REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te çi kelimesini içeren 552 kelime bulundu...

a'fes

  • Çıplak, uryân.

a'mal-i kabiha / a'mâl-i kabîha

  • Çirkin ameller, işler.

açkı

  • Cilâ, perdah, lostra.

açkıcı

  • Cilâ ve perdah veren sanatkâr.

akas

  • Çirkin kokulu olma.

alem-i cismaniyat / âlem-i cismâniyât

  • Cismânî varlıkların bulunduğu âlem, varlıklar dünyası.

alem-i kevn ü fesad / âlem-i kevn ü fesad

  • Cismani âlem. Bir taraftan vücuda gelip, diğer taraftan da harab olan fâni âlem.

alem-penah / âlem-penah

  • Cihanın sığındığı (yer veya saha). (Farsça)

alem-suz / âlem-suz

  • Cihanı yakan. (Farsça)

aliz / alîz

  • Cılız, zayıf.
  • Cılız.

alizende

  • Çifteli at. (Farsça)

arbede

  • Cidal, kavga, patırtı.

arda

  • Çıkrıkçı kalemi.

asire / asîre

  • Cibre, posa.

ayet-i mücesseme / âyet-i mücesseme / آيَتِ مُجَسَّمَه

  • Cisimleşmiş âyet.
  • Cisimleşmiş ayet.

ayn-ı çirkinlik

  • Çirkinliğin ta kendisi.

ba-vekar

  • Ciddi, vakarlı, ağırbaşlı.

bah / bâh / باه

  • Cinsel güç. (Arapça)

bahil / bahîl / بخيل

  • Cimri, tamahkâr.
  • Cimri.
  • Cimri.
  • Cimri, eli sıkı.
  • Cimri. (Arapça)

bahillik

  • Cimrilik.

bahl

  • Cimrilik.

baroskop

  • Cisimler üzerine havanın yaptığı basıncı gösteren âlet. (Fransızca)

bece

  • Çıban, arpacık, sivilce.

bed-cins

  • Cinsi bozuk. (Farsça)

bed-lika

  • Çirkin yüzlü, kötü yüzlü. (Farsça)

bedlika / bedlikâ / بدلقا

  • Çirkin. (Farsça - Arapça)

behnes

  • Çirkin, sakil ve kaba olan adam.

belham

  • Çiftçilikte kullanılan saban. Çift sürmeğe yarayan âlet.

belvaz

  • Çıkıntı. Duvardan dışarı doğru çıkan direğin ucu. (Farsça)

berehne / برهنه

  • Çıplak. (Farsça)
  • Çıplak. (Farsça)

berehnegi / berehnegî

  • Çıplaklık. (Farsça)

bertaraf

  • Çıkarılıp bir yana atılan.

berzger / برزگر

  • Çiftçi. (Farsça)

beşahe

  • Çirkinlik.

besere-i habise

  • Çıktığı yeri kangren eden ve adına da kara kabarcık denen öldürücü bir hastalık.

besil

  • Çirkin yüzlü.

bevaşe

  • Çiftçilerin harman savurmakda kullandıkları çatal şeklindeki tahta kürek, yaba.

bezie

  • Çirkin, kabih. Otsuz yer.

bezr-ger

  • Çiftçi, ekinci. Tohum serpen. (Farsça)

bi-rahe / bî-râhe

  • Çıkmaz sokak. Sapa yer, yolu bulunmayan yer. (Farsça)

buhala / buhalâ / بخلا

  • Cimriler. (Arapça)

buhl / بخل

  • Cimrilik.
  • Cimrilik. Cömertliğin zıddı.
  • Cimrilik.
  • Cimrilik. (Arapça)

buhul / buhûl / بُخْلْ

  • Cimrilik, tamahkârlık.
  • Cimrilik.

buket

  • Çiçek demeti. (Fransızca)

bürehne-gi / bürehne-gî

  • Çıplaklık. (Farsça)

bustan

  • Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe. (Farsça)

butm

  • Çitlenbik ağacı. (Yemişine "habbet-ül hadar" derler.)

buy-i ezhar

  • Çiçeklerin kokusu.

büyü

  • Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz.

can / cân

  • Cinler.

cani / cânî / câni / جَان۪ي

  • Cinayet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan. Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar. Çünkü Allah'ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, irade
  • Cinayet işleyen.
  • Cinayet işleyen.

canib / cânib

  • Cihet, yön, taraf, yan.

cann

  • Cinler.

çar-şeb

  • Cilbab, ferace, çarşaf. (Farsça)

çare / çâre

  • Çıkar yol, kurtuluş yolu.

cebire

  • Çıkık veya kırık olan bir uzva sarılan tahtalar.

cehennem-i cismani / cehennem-i cismanî

  • Cismen, bedenen yaşanacak olan cehennem azabı.

cehud / cehûd

  • Cıfıt, yahudi.

celevat / celevât

  • Cilveler, yansımalar.
  • Cilveler, görünümler.

cemal-i mücerred / cemâl-i mücerred

  • Cismânî olmayan, yalın, soyut güzellik.

çemen

  • Çimen, yeşillik.

çemenzar / çemenzâr / چمنزار

  • Çimenlik.
  • Çimenlik. (Farsça)

çenar / çenâr / چنار

  • Çınar. (Farsça)

çeper

  • Cidar, duvar.

çerağ

  • Çıra, lamba.

cered

  • Çıplak olma.

ceres-dar

  • Çıngırak taşıyan, çıngıraklı. (Farsça)

cevanib / cevânib

  • Cihetler, yönler, taraflar.

cibilli / cibillî

  • Cibilliyet. Yaratılıştan olan. Asıl maya, huy, tabiat, tıynet.

çiçekdanlık

  • Çiçeklik.

çiçekdar / çiçekdâr

  • Çiçekli.

çiçektar

  • Çiçekli.

cidden / جدا

  • Ciddi olarak. (Arapça)

ciddiyet

  • Ciddilik, hafife almaktan ve sunîlikten uzaklık.

cifir muvafakatleri

  • Cifir ilmi açısından ortaya çıkan uyumlar, denklikler.

cifirce

  • Cifir ilmine göre.

cifren

  • Cifir ilmine göre.

cifri / cifrî

  • Cifre ait.
  • Cifirle ilgili.

ciger / جگر

  • Ciğer. (Farsça)

ciğer-der

  • Ciğer söken, ciğer parçalıyan. (Farsça)

ciğer-duz / ciğer-dûz

  • Ciğeri delip geçen. (Farsça)

ciğer-füruş / ciğer-fürûş

  • Ciğerci, ciğer satan. (Farsça)

ciğer-hun / ciğer-hûn

  • Ciğeri kanlı. Çok acıklı. (Farsça)

ciğer-şikaf / ciğer-şikâf

  • Ciğer yaralayan.

ciğer-şikafe / ciğer-şikâfe

  • Ciğer parçalayan, çok acı veren.

ciğer-şükaf / ciğer-şükâf

  • Ciğer parçalayan. Çok acı veren. (Farsça)

ciğer-suz / ciğer-sûz

  • Ciğer yakan, acı veren.

ciğerpare / ciğerpâre

  • Ciğer parçası, sevgili yavru.

ciğerşikaf / ciğerşikâf

  • Ciğer parçalayan, çok acı veren.
  • Ciğer parçalayan.

ciğersuz / ciğersûz

  • Ciğer yakan.

cihan-ara / cihan-ârâ

  • Cihanı süsliyen, dünyayı bezeyen. (Farsça)

cihan-ban / cihan-bân

  • Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan. Allah. Hükümdar. (Farsça)

cihan-değer

  • Cihan kıymetinde. Çok kıymetli. (Farsça)

cihan-efruz

  • Cihanı, dünyayı aydınlatan. (Farsça)

cihan-füruz

  • Cihanı aydınlatan.

cihan-kıymet

  • Cihan kıymetinde, çok değerli.

cihan-nevred

  • Cihanı gezen, dünyayı dolaşan. (Farsça)

cihan-penah

  • Cihanın koruyucusu olan.

cihan-pesend

  • Cihana meydan okuyan. (Farsça)

cihan-salar / cihan-sâlâr

  • Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah. (Farsça)

cihan-sitan

  • Cihanı zapteden. Padişah, hükümdar. (Farsça)

cihan-şümul / cihan-şümûl

  • Cihan vüs'atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden. Dünyayı kaplayan. (Farsça)

cihanbaha / cihânbahâ

  • Cihan değerinde.

cihangir / cihângîr

  • Cihanın büyük bir kısmını elde eden savaşçı.

cihanşümul / cihanşümûl

  • Cihânı içine alan.

cihat / cihât / جهات

  • Cihetler, yönler.
  • Cihetler, yönler.

cihazat / cihâzât

  • Cihazlar, aletler, organlar.

ciladar / cilâdar / جلادار

  • Cilalı. (Arapça - Farsça)

cilanger

  • Çilingir. (Farsça)

cild-ger

  • Ciltçi, mücellit. (Farsça)

cildiyye

  • Cilt hastalıkları bölümü.

çilehane / çilehâne / چِلَه خَانَه

  • Çile evi.
  • Çile yeri; yalnız başına kalınan ve çile içinde ibadet edilen yer; hapishane.
  • Çile yapılan yer.
  • Çile çekilen yer.

çilehane-i uzlet / çilehâne-i uzlet

  • Çile çekilen yer. Yalnız başına ve çile içinde ibadet yapılan yer.

çilekeş / چله كش

  • Çile çekmiş. Çile dolduran, dert çeken.
  • Çile çeken, acı çeken. (Farsça)

cilveger

  • Cilve ve naz eden, cilveli; görünen.
  • Cilve eden.

cilvekar / cilvekâr

  • Cilveli. Nâzenin. (Farsça)

cilvekünan / cilvekünân

  • Cilve yaparak. (Farsça)

cilvenüma / cilvenümâ

  • Cilve yapan, cilve gösteren, cilve eden. (Farsça)

cilvesaz

  • Cilveli. Nazlı. Gönül alan. (Farsça)

cima / cimâ / جماع

  • Cinsî münasebet.

cima' / cimâ' / جماع

  • Cinsel ilişki. (Arapça)
  • Cimâ' etmek: Cinsel ilişkide bulunmak. (Arapça)

çimen / چمن

  • Çimenlik. (Farsça)

çimengah / çimengâh

  • Çimenli yer.
  • Çim ve çiçek ekip dikilen, yetiştirilen yer.

cin ve ins

  • Cinler ve insanlar.

cin ve insi / cin ve insî

  • Cin ve insanlardan olan.

çin-i maçin

  • Çin ve Çin'in güney kısmı.

cina'i / cinâ'î / جنائى

  • Cinayetle ilgili. (Arapça)

cinayet-kar / cinayet-kâr

  • Cinayet işleyen. (Farsça)

cinayetkar / cinayetkâr

  • Cinayet işleyen, kural ve kanunları hiçe sayarak hareket eden.

cindar / جندار

  • Cinci, afsuncu. (Arapça - Farsça)

cindarlık

  • Cincilik, afsunculuk, muskacılık. (Arapça - Farsça - Türkçe)

çinimaçin

  • Çin ve Çinin güney kısmı.

cinnet / جنت

  • Çıldırma. (Arapça)

cinni / cinnî

  • Cinlerden olan.
  • Cinn taifesinden olan.
  • Cinlerden olan.

cinni ve insi / cinnî ve insî

  • Cinlerden ve insanlardan olan.

cinni, insi şeytanlar / cinnî, insî şeytanlar

  • Cin ve insan türünden olan şeytanlar.

cinniler / cinnîler

  • Cinler.

cinsi / cinsî / جنسى

  • Cinsle ilgili.
  • Cinsle ilgili, cinsle alâkalı.
  • Cinsel. (Arapça)

cinsiyet

  • Cinslik, tür olma.

cire

  • Çırak, uşak ve hizmetçilere verilen yevmiye, yemek ve para. (Farsça)

cirim / جِرِمْ

  • Cisim.

çirkab / çirkâb

  • Çirkin su, pis su, çirkef, bataklık.

çirkef

  • Çirkin, iğrenç şey.

cirm / جرم

  • Cismin kapladığı yer, hacim. (Arapça)

cism

  • Cisim.

cismani / cismanî / cismânî / جِسْمَان۪ي

  • Cisimle ilgili.
  • Cisme âit.

cismaniyet

  • Cismânilik. Maddi beden sahibi olmak hâli.
  • Cisim olma hâli.

cismen / جِسْمًا

  • Cisim itibariyle, cisim olarak. Vücutça, bedence.
  • Cisimce.
  • Cisimce.

cismiyet

  • Cisim olma; Allah'ı cisimleştirme, şekil verme.
  • Cisimlik.

cive / cîve / جيوه

  • Civa. (Hg) (Farsça)
  • Cıva. (Farsça)

cizyedar / cizyedâr

  • Cizye adı verilen vergiyi toplıyan memur, cizyeci. (Farsça)

cuce / cûce / جوجه

  • Civciv. (Farsça)
  • Civciv. (Farsça)

cüderi / cüderî

  • Çiçek hastalığı.

cüft / جفت

  • Çift. (Farsça)

cüfte / جفته

  • Çifte. (Farsça)

cuhud / cuhûd

  • Çıfıt, yahudi.

cuhuz

  • Çıkmak, huruç.

cümle şiran-ı cihan / cümle şirân-ı cihân

  • Cihânın bütün arslanları. (Farsça)

cünnar

  • Çınar.

cüseym

  • Cisimcik. Küçük cisim.

da'z

  • Cimâ etmek.

delal

  • Cilve, naz, işve. İnsana güzel ve sevimli görünecek hâl, durum.

demame

  • Çirkinlik.

demim

  • Çirkin ve kısa boylu kimse.

divane-rev

  • Çılgın, delicesine davranan. (Farsça)

düstur-u cifri / düstur-u cifrî

  • Cifir ilminin üzerine kurulu olduğu temel kural.

ecinni / ecinnî

  • Cin taifesinden bir fert.
  • Cinler.

ecliyet

  • Cihetiyet, sebebiyet. Sebeb oluş.

ecnas / ecnâs

  • Cinsler; altında türlerin sıralandığı sınıflar.
  • Cinsler, türler.

ecsam / ecsâm

  • Cisimler, bedenler.
  • Cisimler.

ehl-i zimmet

  • Cizye (vergi) vermek şartıyla İslâm devleti içerisinde yaşayan gayr-i müslim vatandaş. Zımmî.

enir

  • Çirkin huy, fena tabiat, kötü mizac.

eres

  • Çiftçilik, çiftçi olma.

eris

  • Çiftçi, çift süren, ekinci.

erşah

  • Cin fikirli adam.

esrar-ı huruf ve cifir ilmi

  • Cifir ve harflerin sırlarının ilmi.

evamir-i cihad / evâmir-i cihâd

  • Cihad emirleri.

ezahir

  • Çiçekler, şükufeler.
  • Çiçekler.

ezhar / ezhâr / ازهار

  • Çiçekler.
  • Çiçekler.
  • Çiçekler. (Arapça)

ezvac / ezvâc / ازواج

  • Çiftler. (Arapça)

fağfur / فغفور

  • Çin imparatoru. (Farsça)

fağfuri / fağfûrî / فغفوری

  • Çini. (Farsça)

fahr-i cihan

  • Cihanın, kâinatın övünç kaynağı.

fahşa / fahşâ

  • Çirkin. Dînin ve aklın beğenmediği şeyler.

fakis / fakîs

  • Çiftçilerin kullandığı âletlerden halka gibi bir demir.

fariza-i cihad

  • Cihad farzı; din uğrunda, Allah için çeşitli şekillerde mücadele etme zorunluluğu.

fecace

  • Çiğlik, hamlık.

felahat / felâhat

  • Çiftçilik, ekincilik, ziraat, haraset.
  • Çiftçilik.

fellah / fellâh / فلاح

  • Çiftçi. (Arapça)

feveran / feverân

  • Çıkma, fışkırma.

figan

  • Çığlık, inilti.

filahat / filâhat / فلاحت

  • Çiftçilik. (Arapça)

filahet

  • Çiftçilik, tarla işleri, rençberlik, çift sürmek.

fuhş

  • Çirkin söz. İş ve ayb şeyler. Çirkin olan işleri başkalarına açık kelimelerle anlatmak.

fuhşiyat / fuhşiyât

  • Çirkin işler, günahlar.
  • Çirkin, ayb şeyler, sözler.

furkan-ı cismani / furkan-ı cismânî

  • Cisim haline gelmiş, hakkı batıldan ayıran Kur'ân gibi Allah'ı tanıttıran kâinat kitabı.

galiz / galîz

  • Çirkin, kaba.
  • Çirkin, terbiye dışı, kaba, ağır.
  • Çirkin.

gamet

  • Cinsiyet hücresi.

gareng

  • Çığlık, feryat. (Farsça)

gesti / gestî

  • Çirkinlik. (Farsça)

gıllim

  • Cimâı şiddetle arzu eden.

giran-kise / giran-kîse

  • Cimri, hasis, pinti. (Farsça)

girive / girîve

  • Çıkmaz yol, sokak.

gulame

  • Cima arzusu.

güldeste / گلدسته

  • Çiçek demeti. (Farsça)

gulumiyye

  • Cimaa şehveti olan kimse.

ha / hâ / خا

  • Çiğneyen. (Farsça)

habbe-i hadra / habbe-i hadrâ / حبهء حضرا

  • Çitlembik.

habna'

  • Çıbanları olan kadın.

halvethane / halvethâne

  • Çilehâne. Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet kendi hâlinde yalnız kalınan ve ibâdetle vakit geçirilen yer.

ham / hâm / خام

  • Çiğ, olmamış.
  • Çiğ, ham. (Farsça)

haris / hâris / حارث

  • Çiftçi. (Arapça)

haşr-i cismani / haşr-i cismanî

  • Cisimle, cesedle dirilme. Bedenlerin ve vücudların haşri.

hat / خَطْ

  • Çizgi.

hatt-ı mismari / hatt-ı mismarî

  • Çivi yazısı.

havza

  • Civar, bölge.

hayat-ı cinsiye / hayât-ı cinsiye / حيات جنسيه

  • Cinsel yaşam.

hazf

  • Çıkarma, silme.

herzeka

  • Çirkin gülmek.

hesab-ı cifir

  • Cifir hesabı.

hesab-ı cifri / hesab-ı cifrî

  • Cifir hesabı.

hesab-ı cifri ve ebcedi ve riyazi / hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî

  • Cifir, ebced ve matematiksel hesap.

hevai / hevaî

  • Ciddi şeylerle alâkasız. Nefsine düşkün. Nefsine ve şehvetine mağlub. Hevâ ve hevese âit ve müteallik. (Farsça)

heves-i mütecessim

  • Cisimleşmiş heves.

hezeliyat / hezeliyât

  • Ciddi olmayan sözler, saçmalamalar.
  • Ciddi olmayan sözler.

hezheze

  • Cisimlerin, hava yahut başka bir şey dokunmasiyle titremesi.

himmet / هِمَّتْ

  • Ciddî gayret, ma'nevî yardım.

himmetli

  • Ciddî gayret gösteren, çalışan.

himmetperver / هِمَّتْپَرْوَرْ

  • Ciddî gayret, ma'nevî yardımı seven.

hınn

  • Cinden bir tâife.

hinne

  • Cinnet, cünun, delilik.

hirmet

  • Cima şehveti.

hısset / خِسَّتْ

  • Cimrilik.

hubat

  • Cinnete benzer bir sefahet.

hunayis

  • Çirkin.

hünsa / hünsâ

  • Cinsiyeti belli olmayan.

huruc / hurûc

  • Çıkma.
  • Çıkma, çıkış, dışarı çıkma.
  • Yevm-i hurûc: Kıyamet günü.
  • Çıkma, çıkış.

huruç

  • Çıkma, çıkış.

hutut

  • Çizgiler, yazılar.

i'ra

  • Çıplak bırakma, soyma.

icla / iclâ

  • Cilalama.

iffet-i mücessem

  • Cisimleşmiş iffet, namus; edep ve haya timsali.

iffet-i mücesseme

  • Cisimleşmiş iffet, namus; edep ve haya timsali.

ifrit / ifrît

  • Cin.
  • Cinlerin azgın, en zararlı, şerli, korkunç ve kuvvetli cinsi.

ıhfas

  • Çirkin olmak.

ıhla'

  • Çıkarmak.

ihrac / ihrâc

  • Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.
  • Çıkarma.
  • Çıkarmak.

ihraç / اخراج

  • Çıkarma.
  • Çıkarma.

ihraç etme

  • Çıkarma.

ihtifa'

  • Çıplak ayakla yürüme.

ıhtila'

  • Çıkarmak.

ihtilac / ihtilâc

  • Çırpınma, seğirme.

illüzyon

  • Cisimleri yanlış idrak etmek.

incila / incilâ

  • Cilâlanma, parlama.

infitah-ı ezhar

  • Çiçeklerin açılması.

innin

  • Cinsi münâsebete muktedir olamıyan, cinsi iktidarı olmayan. Kısır.

ısdar / ısdâr / اصدار

  • Çıkartma. (Arapça)

işküfe

  • Çiçek. (Farsça)

işkünc

  • Çimdik. (Farsça)

ispirtizma

  • Cinlerle konuşup da ruhlarla konuştuklarını sananların fikri.

istifnan

  • Cins cins ayırma. Mâhirane bölme.

istihrac / istihrâc

  • Çıkarma, çıkarım.

istihraç edilen

  • Çıkarılan.

istihrac etme

  • Çıkarma.

istihrac-ı cifri / istihrac-ı cifrî

  • Cifirle ilgili hesaplamalar, cifir ilmiyle elde edilen sonuçlar.

istihracat / istihrâcât

  • Çıkarımlar; ilmî ve mânevî güçle Kur'ân-ı Kerimden çıkartılan mânâlar.
  • Çıkarmalar, çıkarımlar.

istikzar

  • Çirkin, pis ve kötü görmek.

işve / عشوه

  • Cilve, naz, eda. (Arapça)

isvidad-ı cild

  • Cildin kararması, esmerleşmesi.

ıtnan

  • Çınlatma. Madeni bir ses çıkartma.

izdivac

  • Çift olmak, birbirine eş olmak. Meşru nikâhla evlenmek.

jale / jâle / ژاله

  • Çiğ. Kırağı. (Farsça)
  • Çiy, şebnem, kırağı.
  • Çiy, şebnem. (Farsça)

jaleriz

  • Çiğ saçan, kırağı saçan. (Farsça)

jive

  • Civa. (Farsça)

ka's

  • Çirkin kokulu toprak.

kabih / kabîh / قبيح

  • Çirkin.
  • Çirkin, hoş olmayan. (Arapça)

kabih-kabiha

  • Çirkin, yakışıksız, fena, ayıp.

kabih-ül vech

  • Çirkin yüzlü. Suratı, siması güzel olmayan.

kafder

  • Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.

kafender

  • Çirkin yüzlü, katı başlı kimse.

kaffal

  • Çilingir. Anahtarcı.

kafta

  • Cima etmek.

kaim olmak

  • Çıkmak.

kase-i fağfur / kâse-i fağfur

  • Çin porseleni. Çin porseleninden yapılan kâse. (Farsça)

kaşi / kâşî / كاشى

  • Çini, fayans. (Farsça)

kaşiger / kâşiger

  • Çinici, çini yapan san'atkâr. (Farsça)

kerahet / kerâhet

  • Çirkinlik.

kıbti / kıbtî / قبطى

  • Çingene. (Arapça)

kısas

  • Cinayette ödeşmek. Bir suç işliyenin aynı şekilde cezalandırılması. Öldürme veya yaralanmada suçlu olana aynı şeyin yapılması. Suçsuz yere adam öldürene veya yaralayana şeriatın aynı cezayı tatbik etmesi.

kiştkar / kiştkâr

  • Çiftçi, ekinci. (Farsça)

kubh / قبح

  • Çirkinlik.
  • Çirkinlik, çirkin iş.
  • Çirkinlik.
  • Çirkinlik. (Arapça)

kubuh / قُبُحْ

  • Çirkinlik, kötülük.
  • Çirkinlik.

küheylan

  • Cins arab atı. (Gözü sürmelidir.)

kürmih

  • Çivi, mıh. (Farsça)

kuvve-i şeheviye

  • Cinsi istek kudreti. Yemek, içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler.

lac

  • Çıplak. (Farsça)

lafz-ı mücessem / lâfz-ı mücessem / لَفْظِ مُجَسَّمْ

  • Cisimleşmiş kelime.
  • Cisimleşmiş kelime (varlıkların her biri).

lagar

  • Cılız ve zayıf hayvan. (Farsça)

lagari / lagarî

  • Cılızlık, zayıflık. (Farsça)

laht-ı ciğer

  • Ciğerden kopma.

laübalicesine / lâübâlicesine

  • Ciddiyetsizcesine.

leht-i ciğer

  • Ciğerden kopma parça.

leked

  • Çifte, tepme. (Farsça)

lekedhar

  • Çifte yiyen. (Farsça)

lekedkub

  • Çifte yiyen. Hayvanların ayakları altında ezilen. (Farsça)

lekedzede

  • Çifte yiyen. (Farsça)

levk

  • Çiğnemek.

lezzet-i menhus

  • Çirkin ve uğursuz bir lezzet.

lüç

  • Çıplak. (Farsça)

lütf-u mücessem

  • Cisimleşmiş lütuf.

ma'dum-ül cisim

  • Cismi olmayan.

ma'rec

  • Çıkacak yer, merdiven.

ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed

  • Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.

maçin

  • Çin'e tâbi, Doğu Türkistan tarafındaki çöllerde ve Târim nehrinin güneybatısındaki dağlarda oturan Türk milletinden bir kavimdir ve simaca Moğol ile Aryâ cinslerinden mürekkeb oldukları anlaşılıyor. İçlerinde sarı saçlı ve mavi gözlü adamlar dahi bulunuyorsa da lisan bakımından Doğu Türkistan'ın aha

madg

  • Çiğneme. Ağızda çiğneyiş.

magafir

  • Çirkin kokulu bir zamk.

maharic

  • Çıkacak yerler. Huruc edecek yerler.

mahbub-u ins ü can / mahbub-u ins ü cân

  • Cinlerin ve insanların sevgilisi.

mahrec

  • Çıkış yeri.

mahreç

  • Çıkış.

mahrec / مخرج

  • Çıkış yeri. (Arapça)

mahzuf / mahzûf

  • Çıkarılan, kaldırılan.

makam-ı cifri / makam-ı cifrî

  • Cifir hesabına göre olan netice, sayı değeri.

masdar / مصدر

  • Çıkış yeri.

maskul

  • Cilâlanmış, saykal vurulmuş. Mücellâ.

maz'

  • Çiğnemek.

mazağ

  • Çiğnenecek veya çiğnedikleri yemek.

mazıg

  • Çiğneyen, çiğneyici.

mearic

  • Çıkılacak yerler.

mebde'-i cihad / mebde'-i cihâd / مَبْدَأِ جِهَادْ

  • Cihadın başlangıcı.

mebde-i mücahede

  • Cihad etmenin başlangıcı.

mecnunane / mecnûnâne / مجنونانه

  • Çılğınca, delicesine. (Arapça - Farsça)

medlebe

  • Çınarlık.

medyum

  • Cinci.

mekbud

  • Ciğerinde hastalık olan.

menfaat / منفعت

  • Çıkar, yarar.
  • Çıkar, yarar. (Arapça)

menfaatperest / منفعت پرست

  • Çıkarına tapan.
  • Çıkarcı. (Arapça - Farsça)

mes'a

  • Çirkin yürümek.

mesmur

  • Cismen ufak olmakla beraber, sinirleri kuvvetli olan adam.

mevcudat-ı cismaniye / mevcûdât-ı cismâniye / مَوْجُودَاتِ جِسْمَانِيَه

  • Cisim sahibi varlıklar.

mezahir

  • Çiçekli yerler.

mezher

  • Çiçeklik.
  • Çiçeklik. Bir çiçeği içine alan şeylerin hepsi.
  • Çiçeklik.

mezhere

  • Çiçeklik.
  • Çiçek yeri. Çiçek bahçesi.
  • Çiçeklik, çiçek bahçesi.

mıh

  • Çivi.
  • Çivi.

mih / mîh / ميخ

  • Çivi, mıh. Kazık. (Farsça)
  • Çivi. (Farsça)

mihaz

  • Çizme mahmuzu.

mihi / mîhî

  • Çivi şeklinde. Çiviye âit. (Farsça)

mıhlama

  • Çivi çakma, çivileme.

mıhlanmış

  • Çivilenmiş.

mihmez

  • Çizme mahmuzu.

minkaş / منقاش

  • Cımbız. (Arapça)

miran aşireti

  • Cizre havalisinde Bühti ismi ile de anılan bir aşiret adı.

mismar

  • Çivi.
  • Çivi.

muaheze / muâheze / مؤاخذه

  • Çıkışma, azarlama, paylama. (Arapça)

mübaale

  • Cilveleşme, oynaşma (karı-koca arasında).

mubahhal

  • Cimri, tamahkâr, pinti.

mübazaa

  • Cimâ etmek.

mücahede / mücâhede / مجاهده

  • Cihad etme, din düşmanına karşı mücadele yapma.
  • Cihâd, gayret etme.

mücahede eden

  • Cihad eden, din uğrunda çaba harcayan.

mücahede etme

  • Cihad etme, din uğrunda çaba harcama.

mücahid / mücâhid / مُجَاهِدْ

  • Cihad eden, din uğrunda çaba harcayan.
  • Cihad eden.

mücahidane / mücâhidâne

  • Cihad ederek, mücadeleyle.

mücahit

  • Cihat eden, din uğrunda çaba harcayan kimse.

mücameat

  • Cima etmek.

mücanis / mücânis

  • Cinsi aynı olan.

mücebbir

  • Çıkıkçı.

mücehhez

  • Cihazlanmış, donanmış.
  • Cihazlı, donanmış.

mücelcel

  • Çıngıraklı. Çıngırağı olan.

mücella / mücellâ / مجلا / مُجَلَّا

  • Cilalı. (Arapça)
  • Cilâlanmış, parlatılmış.

mücelled

  • Ciltlenmiş.
  • Ciltli kitap.
  • Ciltlenmiş. Ciltli kitab.

mücellede / مُجَلَّدَه

  • Ciltlenmiş.

mücellid / مجلد

  • Ciltçi, cilt yapan, kitap ciltleyen.
  • Ciltçi.
  • Ciltçi. (Arapça)

mücerredat

  • Cismî olmayan, soyut kavramlar.

mücessem / مُجَسَّمْ

  • Cismi olan. Dış duygularımızla bilinip varlığından haberdar olduğumuz şey. Varlığı görünen. Cisimlenmiş olan. Bir şekli gösteren. Uzunluğu, genişliği ve kalınlığı olan cisim. Şekillenmiş.
  • Cisimleşmiş, maddî şekle bürünmüş.
  • Cisimlenmiş, cisimli.
  • Cisimleşmiş.

mücessem lafz-ı manidar / mücessem lâfz-ı mânidâr

  • Cisimleşmiş, bir kimlik kazanmış anlamlı lâfız.

muçine

  • Cımbız. (Farsça)

müdemmil

  • Çıban yapan.

muhrice

  • Çıkrıkçı.

mukayyed su

  • Cinsi ve sıfatı birlikte söylenen ve herhangi bir şeyle kayıtlanmış sular.

müşakelet / müşâkelet

  • Cinsî yakınlık ve türdeşlik.

musaykal

  • Cilâlı. Parlak. Yaldızlı. Perdahlı.
  • Cilali.

müsire

  • Çift öküzü.

müstahrec

  • Çıkarılmış.

müstahreç

  • Çıkarılmış, alınmış.

müstahrec / مُسْتَخْرَجْ

  • Çıkarılmış.

mustarıf

  • Çıkarı ve menfaati için her yana başvuran.

müstekreh / مُسْتَكْرَهْ

  • Çirkin görülen.

mütecanis / mütecânis

  • Cinsi aynı olan.

mütecenninane / mütecenninâne

  • Çıldırmışcasına, delicesine, mecnuncasına, delirerek. (Farsça)

mütecessim

  • Cisimlenen.

mütemessih

  • Çirkin kılığa giren. Temessüh eden. İnsaniyetten hayvaniyete değişen.

muttala

  • Çıkış, doğuş noktası; ıttıla olunacak mahal.

muvafakat-ı cifri / muvafakat-ı cifrî

  • Cifir ilmi açısından ortaya çıkan uyum.

müzabak

  • Civa sürülmüş akça.

muzaga

  • Çiğnenen lokmadan ağızda kalan kırıntılar.

muze

  • Çizme. (Farsça)

muze-duzi / muze-duzî

  • Çizmecilik. (Farsça)

müzehher

  • Çiçeklerle bezenmiş.
  • Çiçeklenmiş. Çiçeklerle donanmış.
  • Çiçekli.

müzhere

  • Çiçekli yer, çiçek bahçesi.

nahif / nahîf / نحيف

  • Cılız.
  • Cılız. (Arapça)

nahife / nahîfe

  • Cılız olan.

nakt

  • Çıkarmak.

nef' / نفع

  • Çıkar, yarar. (Arapça)

nefc

  • Çıkmak, huruc etmek.

nefs-i cismani / nefs-i cismanî / nefs-i cismânî / نَفْسِ جِسْمَانِي

  • Cisimleşmiş nefis, beden.
  • Cismin kendisi, beden.

negühide

  • Çirkin, kötü. (Farsça)

netane

  • Çirkin kokmak, pis kokmak.

netice-i himmet

  • Ciddî bir gayret ve çalışmayla elde edilen netice, sonuç.

neur

  • Çivit.

neyk

  • Cima etmek.

neyyireyn

  • Cisimlenmiş iki nur, yâni: Güneş ile Ay.

nile

  • Çivit. (Farsça)

niylec

  • Çivit.

niyy

  • Çiğ, olmamış, ham.

niza

  • Cima etmek.

nur-u mütecessim

  • Cisimleşmiş, maddî yapıya bürünmüş nur.

nüsha-i kur'aniye / nüsha-i kur'âniye

  • Ciltlenmiş, kitap hâline getirilmiş Kur'ân nüshası.

payimal / pâyimâl

  • Çiğnenmiş, ayak altına alınmış.

payzede

  • Çiğnenmiş, ayak altında kalmış. (Farsça)

pederze

  • Çıkın, bohça. (Farsça)

peri

  • Cin.

peşşebend / پشه بند

  • Cibinlik. (Farsça)

peysiper

  • Çiğnenmiş, ayak altında kalmış. (Farsça)

püşte-i bağ

  • Çimenlik, çayırlık.

rençber

  • Çiftçi.

revv

  • Çift, karı-koca, zevc.

rikkat-i cinsiye

  • Cinsi şefkat. İnsanın kendi cinsinden olana acıması.

ritic

  • Çıkmaz yol. Yasak olan şey. Haram.

riyazet-i bedeniye

  • Cimnastik. Bedenî riyazet.

ruh-u mütecessit

  • Cisimleşmiş ruh, ceset giymiş ruh.

ruşengir

  • Cilâcı, parlatıcı.

ruy-i zişt

  • Çirkin yüz.

saban

  • Çiftçilerin toprağı sürmek için kullandıkları bir araç.

sadır / sâdır / صادر

  • Çıkan; ortaya çıkan, meydana gelen.
  • Çıkan.
  • Çıkan. (Arapça)
  • Sâdır olmak: (Arapça)
  • Çıkmak, meydana gelmek. (Arapça)
  • İmzadan çıkmak. (Arapça)

sadır olan / sâdır olan

  • Çıkan, meydana gelen.

sadire / sâdire / صادره

  • Çıkan. (Arapça)

sahnan

  • Çifte zil.

sahtiyan / sahtiyân

  • Cilâlı deri.

sakil / sakîl

  • Cilâ yapan, parlatan.
  • Çirkin, ağır.

şape

  • Çığ.
  • Çığ. Yuvarlandıkça büyüyen kar topu. (Farsça)

sarf-ı himmet

  • Ciddî gayret gösterme.

savalic

  • Cirit oynanan eğri sopalar.

savb

  • Cihet, yön, taraf.

saykal / صيقل

  • Cilâ.
  • Cila. (Arapça)

saykal vurmak

  • Cilâ vurmak, parlatmak.
  • Cilalamak, parlatmak.

saykalzede

  • Cilâlı. Cilâlanmış. (Farsça)

şebnem / شبنم / شَبْنَمْ

  • Çiğ. Rutubet. Gece nemi. Neda. (Farsça)
  • Çiğ.
  • Çiy, nem.
  • Çiy. (Farsça)
  • Çiğ damlası.

şebnem-misal

  • Çiğ gibi.

şebnemmisal / şebnemmisâl

  • Çiy gibi.

seca / secâ

  • Cıvıltı.

seceat / seceât

  • Cıvıltılar, ritimli sesler.

seda

  • Çiy denilen yaşlık, kırağı.

sedd-i çin

  • Çin Seddi.

şef

  • Çift, baş.

sekal

  • Cin ve insan.

sekaleyn

  • Cinler ve insanlar.

semacet / semâcet / سماجت

  • Çirkinlik. (Arapça)

sert

  • Çiriş mâaunu.

şetame

  • Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak.

şetim

  • Çirkin söz, kötü düşünce.

şetm

  • Çirkin söz, kötü düşünce.

şeytan-ı cinni ve insi / şeytan-ı cinnî ve insî

  • Cinlerden ve insanlardan olan şeytan.

şeytan-ı ins ve cinni / şeytan-ı ins ve cinnî

  • Cinlerden ve insanlardan şeytanlık özelliği gösteren kimseler.

seyyiat

  • Çirkinlikler.

seyyiatalud / seyyiatâlûd

  • Çirkinliklerle karışık.

seyyie

  • Çirkinlik, günah.

şibh-i cild

  • Cilde benzeyen, cildimsi.

simab / sîmâb / سيماب

  • Cıva. (Farsça)

sınar

  • Çınar.

sitem

  • Çıkışma, eziyet.

şivebaz / şivebâz

  • Cilveli, şive ve naz eden. (Farsça)

sudur / sudûr / صُدُورْ

  • Çıkma.
  • Çıkma, gelme.
  • Çıkma.

sudur eden

  • Çıkan.

sudur etme

  • Çıkma.

şükuf

  • Çiçek. Zühre. Tomurcuk. (Farsça)

şükufe / şükûfe / شكوفه

  • Çiçek. (Farsça)

şükufe-misal / şükûfe-misâl

  • Çiçek gibi, gonca gibi.

şükufezar / şükûfezar / شكوفه زار

  • Çiçek bahçesi. (Farsça)
  • Çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi. (Farsça)

suret-i ciddiye / sûret-i ciddiye

  • Ciddî şekilde.

suret-i cismaniye / suret-i cismâniye

  • Cisme ait şekil; bedenî görünüş.

suy

  • Cihet, yön, taraf. (Farsça)
  • Cihet, yön, taraf. Semt. Yan. (Farsça)

suz-i ciğer

  • Ciğerin yanması. Ciğer yanıklığı.

ta'rife / تعرفه

  • Çizelge. (Arapça)

ta'te

  • Cinli olmak. Delirmek.

tahayyül-ü şetim

  • Çirkin sözü ve kötü düşünceyi hayal etme.

tahayyül-ü şetm

  • Çirkin ve kötü şeyleri hayal etme.

tahcir / tahcîr / تحجير

  • Çit çekme. (Arapça)

tahric / tahrîc

  • Çıkarma.
  • Çıkarma, meydana koyma; hadîs-i şerîflerin kaynağını, nasıl geldiklerini, kimlerin naklettiklerini, sahih ve zayıflık gibi derecelerini bulup gösterme, bildirme işi.

taife-i mücahede

  • Cihad edenler, Allah yolunda savaşanlar.

taife-i mücahidin / taife-i mücahidîn

  • Cihad edenler, Allah yolunda savaşanlar.

takabbuh

  • Çirkinlik.

takazzür

  • Çirkin şeylerden uzak olmak.

takbih / takbîh

  • Çirkinliğini göstermek, kötüleme.
  • Çirkin görme.
  • Çirkin görmek, beğenmemek, kabahatli bulmak, kötü gördüğünü bildirmek.

takbihat / takbihât

  • Çirkinlikle niteleme, çirkin gösterme.
  • Çirkin görmeler.

tanin-endaz / tanin-endâz

  • Çınlayan, tınlayan.
  • Çınlayan, tınlayan. (Farsça)

taninendaz / tanînendâz

  • Çınlayan.

tasaykul

  • Cilalanma.
  • Cilâlanma.

taskil / taskîl

  • Cilâlandırmak. Saykal, cilâ vurmak, cilâ verilmek.
  • Cilâlama.
  • Cilâlayıp parlatma.

taskil etme / taskîl etme

  • Cilalama, parlatma.

teblim

  • Çirkin yapmak, çirkinleştirmek.

tecemmül

  • Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak, şükr etmek ve nîmeti göstermek için zînetlenmek, süslenmek.

tecennün / تجنن

  • Cinnet getirme. Delirme. Çıldırma.
  • Cinnet geçirme. (Arapça)

tecessüd

  • Cisimleşme; batıl dinlerde, Allah'ın herhangi bir maddi varlık şekline bürünmesi, yaratıklarından birinin bedenine girmesi şeklinde inanılan batıl bir Allah inancı.

tecessüdiyet

  • Cisimleşmiş olma.

tecessüm / تجسم / تَجَسُّمْ

  • Cisimleşme.
  • Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek.
  • Cisimleşme, cisim hâlinde görünme.
  • Cisimleşme, şekillenme. (Arapça)
  • Tecessüm etmek: Cisim halinde ortaya çıkmak. (Arapça)
  • Cisimlenme.

teçhiz edilen

  • Cihazlanan, donanan.

teçhiz etme

  • Cihazlanma, donanma.

teçhizat

  • Cihazlar, donanım.

teclid

  • Ciltleme.
  • Ciltleme.

tecnis / tecnîs / تجنيس

  • Cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma. (Arapça)

tecsim

  • Cisimlendirme, vücud verme.
  • Cisimlendirme.

tekazzu'

  • Çıbanın irinlenmesi.

teneddus

  • Çıkmak, huruç etmek.

tenemmus

  • Cınbızla yüzden kıl yolmak.

teşevvüh

  • Çirkinlik.

tesmir

  • Çivileme, mıhlama.

teşniat

  • Çirkin görme, çirkin sayma.

teşvih

  • Çirkin yapmak.

tevafuk-u cifri / tevafuk-u cifrî

  • Cifir ilmine göre kelime veya cümlelerin rakamsal değeri ile anlamı arasındaki uyum.

tevafuk-u cifri ve ebcedi / tevafuk-u cifrî ve ebcedî

  • Cifir ve ebced hesabına dayalı uyum.

tezeyyün-ül ezhar / tezeyyün-ül ezhâr

  • Çiçeklerin tezeyyünü, ziynetlenmeleri.

tilmiz

  • Çırak. Talebe. Kalfa.

timsal-i mücessem / timsâl-i mücessem

  • Cisimleşmiş, maddî yapıya bürünmüş örnek, nümune.

tınnet

  • Çınlama.

turgul

  • Çil kuşuna benzer bir kuş.

tutiya

  • Çinko.

tutu

  • Çinko.

üksum

  • Çimenlik yer. Çayırı bol ve güzel olan bahçe.

umur-u hasise

  • Çirkin ve kötü işler.

ura

  • Çıplaklık.

uryan

  • Çıplak.
  • Çıplak.

üryan

  • Çıplak, açık, net.
  • Çıplak.

uryan / uryân / عریان

  • Çıplak, üryan. (Arapça)

üryan / üryân / عریان

  • Çıplak, anadan doğma. (Arapça)

üşkufe

  • Çiçek. (Farsça)

üveyl

  • Çığlık, vâveylâ.

vak'a-i ciğersuz / vak'a-i ciğersûz

  • Ciğer yakan vak'a, olay.

vatni / vatnî

  • Çiğneme, üzerine basma.

vaveyla / vâveyla / vâveylâ

  • Çığlık, yaygara.
  • Çığlık, feryad.

vezk

  • Çirkin yürüyüşlü olmak.

yaldız

  • Cilâ; parlatmaya yarayan şey.

zaha

  • Çirkin kokulu, pis kokulu.

zakt

  • Cima etmek.

zanin

  • Cimri, bahil ve hasis olan.

zat-ı cismaniye / zât-ı cismaniye

  • Cisimden ibaret varlık, zât.

zehr / زهر

  • Çiçek. şükufe.
  • Çiçek. (Arapça)

zehre / زهره

  • Çiçek. (Arapça)

zekzeke

  • Çirkin ve yaramaz huylu olmak.

zerdost

  • Cimri, hasis, tamahkâr. (Farsça)

zevahir / zevâhir

  • Çiçekler, görünüşler.

zevc

  • Çift, eş.

zınnet

  • Cimrilik, pintilik.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın