REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Cins ifadesini içeren 426 kelime bulundu...

acur

  • Kabakgillerden bir hıyar cinsi. Üstü hafif olukludur. Bazıları tüylüce olur.

ahek-i siyah

  • Rutubete dayanıklı olan bir cins çimento.

ak anber

  • Beyaz cins anber.

akik / akîk

  • Değerli bir taş cinsi.

aks

  • Karıştırmak.
  • Bir ağaç cinsi.

akya

  • Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık.

alabalık

  • Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık. (Türkçe)

alamat

  • Uzun ince bir cins balık. (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer.)

ales

  • Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur.
  • Buğday arasında biten çavdar ve mercimek.
  • Büyük kene.
  • Bir nevi karınca.
  • Katı, sağlam nesne.

ali-şan / âlî-şan

  • Şan ve şerefi yüksek olan.
  • Meşhur bir cins lâle.

alpaka

  • Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan.
  • Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş.

amin

  • Kim. Hususiyetleri ve yapıları bakımından amonyaka benzeyen kimyevi maddelerin cins adı.

amm lafızlar / âmm lâfızlar

  • Aynı cinsin birçok fertlerine birden delâlet eden lâfızdır. "Kavil, cemaat, nisa" lâfızları gibi.

anem

  • Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur.

arahim

  • Büyük olan şey.
  • Bir cins beyaz büyük mantar.

arakiyye

  • Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar.

ararot

  • Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır.

arib / ârib

  • Halis Arap cinsinden olan.

arten

  • Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler.

as

  • Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır.

aşı

  • Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde.
  • Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde.
  • Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı.

aşrefe

  • Bir cins misvak ağacı.

asude / asûde

  • Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin. (Farsça)
  • Bir cins helva adı. (Farsça)

aşum

  • Bir ot cinsi.

ayn

  • Birşeyin kendisi.
  • Boşlukta yer kaplayan ve ağırlığı olan yâni tartılabilen her şey, madde, cisim.
  • Alış-verişte, belli, meydanda, mevcut ve hâzır olan veya hâzır olmayıp da bulunduğu yeri, cinsi, miktârı belli edilen mal.
  • İnsanın zekât için ayırdığı ve yanında hazır bulunan mal

aza-i nev'iye ve cinsiye / âzâ-i nev'iye ve cinsiye

  • Aynı tür ve aynı cinsin ortak organları.

azman

  • Cins ve nev'inin icabından fazla büyümüş, çok iri.
  • Melez. İki ayrı cins hayvandan doğma.

bab

  • Evlat sahibi erkek. Ata, ecdat. (Farsça)
  • Gemi halatlarının bağlandığı yer. (Farsça)
  • İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk. (Farsça)
  • Mânevi rehber, şeyh. (Farsça)
  • Bektaşi şeyhi. (Farsça)
  • Hayırhah ve muhterem. (Farsça)
  • Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatt (Farsça)

bah / bâh / باه

  • Cinsel güç. (Arapça)

bahire / bâhire

  • Dikenli ağaç.
  • Çok koşan cins bir deve.
  • Çok koşan cins deve.
  • Dikenli ağaç.

bakar

  • Sığır, öküz, manda cinsleri.

banbu

  • (Malezya dilinden) Sıcak ve yağışlı bölgelerde yaşıyan bir bitki cinsi. Buğday ailesinden olup ikiyüzden fazla çeşiti vardır.

barani / bârânî

  • Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey. (Farsça)
  • Yağmurla ilgili. (Farsça)

bargam

  • Levreğe benzer bir cins balık.

basıka

  • Beyaz ve sâfi bulut.
  • Âfet, dâhiye.
  • Makbul bir cins sarı hurma.

baysungur

  • Şahin cinsinden olan yırtıcı bir kuş.

bed-cins

  • Cinsi bozuk. (Farsça)

bedcins / بدجنس

  • Kötü cinsli, cinsi bozuk. (Farsça - Arapça)

bedruc

  • Bir ot cinsidir ve bazı yerlerde tere-i Horasani diye isimlendirilir.

bel'ak

  • Yaşlı, zayıf.
  • Bir hurma cinsi.

belka'

  • Tenha çöl. Harap ve boş yer.
  • Yazı.
  • Yalan yere yemin etmek.
  • Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler.
  • Bir hurma cinsi.

benc

  • Türkçede "benek" adı verilen bir ot cinsidir ve tohumuna "bezr-ül benec" derler.

beraat satışı / berâât satışı

  • Zekât toplayan âmillerin (memurların), köylüden alacakları zekât ve uşrun cins ve miktârını gösteren ve berâât adı verilen senedlerin satışı.

berbekan

  • Arapların giydiği bir elbise cinsi.

berdi

  • Hasır yapımında kullanılan bir ot cinsi.

berniye

  • (Çoğulu: Berâni) Büyük küp.
  • Küçük horoz.
  • Bir hurma cinsi.

beşam

  • Hicaz'da yetişen bir cins ağaçtır ki, hoş kokuludur ve dallarından misvak yapılır.

besrik

  • (Bisrik) Hafif ve hızlı yürüyüşlü bir cins hecin devesi.

bezadi / bezadî

  • Mavimsi bir cins değerli taş. Küçük yakut.

bira

  • (Felemenkçe) İçinde alkol bulunan ve bu sebeple haram olan bir cins içki.

birinc

  • Bir hububat cinsi olan pirinç. (Farsça)
  • Pilav. (Farsça)
  • Pirinç madeni. (Farsça)

biser

  • Atmaca cinsinden, zaganos denilen bir nevi avcı kuşu. (Farsça)

bistam

  • Kıymetli bir cins taş olan mercan. (Farsça)

boylam

  • Yer yüzünde bir yerin başlangıç dairesine olan uzaklığının açı cinsinden değeri. (Türkçe)

bozkır

  • Yağışlı mevsimler de yeşeren ot cinsinden bitkilerin ve bazı bodur ağaçların yetişebildiği yarı kurak yer.

bülkut

  • (Çoğulu: Belâki) Bir hurma cinsi.
  • Ot ve su olmayan harap ve boş yer.
  • Yalan yere yemin etmek.

bumbar

  • Koyun ve benzeri gibi hayvanların kalın bağırsağı. (Farsça)
  • İçine kıyma, pirinç vs. doldurulmuş bağırsakla yapılan bir cins yemek. (Farsça)

bürhani / bürhanî

  • Delil cinsinden.

busa

  • Bir gemi cinsi.

çakmaklı

  • Ağızdan dolan ve tetik yerinde bir cins çakmakla ateş alan eski tüfek çeşitlerinden biri.

cann

  • Ateşten mahlûk cinlerin babası olan.
  • Bir beyaz yılan cinsi.
  • Cin taifesi. İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler.

çapkun

  • Seri ve yorulmaz neviden iyi bir at cinsi.

çarha

  • Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim. (Farsça)
  • Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap. (Farsça)

çavele

  • Güzel renkli bir cins gül. (Farsça)
  • Eğri büğrü, yamuk. (Farsça)

cavers

  • Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı.

cebhe

  • Yüz, ön taraf. Harp sahası. Muharebe edilen yer.
  • Alın.
  • Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı.
  • Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir.
  • Bir kavmin ve cemaatin seyyidi.

cemder

  • Bir cins bıçak veya kama. (Farsça)

cenbiyye

  • Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar.

cerm

  • (Çoğulu: Cürüm) Bir cins Arap sandalı.
  • Kat'. Kesme.
  • Günahkâr olma, günah işleme.
  • Koyun kırkma.
  • Sıcak, sıcaklık.

cesed-i misali / cesed-i misalî

  • Misalî ve lâtif bir cesed. Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden.

çıfıtlık

  • Yahudilik, Yahudi cinsiyet ve mezhebi.
  • Münâfıklık.

cima / جماع / cimâ

  • İnsanların cinsî münasebetleri. Cinsel ilişki.
  • Cinsî münasebet.

cima' / cimâ' / جماع

  • Cinsi münâsebet. Çiftleşmek.
  • Zamm etmek.
  • Cinsel ilişki. (Arapça)
  • Cimâ' etmek: Cinsel ilişkide bulunmak. (Arapça)

cinn

  • Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi

cins-i amel

  • Amelin cinsi, türü.

cins-i ceza / cins-i cezâ / جنْسِ جَزَا

  • Cezanın cinsi, türü.
  • Cezanın (Karşılığın) cinsi.

cins-i karib / cins-i karîb

  • Yakın cins.

cins-i kudret-i mümkinat

  • Mahlûkların kudretlerinin cinsi, türü.

cins-i latif / cins-i lâtif

  • Lâtif ve hoş cins, nev. İnsanlar nev'inde kadın.
  • Güzel cins, kadınlar.

cinsi / cinsî / جنسى

  • Cinsle ilgili.
  • Cinsle ilgili, cinsle alâkalı.
  • Cinsel. (Arapça)

cinsiyet

  • Bir kavim ve kabileye mensub olma.
  • Bir cins ile alâkalı olma.
  • Cinslik, tür olma.

ciryal

  • Altının kırmızılığı.
  • Bir cins kırmızı boya.
  • Temiz renk.
  • Şarap.

cülban

  • Burçak dedikleri hububat cinsi.

cun

  • Karnı ve kanadı kara olan bağırtlak kuşu cinsinden bir kuş.

dafate

  • Ayağa giydikleri bir cins pabuç.
  • Kişinin aklı ve reyi zayıf olmak.
  • Bir oyun çeşidi.

dakal

  • Hurmanın iyi olmayan cinsi.
  • Gemi oku.
  • Boya.

darb

  • (Çoğulu: Durub-Edrub) Vurmak, vuruş, çarpmak.
  • Beyan etmek.
  • Seyretmek.
  • Nev, cins.
  • Benzer, nazir.
  • Eti hafif olan.

debabud

  • İki ırgaçla dokunan bir bez cinsi.

decac

  • (Çoğulu: Dücüc) Tavuk.
  • Horoz, tavuk ve piliç cinsi.

defenni

  • Alaca renkli bir cins elbise.

dem-keş

  • Nefes çeken, soluk çeken. (Farsça)
  • Devamlı öten bir güvercin cinsi. (Farsça)
  • Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler. (Farsça)
  • Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri. (Farsça)
  • Şarap içen. (Farsça)

derçin resmi

  • Kesilen hayvanlardan alınan bir cins vergi.

dergiş

  • İzdiham, çok kalabalık. (Farsça)
  • Bir zerdali cinsi. (Farsça)

devai / devaî

  • (Devâiye) İlâç cinsinden. İlâca âit ve müteallik. Devaya dâir.

dü'bub

  • Zayıf nesne.
  • Çirkin huylu, kısa boylu kimse.
  • Kolay yol.
  • Uzun at.
  • Karınca nevinden bir nev.
  • Hububattan bir cins.

du'şuka

  • Bir böcek cinsidir ve sahrâlarda olur.

dücüc

  • (Tekili: Decâc) Tavuklar. Tavuk, horoz ve piliç cinsleri.

dugata

  • Eğri bir ağaç cinsi.

duht-ender

  • Üvey kız. (Farsça)
  • Eskiden kadın esirlerinin bir cinsi. (Farsça)

duhuliye

  • Eskiden, satılmak üzere şehir ve kasabalara getirilen her cins ticaret malından alınan vergi.
  • Bir yere girmek için verilen para.

dürnuk

  • (Çoğulu: Derânik) Bir cins döşek.

ebna-i cins / ebnâ-i cins

  • Kendi sülâlesinden gelenler. Aynı cinsten olanlar.

ebna-yı cins / ebnâ-yı cins

  • Kendi cinsinden olanlar; insanlar.

ecnas / ecnâs / اجناس

  • (Tekili: Cins) Çeşitler, neviler, türler.
  • Cinsler; altında türlerin sıralandığı sınıflar.
  • Cinsler, türler.
  • Türler, cinsler. (Arapça)

ecnas-ı mahlukat / ecnâs-ı mahlûkat

  • Yaratılanların cinsleri, türleri.

ecnas-ı muhtelife / ecnâs-ı muhtelife

  • Farklı cinsler, çeşitli türler.
  • Çeşitli, türlü cinsler.

ecnas-ı nebatat / ecnâs-ı nebâtat

  • Bitki cinsleri.

el cezau mincinsi'l-amel / el cezâu mincinsi'l-amel

  • "Mükâfat veya ceza, yapılan iş cinsinden olur.".

emime

  • Bir cins ot.
  • Demirci çekici.

emval-ibatına / emvâl-ibâtına

  • Gizlenmesi mümkün olan altın, gümüş ve ticâret eşyâsı cinsinden olan zekât malları.

endaze

  • Ölçü, mikyas. (Farsça)
  • Arşının bez, basma vesâire ölçmeğe mahsus küçük cinsi. (60 cm.dir) (Farsça)
  • Tahmin, takdir. (Farsça)
  • Derece, mertebe. (Farsça)
  • Mc: Hesap. (Farsça)

enlem

  • (Arz dairesi) t. Yer yüzünde herhangi bir noktanın ekvatora olan uzaklığının açı cinsinden değeri. Dünyanın büyüklüğü X. yy. başlarında Sincar sahrasında ve Kûfe civarında bir meridyenin uzunluğunu ölçmek suretiyle bulan Musa Oğulları nâmıyla tanınan Muhammed, Ahmed ve Hasan isimlerindeki üç kardeş

erta

  • Bir ağaç cinsidir ve yaprağıyla debbağlar sahtiyan boyarlar.

erzen

  • Kendisinden sopa ve baston yapılan bir cins sağlam ağaç.
  • Şam darısı denen beyaz ve iri cins darı.

eser-i cedid

  • Eskiden imâl edilen kâğıt cinslerinden birinin adı idi.

eştat

  • (Tekili: Şetit) Takımlar, fırkalar, bölümler. Esnaf, sınıflar. Çeşitler, cinsler, neviler.

eşya' / eşyâ'

  • (Tekili: Şia) Bölükler, bölümler, kısımlar, neviler, fırkalar, tabakalar, cinsler, çeşitler. Cemaatler, cemiyetler, topluluklar.
  • Yardımcılar.

etiket

  • Bir şeyin cinsini, miktarını veya fiyatını belli etmek için üzerine konan küçük yafta. (Fransızca)
  • Teşrifat, görgü. (Fransızca)

ezmayiş

  • Tahtadan yapılmış demir temrenli bir cins ok.

facir / fâcir / فاجر

  • Günah işleyen. (Arapça)
  • Karşı cinse düşkün olan. (Arapça)

fahhaş

  • Her cins fenalık ve kötülükleri şahsında toplamış olan kimse.

fahşa / fahşâ

  • Meşru olmayan cinsel ilişki, fuhuş.
  • Zekatı az verme, tamahkârlık.
  • Akla ve ahlâka uygun olmayan söz ve iş.

fahur

  • Bir fesliğen cinsi.

fak'

  • (Çoğulu: Fıkıa) Bir cins beyaz yumuşak mantar.

familya

  • Aile. Soy. Zevce. Kadın. Eş. (Fransızca)
  • Aynı cinsten olan nebat grubu. Aynı soydan veya cinsten olan. Aralarında benzerlik bulunan grup. (Fransızca)

fasile / fasîle

  • (Çoğulu: Fesâil) Anababa, ebeveyn, âile.
  • Familya, bir cinsten olan bitkilerin hepsi.

faşiye

  • (Çoğulu: Fevâşi) Koyun, deve ve benzeri hayvanat gibi doğurup çoğalan mal cinsi.

ferace / ferâce

  • Bütün vücudu kaplayan bir cins elbise.

ferah-engiz

  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

fergand

  • Fena koku, kokmuş. (Farsça)
  • Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık. (Farsça)

fersan

  • Derisi kürk yapımında kullanılan bir sansar cinsi. (Farsça)

fetret

  • Aynı cinsten iki hâdise (olay) arasındaki kesinti devresi.
  • İki peygamber veya iki hükümdâr arasında peygambersiz ve hükümdârsız geçen zaman.

fikri / fikrî

  • (Fikriye) Fikir cinsinden, fikirle alâkalı. Fikre âit ve müteallik.

fireuni / fireunî

  • Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.

firuzende

  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

fülleyk

  • Bir şeftali cinsi.

futa

  • Hamamlarda kullanılan bir kumaş cinsi. (Farsça)
  • Peştemal. Havlu. (Farsça)

gaf

  • Ağaç cinslerinden bir nevi.

gal

  • (Çoğulu: Gılâl) Ağaçlı çukur yer.
  • Muz ağacı.
  • Selem ağacının bittiği yer.
  • Bir ot cinsi.

galyot

  • Baş ve arka tarafları birbirinin aynı olan eski cins bir gemi.

gamet

  • Cinsiyet hücresi.

gatata

  • (Çoğulu: Gıtât) Bağırtlak cinsinden bir kuş.

gazar

  • Bir cins güvercin.
  • Çok, fazla.

gazem

  • Bir ot cinsi.

gazver

  • Bir ot cinsi.

gerdena

  • Kuş veya kuzu çevirmesi. (Farsça)
  • Yürümeye yeni başlayan çocukları, yürümeye alıştırmak için yapılmış bir cins araba. (Farsça)
  • Kebap şişi. (Farsça)
  • Fırıldak, topaç. (Farsça)

gıdai / gıdaî

  • Gıda olabilen. Gıda cinsinden.

gırajova ateşi

  • Tar: Eskiden kale müdafaalarında hücum edenlere karşı ve deniz savaşlarında düşman gemilerini tutuşturmak için kullanılan ve su ile sönmeyen bir cins ateş. Balmumu, kükürt, ispirto, kâfuru karmasından ibarettir. Bu ya doğrudan doğruya tutuşturulur veya buna batırılmış yuvarlak yün parçaları ateşlene

gubeyra

  • Yaban iğdesi.
  • Habeş vilâyetinde darıdan yapılan bir cins şarap.

gül

  • Küçük ve dikenli bir ağaçta olup şeklinin ve kokusunun güzelliği ile meşhurdur. Şairlere göre bülbülün sevgilisidir. Pek çok cinsi vardır. (Farsça)

gülriz / gülrîz

  • Gül serpen, gül saçan. (Farsça)
  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

gürz

  • Silâhın icadından evvel kullanılan bir harp âleti. Gürz, yekpare veya yalnız baş tarafı demir ve bakırdan, sapı ise ağaç ve demirden olan bir nevi topuzdur. Gürzün Türkçesi "bozdoğan" dır. Bozdoğan bir cins yırtıcı kuştur. Gürz, bozdoğanın kafasına benzediği için bu adla anılmıştır. Gürzün baş kısmı

güşad

  • Açılış, açılma, açma. (Farsça)
  • Bir cins ok atma şekli. (Farsça)

guy

  • Söyleyen, konuşan, söyleyici. (Farsça)
  • Kelâm, söz. Acemlere mahsus bir cins oyun topu. (Farsça)
  • Baykuş. (Farsça)

habeşi / habeşî

  • Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan.
  • Koyu esmer renkli adam.
  • Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.

hacce / hâcce

  • (Çoğulu: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız.
  • (Çoğulu: Hâcc) Bir cins diken.

hadin

  • Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)

haftan

  • Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise.
  • Kaftan.

hafur

  • Bir ot cinsi.

haleme

  • (Çoğulu: Halem-Halemât) Meme başı.
  • Büyük kene.
  • Bir ot cinsi.

hamra

  • (Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk.
  • Şiddet ve meşakkatli geçen yıl.
  • Şiddetle olan ölüm.
  • Arap olmayan cinsten.
  • Yüzü kızarmış kadın.

harbes

  • Bir ot cinsi.

hare

  • Kaya, sert taş. (Farsça)
  • Bir cins dalgalı kumaş. (Farsça)

harfiye

  • Kendi başına müstakilen bir mânası ve te'siri olmadığı halde, kendi cinsinden bir topluluğun içinde olduğu zaman ancak bir vazife gören şeylere denir.

harikavi / hârikavî

  • Harika cinsinden, harika gibi.

hariş / harîş

  • Bir cins yılan.

harnub

  • Keçiboynuzu adı verilen bir cins yemiş.

harrub

  • "Keçiboynuzu" adı verilen bir yemiş cinsi.

harşa

  • Bir cins ot.

hasr-ı örfi / hasr-ı örfî

  • Örfen bir şeye ait kılma; örfe göre "el" takısı bazı cins isimleri özel isim derecesine yükseltir. Meselâ, "el-Kitap" sözüyle Kur'ân'ın kastedilmesi gibi.

hatai

  • Tezhib ıstılahlarındandır. Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san'atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller.
  • Türkistan'da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt.

hayat-ı cinsiye / hayât-ı cinsiye / حيات جنسيه

  • Cinsel yaşam.

hayzeran

  • Halk dilinde hezâren denilen bir cins sıcak iklim kamışı ki, sandalye vs. yapımında kullanılır.

hazefe

  • (Çoğulu: Huzef) Hicaz vilayetinde olan siyah renkli bir cins küçük koyun.

hazeme

  • (Çoğulu: Huzem) Kabuğundan ip ve urgan yapılan bir ağaç cinsi.

hazz

  • Hafif gövdeli.
  • Bir cins ot.

hecin

  • Pek hızlı yürüyen bir cins deve.
  • Arap atı ile diğer cins attan doğmuş melez at.

heft-dane

  • Aşure adı verilen bir cins tatlıyı yapmakta kullanılan yedi çeşit tahıl.

helali / helalî

  • Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez.
  • Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat.
  • Helâl ile alâkalı olan.

helti / heltî

  • Bir ot cinsi.

hem-cins

  • Aynı cinsten olan.

hem-kün

  • Aynı cins işte çalışan, işleri ve meslekleri aynı olan. Meslekdâş. (Farsça)

hemcins / هم جنس / هَمْجِنْسْ

  • Aynı cinsten.
  • Aynı cinsten olan.
  • Aynı cinsten. (Farsça - Arapça)
  • Aynı cinsten olan.

henene

  • Bir cins kirpi.

hercayi menekşe / hercâyî menekşe

  • Bir cins menekşe.

herm

  • Bir ot cinsi.

heterojen

  • yun. Kim: Cinsi ayrı olan. Türlü özellikteki taneciklerden yapılan maddelerdir.

hezaren

  • Sıcak memleketlerde yetişen; ve baston, sandalye gibi şeyler yapmakta kullanılan bir cins kamış.

hezmele

  • Bir cins yürüyüş.

hindi / hindî

  • Hind'e ait.
  • Hind ahalisinden olan, Hindli.
  • Bugün konuşulan Hind dillerinin en yaygın ve tanınmış olanı.
  • Güzel sanatlarda kullanılan ve Hind'de yapıldığı için de bu ismi alan bir kağıt cinsi.

hırba

  • Bukalemun adı verilen keler cinsi.
  • Güneşin bulutlara aksetmesinden hasıl olan renkler.

hirek

  • Karaman koyunundan daha küçük yapıda, yassı ve geniş kuyruklu bir koyun cinsi.

hisil / hisîl

  • Dağ ağaçlarından bir cins.
  • Kısa boylu adam.

homogen

  • Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan. (Fransızca)
  • Kim: Aynı cinsten olan. Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir. (Fransızca)

humahin

  • Yüzük yapılan bir cins siyah taş.

hünsa / hünsâ

  • Cinsiyeti belli olmayan.

iclet

  • (Çoğulu: Ucul) Dişi buzağı.
  • Bir cins ot.
  • Kırba.

idgam

  • Gizlemek.
  • Bir şeyi bir yere koymak.
  • Tecvidde: Aynı cinsten olan harfleri birbirine katarak iki def'a okumak. Şeddeli okumak veya yazılmak.

ifrit / ifrît

  • Cin taifesinden çok muzır, şerir ve korkunç bir cins.
  • Mc: Korkunç, kızgın ve öfkeli insan.
  • Cinlerin azgın, en zararlı, şerli, korkunç ve kuvvetli cinsi.

ilkah

  • Döllenmek. Döllemek. Gebe bırakmak. Aşılamak.
  • Tıb: İki ayrı cins hücrenin birleşmesi.

innin

  • Cinsi münâsebete muktedir olamıyan, cinsi iktidarı olmayan. Kısır.

inorganik

  • Mâden cinsinden olan, cansız maddelerden bulunan. Organik olmayan. Hayvan ve insan gibi vücud yapısına ait olmayan. (Fransızca)

insaniye

  • İnsanlar, insan cinsi, beşeriyet.

insi / insî / اِنْس۪ي

  • İnsana âit ve müteallik. İnsan cinsinden.
  • İnsan cinsinden olan.
  • İnsanla ilgili, insan cinsinden.
  • İnsan cinsinden.

ırz

  • Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet.
  • Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

ıskarmoz

  • Kayık ve sandallarda kürek takılmak üzere yan kenarlara dikine sokulmuş tahta çiviler.
  • Bir cins küçük balık.

iskete

  • Güzel ve çok öten sarı kanatlı bir cins küçük kuş.

ism-i cins

  • Gr: Cins isim. Bir cinsten, bir nev'den olan şeylerin hepsine verilen bir ad. Vilâyet, karpuz, kedi gibi.

ismi / ismî

  • (İsmiyye) İsme mensub, isimle alâkalı. İsmen olup aslen olmayan, varlığı isimden ibâret olan. İsim cinsinden.
  • Arabçadan iki isimden, yani; müsned ile müsned-i ileyhten mürekkep cümle.

ismid

  • Sürme taşı.
  • Cenab-ı Peygamber'in kullandığı ve tavsiye ettiği bir cins kırmızı sürme.

isticnas

  • (Cins. den) Cinsine benzetme.

istidraci / istidracî

  • İstidraca ait, istidrac cinsinden.

istifnan

  • Cins cins ayırma. Mâhirane bölme.

istiğrak

  • Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi.
  • İstiğrak lâmı: Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.

işvebaz

  • Naz edici, edâ yapan, cilveli. (Farsça)
  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

ıtk ala mal / ıtk alâ mal

  • Bir köle veya cariyenin kitabet suretiyle olmaksızın cins ve miktarı malum bir mal veya muayyen bir hizmet mukabilinde azad edilmesidir. Buna "Itk alâ cu'l" da denir.

jelatin

  • Tıbda ve fotoğrafçılıkta kullanılan şeffaf, renksiz ve kokusuz bir cisim. Hayvanların kemik ve kıkırdak gibi kısımlarından elde edilir. (Fransızca)
  • Bir cins kâğıt. (Fransızca)
  • Kokusuz bir madde, bir cins kağıt.

kadro

  • ing. Bir işin yürütülebilmesi için icab eden bir cinsten şeylerin, bilhassa insanların tamamı veya bütünü.

kakum

  • Kürkü makbul bir cins kedi.

kalita

  • ing. Eskiden kalyon cinsinden yük gemisi.

kallavi / kallavî

  • Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk.

kanun-u cinsiyet-i melek

  • Meleklerin cinsiyet kanunu.

kararet

  • Kısa ayaklı ve çirkin yüzlü bir cins koyun.
  • Düz yuvarlak yer.

karsa

  • Bir hurma cinsi.

kaza-i şehvet

  • Şehvet ihtiyacını gidermek. Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır.)

kebs

  • Çukur bir yeri doldurup düzeltme.
  • Bir cins hurma.
  • Misk hokkası.

kecave

  • Deve üstüne konulan bir cins tahtlrevan. (Farsça)

kelbi / kelbî

  • Köpeğe ait, köpekle alâkalı. Köpek cinsinden olan ve köpeğe müteallik.

keler

  • Kertenkele cinsinden küçük bir hayvan.

kellepuş

  • Başa giyilen şey. (Farsça)
  • Bir cins başörtüsü. (Farsça)

kemha

  • Bir cins ipek kumaş. (Farsça)

ken'at

  • Bir balık cinsi.

kenehbül

  • Bir cins ağaç.

kenta

  • Bir ot cinsi.

kevlem

  • Fülfül denilen karabiber cinsi.

kevr

  • Devretmek, dönmek.
  • Sarık sarmak. Tülbend sarmak.
  • Bir yerde toplanmış olan develer.
  • Çokluk, bolluk, ziyadelik.
  • Mukül dedikleri darı cinsi.

kevsec

  • Köse kişi.
  • Testere gibi hortumu olan bir balık cinsi.

kevter

  • Fülfül dedikleri karabiber cinsi.

keylekan

  • Bir pırasa cinsi.

kımkım

  • İyi cins olmıyan kuru hurma.

kindare

  • Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık.

kınkın

  • Yol gösterici, kılavuz.
  • Bir cins çekirge.
  • Yer altındaki suyun miktarını bilip kazan kimse.

kırla

  • Bir kuş cinsidir ve sulardan balık avlar; derler ki su içine girdiğinde bir gözüyle üstünü gözler, bir gözüyle su içinde avını gözler. Gayet korkak bir kuştur.

kıyamet-i nev'i

  • Bir tür ve cinsin ölüp dirilmesi.

kıyamet-i nev'iye

  • Bir tür ve cinsin ölümü.

kıza

  • Yumuşak yerlerde biten bir ot cinsi.

kuf

  • Baykuş denen bir kuş cinsi. (Farsça)

küheylan

  • Cins arab atı. (Gözü sürmelidir.)

kuknas

  • Hindistan'da olan bir cins beyaz kuş.

kulb

  • Bilezik.
  • Bir yılan cinsi.

külliyat / külliyât

  • Türler, cinsler, kapsamlı varlıklar.

kummele

  • (Çoğulu: Kummel) Kene cinsinden bir böcek.

kunnebit

  • (Çoğulu: Kannâbit) Lahana cinsinden bir bitki.

kurhane

  • (Çoğulu: Kurhân) Bir cins mantar.

kut'a

  • Bir hurma cinsi.

kuvve-i şeheviye

  • Cinsi istek kudreti. Yemek, içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler.

lafiyun

  • Sütleğen cinsinden bir ot.

lafz-ı am / lafz-ı âm

  • Gayr-ı mahsur, yani sayısız müsemmaları ihata ve aynı cinsten bir çok fertlere birden delâlet eyliyen lâfızdır. Kavim, cemaat, nisa.. gibi.

lasaf

  • Bir cins hurma.
  • Gübre otunun diplerinde biter hıyar gibi bir nesne.
  • Yapışmak.
  • Kurumak.
  • Parlamak.

legorn

  • ing. Çok yumurtlayan bir tavuk cinsi.

lısb

  • Küçük kaya yarığı.
  • Derenin dar yeri. Dar olan her cins madde.
  • İçi zorla çıkan ceviz.

livata / livâta

  • Lutilik.
  • Erkekler arasındaki cinsi sapıklık.
  • Erkekler arasındaki cinsî sapıklık. Homoseksüellik.
  • Erkekler arasındaki cinsî münasebet, cinsel sapıklık.

ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed

  • Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.

maçin

  • Çin'e tâbi, Doğu Türkistan tarafındaki çöllerde ve Târim nehrinin güneybatısındaki dağlarda oturan Türk milletinden bir kavimdir ve simaca Moğol ile Aryâ cinslerinden mürekkeb oldukları anlaşılıyor. İçlerinde sarı saçlı ve mavi gözlü adamlar dahi bulunuyorsa da lisan bakımından Doğu Türkistan'ın aha

maddiyat

  • (Tekili: Maddiyet) Maddi ve cismâni şeyler. Gözle görülüp elle tutulur cinsten şeyler.

mahbube

  • (Hubb. dan) Sevilmiş veya sevilen kadın. Muhabbet edilen kadın veya kız.
  • Vaktiyle çok kıymetli ve pahalı olan lâle cinsinden bir çiçek.

mahfed

  • (Çoğulu: Mehâfid) İkamet yeri. Oturulan yer.
  • Bir renk cinsi.

mahleb

  • Bal.
  • Süt sağacak kap.
  • Bir cins ot.

mai / maî

  • Su cinsinden. Akıcı, su renginde, mâvi. Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.
  • Su cinsinden, su ile ilgili, mavi.

mali / malî

  • (Maliye) Mala ve paraya mensub. Mal ve para cinsinden. Mala ait.

mamisa

  • Bir ot cinsi.

masit

  • Acı su.
  • Bir ot cinsi.

mavzer

  • Orduda kullanılan bir cins tüfek.

megad

  • Bir ot cinsidir, ağaca sarmaşır çıkar; üzüm çubuğundan ince olur ve yaprağı uzun olur.

meker

  • (Çoğulu: Mükur) Bir ağaç cinsi.

meknan

  • Bir ot cinsi.

melab

  • Bir cins güzel koku.

melez

  • (Meles) İki ırkın karışması neticesi hâsıl olan yeni bir nesil. Ayrı iki cinsten doğmuş olan.
  • Aydınlıkla karanlık arası, alaca karanlık.

menhuş

  • Yılan, akrep cinsinden bir hayvan tarafından sokulmuş.

mermahur

  • Bir cins güzel koku.

merv

  • Bir cins güzel koku.

merzencuş

  • Bir ot cinsi.

meşe

  • Bir cins ağaç. Odunu sert, sağlam ve parlak olur.

meyl-i cinsiyet

  • Tür ve cins yakınlığı açısından meyletme.

mezniyye

  • Zorla cinsî ilişkide bulunulan kadın.

mi'cer

  • Bir cins kadın başörtüsü. Eşarp.

mibred

  • Eğe.
  • Eğe cinsinden bir yazı âleti.

midilli

  • At cinsinin küçük çaptaki nev'ine verilen addır. Bu türlü atlar Midilli adasında yetiştirildiği için bu adı almıştır.

milk

  • Mal cinsinden olan yer. Birisinin tasarrufu altında bulunan yer. Mülk.

min

  • Arabçada harf-i cerrdir. 1- Mekân ve bir şeye başlamayı ifâde eder. Meselâ: "Haftadan haftaya" da olduğu gibi.2- Teb'iz için olur. Meselâ: "Kim bir kavme benzemeğe özenirse onlardan sayılır" cümlesinde olduğu gibi. Bazılarını, bir kısmını ifâde ediyor. 3- Cinsi beyan için olur. Meselâ: "İşlediğiniz

mir'at

  • Ayine. Ayna.
  • Meşhur bir cins lâle.
  • Ayna.
  • Bir cins lale.

misk

  • Bir cins güzel koku ismi. (Asya'nın büyük dağlarında yaşayan bir cins erkek ceylanın karınderisi altındaki bir bezden çıkarılır.)

miyanser

  • Yarısı kıymetli taşlarla süslü bir cins taç. (Farsça)

moğol

  • Turâni milletlerinin en büyüklerinden bir kabile olup Türkler ve Mançurlarla cinsi yakınlıkları vardır. Asyanın ortalarında bugün Çin Devletine tâbi olan ve Moğolistan ismiyle bilinen geniş bir çölde ve Sibirya ve Türkistan'ın da bazı taraflarında bulunurlar.Cengiz Hanla beraber Asyanın batı tarafla

mücameat

  • Karşılıklı iyi ilişkiler kurmak.
  • Cinsî münasebette bulunmak.

mücaneset

  • (Cins. den) Bir cinsten olma, benzeme, hemcinslik.

mücanis / mücânis

  • Aynı cinsten olan. Cinsleri beraber olan.
  • Aynı özelliği gösteren, bağdaşık, diğeriyle aynı cinsten olan.
  • Cinsi aynı olan.

muhtelif-ül cins

  • Çeşit çeşit cinste. Muhtelif cinste.

muhtelifül'ecnas

  • Değişik cinsler, türler.

mukarenet

  • Bitişiklik, yaklaşma, kavuşma, uygunluk, cinsel yaklaşma.

mukayyed su

  • Cinsi ve sıfatı birlikte söylenen ve herhangi bir şeyle kayıtlanmış sular.

mukka

  • (Çoğulu: Mükâyâ-Mükâki) Hicaz diyarında yaşıyan bir cins beyaz kuş.

müşahhas

  • Nev'i, cinsi anlaşılmış.
  • Şahıs haline girmiş, şahsiyeti belli olmuş. Şahıslanmış, teşhis edilmiş.

müşakelet / müşâkelet

  • Şekilde bir olma ve uygunluk, benzeyiş.
  • Cinsiyet birliği.
  • Edb: Birinin söylediği bir sözü diğerinin az çok evvelki mânaya zıd olarak kullanması.
  • Cinsî yakınlık ve türdeşlik.

müşan

  • Yüzsüz, utanmaz, sövücü kadın.
  • Bir cins hurma.

müşekkik

  • Bir cins içindeki ferdlerin hepsinde eşit miktârda bulunmayan sıfat, özellik.

mütecanis / mütecânis / متجانس

  • (Cins. den) Bir cinsten olan. Diğerleriyle aynı cinsten olan.
  • Cinsi aynı olan.
  • Aynı cinsten, homojen. (Arapça)

mütehaffif

  • Ayağa mest veya çizme cinsinden bir şey giyen.
  • Hafifliyen, tahaffüf eden.

mütevati / mütevâtî

  • Bir cins içinde bulunan ferdlerin hepsinde müsâvî, eşit miktarda bulunan sıfat, husûsiyet, özellik.

muttasıl

  • Bitişik, istisna-i muttasıl, aynı cinsten alanlar arasında yapılan istisnadır. Ayrı cinsten olursa "munkatı" denilir.

na-cins

  • Aynı cinsten olmayan. (Farsça)
  • Cinsi bozuk. (Farsça)

nacins / nâcins / ناجنس

  • Soysuz, cinsi bozuk. (Farsça - Arapça)

nakir

  • Bir insanın hem cins ve aslı.
  • Gayet fakir.
  • Bir nevi kara sinek.
  • Ağzı dar olan küçük kab.
  • Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur.
  • Kıymetsiz şey.

nazdar

  • Nazlı. Naz yapan. Şımarık. (Farsça)
  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

nazume

  • Bir cins renkli kumaş.

neb'

  • Suyun çıkıp akması.
  • Bir ağaç cinsidir ve yay yaparlar, budaklarından da ok yapılır.

nebati / nebatî

  • Bitki ile ilgili, bitki cinsinden.
  • Nebat cinsinden, nebata mensup ve nebata ait, yerden biten cinsinden olan.

necil

  • (Necile) Soyu temiz. Soylu.
  • Ağaç yaprağından bir cins.

neshi / neshî

  • Nesihle alâkalı, neshe ait.
  • Bir cins yazı.

neşm

  • Zerdali ağacı gibi bir ağaç.
  • Bir çiçek cinsi.

neşut

  • Bir balık cinsi.
  • Kovası katı çekilmeyince su çıkmayan kuyu.

netnun

  • Bir ağaç cinsi.

nev'

  • Çeşit, sınıf, cins.
  • Taleb etmek. Meyletmek, eğilmek. İki yana sallanmak.

nev'-i beşer

  • İnsan türü, cinsî.

nev'an

  • Cins bakımından, çeşitçe.
  • Biraz.

nevah

  • Kül renkli beyaza benzer kumru gibi bir kuş cinsidir ve sesi gayet lâtiftir.

nevasi

  • İyi cins bir beyaz üzüm.

nevibeşer

  • İnsan cinsi, insanlık.

nilüfer

  • Beyaz, mavi ve sarı çiçekler açan bir cins su bitkisi. (Farsça)
  • Bursa yakınlarında akan bir akarsu. (Farsça)

nim

  • Eski kürk.
  • Bir ot cinsi.

nims

  • Bir ot cinsi.

nısa'

  • Bir cins beyaz elbise.

nu're

  • (Çoğulu: Near-Nerât) Eşeğin burnuna giren bir cins sinek.

nücme

  • Bir ot cinsi.

nüham

  • Bir kuş cinsi.

nutfe

  • Duru ve sâfi su.
  • Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi.
  • Taşmış, dökülmüş su.
  • Deniz.

papure

  • İki çift öküz koşulan ağır bir cins saban. (Farsça)

pay-endaz

  • Ayak atan, ayak atmış. (Farsça)
  • Büyük kişilerin geçecek olduğu yerlere serilen halı gibi şeyler. (Farsça)
  • Duvar ve möbleleri kaplamada kullanılan bir cins kumaş. (Farsça)

pehnane

  • Beyaz pide. (Farsça)
  • Bir cins maymun. (Farsça)

pergale / pergâle

  • Kaba iplikten yapılan bir cins dokuma. (Farsça)
  • Parça. (Farsça)

perniyan

  • Nakışlı atlas. İpekten dokunmuş, bir cins işlemeli kumaş. (Farsça)

radib

  • Zayıf yağan yağmur.
  • Sidre ağacından bir cins.

remram

  • Bir ağaç cinsi.
  • Yazın biten bir ot.

reteme

  • (Çoğulu: Ratem) Bir ağaç cinsi.

reziz

  • Elbise boyamada kullanılan bir ot cinsi.

riba

  • Tartısı ve ölçüsü belli olan bir malı aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile, bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak veya veresiye değiştirmektir.
  • Faiz.
  • Muamelede meşru miktardan tecavüz.
  • Bir şeyin artması, çoğalması.
  • Verilen borç para veya mal karşılığında

riba'l-fadl / ribâ'l-fadl

  • Ölçü veya tartıyla alınıp satılan şeyleri, kendi cinsleriyle peşin olarak, karşılığı olmayan bir fazlalıkla değişmek.

riba-i fazl

  • Tartılan veya ölçülen bir cins eşyanın kendi cinsi karşılığında fazlasıyla satılması. Meselâ: Bir kilo buğdayı aynı cins bir kilo yüz gramla değiştirmek gibi.

ribe'n-nesie / ribe'n-nesîe

  • Gecikme ribâsı. Bir cinsten olan iki şeyin birini, diğeri karşılığında veresiye olarak satmak veya başka başka cinslerden olup; ağırlık, hacim veya uzunluk ölçüsüyle yâhut belirli ölçülerde olup, sayıyla alınıp satılan iki şeyi veresiye değişmek. Mik tarlar eşit olsa bile ribâ sayılır.

rikkat-i cinsiye / رِقَّتِ جِنْسِيَه

  • Cinsi şefkat. İnsanın kendi cinsinden olana acıması.
  • Kendi cinsinden olana karşı duyulan acıma hissi.
  • Kendi cinsine acıma.

rims

  • Devenin yediği otlardan ekşi cins bir ot.
  • Islah etmek, düzeltmek.

rübye

  • (Çoğulu: Rubâ) Arz haşeratından bir cins.
  • Çok, ziyâde.

sa'f

  • Bir şarap cinsi.

şa'ra

  • (Çoğulu: Şüâr) Çok miktar ağaç.
  • Bir nevi zerdali.
  • Kuyruğunda dikeni olan bir cins sinek.

sabiri / sabirî

  • Bir çeşit ince giyim eşyası.
  • Bir cins hurma.

sac

  • Hint vilâyetinde yetişen siyah ve büyük cins bir ağaç.
  • Geniş, yuvarlak libas. (Araplar giyerler)

safin

  • (Çoğulu: Sâfinât) Cins at.
  • Üç ayağı üstünde durup dördüncü ayağının tırnağını yerde dikip duran at.

safragun

  • Bir cins serçe kuşu.

sahari / saharî

  • Kaya cinsinden. Kaya ile alâkalı.

şahvar

  • (Şeh-vâr) Şâha, hükümdara yakışacak tarzda, şah gibi. (Farsça)
  • İri ve iyi cins inci. (Farsça)

saime / sâime

  • Senenin yarısından fazla, meralarda, kırlarda sırf sütleri alınmak veya üreme ve beslenmeleri için otlatılan (koyun, keçi, sığır, manda, at ve deve cinsinden olan), ehlî hayvanlar.

sarsarani

  • (Çoğulu: Sarsaraniyyât) Bir deve cinsi.
  • Bir cins balık.

savm

  • Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.

savtal

  • Havuç cinsinden çöğender adı verilen bir bitki.

savvane

  • (Çoğulu: Savân) Bir cins çakmak taşı.

sayyihani / sayyihanî

  • Medine hurmalarından bir cins.

se'd

  • Zayıf yağan yağmur.
  • Yaz gecelerinde olan rutubet.
  • Boğaz ıslatan her cins nesne.

searir

  • Bir ot cinsi.
  • Burun içinde olan yarık.

şebhan

  • Geceleyin öten bir cins bülbül. (Farsça)

şebike

  • Kötü niyetle çalışan gizli topluluk. (Farsça)
  • Balık ağı. (Farsça)
  • Batı taraflarında Arapların kullandıkları hasırdan örülmüş bir cins başlık. (Farsça)

seccade

  • Genellikle üzerinde secdeye varmakta yâni namaz kılmakta kullanılan küçük halı, kilim cinsinden sergi.

şefaric

  • Bir cins helva.

şefkat-ı cinsiye

  • Kendi cinsine olan şefkat.

şefkat-i cinsiye

  • Kendi cinsine olan şefkat.

şefkat-i nev'iye

  • İnsanın kendi cinsinden olana şefkat etmesi.

sehar

  • Bir havuç cinsi.

şehvet / شهوت

  • Nefsin arzusu, cinsî istek.
  • Bir şeyi sevip çok isteme, arzulama.
  • Nefis.
  • Cinsî arzu.
  • Hevâ-yı nefsin meyli ve arzusu.
  • Bir şeyi fazla istemek.
  • Cinsî istek. Mahbube için olan istek, iştiha. (Yemek, içmek, uyumak da şehvetin şubelerindendir.)Kudsi Hadis'te Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen meleklerin bir kısmı
  • Aşırı cinsel istek. (Arapça)
  • Aşırı istek. (Arapça)

şekerpare

  • Çok tatlı ve şekerli olan bir kayısı cinsi. (Farsça)
  • Bir nakış çeşiti. (Farsça)
  • Bir cins tatlı. (Farsça)

şemmam

  • Yeşil, kızıl ve sarı hatları ve güzel kokusu olan küçük bir cins kavun.

semure / semûre

  • Bir cins ağaç.

şencar

  • Eşek marulu adı verilen bir cins ot.

sencilat

  • Bir cins koku.

sera'

  • Yay yapımında kullanılan bir ağaç cinsi.

şerc

  • Kıç, dübür.
  • Cem'etmek, toplamak. Birbiri üstüne yığmak.
  • Fırka.
  • Nev, cins.

şezat

  • Budak kırmak.
  • At sineği.
  • Bir gemi cinsi.
  • Tuz.
  • Kuvvet ve şiddet bakiyyesi.
  • Ağaç ismi.

sicistan

  • Bir cins darı.

sıfsıl

  • Bir ot cinsi.

şikke

  • (Çoğulu: Şikek) Balta cinsinden olan silâhların sapı.
  • Girecek deliğe sıkışıp tutmak için sokulan çivi.

sınab

  • Hardal.
  • Hardal ve kuru üzümden yapılan bir cins kuru boya.

süfae

  • (Çoğulu: Süfâ) Bir ot cinsi.

susmar

  • Kertenkele cinsinden küçük bir hayvan.

ta'yin / ta'yîn

  • Bir malın cinsini, miktârını, yerini belli etmek.
  • Me'mur etmek, vazîfelendirmek.

taberzed

  • Bir cins şeker.

taha'

  • Döşenmiş ve yayılmış yer.
  • Bir nebat cinsi.

taharet / tahâret

  • Necâset denilen yâni maddeten pis olan şeylerden ve hades denilen hükmî ve mânevî pisliklerden (abdestsizlik, cünüplük, kadınlar için hayz ve nifas hâllerinden) su ile abdest alarak, su yoksa, toprak ve toprak cinsinden şeylerle teyemmün ederek yapıl an temizlik. Temiz olana tâhir, temizleyiciye de

tahma

  • Bir ot cinsi.

takut

  • Feryun adı verilen darı cinsi.

tamim / tâmîm

  • Umumileştirme, genelleme; bir hükmü aynı cinsin bütün fertlerine verme.

tangüb

  • Ok yapımında kullanılan sağlam bir ağaç cinsi.

tarak

  • Bulutların bir yere toplanması.
  • Aynı cinsten olan şeylerden bazısı bazısının üstünde olması.

tecanüs

  • Bir cinsten olma.
  • Birbirine sıkı sıkı bağlılık, benzeyiş ve uygunluk.

telkih / telkîh

  • İlkah etmek. Aşılamak.
  • Aşı.
  • Cinsinin üremesini sağlamak.
  • İlkah etmek, aşılamak, cinsinin üremesini sağlamak.

teribe

  • Parmak ucu.
  • Bir ot cinsi.

teyemmüm

  • Kasd.
  • Fık: Su bulunmadığı veya su bulunup da kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile, abdestsizliği veya gusülsüzlüğü -hadesi- gidermek maksadiyle yapılan bir ameliyedir.
  • Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmek.
  • Kast.
  • Su bulunmadığı veya bulunup ta kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz toprak cinsinden bir şeyle abdestsizliği veya gusülsüzlüğü giderme işi.

tübba'

  • Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bi'setten evvel geleceğini haber veren ve şiiri ile imanını ilân eden bir Yemen Meliki.
  • Câhiliyetten evvel Yemen Padişahlarının nâmı.
  • Bir kuş cinsi.

tuvvel

  • Ayakları uzun olan bir cins su kuşu.

ukas

  • Bir cins ot.
  • "Kesmek" mânâsına mastardır.

ulbari

  • Bir ot cinsi.

uryani

  • Çıplaklık.
  • Bir cins erik.

uşere

  • (Çoğulu: Uşur-Uşerat) Sütleğen cinsinden dikenli, yassı yapraklı ağaç.

useyle

  • Bal gibi tatlı olan küçük bir şey.
  • Çiftleşme, cinsî münasebet.

vahid-i kıyasi / vâhid-i kıyasî

  • Bir şeyin miktarını ve sair hususiyetlerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak tayin edilen parça veya miktar. Meselâ: Uzunluğun "vâhid-i kıyasîsi" metredir. Hava tazyiklerinin ve sıcaklıklarınınki de derecedir.

vezega

  • Bir cins büyük keler.

vika'

  • Cinsî münasebet.
  • Savaş, harp.

ya'mele

  • İşe dayanıklı cins dişi deve.

yamur

  • Başının ortasında bir sürü boynuzları olan bir cins geyiğin erkeği.

yasemin

  • Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç. (Farsça)

yebrem

  • "Gelberi" ismiyle bilinen bir cins demir kürek.

yekcins

  • Aynı cinsten. (Farsça)

yekdest

  • Bir elli, tek elli. (Farsça)
  • Bir çeşit, bir cins. (Farsça)
  • Eskiden yapılmış bir çeşit rende. (Farsça)

zakzak

  • Yeynicek, hafif.
  • Bir karınca cinsi.

zani

  • Zina eden. Meşru olmayan nikâhsız cinsî münasebette bulunan.

zeberced

  • Zümrüd cinsinden ve onun kadar kıymetli olmayan, sarımtırak yeşil, cam parlaklığında kıymetli taş.

zenberiyye

  • Büyük cins bir gemi.
  • İri vücutlu, enli erkek.

zevc

  • Çift. İki şeyden meydana gelen.
  • Sınıf, cins, nev'.
  • Karı ve kocanın herbiri.
  • Koca, eş.

zevk-bahş

  • Zevk veren, eğlendiren, neşelendiren. (Farsça)
  • Meşhur bir cins lâle. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın