Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ŞİFA
ifadesini içeren
416
kelime bulundu...
a'raz / a'râz
Varlıkta kalabilmesi için başka bir şeye muhtâc olan hâssalar (özellikler), sıfatlar. Araz'ın çokluk şeklidir.
ahfa / ahfâ
Kalbe bağlı duyguların en gizli, en kapalı olanıdır ki, Cenâb-ı Hak sıfat, şuûnat ve Zât'ına ait en gizli, en mahrem mânâları izin verdiği ölçüde bu duyguya hissettirir.
ahkam-ı maneviyye / ahkâm-ı mâneviyye
Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri.
ahlak-ı ilahiyye / ahlâk-ı ilâhiyye
Allahü teâlânın sıfatlarına ve isimlerine uygun sıfatlarla sıfatlanmak. Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak.
ahsen-i takvim
En güzel kıvama koyma.
Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması. İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı.
akıl
Zihnin anlama ve düşünme sıfatı.
alb
Yiğit, kahraman, bahadır, cesur gibi manalara gelen bir sıfattır.
alem-i ceberut / âlem-i ceberut
Âlem-i azamet ve kudret. (Bununla âlem-i esmâ ve sıfât kasdolunur. Muhakkıkların ekserisine göre bu, âlem-i evsattır. Yâni üstte olan Lâhut âlemi ile altta bulunan melekut âlemi arasındaki âlem. Amiriyyet-i umumiyyeyi muhit olan berzahtır. Ceberut, ibranice "kudret" mânasındadır).
alem-i vücub / âlem-i vücub
Zorunlu âlem; Allah'ın zât, sıfat ve isimlerini ifade eden âlem.
alim / âlim
Bilen, ilim sâhibi.
Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.
Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman),
allah
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve
allam / allâm
En çok bilen, her şeyi hakkı ile bilen. (Cenâb-ı Hakka mahsus bir sıfat olup, başka mahluka denemez.)
ameliyat-ı şifakarane / ameliyat-ı şifakârâne
Şifa veren ameliyat.
an / ân
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
ane / âne / انه
Gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
(Farsça)
aposteriori
Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız. Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir.
apriori
fels. Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir.
asa-yı musa / asâ-yı musâ
Hz. Mûsânın (A.S.) Asâsı.
Kafir sihirbâzları Cenab-ı Hakkın izniyle mağlub eden ve taşa vurduğunda hemen Cenab-ı Hakkın izni ile su çıkaran Hz. Mûsânın (A.S.) mucizeli değneği. Bu mucizeye teşbih olarak, her bir zerrede ve her şeyde Allahın (C.C.) varlığını, birliğini ve kudsi sıfatl
asıf
(Çoğulu: Asıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına.
ayat / âyât
(Tekili: Âyet) Âyetler.
Cenab-ı Hakk'ın sıfât ve kudreti hakkında görülen âşikâr deliller, bürhanlar.
Menziller. Mekânlar.
ayetü'l-kürsi / âyetü'l-kürsî
Allah'ın varlığından ve bir kısım mühim sıfatlarından bahseden Bakara Sûresinin 255. âyeti.
ayine
Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.)
(Farsça)
Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.(Farsça)
ayine-i samedani / âyine-i samedânî
Herşeyin kendisine muhtaç olduğu halde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
azamet-i kibriya / azamet-i kibriyâ
Zâtının büyüklüğü ve sıfatlarının sınırsız oluşu.
barigah-ı ehadiyet / bârigâh-ı ehadiyet
Herbir vaklıkta isim ve sıfatlarıyla tecellî eden Allah'ın huzuru; İlâhî dergâh.
basar
(Çoğulu: Ebsâr) Görme duygusu.
Kalble hissetme. Kalb gözü.
Gözün görmesi.
İdrak. Fikir.
İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenab-ı Hakk'ın "görme sıfatı"dır. Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz.
Âletsiz ve şartsız olarak, gizli ve âşikâr (açık) her şeyi görmesi mânâsına, Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından biri.
bedel
(Çoğulu: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı.
Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz.
Başkasının adına hacca giden.
Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâ
beka / bekâ
Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır.
Bâki olmak. Ebedîlik.
Allahü teâlânın sıfatlarından. Allahü teâlânın varlığının sonsuz olması, hiç yok olmaması.
Bekâ-billah.
bem
Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder.
betul / betûl
(Betâl) Erkekten kaçınan nâmuslu kadın.
Hz. Fatımatüzzehra ve Hz. Meryem'in sıfatı.
bey'-i fasid / bey'-i fâsid
Aslı İslâmiyet'e uygun, fakat sıfatı uygun olmayan satış.
bey'-i mekruh / bey'-i mekrûh
Aslı ve sıfatı İslâmiyet'e uygun ise de kendisine dînin yasak etmiş olduğu bir şey karışmış olan satış.
bey'-i mevkuf / bey'-i mevkûf
Aslı ve sıfatı sahîh ise de başkasının hakkı karışan alış-veriş.
bey'-i sahih / bey'-i sahîh
Aslı ve sıfatı İslâmiyet'e uygun olan satış; doğru ve sıhhatli alış-veriş.
büruz / bürûz
Zâhir olmak. Görünmek, ortaya çıkmak. Olgun bir velînin sevenlerinde bâzı sıfatlarının zâhir olması, görünmesi.
busayri / busayrî
(Şeref-üd-din) (Mi: 1213-1295) Busayr'da doğdu. Meşhur Arap şair ve hattatıdır. "Kaside-i Bürde" sahibidir. Esas ismi "El-Kevakib-üd-Dürriyye fi Medh-i Hayrilberiyye" olan kasidesine; tutulmuş olduğu hastalıktan, rü'yasında Resûlullah'ın hırkasını (bürde) üzerine örtüp şifa bulması sebebiyle "Kaside
cebbar
(Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Büyüklük, azamet ve kudret sahibi. İmar eden Cenab-ı Hak. Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hz.leri (C.C.)
Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Meselâ; Cengi
celal / celâl
Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarından. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir şeye muhtâç olmamak.
cemal / cemâl
Güzellik.
Allahü teâlânın lütuf ve rızâ sıfatı.
Zât, yüz.
Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak ve şükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak şeyleri yapmamak, bunları gidermek.
Allah'ın lütf ve ihsan sıfatıyla tecellisi.
Yüz güzelliği.
cemali / cemalî
Allah'ın sonsuz lütuf, ihsan, rahmet ve merhametine dair isim ve sıfatlarının tecellisiyle ilgili; lütuf ve cemal tecellisi gibi.
cerbeze
Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme. Fazla sözlerle aldatıcılık. Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme.
Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye. (Bu kelime, Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda ku
cevab-ı şafi / cevab-ı şâfi
Şifa veren cevap.
cihet-i melekutiyet / cihet-i melekûtiyet
Birşeyin iç yüzü, aslı, hakikati; varlıklara hükmeden İlâhî fiil, isim, sıfat ve şuûnâta bakan yön.
cilve-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarının varlıklar üzerindeki yansımasının görünümü.
cünban / cünbân
"kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan, hareket eden" mânâlarına gelir ve sıfatlar yapar. Dünbâle-cünbân : Kuyruk sallayan.
(Farsça)
daire-i esma ve sıfat / daire-i esmâ ve sıfât
Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellî dairesi.
daire-i sıfat / daire-i sıfât
Sıfat dairesi.
daire-i vücub
Tebeddül ve tagayyür etmeyen ve mümkinat âleminden olmayan âlemler. Esmâ ve Sıfât-ı İlâhiyye gibi.
dan
Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır. Meselâ: Ateş-dan : Mangal. Cüz-dan : Cüz kabı, çanta.
dar-üş şifa / dâr-üş şifâ
Şifa yurdu, sağlık yurdu.
Tımarhâne.
dava vekili
Baro teşkilatının olmadığı yerlerde kanunî izin ile vekil sıfatı kazanan ve dava takibine salâhiyeti olan kişi.
dehya
Te'kid için "Dahiye" lâfzına sıfat yapılır. "Dâhiye-i dehya" gibi.
deva-i şafi / devâ-i şâfî
Şifa veren, iyileştiren ilâç.
devasaz / devâsâz / دواساز
Çare olan.
(Arapça - Farsça)
Tedavi eden, şifa veren.
(Arapça - Farsça)
disar
(Çoğulu: Düsür) Üste giyilen kaftan, elbise.
Yatak çarşafı.
Arapçada elbise demek olduğu hâlde Osmanlıcada yalnız Farsça kaidesi ile yapılan sıfat terkiblerinde ziyadelik, çokluk, bolluk mânasında kullanılmıştır.
dua-yı şifa
Şifa duası.
eczahane-i hikmet
Fayda ve şifa eczahanesi.
eczahane-i rahmaniye / eczâhane-i rahmâniye
Rahmân'ın eczanesi "Kur'ân müminler için rahmet ve şifadır".
ehad
Bir. Tek. İnfiradla muttasıf sıfât-ı kâmileyi cami' olan.
Bir, tek. Allah'ın sıfatlarından.
ehadiyyet
Birlik. Allah'ın her bir şeyde kendilerine ait sıfatı. Her şeyde birliğinin tecellisi.
ehl-i salah / ehl-i salâh / اَهْلِ صَلَاحْ
Bütün güzel sıfatları üzerinde toplayanlar.
emanet / emânet
Emîn, güvenilir olmak. Peygamberlerde bulunması lâzım olan yedi sıfattan biri.
Fıkıh ilminde, güvenilen kimseye bırakılan mal.
emn-ül-azl
Peygamberlere mahsûs sıfatlardan biri. Peygamberlerin peygamberlikten azl edilmemesi, atılmaması.
endiş
Düşünen, mülâhaza eden, ölçülü davranan mânasında sıfat terkiblerinde kullanılır. Meselâ: Akibet-endiş : Her işin sonunu düşünen.
enduz
Kazanan, elde eden, biriktiren, toplıyan mânalarına gelir ve kelimeleri sıfat yapar.
(Farsça)
erham-ür rahimin / erham-ür râhimîn
Merhametlilerin en merhametlisi.
Allah'ın (C.C.) sıfatlarındandır.
eşfa / eşfâ
Hastalığı def'e çok faydalı, şifa-bahş olan.
Pek şifalı.
esma ve sıfat-ı ilahiye / esmâ ve sıfât-ı ilâhiye
Cenab-ı Allah'ın isim ve sıfatları.
esma-ül hüsna
Allah'ın isimleri. Cenab-ı Hakk'ın güzel isim ve sıfatları.
esmaü'-hüsna / esmâü'-hüsnâ
Allah'ın güzel isim ve sıfatları.
evsaf / evsâf
(Tekili: Vasf) Vasıflar, sıfatlar.
evsaf ve şuunat-ı rabbaniye / evsâf ve şuûnât-ı rabbâniye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatları ve terbiye edicilikle ilgili nitelikleri.
evsaf-ı azamet ve celal / evsaf-ı azamet ve celâl
Alah'ın haşmet, yücelik ve büyüklüğünü gösteren sıfatlar.
evsaf-ı celal ve cemal / evsâf-ı celâl ve cemâl
Cemâl ve celâl sıfatları, güzel ve haşmetli nitelikler.
evsaf-ı celaliye ve cemaliye / evsâf-ı celâliye ve cemâliye
Cenâb-ı Hakkın sonsuz güzellik ve haşmetini bildiren sıfatları.
evsaf-ı cemal / evsâf-ı cemâl
Cenâb-ı Allah'ın güzelliğine ait sıfatları.
evsaf-ı cemal ve celal ve kemal / evsâf-ı cemâl ve celâl ve kemâl
Güzellik, haşmet ve mükemmellik bildiren sıfatlar.
evsaf-ı kemal / evsâf-ı kemâl / اَوْصَافِ كَمَالْ
Mükemmel vasıflar, nitelikler, sıfatlar.
Mükemmel sıfatlar.
evsaf-ı kemaliye / evsaf-ı kemâliye / evsâf-ı kemâliye / اَوْصَافِ كَمَالِيَه
Mükemmel, noksansız sıfatlar.
Mükemmel sıfatlar.
evsaf-ı kemaliye ve cemaliye ve celaliye / evsâf-ı kemâliye ve cemâliye ve celâliye
Cenâb-ı Allah'ın mükemmel, güzel ve haşmetli vasıfları, sıfatları.
evsaf-ı kudsiye / evsâf-ı kudsiye
Mukaddes vasıflar, sıfatlar.
evsaf-ı masume / evsaf-ı mâsume
Mâsum sıfatlar.
ey sübhanımız
Ey bütün mükemmel sıfatların sahibi ve bütün eksikliklerden, bütün noksan sıfatlardan uzak, acz ve şerikten münezzeh olan Rabbimiz!.
faruk / fâruk
Hz. Ömer için kullanılan bir sıfat; hakkı batıldan ayıran.
Haklıyı haksızı ayırmakta pek mahir olan. Hz. Ömer'in sıfatlarından biri.
fasid / fâsid
Bozan, bozuk.
Bir ibâdetin, bâtıl olması, geçersiz olması. Bâtıl.
Aslı İslâmiyet'e uygun olup, sıfatı uygun olmayan muâmele, akid.
fasid akd / fâsid akd
Aslı İslâmiyet'e uygun olduğu hâlde, sıfatı uygun olmayan her çeşit sözleşme.
fasid bey' / fâsid bey'
Aslı İslâmiyet'e uygun olup sıfatı uygun olmayan satış.
fasid icare / fâsid icâre
Aslı İslâmiyet'e uyduğu hâlde, sıfatı uygun olmayan icâre (kirâya verme).
fatanet
(Fetânet) Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Fıtnetlik.
Müteyakkız oluş.
Peygamberlerin sıfatlarından biridir.
fenafillah
(Fenâ fillâh) Tas: Abdin zât ve sıfâtının, Hakk'ın zât ve sıfâtında fâni olması. Başka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat' ve ehadiyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haletidir. Sofi, bu maksada erebilmek için her şeyi terk eder.
fenn-i tıb
Tabiblik, doktorluk. Maddi hastalıklara ilâç ve şifa bulmağa çalışan ilim.
ferdiyet
Cenâb-ı Hakk'ın birliği. Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (C.C.) sıfatı.Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur. Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik. Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan
fetanet / fetânet
Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.
fettahiyet / fettâhiyet
Fethedicilik; Allah'ın her şeye lâyık bir şekil ve suret verme sıfatı.
fettahiyyet
Fethedicilik. Her şeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek sıfatı.
gane / gâne
Bazı sayıların sonlarına eklenerek "lik" halinde sıfatlar yapılır. (Meselâ: Cihâr-gâne: f. Dörtlük.)
(Farsça)
gayretullah
Allah'ın hak dinini koruma sıfatı.
Allahın gayreti, hakkı koruma sıfatı.
gun
Tarz, gidiş, sıfat.
(Farsça)
Renk.
(Farsça)
gune
Tarz, gidiş, yol, tarz. Sıfat.
(Farsça)
hadd-i ekber
Man: Bir hükmün veya neticenin mahmulü, yani sıfatı veya hali, oluşu. Büyük kaziye.
hadim-ül haremeyn-iş şerifeyn / hâdim-ül haremeyn-iş şerifeyn
Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen
hafiziyyet / hafîziyyet
Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik.
Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği.
hakaik-i ilahiye / hakaik-i ilâhiye
Allah'ın zât ve sıfatlarına ait gerçekler.
hakimiyet / hâkimiyet
Hikmetlilik; Allah'ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı ve tecellîsi.
hayat / hayât
Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık.
Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır.
Diri olmak, dirilik.
Allahü teâlâ hakkında bilmemiz vâcib olan sıfât-ı subûtiyye'den biri. Allahü teâlânın diri olması.
Bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen zaman.
Bir insanın ölümünden sonra başlayan ebedî (sonsuz) hayat.
hayat-ı sariye / hayat-ı sâriye
Varlıklara sirayet etmiş olan umumî hayat; Cenâb-ı Hakkın Hayat sıfatının bir tecellîsi olan varlıklardaki hayatın mebdei, kâinatın hayatı, ruhu.
hazine-i ezeliye-i kelam-ı ilahi / hazine-i ezeliye-i kelâm-ı ilâhî
İlâhî konuşma sıfatının başlangıcı ve sonu olmayan hazinesi.
henien leküm / henîen leküm
Size âfiyet olsun, şifa olsun. Helâl olsun.
Tebrik ederiz.
hikmet
İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye.
Ahlâka ve hakikata faydalı
hıllet-i ibrahim
İbrahim'in (a.s.) dostluğu, dostluk sıfatı olan samimî dostluk, takdir edici arkadaşlık.
hılye
Güzel sıfatlar, iyi hasletler.
Süs, zinet.
Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (A.S.M.) evsafı ve bundan bahseden kitab.
hilye
Güzel sıfatlar. Süs. Zinet. Cevher. Güzel yüz.
Kılıcın sapındaki veya kınındaki zinet.
Suret. Hey'et. Görünüş.
Güzel sıfatlar, Peygamberimizi tasvir eden yazılar.
hilye-i seadet / hilye-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem görünüşü veya O'nun görünen bütün uzuvlarının şeklini, sıfatlarını, isimlerini ve güzel huylarını anlatan yazılar. Süslü levhalar üzerine yazılan bu yazılara Hilye-i şerîf de denir.
hıraş
"Tırmalayan, kazıyan" anlamıyla bileşik sıfatlar yapar. Meselâ: Dil-hıraş : Gönlü tırmalayan, inciten. Samia-hırâş : Kulak tırmalayıcı.
(Farsça)
hulul / hulûl
İlâhî sıfatların mahlûklar ile bütünleştiği onlara nüfuz ettiği esasına dayalı bâtıl bir görüş.
hüsn-ü basar
Görme sıfatındaki güzellik.
hüsn-ü kelam / hüsn-ü kelâm / حُسْنُ كَلَامْ
Güzel konuşma (sıfatı).
hüsn-ü zati / hüsn-ü zâtî
Güzelliğin, bu sıfatı taşıyan varlıkta ayrılmaz bir özellik olması.
hüviyyet
Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu.
Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı.
Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide.
icraat-ı celaliye / icraat-ı celâliye
Allah'ın celâl sıfatıyla ilgili işleri, faaliyetleri.
icraat-ı celiliye
Allah (C.C.)ın celalî sıfatına yani, kibriya ve azametine delâlet eden, kudret-i hakkı ile hâsıl olan icraatı.
idbak
Ulaştırmak. Yapıştırmak.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir. Bu sıfatın harfleri. Sad, dad, tı, zı'dır. İsimlerine müdbaka denir.
ifade-i şifahiyye
Ağızdan söyleyerek, şifahî olarak ifade ederek.
ilahiyyat / ilâhiyyât
İnanılacak şeylerden bahseden kelâm ilminin; Allahü teâlânın varlığı, zâtı, sıfatları ve fiillerinden (işlerinden) bahseden bölümü.
ilm
Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak. Cehlin zıddı.
Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Her şeyi bilmesi.
Bir şeyin sûretinin, görünüşünün zihinde şekillenmesi, bilme, bilgi.
ilm-i kelam / ilm-i kelâm
Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfatlarından ve nübüvvet ve itikada ait mes'elelerinden İslâmî esaslar dairesinde bahseden ilim. Usul-üd din de denir. Bu hususlara çalışan İslâm allâmelerine "Mütekellimîn" denir.
imamet
İmamlık. Namazda cemaati idare eden zâtın hal ve sıfatı.
Halifelik.İmamet iki kısma ayrılır:1- İmamet-i suğra: Namazda cemaate yapılan imamlık.2- İmamet-i kübra : Emir-ül mü'minîn olmak. Yani müslümanlar arasında riyaset-i âmmeyi hâiz bulunmaktır.
iman-ı billah / iman-ı billâh
Allah'a ve O'nun sıfatlarına inanmak.
iman-ı gaybi / îmân-ı gaybî
Allahü teâlânın zâtı, sıfatları, âhiret, melekler, Cennet, Cehennem, Mîzân, Sırat gibi gözle görülmeyen şeylere görmeden inanmak.
inhiraf
Doğru yoldan sapma.
Dönme.
Bozulma. Değişme.
Kırıklık.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman o harfde, dil ucuna veya dil arkasına doğru bir meyli bulunmasına denir. İnhirâf sıfatının harfleri Lâm ve Ra harfleridir. Bunlara Münharif denir.
irade / irâde
Allahü teâlânın sübûtî sıfatlarından. Allahü teâlânın dilemesi.
İstemek, seçmek, dilemek tercih etmek.
Tasavvuf yoluna yeni girenlerin başlangıç halleri. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya azmedenler, karar verenler için ilk konak.
irade-i aliye
Tar: Sadrazam tarafından verilen emir. Bu emir yazılı olduğu gibi, şifâhi de olurdu. Yazılı olana "iş'arat-ı âliye" de denilirdi.
irade-i seniyye
Padişahın, bir işin yapılması veya yapılmaması hakkında verdiği emir. İrade eskiden şifahî, yani ağızdan emir vermek, yahut kendi el yazısı ile yazmak suretiyle verilirdi. Sonradan iradeler mabeyn baş kâtibinin imzasını taşıyan yazılı kâğıtla bildirilmeğe başlamıştır.
Çok yüksek ve m
iradi bir şeriat / iradî bir şeriat
İrade sıfatından gelen bir kanun ve düzenleme.
işfa'
(Şifâ. dan) Hastaya şifalı şeyler verme. Hastanın iyileşmesi için çeşitli çarelere başvurma.
ism-i a'zam
En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi. Hadîs-i şerîfte İsm-i A'zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A'zamın "Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm" bâzıları "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimî
ism-i fail / ism-i fâil
Gr: Kendisinden fiil, iş çıkan kimsenin sıfatı. Fâil, hâdim, kâtib gibi.
ism-i tafdil
Renge, şekil ve vasfa dâir (ef'al) vezninde olan mutlak ve uzuv noksanlığına delâlet etmemek üzere mukâyeseli üstünlük ifâde eden sıfatlardır. Daha büyük, en büyük, daha küçük, en küçük, en güzel, daha güzel gibi mânâlara gelir. (Kebir kelimesinin ism-i tafdili: Ekber; sağir kelimesinin ism-i tafdil
ismat
Susturma, sükut ettirme.
Men'etmek.
Tecvidde : Harfi söylerken lisana ağır geldiğinden, kendilerinden yalnız aslı rübâî olanlar ile, hümasi olanların terkibi men' edilmişti. İsmât sıfatının harfleri; izlâk sıfatının harfleri olan on altı harf ile harf-i meddin maadası olan on
ismet
Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
ismi ve sıfati / ismî ve sıfatî
İsme ve sıfata ait.
iştifa'
İyi olma, şifa bulma.
istişfa / istişfâ
Şifa istemek. Hastalıktan kurtulup iyi olmayı arzulamak.
Şifa dileme, şifa talep etme.
Şifa isteme.
istişfaen
Derdine derman aramak gayesiyle. Şifa istemek suretiyle.
istitale
Uzanmak. Uzantı. Uzayıp gitmek.
Birisi üzerine faziletlilik dâvasında bulunmak.
Tecvidde: Harf okunduğunda sesin imtidadına, uzamasına denir. Bu harfe müstatıl harfi de denir. Bu sıfat Dad harfine aittir.
Tıb: Vücutta bazı organların uzaması.
ittisaf / ittisâf
Vasıflanmak. Muttasıf olmak. Sıfat sahibi olmak. Bir hâl takınmak.
Vasıflanmak, bir sıfat sahibi olmak.
Sıfatlanma.
ittisafkarane / ittisâfkârâne
Sıfatlanırcasına.
izafet-i maklub
Ters çevrilmiş terkib. Muzaf-un ileyh ile muzafın yer değiştirmesi olup, böylece birleşik isim ve sıfatlar yapılır. Bu terkibler semâidir; işitilmekle öğrenilir, bir kaideye bağlı değildir. Her terkib bu şekle sokulmaz. Meselâ: Tâb-ı meh: Meh-tâb: Ay ışığı. Çeşm-i âhu: Ahu-çeşm: Ceylân gözlü. Nazar-
izhar
Açığa vurma. Meydana çıkarma.
Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek.
Yalandan gösteriş.
Tecvidde, iki harfin arasını birbirinden ayırıp açarak ihfâsız, idgamsız olarak okumaya denir. Bu sıfatın harfleri Huruf-ı halk denilen harflerdir.
kader
Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile, ilerde olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi; alın yazısı.
kadim / kadîm
Başlangıcı olmayan.
Allahü teâlânın zâtına âit sıfatlarından. Varlığının evveli, başlangıcı olmayan.
Zaman bakımından eski olan şey.
kadir / kâdir
Gücü yeten, kudret sâhibi.
Allahü teâlânın sıfatlarından biri; gücü her şeye yeten, hakîkî kudret sâhibi.
Gücü yeten.
kahhar
Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan Allah (C.C.) Hak Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır.
kalem
Levh-i mahfûz üzerine Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile bilip taktîr ettiği şeyleri yazan, nasıl olduğu insanlar tarafından bilinemeyen kalem.
kanun-u emir
Emir kanunu; Allah'ı Kudret sıfatının bir tecellisi olan kanun.
kar / kâr
(Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi.
(Farsça)
kaza ve kader / kazâ ve kader
Allahü teâlânın meydana gelecek hâdiseleri ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi ve bu hâdiselerin zamânı gelince, Allahü teâlâ tarafından yaratılması ve meydana çıkması. Allahü teâlânın birşeyin varlığını ezelde bilip, takdîr et
kelam / kelâm / كَلَامْ
Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Cenâb-ı Hakk'ın, âlet, harf ve sese ihtiyaçtan münezzeh (uzak) olarak söylemesi.
Îmân ve îtikâd bilgilerini delîlleri ile anlatan ilim.
Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde.
Allah'a mahsus bir sıfat.
Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir.
Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (C.C.) varlığı, birliği, İ
Söz, ilâhî sıfatlardan biri.
Konuşma (sıfatı).
kelam-ı nefsi / kelâm-ı nefsî
Allahü teâlânın kelâm sıfatının harf ve ses içerisine sokulmadan yâni kelâm-ı lafzî hâlini almadan önceki hâli.
kelamın kuyudat ve keyfiyatı / kelâmın kuyudat ve keyfiyatı
Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri. Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi.
kelimat-ı hikmet
Hikmetin kelimeleri; Allah'ın her bir varlığı belirli gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde yaratma sıfatının kelimeleri, sözleri.
kelime-i tenzih / kelime-i tenzîh
Allahü teâlânın her türlü noksan sıfatlardan temiz ve uzak olduğunu ifâde eden "Sübhânellah" sözü.
kemal
Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet.
Değer, baha.
Fazlalık.
Sıdk ile yapılan güzel iş.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kemal-i ilahi / kemâl-i ilâhî
Allah'ın bütün noksanlıklardan yüce ve en mükemmel sıfatlara sahip olması.
kemal-i san'at ve sıfat / kemâl-i san'at ve sıfat
San'at ve sıfattaki mükemmellik.
kemal-i sıfat / kemâl-i sıfât / كَمَالِ صِفَاتْ
Sıfatların mükemmelliği.
kemalat-ı sübhaniye / kemâlât-ı sübhâniye
Bütün eksikliklerden yüce olan Allah'ın sonsuz mükemmellikteki sıfatları, nitelikleri.
kibriya-yı azamet / kibriyâ-yı azamet
Zât ve sıfatların büyüklüğün sonsuz ve daimî oluşu.
kıdem
Öncelik ve eskilik.
Evveli bulunmamak. Ezeli olmak.
Başkasından daha önce olmak. Zamanca daha evvelki olmak. Rütbece daha yüksek olmak.
Cenab-ı Hakkın "Kıdem" sıfatı, yâni; ebedî ve ezelî oluşu.
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın ezelî olması, varlığının başlangıcı bulunmaması.
kıyam bi nefsihi / kıyâm bi nefsihî
Allahü teâlânın zâtî (zâtına âit) sıfatlarından; varlığı kendinden olan, hiçbir şeye muhtâc olmayan.
kıyam-ı binefsihi / kıyam-ı binefsihî
(Kıyâm-ı bizâtihî) : Fık: Varlığı, durması kendi zâtı ile olmak mânasında bir sıfat-ı İlâhîdir. Şöyle ki: Hak Teâlâ'nın ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zâtı ile kaimdir. Kendi varlığı, kendi hüviyetinin, kendi mukaddes zâtının muktezasıdır. Aslâ başkasının değildir. Bunun için, Allah Teâlâ'ya "Vâc
kuddus
Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
kuddusi / kuddusî
Cenab-ı Hakk'ın Kuddus sıfatına dair ve müteallik. Kusursuz olan Cenab-ı Hakk'a ait.
Kudsi ve temiz olana ait ve ona müteallik.
kudret
Güç. Takat.
Her yeri kaplayan kudretullah.
Varlık. Ehliyet. Becerebilme.
Zenginlik.
Kabiliyet.
İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.
Güç, güçlü olma.
Allahü teâlânın sıfat-ı sübûtiyyesinden biri. Allahü teâlânın her şeye gücünün yetmesi.
Kullara âit sınırlı olan güç, kuvvet.
küfr
Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür.
Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık.
Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak.
külli irade / küllî irâde
Allahü teâlânın başlangıcı ve sonu olmayan irâde (dileme) sıfatı.
kutb-u devran
Halife ve bu sıfatı alan Osmanlı padişahı.
kuyud ve hey'at / kuyud ve hey'ât
Bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat / kuyûdât
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
kuyudat-ı kelam / kuyûdât-ı kelâm
Sözün kayıtları; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
lafzullah
Allah lâfzı. (Bu kelime Kur'ân-ı Kerimde 2806 defa zikredilmiştir. Bu lâfız bütün "sıfat-ı kemâliyeyi" tazammun eden bir sadeftir.)
levn
Renk, boya. Sıfat, nev', çeşit, tür. Bir şeyi diğerinden ayıran alâmet.
leyse kemislihi şey'ün
Ne zâtında, ne sıfâtında, ne de ef'âlinde naziri yoktur, şebihi olamaz!.
lin / lîn
Yumuşaklık ve mülayim olmak.
Tecvidde: Bu sıfata sahib olan vav, ye harfleridir.
ma'budiyyet
Mâbud oluş. Kendine ibâdet edilmeğe lâyık olan, ki bu sıfat ancak Allah'a mahsustur. Uluhiyyet.
ma'lumiyet
Ma'lumluk. Bilinme, belli olma.
Bilinen ve belli olan şeyin hâl ve sıfâtı.
ma'rifet
Bilme, tanıma, gönülle bilme. Allahü teâlânın sıfatlarını ve isimlerini hakkıyla bilme, tanıma. Ma'rifetullah.
ma-i mevsufe / mâ-i mevsufe
Şey mânasında nekre olup bir sıfattan evvel kullanılır. (Nazartu ilâ mâ mu'cebin leke: Sana hoş gelen şeye baktım) cümlesindeki gibi...Bazan da sıfatsız olur. (Ni'me-mâ: Ne güzeldir) (Meselen-mâ: Bir misâl olarak) kelimelerinde gördüğümüz gibi.
ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed
Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.
mahall-i taalluk-u kudret / mahall-i taallûk-u kudret
Cenâb-ı Hakkın kudret sıfatının tecellî ettiği yer, mahal.
Cenâb-ı Hakkın kudret sıfatının tecellî ettiği yer, mahal.
masdar-ı ca'li / masdar-ı ca'lî
(Mec'ul) yapma olan masdar. Arapçada, bazı isim ve sıfatların sonlarına (-iyyet) ilâve edilerek yapılır. Meselâ: İnsan: İnsaniyyet, Şâir: Şâiriyyet. Câhil: Câhiliyyet. Merbut: Merbutiyyet gibi.Arapça veya Farsça kelimenin sonuna (-îden) eki getirilerek yapılır. Meselâ: Cenk. den, Cengîden: Cenk etme
masumiyet-i enbiya / mâsumiyet-i enbiya
Peygamberlerin masumluğu, günahsızlığı; ismet sıfatına sahip olmaları.
mazhar-ı esma / mazhar-ı esmâ
Çok sıfatlara ve isimlere mensub hâller kendinde görünen. İsimlere, isimlerinin üzerinde te'sirlerine mazhar (sâhib) olan.
Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecellisine mazhar ve âyine olmuş olan.
mecbul
(Cibillet. den) Yaratılmış. Yaratılışında bir hâl veya sıfat bulunan.
mecma-i evsaf-ı masume
Masum sıfatların bir araya toplandığı yer.
melik / melîk
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında, sıfatlarında, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey varlığında ve varlıkta kalmasında O'na muhtaç olan, her şeyin sâhibi, yaratıcısı.
Pâdişâh, hükümdar.
Hâkim-i Mutlak. Hükümdar. Sultan. Memleket sahibi. Padişah. Kadir. (Daimî sıfattır.)
meraya-yı mevcudat / merâyâ-yı mevcudat
Allah'ın isim ve sıfatlarına ayna olan varlıklar.
mevsuf / mevsûf / مَوْصُوفْ
Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen.
Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiş olan.
Sıfat sahibi, sıfatlanan.
Vasıflı, sıfatlanan.
Bir vasıfla sıfatlanan.
mevsuf-u zülkemal / mevsûf-u zülkemâl
Sonsuz kemâl sahibi ve mükemmel sıfatlarla vasıflanan Allah.
mir'at-ı vacibü'l-vücud ve'l-mennan / mir'ât-ı vâcibü'l-vücud ve'l-mennân
Varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve yarattıklarına herşeyi karşılıksız veren Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
mirac-ı marifet / mirac-ı mârifet
Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanıyıp bilme gibi yüce bir makama çıkmaya vasıta olan mânevî merdiven.
misal
Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek.
Düş. Rüya.
Ahlâk ve âdâbla ilgili kıssa ve hikâye.
Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kısas.
Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani; elif, vav veyahut da yâ olan) fiil veya kelime.
mıska
Şifâ âyet-i kerîme ve duâlarının yazılı olduğu kâğıt, muska.
mu'attala
Allahü teâlânın sıfatlarını inkâr eden bozuk bir fırka, topluluk.
muattıl
Allah'ın sıfatlarını inkâr eden.
muattıla
Allah'ı veya Allah'ın sıfatlarını inkâr eden.
mücteba / müctebâ
Seçilmiş mânâsına, Resûlullah efendimizin mübârek sıfatlarından. Eğer ümmet isen, ol müctebâya, Uymalısın sünnet-i Mustafâ-yı safâya.
müdebbiriyet
Allah'ın idare etme ve ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapma sıfatı.
muhalefet-ün li-l havadis
Cenab-ı Hakk'ın ne zâtında ne sıfâtında (mevcud olsun, mevhum olsun, muhayyel olsun), hiç bir şeye hiç bir cihette benzememesi.
muhalefetün-lil-havadis / muhâlefetün-lil-havâdis
Allahü teâlânın, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) yarattıklarına, hiçbir bakımdan benzememesi.
mükaşefe / mükâşefe
Gizli şeyleri birbirine açıp keşf ve izhar etmek, açığa çıkarmak. Meydana çıkarmak.
Bir hususu keşif yolu ile anlamak, bilmek.
Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfatlarına ve sâir sırlarına vukufiyyet.
mukayyed
Kayıtlanmış, bağlanmış; mutlak olmayan, bir sıfat, hâl, gâye veya şarta bağlı olan lafız (söz).
mukayyed su
Cinsi ve sıfatı birlikte söylenen ve herhangi bir şeyle kayıtlanmış sular.
münezzeh
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir.
müşahedetullah
Varlıklar üzerinde Allah'ın isim ve sıfatlarının yansımalarını gözlemleme.
müsebbih
Allah'ı tesbih edip anan, Allah'ı noksan sıfatlarından tenzih eden ve zikreden, Sübhanallah diye Allah'ı tesbih eden.
müsebbihan
Tesbih edenler. Bütün noksan sıfatlardan, her çeşit kusurdan Cenab-ı Hakkın uzak, temiz ve pâk olduğunu ikrar edenler, söyleyenler.
(Farsça)
müşekkik
Bir cins içindeki ferdlerin hepsinde eşit miktârda bulunmayan sıfat, özellik.
müsemma-i vahid-i ehad / müsemmâ-i vâhid-i ehad
Zât ve sıfatlarıyla bir olan ve birliği her bir şeyde tecelli eden şeklinde isimlendirilen Cenâb-ı Hak.
muska
Şifâ âyet ve duâlarının yazılı olduğu, dürülüp bağlanmış rukye.
müstefad
İsifade olunan.
müstekim / müstekîm
Doğruluk üzere olan, doğru yolda yürüyen. Doğrulukla sıfatlanmış kimse.
müsteşfa
Hastahane, şifa yurdu.
müsteşfi / müsteşfî
Şifa isteyen, hastalığının iyi olmasını isteyen.
Kendisine baktıran.
Hastahane.
müstevi
Düz. Her tarafı bir, doğru. Tesviye görmüş.
Düzlem.
Gr: Müennes ve müzekkeri bir olan isim. Sıfat.
mütekebbir
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratılanların sıfatlarından uzak, vehim ve aklın anlamasından yüksek, azamet ve kibriyâ (büyüklük) sıfatıyla her şeyden ayrılmış olup, her şeyden yüce ve yüksek olan.
Kibirlenen, kendisini başkalarından üstün gören, kendini beğenen.
mütekellim-i ezeli / mütekellim-i ezelî
Ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah.
müteşeffi
(Şifa. dan) Şifa bulan, iyileşen.
Öcünü, intikamını alarak rahatlaşan.
mütevati / mütevâtî
Bir cins içinde bulunan ferdlerin hepsinde müsâvî, eşit miktarda bulunan sıfat, husûsiyet, özellik.
muttasıf
İttisâf eden. İyi veya kötü bir sıfatla tarif edilen. Vasıflanmış, vasfı mevcut olan.
Vasıflanan, kendisinde bir hal, bir sıfat, bir vasıf bulunan.
Sıfatlanan, özellik kazanan.
muttasıf olma
Sıfatı üzerinde taşıma.
muzafun ileyh
Arapça gramerine göre kendisine bir sıfatın izafe edildiği kelime.
müzekker
Erkek, er.
Gr: Müennesin zıddı. Kelimeyi erkek gösteren. (İsim, zamir, sıfat, fiil).
nafi / nâfi
Faydalı, şifalı.
Esma-ı hüsnadan bir ad.
nafi'
Menfaatli. Faydalı. Yarar. Şifalı.
Esma-i Hüsnâdan bir isim.
nak
Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk : Gamlı, kederli.
(Farsça)
naki'
Tâze.
Şifâlı devâ.
necis
Pis, necasetli, murdar.
Şifa bulmaz dert.
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
niam-ı sübhaniye / niam-ı sübhâniye
Zâtında, sıfatında ve işlerinde eksiksiz ve kusursuz olan Allah'ın nimetleri.
nisar
"Saçan, saçıcı" mânasına gelir ve kelimeleri sıfatlandırır. Meselâ: Pertev-nisar : Işık saçan.
nuut
(Tekili: Na't) Vasıflar, keyfiyetler, umuma şâmil sıfatlar.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm hakkındaki medhiyeler.
racim / racîm
"Allahü teâlânın rahmetinden kovulmuş uzaklaştırılmış" mânâsına şeytanın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen sıfatı.
rahim / rahîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Âhirette yalnız müslümanlara acıyan.
Günahkâr müslümanlara âhirette çok acıyıcı mânâsına Resûlullah efendimizin sıfatlarından.
rahmaniyet / rahmâniyet
Allah'ın bütün varlıkları kuşatan merhamet edicilik sıfatı.
ric'i talak / ric'î talâk
Geri dönülebilen talâk (boşanma). Zevceye yaklaştıktan sonra sarîh (açık) veya işâretle, üç adedine veya bir ivâza (bedele, karşılığa) bağlı olmaksızın ve beynûnete yâni ayrılığa delâlet eden (gösteren) bir sıfatla sıfatlanmamış ve bir şeye teşbîh ed ilmemiş (benzetilmemiş), gerek sarîh (açık) lafız
rihve-i mehmuse harfleri
"Fe, ha, se, he, şın, hı, sad, sin" Bu harflerde sesin kemâli ile nefes birlikte akar. Rehavet ve hems sıfatı, zayıf sıfatlardır, bunun için rehavet sesin kâmilen akmasını, hems de nefesin kâmilen akmasını icabettirir.
rukye
Şifâ âyetleri ve duâlarını yazmak, okuyup hasta üzerine üflemek. Mıska.
sadr / صدر
Göğüs.
(Arapça)
Baş.
(Arapça)
Başköşe.
(Arapça)
Sadrazam.
(Arapça)
Sadra şifa vermek:
İşe yaramak, rahatlatmak.
(Arapça)
saffat
(Çoğulu: Sıfâ-Esfâ-Sufâ) Düz kaygan taş.
şafi / şâfi / şâfî / شَاف۪ي
Hastaya şifa veren (Allah. C.C.).
Yeter görünen, kifayet eden.
Hastaya şifa veren Allah.
Yarattıklarına şifa verip iyileştiren, sağlık ihsan eden Allah.
Şifâyı veren (Allah).
şafi-i hakiki / şâfî-i hakikî
Hastalıkları iyileştiren, gerçek şifâ verici olan Allah.
şafi-i hakim / şâfî-i hakîm / شَاف۪ئِ حَك۪يمْ
Her işi hikmetli olan, her şifâyı veren (Allah).
şafi-i hakim-i zülcelal / şâfî-i hakîm-i zülcelâl
Hastalara şifa veren, her şeyi hikmetle, belli bir gaye ile yaratan ve sonsuz haşmet sahibi olan Allah.
safiha
(Çoğulu: Safayih) Yüzün derisi.
Kapı tahtası.
Kâğıdın bir tarafı.
Yassı ve düz nesne.
Enli kılıç. (Bu mânâya C: Sıfâh)
sahih bey' / sahîh bey'
Aslı ve sıfatı dîne uygun olan satış. Mûteber olması için bütün şartlarını taşıyan alış-veriş.
salabet
Metanet, katılık, sulbiyet.
Peklik, dayanma. Sağlamlık.
Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)
salah
Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
şedide-i mechure
Elif, cim, dal, tı, ba harfleridir. Bunların zıddı: Rehavet (rahvet) ile Beyniye sıfatıdır.
sefer der vatan
Nakşibendiyye yolunun on bir temel esâsından biri. Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) kötü ahlâk, beşer (insan) tabiatının sıfatlarından kurtulması, beşerî sıfatlardan meleklere âit sıfatlara, kötü, çirkin vasıflardan, iyi, güzel ahlâka geçm esi.
selam / selâm
Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel
sem'
İşitme, işitici olma. Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından.
şeriat-ı fıtriye
Cenab-ı Hakk'ın kâinatta vaz'ettiği fıtrî kanunlar. Âlemin harekât ve sükûnetini tanzim eden ve Allahın irade sıfatından gelen kanunlar.
settar / settâr
"Kulların günâhını örten" mânâsında Allahü teâlânın sıfatlarından.
seyr-i fillah
Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme. Allahü teâlânın beğendiği ve râzı olduğu şeylerde fânî olma (yâni O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun sevdikleri kendine sevgili olmak).
sıddikiyet / sıddîkiyet
Sadâkat ve doğrulukta en ileri oluş. Çok sâdık olma hâli. Velilik mertebesinin nihâyeti. Peygamberlik mertebesinin bidâyeti olan makam.
Aşere-i Mübeşşere'nin birincisi ve ilk halife olan Hz. Ebubekir'in (R.A.) nâmı ve sıfatıdır.
Çok doğru olup, hiç yalan söylememek.
sıdk
Doğruluk.
Peygamberlerin sıfatlarından.
şifa
Bk.şifâ'
Şifa bahşetmek:
Şifa vermek, iyileştirmek.
Şifa bulmak:
İyileşmek.
şifa ayet-i kerimeleri / şifâ âyet-i kerîmeleri
Kur'ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyeti. Tevbe sûresi on dördüncü âyetinin sonu, Yûnus sûresi elli yedinci âyetinin ortası, Nahl sûresi altmış dokuzuncu âyetinin orta kısmı, İsrâ sûresi seksen ikinci âyetinin baş tarafı, Şuarâ sûresinin sekseninci âyeti, Fussilet sûresi kırk dördüncü âyetinin ortası.
şifa' / şifâ' / شفاء
Şifa,iyileşme.
(Arapça)
şifa-bahş
Şifa veren.
Şifa veren, iyilik veren, iyileştiren.
(Farsça)
şifa-i acil / şifa-i âcil
Acil şifa, hastalıktan çabuk kurtulma, çabuk iyileşme.
şifa-resan
Şifa veren, şifa yetiştiren.
şifa-yı acil / şifâ-yı âcil
Âcil şifâ.
şifa-yı kudsiye
Kutsal bir kaynaktan gelen şifa.
şifa-yı manevi / şifa-yı mânevî
Mânevî şifa, deva.
şifabahş / şifâbahş / شفابخش
Şifâ bahşeden, şifâ veren.
Şifa veren.
Şifa verme, iyileştirme.
(Arapça - Farsça)
Şifâbahş olmak:
Şifa vermek, iyileştirmek.
(Arapça - Farsça)
şifadar / şifâdâr
Şifa veren, şifalı.
Şifalı.
şifadarane / şifadarâne / şifâdârâne
Şifa vererek.
Şifalıca.
şifahane / şifâhâne
Şifaya vesile olan yer; hastane.
şifahane-i ecza
Şifâ verici ilâçlar deposu.
şifahane-i hikmet
Bilim, hikmet şifahanesi.
şifahane-i kalb / şifahâne-i kalb
Kalplerin şifâ yeri, kalp hastanesi.
şifahane-i kur'an / şifâhâne-i kur'ân
Kur'ân'ın şifâ dairesi.
şifahi / şifahî
Ağızdan, şifahen, sözlü.
şifahiyat / şifahiyât
Ağızdan söylenilen, şifahî olan, sözlü ifadeler.
şifakar / şifakâr / şifâkâr / شفاكار
Şifalı. Şifaya sebeb olan.
(Farsça)
Şifalı.
Şifa veren, iyileştiren.
(Arapça - Farsça)
sifal
(Sifâle) Topraktan yapılmış (çanak, çömlek, testi gibi) şey.
(Farsça)
Orak.
(Farsça)
Fıstık, ceviz, bâdem kabuğu.
(Farsça)
şifanapezir / şifânâpezîr / شفاناپذیر
(Şifâ-nâpezir) Tedavi edilmez, şifa bulmaz, tedavi olmaz.
(Farsça)
İyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
(Arapça - Farsça)
şifapezir
İyileşebilir, şifa bulabilir, geçebilir.
(Farsça)
şifaresan / şifâresan / şifâresân / شفارسان
Şifaya erişen, hastalığı iyileşen.
(Farsça)
Şifa veren.
Şifa veren.
Şifa veren, iyileştiren.
(Arapça - Farsça)
şifasaz
Şifa veren, iyi eden.
(Farsça)
sıfat / sıfât / صفات / صِفَاتْ
Sıfatlar, özellikler.
(Tekili: Sıfat) Sıfatlar, vasıflar.
Sıfatlar.
Sıfatlar.
sıfat terkibi
Sıfat tamlaması. Meselâ: "Kâmil insan" kelimeleri bir sıfat terkibidir. Burada Türkçe ifâdeye göre "kâmil insan" terkibinden birinci kelime sıfat (belirten), ikinci kelime ise mevsuf (belirtilen) dir. Farsça kâideye göre "insan-ı kâmil" diye söylenir.
sıfat ve esma-i ilahiye / sıfât ve esmâ-i ilâhiye
Allah'ın isimleri ve sıfatları.
sıfat-ı adediye / sıfât-ı adediye
Sayı sıfatları.
sıfat-ı ayniye
Sadece zâta mahsus olan sıfat. Zatî sıfat. Lafza-i Celalin sadece Cenab-ı Vâcib-ül Vücud olan Rabbimize mahsus olması gibi.
sıfat-ı azime / sıfat-ı azîme
Büyük sıfat.
sıfat-ı cemaliye / sıfât-ı cemâliye
Cenâb-ı Hakkın güzellik sıfatları.
sıfat-ı ef'al alemi / sıfât-ı ef'al âlemi
Cenâb-ı Hakkın fiillerinin sıfatları âlemi.
sıfat-ı erbaa / sıfât-ı erbaa
Dört sıfat; sağırlık, dilsizlik, körlük, karanlık.
sıfat-ı fiiliye / sıfât-ı fiiliye
Cenab-ı Hakka mahsus fiili sıfatlar.
Cenab-ı Hakk'a (C.C.) mahsus fiilî sıfatlar. (İhyâ, icad, in'âm, tasvir, tezyin, terzik... gibi)
sıfat-ı hassa / sıfât-ı hassa / sıfât-ı hâssa
Şahsa ait özel sıfatlar.
Hususi sıfatlar, şahsa ait sıfatlar.
sıfat-ı hayat
Hayat sıfatı.
sıfat-ı ilahiye / sıfât-ı ilâhiye
Allah'ın sıfatına ait özellik.
Allah'a aid sıfatlar. Kendisini ve mânasının zıddını Cenab-ı Hakk'a nisbet caiz olan vasıflar. (Rıza, Rahmet, Gazab... gibi)
sıfat-ı ilahiyye / sıfat-ı ilâhiyye
Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarının hepsi.
sıfat-ı ilim
İlim sıfatı, niteliği.
sıfat-ı irade / sıfat-ı irâde / صِفَتِ اِرَادَه
Cenâb-ı Hakkın irade sıfatı.
Allahın herşeyi kuşatan irâde sıfatı.
sıfat-ı işariye / sıfât-ı işariye
İşaret sıfatları.
sıfat-ı kelam / sıfat-ı kelâm
Konuşma sıfatı.
sıfat-ı kemal / sıfât-ı kemâl
Eksiksiz ve mükemmel olma sıfatı.
sıfat-ı kemaliye / sıfât-ı kemâliye
Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan mükemmel sıfatları, nitelikleri.
sıfat-ı kudret
Kudret sıfatı, niteliği.
sıfat-ı ma'neviyye
Allahü teâlânın subûtî sıfatları.
sıfat-ı meşhure / sıfât-ı meşhure
Meşhur sıfatlar, özellikler.
sıfat-ı muhita / sıfât-ı muhita
Herşeyi kuşatan sıfatlar.
sıfat-ı mukaddese / sıfât-ı mukaddese
Mukaddes sıfatlar.
sıfat-ı mutlaka / sıfât-ı mutlaka
Sınırsız sıfatlar, vasıflar, nitelikler.
sıfat-ı nefsiyye
Allahü teâlânın Vücûd yâni var olma sıfatı.
sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet
Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.
sıfat-ı sabite / sıfat-ı sâbite
Sabit sıfat, nitelik; burada Cenâb-ı Hakkın zatında sabit olan hidayet etme sıfatı kastediliyor.
sıfat-ı samedaniye / sıfât-ı samedâniye
Her şey Kendisine muhtaç iken Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın sıfatları.
sıfat-ı seb'a / sıfât-ı seb'a
Yedi sıfat.
sıfat-ı seb'a-i kudsiye / sıfât-ı seb'a-i kudsiye
Kutsal yedi sıfat.
sıfat-ı selbiye / sıfât-ı selbiye
Cenab-ı Hakk'ın vahdaniyet, kıdem, beka, kıyam-ı binefsihi, muhalefetün-lilhavâdis gibi sıfatlarıdır. Mânalarında nefiy olduğu için "Selbî" denir. Meselâ: Vahdaniyet, çokluğun; kıdem, fâniliğin nefyi olduğu gibi.
sıfat-ı selbiyye
Allahü teâlâda bulunması câiz olmayan sıfatlar.
sıfat-ı semaiye / sıfat-ı semâiye
Gr: Kelimeye ait, kaideye, gramere uygun olmaksızın işitilmekle öğrenilen sıfat.
sıfat-ı sübhaniye / sıfât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın sıfatları.
sıfat-ı sübutiye / sıfât-ı sübutiye
Cenab-ı Hakk'ın sıfatları: Hayat, İlim, Sem', Basar, İrade, Kudret, Kelâm, Tekvin sıfatları. Bunlara "Sıfât-ı semaniye" de denir.
sıfat-ı sübutiyye / sıfat-ı sübûtiyye
Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları. Bu sıfatlara sıfat-ı hakîkiyye de denir.
sıfat-ı tehevvür
Öfke sıfatı; sonunu düşünmeden öfkeli hareket etme.
sıfat-ı ulya / sıfât-ı ulyâ
Yüce, yüksek sıfatlar.
sıfat-ı zatiye / sıfât-ı zâtiye
(Sıfât-ı lâzime - Sıfât-ı vâcibe) Allah'ın zatından ayrılması mümkün olmayan ve zatına lâzım ve vâcib olan sıfatlar.
Tecvidde: Harflerin zâtından ayrılması mümkün olmayan sıfatlarıdır.
sıfat-ı zatiyye / sıfat-ı zâtiyye
Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunup diğer varlıklarda bulunmayan, yalnız Allahü teâlâya mahsûs sıfatları. Bu sıfatların sonradan yaratılan varlıklarla hiçbir sûrette bağlantıları yoktur. Bu sıfatlara sıfat-ı Vücûdiyye ve sıfat-ı Ulûhiyyet de denir.
sıfati / sıfatî / sıfâtî
Sıfatla ilgili.
Sıfatlarla ilgili.
şifayab / şifâyab / şifâyâb / شفایاب
Şifa bulma, iyileşme.
(Farsça)
Şifa bulma, iyileşme.
Şifa bulma.
Şifa bulan.
(Arapça - Farsça)
Şifâyâb olmak:
Şifa bulmak, iyileşmek.
(Arapça - Farsça)
sireten / sîreten
İç yapısı, ahlâk ve sıfat itibarıyla.
sırr-ı tesbihat
Cenâb-ı Hakkın bütün noksan sıfatlardan uzak ve bütün kemâl sıfatlara sahip olduğunu ifade eden sözlerin sırrı.
subbuhun kuddusün / subbûhun kuddûsün
"Allah (C.C.) subbûhtur, kuddûstür. Zâtına ve sıfatına fena, noksan ve kusur yanaşamaz. Her zaman ve her dilde, her mahluk onu tesbih ve takdis eder." gibi mânâları ifade eder.
sübhan
Eksikliklerden uzak ve mükemmel sıfatlar sahibi olan Allah.
sübhanallah
Cenab-ı Hakk'ın mahlukatı ve eserleri karşısında duyulan hayret ve taaccübü ifade etmek için söylenir. Cenab-ı Hakkın zâtında, sıfâtında ve ef'alinde bütün kusurlardan münezzehiyetini ifade eder.
sübhani / sübhanî
Allah (C.C.) ile alâkalı. İlâhî. Allah'a mahsus, Onun eserlerine âit ve müteallik. Allah'ın Sübhan sıfatına âid.
şühud-i ehadiyet / şühûd-i ehadiyet
Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli. Şühûd-i Vahdet.
şuun
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.
şuun-u mukaddese / şuûn-u mukaddese
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuun-u münezzehe / şuûn-u münezzehe
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait münezzeh özellikler.
şuun-u zatiye-i rabbaniye / şuûn-u zâtiye-i rabbâniye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuunat / şuûnât
İşler, faaliyetler; Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
İşler, faaliyetler
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.
şuunat-ı kudsiye / şuûnât-ı kudsiye
Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden özellikleri.
şuunat-ı rabbaniye / şuûnât-ı rabbâniye
Bütün varlıkların Rabbi olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zât'a ait nitelikler.
şuunat-ı sübhaniye / şuûnât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevkeden Zâtına ait kutsal özellikler.
şuunat-ı zatiye / şuûnât-ı zâtiye
Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal özellikler.
ta'til
Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak.
Kesmek.
Muattal bırakmak.
Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak.
Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
tabakat-ı sıfat / tabakat-ı sıfât
Sıfat tabakaları.
tabii lüzum-u zati / tabiî lüzum-u zâtî
Birşeyin bizzat kendisinde zorunlu olarak doğal bir şekilde bulunan ve ondan ayrılması düşünülemeyen şey; meselâ "Ateşin tabiî lüzum-u zâtîsi sıcaklıktır." denilebilir. Ancak gerçek lüzum-u zâtî Cenâb-ı Hakkın sıfatlarında vardır.
talak-ı ric'i / talâk-ı ric'î
Geri dönülebilen talâk. Zevceye yaklaştıktan sonra, sarîh (açık) veya işâretle, üç adedine veya bir ivaza (bedele, karşılığa) bağlı olmaksızın ve beynûnete yâni ayrılığa delâlet eden (gösteren) bir sıfatla sıfatlanmamış ve bir şeye teşbîh edilmemiş (benzetilmemiş), gerek sarîh (açık), gerekse talâk-
tatil
Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
tàtil
Cenab-ı Hakkın sıfatlarını inkâr etme, varlıkların Allah ile olan bağlarını kesme, yaratıcıyı kabul etmeme.
teala ve tekaddes / teâlâ ve tekaddes
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi.
tebareke ve teala / tebâreke ve teâlâ
Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi.
tecelli-i esma ve sıfat / tecellî-i esmâ ve sıfât
Allah'ın isim ve sıfatlarının tecellîsi, yansıması.
tecelli-i sıfat / tecellî-i sıfat / tecellî-i sıfât
Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsi.
Sıfâtın görünmesi.
tecelli-i sıfat ve ef'al / tecellî-i sıfât ve ef'âl
Allah'ın sıfat ve fiillerinin tecellisi, görünmesi.
tecelli-i zat / tecellî-i zât
İsim ve sıfatlar araya girmeden sâdece zât-ı ilâhînin tecellî etmesi.
tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye
Allah'ın güzellik ve yücelik sıfatlarının yansımaları.
tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliye / tecelliyât-ı cemâliye ve celâliye ve kemâliye
Allah'ın güzellik ve yücelik ve mükemmellikle ilgili sıfatlarının yansımaları.
tecelliyat-ı sıfat / tecelliyat-ı sıfât
İlâhî sıfatların yansıması, görünmesi.
tecvid / tecvîd
Güzel yapmak, Kur'ân-ı kerîmi harflerin mahreclerine (çıkış yerlerine) ve sıfatlarına uygun olarak okumak ve bunu anlatan ilim.
tecvid ilmi
Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir.
tefekkür
İbret alacak ve faydalanacak şekilde derin düşünme. Allahü teâlânın sıfatlarını ve nîmetlerini düşünme.
tekbir / tekbîr
Allahü teâlâyı yüceltmek, noksan sıfatlardan, şirkten (ortağı bulunmaktan), yarattıklarına benzemekten tenzîh etmek, uzak tutmak.
"Allahü teâlâ büyüktür. Kullarının ibâdetlerine muhtâç değildir. İbâdetlerin O'na faydası yoktur" mânâsına "Allahü ekber" sözü.
Ramazan ve Kurban
tekrir
Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama.
Edb: Sözün tesirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı.
Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin sürçmesine denir. Râ harfine âid olan bir sıfattır. Buna mükerrir harfi de denir.
tekvin / tekvîn
Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak.
İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
Var etmek, meydana getirmek, yaratmak, Kelâm ilminde Allah'ın subûti bir sıfatıdır, yokluktan vücuda getirmesi, icad etmesidir.
"Yaratmak" mânâsına Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından.
tenezzehe
Noksan sıfatlardan uzak (meâlinde Allah C.C. için söylenen duâdandır.)
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî
Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.
tenşif
(Çoğulu: Tenşifât) Suyu veya rutubeti emdirme. Sünger veya bez ile suyu alıp kurulama.
Ter kurulama.
tenzih-i hakiki / tenzih-i hakikî
Cenâb-ı Hakkı, her çeşit kusur ve noksan sıfatlardan uzak tutmak.
teoloji
Fls: Cenab-ı Hakk'ın varlığı, birliği, sıfat ve isimleri ve hususiyetleri hakkındaki ilim. İlâhiyat.
(Fransızca)
terkib-i vasfi / terkîb-i vasfî
Sıfat tamlaması.
tesbih
Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: Allah'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade etmektir.
tesbihat
(Tekili: Tesbih) Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) sıfatına lâyık ifadelerle yâdetmeler.
tesbihat-ı ilahiye / tesbihât-ı ilâhiye
Allah'ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler.
teşeffi
Şifa bulma, (öç alarak) rahatlama.
Rahatlamak. Şifâ bulmak.
Öc almak. Öc veya intikam almakla yüreği soğumak.
teşfiye / تشفيه
(Şifâ. dan) İyileştirme, şifalandırma.
Allah'ın izniyle hastaları iyileştirmek, şifaya vesile olmak.
Şifa verme.
(Arapça)
tevhid-i ceberut / tevhid-i ceberût
Kâinatın simasına akseden azamet, kibriya, haşmet, kudret gibi yüce sıfatları bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma.
tiğ-i şifa / tîğ-i şifa
Şifa kılıcı.
tiryak
Panzehir. Zehirlenme veya hastalıklardan hemen şifâ bulmağa vesile olan ilâç.
tiryak-ı şafi / tiryak-ı şâfi
Şifalı, şifa verici güçlü ilâç.
tiryaki / tiryakî
Şifalı, faydalı, tedavi eden.
turra-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması mânâsındaki sıfatını gösteren özel işaret mühür.
übüvveten
Babalık sıfatıyla. Atalık cihetiyle.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
ulülazm peygamberler
Azimet, gayret, ciddiyet, sabır ve sebat sahibi büyük peygamberler; Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Mûsâ, Hz. İsa, ve peygamberimiz Hz. Muhammed'e verilen sıfat.
ünvan-ı sıfat
Sıfat ünvanı, sıfat isim.
urefa / urefâ
Ârifler, Allah'ı isim ve sıfatlarıyla hakkıyla tanıyanlar.
üslub-u mücerred
(Sade üslub) Bu üslupta tabiîlik, akıcılık, selâset, kısalık, mânâ ve maksada kifayet sıfatları vardır. Bu üslup, âlet ilimlerinde, ders kitablarında, konuşmalarda ve beşerî muamelelerde kullanılır.
usulü'd-din allameleri / usûlü'd-din allâmeleri
Kelâm âlimleri, mütekellimler; Allah'ın zât ve sıfatlarından, peygamberlik, âhiret ve inançla ilgili diğer meselelerden İslâmî esaslar dâiresinde bahseden âlimler.
vacid / vâcid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ma'bûd, Rab, ilâh olan, zâtında bulunması lâzım ve lâyık olan bütün sıfatları kendisinde bulunan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan.
vahdaniyet
Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.
vahdaniyyet / vahdâniyyet
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın zâtında, sıfatlarında ve işlerinde tek olup, ortağı olmaması.
vasf
Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Bir kimsenin veya şeyin durumunu anlatarak tarif etmek.
Vasıf, sıfat, nitelik.
vasf-ı irade
İrade sıfatı.
vasf-ı kelam / vasf-ı kelâm
Kelam sıfatı.
vasf-ı kemal / vasf-ı kemâl
Kemal sıfatı.
vasf-ı mezbur
Söylenen vasıf, daha önce yazılan sıfat.
vasf-ı tahsini / vasf-ı tahsinî
Bir şeyin mahiyetini beyan etmekten ziyade lâfzını süslemek için kullanılan sıfatlar. Bunlar haşv-i melih kabilindendir.
vasıf / وَصِفْ
Sıfat, nitelik.
Sıfat.
vasıf terkibi
Gr: Birleşik sıfat. Bir ismin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan terkib. Meselâ : Zevk-efzâ : Zevk artıran.
yab
"Yaften: Bulmak" mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab : Şifa bulan, iyileşen.
(Farsça)
yakin / yakîn
Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. (Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman
zarf
Kap, kılıf. Mahfaza.
İçine mektup konulan kılıf kâğıt.
Gr: Bir fiilin veya bir sıfatın veya başka bir zarfın mânasına "yer, zaman, mâhiyyet" (Nicelik, nitelik) gibi cihetlerden başkalık katan vasıflarını belirten kelime.
zat ve sıfat ve esma-i ilahiye / zât ve sıfât ve esmâ-i ilâhiye
Cenab-ı Allah'ın Zâtı, sıfatı ve isimleri.
zat ve sıfat ve şuun-u ilahiye / zât ve sıfât ve şuûn-u ilâhiye
Allah'ın Zât, sıfat ve mukaddes özellikleri.
zat-ı kerimü's-sıfat / zât-ı kerîmü's-sıfat
Kendisine, sınırsız üstün sıfat ve meziyetler ikram edilen zât.
zat-ı rezzak-ı şafi / zât-ı rezzâk-ı şâfî
Bütün canlıların rızkını veren ve hastalıklara Şifâ veren Zât, Allah.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Etyâb
tevfîki
Rabıta
mihrim
Nurani
Muharrir
çerağ
dest
Sûret-i tesviye
müciz
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ŞİFA
göl
eazz
Öfke
A-LA
son ek
paragraflar
kullî mana
Kaplan
Her şey