Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
önce
ifadesini içeren
370
kelime bulundu...
a'yan-ı sabite / a'yân-ı sâbite
Eşyanın var olmadan önce Allah'ın ilminde var oluşu.
abdullah ibn-i ömer
Bi'setten bir yıl önce doğdu. Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim'in emri ile şehid edildi (R.A.) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı. Hz. Ömer Radıyallahü Anh'ın oğlu idi. Hilâfet ve Val
adet-i cahiliyye / âdet-i câhiliyye
İslâm'dan önceki putperestlik ve müşriklik devrine ait âdet.
ahd-i harici / ahd-i haricî
Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif.
ahilik
Asırlar önce Anadolu'da gelişen bir halk ocağı. Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı. Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerin
ahlaf / ahlâf
Halefler, öncekilerin yerine geçenler.
akdem / اقدم
Daha önce. Daha ileri. Daha mühim.
En önceki.
Önce, önceki.
(Arapça)
akibet-bini / âkibet-binî
Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme.
(Farsça)
ale-l-husus
Hususiyle, hepsinden önce olarak. Bâhusus.
alim-i mukaddir / alîm-i mukaddir
Her şeyi hakkıyla bilen ve sonsuz ilmiyle ezelden ebede her şeyi yaratılmadan önce takdir edip plânlayan Allah.
alivre
Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış.
aliyy-ül murtaza
Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılır.Hz. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır. Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerrema
amazon
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.
Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.
amelehu
"Tarafından yapıldı." mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san'atkârın imzasından önce yazılır.
amid / âmid
Diyarbakır'ın önceki adı.
amnezi
Psk. Hafıza kaybı, erken bunama, ihtiyarlık bunaması, histeri, beynin zedelenmesi gibi hâllerde meydana gelir. Hafıza kaybı kısmî veya umumi (genel) olabilir. Hasta, belli bir olaydan öncekini (retrofrat), yahut sonrakini (anterofrat) hiç hatırlamaz, yahut tamamen hafızasını kaybeder.
anif-ül beyan / ânif-ül beyân
Biraz evvel bildirilen, az önce beyan olunan.
anif-üz zikr / ânif-üz zikr
Az önce bildirilen, biraz evvel tebliğ edilen.
anifen / ânifen / آنفا
Yukarıda.
Az önce, biraz evvel.
Az önce, demin.
(Arapça)
Yukarıda.
(Arapça)
anifü'l-beyan / ânifü'l-beyân
Biraz önce ifade edilen.
apriori
fels. Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir.
arefe / عرفه
Bayramdan bir önceki gün.
Kurban bayramından bir önceki gün.
Bayramdan bir önceki gün.
Arife, bayramdan önceki gün.
(Arapça)
arefe günü
Zilhicce ayının dokuzuncu günü, kurban bayramından bir önceki gün.
ashab-ı fil / ashâb-ı fil
İslâmiyetten önce Kâbe-i Muazzamayı tahrib için Mekke'ye hücum eden Habeş ordusunun ismi ( Önlerinde fil bulunduğundan, zırhlı vasıtalar gibi ondan faydalandıklarından bu isim verilmiş olduğu nakledilir.
asr-ı cahiliyet
Cehâlet asrı, İslâmdan önceki asır.
asr-ı cahiliyyet
Cahiliyyet asrı. Cahiliyyet devresi.
Arabistan'da İslâmiyet'ten önceki putperestlik ve vahşet devri.
ata
t. Baba veya ecdaddan olan büyük. Önceden gelen.
Aynı soyun büyüğü.
atf
Bağlama, bağlaç; kendinden öncekiyle sonraki kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı kuran edat.
atf için vav
Arap gramerine göre başına geldiği kelimeyi daha önce geçen bir kelime yapmayı sağlayan vav harfi.
avans
İlerideki bir alacağa mahsuben önceden verilen para.
(Fransızca)
avarız-ı divaniye
Tanzimat-ı Hayriye'den önce geçerli olan kanunlara göre alınan vergiler.
avend
Sicim, ip.
(Farsça)
Senet, delil.
(Farsça)
Kapkacak.
(Farsça)
Taht, yüksek mertebe.
(Farsça)
Satranç oyunu.
(Farsça)
Evvel, önce, ilk.
(Farsça)
avind
İlk, evvel, önce.
(Farsça)
bab-ı ali / bâb-ı âlî
Yüksek kapı.
Tanzimattan önce sadrazam kapılarının, daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina.
Mc: Osmanlı Hükümeti.
barbut altını
Tanzimattan önce Osmanlılarda kullanılan bir çeşit altın sikke. Yüzlük Mecidiye altını kıymetinde ve ayarında, iki kırat ağırlığında idi.
basiret-kar / basiret-kâr
Basiretli, ferâsetli, önceden gören.
(Farsça)
basiret-kari / basiret-kârî
Basiretlilik, önceden görmeklik.
bast-ı mukaddemat
Asıl maksada girmeden önce bir şeyler söyleme.
Asıl konuya girmeden önce giriş cümlelerini söyleme.
bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua
Daha önceden işitilmemiş ve îma ve işaret yoluyla belirtilmiş bazı işler.
bazil
(Çoğulu: Büzül-Bevâzil) Sekiz dokuz yaşında olan deve.
Devenin, önce biten dişi.
Şey.
Kan akan baş yarığına "şecce-i bâzile" denir.
bed'en
Başlangıçta. İlk önce, ilkin.
bedahet
Açıklık. Zâhir delil. Belli, açık, aşikâr.
Birdenbire, hazırlıksız söz söyleme.
Atın yürümesi.
Her şeyin evveli, öncesi.
bedi' / bedî'
Allahü teâlânın esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Daha önce benzeri olmayan, görülmemiş, işitilmemiş, bilinmeyen şeyleri yoktan var eden, yaratan.
beyanat-ı sabıka
Geçmiş açıklamalar, önceden yapılan izahlar.
beynesselef
Öncekilerin arasında.
bidayet / bidâyet
Başlangıç. İlk önce. Evvel ve ibtida. İlk olarak.
bittariki'l-evla / bittarîki'l-evlâ
Daha kolay yolla, daha güçlü bir öncelikle.
brahma dini / brahma dîni
Hindistan'da mîlâddan asırlarca önce ortaya çıkmış, Allahü teâlânın varlığına inandığı gibi, başka tanrıları (ilâhları) da kabûl eden ve bütün peygamberleri inkâr eden bozuk yol ve inanış.
büdae
Her şeyin öncesi, evveli.
cahiliye devri / câhiliye devri
İslâmiyet'ten önce hissin akla, kötülüğün iyiliğe hâkim olduğu, puta tapılan karanlık devir.
cahiliyye / câhiliyye
Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir. Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder.
cahiliyyet
Cahilliğe âit.
İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendil
çala
İsimlerden önce kullanılarak, devam ve şiddetli ve pervasız kullanılmasını bildirir. Meselâ: Çalakalem: Çabuk ve gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak.
car / câr
(Harf-i cer) Başına geldiği ismin sonunu esre okutarak kendinden önceki fiilin mânâsını, başına geldiği isme çekip bağlayan harf.
carud
Nasrani rüesasından olup Şam'ın da reislerindendi. Kitablarında Hz. Peygamber'in (A.S.M.) vasıflarını görüp imân edenlerdendir. Asr-ı Saâdetten önce yaşamıştır.
celali / celalî
Celal ismine dâir. İlâhi ve celale müteallik. Celal adlı kimselerle alâkalı olan.
Hicri XI. Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad.
Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi.
celse-i hafife / celse-i hafîfe
İkinci secdeyi yapıp kıyâma kalkmadan önce olan kısa oturma.
cum'a hutbesi / cum'â hutbesi
Cumânın ilk dört rek'atlik sünnetten sonra ve iki rek'atlik farzdan önce, imam tarafından cemâat huzurunda minberden Arabça olarak okunan hutbe.
cümle-i müste'nefe
Kendinden önceki cümleden bağımsız, müstakil cümle.
cümle-i tefsiriye
(Cümle-i müfessire) "Yâni, meselâ" gibi sözlerle başlayıp önceki cümleyi açıklayan cümle.
deccal / deccâl
Kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse.
Kıyametten az önce çıkacak, insanlardan bir kısmını sapıtacak ve daha sonra Hz. İsa tarafından öldürülecek olan şahıs.
Kıyametten önce ortaya çıkarak yandaşlarıyla birlikte dini yıkmaya çalışan azgın kimse.
deşne-i subh
Tan yeri. (Bu tabir, tan yerinin ilkönce hançer şeklinde göründüğünden kinaye olarak denmiştir.)
devlet-i atika / devlet-i atîka
Kendisinden önceki devlet.
devr-i cahiliyye / devr-i câhiliyye
Cahiliyye devri, İslâm'dan önceki devir.
devr-i sabık / devr-i sâbık
Önceki dönem; Cumhuriyet Halk Partisi idaresi ve iktidar dönemi.
Bir önceki hükümet. Geçmiş devir.
dirhem
İslâmiyet'ten önce ve sonra kullanılan değişik ağırlıktaki gümüş paralar.
dünya / dünyâ
Yer küresi.
Ölümden önce olan her şey.
Kalbi Allahü teâlâdan gâfil eden, O'nu unutturan her şey.
Allahü teâlânın haram (yasak) ettikleri ile Resûlullah efendimizin mekrûh dediği şeyler.
dünya hayatı / dünyâ hayâtı
Âhiretten önceki hayat.
dur-endiş
Önceden görüp düşünen. Tedbirli. Her şeyin ilerisini evvelden mülâhaza eden. İlerisini düşünen.
(Farsça)
edyan-ı sabıka-i semaviye / edyân-ı sâbıka-i semâviye
İslâmdan önceki semâvî dinler.
ehemm
Mühimler arasında öncelikle göz önüne alınması gereken.
elli dört farz
İslâm âlimlerinin, müslümanların hâtırlarında tutmalarını kolaylaştırmak için, öncelikle bilmeleri îcâbeden pek çok farzdan, Allahü teâlânın emirlerinden derledikleri elli dört tânesi.
emin / emîn
Kendisine güvenilen.
Peygamber efendimizin lakabı. Peygamber olduğu bildirilmeden önce de, Kureyş kabîlesi Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem çok güvenir, inanır ve; "Muhammed-ül-emîn" derlerdi.
Vücuttaki bütün âzâlarını İslâmiyete uygun şekilde ve uygun yerlerde kullan
emr-i nisbi / emr-i nisbî
Kıyas ile olan emir. Öncekilerine veya diğerlerine göre olan iş veya emir veya hâdise. İllet-i tâmme istemiyen ve vücud-u haricisi bulunmayan emir.
enbiya / enbiyâ
Nebîler, peygamberler. Yeni din ile gönderilmeyip, insanları önceki dîne dâvet eden peygamberler Nebî kelimesinin çoğulu. Yeni bir din ile gönderilen peygambere ise, resûl denir.
enbiya-i salifin / enbiya-i sâlifîn
Daha önce gelmiş peygamberler.
esbak / اسبق
Daha önceki.
Önceki, eski.
Geçenki, geçen, evvelki, önceki. Daha önce geçmiş olan. Evvel gelen.
Önceki, daha önceki, eski.
(Arapça)
eşhuru'l-hac
Hac ayları. Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on gününden ibaret olan cem'an 70 gün İslâm'dan önce de Araplar bu günlerde Kâbe'yi ziyaret ederlerdi.
eşhuru'l-hurum
Haram aylar. Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları. İslâm'dan önce Araplar bu aylarda savaş yapmayı haram sayarlardı.
eslaf / eslâf
Selefler; meslek, san'at, ilim gibi benzer şeylerde önce gelenler.
Selefler, öncekiler.
eslaf-ı izam / eslâf-ı izâm
Önceden gelmiş olan büyük zâtlar.
etnoloji
yun. Kavimleri, ayrı dil ve ırktan toplumların hayat ve özelliklerini inceleyen ilim. Önce hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak için kavimlerin özelliklerini öğrenme ihtiyacını duymuşlar ve onların zayıf damarlarından faydalanmayı düşünmüşlerdir. 19.yy.dan itibaren ilmî gaye ile araştırmalar yapı
evleviyet
Daha öncelik. Başta gelir olmak. Daha beğenilir. Daha münâsip olmak.
Öncelik.
evleviyet olmayan
Öncelikli olmayan; bütün imkân ve ihtimallerin önceliği eşit olan.
evleviyyet / اولویت
Öncelik.
(Arapça)
evvel / اول / اَوَّلْ
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Herşeyin başlangıcı olan, varlığından önce yokluk geçmeyen, hiç bir şey yok iken, vâr olan.
Önce.
Herşeyden önce var olan ve yaratıkların önceki hâllerine de hükmeden Allah.
İlk, önce, birinci.
İlk.
(Arapça)
Başlangıç.
(Arapça)
Önce.
(Arapça)
Başlangıcı olmayan ve her şeyden önce var olan (Allah).
evvel u ahir / evvel u âhir
Önce ve sonra.
evvel-be-evvel
Herşeyden önce, ilk, evvelâ.
evvel-emirde
İşin başlangıcında, herşeyden önce.
evvela / evvelâ / اولا
İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce.
Öncelikle, ilk olarak.
Birincisi, önce.
İlkin, ilk önce.
(Arapça)
evvelce
Daha önce.
evvelden
Önceden.
evvelemir
İlk önce.
evvelemirde
İşin başında, her şeyden önce.
(Arapça - Türkçe)
evvelin / evvelîn
Öncekiler.
evveliyyat / evveliyyât / اوليات
Daha öncesi, eski durumu.
(Arapça)
evvelki
Önceki.
evvelkisi
Öncekisi.
eyum
Erkeksiz kadın (ki, önce ere varmış olsun-olmasın).
eyzan
Önceki gibi.
ez-kadim
Eskiden, önceleri.
(Farsça)
ezel / ازل
Başlangıcı olmamak, öncesizlik.
Başlangıcı olmama, öncesizlik.
Öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
(Arapça)
ezel ve ebed
Başlangıcı ve sonu olmama, öncesizlik ve sonsuzluk.
ezeli / ezelî
Öncesi, başlangıcı olmayan.
ezeliyet-i ruh
Ruhun öncesinin ve başlangıcının olmaması.
farat
Öne çıkan, geçen.
Issız yerlerde konan nişan ve işaret.
Kervan halkından önce su yerine varıp sakalık eden kimse.
farıt
Geçmiş, önceki, önde bulunan. Sâbık, mukaddem.
fasid temizlik / fâsid temizlik
Sahîh olmayan temizlik.Kadınlarda hayız kanının kesilmesinden sonra on beş gün geçmeden önce kan görme hâli.
fatımat-üz zehra
Hz. Resul-i Ekremin (A.S.M.), Hz. Hatice'den doğma kızı. Hicretten 18 yıl önce doğmuş, Hz. Ali ile evlenmiş ve Hz. Hasan ve Hüseyin'in vâlideleri olmuştur. Peygamberimizden (A.S.M.) 6 ay sonra dâr-ı bekaya göçmüştür. (Radıyallahü anha)
fatımi / fatımî
(Fâtımiyye) Hz. Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir. (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar. Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi.
fecr
Sabaha karşı, güneş doğmadan önce, ufkun gün doğusu tarafında görünen aydınlık, tan yerinin ağarması.
Fecir; sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun aydınlığı, tan yerinin ağarması.
fecr-i kazib / fecr-i kâzib / فجركاذب
Fecr-i sâdıktan iki derece kadar önce doğuda görülen ve sonra kaybolan geçici beyazlık. İmsak vakti.
Gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr-i kazip / fecr-i kâzip
Yalancı fecir, tan yeri ağarmadan önce kısa bir müddet beliren geçici aydınlık.
gafil
Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah'ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan. (Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber. (Niyazi-i Mısrî)
gasl
Yıkamak, yıkanmak. Ölünün cenâze namazı kılınmadan ve kefenlenmeden önce teneşir tahtası üzerinde, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırıp, göbeğinden dizlerine kadar bir örtü ile kapatılarak yıkanması.
gaybi haber / gaybî haber
Önceden bilinmeyenleri bildirme.
hacc-ı kıran
Hac aylarından önce veya hac aylarında hac ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra usulü dairesinde ifa edilen hacca denir. Bunu yapan kimseye "karin" denir.
hacc-ı temettu' / hacc-ı temettû'
Hac mevsiminde (Şevvâl, Zilkâde, Zilhicce aylarında) önce ömre için niyet edilerek ihrâma girilip ömre yapıldıktan sonra memleketine dönmeyerek, yeniden ihrâma girip hac yapmak. Bu haccı yapana mütemetti hacı denir.
hacin
Küçük hayvan.
Büluğdan önce evlenmiş olan kız.
hadesten taharet / hadesten tahâret
Namaza başlamadan önce yerine getirilmesi gereken farzlardan biri. Abdesti olmayan kimsenin abdest alması, cünüb olanın, hayız ve nifas hâli sona eren kadının boy abdesti alması.
hadis-i nasih / hadîs-i nâsih
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin, son zamanlarında söyleyip, önceki hükümleri değiştiren hadîs-i şerîfleri.
hadis-i sahih / hadîs-i sahîh
Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl (Resûl-i ekreme kadar, rivâyet edenlerin hepsi tam olup noksan bulunmayan), mütevâtir (bir çok sahâbînin rivâyet ettiği) ve meşhûr (önceleri bir kişi bildirmişken, sonraları şöhret bu lan) hadîsler.
hakim-i ezel ve ebed / hâkim-i ezel ve ebed
Varlığının başı ve sonu olmayan, hâkimiyeti zaman öncesinden sonsuza kadar devam eden Allah.
hakk-ı takaddüm
Öncelik, öne geçme, önde bulunma hakkı.
halef
Bir meslek veya konumda öncekilerin yerine geçenler.
halife / halîfe
Öncekinin yerine geçen.
Fık: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber'e (A.S.M.) vekil olan zât. İmam. İmamet-i kübra. (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir. Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a'zâ ve havâs
Öncekinin yerine geçen, Peygamberimizin vekili.
hamza
Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid
hanif / hanîf / حنيف
İslâmiyetten önce Allah'ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim dinine bağlı olan kimse.
İslâmdan önce eski dinlerin kalıntılarıyla kulluk eden kimse.
Sapıklıktan, yanlış inanışlardan Hakk'a, doğruya meyleden, dönen, müslüman. İslâmiyet'ten önce Arabistan'da putlara tapmayıp, hazret-i İbrâhim'in dîni üzerine bulunanlara verilen isim. Çoğulu hunefâ'dır.
İslâmiyetten önce Tanrı'ya inanan.
harekat-ı sabıka / harekât-ı sabıka
Geçen, daha önce yapılmış hareketler.
harf-i cer
Cer harfi; gr. cümlede kendinden önceki fiilin veya ismin mânâsını kendinden sonraki kelime veya kelime guruplarına taşıyan harfler "an, min, be" gibi.
hassas bölgeler
Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler. Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir. Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır. Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler.2) Yüzeyden yüzeye füze üsler
(Türkçe)
hayal / hayâl
Bir şeyi gördükten sonra veya görmeden önce zihinde şekillendirme. Hâfızanın yardımıyla zihinde bir şeyler canlandırma.
hilal-i ahmer / hilâl-i ahmer
Kırmızı ay. Kızılay'ın önceki ismi.
hiss-i kabl-el vuku'
Bir şeyi vukuundan önce hissetmek.
hiss-i kable'l-vuku
Bir şeyi olmadan önce hissetme duygusu.
hiss-i kablelvuku
Birşeyi olmadan önce hissetme duygusu.
hiss-i kablelvukū' / حِسِّ قَبْلَ الْوُقُوعْ
Meydana gelmeden önce hissetme duygusu.
ibtida / ibtidâ / ابتدا
Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
İlkin, önce.
(Arapça)
Başlangıç.
(Arapça)
Başlama.
(Arapça)
İbtidâ' etmek:
Başlamak.
(Arapça)
ibtidaen
Önceden, ilk ve başlangıç olarak.
ibtidai / ibtidaî
Başlangıca ait, en önce olarak. İlk, evvelâ.
Ham, işlenmemiş.
İlk tahsil veren okul. (Daha da evvel bunun yerine "Sıbyan Mektebi" tabiri kullanılırdı.)
icazet-i lahika / icazet-i lâhika
Bir kimsenin önce izni olmadığı halde, yapıldıktan sonra bir şeyi tasdik edip kabul etmesi.
ihbarat-ı gaybiye / ihbârât-ı gaybîye
Önceden bilinmeyen ve görünmeyen âlemden haber vermeler.
ihfa / ihfâ
Örtmek, gizlemek; tecvidde bir terim. On beş ihfâ harflerinden önce gelen tenvin veya sâkin nunu, izhâr (birbirinden ayırmak) ile idgâm (birbirine katmak) arasında, şeddeden uzak olarak gunne ile genizden çıkarmak.
ihram / ihrâm
Mîkât denilen mahalde (yerde) hacca veya umreye niyet ederek, peştemal gibi dikişsiz iki parça örtüyü giymek ve telbiye getirmek sûretiyle, daha önce mubah (serbest) olan bâzı şeyleri kendine haram kılmak yâni bunları yapmaktan sakınmak. İhrâmlı kims eye muhrim denir. İhrâm elbisesinin belden aşağı
ikamet / ikâmet
Kâmet. Erkeklerin farz namaza başlamadan önce okuması sünnet olan ezâna benzer sözlerin ismi. Ezândan farkı fazla olarak "Hayyealelfelâh"dan sonra iki defâ "Namaz başladı" mânâsına olan "kad kâmet-issalâtü denir.
Oturmak, bir yerde kalmak.
imkanatından evleviyet olmayan / imkânâtından evleviyet olmayan
İhtimallerindeki öncelikleri ayırt edilemeyen; oluşma ihtimallerinde öncelik olmayan.
irhas / irhâs
Bir peygamberden, peygamberliği bildirilmeden önce meydana gelen hârikulâde (olağanüstü) haller.
irhasat / irhâsât
Efendimizin peygamberlikten önceki harika hâlleri.
irhasat-ı mütenevvia / irhâsât-ı mütenevvia
Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen çeşitli olağanüstü hâller ve hâdiseler.
irsad
Gözetlemek.
Hâzır ve âmâde eylemek.
Mükâfat vermek.
Edb: Secili ve kâfiyeli bir cümlede ses uyumundaki ana sesi önce tanıtıp, ondan sonra gelecek kelimeyi tanıtma sanatıdır. Meselâ:Elemin Kays'a kıyas etme din-i mahzunun, Yok idi aklı ne derdi var idi Mecnunun. (Baki)
isar / îsâr
Başkasının ihtiyâcını kendi ihtiyâcından önce düşünmek. Muhtac olduğu hâlde, elindeki malı muhtâc din kardeşine verip, yokluğa katlanmak.
ıslahhane
Tar: San'at mekteblerine önceleri verilen isim.
Islah evi.
islam-ı mecazi / islâm-ı mecâzî
Nefsin, itminâna gelmeden yâni Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmeye başlamadan önce, kişide bulunan ve Cennet'e girmek için yeterli olan İslâmiyet.
ism-i evvel
Allah'ın her şeyin aslını ve başlangıcını ezelî ilmiyle tespit eden ve Kendisinden önce hiçbir şeyin olmadığını ifade eden ismi.
ismet
Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
ispanyol hastalığı
Grip, nezle. Paçavra hastalığı. (İlk önce İspanya'da farkına varıldığı için bu isimle meşhur olmuştur.)
istanbul
Türkiye'nin en büyük şehri ve Osmanlı İmparatorluğu'nun taht şehri (1453-1922). İslâm halifeliğinin son merkezi (1516-1924). Türklerden önce Bizans "Doğu Roma" İmparatorluğu'nun taht şehri idi (395-1453).
İstanbul ismi, Rumca şehre veya şehirde demek olan (İstin polin) tabirinden gal
isti'naf
Önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerdeki muhtemel sorulara cevap teşkil etme.
ızmar-ı kabl-ez zikr
Edb: Bir kelimenin zikrinden önce ona âit zamiri kullanmak.
jurnal
İlk önce gazete ve rapor mânasına kullanılırken sonradan "hükümete ihbar" gibi olan hâdiselere denilmeğe başlandı. İhbar, şikâyet, polis raporu. İnsanı kötüleyerek verilen haber veya rapor.
(Fransızca)
kabil
Gibi, türlü, biraz evvel, az önce. Aşikâr. İleri gelen. Kabul eden.
Sınıf, nevi, soy.
Kefil.
Birbirine muhalif kavimden üç beş kişi.
kabl / قبل
Önce. Evvel. İleride. Evvelki.
Önce.
Önce.
(Arapça)
kabl-el milad / kabl-el milâd
İsa'dan (A.S.) önce, milâddan evvel.
kabl-el vücud
Gelmeden önce.
kabl-et taam
Yemekten önce.
kabl-et telaki
Buluşmazdan önce.
kabl-ez zeval
Öğleden önce.
kable'l-büluğ / kable'l-bülûğ
Ergenlik yaşından önce.
kable'l-vücut
Var olmadan önce.
kable'l-vuku
Olmadan önce.
kablelbüluğ / kablelbülûğ
Büluğdan önce.
Ergenlikten önce.
kablelmilad / kablelmîlad / قبل الميلاد
Milattan önce.
(Arapça)
kablelvücud / kablelvücûd
Var olmadan önce.
kablelvücut
Var olmadan önce.
kablelvuku / kablelvukû
Birşeyi olmadan önce hissetme duygusu.
Olmadan önce.
kablettarih / kablettârih / قبل التاریخ
Tarih öncesi.
(Arapça)
kablettarihi / kablettarihî / صبل التاریخى
Tarih öncesi.
(Arapça)
kabli / kablî
İlke ve önceliğe âit. Hiçbir tecrübeye dayanmadan. Yalnız akıl ile.
kader / قَدَرْ
Allah'ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması.
Allahü teâlânın ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile, ilerde olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi; alın yazısı.
Her şeyin Allahın ezeli ilmiyle vukuundan önce bilinmesi.
kader-i ilahi / kader-i ilâhî
Allah'ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması.
kader-i ilahiye / kader-i ilâhîye
Allah'ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması.
kadim / kadîm / قَد۪يمْ
Eski.
Varlığının başı ve öncesi olmayan.
Eski.
Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan.
Öncesiz olan Allah.
Önce olan, başlangıcı olmayan.
kadim-i lemyezel / kadîm-i lemyezel / قَدِيمِ لَمْ يَزَلْ
Önce olan, başlangıcı ve sonu olmayan (Allah).
kalem-i kader
Kader kalemi; Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip belirlemesi.
kalem-i kader ve hikmet
Allah'ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip, belli bir amaca yönelik olarak yazması.
kalem-i kader ve kudret
Allah'ın olacak hadiseleri önceden bilip takdir etmesi ve kudretiyle yaratması.
kalem-i kader-i ilahi / kalem-i kader-i ilâhî
Allah'ın kader kalemi; Allah'ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip yazması.
kalem-i kaza ve kader / kalem-i kazâ ve kader
Allah'ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu bilinen ve takdir olunan hadiseleri zamanı gelince meydana getirmesi.
kalem-i kudret ve kader
Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç ve ilim.
kamet / kâmet
Namazın farzından önce okunan ezan.
Kalkmak, ayakta durmak; farz namazlardan önce okunması sünnet olan ve ezana benzeyen sözler.
kamet almak
Namaza başlamak için, hususen farz namazından önce ezan okumak.
kanun-u kader-i ilahi / kanun-u kader-i ilâhî
Allah'ın meydana gelecek hadiseleri gerçekleşmeden önce sonsuz ilmiyle belirlediği ve bütün kâinatta geçerli olan kanunlar.
karin hacı / kârin hacı
Hac ile ömreye birlikte niyyet eden. Önce ömre için Kâbe-i muazzamayı tavaf ve sa'y edip, sonra ihrâm elbisesini çıkarmadan ve traş olmadan, hac günlerinde hac için, tekrâr tavaf ve sa'y yapan.
kaylule / kaylûle
Gün ortasında bir miktâr uyuma. Kaylûle öğleden önce de sonra da yapılabilir.
kaza ve kader / kazâ ve kader
Olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması ve Allah'ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, planlaması.
Allahü teâlânın meydana gelecek hâdiseleri ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilim sıfatı) ile ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) bilip takdîr etmesi ve bu hâdiselerin zamânı gelince, Allahü teâlâ tarafından yaratılması ve meydana çıkması. Allahü teâlânın birşeyin varlığını ezelde bilip, takdîr et
kaza ve kader-i ilahi / kaza ve kader-i ilâhî
Hâdiselerin, olmadan önce Allah tarafından takdir olunup plânlanması ve vakti gelince yaratılması.
kebir / kebîr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Varlığından önce yokluk geçmemiş olan.
kelam-ı kadim / kelâm-ı kadîm
Allah'a ait olduğu için varlığının başı ve öncesi olmayan kelâm, Kur'ân.
kelam-ı nefsi / kelâm-ı nefsî
Allahü teâlânın kelâm sıfatının harf ve ses içerisine sokulmadan yâni kelâm-ı lafzî hâlini almadan önceki hâli.
kemafissabık / kemafissâbık
Daha önce geçtiği gibi.
keşf-i kablelvuku
Olmadan önce keşfetme, meydana çıkarma.
kevser
Allahü teâlânın Kevser sûresinde Peygamber efendimize verdiğini bildirdiği büyük ihsân. Âhirette Cennet'te Peygamber efendimize âit meşhûr nehir veyâ kıyâmet (hesâb) günü Cehennem üzerindeki Sırat köprüsü geçilmeden önce Peygamber efendimizin ve ümme tinin başına geldikleri meşhûr havuz.
kıdem
Öncelik ve eskilik.
Evveli bulunmamak. Ezeli olmak.
Başkasından daha önce olmak. Zamanca daha evvelki olmak. Rütbece daha yüksek olmak.
Cenab-ı Hakkın "Kıdem" sıfatı, yâni; ebedî ve ezelî oluşu.
Öncelik, öncesizlik.
kısmet
Nasîb. Allahü teâlânın ezelde (sonsuz öncelerde) herkes için dilediği şey.
Birkaç kimsenin bir şeydeki hisse-i şâyialarını (ayrılmamış hisselerini) kile, terâzî, arşın gibi bir ölçü âleti ile tâyin ve tahsis etme, belli etme, ayırma.
kubul
Erlerin ve kadınların önü.
Evvel, önce, ilk.
kudret ve kader kalemi
Allah'ın olacak olayları olmadan önce bilip yazması, takdir etmesi ve kudretiyle yaratması.
kürek cezası
Tanzimattan önce ve yelkencilik devrinde işledikleri ağır cürümden dolayı harp gemilerinden kürek çekmek üzere gemi hizmetine verilen kimseler. Bu gibiler, gemilerde kürek çektikleri için bu tâbir meydana gelmiştir.
kuşluk vakti
Orucun başlaması (imsak) ile güneşin batması arasındaki zamânın ilk dörtte biri geçince başlayan ve güneşin zeval (tepe) noktasına ulaşmasından, bir müddet öncesine kadar devâm eden vakit, duhâ vakti.
Güneşin doğup bir miktar yükselmesinden başlayıp Günişin gökyüzünün tam ortasına gelmesinden biraz öncesine kadar olan vakit.
kuss ibn-i saide
İslâmiyetten önce Arabistan'da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir. Cârud gibi hakperesttir. Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur. Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir d
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kütüb-i salife / kütüb-i sâlife
Allahü teâlâ tarafından, Peygamber efendimizden önce gelmiş olan peygamberlere gönderilen fakat sonradan tahrif edilmiş, değiştirilmiş olan ilâhî kitablar. Bunlara semâvî kitablar da denir.
kütüb-ü sabıka / kütüb-ü sâbıka
Peygamberimizden önceki peygamberlere Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar.
kütüb-ü sabıka-i mukaddese
Geçmişteki (Kur'ân'dan önceki) mukaddes kitaplar.
kütüb-ü salife / kütüb-ü sâlife
Kur'ân'dan önce gelen Tevrat, Zebur ve İncil gibi geçmiş semavi kitaplar.
lat / lât
İslâmdan önce Arapların Kâbe'de bulunan putlarından biri.
lazımın lazımı / lâzımın lâzımı
Lâzımdan ayrı düşünülemeyen ve lâzımdan da önce gelen şey; meselâ Kur'ân için kutsallık, yani Kur'ân'ın Cenâb-ı Hakkın kelâmı olması.
lebid
İslâm öncesi cahiliye devrinde şiirleriyle meşhur bir şair.
leff ü neşr
Edb: Bir yazı veya şiirde söz simetrisi yapma san'atıdır. Önce iki veya daha fazla kelimeyi sıralamak, sonra da onlarla alâkalı şeyleri söylemek. İki çeşidi vardır;1- Leff ü Neşr-i Müretteb (Düzenli leff ü neşir) : Birinci cümlede sıralanan kelimelerle ikinci cümlede söylenen kelimelerin aynı sırayı
lib'e
(Çoğulu: Libâ) Ağuz denilen koyu süt. (Her dişi davar doğurduğunda önce olur.)
ma-i mevsule / mâ-i mevsule
Buna ism-i mevsul de denir. Kendinden sonra gelecek küçük cümleyi daha önce geçen cümleye bağlar. (Ketebtu mâ kultü: Söylediğimi yazdım, ne söyledimse yazdım) cümlesinde olduğu gibi.
makabl / mâkabl / ماقبل
Geçmişteki, önceki.
Öncesi.
Önceki, önü.
(Arapça)
makablettarih / mâkablettârih / ماقبل التاریخ
Tarih öncesi.
(Arapça)
makabli / mâkabli
Öncesi.
makabliyle / mâkabliyle
Öncesiyle.
martulos
(Martoloz) Osmanlı Devletinin teşekkülü sıralarında ve yeniçeri teşkilâtından önce, Hristiyanlardan, ordunun geri hizmetlerinde çalışmış olan teşekküllerden biridir. Silâhlanmış kişi mânasında Rumca bir kelimedir.
Eskiden Tuna gemicileri, korsanı mânasında da kullanılmıştır.
matekaddem
(Mâtekaddem) Geçmiş zaman, mâzi.
Sâbık. Geçen şey.
Önceleri.
mebadi-i zaruriyye
Bir hakikat tam bilinmeden önceki isbat edici zaruri emâreler, başlangıçlar, hazırlıklar.
med
Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek.
medde
Uzatma; çekim harfleri; yazıldığı halde okunmayan, kendisi harekesiz olup, kendinden önceki harfi uzatan elif, vav, ye harfleri.
medine-i münevvere / medîne-i münevvere
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden hicret ettikten sonra, yerleştiği, ilk İslâm devletini kurduğu ve kabr-i şerîfinin bulunduğu şehir. Hicretten önceki adı Yesrib olup, hicretten sonra Medînet-ür-Resûl (Peygamber şehri) veya Medîne-i münevvere (nurlu şehir) adıyla
mehter
(Mih-ter) Daha büyük.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler.
(Farsça)
Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu.
(Farsça)
Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler.
(Farsça)
Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker.
(Farsça)
At uşağı.
(Farsça)
mekki / mekkî
Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler. Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur. Bu hususta başka görüşler de vardır.
mekki sureler / mekkî sûreler
İçerisindeki âyet-i kerîmelerin çoğunun Mekkî (hicretten önce inmiş) yâhut, baş kısmı Mekkî âyet-i kerîmeler olan sûreler.
mercuh
Başka bir şeyin kendisine üstün tutulduğu şey.
Hasmından önce iddiasını ispata selahiyeti olmayan kişi.
meş'ar
Hacı olmadan önce durulması gereken yerlerden her biri.
Duygu, hasse.
meşair / meşâir
Hacı olmadan önce durulması gereken önemli yerler.
Hasseler, duygular.
mesbuk / mesbûk
Geçmiş, arkada kalmış.
Önde bulunan, ondan evvel geçmiş.
Önce namaza durmuş, sonra imama uymuş.
mesbuk-ul emsal / mesbuk-ul emsâl
Benzerleri ve emsali önceleri de görülmüş ve geçmiş.
meşhud
Görünen. Şehadet edilen.
Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) dünyaya teşrifinden ve risaletinden önce meleklerce ve enbiya hazerâtının dilinde nübüvvet ve risaletlerine şehâdet edilmiş olduğundan kendilerine verilen bir isim.
Suç üstü yakalanan.
Göz ile görülmüş.
Cuma g
mevzua
Kabul edilmiş esas. İlk önce ele alınan fikir. Müsellem ve âşikâr olan kaziyye, hüküm.
meziyy
Mezi, idrardan önce gelen beyazımsı sıvı.
mi'rac / mi'râc
Merdiven.
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem elli iki yaşında uyanık iken, beden ile, hicretten altı ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi, Mekke-i mükerremede Mescid-i Harâm'dan Kudüs'e ve oradan göklere ve bilinmeyen yerlere götürülüp, getirilmesi.
mu'cize-i gaybiye
Gerçekleri önceden bildirme şeklindeki mu'cize.
muallakat
İslâm'dan önce Arap şairlerinin Kâbe duvarına asılan meşhur kasideleri.
muallakat-ı seb'a / muallâkat-ı seb'a
Yedi askı; Kur'ân nâzil olmadan önce, cahiliyet devrinde meşhur Arap şairlerinin en beğenilmiş şiirlerinden, Kâbe'nin duvarına astıkları yazılar ve şiirler.
müdebbirane / müdebbirâne
Müdebbir olana yakışır şekilde. Tedbirlice. Her işi önceden ayarlayarak, dikkatlice geleceği düşünerek.
(Farsça)
Tedbirli bir şekilde, herşeyi önceden düşünerek.
muhacir / muhâcir
İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli
mukaddem / مقدم / مُقَدَّمْ
Evvel, önce.
Önceki.
Önde.
(Arapça)
Önce, önceki.
(Arapça)
Önce, evvel.
mukaddem fen
Bir önceki bilim.
mukaddema / mukaddemâ / مقدما
Önce. Evvelce. Eskiden. Bundan evvel.
Bundan daha önce.
Önceden.
(Arapça)
mukaddemat / mukaddemât
Öncekiler, başlangıçlar.
mukaddemat-ı ihzariye / mukaddemât-ı ihzariye
Bir şeyi hazırlamak için önceden yapılan işler.
mukaddemen
Önceden.
mukadderat / mukadderât
Allahü teâlânın olacak şeyleri ezelde (sonsuz öncelerde) bilip takdîr ettiği şeyler, kader, alın yazısı.
mukaddim
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden: Mahlûklardan (yaratılmışlardan) bâzısını bâzısından önce var ve yok eden; dilediğini kendine yakınlaştıran, dilediğini uzaklaştıran, kendisine yakın kıldığı meleklerini, peygamberlerini aleyhimüsselâm ve âlimlerini üstün kılan.
mullakat-ı seb'a
İslâm'dan önce Kâbe duvarına asılmış olan yedi kaside.
mumaileyh / mûmâileyh
Kendisine işaret edilen, ismi önce geçen.
münasebet-i siyak-ı kelam / münasebet-i siyâk-ı kelâm
Sözün gidiş münasebeti, öncesiyle ve sonrasıyla olan ilişkisi.
mürteci'
(Rücu'. dan) Geri dönen, geri dönmek isteyen. İrticâa giden.
Her cihetle en yüksek saadet ve selâmete sevkeden İslâmiyete muhalefetle İslâmdan önceki câhiliyet ve ahlâksızlığa dönmek isteyenlerin vasfı.
İslâmiyete muhalif olanların; hakikat, İslâmiyet ve iman fedakârlarına, İ
müselles
Tâze iken yâni gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce ısıtılıp, üçte ikisi uçup üçte biri kalan üzüm suyu.
müsta'mel su
Abdestte veya gusülde veya kurbet için (yemekten önce ve sonra, sünnet olduğu için el yıkamak gibi) kullanılan su.
müste'nife
Yeni başlayan; önceki cümlelere bağlı olmayıp ilerideki muhtemel, sorulara cevap teşkil eden cümle.
mütekaddim
Evvelki, önceki, öne geçen, takaddüm eden.
Takdim olunan, sunulan.
Önceden gelen.
Önceki.
mütekaddimin / mütekaddimîn
Öncekiler.
Önce gelenler; kelâm ilminde, İmâm-ı Gazâlî'ye, fıkıh ilminde Şems-ül-Eimme Hulvânî'ye kadar gelen İslâm âlimleri.
mütemetti' hac
Hac aylarında ömre yapmak için ihrâma girip, ömre için tavâf ve sa'y yapıp, traş olup ihrâmdan çıkıp sonra memleketine gitmeyerek, o sene terviye gününde veya daha önce, ihrâma girerek müfrid hacı gibi hac yapma.
müz
Gr: Harf-i cer oldukları zaman (Fi: ) vazifesini görürler. Zarf veya isim olduklarında ismin başına gelirlerse kendileri mübteda, sonra gelen haber olur. Fiilin başına gelirlerse kendilerinden önceki bir fiilin mef'ulünfihi olarak mahallen mensub bulunurlar.
müzakere
Bir iş hakkında konuşmak, bir iş için önceden danışıp görüşmek.
Talebenin derse çalışması.
nadas
Tarlayı temizleyip otlarını kurutmak için önceden sürüp hazırlama.
nakia
(Çoğulu: Nekâyi') Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek.
Yağma edilen hayvanlardan taksimattan önce boğazladıkları deve ve koyun.
Damat için hazırlanan yemek.
Ziyafet.
namesbuk / nâmesbuk
Daha önceden benzeri olmamış.
nasara
Hristiyanlar. Nasraniler. Hz. İsa'ya (A.S.) ilk önceleri Nâsıra Karyesindeki ahali yardım ettiklerinden, onlara "Nasara" ismi verilmiştir.
nasih / nâsih
Battal eden, hükümsüz bırakan. Daha önceki hükmü kaldıran.
Daha önce bildirilen bir hükmü kaldıran, âyet-i kerîme veya hadîs-i şerîf. Kaldırılan hükme mensûh denir.
nazc-ı kabl-el vakt
Zamanından önce büluğa erme.
nebi / nebî
Peygamber, kendisinden önce gelmiş olan resulün şeriatı üzerine amel eden Peygamber.
Yeni bir din getirmeyen, daha önce gönderilmiş olan bir Resûlün dînine dâvet eden, çağıran peygamber. Resûllere (yeni bir dinle gönderilen peygamberlere) tâbi olan peygamberler.
nişan
İz. Nişan. Alâmet. İşaret.
(Farsça)
Yara izi.
(Farsça)
Hedef, vurulması istenen nokta.
(Farsça)
Hâtıra için dikilen taş.
(Farsça)
Taltif için verilen madalya.
(Farsça)
Evlenmeden önceki anlaşma ve karar işareti veya merasim.
(Farsça)
Tuğra.
(Farsça)
Ferman.
(Farsça)
nisbeten
Nisbetle, kıyaslanarak. Öncekine göre. Bir dereceye kadar. Şöyle böyle.
nisbi / nisbî
(Nisbiye) Kıyaslama ile olan. Diğerine, öncekine göre. Diğerlerine göre kıyaslıyarak olan. Nisbete, ölçüye göre.
otuz üç farz
Her müslümanın öncelikle bilmesi ve yapması lâzım olan îmân ve ibâdet bilgileri.
peşin / پيشين
Nakdî para.
(Farsça)
Önceden, önce.
(Farsça)
Önceden.
(Farsça)
peşrev
(Aslı: Pişrev) Önde giden.
(Farsça)
Türk müziğinde bir saz eseri.
(Farsça)
Güreşten önce pehlivanların ellerini birbirine veya dizlerine çarparak ve biraz sıçrayarak yaptıkları oyun.
(Farsça)
Bir çeşit ok.
(Farsça)
piş / pîş / پيش
Ön.
(Farsça)
Yan.
(Farsça)
Huzur.
(Farsça)
Önce.
(Farsça)
pişhane
Balkon.
(Farsça)
Bir yere gidileceği zaman önceden gönderilen çadır ve yol eşyası.
(Farsça)
pişin
Peşin, önce, önden.
(Farsça)
Evvelki, eski.
(Farsça)
Önden verilen.
(Farsça)
program
Yapılacak işler için önceden hazırlanmış tasarı. Plân.
(Fransızca)
racih-raciha
Değerlerinden üstün, daha önce, tercihli.
raciha
Tercihli, daha önce diğerlerinden üstün.
raid
Konaklanacak yeri görmek için önceden gönderilen kimse.
El değirmeni.
revatib
Vazifeler, maaşlar.
Farz namazından önce kılınan müekked sünnetler.
revatib sünnetler / revâtib sünnetler
Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler.
sabık / sâbık / سابق
Geçmiş. Önceki.
Zamanca veya rütbece ileride olan.
Eskiden işlenmiş suç.
Önceki, geçmiş.
Önceki, geçen, geçmiş.
Eski.
(Arapça)
Bir önceki.
(Arapça)
sabıka / sâbıka
Önceden işlenmiş suç.
sabıkan / sâbıkan
Bundan önce, evvelce.
Daha önceden.
Önceden.
sabıkan mezkur / sabıkan mezkûr
Daha önceden belirtilen.
sabıkun / sâbıkûn
(Tekili: Sâbık) Sâbıklar. Öncekiler. Geçmişler.
sadr
Her şeyin öncesi ve başlangıcının en iyisi. Kalp, göğüs, ön.Başkan... Baş. Oturulacak yerlerin en iyisi.
şafak
Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.
şafak vakti
Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.
safiyy
Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ganîmet taksîminden önce kılıç, zırh ve at gibi seçip aldığı bâzı şeyler.
safriye
Güz mevsiminden önce biten ot.
sahife / sahîfe
Peygamberimizden sallallahü aleyhi ve sellem önce gelen peygamberlere gönderilen küçük kitablardan herbiri. Çoğulu suhuftur.
sahih temizlik / sahîh temizlik
Ergenlik çağına erişmiş bir kızda veya kadında, âdet zamânından sonra başlayan ve içinde hiç kan görülmeyen, öncesi ve sonrası hayız günleri olan on beş veya daha fazla sayıdaki temiz gün.
sahur
Temcid yemeği. Ramazan'da şafaktan önce yenen yemekr.
salifü'l-arz / sâlifü'l-arz
Önceden arz edilen; geçmişte arz olunan.
sasaniler
İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir. Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı. Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâm
savm'aa
Tepesi sivri yüksek bina. (Minarelere de verilen addır). İslâmiyetten önce hıristiyanların manastırlarına ve sabiaların zaviyelerine verilen ad.
sebkat
Önceden geçme, zikredilme.
sebkatiyet
Daha önceden olma.
secde-i sehv
Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde.
şecere-i rıdvan / şecere-i rıdvân
628 (H.6) senesinde yapılan Hudeybiye andlaşmasından önce Medîneli müslümanların, altında Peygamber efendimize ve İslâm dînine bağlı kalacakları husûsunda bağlılık yemîni ettikleri ağaç.
sehv secdesi
Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde.
seleef-i salihin
Önceki salihler. İslâmın ilk devirlerinde yaşamış olan iyi müslümanlar.
selef / سلف
Eskiden olan, önce bulunmuş olan.
Yerine geçirilen.
Önde olmak, ileri geçmek.
Önceki, yeri doldurulan.
Önce gelenler. Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn (Eshâb-ı kirâmı gören büyükler) ve Tebe-i tâbiîne (Tâbiîn'i gören büyüklere) verilen isim.
Öncekiler, önceki görevliler.
(Arapça)
selef ve halef
Öncekiler ve sonrakiler.
selefiye
Önceden yaşamış müslüman büyüklerinin yolu.
sermaye-i ilmiye-i evveliye-i bendegane / sermaye-i ilmiye-i evveliye-i bendegâne
Hizmetkârınızın önceki ilmi, ilmî varlığı.
sevabik
Daha önceden geçmiş olan.
şevk-i tenzili / şevk-i tenzilî
Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.
seyr-i fil-eşya / seyr-i fil-eşyâ
Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra daha önce unutmuş olduğu eşyânın bütün bilgilerine yeniden sâhib olması.
sibak
(Sebk. den) Bir şeyin öncelik hali. Birisinden ileri geçmek. Bir şeyin geçmişi.
Bağ, bağlantı.
Geçmiş, önceki.
sibak u siyak
Sözün gelişi. Sözün (öncesinin sonraya olan) uygunluğu.
şıkk
(Şikk) İslâmiyetin zuhurundan biraz önce yaşamış iki kâhinin adıdır. Bunlardan eskisi Arablarda ilk kâhindir. Acaib bir mahluk olup, alnının ortasında yalnız bir gözü (veya alnını ikiye ayıran bir alev) vardı. El Yaşkarî adındaki ikinci Şıkk, Satih ile birlikte devrinin en meşhur kâhiniydi. Satih'te
sıla
Gr. sıla cümlesi; Arapça'da "ellezî=öyleki" gibi müphem isimlerle bir önceki cümleye bağlanan ve o cümleyi açıklayıcı olarak gelen cümle.
sırr-ı gaybi / sırr-ı gaybî
Gizli sır; önceden bilinmeyen sır.
şit
Hz. Âdem'in (A.S.) oğullarından ve ondan sonra peygamber olan zât olup kendisine 50 sayfalık kitab nâzil olmuştur. Kâbe-i Mükerreme'yi ilk önce taştan bina eden zât olduğu Kısas-ı Enbiya'da mezkûrdur.
siyak
Söz gelişi, bir sözün hemen öncesinde geçen sözler.
siyak ve sibak
Öncesi ve sonrası.
siyak ve sibaka mülayemet / siyak ve sibaka mülâyemet
Sözün öncesinin sonrasına, sonrasının öncesine uygunluğu.
sôfistaiyye / sôfistâiyye
Mîlâddan önce beşinci asırda Yunanistan'da ortaya çıkan felsefî bozuk bir fırka, topluluk.
sübhaneke / sübhâneke
Her namazın ilk rek'atinde, ayrıca ikindi ve yatsı namazlarının sünnetlerinin üçüncü rek'atinde, besmele çekmeden önce okunan duâ.
süllaf
(Tekili: Selef) Selefler. Önce gelip geçmiş olanlar.
sultan-ı sabıka / sultan-ı sâbıka
Önceki Sultan, padişah; İkinci Abdülhamid.
ta'ammüden
Bilerek, isteyerek, önceden hazırlayarak yapma.
tagut
İnsanları Allah'a (C.C.) karşı isyana sevkeden. İsyankâr.
Her bâtıl mâbud.
Şeytan.
İslâmiyetten önce Kâbe'deki putlardan birinin ismi.
takaddüm / تقدم
Öncelik, öne geçme.
Önce gelme.
İleri geçme.
Öncelik.
(Arapça)
Öne geçme.
(Arapça)
Takaddüm etmek:
Öne geçmek.
(Arapça)
takdir / takdîr
Ölçme, değer biçme, değer verme, tâyin etme. Allahü teâlânın, olacak hâdiseleri ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) ilm-i ezelîsi (başlangıcı olmayan ilmi) ile bilip tâyin etmesi.
talak-ı bain / talâk-ı bâin
Boşanmada kullanılan sözleri söyler söylemez evliliği sona erdiren boşama. Zevceye yaklaşmadan önce veya yaklaştıktan sonra beynûneti yâni ayrılığı ifâde eden kinâyî yâni açık olmayan bir söz ile yapılan veya sarîh yâni açık bir söz ile yapılıp da aç ıkça veyâ işâretle üç adedine bağlı bulunan veya
tasmim
Bir şeyi önceden iyice kararlaştırmak. Azimet-i sadıka ile kastetmek.
Muhkem kılmak.
İnkâr etmek.
Endişe edip kaçınmamak.
tasnif
Bir âlimin, te'lif etmeden, kendi usûlünce daha önce benzeri olmayan bir kitâb yazması.
Hadîs ilminde tedvîn edilen yâni toplanıp bir araya getirilen hadîs-i şerîflerin konularına ayrılması, kitablara geçmesi.
tavtie
Anlatılacak maksadı destekleyecek tarzda önceden bazı sözler söyleme.
te'kid / te'kîd / تأكيد
Sağlamlaştırma.
Bir iş için önce yazılanı bir daha tekrarlama.
Pekiştirme, sağlamlaştırma.
(Arapça)
Te'kîd etmek:
(Arapça)
Pekiştirmek, sağlamlaştırmak.
(Arapça)
Önceki yazıyı tekrarlamak.
(Arapça)
tebaşir
Müjde.
Her şeyin öncesi, ilk zamanı.
tedbir-i hükumet / tedbir-i hükûmet
Hükûmetin tedbiri, işleri önceden planlayarak idare etmesi.
tefrika
Nifak. Ayrılık. Bozuşma.
Bir gazete veya dergide parça parça, bir önceki yazının devamı olarak çıkan uzun yazı.
Fırka fırka olmak.
teheccüd
Gece sabah vaktinden önce kılınan namaz.
teheccüd namazı
Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra ve imsak vaktinden önce iki ile on iki rek'at arasında kılınan namaz.
teheccüt namazı
Gece sabah vaktinden önce kılınan namaz.
tehiyyet-ül-mescid
Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya ta'zîm ve hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz.
tekbir-i zevaid / tekbîr-i zevâid
Bayram namazlarında birinci rek'atte Sübhâneke'den sonra üç, ikinci rek'atte zamm-ı sûreyi okuyup rükûa gitmeden önce de üç kerre olmak üzere alınan altı vâcib tekbir. Zevâid tekbiri.
temettu' hac
Hac günlerinden önce umre için ihrâma girip ve bu umre yapıldıktan sonra memleketine dönmeden, tekrar ihrâma girerek yapılan hac. Hacc-ı Temettû'.
terfend
(Terfende) Turfanda. Mevsiminden önce yetiştirilmiş meyve veya sebze.
(Farsça)
terviye günü
Zilhicce ayının sekizinci günü. Arefe'den önceki gün. Hacıların sabah namazını kıldıktan sonra, topluca Mekke'den Minâ'ya doğru hareket ettikleri gün.
teşrik tekbiri / teşrik tekbîri
Arefe günü yâni Kurban bayramından önceki gün, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazdan sonra getirilen tekbîr; "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lill ahil-hamd" sözleri.
turfanda
Mevsiminden önce yetiştirilen meyve veya sebze.
ulema-i eslaf / ulema-i eslâf
Önceki âlimler.
ulum-u evvelin ve ahirin / ulûm-u evvelîn ve âhirîn
Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleri.
umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua
Daha önceden işitilmeyen ve çeşitli işaretler yoluyla aktarılan işler, durumlar.
üss
Esas, asıl. Kök, temel.
Askerlikte herhangi bir düşman hücumuna karşı esas dayanak olmak üzere önceden hazırlanmış yer.
Harb gemilerinin, noksanlıklarını tamamladıkları yer.
Mat: Bir sayının hangi kuvvete çıkarıldığını gösteren sayı.
üstad-ı kader
Kader Üstadı; Allah'ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir edip, plânlaması demek olan kader ilmi, kader kalemi.
usul
(Tekili: Asıl) Ana, baba. Cedler.
İstinadgâh.
Râcih delil, kaide. Asıllar, kökler, temeller. Bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lâzım gelen esaslar. Bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol.
Tarz, metod, tertip.
Bir ilmin veya tekniğin asıl konusundan önce öğrenilmesi gereken başlangıç bilgileri, başlangıç, tertip, düzen metod.
uzza
İslâmdan önce Kâbede bulunan putlardan biri.
va'de
Bir iş için önceden belli edilen zaman. Bir işi te'hir etmek, sonraya bırakmak için olan belli vakit.
Ecel.
Bir iş için önceden tâyin edilen zaman, târih.
Ecel.
vak'a-i hayriye
Tar: Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması münasebetiyle kullanılan bir tabirdir. İlk önceleri büyük hizmetleri görülen Yeniçeriler, zamanla nizam ve intizamlarını kaybettikleri gibi, son zamanlarda uygunsuz hareket ve isyanlarla memleketin başına belâ kesildikleri için, ocağın lağvı hayırlı sayılmış ve b
vasf-ı mezbur
Söylenen vasıf, daha önce yazılan sıfat.
ve'd-i benat
İslâmiyetten önce Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adeti.
vitr
Tek olan şey. Çift olmayan. Tenha.
Yatsı namazından sonra kılınan üç rekât namaz.
Kurban bayramından bir önceki gün.
yahudiler / yahûdîler
Ehl-i kitabdan birisi olan kavim, topluluk. Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlundan gelenler. Bunlara daha önce Benî İsrâil yâni İsrâiloğulları denildi.
yahya
Zekeriya'nın (A.S.) oğludur. Benî İsrail Peygamberlerinden ve İsa Aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel edenlerden olmuştu. Hz. İsa'dan (A.S.) önce Tevrat'a göre hareket ederdi. Kudüs'ün o zamanki reisi, Hz. Yahya'nın, Hz. Musa şeriatı üzere amel etmediğini ileri sürdüklerinden şehid ettiler.
zaman-ı cahiliyet
İslâmdan önceki küfür ve cehalet zamanı, dönemi.
zerdüşt
Ateşe tapan, mecusi.
İlk önce nur ve zulmet diye iki ilâha inanmayı uyduran adam.
zıll makamı / zıll makâmı
Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tetkikat
zaid
kardan
ma'fuv
duçar
Mahkum
divan-ı ali
Şecaat
itizal
Müteferri'
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
önce
Telgraf
çatlamış
seçkin kişi
FIRKA
medeniyet
Suham
gami
şedide-i mehmuse
duyu