REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te Baca ifadesini içeren 41 kelime bulundu...

a'sel

  • Eğri olan şey. Eğri dişli veya bacaklı kimse.

ahtapot

  • Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer. (Fransızca)
  • Canlı yengece benzeyen bir çıban. (Fransızca)

amile / âmile

  • (Çoğulu: Avâmil) (Amel. den) Bacak, ayak.

amiletan / âmiletân

  • İki ayak, çift bacak.

asma

  • Elleri veya bacakları eğri olan.

babayane / bâbâyâne / بابایانه

  • Babaca, babacan. (Farsça)

baceng

  • Baca. (Farsça)
  • Ufak pencere. Tepe penceresi. (Farsça)

bad-gir / bad-gîr

  • Vantilatör. (Farsça)
  • Baca. (Farsça)
  • Semaver ve nargilenin başlığı. (Farsça)

beden

  • (Çoğulu: Ebdân) Gövde, vücut, ten.
  • Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı.
  • Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük.
  • Kale bedeni.

belka'

  • Alaca. Alaca bacaklı olan at.

cebbarane / cebbarâne / cebbârâne

  • Zorbaca.
  • Zorbaca.

ceylan

  • Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl.

dahine

  • (Çoğulu: Devâhin) Duman çıkan baca.

demne

  • Fırın ve ocak bacası. (Farsça)

devahin

  • (Tekili: Dâhine) Duman çıkaran bacalar.

ecemm

  • Mızraksız adam.
  • Boynuzsuz koyun.
  • Etli kemik.
  • Bacasız ev.

elye

  • (Çoğulu: Eleyât) Koyun kuyruğu.
  • Başparmağın ve dizin aşağı yanlarında olan kabaca etler.

fahz

  • Uyluk. Kalça. Bacağın kalçadan dize kadar olan kısmı.
  • Bir kimsenin en yakın aşiretinden olan cemaat.

gülve

  • Fırın bacası. (Farsça)

hem-daman

  • Bacanak. (Farsça)

hem-riş

  • Bacanak. İki kızkardeşle evlenen erkekler. (Farsça)

hemriş / hemrîş / همریش

  • Bacanak. (Farsça)

i'tikal

  • Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma.
  • Devenin dizini büküp bağlama.
  • Güreş yaparken rakibini sarmaya getirip yıkma.

ibad

  • Tıb: Bacaklarda diz mafsalının iç kısmındaki büyük damar.

kubbere

  • (Çoğulu: Kubber-Kabbere) Turgay dedikleri küçük kuş.
  • Bacaksız, kısa boylu kimse.

mesh

  • Mest denilen ayakkabıyı abdestle giydikten sonra, abdest bozulup, yeniden alırken, ayakları yıkamayıp elleri ıslatarak, sağ elin yaş beş parmağını sağ mest, sol elinkini de sol mest üzerine boylu boyunca yapıştırıp ayak parmakları ucundan bacağa do ğru çekme.
  • Bir uzva veya sargıya ıs

mu'tekil

  • Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına çekip alan.
  • Devenin dizini büküp bağlıyan.
  • Güreşte rakibini sarmaya getirip yıkan.

mütegallibane / mütegallibâne

  • Zorbacasına, zâlimlere yakışır surette. (Farsça)

mütehakkimane / mütehakkimâne

  • Zorbaca.

mütesalif

  • Birbirleriyle bacanak olan.

muzaeme

  • Bir kimse ile bacanak olmak.

paçeng

  • Küçük pencere. (Farsça)
  • Baca, menfez delik. (Farsça)

pederane / pederâne / پدرانه

  • Babaca. (Farsça)

ran

  • Bacağın uyluk kısmı. Uyluk. (Farsça)
  • Kelimenin sonuna getirilerek. " Süren, sürücü" mânasını ifade eden birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Hükümrân : Hüküm süren. (Farsça)

saidan

  • Kol ve bacak.

sak

  • Bir şeyin aslı.
  • Topuktan baldıra doğru bacağın incik yeri.
  • Mc: Şiddet.

silif

  • Bacanak.

şişe / şîşe

  • Camdan yapılmış ağzı dar uzunca kap. Lâmbaya geçirilen camdan küçük baca.
  • Çeşitli maksatlarla çakılan çıta.
  • Lâmbaya geçirilen sırça, camdan yapılmış küçük baca, camdan yapılmış dar ağızlı uzun kap.

terebbu'

  • Bağdaş kurup oturmak.
  • Dört bacaklı olmak.

tesalüf

  • (Self. den) İki kadın birbiriyle elti veya iki erkek birbiriyle bacanak olma.

za'b

  • Avaz, ses, savt.
  • Bacanak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın