs (Vilâyet, Belediye v.s.) tarafından bir malın, halkın faydası için karşılığı verilip alınarak umumun istifadesine arzedilmesi.
Mülk satın almak.
Mülk sahibi olmak.
kelim
Kendine söz söylenilen, kendine hitab olunan.
Hz. Musa'nın (A.S.) bir ünvanı.
Söz söyleyen, konuşan. İkinci şahıs.
Yaralı kimse.
kelul
Kütelip kesmez olmak.
Göz nuru zayıf olmak.
Çocuğu ve anası olmayan şahıs.
levs-ül katl
Birisini katletmekle müttehem olan şahısta, katlin nişânesi veyahut maktul ile aralarında zâhir bir düşmanlık bulunması gibi alâmet ve karineler.
mejdek
Mîlâdî dördüncü asırda İran'da komünizmi ilk kuran şahıs.
mela'a / mela'â
Meşveret.
Cemaat. Güruh.
Bir kavmin ileri gelen mes'uliyetli şahısları.
Huy, ahlâk.
Doldurmak.
men
Ben. (Farsçada birinci şahıs zamiri)
(Farsça)
mercuh
(Rüchân. dan) Başkası ona tercih edilmiş olan.
Fık: Mahkemede hasmından evvel müddeasını isbata salâhiyyetli olmayan şahıs. Evvelâ hak iddiaya salâhiyetli olan râcih, ikinci derecede iddiaya sahib olan ise mercuh olur.
meşruti / meşrutî
Bir şahıs veya millet meclisi ile idare edilen devlet sistemi.
misal-i müşahhas / misâl-i müşahhas
Somut örnek, şahıs gibi somut hâle gelmiş misâl.
misaliler / misâlîler
Sahih bir rüyada iken misâl âleminde görülen şahıslar.
misyon
Bir vazife ile bir yere gönderilen hey'et.
(Fransızca)
Bir şahıs veyâ hey'ete verilen vazife.
(Fransızca)
model
Biçim, örnek, şekil.
(Fransızca)
Resim yâhut heykel yapılırken bakarak benzetilmeğe çalışılan şey veyâ şahıs.
(Fransızca)
monarşi
Hâkimiyetin kaynağı birtek şahısta (Kral, padişah, han v.s.) olduğu kabul edilen devlet şeklidir. Bu şahsın, yani devlet başkanının yanında bir meclis (parlamento) olursa; meşruti monarşi; olmazsa; mutlak monarşi ismini alır. Ayrıca devlet başkanının iş başına gelmesi şekline göre, irsi veya seçimli
(Fransızca)
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
muhalün aleyh
Fık: Havaleyi ödeyecek kimse. Üzerine havale yapılan şahıs.
muhatab
Söyleyeni dinleyen. Kendisine hitab edilen.
Gr: İkinci şahıs.
mürettebat
Tertib edilmiş olanlar.
Bir iş için hazırlanmış kimseler.
Gemide çalışan şahıslar.
müsabaka
Karşılıklı yarışma. Hangisinin ileride olduğunu anlamak için yapılan tecrübe, imtihan. Bir şeyde derece anlama için iki veya daha çok şahıslar arasında bazı şartlarla yapılan tecrübe.
müşahhas / مُشَخَّصْ
Nev'i, cinsi anlaşılmış.
Şahıs haline girmiş, şahsiyeti belli olmuş. Şahıslanmış, teşhis edilmiş.
Şahıslanmış, somut.
Şahıslaştırılmış, somut.
müşareket babı
Fiilin iki veya daha fazla şahıs tarafından meydana geldiğini gösteren fiil kalıbı.
mütekellim / متكلم
Söyleyen, konuşan, nutuk söyleyen.
Gr: Söyleyen, birinci şahıs.
Konuşan.
(Arapça)
Birinci tekil şahıs.
(Arapça)
mütekellim-i maalgayr / مُتَكَلِّمِ مَعَ الْغَيْرْ
Birinci çoğul şahıs, biz.
Birinci çoğul şahıs.
mütekellim-i vahde / مُتَكَلِّمِ وَحدَه
Birinci tekil şahıs, "ben".
Birinci tekil şahıs.
müteşahhıs / مُتَشَخِّصْ
(Şahs. dan) Şahıslanan, gözle görünür hâle gelen.
Şahsı farkedilmiş olan.
Şahsını tanıyan.
Şahıs haline gelen, cisimlenen.
müteşakis
(Şeks. den) Birbiriyle ihtilaf ve kötü muaşeret eden şahıs. Birbiriyle iyi geçinemeyen. Katı huylu.
mütevatir-i bilmana / mütevatir-i bilmânâ
Nakledilen bir haberin başka ifade ve kelimelerle, başka başka şekilde ifade edilerek tevatür hâle gelmesi. Mânaların çok insanlarca başka başka kelimelerle nakledilmesi. Bir haberin veya hâdisenin farklı ifadelerle, başka başka şahıs veya topluluklar tarafından nakledilmiş olması.
nefs-i mütekellim
Gr: Birinci şahıs.
nüfus
(Tekili: Nefs) Nefisler, canlar, şahıslar.
nun-u mütekellim-i maalgayr
Birinci çoğul şahıs; biz.
ol
Osmanlıca'da üçüncü tekil şahıs olan "o" kelimesini ifade eder.
otorite
Kumanda etme hakkı, itaat ettirme iktidarı.
(Fransızca)
İdari veya siyasi iktidar.
(Fransızca)
Muhakemeleri veya doktrini umumiyetle doğru olarak kabul edilen ve bir sahada derinleşmiş olan şahıs veya eser.
(Fransızca)
raci'
(Rücu. dan) Geri dönen, ric'at eden.
Dair, aid, alâkası olan, dokunur olan, müteallik.
Gr: Bir şahıstan kinaye olan zamir.
şahs / شخص
Şahıs, kişi, kimse.
(Bak: Şahıs)
Kişi, şahıs.
(Arapça)
şahs-ı aher / şahs-ı âher
Diğer şahıs, başkası.
şahs-ı külli / şahs-ı küllî
Ferdlerde bulunan bütün özellikleri kendinde toplayan şahıs, ferd, kişi.
şahs-ı maddi / şahs-ı maddî
Maddî şahıs.
şahs-ı manevi / şahs-ı manevî / şahs-ı mânevî
Bir şahıs olmayıp kendisine bir şahıs gibi muamele yapılan şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar. Belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen manevî şahıs.
Bir topluluğun taşıdığı manevî kuvvet ve meziyetler.
Mânevî şahıs, tüzel kişilik; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik.
şahs-ı meçhul
Bilinmeyen şahıs.
şahs-ı müstebit
Despot kişi; baskı yapan şahıs, baskıcı kimse.
şahs-ı şerir / şahs-ı şerîr
Şerli şahıs.
şahs-ı suri / şahs-ı surî
Görünüşteki maddî şahıs.
şahs-ı vahid / şahs-ı vâhid / شَخْصِ وَاحِدْ
Bir tek şahıs, kişi.
Bir şahıs.
şahs-ı veli / şahs-ı velî
Velî şahıs, evliya; büyük zât.
şahsen
Şahıs olarak, ferd olarak. Şahısça, kendi.
Yalnız uzaktan görerek.
şahsi / şahsî
Şahsa mahsus, şahsa ait, dair. Kişi ile, şahıs ile alâkalı.
şahsiyet
Bir kimsenin kendisine mahsus ahvâli. Şahıs olma. Karakter sâhibi ve makbul bir insan olma.
şebah
(Çoğulu: Eşbâh) Cüsse, cisim, ceset. Şahıs. Karaltı.
sebe'
(Sebâ) Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'ın mucizesi sonunda imana gelen ve onunla evlenen Belkıs'ın Yemen'de hükmü altında bulundurduğu mâmur şehrinin ismi.
Bir Arab kavminin adı.
Bir devlet ismi.
Bir şahıs adı.
şebeh
(Çoğulu: Eşbâh) Karaltı.
Şahıs.
Ceset.
şeyh-ül islam
Osmanlı Devleti zamanında din işlerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli şahıs. Âlimlerin reisi.
süfyan / süfyân / سُفْيَانْ
Âhir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen dehşetli dinsiz ve münâfık bir şahıs.
Âhirzamanda geleceği ve İslâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs.
Müslümanlar içinde çıkacak yalancı dinsiz şahıs.
ta'zir-i ukubet
Mükellef bir şahıs tarafından irtikâb olunup da şer'an muayyen bir cezası bulunmayan bir suçtan dolayı ukubeten yapılan ta'zirdir. Mücrimin bu hususta müslim ile gayr-i müslim; hür ile âbid; erkek ile kadın olması müsavidir.
tala'
(Çoğulu: Etlâ) Geyik buzağısı.
Çatal tırnaklı hayvanların yavrusu.
Buzağının ayağını bağladıkları ip.
Şahıs.
tecrid
Açıkta bırakmak.
Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek.
Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek.
Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi.
Soyma, soyulma.
teşahhus
(Çoğulu: Teşahhusât) Şahıslanma, belirlenme. Tarif edilebilir hâle gelme.
Belirlenme, şahıslanma, bir birey hâline gelme.
Şahıslanma, belirme.
teşahhusat-ı cüz'iye
Ferdî şahıslanma, bireysel kimlik ve yapı kazanma.
teşhis / teşhîs / تَشْخ۪يصْ
Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma.
Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek.
Edb: Canlılandırmak, suretlendirmek.
Eşyaya şahsiyet vermek.
Şahıslandırma, tanıma.
Tanıyıp şahıslandırma.
ticani / ticanî
Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır.
utle
Boş ve muattal olmak.
Hurma salkımı.
Şahıs.
vehb
(H.-110) Tabiînden olan bu şahıs İsrailî rivayetlerin en mühim kaynağı addolunur. Birçok İsrailiyatı havi kitapları okumuş ve tefsire de aktarmıştır.
yed-i emin / yed-i emîn
Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.
Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.
zamair-i şahsiyye
Şahıs zamirleri. " Ben, sen, o" gibi isim yerine geçen kelimeler.
zamir-i mütekellim
Birinci tekil şahıs, ben.
zamir-i şahsi / zamir-i şahsî
Gr: Şahıs gösteren ve şahısların ismi yerine kullanılan zamirler; Ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi.
zat / zât / ذات
Kendi.
Kişi, şahıs.
Şahıs.
zevat
(Tekili: Zât) Zatlar, şahıslar, kimseler.
Üzüm, buğday gibi şeylerin kabuğu.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Güzel
mesaj
saadet-meab
lema
liba'
telezzüz
Belge
Ğulle
teb'id
ENKA
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Şahıs
Umr
Doğaş
Güzel
Yarlığa
sıkıntılı olmak
sahya
Mürekkep
Avun
ÇEVİRME