REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te çiçek ifadesini içeren 133 kelime bulundu...

açalya

  • yun. Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği.

ale / âle

  • İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek. (Farsça)

alek / âlek

  • İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek. (Farsça)

ancec

  • (Çoğulu: Anâcic) Büyük nesne.
  • Fesliğen adı verilen çiçek.

arusan-ı bağ / arusân-ı bâğ

  • Tarla çiçekleri.

bahar

  • Güzellik.
  • Güzel.
  • Papatya.
  • Ölçek.
  • Put, sanem.
  • Atılmış pamuk.
  • Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
  • Sığır gözü.
  • İyi kokulu bir sarı çiçek.

baharistan

  • İlkbaharın hüküm sürdüğü zaman. (Farsça)
  • Yeşil ve çiçekli yer. (Farsça)
  • Molla Câmi'nin eseri. (Farsça)

benefşe

  • Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek. (Farsça)
  • Mor. (Farsça)

bişkufe

  • Kusma, istifra. (Farsça)
  • Çiçek. (Farsça)

bujene

  • Tomurcuk. (Farsça)
  • Henüz açılmamış çiçek. (Farsça)

buket

  • Çiçek demeti. (Fransızca)

bür'um

  • Açılmamış gonca çiçek.

bür'ume / bür'ûme

  • (Çoğulu: Bür'um - Berâim) Açılmamış tomurcuk gonca çiçek.
  • Gül gılafı.

bustan

  • Çiçek ve gül kokularının çok olduğu yer, bahçe. (Farsça)

buy-i ezhar

  • Çiçeklerin kokusu.

came-i idi / came-i îdî

  • Bahar çiçekleri. Kırmızı renkli elbise.
  • Bayram elbisesi.

came-i nevruzi / came-i nevruzî

  • Rengârenk elbise.
  • Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.

çeçek

  • Gül. Çiçek. (Farsça)
  • Gönül. (Farsça)
  • Çiçek hastalığı. (Farsça)
  • Vücutda çıkan ben. (Farsça)

cederi / cederî

  • Vücutta çıkan çiçek hastalığı.

çelenk

  • Eskiden kadınların süs için başlarına taktıkları mücevher veya madenlerden yapılmış sorguç. Halka şeklinde çiçek veya yapraklı dal demeti. (Cenazelere çelenk göndermek İslâm âdeti değildir, israftır.) (Farsça)

çemen

  • Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır.
  • Pastırmaya konulan bir çeşit ot.

cers

  • Gizli ses.
  • Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi.
  • Bir miktar zaman.

çiçek-i ekber

  • En büyük çiçek.

çiçekdanlık

  • Çiçeklik.

çiçekdar / çiçekdâr

  • Çiçekli.

çiçektar

  • Çiçekli.

çimengah / çimengâh

  • Çim ve çiçek ekip dikilen, yetiştirilen yer.

cüderi / cüderî

  • Kabarcık denilen hastalık.
  • Çiçek hastalığı.
  • Çiçek hastalığı.

dahk

  • Tere yağı.
  • Bal.
  • Kar.
  • Ağzı yarılmış olan çiçek tomurcuğu.

davmeran

  • Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek.

debabic

  • (Tekili: Dibâc) Dallı, çiçekli ipek kumaşlar.

deysem

  • Köpekten olmuş kurt eniği.
  • Sultan böreği denilen kırmızı çiçekli bir ot.

dühn

  • Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ.

ekahi

  • (Tekili: Ukhuvan) Papatyalar, papatya çiçekleri.

ekmam

  • (Tekili: Kimm) Tomurcuklar. Ağaç çiçeklerinin kapçıkları.

ergavan

  • Bir kırmızı çiçek. Ercüvân denilen kırmızı çiçekli ağaç.

ergüvan

  • Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek. (Garbda ercuvan denilir.)

ezahir

  • Çiçekler, şükufeler.
  • Çiçekler.

ezahir-i efkar / ezahir-i efkâr

  • Fikir çiçekleri.

ezhar / ezhâr / ازهار

  • Çiçekler.
  • (Tekili: Zehre) Çiçekler. Zehreler. şukufeler.
  • Çiçekler.
  • Çiçekler. (Arapça)

ezhar ve esmar-ı binihaye / ezhâr ve esmâr-ı bînihaye

  • Sonsuz çiçekler ve meyveler.

ezhar-ı latife / ezhâr-ı lâtife

  • Hoş, güzel çiçekler.

ezhar-ı müzeyyene-i ravza-i safaiye

  • İçinde safâ sürülecek olan bahçeyi süsleyen çiçekler.

ezhar-ı nev-bahar / ezhar-ı nev-bahâr

  • Bahar çiçekleri.

ezhar-ı rebii / ezhar-ı rebiî

  • Bahar çiçekleri.

ezhar-ı tevafuk / ezhâr-ı tevafuk

  • Tevafuk çiçekleri.

faih

  • (Çoğulu: Fevâih) Meyve ve çiçek kokusu.

fayiha

  • (Çoğulu: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu.
  • Güzel kokulu nesne.

fevaih

  • (Tekili: Fâih) Meyve ve çiçek kokuları.

filiz

  • Ağaç ve çiçek fidanı, taze sürgün.
  • Eritilip temizlenmemiş olan altun, gümüş,demir, bakır gibi külçe, ham maden.
  • Erimiş bakır.

gaziz / gazîz

  • Gılâfından yeni çıkan çiçek.
  • Taze.

gül / گل

  • Çiçek. (Farsça)
  • Gül. (Farsça)

gülçe

  • (Gül-çe) Küçük gül, gülcük, çiçekçik. (Farsça)

güldan

  • Vazo, içine çiçek konan kap, gül mahfazası. (Farsça)

güldeste / گلدسته

  • Çiçek demeti. (Farsça)

habarir / habarîr

  • (Tekili: Hıbrîr) Dağçiçekleri. Dağda yetişen çiçekler.

havzan

  • Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek. Nilüfer çiçeği.
  • Tarhun otu.

hir

  • Bir çeşit çiçek.

huc

  • Horoz ibiği. (Farsça)
  • Kuş tacı, ibik. (Farsça)
  • Koç. (Farsça)
  • Horoz ibiği adlı bir çiçek. (Farsça)

hudud

  • (Tekili: Hadd) Yanaklar.
  • Cemâatler.
  • Yeri kazmalar. Yeri yarık etmeler.
  • Çiçek yaprakları.

hünsa

  • Erkek veya kadın olduğu belirsiz olan.
  • Aynı çiçekte dişi veya erkeklik uzvunun bulunması.
  • Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse.
  • Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.

ibrinşak

  • Ağaçta çiçek açmak.

ibşas

  • Bazı bitkilerin veya çiçeklerin birbirine sarılıp karışması.

igriz

  • Kabuğundan henüz çıkan çiçek.

ihbal

  • Gebe koyma, hâmile yapma.
  • Çiçekler dökülüp meyve tutma.

ikmam

  • Ağaçların tomurcuklanması. Çiçek tomurcuğu görünmesi.
  • Elbiseye yen yapmak.

iltifaf

  • Örtünme, sarınma.
  • Çiçeklerin katmerleşmesi.

infitah-ı ezhar

  • Çiçeklerin açılması.

işa

  • (Ağaç) çiçek açma.

işa'-i eşcar

  • Ağaçların çiçek açması.

işgüfe

  • İstifrağ, kusma. (Farsça)
  • Çiçek. (Farsça)

işküfe

  • Çiçek. (Farsça)

izbad

  • Köpüklenme.
  • (Ağaç) çiçek açma.

jardiniyer

  • Salonlara süs için konulan ve içine çiçek ekilmek üzere bir sandığı bulunan bir mobilya. (Fransızca)

kameriyye

  • Çardak. Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık v.s. çiçeklerle örtülü bulunan yer. Küçük köşk.

külale

  • Çiçek demeti. (Farsça)
  • Kıvrım kıvrım olan saç. Kıvırcık saç. Bukle. (Farsça)

lale

  • Lâle denen meşhur çiçek.
  • Vaktiyle suçluların ve delilerin boynuna takılan halka.
  • İncir koparmak için ucu çatallı değnek.

latif / latîf

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Lütf ve ihsân edici, dâimâ güzel muâmelede bulunan.
  • Yumuşak, hoş, güzel, nâzik. Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.
  • Gözle görülmeyen.

lavanta

  • Çeşitli çiçek ve bitkilerden alınan esanslarla yapılan güzel kokulu sıvı.

leylak

  • Salkım şeklinde mor ve beyaz renkli çiçekleri olan bir nebat adı.

lifafe

  • (Çoğulu: Lefâif) Sargı.
  • Kefen. Ölünün sarıldığı bez katlarının herbiri.
  • Bazı çiçeklerin etrafını çeviren değişik yapraklar.

ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed

  • Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.
  • Herhangi bir maddenin karışması ile yaratılmış oldukları hâlden çıkmış ve hususi bir ad almış sulardır. (Gül, çiçek, üzüm, asma, et suları gibi.)

mahbube

  • (Hubb. dan) Sevilmiş veya sevilen kadın. Muhabbet edilen kadın veya kız.
  • Vaktiyle çok kıymetli ve pahalı olan lâle cinsinden bir çiçek.

mecdur

  • Tıb: Çiçek çıkarmış kimse.

mecleb

  • Beyaz çiçekli bir otun adı. (Adam boyu uzar ve yaprağı zerdaliye benzer.)

mektub-u samedani / mektub-u samedanî

  • Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.

mensur

  • (Nesr. den) Dağılmış. Saçılmış.
  • Gece vaktinde güzel kokan bir çiçek.
  • Edb: Manzum olmayan nesir halindeki yazı. Bunun mânaca çok güzel ve şiir gibi ahenkli yazılmış olanına "mensur şiir" denir.

mezahir / mezâhir

  • Çiçekli yerler.
  • Görünme yerleri, çiçekli yerler.

mezbul

  • Solmuş çiçek.
  • Zayıf, arık ve zebun olmuş olan.

mezher

  • Çiçeklik.
  • Çiçeklik. Bir çiçeği içine alan şeylerin hepsi.
  • Çiçeklik.

mezhere

  • Çiçeklik.
  • Çiçek yeri. Çiçek bahçesi.
  • Çiçeklik, çiçek bahçesi.

mugalli / mugallî

  • (Galeyân. dan) İyice kaynatılmış.
  • Ihlamur, papatya gibi çiçeklerin kaynatılmış suyu.

mugliyy

  • Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu.

müressem

  • (Resm. den) Yapılmış, çizilmiş. resmolunmuş. Resmi yapılmış.
  • Çiçekler ve resimlerle süslenmiş.

mütezehhir

  • Çiçekli, çiçeklenen.
  • Parıldayan.

müzehher

  • Çiçeklerle bezenmiş.
  • Çiçeklenmiş. Çiçeklerle donanmış.
  • Çiçekli.

müzhere

  • Çiçekli yer, çiçek bahçesi.

nergis

  • (Nerges - Nercis) İri papatya biçiminde ortası yeşil veya sarı, yaprakları gri ve sarı bir çiçek. Suyu, uyuşturucudur. Mahmur bakışı andırır.
  • Bir çiçek.

neşm

  • Zerdali ağacı gibi bir ağaç.
  • Bir çiçek cinsi.

nevşüküfte

  • Yeni açılmış (çiçek). (Farsça)

nilüfer

  • Beyaz, mavi ve sarı çiçekler açan bir cins su bitkisi. (Farsça)
  • Bursa yakınlarında akan bir akarsu. (Farsça)

rebi-i evvel

  • İlkbahar. Çiçeklerin açıp otların bittiği mevsim.

reyhan / reyhân

  • Hoş ve güzel koku veren çiçek.

şahide

  • (Müe.) Kadın şâhid. (Farsça)
  • Mezar taşı. (Farsça)
  • Mezara dikine dikilen ve üzerinde yazı ve çiçek motifi bulunan baş ve ayak taşları. (Farsça)
  • Dilber, güzel. (Farsça)

segame

  • (Çoğulu: Sigâm) Beyaz çiçekli bir ot.

siclat

  • Bir güzel kokulu çiçek.

şükuf

  • Çiçek. Zühre. Tomurcuk. (Farsça)

şükuf-misal / şükûf-misal

  • Goncaya, çiçeklere benzer.

şükufe / şükûfe / شكوفه

  • Çiçek. (Farsça)

şükufe-misal / şükûfe-misâl

  • Çiçek gibi, gonca gibi.

şükufezar / şükûfezar / شكوفه زار

  • Çiçek bahçesi. (Farsça)
  • Çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi. (Farsça)

şüküfte / شكفته

  • Açılmış, çiçek açmış. (Farsça)

sündüs

  • Sırmadan kabartma deseni. Eski bir çeşit ipekli kumaş. Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş. Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri.

tal'

  • Tomurcuk.
  • Miktar. Kadar.
  • Çiçeklerin üremelerine sebep olan sarı tozları.

tefarik

  • Büyük yapraklı ve beyaz çiçekli bir bitki; bir koku ismi.

tekmim

  • Ağaç çiçek verecek vaktinde gılafıyla tomurcuğunu çıkarıp izhâr etmek.

tesmir

  • (Semer. den) İktisad ederek malın çoğalması.
  • Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması.

tevrid

  • Gülgün etmek.
  • Ağacın çiçek vermesi.

tezehhür

  • (Çoğulu: Tezehhürat) Çiçeklenme.
  • Yıldıramak, parlamak.

tezeyyün-ül ezhar / tezeyyün-ül ezhâr

  • Çiçeklerin tezeyyünü, ziynetlenmeleri.

tıraz

  • " Süsleyen, donatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şükufe-tıraz : Çiçek süsleyen. (Farsça)

üşkufe

  • Çiçek. (Farsça)

üşküfte

  • Açılmış çiçek. (Farsça)

vakt-i tefrih

  • Tıb: Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te'sirini gösterinceye kadar geçen zaman.

yasemin

  • Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç. (Farsça)

za'feran

  • (Çoğulu: Zeâfir) Güzel kokulu meşhur bir çiçek.

zakkum

  • Cehennem'de bir ağacın ismi, cehennemliklerin yiyeceği.
  • Gösterişi güzel, çiçekli ve zehirli meyvesi olan yâsemine benzeyen bir bitki ismi.

zat-ul ilkah-i zahire / zât-ul ilkah-i zâhire

  • İlkahı (döllenmesi) çiçek vâsıtasıyla olan nebat.

zeher

  • (Çoğulu: Ezhâr - Ezâhir) Çiçek.

zehr / زهر

  • Çiçek. şükufe.
  • Çiçek. (Arapça)

zehre / زهره

  • (Çoğulu: Ezhâr) Çiçek.
  • Beyaz, berrak. Süs, ziynet.
  • Çiçek. (Arapça)

zenbak

  • Güzel kokulu bir çiçek. Zambak.
  • Yâsemin yağı.

zevahir / zevâhir

  • (Tekili: Zühre) Çiçekler.
  • Parlak yıldızlar.
  • Ziynetli, parlak ve berrak olanlar.
  • Çiçekler, görünüşler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın