Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ürür
ifadesini içeren
252
kelime bulundu...
alamet-i gurur / alâmet-i gurur
Gurur ve kibiri belli eden alâmet.
anak
En zarif, en yakışıklı, en güzel.
Çok ferah, çok sürurlu.
analoji
Mant. Benzetme yoluyla sonuç çıkarma. Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir. Bu tarz düşünce çok defa düşüneni yanlış sonuca götürür. Muhtemel olanın muhakkak zannedil
arazi-i muhtekere / arâzi-i muhtekere
Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi. (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur.)
ashab-ı suffa / ashâb-ı suffa
Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (A.S.M.) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (A.S.M.) yanında bulunarak Kur'ânın en yükse
asil / âsil
(Çoğulu: Avâsil-Usûl) Kovandan bal alan kişi.
Yürürken aceleden yele yele yürüyen kimse.
asul
Gururlu, mütekebbir, zâlim kimse.
ayheka
Neşat, sevinç, neşe, sürur.
Bir kuş adı.
balapervaz
Yüksekten uçan.
Kendini olduğundan yüksek makamda gösterip gururlanan.
batar
Çok kibirlenme, gururlanma.
Haksızlık etme. Başkasının hakkını çiğneme.
Çok sevinme.
benlik
Gurur.
bersak
Sevinmek, sürur ve ferah.
betar
Çok fazla sevinmek.
Hayret.
Dehşet.
Tekebbürlenmek, gururlanmak.
bezah
Büyüklenmek. Kibir, gurur.
bıtna
Malın, paranın ve servetin ziyadeliğinden doğan sürur, sevinç.
Mide dolgunluğu.
cafil
Yürürken çabuk olan kimse.
cahf
Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak.
cahil
Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy.
Allah'ı unutmuş olan. Gafil. (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır.)
çaliş / çâliş
Savaşta düşmana karşı gurur ve naz ile yürüme.
(Farsça)
Mukabil, karşı durma.
(Farsça)
Savaş, muharebe, harp, ceng, mücadele.
(Farsça)
Birleşme.
(Farsça)
cari / cârî / جارِ
Geçerli, yürürlükte.
Geçerli, yürürlükte.
(Arapça)
cari olan / câri olan
Yürürlükte olan, cereyan etmekte olan.
ceffah
Mütekebbir kimse, gururlu kişi.
cefh
Fahirlenmek, mütekebbirlenmek, gururlanmak, kibirlenmek.
cemh
Gururlanmak, kibirlenmek.
cemum
Yorga at.
Yürürken eşinen at.
cereyan / cereyân
Akma, akış, gidiş. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürûr. Vuku, vâki olma.
Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket. Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir.
cereyan-ı hikmet
Hikmetin cârî, yürürlükte olması; dünyadaki hâdiselerin sebepler altında, fayda ve gayelere yönelik olarak cereyan etmesi.
cerir
(Çoğulu: Cürür) Devenin boynuna taktıkları ip.
çolpa
Bir ayağı sakat olan.
(Farsça)
Yürürken ilk defa sol ayağını atan.
(Farsça)
Mc: Beceriksiz. Eli yakışıksız.
(Farsça)
dekele
Sıvı balçık. Kuvvetleriyle gururlanıp sultanın emrine uymayan kavim.
dem
Nefes. Soluk.
(Farsça)
Ağız.
(Farsça)
Nazar.
(Farsça)
An, vakit, saat.
(Farsça)
Koku.
(Farsça)
Kibir, gurur.
(Farsça)
Âli, yüksek.
(Farsça)
Körük.
(Farsça)
dem'
Göz yaşı. Sürurdan veya keder sebebiyle ağlama neticesi gelen göz yaşı.
demma'
Mütekebbir gönüllü, gururlu kimse.
düramih
Yürürken sallanan kişi.
ebu cehl
"Cehalet babası" demek olan bu kelime, Hazret-i Resul-i Ekrem (A.S.M.) zamanında, mu'cizeleri ve çok delilleri ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gördüğü halde iman etmeyen din düşmanı puta tapan gururlu bir müşrikin lâkabıdır. Bedir Gazasında öldürüldü.
ehbar
(Tekili: Habr) Âlimler. Yahudi âlimleri.
Sürurlu anlar.
emsah
Yürürken uylukların birbirine sürtmesi.
emşak
Yürürken uylukların birbirine sürtmesi
emzah
Yürürken uylukları birbirine sürüyüş.
enak
Ferahlı, sürurlu, neş'eli, sevinçli.
enaniyet / enâniyet
(Enâniyyet) Benlik. Kendine güvenmek, gurur. Hodbinlik. Sadece kendine taraftarlık. Her yaptığı işi kendinden bilmek.
Benlik, gurur.
enaniyet-i cahiliye
Cahillikten gelen gurur.
enaniyet-i ilmiye / enâniyet-i ilmiye
İlimden, ilim sahibi olmaktan gelen benlik ve gurur.
enaniyet-i nev'iye
Taraftarlarının enaniyet ve gururu.
enaniyetli / enâniyetli
Bencil, gururlu.
enaniyetsiz / enâniyetsiz
Kendini beğenmeme, gurursuz.
enuşa
Mecusi mezhebi.
(Farsça)
Sevinç, sürur, neş'e.
(Farsça)
Adalet, âdillik, doğruluk, hakdan ayrılmamaklık.
(Farsça)
eren
Sevinmek, sürur.
ervah
Halk içinde yürürken at üzerindeymiş gibi görünen uzun boylu kimse.
Adımları birbirine yakın olan.
esakk
Yürürken dizlerini birbirine vuran.
eşerr
Çok fazla sevinmek.
Tekebbürlük etmek, gururlanmak.
Çok şerli. En kötü ve şerli.
eza
Ticarette kaybetme, zarar etme.
Kibir ve gururunu bıraktırma.
Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey.
Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.
fahr
Gurur, övünme.
fekahe
Latife etmek, şaka yapmak.
Gururlanmak, tekebbürlenmek.
fekih
Mütekebbir, gururlu ve şerli kimse.
ferhat
Rahatlık. Sevinç. Meserret. Sürur.
feride
Kendi ihtiyariyle hareket eden, gururlu, kibirli kimse.
(Farsça)
feşak
Sürur, neşe, sevinç, neşat.
fesh
Bozma, bozulma, dağıtma, dağılma, yürürlükten kalkma.
feth
Açma, başlama.
Zaptetme. Ele geçirme. Zafer. Nusret.
Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak. Muğlak şeyleri açmak. Bu iki suretle olur. Biri, basâr ile idrâk olunur. Gam ve kederi gidermek gibi. İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur. Sürur vermekle g
fihhir / fihhîr
Çok gururlanıp fahirlenen kimse.
fir'avn
Firavun, eski Mısır hükümdarlarına verilen ünvan.
Tanrılık iddiasında bulunduğu için Hz. Musa'nın mücadele ettiği Mısır hükümdarı.
Çok kibirli, gururlu ve inat adam, Firavn.
garur
Dünyada insana gurur veren herhangi bir şey.
Aldatıcı.
Allahı unutturan.
gayret-i vahşiyane / gayret-i vahşiyâne
Vahşî, medeniyetten uzak gurur ve haysiyet.
gerden-efraz
(Gerden-firâz) Kibirli, gururlu. Boyun kaldıran, başı yukarda.
(Farsça)
gerdun-sirişt
Mağrur, gururlu, kibirli kimse.
(Farsça)
Zâlim, gaddar, kan dökücü.
(Farsça)
Tenbel, uyuşuk.
(Farsça)
gılman-ı hassa
Tar: Padişahların hususi köleleri. Bunlara ilk zamanlarda "İç oğlanları", daha sonları da "İç ağaları" da denilirdi. Bunlar, "Enderun-u Hümayun" denilen ve sarayın Babussaade'den içeride bulunan kısmında hizmet ederler; derece ve hizmet itibariyle başka başka odalarda otururlardı. Bu odalar; Büyük v
giran-ser
(Çoğulu: Giranserân) Mağrur, kibirli, gururlu, kendini beğenmiş.
(Farsça)
gırre
Gaflet. Boş bir şeye aldanan.
Tevbeyi sonraya bırakıp, aldanan. Övünen, gururlu. Gâfil. İşe yaramaz.
gıtrif
Mütekebbir, gururlu, kendini beğenmiş.
gurur-u ilmi / gurur-u ilmî
İlmin verdiği gurur ve enaniyet.
gurur-u milli / gurur-u millî
Millî gurur.
gurur-u milliye
Millî gurur.
gururkarane / gururkârâne / gurûrkârâne
Gururlu bir şekilde.
Gururlu bir biçimde.
habr
(Çoğulu: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse. Bilgili. Ehl-i ilim.
Ferahlık.
Nimet, vüs'at.
Refah, sürur.
Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık.
hadis-i cibril / hadîs-i cibrîl
Peygamber efendimiz Eshâbı (arkadaşları) ile otururlarken, Cebrâil aleyhisselâmın insan sûretinde gelip; İslâm'ı, îmânı ve ihsânı sorduğunda Resûlullah efendimizin verdiği cevabları bildiren hadîs-i şerîf.
hal / hâl
Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet.
Cezbe.
Dert, keder, elem.
Mecâl. Kuvvet.
Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür. Halin sâhibine zi-l hâl denir.Meselâ : Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken
hanif
Gururlu, mağrur, kibirli.
Dargın, küskün.
harra
(Hurur) Yüksekten aşağı düşmek.
hatk
Yürürken adımların birbirine yakın olması.
Yönelmek, teveccüh etmek.
haylulet
Kibir.
Taazzum. Gurur.
Su-i zan.
Korkmak. Tevehhüm etmek.
hazz
Sevinç duyma. Hoşlanma. Zevklenme. Saadet. Tali'. Nasib. Nimet ve süruru mucib şey.
hebiha
Yürürken sallanan kadın.
hebs
Şâdlık, sürür, neşe, neşat.
Döşemek.
hibab
Neşat, sevinç, sürur.
hibr
(Çoğulu: Ahbâr - Hubur) Yahudi âlimi.
Salih âlim.
Sürur.
Ni'met.
Mürekkeb.
Eser, nişâne.
hine
Onurlu olma hâli, gururluluk.
hiss-i gurur
Gurur duygusu.
hisse-i gurur
Gurur payı.
hiyela
Kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik.
hizze
Sürur, sevinç, neşe, neşat.
hubur
Sevinç, sürur, gönül ferahlığı. Şadüman olmak.
Âlimler.
hurremi / hurremî
Mesruriyet, sevinç, sürurlu ve sevinçli olma.
(Farsça)
ibhac
Sevindirme, sürur ve sevinç verme.
ictiyaz
Geçmek, mürur.
iftihar / iftihâr / افتخار
Övünme, kıvanma, kıvanç.
(Arapça)
İftihar etmek:
Övünmek, gurur duymak.
(Arapça)
İftihâr etmek:
Övünmek, kıvanç duymak.
(Arapça)
igtibat
Refahlı, sürurlu ve zengin olmayı temenni etmek.
igtirar
(Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma.
Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme.
Gaflette olma, gafil bulunma.
ihtiyal
Gururlanma, enaniyetlenme, kibirlenme.
ikale / ikâle
Bozma, yürürlükten kaldırma, feshetme; iki kişinin, aralarında yaptıkları herhangi bir akdi, anlaşmayı bozmaları.
imrar
Geçirmek. Mürur ettirmek.
İpi sağlam bükmek.
Acıtmak. Acı olmak.
inşat
Ferahlandırma. Neş'elendirme. Sürurlandırma.
ıskarso
İtl. Yelkenleri doldurur dik rüzgâr.
Geminin götürü olarak kiralanması.
ısnan
Israr etme, inat etme, ayak direme.
Gücenme, darılma.
Gururlanma, kibirlenme.
isti'zam
Büyük tutmak ve büyük tanımak.
Gururlanmak. Kibirlenmek.
istikbar
(Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme.
Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.
istilam / istîlâm
Selâmlamak. Hac ve umre ibâdetinde Kâbe'yi tavafa (etrâfında dönmeye) başlarken veya tavaf sırasında Hacer-ül-esved (Cennet'ten indirilen taşın) önüne gelindiğinde, elleri namaza durur gibi kaldırıp tekbir, tehlîl getirerek (Allahü ekber, lâilâhe ill allahü vallahü ekber diyerek) onu selâmlamak ve e
istitrab
Sevinmeyi, süruru istemek.
istitrabi / istitrabî
Sürur ve sevinmeyi istemeğe dâir.
ittikar
Vakar, gurur ve büyüklük gelme.
izzet-i mağrurane / izzet-i mağrurâne
Gururluca izzet, şeref.
ka'sele
Yürürken bir ayağını yere sürüyüp tozutmak.
kabz u bast
Ruhen sıkıntı. Daralma ve genişleme. Sıkıntı ve ferahlık.
Birini diğeri üzerine tercih etme.
Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek.
Beyan ve ifâde etmek.
Uzun uzun ve etraflıca anlatmak.
kanun-u tabiiye
Tabiî kanun; kâinatta ve sosyal hayatta doğal olarak yürürlükte olan kanun.
katv
Sürur ve neşeyle ağır ağır yürümek.
Adımını biribirine yakın atmak.
kemal-i gurur / kemâl-i gurur
Tam bir gurur, kendini beğenmişlikle aldanma.
kerbele
Ayaklarda olan gevşeklik. Yürüdüğünde balçık içinde yürür gibi yürümek.
Buğday ve arpa gibi hububatın kalburlanması.
keyf
Afiyet, sağlık, sıhhat.
Memnunluk, hoşlanma.
Neş'e, sevinç, sürur.
Mizaç, tabiat.
İstek, taleb, arzu, heves.
Gönül açıklığı.
keyfiyyet
Bir şeyin mâhiyeti, esâsı, içyüzü, nasıl olduğu. "Allah Arş üstündedir" buyurur Rabbimiz Lâkin keyfiyyetini, anlayamaz aklımız.
kil-u-kal / kîl-u-kâl
Dedi-kodu. Gîbet.Geçirme ömrünü mü'min, sakın ki, kîl-ü-kâl üzre! Sözün mânâsını anla, ne yürürsün hayâl üzre.
kırmeta
Kitapla satırların veya yürürken adımların birbirine yakınlığı.
küfr-ü mağrurane / küfr-ü mağrurâne / küfr-ü mağrûrâne / كُفْرِ مَغْرُورَانَه
Gururla yapılan küfür.
Gurura dayalı inkâr.
ma'c
Süratle gitmek, hızlı gitmek.
Yürürken dolaşmak.
magrur
(Mağrur) Gururlu. Boş bir şeye güvenen. Fâni ve faydasız şeylere güvenip kendini aldatan. Mütekebbir. Kibirli kimse. Müteazzım.
mağrur / mağrûr / مغرور / مَغْرُورَ
Gururlu.
Gururlu.
Gururlu.
Gururlu.
Gururlu, kendini beğenmiş.
(Arapça)
Mağrûr olmak:
Gururlanmak.
(Arapça)
Gururlu.
magrurane
Gururlanarak. Kendini beğenircesine. Kibirlenerek. Güvenilmesi boş olan şeye güvenip kendini aldatırcasına.
(Farsça)
mağrurane / mağrurâne / mağrûrane / مغرورانه / mağrûrâne / مَغْرُورَانَه
Gururlu bir şekilde.
Gururluca.
Gururlanarak, kendini beğenerek.
(Arapça - Farsça)
Gururlanarak.
magruren
Gururlanarak. Güvenerek, itimad ederek.
Aldanarak.
mağruren
Gururlanarak.
magruriyet
Gururluluk, kibirlilik.
Bir şeye itimad edip, güvenip aldanma.
Kibirlenme, gurulanma, övünme, tefahhur, tekebbür.
mağruriyet
Gururluluk, kibirlilik.
masbu'
Kibirli, gururlu, mağrur. Kendini beğenmiş.
medar-ı fahir ve gurur
Gurur ve övünme sebebi.
medar-ı gurur
Gurur sebebi.
medar-ı müfaharet
Karşılıklı övünç vesilesi, gurur sebebi.
mefsuh
Hükümsüz bırakılmış. Yürürlükten kaldırılmış. Battal edilmiş.
mefsuhiyet
Mefsuhluk. Yürürlükten kaldırılma hâli. Hükümsüzlük.
melh
Kibirlenmek, gururlanmak.
şiddetli seyir.
menfaat-i cüz'iye-i gururiye / menfaat-i cüz'iye-i gurûriye
Gurura dayanan küçük ve kişisel menfaat.
menşat
(Çoğulu: Menâşıt) Neşat, sürur, neşe.
mensuh / mensûh
Hükmü kaldırılmış, nesholunmuş, yürürlükten kaldırılmış.
Hükmü yürürlükten kaldırılmış. Sonraki hükümle değiştirilmiş dînî hüküm.
mer'i / mer'î / مرئى
Riayet edilen, saygı gösterilen.
Yürürlükte olan, gözle görülen.
Yürürlükte, geçerli.
(Arapça)
merehan
Sevinç, ferah, sürur.
Zayıf olma.
Fâsid olmak.
Kurumak.
meri / merî
Görünür olan, yürürlükte olan.
meriyyet / merîyyet
Yürürlükte oluş, görünürlük.
merr
Geçmek. Mürur etmek.
İp.
Bel dedikleri âlet.
Demir külünk.
mesarr
(Tekili: Meserret) Sevinçler, meserretler. Sürurlar. Zevkler.
Sürurlu, sevinçli.
meserrat
(Tekili: Meserret) Meserretler, sevinçler, sürurlar.
meserret
Sevinç. şenlik. Sürur.
meserretaver / meserretâver
Sevinç ve meserret getiren. Sürurlandıran. Sevindiren. Sevindirici.
(Farsça)
meserretefza / meserretefzâ
Meserret. Sevinç ve süruru arttıran.
(Farsça)
meşkuk / meşkûk / مشكوک
Şüphe götürür.
(Arapça)
mesrur / mesrûr
Sevinçli. Sürurlu. Meserretli. Merâmına ermiş.
Sevinçli, sürurlu.
mesruriyet
Sevinçlik. Sürur içinde oluş. Dileğine ermiş olanın hâli.
mest-i gurur
Gururla sarhoş olan.
meta-ul gurur
Gurur metaı. İnsanı aldatıp Allah yolundan alan dünya zevki veya menfaatı, insanlara riyakârlık için kullanılan dünya malı.
mevki-i mer'iyet
Yürürlük, tatbik konumu.
mez'uk
Mesrur, neşeli, sürurlu.
Tuzlu.
mezhüvv
Kibirli, gururlu.
mirah
Sürur, neşat, sevinç.
mizad
Sürur, sevinç, neşe.
mu'teberiyet
Yürürlükte olma, geçerlilik.
Muteberlik, güvenirlik.
mübhic
Ferah ve sürur veren. Sevindiren.
muhaşşi'
Kibirli bir kimsenin kibir ve gururunu kıran.
mülzimane
Sözde susturmağa zorlıyarak. Sustururcasına.
münacat
Allah'a yalvarmak. Duâ. Allah'tan necat için dua.
Yalvarmak için yazılan duâ veya manzume.
Sürurlaşmak, neşelenmek.
murur / murûr
Murûr etmek:
Geçmek.
mürur / mürûr / مرور
Geçme, geçip gitme, geçiş.
(Arapça)
Mürûr etmek:
Geçmek.
(Arapça)
Mürûr eylemek:
(Arapça)
Geçmek.
(Arapça)
Uğramak.
(Arapça)
müsarre
Sürurlaşmak, sevindirmek.
müsellim
(Selm. den) Teslim eden, veren.
Tar: Eyalet valileriyle sancak mutasarrıflarının uhdelerinde bulunan yerlerin idaresine memuR edilen kimseler. Vali ve mutasarrıflardan uhdesine tevcih olunan iki yerden mühim olanında kendisi oturur, diğerini gönderdiği adam idare ederdi. Yine bunlar
müskitane / müskitâne
Sustururcasına. Susturma suretiyle.
(Farsça)
müsta'zım
(Azm. den) Büyük gören, isti'zam eden, büyük tutan.
Gururlu, kibirli, enaniyetli.
müstemirr
(Mürur. dan) Devam eden, sürekli, arasız.
Sağlam, muhkem, kavi, metin.
mütebahtır
Kibir ve gururla yürüyen.
mütefahhir
(Fahr. den) Gururlanan, övünen, tefahur eden.
mütegarrir
Gururlanan, güvenilmeyecek şeye güvenen.
müteşacirane / müteşacirâne
Birbirlerine sopayla vururcasına.
(Farsça)
mütevazi'
Gururlu olmayan, alçak gönüllü, kendi fakrını bilen.
Gösterişsiz.
mütezenbir
Kibirlenen, gururlanan, büyüklenen. Mütekebbir.
Can sıkıcı bir hal ve tavır takınan.
müttehaz
İttihaz edilen. Kabul edilen, yürürlükte olan, alınan.
na-cunban
Kımıldamaz. Yerinde durur. Sağlam.
(Farsça)
nahhat
Gururlu, kibirli.
nahvet
Kibir, gurur. Kibirlenme, büyüklenme, böbürlenme.
nahvetfüruş
Böbürlenen, gururlanan.
(Farsça)
neşat
Sevin. Şen şâd ve hoşdil olmak. Sürur, keyf.
Bir iş işlemek. Çalışmak.
neşat-aver / neşat-âver
Sevinç ve sürur getiren.
(Farsça)
nesh
Var olan şer'î bir hükmün, sonradan gelen yine şer'î bir hükümle yürürlülükten kaldırılması.
Emir ve yasaklarla ilgili şer'î (dînî) bir hükmün, ondan sonra gelen şer'î bir delîl (hüküm) ile kaldırılması, yürürlülük zamânının sona erdiğinin haber verilmesi, açıklanması. Hükmü kaldırılan delîle, nâsih; kaldırılan hükme mensûh denir.
nevamis-i cariye / nevâmis-i câriye
Akıp giden, süregelen, yürürlükte olan kanunlar.
nihvar
Gururlu, kibirli, kendini beğenmiş adam.
(Farsça)
nu'm
Sürur, neşe, sevinç, neşat.
rabb
Varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
refl
Kaftanını uzun diktirip yürürken eteklerini çekip sallamak.
revah
Öğleden akşama kadar olan vakit.
Bir şeyin tahsilinden dolayı gelen sürur ve şâdlık, neş'e.
reys
(Reysân) Sallanmak.
Gururlanmak, tekebbürlenmek.
rüful
Sallanmak.
Gururlanmak, tekebbürlenmek.
sabite
Yerinde durur gibi olan yıldız.
Yerinde durup hareket etmeyen herhangi bir şey. (Seyyare'nin zıddı)
sarr
Sevindiren, sürura sebeb olan.
satv
Yürürken sıçramak.
şehr-i ayin / şehr-i âyin
(Şehrâyin) Şenlik. Büyük hâkimiyet ve kuvvete ait sürur, sevinç, donanma. (İslâmda ilk şehr-i âyin Hz. Peygamber Efendimiz hicret sureti ile Medine'ye vâsıl olunca yapıldı.)
(Farsça)
şekerhab
Otururken gelen tatlı uyku.
(Farsça)
şemr
Yürürken sallanmak.
serab-ı gurur
Gurur serabı; çöldeki aldatıcı su görüntüsü gibi insanları aldatan gurur.
sevel
Koyunlarda olan bir hastalıktır. Hasta koyun sürüye uymaz, otlak yerinde döner durur.
şeves
Gururdan dolayı göz ucuyla bakma.
şeytan
Kovulmuş, uzaklaştırılmış. Kibir ve gurûru sebebiyle Allahü teâlânın "Âdem'e secde ediniz" emrine isyân edip, karşı geldiği için, O'nun rahmetinden uzaklaştırılan varlık, İblis.
sirar
(Çoğulu: Esirre) Sürur, sevinç.
Sırayla konuşmak.
Ay sonu.
sünnetullah
Kâinatta yürürlükte olan İlâhî kanunlar.
suretlerin tahrimi / sûretlerin tahrimi
Resimlerin haram kılınması, yasaklanması; haset, gurur, riya, şehvet gibi nefsanî duyguları kabartan ve İslâmiyetin sakındırdığı sonuçların doğmasına sebep olan resimlerin, fotoğrafların yasaklanması.
süreyya
Ülker (Pervin) yıldızı. Yedi (veya altı) yıldızlardır ki; ikişer ikişer karşılıklı dururlar ve Ayın geçtiği yerlere yakın görünürler. Gerdanlığa benzemesinden Felekiyâtta "Ikd-ı Süreyya" tabir edilir.
sürur-u ruh
Ruhun süruru, sevinci.
tadfir
Saç örmek.
Yürürken çok sallanmak.
Çok çalışmak.
tagrir
(Çoğulu: Tagrirât) (Gurur. dan) Müşteriyi aldatma. Gurur verip aldatma.
Tehlikeli yerlere düşürmek.
tahkirane
Küçük düşürürek, alçaltarak.
te'te
Tekebbürlenmek, gururlanmak. Ululanmak.
tebelluh
Tekebbürlenmek, gururlanmak, kibirlenmek.
tebezzuh
Tekebbürlenmek, gururlanmak.
tebriz
Dışarı çıkarmak.
Tekebbürlenmek, gururlanmak.
Göstermek, izhâr etmek.
tecebbüs
Yürürken sallanmak.
teebbüh
Kibirlenme, böbürlenme, gururlanma.
Alicenaplık ve göztokluğu ile bir şeyden vazgeçme.
tefahur / tefâhur
İftihar etme, gurur duyma.
tefhir
Fahirlendirmek, gururlandırmak.
Gâlip olmakla hükmetmek.
tegarrür
Gururlanma, kibirlenme.
Kaynamak.
Galeyan.
tekaddüm
Geçmiş bulunma.
Öne geçme. İlerleme.
Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iş'ar ve tenbih eylemek.
Fık: Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiş bulunmak.
tekadüm
Geçmiş bulunma.
Mürur-u zaman olma.
tekbir-i tahrime / tekbîr-i tahrîme
Tahrime Tekbîri. Namaza dururken "Allahü ekber" demek. Buna, iftitah (namaza başlama) tekbîri de denir.
tekeffü'
Yürürken etrafına bakmadan önünü gözleyerek gitmek.
telkin
(Çoğulu: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce.
Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak.
Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz. (Telkini fenden almış,Medeniyetten taklid,Hürriyet tenkid vermiş,Gururdan dalâlet çıkmış.) (L
tematti
(Matiyy. den) Vücutta duyulan ağırlıktan dolayı gerinme.
Yürürken sallanmak.
teneffuh
Boş lâflarla gururlanma.
terhuk
Yıldıramak, parıldamak.
Sallanmak.
Tekebbürlük etmek, gururlanmak.
tes'id
Tebrik etme, saadetlendirme.
Sevinç ve sürur ile bayram yapma.
tesacül
Fahirlenmek gururlanmak, kibirlenmek, tefahur.
tesakutan / tesâkutan
Her biri diğerinin hükmünü düşürür, birbirini yok eder olarak.
teşavüs
Gururlanıp gözücuyla bakmak.
tesrir
(Çoğulu: Tesrirât) (Sürur. dan) Sevindirme.
tetnih
Sallanmak.
Gururlanmak, tekebbürlenmek.
teyh
(Teyhâ) Şaşkınlık.
Hayran olmak.
Tekebbürlenmek, gururlanmak.
tezyifkarane / tezyifkârâne
Küçük düşürürcesine.
ucb
(Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
İbadetiyle gururlanma.
uhud-u mer'iye
Yürürlükteki anlaşmalar.
ünzuha
Gurur, kibir, büyüklük.
ürümek
Havlamak. (İt ürür, kervan yürür)Ürüyen köpek ısırmaz: Tehdit savuran, işi gürültüye boğan kimselerden yılmamak lâzım geldiğini anlatır.
(Farsça)
vakib / vakîb
At yürürken karnı içinden işitilen ses.
vasf-ı cari / vasf-ı cârî
Mütedavil olan özellik, yürürlükte olan nitelik.
vasiyle / vasîyle
Cahiliye döneminde bir koyun dişi doğurursa yavru sahibinin, erkek doğurursa ilâhlarının olurdu. Koyun dişi ve erkek yavru doğurduğu takdirde dişi yüzünden erkek yavru da kurban edilmezdi. Buna vasîyle denirdi.
vegik
Davar yürürken karnından çıkan ses.
velime
Sevinç ve sürur günleri verilen ziyafet. Düğün ziyafeti.
Düğün, evlenme.
vezen
Yürürken sallanmak.
zal'
Eğilmek, meyl etmek.
Dar olmak.
Davarın ağır yük getirmekten dolayı yürürken iki yanına eğilmesi.
zehv
Bâtıl.
Yalan.
Fahirlenmek, gururlanmak, tekebbürlenmek.
Güzel manzara.
Taze ot.
Otun çiçeği.
Titremek.
Yürümek.
Yel esmek.
Alacalanmış hurma koruğu.
zekik
Yazının satırlarının sık olması.
Yürürken kişinin adımlarının bibirine yakın olması.
zekk
Zayıf.
Yürürken adımların birbirine yakın olması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
leffü
teşhir isteme
cihanşumul
حرم
alihane
muşahhıs
kelime-i temcid
مشكور
Ecdad-I İzam
icra etmek
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ürür
icra etmek
Kafâdan
Saygi
Hayr-ül Enâm
boğan
Çeviri
layet
Terzi
Neh