REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Mazi ifadesini içeren 163 kelime bulundu...

abdest

  • Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik. Namazın dışındaki farzlardan biri.

ahir zuhur / âhir zuhur

  • Cumâ namazının dört rekat son sünneti ile iki rekat vaktin sünneti arasında kılınan dört rekatlık namaz.

alem-i gayb / âlem-i gayb

  • Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem. Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi.

amed / âmed

  • (Mâzi fiili olup mastar gibi kullanılır). Gelmek, geliş, vürud eyleme. (Farsça)

amel-i kesir

  • Namaz içinde ve namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki uzuvla yapılan bir hareket; bu hareket namazı bozar.

arabi aylar / arabî aylar

  • Hicrî senenin on iki ayı. Hicrî takvimde kullanılan Arabî ayların adları sırasıyla şunlardır: Muharrem, Safer, Rebî'ul-evvel, Rebî'ul-âhir, Cemâzil-evvel, Cemâzil-âhir, Receb, Şa'bân, Ramazan, Şevvâl, Zilka'de, Zilhicce.

asak

  • Darlık.
  • Hurma budağının yaramazı.

asr

  • İkindi namazı.
  • İkindi vakti.
  • Yüzyıl, çağ.

asr-ı sani / asr-ı sânî

  • İmâm-ı a'zam'a göre ikindi namazının başlama zamânı.

ateme

  • Gecenin ilk üçte bir bölümü. Yatsı namazı vakti.
  • İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik.
  • Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt.

bastan / bastân

  • Tarih. (Farsça)
  • Mazi, geçmiş zaman. (Farsça)
  • Eski. (Farsça)

bi-namaz / bî-namaz

  • Namaz kılmayan, namazı terkeden, namazsız. Beynamaz. Namaz, İslâmın temel şartlarından biridir. Peygamberimiz (A.S.M.), namaz dinin direğidir demiştir. Namazını terkeden dininin direğini yıkmış olur. Beş vakit namaz için bir saat yetmektedir. İnsan bir günün 24 saatinden bir saatini Allah'ın huzurun (Farsça)

büteyra

  • Sonunda evlâdı kalmayan.
  • Vitir namazını bir rekat kılmak.
  • Şems, güneş.
  • Sabah.

c

  • Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali.

çağrışım

  • Psk: Bir idrakla kazanılan bir fikrin başka bir idrak (algı) ile kazanılan fikir arasında bağıntı kurulması, birinin diğerini hatıra getirmesidir. Bu bağıntı zaman ve mekânda yakınlık, benzerlik ve zıdlık sebebiyle kurulur. Sevap deyince günahın; abdest deyince namazın; Cennet deyince Cehennem'in de

cebban

  • Sahrâ. Bayram namazını kılacak yer.
  • Mezarlık.

cem'

  • Birleştirme, bir araya getirme.
  • İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma.
  • Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir.

cemaat hayrı

  • Namazın toplu olarak kılınmasıyla elde edilen sevap.

cemaziyel ahir

  • Arabi ayların altıncısıdır. (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce'dir)

cemaziyel evvel

  • Arabi ayların beşincisidir.
  • Bir kişinin mazisi, geçmişi.

cum'a

  • Toplanma.
  • Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest

cümad-el-ula / cümâd-el-ûlâ

  • Arabi ayların beşincisi. Cemazi-yel-evvel.

cuur

  • Hurmanın gayet yaramazı, iyi olmayanı.

damzer

  • (Çoğulu: Damazir) Sütü az olan deve.
  • Sağlam ve sert yer.
  • Şişman kadın.

defn

  • Cenâzenin yıkanıp kefenlendikten ve namazı kılındıktan sonra kabre konularak üzerinin toprakla örtülmesi.

duha namazı / duhâ namazı

  • Duhâ (kuşluk) vaktinde kılınan namaz, kuşluk namazı.

ebka

  • Ağlattı (mânasında mâzi fiili. Bak: İbkâ)

ebna-yı mazi / ebnâ-yı mazi

  • Mâzinin insanları.

eda' / edâ'

  • Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak.
  • Tarz. Üslub.
  • Şive.
  • Tekebbür.
  • Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Eda" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir.

eda-yı salat / eda-yı salât

  • Namazı vaktinde kılma.

edbar-üs sücud

  • Akşam namazından sonra kılınan iki rek'at nafile namaz.

ehl-i tertib / ehl-i tertîb

  • Vitirle berâber en çok beş vakit namazı kazâya kalmış kimse.

endeme

  • Mazideki sıkıntıları hatırlama, geçmişdeki ıztırabları tahattur etme. (Farsça)

erkan-ı salat / erkân-ı salât

  • Namazın rükünleri.

evvabin namazı / evvâbîn namazı

  • Akşam namazının farzından sonra kılınan altı rek'atlik namaz.

farz-ı kifaye / farz-ı kifâye

  • Bir kısım müslümanların yapması ile diğerlerinin günahtan kurtuldukları farz. Cenâze namazı kılmak gibi.
  • Bir kısım müslümanların yerine getirmesiyle diğerlerinden sakıt olan farz. Cenaze namazı gibi.
  • Dinen mutlaka yerine getirilmesi gereken ancak bir kısım Müslümanın yapması ile diğerlerinin üzerinden düşen vazife, cenaze namazı kılmak gibi.

fecir sünneti

  • Sabah namazının sünneti.

fecr-i sadık / fecr-i sâdık

  • Fecr-i kâzibi tâkibeden tam karanlıktan sonraki beyazlık. Sabah namazının ve orucun başlama vakti.
  • Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir. Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar.

fesil / fesîl

  • (Çoğulu: Füslân) Hurma ağaçlarının küçüğü.
  • Her nesnenin kemi ve yaramazı.

fey-i zeval

  • Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması, Güneş tam ortada gibiyken yerde dikili olan şeylerin gölgeleri batıdan doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır. Bundan sonra öğle namazı vakti başlar.

gafa

  • Her şeyin kemi ve yaramazı.
  • Toza benzer bir âfet. (Hurma koruğunun üstüne gelip olgunluktan men'eder ve lezzetini bozar.)

gafi / gafî

  • Her şeyin kemi, yaramazı, kötüsü.

gasl

  • Yıkamak, yıkanmak. Ölünün cenâze namazı kılınmadan ve kefenlenmeden önce teneşir tahtası üzerinde, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırıp, göbeğinden dizlerine kadar bir örtü ile kapatılarak yıkanması.

girdab-ı inkar / girdâb-ı inkâr

  • İnkâr girdabı, çıkmazı.

gudve

  • (Çoğulu: Gudevât) Sabah namazı vakti ile güneşin doğuşu arası.

hakikat-i namaz

  • Gerçek namaz; namazın gerçek mahiyeti, esası.

hakikat-i salat / hakikat-i salât

  • Namazın hakikati, anlam ve niteliği.

harekat-ı salatiye / harekât-ı salâtiye

  • Namazın hareketleri.

haşef

  • Hurmanın yaramazı.
  • Eski elbise diken.
  • Devenin sütünün çok olması.

hufale

  • Arpa, buğday ve pirinç kabuğundan saçılan.
  • Her kabuklunun arınıp pâk olanı.
  • Her nesnenin kemi ve yaramazı.
  • Yağ tortusu.
  • Şıra sıkıntısı ve kepeği.

hüzeyfe

  • Ensar-ı Kiramdandır. Hüzeyfe-i Yemanî de denir. Hz. Muhammmed (A.S.M.) ona münafıkları bildirdiğinden dolayı, Hz. Ömer (R.A.) onunla istişare eder ve Onun, namazını kılmadığı kimselerin namazında bulunmazdı. Çok takvalı ve istiğna sâhibi bir zat idi. İran'ın fethinde bulundu. (Hi: 35) de Dâr-ı Beka'

icma' / icmâ'

  • Edille-i şer'iyyenin (din bilgilerinin elde edildiği delîllerin, kaynakların) üçüncüsü. Bir asırda yaşayan müctehid denilen derin âlimlerin bir mes'elenin hükmünde birleşmeleri, ictihadlarının birbirine uygun olması.
  • Beş vakit namazın farz oluşu, zinânın haram oluşu gibi ictihâd lâzı

iftar / iftâr

  • Oruçlunun, akşam namazı vakti girdikten, yâni güneşin battığı iyice anlaşıldıktan sonra, yiyerek veya içerek orucunu açması.
  • Oruç tutmama, yime.

iftitah tekbiri / iftitâh tekbîri

  • Namaza başlarken alınan tekbir. Namaz, her nevi dünya meşguliyetinden alâkayı keserek kılındığı için, Allahü Ekber diye iftitah tekbirini alarak namaza başladıktan sonra ibadet esnasında dünya işi haram olup namazı bozar. Bu mâna için bu tekbire, tahrime adı da verilir.
  • Başlama tekbîri. Namazın evvelinde "Allahü ekber" demek. Buna Tahrîme tekbîri de denir.

ikindi divanı

  • Tanzimattan evvel sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divanlar. Bu divan ikindi namazından sonra toplandığı için bu adı almıştı. Bâb-ı Âlî teşkilâtının ilk şekli olarak Divan-ı Hümayun, muayyen günlerde toplandığı zaman, vezir-i azamlar da divanda bitirilemeyen veya arza lüzum görülmeyen işl (Türkçe)

ikindi namazı

  • İslâm'ın şartlarından biri olan beş vakit namazın üçüncüsü, öğle vakti ile akşam vakti arasında kılınan namaz.Gökten yere iner kamû (bütün) melekler, Meleklere müştâk olur (can atar) felekler, Kabûl olur anda bütün dilekler, İkindi namâzın kıldığın zaman.

imam-ı mübin

  • İlim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı halden ziyade mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zahirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar.

imsak vakti / imsâk vakti

  • Oruca başlama zamânı. Ufkun bir yerinde beyazlığın başladığı vakit. Bundan (6-10) dakika sonra beyazlık ufk üzerinde ip gibi yayılınca sabah namazının vakti başlar.

irca-i nazar

  • Bakışı gerilere çevirme, mâziye bakma.

ışa' / ışâ'

  • Yatsı zamanı. Akşam ile yatsı namazı arasındaki vakit.
  • Güneş batmasından ertesi günü fecre kadar olan zaman.

isfar / isfâr

  • Sabah namazının ortalık aydınlanırken kılınışı.
  • Sabah namazını ortalık aydınlanıncaya kadar geciktirmek.

işrak vakti / işrâk vakti

  • Güneşin ufuk hattından beş derece (bir mızrak boyu) yükselmesinden, yâni güneşin çıplak gözle bakılamıyacak kadar parlamasından îtibâren başlayan zaman, bayram namazı vakti.

istishab

  • Fık: Mazide sabit olup bilâhare zâil olduğu bilinmeyen bir şeyin hâlâ devam ettiği sayılmasıdır. (Birisinin ölümüne dair kat'i haber olmasa sağ sayılması gibi.)

iz

  • "Hem, vakt, yevm, hîn" gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi.
  • Mâzi fiillerinden evvel "iz" gelirse: İzküntü muallimen: Muallim olduğum zaman mânasına geliyor. (iz) Yazılmasa mânası, muallim idim olur

izn-i amm / izn-i âmm

  • Herkese müsaadeli olan.
  • Ist: Cum'a namazı kılınan cami kapısının kayıtsız şartsız her müslümana açık olması.

kamet

  • Namazın farzından önce okunan ezan.

kamet almak

  • Namaza başlamak için, hususen farz namazından önce ezan okumak.

kasr-ı namaz

  • Namazın kısaltılması; yolculukta 4 rekâtlık farz namazların 2 rekât olarak kılınması.

kasr-ı salat / kasr-ı salât

  • Seferde olan bir kimsenin dört rekatlı namazı ikişer rekat kılmakla namazı kısaltması.
  • Seferde olan bir kimsenin, dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât kılması. Namazı kısaltmak.

kaza

  • Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ.
  • Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak.
  • Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi.
  • Hâkimlik, hâkimin hükmü.
  • İstemeden yapılan zarar.
  • Hükmeylemek, hüküm.
  • Bir şeyi birbirine lâzım kılmak.

kaza etmek

  • Vaktinde kılınamayan namazı sonradan kılmak.

keyyefe

  • (Tekyif. den mâzi fiili) İnceleyip iç yüzünü bildi, idrak etti manasınadır.

kezmazil / kezmâzil

  • (Bak: KEZMAZİC)

kıraet / kırâet

  • Ağız ile okumak. Kendi kulakları işitecek kadar sesli okumağa hafif kırâet, yanındakilerin işiteceği kadar sesli okumağa cehrî (sesli) kırâet denir.
  • Namazın içindeki farzlardan biri.

kıyam / kıyâm

  • Kalkma, ayakta durma, ayağa kalkma.
  • Namazın ayakta kılınan kısmı.
  • Bir işe kalkışma.
  • Karşı koyma, ayaklanma.
  • Ayakta durmak. Ayağa kalkmak.
  • Ayaklanmak. İsyan.
  • Ölümden sonra tekrar dirilmek.
  • Bir işe başlamak, devam etmek.
  • Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma.
  • Canlanmak.
  • Kıyâmet günü (mânâsına da gelir).
  • Namazın iftitah tekbiri
  • Ayakta durmak. Namazın içindeki farzlardan birisi.

kunut duası / kunût duâsı

  • İtâat etme, ibâdet. Hanefî mezhebinde, vitir namazının üçüncü rek'atinde zamm-ı sûre okunduktan sonra; Şafiî mezhebinde, sabah namazının farzının ikinci rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra ve Ramazân-ı şerîf ayının yarısından sonra vitir namazının üç üncü rek'atinde rükûdan kalktıktan sonra okunan d

kuud

  • Cülus. Oturmak.
  • Namazın oturarak kılınan kısmı. Secdede iken kalkıp oturmak.
  • Namazın oturularak eda edilen kısmı.
  • Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı.

la / lâ

  • Arabçada kelimenin başında nefy edatı'dır. Cevap yerine veya yersiz inkârda kullanılır. "Yoktur, değildir" gibi. Mâzi fiilinin evvelinde bulunan Lâ, duâiye olur. Lâ zâle sıhhatehu: "Sıhhati zâil olmasın" sözündeki gibi.
  • Harf-i atıf da olur. Ve mâba'dını makabline nefyen rabt eder ve

lahik / lâhik

  • Namaza imâm ile berâber başladığı hâlde, kendisine uyku, gaflet veya benzeri bir sebebden dolayı abdest bozulması hâli ârız olup da (meydana gelip de) namazın tamâmını veya bir kısmını imâm ile kılamayan kimse.
  • Kavuşan, ulaşan, yetişen.

lahn

  • Hatâ etmek, doğrudan sapmak. Çoğulu elhândır.
  • Tecvîd ilminde, tecvîd kâidelerine uymamaktan doğan okuyuş hatâsı. Fıkıh kitablarında namaz kılanın namazın farzlarından olan kırâette yaptığı hatâ zelletül-kârî adı altında incelenmiştir.
  • Tegannî, sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, mâ

lev

  • Gr: (Şart edâtı) Dahâ ziyade, olsa bile (manâsına gelir.) "İnne" gibi mâzi mânâsını muzariye çevirmeyip aksine muzâriyi de mâziye çevirir. Temenni edâtı ve vasıl edâtı olur. Meselâ : Lev-câe Aliyyun leraeytühu: Ali gelse idi, elbette görürdüm.

ligayrihi haram / ligayrihî haram

  • Aslında helâl olup, başkasının hakkı olduğu için veya neticeleri itibarı ile haram olan şey. Meselâ cuma namazı esnasında ticaret yapmak gibi.

mağrib / مغرب

  • Batı. (Arapça)
  • Akşam namazı. (Arapça)
  • Kuzeybatı Afrika. (Arapça)
  • Fas. (Arapça)

mağrip

  • Akşam namazı.

mameza

  • Geçen veya geçmiş şey. Geçmiş zaman. Mazi.

matekaddem

  • (Mâtekaddem) Geçmiş zaman, mâzi.
  • Sâbık. Geçen şey.
  • Önceleri.

mazanne

  • (Mazınne) Zannolunduğu yer. Zan götüren.
  • Ermiş sanılan.

mazayık

  • (Tekili: Mazîk) Zor güç işler.
  • Sıkıntılı ve dar yerler.

mazi

  • Geçmiş zaman. Geçen, geçmiş olan.
  • Gr: Bir işin geçen zamanda yapıldığını bildiren fiil. Fiil-i mâzi. Mazi sigası.

mazi-i şad / mazi-i şâd

  • Neş'eli, sevinçli mâzi.

mazu / mâzu / مازو

  • Mazı. (Farsça)

mescid-i kıbleteyn

  • Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid.

meza

  • "Geçti" mânâsına mâzi fiilidir.

mi'rac-ı asgar

  • Küçük mi'rac, yükseliş; kulun namazı.

muakkibat / muakkibât

  • Gece ve gündüz melâikesi.
  • Namazı müteakib otuz üçer defa tekrar edilen tesbih.

mübelliğ

  • Tebliğ eden, bildiren, duyuran.
  • Aynı namazı imâma tâbi olarak kılarken onun aldığı namaz tekbirlerini arka saflardaki cemâate duyuran kimse.

müdrik

  • Cemâatle namaz kılarken iftitah (başlama) tekbirini imâmla birlikte alan, namaza imâmla birlikte başlayan ve namazın başından sonuna kadar imâma uyan, birlikte kılan.

muhazat-ı nisa

  • Fık: Kadınlarla erkeklerin namazda aynı hizada aynı safta beraber durmaları (ki, bazı şartlar müvacehesinde namazı ifsad eden bir haldir.)

musalla

  • Namaz kılınan yer.
  • Cami avlusunda cenaze namazı kılmaya aid yer.
  • Namaz kılmaya mahsus açık yer. Cami veya mezarlık civarında cenaze namazı kılınan yer.

musalla taşı / musallâ taşı

  • Namazı kılınmak için cenazenin konulduğu yüksekçe taş.
  • Namazının kılınması için, cenâzelerin üzerine konduğu taş.

musalli / musallî

  • Namaz kılan, beş vakit namazına devâm eden.

müteheccid

  • Geceleri uyanıp teheccüd namazı kılan.

nafile / nâfile / نافله

  • Boşuna. (Arapça)
  • Nafile namazı, farz dışında kılınan namaz. (Arapça)

nehar-ı şer'i / nehâr-ı şer'î

  • İmsâktan, akşam namazının vaktinin girmesine kadar olan zaman.

nısf-ül-leyl

  • Gece yarısı yâni Akşam namazının girişi ile, sabah namazının girişi arasındaki vaktin ortası.

nısh

  • Terzilik.
  • Bir şeyi temizleyip yaramazını içinden çıkarıp hâlis yapmak.

rek'at

  • (Rik'ât) Huzur-u İlâhîde beli eğip yüzü üzeri kapanmak.
  • Bir kıyam, bir rüku' ve iki secdeden ibaret olan namazın bir rüknü.
  • Namazın birimlerinden her biri.
  • Namazın bölümlerinden her biri; bir namazda kıyâm, rükû ve iki secdenin toplamı.

rekat / rekât

  • Namazın bir bölümü.

revatib

  • Vazifeler, maaşlar.
  • Farz namazından önce kılınan müekked sünnetler.

revatib sünnetler / revâtib sünnetler

  • Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler.

rükn

  • Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şey.
  • Namazın içindeki farz.
  • Kâbe'nin dört köşesinden her birine verilen isim.

rükn-ü dahili / rükn-ü dâhilî

  • İçteki esas unsur. Namazın içindeki farz ve şart olan esas.

rüku' / rükû'

  • Namazın içindeki farzlarından biri. Namazda kıyamdan (ayakta durduktan sonra) elleri dizlere koyup eğilme.

sade

  • (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur.
  • Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir.

sagat

  • Aslı "sagavet" olup, bir cihete meyil demek olan "sagav" masdarından fiil-i mâzi müfred müennesdir. Muzarisi : "tasgi" gelir. " Velitasgi ileyh"; söz dinlemek veya dikkat edip kulak vermek, imâle-i guş etmek demek olan ısga da, bundan müştaktır.

sala / salâ

  • Minârelerde Cumâ ve cenâze namazı için okunan salât u selâm.

sala-han / salâ-han

  • Minarede cuma veya cenaze namazına davet için salâvat okuyan kimse. (Farsça)
  • Meydan okuyan kişi. (Farsça)

salat-ı fecr / salât-ı fecr

  • Sabah namazı.

salat-ül asr / salât-ül asr

  • İkindi namazı.

salat-ül fecr / salât-ül fecr

  • Sabah namazı.

salat-ül id / salât-ül îd

  • Bayram namazı.

salat-ül işa / salât-ül işâ

  • Yatsı namazı.

salat-ül mağrib / salât-ül mağrib

  • Akşam namazı.

salat-ül vitr / salât-ül vitr

  • Vitir namazı.

salat-üz zuhr / salât-üz zuhr

  • Öğle namazı.

savm

  • Oruç. Fecrin (tan yerinin) ağarmasının evvelki vaktinden (imsaktan) akşam namazı vakti girinceye kadar, yemeği, içmeği ve cimâ'ı terk etmek.

secde

  • Allah'ın (C.C.) huzurunda yere kapanış. İbadet ve Allah'a (C.C.) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket. Namazın bir rüknü.
  • Namazın içindeki farzlarından; namazda alnı, burnu, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere koyma.

şef'

  • Çift.
  • Kurban bayramı günü.
  • Namazların her iki rek'atı demektir. Dört rek'atlı bir namazın evvelki iki rek'atında Şef'-i evvel, diğer iki rek'atına da Şef'-i Sâni denilir. Üç rek'atlı namazın üçüncü rek'atı da Şef'i sâni'dendir.

seferi / seferî

  • Seferde olma hali. Harbe ait, muharebe ile alâkalı.
  • Namazı kısaltmak veya oruç tutmak gibi sefere ait bir hâlde bulunmak. Fık: Ortalama 90 km. lik bir mesafeyi veya daha fazlasını giden seferi (müsafir) sayılır. Zıddı mukimdir.

şerrede

  • "Ayırdı" mânâsına "Teşrid"den mâzi fiili.

setel

  • Her nesnenin kötüsü, yaramazı.

sübhaneke / sübhâneke

  • Her namazın ilk rek'atinde, ayrıca ikindi ve yatsı namazlarının sünnetlerinin üçüncü rek'atinde, besmele çekmeden önce okunan duâ.

sücud / sücûd

  • Secde; namazın içindeki farzlardan biri. Namazda alnı ve burnu yere koyma.

şurut-u salat / şurut-u salât

  • Namazın şartları.

ta'dil-i erkan / ta'dil-i erkân

  • Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükunetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Sübhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükunet üzere olmak v

tadil-i erkan / tâdil-i erkân

  • Namazı şartlarına uygun şekilde kılma ve rüku ve secde gibi temel esasların arasında biraz bekleme.

tadilierkan / tâdilierkân

  • Namazı dikkat ederek ve hakkını vererek kılmak.

taglis

  • Fık: Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. (Bu çok efdaldir)
  • Bir işi üzerine almak.
  • Sabah karanlığında sefer etmek.

tahiyye

  • Selâmlar, dualar. Hayır duâları.
  • Mülk, beka ve devamlılık.
  • Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası.
  • Selâm verme ve hayır dua etme.
  • Mülk ve mâlikiyet.
  • Selâmlar, dualar, hayır duaları, mülk, beka ve devamlılık, namazın iki ve dört rekâtı sonunda okunan Ettahiyyat duası.

takdim ve te'hir / takdîm ve te'hîr

  • İkindi namazını öğle namazı ile veya öğleyi ikindi ile ve yatsı namazını akşam namazı ile veya akşamı yatsı ile birleştirerek kılmak.

tariküssalat / târiküssalât

  • Namazı terkeden.

taus-u yemeni / taus-u yemenî

  • Yemen'li Tâus Ebî Abdurrahman. (Kırk defa hacceden ve kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kılan ve Sahabelerle görüşen ve Tâbiînin azîm imamlarından olan zât. (R.A.)

tebarek

  • Mübarek etsin (mealinde dua.) Teâlâ gibi mâzi fiiliyle mübalâğa ile bereketin Allah'tan zuhurunu ifade eder. (Suyun havuzda yükselmesi halinden alınmıştır.)

tecmi'

  • Bir yere toplamak,
  • Cuma namazına gelmek.

teheccüd / تَهَجُّدْ

  • Gece namazı.
  • Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. (Bu namaz, nâfile namazların en çok sevablısıdır.)
  • Gece namazı.

teheccüd namazı

  • Gece uyanıp namaz kılmak, gece namazı.

tehiyyat / tehiyyât

  • Namazın ka'delerinde yâni birinci ve ikinci oturuşlarında okunan Ettehiyyâtü duâsı.

temcid

  • Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek.
  • Ağırlamak.
  • Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz.

tenahnuh

  • Öksürerek boğazını açmak, öksürmek. Öhö öhö demek.
  • Fık: Zaruret olmasa bu öksürük namazı bozar.

teravih / terâvih

  • Oruç namazı.

teravih namazı / terâvih namazı

  • Ramazân ayında yatsı namazından sonra kılınan yirmi rek'atlik nâfile namaz.

terviha

  • (Çoğulu: Teravih) Teravih namazının her dört rekatı.
  • Teravih namazının her dördünden sonra oturmak.

terviye günü

  • Zilhicce ayının sekizinci günü. Arefe'den önceki gün. Hacıların sabah namazını kıldıktan sonra, topluca Mekke'den Minâ'ya doğru hareket ettikleri gün.

teşehhüd

  • Namazın her ka'desinde (ilk ve son oturuşlarda) ettehiyyâtü duâsını okumak veya bunu okuyacak kadar oturmak.

teşrik tekbiri / teşrik tekbîri

  • Arefe günü yâni Kurban bayramından önceki gün, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazdan sonra getirilen tekbîr; "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lill ahil-hamd" sözleri.

teşrik tekbirleri

  • Zilhiccenin dokuzuncu günü, yani Kurban Bayramının arefe günü, sabah namazından başlayarak, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar olan, her farz namazın selâmından sonraki alınan tekbirler.

vakfe

  • Durma; haccın farzlarından olup, Arefe günü Arafat'ta öğle ve ikindi namazından sonra bir miktar durmak.

vakt

  • Namazın dışındaki farzlardan birisi.
  • Zaman

vitr

  • Tek olan şey. Çift olmayan. Tenha.
  • Yatsı namazından sonra kılınan üç rekât namaz.
  • Kurban bayramından bir önceki gün.

vitr namazı

  • Yatsı namazından sonra kılınan üç rek'atlik vâcib namaz.

zamm-ı sure / zamm-ı sûre

  • Farz namazın ilk iki rek'atinde, sünnet namazların ve vitrin her rek'atinde ayakta Fâtiha'dan sonra okunan sûre veya en az üç kısa âyet.

zamzam

  • (Çoğulu: Zamâzim) Büyük ve kuvvetli arslan.
  • Gadaplı ve kızgın kimse.

zellet-ül kari / zellet-ül kârî

  • Kırâat hatâsı. Namazın içindeki farzlardan kırâati yerine getirirken (Fâtiha ve zamm-ı sûreyi okurken) meydana gelen hatâ, yanlış okuma.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın