Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ök
kelimesini içeren
135
kelime bulundu...
ayat-ı hırz / âyât-ı hırz
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olan âyet-i kerîmeler.
ahh
Öksürmek.
ale's-sevr
Öküzün üzerinde.
avam-ı mü'minin / avâm-ı mü'minîn
Okuyup yazması, ilim ve irfanı az olan mü'minler.
bahr-i bikeran / bahr-i bîkerân
Okyanus misâli uçsuz bucaksız olan deniz.
bahr-i muhit / bahr-i muhît / بَحْرِ مُح۪يطْ
Okyanus.
Okyanus.
bahr-i umman
Okyanus.
bahrimuhit / bahrimuhît
Okyanus.
bahriumman
Okyanus.
bakar-perest
Öküzü mâbut yapan. Öküz ve emsalini put yapıp ona ibâdet eden sapkınlar. Ehl-i dalâlet.
(Farsça)
bel
Ökçe. Ayakkabı altının topuğa rastlayan yüksek kısmı.
(Farsça)
berşak
Ok atmak.
besus / besûs
Okşadıkça süt veren deve.
ca'be
Ok torbası, sadak.
cefir
Ok koyulan kap, mahfaza.
cevder
Öküz.
(Farsça)
çube
Oklava.
(Farsça)
cug
Öküz boyunduruğu.
(Farsça)
ehl-i kıraat
Okuma yazma bilen.
ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabet
Okuma yazma bilenler.
ehl-i kıraat ve kitabet
Okuma-yazma bilen kimseler.
ehl-i mektep
Okulda ilim öğrenen ve öğretenler.
ehl-i mektep ve fen
Okumuş ve ilim ehli kimseler.
ehza'
Ok mahfazası içinde sona kalan ok.
fenn-i kıraat
Okuma bilgisi. Okumanın çeşitli usûllerini öğreten ilim dalı.
Okuma ilmi.
fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet
Okuma ve yazma ilmi.
gav / gâv
Öküz, sığır, bakara.
(Farsça)
gayr-ı melfuz
Okunmayan.
gayr-ı melfuze
Okunmayan.
hadeng / خدنگ
Ok.
(Farsça)
han / hân / خوان
Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir. Meselâ: Duâ-hân : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan.
(Farsça)
Okuyan.
(Farsça)
handen
Okumak.
(Farsça)
hanende / hânende
Okuyan, şarkı söyleyen.
(Farsça)
hatia / hatîa
Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri.
hırz ayetleri / hırz âyetleri
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olduğu bildirilen âyet-i kerîmeler.
hoşhan
Okuyuşu güzel
(Farsça)
hüka' / hükâ'
Öksürük.
ikra
Oku!
inkılab ale-l a'kıb / inkılâb ale-l a'kıb
Ökçeler üzerine dönmek demektir ki, asker yürüyüşünde olduğu gibi, tam sağdan veya soldan geri dönmektir. İki ökçeyi birden yerinde çevirmek suretiyle inkılâb ale-l a'kıb, ayakları çaprazlaştırdığından yürümeyi imkânsız bırakır. Kur'an'da bu tâbir ya harbde firardan kinaye veya dinde irtidaddan meca
istiham
Ok ile fala bakma.
kağnı
Öküz arabası.
kalemsiz
Okur yazar olmayan.
kalkale
Okurken harfi iki kere seslendirme.
kari / karî
Okuyucu.
Okuyucu.
kàri
Okuyucu.
kari' / kâri' / قارء
Okuyucu.
(Arapça)
kari'in / kâri'în / قارئين
Okuyucular.
(Arapça)
kavisname
Okçular ve okçuluk hakkında yazılan eser.
(Farsça)
kebade-keş
Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan. Tâlim yayını çeken.
(Farsça)
kebade-keşi / kebade-keşî
Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme.
(Farsça)
kemankeş / كمانكش
Okçu, yay çeken.
(Farsça)
kepade-keş
Okçuluğa yeni başlıyan.
(Farsça)
kıraat / kırâat / قرائت
Okuma.
Okuma.
Okuma.
Okuma.
(Arapça)
Kırâat etmek:
Okumak.
(Arapça)
kıraaten
Okumakla.
kıraet / kırâet
Okuma, ibare sökme, düzgün ve sürekli okuma. Kur'ân okuma.
kıraeten
Okuyarak, okumak suretiyle.
kıyye / قيه
Okka. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Kıyye-i atika da denir. Şimdiki 1282 gram.
Okka; şimdiki 1282 grama denk gelen eski bir ağırlık ölçüsü.
Okka,1282 gram ağırlık.
Okka.
(Arapça)
kıyye-i atika
Okka.
lehhan
Okurken çok yanlışlık yapan kimse.
li-ecl-it-tahsil
Okumak için, tahsil yapmak için.
mahmuz
Oksitlenmiş, hamızlanmış.
makru / makrû
Okunan.
makru'
Okunan. Okunmuş olan.
mekatib / mekâtib / مكاتب
Okullar.
Okullar.
(Arapça)
mekteb / مَكْتَبْ
Okul.
Okul.
mektep / مكتب
Okul.
Okul.
(Arapça)
mektepli
Okullu, öğrenci, talebe.
mektepliler
Okullular, eğitimli kesim.
melfuze
Okunan.
mihsal
Ok yapılan demir.
mirkak
Oklava.
mu'kıb
Ökçeli ayakkabı.
mubassır / مبصر
Okul düzenini sağlayan görevli.
(Arapça)
mürazaha
Ok ile atışmak.
mütalaa etme / mütalâa etme
Okuma, inceleme.
mütaliin / mütaliîn
Okuyucular, mütalâa edenler.
müvellidü'l-humuza / müvellidü'l-humûza / مُوَلِّدُ الْحُمُوضَه
Oksijen.
Oksijen.
müvellidülhumuza / müvellidülhumûza
Oksijen.
Oksijen.
nafis
Okuyup üfüren.
nasl
Okun ucundaki sivri demir. okun uçmasına yardım eden kanatlar.
Ok demiri.
navek / nâvek / ناوک
Ok.
(Farsça)
Ok.
(Farsça)
navek-endaz
Okçu. Ok atıcı.
(Farsça)
nazl
Ok atmak.
nebbal
Ok yapıp satan kimse. Okçu.
nebiy-yi ümmi / nebiy-yi ümmî
Okuma ve yazma bilmeyen peygamber; yani beşerî ilimleri tahsil etmemiş ve ilmi İlâhî olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
nebiyy-i ümmi / nebiyy-i ümmî
Okuma-yazması olmayan peygamber.
nebl
Ok. Ok hazırlamak.
neşabet
Okçuluk san'atı.
neşşab
Okçu, ot atan.
neşşabe
Ok yapıcılık, ok yapma sanatı.
nevager
Okuyucu, hânende.
(Farsça)
nevaz / nevâz / نواز
Okşayıcı, taltif edici, iyi edici.
(Farsça)
Okşayıcı, hoş ses.
Okşayan.
(Farsça)
nevazende
Okşayan, okşayıcı.
(Farsça)
nevaziş / nevâziş / نوازش
Okşayış.
Okşama.
(Farsça)
Nevâziş eylemek:
Okşamak.
(Farsça)
nüvaz
Okşayıcı.
okıyye
Okka; eskiden kullanılan 1282 gr.'lık bir ağırlık birimi, dört yüz dirhem.
peykan
Okun ucundaki sivri demir.
reyş
Ok yeleklemek.
rimayet
Ok, gülle, kurşun gibi şeyleri atmada mâhir olma. Atıcılık.
sadak
Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır. Boyuna asılan bu âlete "tirkeş" veya "tirdan" da denilirdi.
secde ayetleri / secde âyetleri
Okunduklarında veya işitildiğinde secde yapılan, Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyet-i kerîmesi. Bunlar: A'râf: 206, Ra'd: 15, Nahl: 50, İsrâ: 109, Meryem: 58, Hac: 18, Furkân: 60, Neml: 25, Secde: 15, Sa'd: 24, Fussilet: 37, Necm: 62, İnşikâk: 21, Alak: 19. âyet-i kerîmeleridir.
sehm
Ok, hisse, pay, nasib, kısım, hazine geliri, korku, dehşet.
şevbec
Oklava.
sevr / ثَوْرْ
Öküz, boğa; Boğa burcu.
Öküz, boğa burcu.
Öküz.
sevr ve hut / sevr ve hût
Öküz ve balık.
siham / sihâm
Oklar.
sömestr
Okullarda bir ders yılının ayrıldığı iki dönemin herbiri.
(Fransızca)
sual
Öksürük.
süal
Öksürük.
sürfe / سرفه
Öksürük.
(Farsça)
Öksürük.
(Farsça)
tahsilli
Okumuş, ilim sahibi.
tangüb
Ok yapımında kullanılan sağlam bir ağaç cinsi.
tedarüs
Okuma, yazma.
tedris
Okutmak. Öğretmek. Ders vermek.
tekrar-ı tilavet / tekrar-ı tilâvet
Okumanın tekrarı.
temren
Okların ucuna demir veya sarıdan takılan parçaya verilen addır. Menzil oklarına maden yerine kemik takılır ve ona da "soya" adı verilirdi. Temren ile soyanın takılışında fark vardı. Temren oka; ok ise soyaya takılırdı.
terami
Oklaşmak, karşılıklı olarak ok atışmak.
terkeş / تركش
Ok mahfazası, ok kuburu, sadak.
(Farsça)
Okluk, sadak.
(Farsça)
teshil
Öksürtme.
tilavet / tilâvet / تلاوت
Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek.
Okuma.
Okuma.
Okuma.
tir
Ok.
(Farsça)
tirdan / tîrdân / تيردان
Ok mahfazası, sadak.
(Farsça)
Okluk, sadak.
(Farsça)
tirendaz / tîrendâz / تيرانداز
Ok atan, okçu.
(Farsça)
Okçu.
(Farsça)
tirkeş / tîrkeş / تيركش
Okluk, ok kabı, sadak.
(Farsça)
Okluk, sadak.
(Farsça)
umman / ummân / عمان
Okyanus.
(Arapça)
ümmi / ümmî / امي / اُمّ۪ي
Okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş.
Okuma yazma bilmeyen.
Okuma-yazması olmayan.
Okur yazar olmayan.
ümmilik / ümmîlik
Okuma-yazma bilmeme, tahsil görmemişlik.
ümmiyet
Okuma yazma bilmeme.
üşgur
Oklu kirpi.
(Farsça)
vakiyye / وقيه
Okka.
(Arapça)
vakkas
Okçu. İyi muharebe eden. Savaşçı.
vakt-i kıraat
Okuma zamanı.
vavik
Okun nişana dokunmayıp yanına düşmesi hâli.
zahiri ilimler / zâhirî ilimler
Okuyarak, çalışarak ve araştırarak elde edilen, öğrenilen ilimler. Kelâm, tefsîr, fıkıh gibi din bilgileriyle; mantık, matematik, fizik, kimyâ, biyoloji, geometri gibi fen bilgileri.
zellet-ül kari'
Okuyanın yanılması. Namaz içinde, kırâat esnasındaki yapılan yanlışlık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
reh-i narefte
mütederric
asliye
acı
sevk-i tabii
alude
Şem'un
lugat
hâlâ
Dâr
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ök
Nado
rahatlama
Şüphe
tahlik
ned
muzmahil
deyim
Çeviri
Üze