Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ÖĞRENME
ifadesini içeren
64
kelime bulundu...
akl-ı matbu'
Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl. Öğrenmeden var olan fıtrî akıl. Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir.
amuziş
Öğrenme.
(Farsça)
Öğretme, tedrisat.
(Farsça)
asga
Öğrenmeğe çok hevesli.
Çarpık suratlı.
aşk-ı imani ve ilmi / aşk-ı imanî ve ilmî
İmandan ve ilimden gelen öğrenme aşkı.
derketmek
Bir şeyin en esasını, dibini öğrenmek, iyice anlamak.
ders
Tenbih, tâlimat, vazife. Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife.
Akıl.
etnoloji
yun. Kavimleri, ayrı dil ve ırktan toplumların hayat ve özelliklerini inceleyen ilim. Önce hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak için kavimlerin özelliklerini öğrenme ihtiyacını duymuşlar ve onların zayıf damarlarından faydalanmayı düşünmüşlerdir. 19.yy.dan itibaren ilmî gaye ile araştırmalar yapı
fenn-i teşrih
tıb: Bir cesedin, canlı vücudunun iç yapısını öğrenme bilgisi. (Anatomi)
hece vezni
Türklerin eskiden kullandıkları nazım âhengi ölçüsüdür ki, buna "parmak hesabı" da denir. Parmak hesabı, Türk edebiyatının başlangıcından XI. yy. a, yani Türklerin aruz veznini öğrenmelerine kadar Türk nazmının yegâne âhengi idi. Aruz vezni kabul edilmekle beraber, hece vezni terkedilmeyerek yine ha
hidemat-ı imaniye
İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.
hisse-i taallüm
Öğrenme payı.
i'tilam
Öğrenme, bilme.
ibtihas
Bir şeyin doğruluğunu öğrenmek için soruşturma, tetkik etme.
iman-ı taklidi / îmân-ı taklîdî
Bir hocadan veya kitaptan okuyup öğrenmeden ana, babasından ve etrâfından görüp işittiği gibi inanmak.
istifade
Faydalanmak. Faydalanmağa çalışmak.
Anlayıp öğrenmek.
Tahsil etmek.
istifta
Fetva istemek. Şeriata ait bir mes'ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek.
istimzac
Uyuşmak. Beraber karışmak.
Birisinin mizacını, huyunu öğrenmeğe çalışmak.
Yoklamak. Fikrini, re'yini sormak.
istıtla'
(Çoğulu: İstıtlâât) (Tulu'. dan) Anlamağa ve bilmeğe çalışma. Öğrenmeğe gayret etme.
istizmar
(Zamir. den) Düşüncelerini öğrenme, fikrini yoklama. Maksad ve niyetini anlamağa çalışma.
ıttıla'
(Tulu. dan) Haberli olmak. Öğrenmek. Haberi, malumatı bulunma.
Yukarıdan aşağı bakmak.
ıttılaat
(Tekili: Ittılâ') Bilmeler, ıttılâlar, öğrenmeler, haberli olmalar.
kabes
Ateş parçası.
Ateş şulesi.
Öğretmek.
Öğrenmek.
kesb-i vukuf
Vukuf kazanmak, öğrenmek.
keşf
Açma, meydana çıkarma, gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme.
Allah tarafından ermişlere ilham edilen gizliyi bilme yetisi.
mekir
(Mekr) Hile. Aldatma. Oyun. Düzen. (Birisinin kötü veya iyi hâllerini öğrenmek veya kötülüğe sevketmek ya da gayesinden alıkoymak için yapılır.)
merak
Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Düşkünlük.
Dalgınlık. Kara sevdâ.
Kuruntu, telâş. İç sıkıntısı. İç darlığı.
Öğrenme isteği.
meşk eden
Öğrenen, öğrenmek için çalışan.
meyl-i marifet / meyl-i mârifet
Öğrenme ve bilme eğilimi.
müfti-yi macin / müftî-yi mâcin
Din bilgilerini fıkıh kitablarından öğrenmeyip, kendi düşüncelerini din bilgisi olarak söyleyen, müslümanları mezhebsiz yapan câhil din adamı.
mütecessis
Meraklı, gizli şeyleri öğrenmeğe çalışan.
Casusluk eden, yoklayıp haber eriştiren.
Araştıran, gizli şeyleri öğrenmeye çalışan.
mütecessisane / mütecessisâne
Gizli şeyleri öğrenmeğe çalışarak. Merakla. Mütecessis bir tarzda.
(Farsça)
mütecessisin / mütecessisîn
(Tekili: Mütecessis) Meraklılar. Tecessüs edenler. Gizli şeyleri öğrenmeğe çalışanlar.
mütemerrin
Öğrenmek için çalışan, alışmak gayesiyle egsersiz yapan.
sabr
Acıya ve zorluğa katlanmak.
Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması.
Muharebede şecaat gösterme.
Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak.
Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek.
saz
Kamış.
(Farsça)
Bir çalgı âleti.
(Farsça)
Takım, silâh, edevat.
(Farsça)
Ustalık.
(Farsça)
At takımı.
(Farsça)
Düzen, tertip, sıra.
(Farsça)
Öğrenme.
(Farsça)
Kuvvet, kudret.
(Farsça)
Menfaat.
(Farsça)
Benzer, misil, eş.
(Farsça)
Hile.
(Farsça)
sermeşk
Talebenin öğrenmesi için yazılan örnek yazı.
(Farsça)
seyyah-ı talip
Öğrenmek için seyahat eden.
silsile-i ilmiye
İlim öğrenme dereceleri, basamakları.
ta'lim / ta'lîm / تعليم
Öğretme.
(Arapça)
Öğrenme.
(Arapça)
Meşk.
(Arapça)
İdman, egzersiz.
(Arapça)
ta'limgah / ta'limgâh
Tâlim ve öğrenme yeri.
ta'limhane
Öğrenme yeri. Ta'lim yeri.
(Farsça)
taallüm / تَعَلُّمْ
(İlim. den) İlim edinme. Öğrenme. Ders okuyarak öğrenme.
Öğrenme.
İlim öğrenme.
Öğrenme.
taallüm etme
Öğrenme.
tahkikat
Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat.
tahsil
Hâsıl etmek.
İlim edinmek. İlim öğrenmek veya öğretmek için çalışmak.
Vergi toplamak.
Aşikâre eylemek.
tahsil-i hak
Hakkı, doğruyu öğrenme.
tahsil-i ilim
İlim tahsil etme, öğrenme.
tahsil-i irfan / tahsîl-i irfan
Tasavvuf bilgilerini elde etme, öğrenme. Edeler dâimâ tahsîl-i irfân Olalar her biri, bir kâmil insan.
İlim ve tecrübe netîcesinde bilgi edinme.
talimhane / tâlimhâne
Öğrenme evi.
tearrüf
Araştırarak öğrenme.
Bir şeyi araştırarak öğrenme.
tecessüs
İnsanların gizli hallerini, ayb ve kusûrunu merâk edip, iç yüzünü araştırıp öğrenmeye çalışmak.
tederrüs
(Çoğulu: Tederrüsât) Ders alma, okuyup öğrenme.
tederrüsat / tederrüsât
(Tekili: Tederrüs) Ders almalar. Okuyup öğrenmeler.
tefennün
Fen öğrenme.
Fen öğrenme. Birçok şeyler bilme, çeşitli şekilde gösterme.
Fen öğrenmek.
Çok şeyler bilmek.
Türlü türlü olmak.
Bir fende maharet sahibi olmak.
teneşşüd
Bir haberi veya bir şeyi öğrenmek için insanların farkına varamıyacağı şekilde nezâketle soruşturma.
terbiye
Allah'ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye ve yükseltmeye çalışmak. Kemale ermeğe, nizam ve emirleri dinlemeğe çalışmak. Allah rızası yolunda gitmeyi öğrenmek.
terbiyegah / terbiyegâh
Terbiye yeri. Öğrenme ve yetişme yeri.
(Farsça)
tetebbu'
Araştırıp tetkik etme. Derinliğine inceleyip tanıma, öğrenme. Öğrenmek için okuma.
tetebbuat / tetebbuât
Araştırıp incelemeler. Arayıp öğrenmeler.
ulum-i ibtidaiyye / ulûm-i ibtidâiyye
Âlet ilimleri; ana ilimleri öğrenmek için yardımcı olan sarf, nahiv, belâgat, mantık vs. gibi ilimler.
ulum-i islamiyye / ulûm-i islâmiyye
İslâm bilgileri, din bilgileri, müslümanların öğrenmesi lâzım olan bilgiler.
ümmi / ümmî
Anasından doğduğu gibi kalıp, okuyup yazma öğrenmeyen kimse.
vazife-i fıtriye-i ilmiye
Yaratılıştan gelen ilim öğrenme görevi.
vukuf
Bir şeyi etraflıca bilme, öğrenme.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
yaran
hak-bin
Ihlas-ı etemm
harika
hayat
tevkîf
Kasr-ı ali
mesame
MÜN'AKİD
katib-i hususi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ÖĞRENME
görüldü
Çeviri
Kimse
orekci
Arkadaşlar
ziynet
kedi
heyyin
Arkadaş