Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
Ça
kelimesini içeren
588
kelime bulundu...
abşar / âbşâr / آبشار
Çağlayan.
(Farsça)
abus
Çatık çehreli. asık yüzlü. Yüzü ekşi.
ac'ac
Çağırış.
acele
Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik.
aceleten / عجلة
Çarçabuk, alelacele.
(Arapça)
aded-i enfas / aded-i enfâs
Canlıların hayatları boyunca aldıkları nefeslerin sayısı.
adüvv-i can / adüvv-i cân
Can düşmanı.
ahna
Çapraz ve birbirine zıt işler. Çarpık, eğri şeyler.
aks-endaz
Çarpıp duran.
(Farsça)
aks-i müddea / aks-i müddeâ / عكس مدعا
Çatışkı.
ale-l-acele
Çarçabuk, acele olarak, çabuk.
alef
Cana yakın.
alelacele / على العجله
Çarçabuk.
(Arapça)
alem-i mevalid / âlem-i mevâlid
Canlılar âlemi, dünyası.
alim-i cahil / âlim-i câhil
Câhil olan âlim.
alu-gürde
Caneriği.
(Farsça)
an-samim-il kalb
Can ve yürekten, kalbden.
anasır-ı camide / anâsır-ı câmide
Cansız elementler.
anatomi
Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı. Tıbtaki önemi çok büyüktür.
aned
Cânib ve nâhiyeler.
anise
Cana yakın kız veya kadın.
asabiyet-i cahiliye
Cahiliye dönemi ırkçılığı.
asker-i calud / asker-i câlûd
Câlûd'un askeri, ordusu.
asri / asrî
Çağa uygun.
atik
Çabuk davranan, çevik.
atyer
Çabuk uçan. Derhal kaybolan.
ayn-ı hamie
Çamurlu çeşme.
azrail / azrâil
Can almakla görevli melek.
bahıyre
Cahiliyye devrinde beş batın doğuran devenin beşinci yavrusu erkek olursa kulağı yarılır ve salıverilirdi. Artık hiç bir işte kullanılmayan bu deveye bu ad verilirdi.
balahane / bâlâhâne
Çatı, evin en üst tarafı. Tavan arası.
(Farsça)
beden-i zihayat / beden-i zîhayat
Canlı bedeni.
bedestan / bedestân
Çarşı.
belemun
Çakır dikeni.
berk-i zail / berk-i zâil / بَرْقِ زَائِلْ
Çakıp sönen şimşek.
bevş
Çalım, gösteriş, debdebe, ihtişam.
(Farsça)
beyariş
Çare. Tedbir. Deva, derman. İlâç, tiryak.
(Farsça)
bezl-i can
Canını esirgemeden vermek.
bi-çare / bî-çare
Çaresiz. Zavallı. Şaşkın.
(Farsça)
bican / bîcan / بى جان
Cansız.
(Farsça)
biçare / bîçâre
Çaresiz, zavallı.
Çaresiz.
Biçare / Bîçare
Çaresiz
biçare / bîçâre / ب۪يچَارَه
Çâresiz.
bihayat / bîhayat / بى حيات
Cansız, yaşamayan.
(Farsça - Arapça)
bilek
Çatal temrenli bir nevi ok.
(Farsça)
bim-i can / bim-i cân
Can korkusu, ölüm korkusu.
bistar
Çarpık, eğri. Gevşek.
(Farsça)
bivan
Çadır direği.
biyoelektrik
Canlı varlıkların vücutlarında yaratılmış olan elektrik. (Bu elektriğin varlığı, hususi âletlerle anlaşılır)
biyofizik
Canlıların bünyelerindeki hâdiselerin fizikî cephesini inceleyen ilim kolu.
biyokimya
Canlıların kimya ile ilgili yapılarını, tepkilerini, belirtilerini inceleyen bilim dalıdır. 19. Asırda başlatılan bu çalışmalarla proteinler, vitaminler, hormonlar anlaşılır duruma gelindi.
biyonik
Canlıların, yaşadıkları muhit içinde değişen şartlara uygun nasıl hareket ettiklerini inceleyerek canlıları model almak suretiyle benzer hareketleri yapabilecek makinelerin yapılması işiyle uğraşan ilim ve fen.
ca'feriyye
Caferî tarikatı.
cabir-ül-ensari / câbir-ül-ensarî
Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (R.A.) da denir. Meşhur sahabelerdendir. Bizzat Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere'nin müftüsü olmuştur. En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir. 1540 hadis rivayet etmiştir. 19 gazada hazır bulunmuştur. Hic
çabük
Çabuk, seri, aceleli, hızlı, tez, hafif.
(Farsça)
çabük-rev
Çabukça giden.
(Farsça)
cahid / câhid / جاهد
Çalışıp çabalayan.
(Arapça)
cahilane / câhilâne / جاهلانه
Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde.
(Farsça)
Cahilce, bilgisizce.
Cahilce.
(Arapça - Farsça)
çak / çâk
Çatlak, yarık.
çakaloz
Çakıltaşı atan bir nevi küçük top.
çalpare / çâlpâre / چارپاره
Çalpara.
(Farsça)
cam
Cam, şişe, bardak, sırça.
(Farsça)
cameşuy / câmeşûy / جامه شوی
Çamaşırcı.
(Farsça)
camger
Cam yapan sanatkâr, camcı ustası.
(Farsça)
camhane
Cam fabrikası.
(Farsça)
camid / câmid
Cansız.
Cansız, donuk.
camidat / câmidât
Camidler, cansızlar.
Cansızlar.
camidiyet / câmidiyet
Cansızlık.
Cansızlık.
can ü dilden
Can ve gönül ile; içten gelerek, gönülden.
can ü gönülden
Candan, gönülden, kalbin bütün samimiyetiyle.
can-azar
Can yakan, can inciten, eziyet veren. Acı çektiren.
(Farsça)
can-fersa
Can dayanamıyacak derecede.
(Farsça)
can-gir / can-gîr
Can sıkıcı, ruh sıkıcı.
(Farsça)
can-güzar
Cana dokunan, candan geçer olan.
(Farsça)
can-nisar
Canını harcayan, canını fedâ eden.
(Farsça)
can-sitan
Can çıkarıcı, ruh alıcı. İnsana bela olan. Güzel.
(Farsça)
canavar
Can alıcı.
canavarvari / canavarvarî
Canavar gibi.
canbahş
Can veren, hayat bağışlayan.
canefşan / canefşân / جان افشان
Canını hiçe sayan, fedai.
(Farsça)
canefza / cânefzâ / جان افزا
Cana can katan.
(Farsça)
canfeşan / cânfeşân / جان فشان
Canını hiçe sayan, fedai.
(Farsça)
canfeza / cânfezâ / جان فزا
Cana can katan.
(Farsça)
cani / canî
Candan sevilen.
(Farsça)
caniyane / câniyâne
Canicesine.
Câni gibi, cânice.
caniye
Cani; acımasız ve gaddar; cinayet işlemiş olan.
cannisar / cânnisâr / جان نثار
Canını feda eden.
(Farsça - Arapça)
canşikaf / canşikâf
Can yaralayıcı, can yırtıcı.
(Farsça)
cansipar / cânsipâr / جان سپار
Canını feda eden.
(Farsça)
cansiperane / cansiperâne / cânsiperâne / جان سپرانه
Canını feda edercesine.
(Farsça)
Canını fedâ edercesine, canını siper ederek.
Canını verircesine.
Canını feda edercesine.
(Farsça)
cansitan / cânsitân / جان ستان
Can alan.
(Farsça)
cansuz
Can yakıcı, yürek tutuşturan.
(Farsça)
çar / çâr / چار
Çare.
(Farsça)
çar-yari / çar-yarî
Çar-yâra ait. Sünnîlik.
(Farsça)
çardak / چارطاق
Çardak.
(Farsça)
çare-cu / çâre-cu
Çâre arıyan.
(Farsça)
çare-saz / çâre-sâz
Çâre bulan.
(Farsça)
çarecu / çârecû / چاره جو
Çare arayan.
(Farsça)
çaresaz / çâresâz / چاره ساز
Çare bulan.
(Farsça)
Çâresâz olmak:
Çare bulmak.
(Farsça)
çaresazi / çâresâzî / چاره سازی
Çare bulma.
(Farsça)
çarh
Çark, felek, talih.
Çark.
çarmıh / چارميخ
Çarmıh.
(Farsça)
carşeb
Çarşaf, cilbab.
(Farsça)
çarşeb / çârşeb / چارشب
Çarşaf.
(Farsça)
çarşenbe / çârşenbe / چارشنبه
Çarşamba.
(Farsça)
çarsu / çârsû / چارسو
Çarşı.
(Farsça - Arapça)
çaruğ
Çarık.
(Farsça)
çaşit
Casus.
casusi / câsûsî / جاسوسى
Casusluk, ajanlık.
(Arapça - Farsça)
cavidane / câvidâne
Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik.
(Farsça)
cazibedar / câzibedâr
Cazibeli, çekici.
cazibekarane / câzibekârâne
Cazibeli şekilde.
cazu / cazû
Cadı. Büyücü, sihirbaz.
(Farsça)
ceffelkalem / جف القلم
Çalakalem.
(Arapça)
çeğale / çeğâle / چغاله
Çağla.
(Farsça)
cehalat / cehâlât
Cahillikler, bilgisizlikler.
cehalet / cehâlet / جهالت / جَهَالَتْ
Cahillik.
Cahillik, bilgisizlik.
Cahillik, bilgisizlik.
(Arapça)
Câhillik.
cehaletperver / cehâletperver
Cahillik sever, bilgisizliği koruyan.
cehd / جهد
Çalışma, çabalama.
Çaba, çabalama.
Çalışma, çabalama.
(Arapça)
Cehd etmek:
Çalışıp çabalamak.
(Arapça)
cehele / جهله
Cahiller, bilgisizler.
Cahiller.
Cahiller.
(Arapça)
cehil
Cahillik, bilgisizlik.
cehl / جهل
Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik.
Cahillik, bilgisizlik.
(Arapça)
cehl-i mürekkeb
Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.
celbname / celbnâme / جلب نامه
Çağırma kağıdı.
Çağırı mektubu.
(Arapça - Farsça)
cemad / cemâd / جماد
Cansız cisim.
Cansız varlık.
(Arapça)
cemadat / cemâdât / جمادات
Cansız varlıklar.
Cansızlar.
Cansız cisimler.
Cansız varlıklar.
(Arapça)
cemadat alemi / cemâdat âlemi
Cansız varlıklar âlemi.
cemadiyet / cemâdiyet
Cansızlık, donukluk.
Cansızlık, donukluk.
cemen
Çardak.
(Farsça)
cennet-i canan / cennet-i cânan
Canların, sevgililerin buluştuğu Cennet.
cerayet
Câriyelik hâli.
cesed-i hayvani / cesed-i hayvânî
Canlı beden, cesed, vücut.
cessas / cessâs
Casusluk eden.
cevami' / cevâmi' / جوامع
Camiler.
(Arapça)
cevamid / cevâmid / جوامد
Cansızlar.
Cansız varlıklar.
(Arapça)
cevasis / cevâsis
Casuslar, ajanlar.
cevasis-i fünun / cevâsis-i fünun
Casus gibi davranan fenler; gizli şeyleri araştıran fenler.
cevaz / cevâz / جواز
Câiz olma.
Caiz olma.
cevher-i ruh
Canlı, şuurlu olan ve çevresini görüp gösteren nurlu varlık.
çevik
Çabuk davranan.
cibayet
Câbîlik, vergi, gelir toplama.
cidd
Çalışmak. Ciddiyetle yapmak.
cihazat-ı hayvaniye / cihâzât-ı hayvaniye
Canlılarda bulunan organlar.
cinayetkar / cinayetkâr / جنایتكار
Câni, cinayet işleyen.
(Arapça - Farsça)
cins-i hayvan
Canlı türleri.
cism-i hayvani / cism-i hayvanî
Canlı bedeni.
cism-i sanevberi / cism-i sanevberî
Çam kozalağı şeklinde olan cisim; kalb.
cism-i zihayat / cism-i zîhayat
Canlı bedeni.
cu / cû / جو
Çay, ırmak.
(Farsça)
cühela / cühelâ / جهلاء
Cahiller.
(Arapça)
cühhal / cühhâl / جهال
Cahiller.
(Arapça)
cul
Çaylak.
(Farsça)
cumud
Cansızlık.
cümud / cümûd
Cansız, donuk.
cümudet / cümûdet
Cansızlık, donukluk.
cümudiye
Cansızlık; buzdağı gibi olma.
cumudiyet
Cansızlık.
cüret eden
Cahilce cesaret eden; saygı sınırlarını aşarak davranan.
cuy / cûy / جوی
Çay, ırmak.
(Farsça)
dac
Çağırmak.
daire-i sa'y / dâire-i sa'y
Çalışma alanı.
dar-baz
Canbaz.
(Farsça)
dar-ül mesai / dâr-ül mesai
Çalışma yeri. Mesai yeri. Atölye.
darb / ضَرْبْ
Çarpma işlemi.
Çarpma.
darb etmek
Çarpmak.
darb-ı hiyam / darb-ı hiyâm
Çadır kurma.
davet / dâvet / دعوت
Çağırma.
Çağrı.
Çağrı.
(Arapça)
davlumbaz
Çarkları yandan olan vapurlarda çarkların döndükleri yerleri örtmek için vapurun iki tarafında bulunan iki büyük yarım daire.
de'sa
Câriye.
delil-i zihayat / delil-i zîhayat
Canlı delil.
dera
Çan, çıngırak.
(Farsça)
dercan / dercân
Can içinde.
(Farsça)
Canına sokma, içine alma.
dercan etmek
Can içine almak, hayatını ona vermek.
deva-saz
Çâre bulan, ilâç tertip eden.
(Farsça)
devasız
Çaresiz.
devr
Casus, hafiye.
(Farsça)
devr-i cahiliyye / devr-i câhiliyye
Cahiliyye devri, İslâm'dan önceki devir.
dik-ül efraf
Çatal ibikli horoz.
dil-aviz
Câzib, çekici, gönle asılan. Gönlü asılı tutan, dilber.
(Farsça)
dil-şiken
Can sıkıcı, kalb kırıcı.
(Farsça)
dilkeş / دلكش
Cazibeli, gönül çekici.
(Farsça)
dilteşne / دل تشنه
Can atan.
(Farsça)
divan-ı deavi nezareti / divan-ı deâvî nezareti
Çavuşbaşılığın kaldırıldığı 1836 (Hi: 1252) tarihinde bunun yerine kurulan daire. Fakat 1870 (Hi: 1287) tarihinde Adliye Nezareti'nin teşekkülü üzerine kaldırılmıştır.
dübar
Çarşamba günü.
dürr-i can / dürr-i cân
Canın incisi. Çok sevgili.
(Farsça)
düzdide / düzdîde / دزدیده
Çalıntı, çalınmış.
(Farsça)
ebu kays
Çakal.
ecram / ecrâm / اجرام
Cansız varlıklar.
Cansız varlıklar.
(Arapça)
ecram u ecsam / ecrâm u ecsâm
Cansız varlıklar ve cisimler.
efrad-ı zihayatiye / efrad-ı zîhayatiye
Canlı varlıklar, canlı ferdler.
ehl-i feraset
Çabuk sezme ve anlama kabiliyeti olanlar.
ehl-i suk / ehl-i sûk
Çarşı halkı, esnaf.
(Farsça)
ehl-i veber ve badiye / ehl-i veber ve bâdiye
Çadırda oturan bedevi Arab, çöl ahalisi.
elsine-i enam / elsine-i enâm
Canlı varlıkların dilleri.
enaniyet-i cahiliye
Cahillikten gelen gurur.
enva-ı zihayat / envâ-ı zîhayat
Canlı çeşitleri, nevileri.
erze
Çam ağacı.
esbab-ı camide / esbab-ı câmide
Cansız tabiî sebepler.
evan / evân / اوان
Çağ.
(Arapça)
ezlam / ezlâm
Câhiliye devri Arablarının kullandıkları fal okları.
faal
Çalışkan, işleyen.
faalane / faalâne
Çalışkanca.
faaliyet
Çalışkanlık, çalışma.
fahhari / fahharî
Çanak, çömlek, testi ve bardak yapan kimse.
falık / fâlık
Çatlatan. Açan. Büyümesi için tohumu açan, yaratan. (Allah C.C.)
feda-yı can / fedâ-yı cân
Canını feda etme, yolunda canını verme.
Canını verme, canını fedâ etme, kendini kurban etme.
feda-yı nefis ve can / fedâ-yı nefis ve can
Can ve nefsi feda etme.
fedakarane / fedakârane
Canını ve herşeyini feda eder derecesinde. Her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, dâvası uğruna sebat edene yakışacak surette.
(Farsça)
feraset / ferâset
Çabuk sezme ve anlama kàbiliyeti.
ferasetli
Çabuk sezen, yüksek anlama kabiliyetine sahip olan.
ferbal
Çardak. Etrafı pencerelerle kaplı yazlık köşk.
(Farsça)
ferd-i zihayat / ferd-i zîhayat
Canlı varlık.
ferraş
Cami, mescid, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlamak; ve kilim, halı ve hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli olan kişiler hakkında kullanılır bir tâbirdir. Ferraş; arapçada, yayıcı, hizmetçi, döşeyici anlamlarına gelir. Yeniçeri teşkilâtında bu işi görenlerle, Kâbe'yi süpürenl
fevren
Çarçabuk, birden bire.
fidye
Can kurtarma karşılığı verilen akçe vesaire.
fışkı
Canlıların dışkısı.
gamız / gâmız / غامض
Çapraşık, güç anlaşılır.
(Arapça)
gamze-i cellad / gamze-i cellâd
Cana kıyan yan bakış.
gamze-i fettan / gamze-i fettân
Câzibedar ve süzgün bakış.
garam / garâm
Canlı duygu, arzu.
garetkar / garetkâr
Çapulcu.
Çapulcu, yağmacı.
gayat
Çalgı.
gayr-ı uzvi / gayr-ı uzvî
Cansız. Uzvî olmayan. (İnorganik)
gayret
Çaba, çalışma arzusu, kıskanma duygusu.
geven
Çalı. Dikenli ve bir karış kadar boyunda bir nebat. Aslı Gevân'dır.
(Türkçe)
gil-zar
Çamurlu yer.
(Farsça)
giran-cani / giran-canî
Can sıkıcılık.
(Farsça)
giran-hatır
Canı sıkılmış, gücenmiş.
(Farsça)
giya-zar
Çayır, çimenlik, otluk.
(Farsça)
guş-i can
Can kulağı.
guş-i kabul-i can
Candan kabul ile dinlemek.
guş-i kabul-i cane / gûş-i kabul-i câne
Canın kabul kulağı; birşeyi can kulağıyla dinleme.
guşiş
Çabalama, uğraşma, çalışma.
(Farsça)
hacce
Cadde.
had
Çaylak kuşu.
(Farsça)
hadar
Çabuk yetişen ot.
hadile / hadîle
Çayır, çimen.
hafiye / خَفِيَه
Câsûs.
hafiyelik
Casusluk.
hal-i ihtizar / hâl-i ihtizar
Can çekişme, ölüm ânı.
halab
Çamur, bataklık. Bataklık arâzi.
(Farsça)
halayık
Cariye, hizmetçi.
halec
Çalışmaktan, yürümekten veya ibadetten kemiklerin ağrıması.
halecan / خلجان
Çarpıntı.
(Arapça)
halet-i ihtizar
Can çekişme hali, sakınılacak hal.
haletinezi / hâletinezi
Can çekişme.
halid bin velid
Câhiliye devrinde Kureyş eşrafındandı. Hudeybiye muahedesinden sonra Müslüman oldu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine Seyfullah namını vermiştir. Çok kahraman bir gazi idi. Suriye, Filistin, Şam gibi yerler onun himmeti ile feth olunmuştur. 18 Hadis-i şerif nakletmiştir.Hicri 21 senesi
hamie / hâmie
Çamurlu, dumanlı.
har-zar
Çalılık, dikenlik.
(Farsça)
hareket-i mezbuhane / hareket-i mezbuhâne / hareket-i mezbûhâne
Can çekişme hâli.
Can çekişme hareketi.
haris-i gayur / hâris-i gayur
Çalışkan ve gayretli çiftçi.
haristan
Çalılık, dikenlik.
(Farsça)
hasıl-ı darb / hâsıl-ı darb
Çarpma işleminin sonucu.
hassa-i cazibedar / hâssa-i cazibedar
Cazibeli, çekici özellik.
hat
Çaylak kuşu.
(Farsça)
hatib / hatîb
Câmide müslümanlara dînî nasîhat eden ve hutbe okuyan.
hayatiyet
Canlılık.
Canlılık. Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması.
hayatkarane / hayatkârâne
Canlı gibi.
hayattar
Canlı.
hayattarane / hayattârâne
Canlı bir şekilde.
hayattarlık
Canlılık.
hayevan / hayevân
Canlı.
hayevi / hayevî
Canlı.
hayeviye
Canlılık, canlı olma durumu.
hayme / خيمه
Çadır.
Çadır.
Çadır.
Çadır.
(Arapça)
hayme-nişin
Çadırda oturan. Göçebe.
haymegah / haymegâh / خيمه گاه
Çadır kurulan yer.
(Arapça - Farsça)
haymenişin / haymenişîn
Çadırda oturan.
haymi / haymî
Çadır biçiminde olan.
hayvan
Canlı.
hayy-ı meyyit
Canlı cenaze.
hayyam
Çadırcı.
hazef
Çamurdan yapılmış olup ateşte pişirilen şeyler. Çanak, çömlek.
hazef-pare
Çanak çömlek parçası, kırığı.
(Farsça)
hazef-rize / hazef-rîze
Çanak çömlek parçası.
(Farsça)
hazefi / hazefî
Çanak çömlek ile alâkalı.
hazefiyye
Çanak çömlek gibi topraktan yapılan şeyler ve bunları yapma san'atı.
hazzaf
Çanak çömlek yapan veya satan.
hechece
Çağırmak.
hem-dem
Canciğer arkadaş.
(Farsça)
hemasr / هم عصر
Çağdaş.
(Farsça - Arapça)
hidaye
Çaylak kuşu.
hıllet
Candan arkadaşlık.
himmet / همت
Çaba.
(Arapça)
Himmet etmek:
Çaba göstermek.
(Arapça)
hırz-ı can / hırz-ı cân / حِرْزِ جَانْ
Can güvenliği için sığınılan yer.
hırzıcan / hırzıcân
Canı gibi koruma.
hitafe
Çağırmak.
hıyaban / hıyâbân / خيابان
Cadde.
(Farsça)
hiyat
Çağırmak.
hokka
Cam, seramik veya metalden yapılmış küçük kutu biçimindeki kap. (Bilhassa içine mürekkep konulur.)
hübel
Cahiliyet devrinde Kureyşlilerin en büyük putu.
hüdhüd / هدهد
Çavuşkuşu, ibibik.
(Arapça)
hudme
Çabuk kaynayan çömlek.
hürre
Cariye veya esir olmayan kadın.
hütaf
Çağırma, seslenme.
ibibik
Çavuşkuşu, hüdhüd.
idare / idâre / اِدَارَه
Camsız küçük lamba.
ıdcac
Çağırmak, çağırtmak.
ihame
Çadır kurma.
ihtilaskar / ihtilaskâr
Çalan, aşıran, hırsızlık yapan.
(Farsça)
ihtilaskarane / ihtilaskârane
Çalıp aşıranlara yakışacak şekilde, hırsızlar gibi.
(Farsça)
ihtiyac
Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali.
ihtizar / ihtizâr / احتضار
Can çekişme.
(Arapça)
ihya / ihyâ
Canlandırma.
ihya etmek / ihyâ etmek
Canlandırmak, kuvvetlendirmek.
ilkan
Çabuk ezberleme.
ilm-i kesbi / ilm-i kesbî
Çalışarak elde edilen ilim.
ilm-i vehbi / ilm-i vehbî
Çalışmadan öğrenilen, Allahü teâlâ tarafından ihsân edilen ilim.
ilma
Çalma, hırsızlama, sirkat.
iltihab
Caddede gitmek. Geniş yolda yürümek.
iman-ı ye's
Çaresiz kalan, hayatından ümidsiz olan bir kimsenin imanı.
incizab / incizâb / انجذاب
Cazibeye kapılma.
(Arapça)
inşirak
Çatlama, yarılma, ayrılma. Yarık olma. Parlama.
intihal
Çalma.
irticac / irticâc
Çalkalanma.
ırza
Çayırlık, çimenlik. Otu bol olan yer.
irza
Çayırlık. Otluk yer.
işgüzar
Çalışkan.
istihdam
Çalıştırma, kullanma.
istihdam eden
Çalıştıran.
istihdam edilme
Çalıştırılma.
istihdam etme
Çalıştırma.
istihdam etmek
Çalıştırmak.
ıztırar
Çâresiz olmak. Mecburiyet. İhtiyaç.
ıztırar vakti
Çaresizlik içinde kalındığı zaman dilimi.
ıztırari / ıztırarî
Çaresizlik içinde oluş. Mecburiyet.
ıztırari olarak / ıztırârî olarak
Çaresizce, zorunlu olarak.
jengdan
Çan. Çıngırak.
(Farsça)
jest
Çalım. Mânâlı ve gösterişli hareket.
(Fransızca)
kac / kâc / كاج
Çam.
(Farsça)
kaddahe
Çakmak taşı.
kameriyye / قمریه
Çardak. Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık v.s. çiçeklerle örtülü bulunan yer. Küçük köşk.
Çardak.
(Arapça)
kamtarir / kamtarîr
Çatık suratlı.
Çatık kaşlı.
Çatık suratlı, şiddetli, sert.
kase / kâse / كاسه
Çanak, kâse.
(Farsça)
kaselis / kâselis / kâselîs / كاسه ليس
Çanak yalayıcı, dalkavuk.
Çanak yalayıcı.
Çanak yalayıcı.
(Farsça)
kassar / قصار
Çamaşırcı, çırpıcı.
(Arapça)
katil-i ma'fuv
Can ve ırzını korumak için, tecavüze kalkanı öldüren kimse.
kej
Çarpık, eğri. Kumral. Tüylü keçi.
(Farsça)
kelime-i zihayat / kelime-i zîhayat
Canlı kelime.
keniz / kenîz / كنيز
Cariye.
(Farsça)
keramet-i feraset
Çabuk sezme ve anlama kabiliyetindeki keramet.
kesb / كسب
Çalışarak kazanma.
(Arapça)
kesben
Çalışma ve kazanma olarak.
kesbi / kesbî / كسبى
Çalışmakla kazanılan. Sonradan elde edilen. Doğuştan olmayan. Vehbî olmayan.
Çalışarak elde edilen.
(Arapça)
kesbi olmadığını / kesbî olmadığını
Çalışarak kazanılmış olmadığını.
keyfemayeşa / keyfemâyeşâ
Canı nasıl isterse.
kisb
Çalışma, kazanma.
kisbi / kisbî
Çalışarak elde edilen.
kisbsiz
Çalışmadan.
kitle-i mevat
Cansızlar, ölüler yığını.
kıyemi / kıyemî
Çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan mal.
kurdil / kûrdil
Câhil. Gönlü kör.
(Farsça)
kurun / kurûn
Çağlar, asırlar, devreler.
kuşiş / kûşiş / كوشش
Çalışma, çabalama, gayret sarfetme, uğraşma.
(Farsça)
Çaba.
(Farsça)
kutr / قطر
Çap.
Çap.
(Arapça)
kütüphane-i mesai / kütüphane-i mesâi
Çalışma kütüphanesi, içinde çalışılan kütüphane.
kutur / قُطُرْ
Çap.
Çap.
laden
Çamdan çıkarılan zift gibi siyah ve kokulu zamk.
(Farsça)
lailaç / lâilaç
Çâresiz, dermansız, imkânsız.
layecuz / lâyecuz
Câiz değil, olamaz, müsaade verilmez.
lemis / lemîs
Câriye ismi.
lisan-ı ıztırar
Çaresizlik ve mecburiyet dili.
lisan-ı ıztırari / lisan-ı ıztırarî
Çaresizlik ve mecburiyet dili.
lübce
Çatal demir.
ma'cez
Çalışmaktan ve maişetten âciz oldukları yer.
makine-i zihayat / makine-i zîhayat
Canlı makine.
maksure
Camilere etrafı parmaklıklı yüksekçe yer.
mal-i natık / mal-i nâtık
Canlı mal. (At, deve, koyun gibi)
mareke / mâreke
Çarpışma yeri, çarpışma.
masdum
Çarpılmış. Kendisine vurulmuş.
me'nus
Cana yakın, sevimli.
med'uvven
Çağrılarak, davetli olarak, davet olunarak.
medeni / medenî
Çağdaş.
meder
Çakıl taşı.
Çakıl taşı.
melal / melâl
Can sıkıntısı. Usanç. Gamlılık. Zaaf ve fütur.
Can sıkıntısı.
menat
Cahiliye devrinde Kâbe'de bulunan bir putun adı.
mergzar
Çayırlık, çimenli ve sulak yer. Mer'a.
(Farsça)
merhemsaz / merhemsâz
Çare bulan. Merhemci, ilâç yapan.
(Farsça)
merhemsazi / merhemsâzî
Çare buluculuk.
(Farsça)
meric
Çalkantılı, dalgalı.
mesai / mesâi / مساعى
Çalışmalar.
Çalışma, gayret, çaba.
Çalışmalar, emekler.
Çalışma, çalışmalar.
(Arapça)
mesruk / mesrûk / مسروق
Çalınmış, sirkat edilmiş olan.
Çalınmış.
Çalınmış.
(Arapça)
mevadd-ı camide / mevadd-ı câmide
Cansız maddeler.
mevcudat-ı zihayat / mevcudat-ı zîhayat
Canlı varlıklar.
mevhat
Cansızlar.
meyelan-ı sa'y / meyelân-ı sa'y
Çalışmaya içten yönelme, eğilim gösterme.
meyl-i sa'y
Çalışma eğilimi, isteği.
mihrab
Câmide cemaatle namaz kılarken imamın bulunduğu yer.
mihrap
Câmide cemaatle namaz kılarken imamın bulunduğu yer; bir mekânın en şerefli ve en kıymetli yeri.
mihzac
Çamaşır tokacı.
mik / mîk
Çabuk ağlayan, yufka yürekli olan.
mina / minâ
Cam, billur, sırça, parlak.
minafam
Cam mavisi, sırça renkli.
(Farsça)
minare / minâre
Câmilerde, müezzinlerin çıkıp ezân okuduğu yüksek yer.
minber
Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü. (Rif'at mânasına olan nebr'den ism-i âlettir.)
Câmilerde hatiplerin hutbe okumaları için yapılmış merdivenli yüksek yer.
Câmide hutbe okunan yer.
Camide hutbe okunan yer.
misli / mislî
Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal.
mismak
Çadırı yükseğe kaldıracak ağaç.
muaraza / muâraza / معارضه
Çatışkı.
(Arapça)
muasır / muâsır / معاصر
Çağdaş, aynı dönemde yaşayan.
Çağdaş.
Çağdaş.
(Arapça)
muasırlaşmak
Çağdaşlaşmak.
mübareze / mübâreze / مُبَارَزَه
Çarpışma, dövüşme.
Çarpışma.
mübarezekarane / mübârezekârâne
Çarpışarak, dövüşerek.
muhassala-i mesai
Çalışmalardan elde edilen netice.
mühayata
Çağırmak.
muhtazır
Can çekişen.
muhtazırane
Can çekişiyormuşcasına.
muhtelisane / muhtelisâne
Çalarcasına. Çalıp çırparcasına.
(Farsça)
mümarete
Çabalama, uğraşma, gayret sarfetme.
münaza'at / münaza'ât / منازعات
Çatışmalar, çekişmeler.
(Arapça)
munis / mûnis / مونس
Canayakın, dost.
Canayakın, sevimli.
Cana yakın, alışılmış.
(Arapça)
münkir-i cahil
Cahil inkârcı.
mürg-i süleyman
Çavuş kuşu. Hüdhüd.
mürsiye
Çakılmış. Yerleştirilmiş.
mürtei / mürteî
Çayırda otlayan.
musademat
Çarpışmalar. Vuruşmalar. Müsademeler.
müsademat / müsâdemât
Çarpışmalar.
Çarpışmalar, vuruşmalar.
musademe
Çarpışma, çatışma.
müsademe / müsâdeme / مُصَادَمَه
Çarpışma.
Çarpışma, vuruşma.
Çarpışma.
müsadim
Çarpışan.
Çarpışan, vuruşan.
müşide
Çağıran. Yüksek sesle şarkı söyleyen.
müstahdem / مستخدم
Çalışan, hizmet eden.
(Arapça)
müstahdemin / müstahdemîn / مستخدمين
Çalışanlar, hizmet edenler.
(Arapça)
müstechil
Câhil sayan, istichâl eden.
mütesari'
Çabucak.
muzdar / مُضْطَرْ
Çaresiz.
müzennid
Çakmakla ateş çakan.
muztarrin / muztarrîn
Çaresizler. Sıkıntı içinde olanlar.
na-çar
Çaresiz, elinden iş gelmeyen. Mecbur kalmış olan.
(Farsça)
na-çari / na-çarî
Çaresizlik.
(Farsça)
na-dan
Cahil, bilmez, haddini bilmez.
(Farsça)
na-hande
Câhil, ümmi, okumamış.
(Farsça)
nabigat-üz zübyani / nabigat-üz zübyanî
Câhiliyet devrinde meşhur ve Suk-ı Ukaz'da hakemlik yapmış Arab şâirlerindendir. Tahminen Mi: 535-604'de yaşamıştır.
naçar / nâçâr
Çaresiz, elinden iş gelmeyen, mecbur kalmış olan.
nacu
Çam ağacı.
(Farsça)
nacüv
Çam ağacı.
(Farsça)
nadan / nâdân
Cahil.
Câhil.
Cahil, haddini bilmez.
nakus / nâkus / ناقوس
Çan.
(Arapça)
nar-ı hayat
Canlıya lüzumlu bulunan sıcaklık. Vücudun harareti.
narh
Çarşıda pazarda satılan her türlü mal için hükûmet tarafından konulan fiyat.
necaset-i gayr-i mer'iye
Câmid, bir hacmi olmayan veya bulaştığı yerde görülmeyen herhangi bir pis maddedir. Görünmez halde olan pisliktir. (İdrar gibi)
nefis
Can, maddî arzuların kaynağı olup sınır tanımayan bir duygu.
nefs
Can, kendi, istek duygusu, nefis.
nefs-i nadan / nefs-i nâdân
Cahil nefis.
nes'i / nes'î
Câhiliyet devrinde belirli vakti geciktirilmiş haram aylar.
netice-i ıztırar
Çaresizliğin sonucu.
netice-i sa'y
Çalışmanın neticesi.
neva-saz
Çalgıcı, okuyucu.
(Farsça)
nevahten
Çalgı veya saz çaldırmak.
(Farsça)
nez
Can çekişme.
nüvaht
Çalgı çalma.
(Farsça)
ödünç vermek
Çarşıda misli yâni benzeri bulunan her şeyi, belirsiz bir zaman sonra, misli geri verilmek üzere verme.
ömer hayyam
Çadırcı Ömer mânâsında olan bu kelime, İran'ın meşhur hayâlperest ve içkiden çok bahseden bir şâirinin adıdır.
palar
Çatı direği.
(Farsça)
ramişger
Çalgıcı. Saz çalan.
(Farsça)
ratic
Çam sakızı.
re'bil
Câriye, kadın esir.
reg-i can / reg-i cân
Can damarı, şah damarı.
rekz-i hiyam / rekz-i hiyâm
Çadır kurma.
revan-bahş
Canlandırıcı, can bağışlayıcı.
(Farsça)
rime
Çapak.
(Farsça)
rücbe
Canavar avlamak için yapılan yer. (İçine iple et bağlarlar ki canavar gelip yapıştığı gibi üzerine düşer.)
rudsaz
Çalgıcı.
(Farsça)
ruh / rûh / روح
Can, his, öz.
Can, ruh.
(Arapça)
ruh-efza
Cana can katan. Canlılık veren. (Ruhfeza da denir)
(Farsça)
ruhefza / rûhefza / روح افزا
Cana can katan.
(Arapça - Farsça)
sa'i / sâ'î / ساعى
Çalışan, gayret eden.
(Arapça)
Sâ'î olmak:
Çalışmak, gayret etmek.
(Arapça)
sa'y / سعى / سعي / سَعْيْ
Çalışma.
Çalışma, gayret sarf etme. Hac veya umrede Safa ile Merve arasında usulüne uygun olarak yedi defa gelip gitmek.
Çalışma, çaba gösterme.
(Arapça)
Çalışma.
Çalışma.
sa'y eden
Çalışan.
sa'y etme
Çalışma.
sa'y etmek
Çalışmak.
sa'y u gayret
Çalışma ve gayret.
saha-i faaliyet
Çalışma sahası.
sahib-i hayrat / sâhib-i hayrât
Câmi, yol, çeşme vs. gibi hayırlı işler yapıp bırakmış kimse. Hayrat sâhibi.
şahsar / şâhsâr / شاخسار
Çalılık.
(Farsça)
sai / sâî
Çalışan, kovalayan.
saime
Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan.
saiy / سعى
Çalışma, çaba.
(Arapça)
sakf
Çatı, tavan.
samimi / samimî
Candan, içten.
sanavber
Çam fıstığı kozalağı veya onun şeklinde olan. Çam fıstığı.
sanevberi / sanevberî
Çam kozalağı gibi.
sarha
Çağırmak, bağırmak, feryad etmek.
say / sây
Çalışma, emek.
sayehan
Çağırmak.
sebil
Cadde, su dağıtımı.
sebük-inan / sebük-inân
Çabuk koşan.
(Farsça)
sebükhiz / sebükhîz
Çabuk kalkan, hareket eden.
(Farsça)
sebükrev
Çabuk giden.
(Farsça)
seccac
Çağlayan. Şarıltı ile akan.
şecere-i zihayat / şecere-i zîhayat
Canlı ağaç.
sefine-i sa'y
Çalışma gemisi (çalışmak, gemiye benzetilmiş).
şegal / شغال
Çakal.
(Farsça)
Çakal.
(Farsça)
sehab
Çağırgan, gürültücü kişi.
şehrah / şehrâh
Cadde, ana yol; şaşırılması mümkün olmayan doğru ve açık yol.
sekerat / sekerât
Can çekişme anı.
sekerat vakti
Can çekişme anı.
selale
Çanak içinde yalanan nesne.
şelale / şelâle
Çağlayan.
şellale / şellâle / شلاله
Çağlayan, şelale.
(Arapça)
semere-i sa'y
Çalışma ve çabalamayla ortaya çıkan netice, meyve.
sempati
Cana yakınlık.
serd
Çanak içine ekmek doğrayıp ıslatmak.
serhan
Canavar. Kurt.
serheng / سرهنگ
Çavuş.
(Farsça)
seri / serî
Çabuk, süratli.
Çabuk.
Çabuk, süratli.
seri-ül intikal
Çabuk anlayan, çok zeki.
seri-üt teessür
Çabuk müteessir olan.
serian
Çabuk, tez elden, acele.
serika
Çalınmış. Çalınmış şey.
seriü't-teessür
Çabuk etkilenen, üzülen.
seriütteessür / serîütteessür
Çabuk ve kolay etkilenen.
seriüzzeval / serîüzzevâl
Çabuk geçen.
şevk-i sa'y
Çalışma şevki, isteği.
sevzak
Çakır doğan kuşu.
şey-i zihayat / şey-i zîhayat
Canlı varlık.
sifal / sifâl / سفال
Çanak çömlek.
(Farsça)
sımah-ı can / sımah-ı cân
Can kulağı.
sırhak
Çağırmak.
şirket-i a'mal / şirket-i a'mâl
Çalışmayı sermaye olarak kabul eden şirket.
şüceyre
Çalı, ufak ağaç.
suk / sûk / سوق
Çarşı, pazar. Alım satım yeri.
Çarşı.
Çarşı.
Çarşı.
(Arapça)
suka
Çarşı adamı, esnaf.
sülme
Çatlak, gedik.
sür'at
Çabukluk. Hız.
sür'at-i intikal
Çabuk anlayıp intikal etme. Kavrama çabukluğu.
Çabuk anlama ve kavrama.
ta'zib-i ruh
Can sıkma.
tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler
Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).
tacil / tâcil
Çabuklaştırma, acele ettirme.
tadcir
Can sıkma, yürek daraltma.
tahiyyat-ı mübareke / tahiyyât-ı mübareke
Canlıların bereket ve tebrik sebebi olan hal dilleriyle ve yaşayışlarıyla dile getirdikleri dualar.
tahlisiyye
Can kurtaran.
talan / tâlân
Çapul, yağma.
talangeri / talangerî
Çapulculuk, yağmacılık.
(Farsça)
tarat
Çapul, yağma, talan.
(Farsça)
tasvir
Canlandırarak anlatma, ifade etme.
tasvir etmek
Canlandırarak anlatmak, ifade etmek.
tatil
Çalışmama, çalışmaya ara verme.
Çalışmaya ara verme.
Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah'ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
tatil-i eşgal / tâtil-i eşgâl
Çalışmayı durdurma, görevini yapmama.
tearuz / teâruz
Çatışma, birbirine zıt düşme.
tecessüs / تَجَسُّسْ
Casusluk etme, gizlice araştırma.
Câsûsluk etme, gizlice araştırma.
tecessüs eden
Casusluk yapan, gizlice araştıran.
tecessüs etmek
Casusluk yapmak, gizlice araştırmak.
techil
Cahil gösterme, cahillikle itham etme.
Cahil sayma.
tecviz / tecvîz
Câiz görme. İzin verme, cevaz verme.
Caiz görme, izin verme.
Caiz görme, izin verme, cevaz verme.
tedabir / tedâbir / تدابير
Çareler, tedbirler.
(Arapça)
tedai / tedâi / tedâî / تداعى
Çağrışım.
Çağrışım.
Çağrışım.
(Arapça)
tedbir / tedbîr / تدبير
Çare, önlem.
(Arapça)
tefdiye
Canını başkası uğruna feda etme.
tehalük / tehâlük / تهالك
Can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.
(Arapça)
telassus
Çalma. Sirkat etme. Hırsızlık yapma.
telatum / telâtum / تلاطم
Çalkantı.
(Arapça)
telefat / telefât / تلفات
Can kaybı, ölümler.
(Arapça)
temanü
Çatışma.
temanü'
Çatışma ve birbirine mani olma. İhraç. Adem-i kabul. Tard.
tenasan / tenâsân / تن آسان
Canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
(Farsça)
terai / teraî
Çayıra çıkma. Otlama.
tesadüm / tesâdüm / تصادم
Çarpışma.
Çarpışma, tokuşma.
(Arapça)
Tesâdüm etmek:
Çarpışmak, tokuşmak.
(Arapça)
teşekkül-ü enva / teşekkül-ü envâ
Canlı türlerinin oluşumu.
teserri
Cariye alma, odalık edinme.
tez tez
Çabuk çabuk.
tezemrüm
Çağrışmak.
tıyn
Çamur. Balçık.
tiz-dest
Çabuk iş gören, eline çabuk.
(Farsça)
tündreftar
Çabuk giden, sert ve süratli giden.
(Farsça)
ukad-ı hayatiye
Can alıcı noktalar, hayat düğümleri. Bir şeyi meydana getiren aslî rükünler.
ukde-i hayat
Can damarı.
ünsiyetli
Canayakın, dost.
uzv
Canlıyı meydana getiren parçaların her biri, organ.
uzviyye / عضویه
Canlı, organik.
(Arapça)
uzviyyet / عضویت
Canlı.
(Arapça)
va'
Çakal.
vahşet-i cehalet
Cahillik vahşeti, ürkütücülüğü.
vasiyle / vasîyle
Cahiliye döneminde bir koyun dişi doğurursa yavru sahibinin, erkek doğurursa ilâhlarının olurdu. Koyun dişi ve erkek yavru doğurduğu takdirde dişi yüzünden erkek yavru da kurban edilmezdi. Buna vasîyle denirdi.
vazife-perver
Çalışmayı seven.
very
Çakmaktan ateş çıkması.
verzişkar / verzişkâr
Çalışkan.
(Farsça)
vesile-i sa'y
Çalışma vesilesi.
yağmageri / yağmagerî
Çapulculuk, yağmacılık.
(Farsça)
za'k
Çağırmak, bağırmak.
zagan
Çaylak.
(Farsça)
zağan / زغن
Çaylak.
(Farsça)
zakv
Çağırıp bağırmak.
zaman-ı cahiliye
Cahiliye dönemi.
zaruret / zarûret
Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk.
Çaresizlik, yoksulluk, mecburiyet.
zegan
Çaylak.
(Farsça)
zeka / zekâ
Çabuk anlama kabiliyeti.
zeki / zekî
Çabuk anlayışlı, temiz.
zeri'
Çabuk ve kolay olan.
zerrat-ı zücaciye
Cam zerreleri, camı meydana getiren atomlar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
zevil
tekzip
ihata
kâni
mezhebsiz
nüvah
Sîmin-ten
felsefi
ender
malumat-ı sâbıka
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
Ça
Salyangoz
zengin
zedeleme
asnay
Asık
Kendisi
Kendini beğenmiş
Çeviri
Eminin